Peker’in anlattıkları, gerilim romanları, filmleri ve dizilerini yaya bırakıyor…

30
Reklam

İngiliz yazar Michael Dobbs’un 1989 tarihli ‘House of Cards’ romanını çıkar çıkmaz okuduğumdan beri içimde ‘‘Keşke bizde de birileri siyasi hırsları akıl almaz boyutlara varanlarla ilgili gerilim romanları yazsa, birileri de onları ekrana aktarsa’’ hissi beni gıdıklayıp durur. 

Dobbs’un üç ayrı kitap halinde kurguladığı romanında partisinin fazla önemli sayılmayacak koltuğunda oturan birinin ayak oyunlarıyla siyasi merdivenin en tepesine doğru yükselişi anlatılır. 

Margaret Thatcher görevini bırakmıştır, Muhafazakar Parti onun yerine gelecek birini seçer. Seçilen kişi ilk seçimde başarılı olamayınca Francis Urquhart adlı hırsı aklından ileri politikacı tepeye yükselme planını sahneye koyar.

Daha sonraki iki romanda kraliyet sistemini ortadan kaldırıp kendisini seçilmiş kral haline getirmeye hazırlandığını görürüz Urquhart’ın…

Üçüncü roman Türkiye’yi de içine alacak karanlık işleri sergiler.

Her üç romanda çok sayıda kişinin Urquhart ve adamları tarafından ortadan kaldırıldığını, siyasette ayakta kalmak için çevrilen dolapların akçalı boyutlarının ‘‘Bu kadarı da olmaz’’ noktasına kadar vardığını okuruz.

BBC her üç romanı 1990’ların ilk yarısında çok usta sanatçıların canlandırdığı tiplerle kısa diziler halinde televizyona aktarmıştır.  

[Dizide romanın sonu mecburen değiştirilir. Dizide kendisinin kirli işlerini fark etmiş ve yayınlamaya hazırlanan kadın gazeteci Parlamento binasının tepesinden aşağıya itilecek, buna intihar süsü verilecektir.]

Reklam

Amerikalılar İngiliz siyasetini en aşırı boyutlarda işleyen Dobbs’un romanını adını da aynen koruyup bir TV dizisi olarak kendilerine uyarladı. Bizde de DigiTurk’de yayınlandığı günlerde epey ses getiren o dizide Frank Urquhart karakterini Kevin Spacey, en az kocası kadar hırslı ve gözü dönmüş eşini Robin Write canlandırmıştır.

İngilizlerin yine de sınırlı sayılabilecek politik hırslarının Amerikan siyasetine dizide yansıması çok daha vahşiydi.

Merak edenler bu dizilere Netflix’ten ulaşabilir.

Borgen’e de…

Danimarka dizisi Borgen’de, muhafazakar politikacıları ve onların çevresindeki dalaveraları işleyen House of Cards’dan farklı olarak, sol siyasetin sergilendiğini görürüz. Yükselişi anlatılan politik figür de kadın politikacıdır.

Dizinin -her biri on bölümden on sezon gösterimde kalmıştır- etkisi var mıdır, bilemem, ancak Borgen’e kadar Danimarka siyasetinde hiçbir kadın politikacının başbakanlığı söz konusu olamamışken, ondan sonra, yalnız Danimarka’da değil diğer İskandinav ülkelerinde de, kadın politikacılar en etkili koltuklara gelmeye başladılar.

Ben bunu dizinin başarısına bağlıyorum.

Televizyonlarda en çok izlenen gerilimli politik dizilerin İngiltere’den başlaması elbette tesadüf değil. Orada ‘Yes Minister’ ve ardından ‘Yes Prime Minister’ ile başlayan komedi ağırlıklı politik dizileri ‘The Thick of It’ adlı yarı komedi – yarı politik gerilim dizisi izlemişti. Francis Urquhart’lı dizi o çizgiyi izledi.

Reklam

Tesadüf olmaması, Shakespeare gibi bütün dünyanın bildiği dahi yazarın 400 yıldan fazla süredir eserlerinin okunması ve oyunlarının sahnelenmesiyle ilgili; Shakespeare’in eserlerinin yarıdan fazlası saraylarda geçen ayak oyunlarını anlatır.

Günümüzün politik gerilim romanlarını ve onlardan üretilen filmler ve dizilerini Shakespeare’den esinlenmiş kabul edebiliriz.

Elbette günümüzde o yoldaki eserler artık fazla ağır bir dille yazılmıyor.

Robert Ludlum ABD’de, Frederick Forsyth da İngiltere’de politik ayak oyunlarına istihbarat boyutu da ekleyen romanlarla okur karşısına çıktılar.

Her ikisinin Türkçeye de çevrilmiş romanları büyük keyifle okunuyor.

Forsyth bir düzine roman yazdı, romanları hemen her dile çevrilerek 70 milyondan fazla satışa ulaştı. 

Ludlum ise, 2001’de ölmesine rağmen, hayatında yazdığı çok sayıdaki gerilim yüklü uluslararası entrikalarla dolu romanlara ek olarak, günümüzde de adıyla romanların çıktığı bir kült şahsiyete dönüştü. Adıyla kurulmuş vakıf, onun çizgisinde yazılmış romanların Ludlum’un adıyla yayınına izin veriyor.

Gerilim romanları senaryolara, onlar da izlemesi keyifli filmlere dönüşüyor.

‘V for Vendetta’ mutlaka izlenmesi gereken öyle bir filmdir. ‘Z’, ’Parallax View’, ‘Ides of March’, ‘Conversation’, ’Mançuryalı Aday’, ‘Akbabanın Üç Günü’ de öyle…

Neden diziler, filmler ve romanlar üzerinde duruyorum?

Bunların yerlilerinin yazılıp oynanmasını arzuladığım için…

Romanlar ve genellikle onlardan beyaz perdeye ve ekrana aktarılan filmler ve diziler başka türlü anlatıldığında akla zarar türden gelebilecek konuları işliyorlar da ondan…

Nixon’u istifaya sürükleyen süreci Bob Woodward ve Carl Bernstein adlı iki Washington Post muhabiri getirdi; ancak o günlerde yaşananları, dünya, ‘All the President’s Men’ (‘Başkanın Bütün Adamları’) adlı filmden öğrendi.

Görmek okumaktan daha etkili de ondan…

Bizde öyle romanlar neden yazılmaz, diziler neden yapılmaz?

Acaba siyasetin kendisi romana veya ekrana yansıdığında inanılmayacak tarzda ve bol gerilim içerdiğinden olabilir mi?

Sedat Peker etrafında gelişen son ifşaatlar bana bu hissi veriyor da…

ΩΩΩΩ

Reklam

30 YORUMLAR

  1. Yanar döner kişılğe sahip olan, doğru söylemeyen ve paraya tapan, insanlar, her zaman kendi kendilerini ele veriyorlar.

    1989 Refah partisi İstanbul il başkanı’nın o zamankı konuşması ve bugünkü konuşması arasindaki fark.
    İster istemez insanın aklina şu soru getiriyor! 4 veya 5 miliyon Süriyeli tatilcileri diriltikleri ölüler adına oy vermeleri içimi misafir ediyorlar.

    Bayramlarda Tatile gidiyorlar! Oradaki iş yerlerini aile efratları sıra ile gidip çalıştırıyor.
    Bir insan değil sığınmacı,Turist olarak dahi bu kadar rahat gırış çıkış yapamaz.

    130 miliyon bulgar gõçmeni için söyledileri ile Suriyiler ve Afkanlılar için söyledikleri arasındaki fark.
    1989 Refah il başkanının konuşmasının linki.
    https://odatv4.com/mob_video.php?id=8F8H5

  2. Parlementer sistemini isteyenler için tavsiye:
    “Borgen” diye bir dizi var.
    – Bir türlü kurulamayan hükümetler…
    – Hükümet ortaklarını mutlu etsin diye oluşturulmuş uyduruk bakanlıklar…
    – Hükümetlerin her an düşme tehlikesi içinde kıvranmaları…
    – Bitmek tükenmek bilmeyen koalisyon görüşmeleri…
    Falan…
    İzleyenlerde ister istemez “Şu parlamenter sistem amma beter bir sistemmiş” hissi uyanıyor.
    Dizi için şunu söyleyebilirim: Gerçekten üst düzey bir dizi…
    İnce alaycılığıyla, harika anlatımıyla, şahane oyunculuklarıyla, oya gibi işlenmiş senaryosuyla…
    Su gibi akıp gidiyor.
    Tavsiyeyi yapanı yazmıştım ama editör yayınlamadı. Belki bu haliyle yayınlar.

  3. Fehmi beyin, bugünkü yazısı, bizde 1993 ten 2011 kadar perde arkasında orjinalari perdedede tam tersi oynatılıyordu.
    2011’de sahneyi tam ele geçirince, açık açık oynanmaya başlandı.
    15 Temmuz 2016 tamamen olmasada 80% dahi ülkeyi yakıp yikiyor.
    InşAllah
    100% erişmeden millet uyanır yoksa peker ninnileri ile uykudan önce masalları dinleyerek ruya değil uyanik iken gerçek KÂBUSLARI ile debeleşmek’ten başka çareleri kalmaz.

    Sedat Peker’rin anlattıkları olaylar daha proje halinde iken yani sahnaya konmadan önce dış basında ve televiziyonlarında yayınlaniyordu Kuzular muzular hepsi tıpkı riza zaraf’ın takip edildiği gibi onlarda teknolijileri’ni kullandıklarımız tarafından biliniyordu.
    Pekerin anlattıkları onların yanında solda sıfır kalır. Gerçı peker’inde olanlardan tam haberi var fakat bu vazifeyi kendilerini temize çıkarması için görevi Pekere verenler bu kadarına musade ediyorlar.
    Gerçekten Türk halkı dünyayı 100 sene
    öncesi’nde yaşiyor.
    Onun için sedat peker gibileri’nin parmağında oynuyorlar.

    Sayın, Koru’nun yazıların anlaybilsek o zaman peker mekerlere itibar etmeyiz..
    Anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az.
    Atalarımız bu lafı tamda bugünler için söylemişler.

  4. Muhalefet niye açıklananların üstüne gidemiyor?
    Zeytinyağlı dolma yiyen iki körün fıkrasındaki diğer körden farksız da ondan.
    “Fetö,metö” diyerek karşılıklı dolmaları yutup,kendi günahlarını gizleme yolunu tercih ediyorlar. Yani Kendileri de diğerlerinden pek farklı olmadıkları için gördükleri karşısında aynaya bakıp sükut geçmeleri gerektiğinin mecburiyet hissini yaşıyorlar.

    Bence iki tür siyasetçi modeli var. Birincisi;siyaset yoluyla meşhur olup,her anlamda düzenini yürütmek için siyasete girenler. İkincisi;topluma siyaset yoluyla hizmet etmek için siyasete girenler. Çoğunluğu birinci gruba girenlerin oluşturduğu kanaatindeyim. Çağımızın toplum koşulları itibariyle siyaset yoluyla topluma hizmet ideali, idealleri Mehlika Sultan’a kavuşmak olan gençlerin durumuna çok benziyor:
    “Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
    Gece şehrin kapısından çıktı:
    Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
    Kara sevdalı birer âşıktı.
    ….

    Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
    Seneler geçti, henüz gelmediler;
    Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
    Oradan gelmeyecekmiş dediler!..”

    İnsan zayıftır,sürekli kontrol isteyen zaafları vardır,yine siyaset içinde insanın o zaaflarını işleyecek durumlar ve kişiler vardır. Bundan dolayı insanı hedeflediği yolun daha başlarında dökecek kadar zor ve tehlikeli bir yoldur bu.

    Siyaset yoluyla topluma hizmet için siyasete giren ikinci gruptakiler arasında da menfaat saikiyle siyasete yön verenlerin düzenini kurduğu,işleyen siyasetin kirli çarkının öğütmesi tesiri altında olanlar bulunuyor. Esasen bunların ikinci grubun çoğunluğunu da oluşturduğu kanaatindeyim. Bu kirli çark içinde dürüst ve ilkeli siyaset yapanların da oldukça azınlıkta kaldığını düşünüyorum.

    Roman yazmak zor iş. Yoğunlaşma ve sabır gerektiriyor. Ruh halim ve sabır kuvvetim bir roman yazmaya müsait değil. Ancak bir roman yazacak olsaydım siyaset dünyasının kirli işlerini anlatmayı değil de,hizmet gayesiyle iyiniyetlerle siyasete girip yükselen,fakat ilerleyen zaman içinde siyasetin kirli çarkının işleyişinin etkisinden kurtulamayarak yanlış işlere bulaşan ve bu yanlış işleri sonucunda şantaja maruz kalan güçlü ve etkili bir siyasetçinin psikolojisini ele alır ve işlerdim. Onun niyetindeki sapmalar,maruz kaldığı düşüş,idealinden ve ahlaki değerlerinden uzaklaşmanın doğurduğu iç çekişmeler,maruz kaldığı şantaj karşısında toplum karşısında rezil olma ve her şeyini kaybetme endişesi,psikolojik gel gitleri,kendisiyle benzer durumda olanlarla mukayeseleri vs. etraflı ve derin bir şekilde işler,ama sonucu, her şeyi kaybetmeyi göze alıp,toplum nazarında rezil olmayı ve ceza almayı da sineye çekip,çıkıp milletinin karşısına şantaj konularını itiraf eden ve şantajcıların da maskelerini düşüren,onların düzenlerinin darmadağın olmasını sağlayacak ifşaatlar yapmasıyla bağlardım.

    Yirmi beş seneye yaklaşmıştır Suç ve Ceza’yı okuyuşum. Hatırladığım kadarıyla roman kahramanı Raskolnikov işlediği suçun delillerini örtmeyi başarıyordu,ancak suçun vicdanındaki baskısını kaldıramıyordu ve bu kaldıramayış onu suçunu itirafa sevkediyor,aldığı cezayı gönül huzuruna ermiş bir şekilde severek çekmeye yöneltiyordu.

    Günümüz siyasetçilerinin ve bürokratlarının başının belası konumunda bu şantaj meselesi. Her partiden şantaja maruz kalacak halleri bulunan çokça siyasetçi olduğu kanaatindeyim. Bundan dolayı da kirlenmiştik etkisi altında görmeleri gereken birçok şeyi görmemek,söylemeleri gereken bir çok şeyi söylememek,yapmaları gereken birçok şeyi yapmamak veya yapmamaları gereken bir çok şeyi yapmak durumunda kaldıkları kanaatindeyim. Bu durumun istifaya zorlanan bir genel başkan,vefat eden etkili bir siyasetçi veya sebep gösterilmeden istifaya zorlanan az sayıdaki siyasetçilere
    münhasır olduğunu düşünmek de safdillik olur….

    Oysa bu işin panzehiri olayı kabullenmek,onunla yüzleşmek ve çıkıp rezil olma pahasına olanı biteni anlatıp,siyaseti dizayn eden şantajcıların maskelerini düşürüp,onların tekerine çomak sokmak,düzenlerini yıkmaktır. Bu kabulün boyutuna göre yapılanın bütün günahların affedilmesine vesile olma ihtimali de çok ama çok yüksektir.

    Kaçmak,boyun eğmek çözüm değildir,bu çarkta her suç yeni suçlar doğurur,her günahın küfre götüren bir işleyişi vardır ve kaçışların vicdanı susturacak bir özelliği yoktur. Yine görüyoruz ölüm bile kaçanı kurtaramıyor ve ahiretteki karşılaşılacak rezillik de hepsinden büyüktür…Keşke Sedat Peker bile daha güçlü,hatta kendi suçlarını da ikrar eden ifşaatlar yapabilse. Bu onun ve benzerlerinin bütün suç ve günahlarının affına vesile olabileceği gibi,doğuracağı sonuçları itibariyle vatana yapabilecekleri en güzel hizmet de bu olur. Herkesin boyutuna göre ayrı ayrı günahı var,dolayısıyla herkes günahkar…Günahlardan öte problem
    ise günahların inkarı ve görmezden gelinmesidir…

  5. Bizde yapılamıyor bu tür diziler, yazılamıyor böyle romanlar. Çünkü kısırlaştırılmış bir dünyamız var. Herşey yasaklarla engelleniyor. İnsanların basit sosyal medya eleştirileri bile onbinlerce davalara konu oluyor. Bir milletvekilinin “retweet”i milletvekilliğinin düşürülüp Silivri’ye gönderilmesine yetti. Tek adam rejimleri böyledir. Ülkeyi kısır ve dar bir çembere sarar ve boğar.

    Muhteşem Yüzyıl diye oldukça başarılı, saray entrikalarını anlatan güzel bir dizi yapıldı. Akp bu diziyi yerin dibine geçirdi. O zaman bu kadar yasakçı değildi ama işaretleri hep vardı.

    Sonra oturdular Osmanlı güzellemesi dizi üstüne dizi çevirdiler. Milletin de beyni bunlarla dolduruldu. Şimdi herkes küllerinden doğmuş bir Osmanlı payitahtı bekliyor. Saraylar hazır, şatafat tam, eh padişah da var bu kafalara göre.

    Sonuçta milletin zihniyetine kalıyor bu işler. Bizdeki temel eksiklik ifade özgürlüğünün olmaması. Millet de bu kafada tepedekiler de. O yüzden zihin açıcı bir şeyler beklemiyorum bu kurak topraklarda. İngiliz ve Amerikan dizileri ile devam.

  6. Bahçelinin son açıklamasından:
    “Teslimiyet fıtratımızda olmayan bir acziyettir. Türk milleti nice badireleri aşmış, pek çok belayı yenmiş, sayısız zorlu etapları geçmesini bilmiştir. Yeter ki, felaketlere umut bağlayanlara karşı uyanık olalım, yeter ki devletimizi güçsüz gösterenlere azami dikkat edelim.”.
       Bahçelinin son konuşması Fehmi bey’e Sedat peker i hatırlatmış.

  7. Hadis,
    “Öyle bir zaman gelecek ki, doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hâin sayılacak, hâinlere güvenilecek. İnsanlardan şâhitlik etmeleri istenmediği hâlde şâhitlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği hâlde yemin edecekler.” (Taberânî, XXIII, 314)

    Mete Yarar: Darbe girişiminde masum bildiğimiz suçlu, suçlu zannettiğimiz masum olabilir!

    https://t24.com.tr/haber/guvenlik-uzmani-darbe-girisiminde-masum-bildigimiz-suclu-suclu-zannettigimiz-masum-olabilir,351220

    Not : Daha sonra, Tehdit, şantajla veya parayla beyanat değiştirebiliyor.

    Bir Gün Bu Millet cematten özür dileyecek.

    • The cemaat bitti elbette. Bir daha da eski günlerini hiç bir şekilde göremeyecek. Ama bitmeyecek de. İçerde ve dışarda bu haliyle devam edecek.

      Maalesef darbenin anatomisini de cemaatin anatomisini de çıkaramadık. Her işimiz böyle yarım yamalak zaten. Çünkü çok girift ilişkiler var ve kimse dokunmak istemiyor. Halının altına süpürmek daha akıllıca geliyor.

      The cemaat, herşeyden önce politik bir örgüttü. Hedefi Türkiye’yi yönetmekti en baştan itibaren. O yüzden her zaman her cenahtan siyasi ile içli dışlıydılar. Devletin tüm bürokrasine girmişlerdi. Bunu zaman içinde siyasi ilişkiler ve iktidarlar sağladı. Bunlar içinde elbette Akp’nin eline hiçbiri su dökemez. The cemaat’e yürü ya kulum diyen Akp oldu. Eğer cemaatin siyasi ayağı aranıyorsa (elbette aranmıyor) o Akp’ydi. Ne istedilerse veren Akp.

      The cemaat maalesef öz eleştiri de yapamadı. Elbette sendikaya kaydoldu diye suçlu durumuna düşürülen cemaat mensupları suçlu değiller. Eğer niyet okuma imkanı olsaydı muhtemelen cemaat üyelerinin çoğunluğunun asıl hedeflerinin iktidarı ele geçirmek olacağını görecektik. Çoğu, en masumları bile, bunu inkar edecektir şimdi. Ama bu hedefleri olduğu çok açık. Çünkü göz göre yapılan adam kayırmalar, sınav hırsızlıkları, hak hukuk yemeler ancak böyle “yüksek” amaçlar için helalleştirilebilir. Ancak bu yine de onları suçlu yapmaz. Suç, delil ve eylem ister. Düşünce suçu olmaz. Ne kadar iğrenç ve kabul edilmez olursa olsun.

      Bugün iktidar da aslında aynı şekilde kendi taraftarlarını kandırıyor. Siyasi islamcılar herşeyi mübah görüyorlar diğer tüm islamcılar gibi. Örneğin bir müteahhit çetesi ile kendilerine taraftar bir zengin zümreyi her türlü yolsuzluk ve hırsızlıkla büyütüyorlar. Bunu “yüksek” hedeflerle yaptıklarını yutturuyorlar. O yüzden gariban taraftar muhafazakar halk da bu yalanlara kanarak, bilerek ve isteyerek yolsuzluklara göz yumuyor, ve dur demiyorlar. Yoksa bu kadar yüksek oyları hala almaları başka türlü açıklanamaz.

      Buradan çıkmanın tek yolu, milletin artık ahlaklı bir toplum olmak için irade gösterebilmesidir. Şu anda olan, ahlaksızlıkların ayyuka çıkmasıdır. Sıradanlaşmasıdır. Sınır tanımamazlıktır. Böyle bir toplumun mutluluk ve refaha ulaşması da mümkün değildir.

      Demokrasi, ahlaklı bir toplum olabilmenin yolunu açabilecek en iyi araçtır. Çünkü şeffaflığı, hesap sormayı, hesap vermeyi zorunlu kılmaktadır. Kapalı kapılar arkasında iş çevirmeyi zorlaştırmaktadır, toplumsal barışın tek garantisidir.

      Müslüman ülkeler demokrasiden fersah fersah uzak oldukları için maalesef dünyanın en kötü yönetilen, en ahlaksız toplumlarını üretmektedir. Din ahlak üretemiyor maalesef. Bu her din için geçerli.

      • “Darbenin anatomisi cemaatin anatomisi”

        15 trmmuz 2016 gecesine kadar zırcahil bir ilkokulllu olarak hiç bir şeyden haberim yoktu, günlük tartışmaları takip etmiyor, her gün bir gazete alsam da okumuyor, televizyon da izlemiyordum. Ne devleti, ne de cemaati ya da başka gurupları tanımıyordum, kendi işimde gücümde dünyadan kopuk yaşayıp gidiyordum. o lanet operasyon akşamı eve giderken asker yollları kapatmış söylentisine kulak verince darbe girişiminden bahdediyordu tvler. ertesi gününden itibaren karşılaştığım insanlardan deli saçması şeyler duyuyordum, olmadık söylentileri insanlar hakikatmiş gibi delice tekrarlayıp duruyorlardı. o günlerde benim de aslında onlardan bir farkımın olmadığını, hiç bir şeyi anlamlandıramadığımı farkettim. Yaşanan vahim hadiseleri anlamlandırabilmek bir ilkokullu için imkansıza yakın zorluk olduğunu tahmin edersiniz. fakat bu gün sorsanız çok eksikli ama hatasız olarak özetleyebilirim. Bana sorarsanız adlında bilinmeyen hiç bir şey yok, her şey ‘Kitap’ta yazıldığı gibi cereyan ediyor derim. ‘Kitab’ı okumayan ne bilsin.

        • Kitabın yorumunun yorumu defalarca yapıldı ve bilinmeyen bir şey yok. Siz yine de bir özet geçin bakalım siz nasıl anlamışsınız ve açık olan neymiş bilelim.

          Ancak sonuca bakalım diyorum ben. Bugün en müslüman geçinenden en azına kadar müslüman ülkeler ahlaklı toplum üretemiyorlar. Cemaatler ise en yolsuzları kanaatimce. Çünkü şeffaf olan hiçbir şey yok. Hemen hemen tüm müslüman ülkeler yolsuzluklar içinde boğuluyor. Bunun da dış güçlerle vs alakası yok. Kendi dinamikleri ile yolsuzluk üreten toplumlar bunlar. Baktığınız zaman ne fark var diye. Hiç birisi demokratik değil. Bu çok açık.

        • Baran Bey kardeşim. Yazdıklarınız,yazdıklarınızdan anlaşıldığı üzere arkadaki müktesebat,sorgulamalarınız,verdiğiniz cevaplar,kurduğunuz alakalar,mantık örgünüz,anlatımınızdaki kalite,fikri takipleriniz kanaatimce günümüzün ortalama bir üniversite mezununun çok çok üzerinde. Yani sık sık ilkokul mezunu olduğunuzu vurgulamasanız bana şu kahtı rical zamanlarında kaliteli bir fikir adamı olduğunuzu düşündürtecek kadar hem de…Ne okumuşlar,ne okuduğunu söylemişler,ne bilmişler, ne sabit fikirli allameler görüyoruz ki,bunların yanında ilkokul mezunu olduğunuzu falan söylemenize hiç gerek yok bence. Üslubu beyan aynıyla insan demişler ya,üslubu insanın ne olduğunu gösteriyor zaten.

          • Uğur Hocam motive edici iltifatınız için çok teşekkür ederim. Agresifliğimin nedeni de tam olarak buydu. bir şey öğrenme umuduyla fikrine müracaat ettiklerim ya da kariyerinden dolayı bilir diye zannettiklerim hayal kırıklığına uğratınca basit meselelerin doğrusunu öğrenebilmek bile bu kadar zor muymuş sıkıntısına düşünce bende şalterler atıyordu, şimdilerde en azından neyi kimlerden öğrenebilirimin cevabı oluşmaya başladı. bu çok önemli bir kazanım benim için. Emeği geçenlerden ALLAH razı olsun.

  8. Ben Ozal, Demirel parodilerini hatirliyorum, yerden yere vurulurlardi. Bir de Zubuk filmi vardi,sanki bu gunleri anlatiyordu.
    Islamci iktidar doneminde hapsi yasak. Simdi Zubuk’un tam zamani ama, yayinlamak icin kaya gibi yurek lazim…
    F.Koru beyin temennilerine katilmamak mumkun degil, fakat anlayamadigim bir sey var; kendisi butun bu olumsuz sureclerin disinda imis gibi yaziyor. Biz yasi yetenler biliyoruz ki: F.Koru bey basindan beyi pek cok seyin merkez halkasinda yer aliyordu.
    Ben bir okuyucusu olarak, kendisinden hatiralarinin kucuk bir kismini yayinlamasini arzu ediyorum, eminimki, S.Pekerin izlenme oranlarini yuze, bine katlar, o bahsettigi romanlarin satis rekorlarini katlayarak kirar, hatta dunya capinda BestSeller bile olabilir.

  9. Yazın boş vakit olsa gerek bugün yazarlar dizi tavsiyesinde bulunuyorlar Ahmet Hakan da :
    “Borgen” diye bir dizi var.
    – Bir türlü kurulamayan hükümetler…
    – Hükümet ortaklarını mutlu etsin diye oluşturulmuş uyduruk bakanlıklar…
    – Hükümetlerin her an düşme tehlikesi içinde kıvranmaları…
    – Bitmek tükenmek bilmeyen koalisyon görüşmeleri…
    Falan…
    İzleyenlerde ister istemez “Şu parlamenter sistem amma beter bir sistemmiş” hissi uyanıyor.
    Dizi için şunu söyleyebilirim: Gerçekten üst düzey bir dizi…
    İnce alaycılığıyla, harika anlatımıyla, şahane oyunculuklarıyla, oya gibi işlenmiş senaryosuyla…
    Su gibi akıp gidiyor.
    Meral Akşener’e tavsiye ediyor.

  10. Bi gün papaz Trabzona gider ve kiliseyi aramaya başlar.
    Yolda bir çocuk görür ve sorar: Evlat kilise nerede ?
    Çocuk tarif eder ve papaz ; sen iyi bir çocuğa benziyorsun yarın gel sana cennetin yolunu tarif edeyim der
    Çocuk; laa sen daha kilisenin yolunu bilmiysun cennetun yolunu ne bilecesun?!..

      Çocuğun ismi  de Sedat Peker miş.

      • Baharda kışı,
        Kışın da baharı özler insan.
        Ne uzaksa onu özler…
        Kavuşmak şart mı?
        Boşver!
        Bazı şeyler yokken güzel?
        Özdemir Asaf

        Sedat Peker etrafında gelişen son ifşaatlar Özdemir Asaf’a bu hissiyatı vermiş.

  11. bu ülke de o romanların kralı yazılır dizileri yapılır ama bu siyasi iklimde mümkün değil.
    en ufak bir eleştirinin beka sorunu vatana ihanet dış mihraklarla birlikte hareket etme suçlaması yöneltildiği bir ülkeden bahsediyoruz.
    merak etmeyelim afgan göçünün arka planını pekerin ifşalarınıda ve bir abd dizisine konu olduğunda öğrenebiliriz.

  12. durum basit;
    sedat peker dış güçlerin piyonu.
    amaçları erdoğanı devirmek.
    konu kapanmıştır.

    trafikte nuh nebi zamanının doğan şahin marka arabalarını görünce yakınsam hemen şerit değiştiririm, mümkünse uzaklaşırım. istisnalar vardır belki de çoktur ama bu arabaları kullananların belli bir dünya görüşleri, ortak bir davranış kalıpları oluyor. gözlemlediğim garip bir müziği çok açıyorlar, trafik kurallarını hiçe sayıyorlar ve çok tehlikeli araba kullanıyorlar. bu insanların arabadan indiklerinde değiştiklerini sanmıyorum. her yerde trafikteki gibi tehlike arz ediyorlar.
    toplumda bunlara maganda deniyor.
    “Görgüsüz, kaba, anlayışsız, terbiyesiz ve uyumsuz kimse” anlamına geliyor.
    aklı az, eğitimi düşük oluyor.
    haberlerde kadın cinayetlerinden uyuşturucu bağımlılarına kadar pek çok olayda bunlara şimdilerde çok sık rastlıyoruz, pek çoğunun tanınmış siyasilerle poz poz, boy boy fotoğrafları var ve bazıları polisleri tehdit ediyor, uyuşturucu ve silahla yakalananlar iki saate çıkarım diyebiliyor ve çıkabiliyor. yargıda olan davaları ya sonuçlanmıyor ya da deliller yeterli gelmiyor.
    cübbeli lakaplı hoca defalarca ekranlara çıkıp şunlar bunlar silahlanıyor diye yine defalarca uyarı yaptı. arabalarda evlerde ruhsatlı, ruhsatsız silahların sayısı artıyor. magandaların da.
    bildirilere karşı çıkıyorlar,
    eleştirilere tahamül göstermiyorlar,
    halk tv saldırısı bunun basit bir örneği.
    saldırganlaşıyorlar.
    herkesin aklını başına alması lazım.
    eğitimsiz, akılsız insanımız çok…
    yarın bu insanları birileri kışkırtabilir,
    mesela dış güçler….

    • belli bir siyasetçiyi özellikle ölmüş birini kastetmeden söylüyorum, insanların kuşkusuz içkiden kumara, uyuşturucudan, paraya pek çok konuda çeşitli zaafları, eksikleri kusurları olabilir.
      lakin bu insanların siyasete girmemesi gerekir.
      zaaflarının kendi başlarına bela olması yeter, 90 milyona bela etmenin anlamı yoktur.
      vebali çoktur.

  13. Çoğu zaman Türkiye’nin Latin Amerika Ülkelerinden hiç farkı yok:

    Organize Suç Örgütleri, Uyuşturucu Ticareti, onları koruyup kollayan kamu görevlileri, adil olmayan yargı sistemi, yaygın yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri, kara para trafiği, sık sık çıkarılan vergi afları,şpheli ölümler, şüpheli adli tıp raporları, bir yüzükle başlayan ‘mucizevi’ zenginlikler, din-mezhep-ırk bölücülüğü, bitmeyen terör olayları , milli birlik ve beraberlik isteyen fakat kendisi hep düşman üreten Başkanlar…..

    • ×××××
      “bir yüzükle başlayan ‘mucizevi’ zenginlikler’
      ××××××
      Kağan bey! Oğlunun sünnetın’de 30 kilo altın takılmışşş güya mal varlığı beyanında şu an köşelik olmuş o zamanın kuyumcusu altınları bozduğunu beyan etmiş.
      Eee Refah Partisi İstanbul il ve Belediye başkanı olmak yeterlid değilmi sizcede?

      Bakın rahmetli Ecevitin oğlu olmadığı için ömrü boyunca bir Apartman dairesi alabılmış.

  14. Burhan Kuzu adalet adamı olarak adaletsizce yapılan işlerde nasıl kandırılabilir? Bu mümkün mü? Hadi diyelim bir kere kandırıldın oyuna geldin, niye kandırılmaya devam ettin.

    Din üzerinden siyaset yapanlar millete haram dersi verip, kendileri haramla dünya servetlerine servet katıp bir de kandırıldım lafını kullanmıyorlar mı deliriyorum.

    Haram yiyip halkın huzuruna çıkarken yüzleri kızarmayanların içinde rahmetli olanlar sanırım hesaplarını vermişlerdir. Diğerleri de verceklerini hatırlasalar.

  15. Ekmeleddin İhsanoğlunu aday yaptı. Koltuğunu kurtardı.
    Muharrem İnceyi aday yaptı Koltuğunu kurtardı.
    Şimdi, Abdullah Gül mü, Babacan mı ,Şimşek mi adayı yapalım diye düşünüyorlarmış.
    Kılıçtaroğlunun kendisi olsa koltuğu zaten gidecek,
    İmamoğlu veya Mahsur yapsalar yüksek oy olsa koltuğu yine tehlikeye girecek.
    Bugünlerde en dertli kişi herhalde Kılıçtaroğlu’dur.
    Düşün düşün çare yok.
    Bence Sedat peker yapsınlar, dizi gibi adam valla.

    • Kılıçdaroğlu vatan sever Bir şahsiyettir.

      Aynı Ecevit gibi, Ülkesinin bekasını Düşünüyor.

      CHP ‘nin başına 2010 yılında Melih Gökçek gibi bir dilbazı yenerek gelmiştir.

      Onun için Abisi devamlı Halk Arenalarından Kaçmıştır.
      Erdoğanın beyni dumura uğradığından. promterler susunca konuşmadığını her yerde söz ediyorlar.

      https://www.youtube.com/watch?v=2vkWdf3c4DU
      youtube’a promter Tayip yaz daha fazla video görün.

      Kemal Kılıçdaroğlu koltuk sevdalı değil çevirilen oyunları bildiği için yeni gelen bu oyunları öğrenene kadar memleket elden gideceği için koltuğu bırakmıyor.

      • Tamam işte tekrar aday olsun. Güvendiğiniz el üstünde tuttuğunuz Sedat Peker i de yardımcı yapsın.40 yaş altı kardeşlerin de oyu garanti olur.
        Yalnız Hdp siz barajı geçemiyor. Gerçi siz onlarla ittifak yapmıyorsunuz.

        • vay Fatih vay! Bir espri yaptın ucu nereye gider diye hiç düşünmedin, ahanda ucu gene kendine dokundu ama farkında değilsin, vah Fatih vah!!

          Siyaset meydanında espri yapmak her kişinin harcı değil Fatih, bir espri yapmadan önce bi milyon kere düşünmen lazım.

          Sedat Peker kılıçdaroğlunun yardımcısı olacaksa Kılıçdaroğlu kazansın diye kime çakar, erduvana çakar, hemde çok sert çakar. Pekleri erduvana çarptıracaksın sonra ortalık toz duman olsun demi, sen varken dış güçlere gerek yok Fatih:)))

  16. Tilkinin biri ormana dalmış, bir ağacın dalında asılı duran davulu görmüş. Rüzgâr vurup da dallar sallandıkça, davul da sallanıyor ve kuvvetli bir ses çıkarıyormuş…

    Tilki davulu av zannetmiş, çıkarttığı yüksek sesi duyunca da;

    “Bu kadar çok ses çıkaran şeyin eti de çoktur” diyerek büyük bir hırsla davula doğru yönelmiş…

    Davul, ağacın ortasında bir yerde asılı olup, etrafında birçok dallar ve dikenler bulunduğundan, tilki ona ulaşıncaya kadar çok zahmetler çekmiş…

    En nihayetinde hedefine ulaşan tilki, iştahla davulu yırtıp da içinin bomboş olduğunu görünce büyük bir hüsrana uğramış. Çektiği onca zahmete mi üzülsün, yoksa aç kaldığına mı yansın bilememiş ve basmış feryadı…

Yoruma kapalı.