You are currently viewing Kaşıkçı’yı bir yıl önce kaybettik.. Öldürülmesiyle ve ölmeden önceki niyetleriyle ilgili yeni bilgiler…

Kaşıkçı’yı bir yıl önce kaybettik.. Öldürülmesiyle ve ölmeden önceki niyetleriyle ilgili yeni bilgiler…

Bazen böyle olur; bir konu üzerinde yazmak amacıyla hazırlanırken karşınıza konunun daha önce hiç bilmediğiniz farklı yönleri çıkabilir. 

İstanbul’da vatandaşı olduğu ülkenin (Suudi Arabistan) ajanları tarafından vahşice öldürülmesinin yıldönümü vesilesiyle Cemal Kaşıkçı cinayetini yazmadan önce yaptığım hazırlık sırasında başka bir gazetecinin, Hassan Hassan’ın, adıyla karşılaştım. 

Önce Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili ulaştığım son bir bilgiyi paylaşayım: Suudi Arabistan’da çıkan Ukaz gazetesi, cinayeti işledikleri neredeyse suçüstü yapılmış ekipten kişilerin yargılanmasının devam ettiğini, şimdiye kadar sekiz duruşma yapıldığını ve merhumun ailesinden kişiler yanında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisi bulunan beş ülkesi ile Türkiye’nin birer temsilcisinin de bütün duruşmalarda hazır bulunduğu haberini verdi.

Duruşmalara katılan Türkiye’nin temsilcisi notlarını Ankara’ya gönderiyordur. Yakında yargılamanın nasıl gittiğiyle ilgili haberleri Suudi Arabistan’dan alamasak bile Ankara tarafından aydınlatılırız herhalde.

Korku bölgeyi sarmış görünüyor

Medya dünyanın her yerinde Kaşıkçı cinayetinin birinci yıldönümünde konuyu ayrıntılı yazılar ve TV programlarıyla canlı tuttu. Bir Amerikan kanalı (PBS) bir muhabirini tamamen bu konuya tahsis etmiş. Gazeteci bir yıl boyunca konuya taraf olan kimler varsa hepsiyle kameralar önünde görüştüğü gibi, Riyad’a da defalarca gidip başta infaz emrini verdiğine inanılan Veliaht Prens Muhammed bin Salman (MbS) olmak üzere pek çok yetkiliyi de sorgulamış…

Ülkenin dış politikasından sorumlu devlet bakanı Adel el-Jubair’in MbS’yi koruyacağım diye kendisini düşürdüğü hal ile bir ara Londra ve Washington’da büyükelçilikler ve Suud istihbarat örgütüne başkanlık (1977-2001) da yapmış bayağı yaşlı Prens Türki bin Faysal’ın top çevirme çabalarını şaşkınlıkla izledim.

İnsanı ancak korku onların durumuna düşürür.

Şu korku sözgelimi: Ülkenin en zengini, yine kraliyet ailesinden Prens Waleed bin Talal 82 gün bir otelde MbS tarafından gözaltında tutuldu; servetinin önemli bir bölümüne el konulmasına izin verdikten sonra serbest bırakıldı. PBS’in ‘Frontline’ programının konuya ilişkin bölümünü üstlenmiş gazeteci Kaşıkçı cinayetini onunla da konuşmuş.

Prens Waleed’in korkusu hala devam ediyor; bu kadarını söyleyeyim.

MbS diye anılan Muhammed bin Salman sonunda Kaşıkçı cinayetinin işlenmesi talimatını olmasa bile İstanbul’a giden infaz ekibinde yer alanların kendisiyle irtibatlı devlet görevlileri olması hasebiyle olayda sorumluluğu bulunduğunu kabul etti. Onu da yine bir başka Amerikan TV kanalının ‘60 Minutes’ programında itiraf etmek zorunda kaldı.

Bağımsız medya kurma peşindeymiş Kaşıkçı

Cemal Kaşıkçı’ya vahşi bir cinayete kurban gitmesinin yıldönümünde bir meslekdaşı olarak benim de konuyu izleme yükümlülüğüm var. 

Hepimizin var.

En son yazdığı gazete olan Washington Post’un patronu (aynı zamanda Amazon şirketinin de sahibidir) Jeff Bezos İstanbul’a kadar gelip düzenlenen anma törenlerinde hazır bulundu.

Onun gelişini de önemsiyorum.

Kaşıkçı, öldürülmeden hemen önce, kendisi gibi dışlanmış Arap gazetecileri örgütleyip bölgeye dönük bir medya oluşturma planları yapıyormuş…

Cinayetle ilgili son yeni bilgi bu. ABD’de yaşayan Suriye kökenli bir gazeteci olan Hassan Hassan’a gönderdiği mesajda şunu yazmış: “Galiba kendi medyamızı başlatmalıyız; fakat bunu bağımsızlığımızı koruyarak nasıl yapabiliriz? Katar’dan veya BAE’den (Birleşik Arap Emirlikleri) para almadan?”

Kaşıkçı’nın vasiyet kokan mesajı

Katar ve BAE bölgede birbirlerine şaşı bakan iki ülke. Onlardan para almadan gazete nasıl çıkarılacak, televizyon kanalı nasıl kurulabilecek?

Bu sorunu çözebilirlerse medya oluşturmaya hazırlanıyormuş Cemal Kaşıkçı

Hayatına kast edilmesinin sebebi de işte bu niyeti olabilir. Bağımsız medya mı? Olacak şey değil…

Konuyu araştırırken Hassan Hassan’ın son aylarda başına gelenler de ilgimi çekti. 

Yedi yıl BAE çıkan ‘The National’ gazetesine haftalık yazılarla katkıda bulunurken birdenbire “Artık yazmanızı istemiyoruz” denmiş kendisine. Suçu? Tam o sırada Foreign Policy dergisine Suudi Arabistan-BAE gibi Körfez ülkelerinin uyguladığı ambargonun Katar’ı daha da güçlendirdiğine dair bir yazı yazması…

Amerika’da yaşıyor Hassan; yazılarına itibarlı ‘Atlantic’ dergisi talip olmuş. Bu arada  George Washington Üniversitesi (GWU) de bir programına kendisini dahil etmiş. 

Ne güzel değil mi? İtibarlı bir dergide yazıyor, önemli bir üniversiteyle bağı var…

Ancak arkadaşı Kaşıkçı’nın cinayete kurban gitmesiyle ilgili Atlantic’te yazdığı yazı BAE ile ‘bağımlı’ ilişkileri olduğu anlaşılan Amerikan üniversitesini rahatsız etmemiş mi?

Kavga gürültüyle üniversiteden kopmak zorunda bırakılmış…

Amerika’da oluyor bu.

Neyse. 

Hassan Hassan bunları anlattıktan sonra Kaşıkçı’nın kendisine gönderdiği “Biz de kendi bağımsız medyamızı kuralım” vasiyetini hatırlattıktan sonra büyük harflerle şunu yazıyor: “O KONU ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUM.”

Yapması gereken, en azından aynı duruma burada düşen gazetecilerin yaptığını yapmak: İnternet üzerinden yazılı ve görüntülü yayın…

İyi ki yeni teknoloji var; bağımsızlığı o sağlıyor…

ΩΩΩΩ
[Bu yazının Bernar Kutluğ tarafından yapılmış İngilizce tercümesi için.]