İkinci yarı öncesinde aradığım yakınım, penaltı kararı ve 3-0 sonrasında maçı izlemeyi bıraktığını söyledi. Morali bozulmuş. Eminim Amsterdam’da yapılan Hollanda-Türkiye milli maçını pek çok seyirci, aynı gerekçeyle, henüz sona ermemişken izlemekten vazgeçmiştir.
Maç 6-1 gibi büyükçe bir hezimetle sona erdi.
Dünya kupası yolunda iyi bir noktada olmaktan uzaklaştık. Elenmenin arefesindeyiz.
Avrupa kupasında olduğu gibi…
Fatura teknik direktöre çıkartılıyor. Vaktiyle -2002’de- Türkiye’ye dünya üçüncülüğü, son yıllarda teknik direktörlüğünü yaptığı takıma süper lig birincilikleri yaşatmış Şenol Güneş’in istifası isteniyor.
Sorunumuz onun istifasıyla bitmiş olacak mı?
O halde şu soruları sorabilirim: Neden mahalle takımlarına kadar hemen her takım sahaya yarıdan fazlası yabancı oyuncularla çıkıyor? Süper lig takımlarından ilk 11’de tek Türk oyuncu bulunmadan sahaya çıkanlara ne diyeceğiz?
Bu sorular futbolda ciddi bir kaynak sorunumuz bulunduğunu vurgulamak için…
Voleybol ve basketbolda elde edilen başarılar bize bunu düşündürmeliydi. Bu iki spor alanındaki oyuncular nedeni irdelenmeyi hak edecek kadar moralli.
Futboldaki sorun ise teknik direktör değiştirmekle ortadan kalkmayacak kadar ciddi.
Sahaya çoğu Avrupa liglerinde forma giyen oyuncuları çıkarıyoruz, onlar da ellerinden geleni yapmaya çabalıyorlar; ancak karşılarına kendileri kadar güçlü oyunculara sahip moralli bir takım çıktığında -dün akşam olduğu gibi- dökülüyorlar. Daha güçsüz takımlar karşısında bile zorlanılıyor.
Günümüzde futbol pahalı ayaklar tarafından keyif alarak oynandığında izleyene de keyif veriyor. Alınan skordan rahatsızlık duyulmasının en önemli sebebi de, bizim oyuncularda sahaya da yansıdığı için hemen sezilen keyif azlığı. Oyuncularımız sahada kendileri keyiflenemediği için oynadıkları futbol izleyenlere de keyif veremiyor.
Sorunun temelinde oyuncuların moralsizliğinin yattığı belli.
Hollanda takımı, maç sonu açıklamalarından da öğreniyoruz, sahaya bu sonucu almak üzere çıktı ve her attıkları golle yaşadıkları keyif yeni gollere zemin hazırlamış oldu.
Ülkemizdeki kasvetli hava herkes gibi futbolcuları da etkiliyor besbelli.
Bir ay sonra -8 Ekim günü- Norveç’le Türkiye’de yapılacak milli maç için moral depolamanın yolu aranmalı.
ΩΩΩΩ
İktidar medyasından ufaktan sıyrılmaya çalışanlar var
İktidarlar için yolun sonuna yaklaşıldığını ölçmenin birden fazla yolu var. Bizde bu konuda sağlam bir kanaate en kestirmeden varmanın yolu, medyaya bakmak…
Görevleri ‘iktidarın her yaptığını doğru kabul edip yazı ve yorumlarla onları desteklemek’ olarak tanımlanmış medya mensupları, bu tanıma aykırı tavır sergilemeye başladıklarında, ‘zil çaldı’ diyebiliyoruz.
Zil güçlü biçimde çalmaya başladı.
Medyamız, biliyoruz, büyük çapta iktidarla senkronize yayın yapıyor. Bunu sağlamak üzere satmayan gazeteler ve izlenmeyen kanallar için milyonlarca liralık kaynak feda ediliyor. Hemen her alanda öne çıkartılan ‘tekli’ yapı medyada ‘tek seslilik’ olarak kendini belli ediyor. Her kafadan aynı ses çıkarsa bunun kitleleri etkileyeceğine inanılıyor.
Şimdilerde aykırı sesler çıkmaya başladı tek sesli olması beklenen medyadan…
Şu satırlar bugün en iktidar yanlısı medya grubunun gazetesindeki en muteber sayılan bir kalemin köşesinde karşıma çıktı: “Ben de AK Parti medyası gibi CHP’yi her gün yerin dibine batırmasını, amaçsızca dümdüz yermesini bilirim ama bunun faydası yok…”
Dikkat edilirse, yazar, kendisini -ve tabii gazetesini de- ‘AK Parti medyası’ dediği grubun dışında tutuyor. Dahası, ‘AK parti medyası’ diye yaftalandırdığı gazeteler ile TV kanallarını ‘her gün CHP’yi yerin dibine batırmak ve amaçsızca dümdüz yermek’ ile suçluyor.
Oysa o gazeteyi izleyenler, bunu yazanın da şimdiye kadar hemen her gün tam da suçladığı türden yazılarla okur ve izleyici karşısına çıktığını biliyor.
Neden böyle yapıyor?
Aslında bu sorunun cevabı yazının bütününden çıkartılabiliyor.
Medya, yanlış kullanıldığında, daha doğrusu kendisinden beklenen mesleki etik sınırları dışına taşması teşvik ve tahrik edildiğinde, bunu yapanların beklediğinin tam tersine sonuçlara yol açan bir uğraş dalı.
‘AKP medyası’ diye bilinenler bugün en büyük zararı AK Parti’ye ve Cumhur İttifakı’na vermeye başladı. Ara sıra manşetlerine ve köşelerine göz atanlar, birkaç dakikalığına da olsa ekranlarına takılanlar, oralarda karşılarına çıkanlar yüzünden iktidara bakışlarında değişim yaşıyorlar.
Bu durum bir yandan çoğu iktidar yanlısı olan medyayı güvenilirlik skalasında en aşağılara yerleştirdiği gibi, bir yandan da okur ve izleyicilerin kanaatlerini olumsuz etkiliyor. Ortaya çıkan tablodan, ‘medya mensubu’ olarak onun içerisinde görünenler de nasibini alıyor.
Araya mesafe koymaya çalışarak kendilerini o tablo içerisinde görünmekten kurtarmaya çalışanlar çıkmaya başlaması bu sebeple sürpriz değil.
İktidar cephesi için sürpriz olabilir ama…
Mesleklerini evrensel ölçülerde sürdürmeye çalışanları meslek dışına itmekten zevk alıp üstelik o duruma düşürdüklerini ‘medeni ölü’ ilan edenlerin şimdilerde sergilemekte oldukları telaşı zevkle izliyorum.
O kervana şimdilik -benim takip edebildiğim gazetelerde- bu kişi katıldı.
Arkası gelecektir.
ΩΩΩΩΩ