You are currently viewing Seçime hızla yol alınırken ortalık senaryolarla rengarenk. Benim de bir tezim var…

Seçime hızla yol alınırken ortalık senaryolarla rengarenk. Benim de bir tezim var…

İstanbul’un CHP’li büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale de getirebilecek mahkeme kararı hakkında yazılanlar ile TV kanallarında yapılan yorumları takip ediyor musunuz?

Takip ettiğinizi bildiğim için yazının daha girişinde bir temennimi kayda geçireyim: Keşke o konuda yazılanları okumamış, yorumları dinlememiş olsaydınız…

Konuya ilişkin iki temel senaryo var: İlkine göre, AK Parti, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP ile genel başkanı Devlet Bahçeli’nin mahkemeden böyle bir karar çıkacağından haberleri vardı ve böyle bir karar çıkmasını istiyorlardı da.

Bu yolla Millet İttifakı’nın içini karıştırıp birbirinden kuşku duyacakları bir ruh hali oluşturmayı, CHP’yi ve ‘6’lı masa’ bileşenlerini cumhurbaşkanı adaylığı konusunda Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu arasında muallakta bırakmayı, adaylık yarışında mağduriyet zırhına bürünecek İmamoğlu’nu öne çıkartmayı, İmamoğlu aday ilan edildiğinde onu siyasi yasaklı kılıp seçilse dahi mazbata alamayacak hale getirerek kendi adaylarını tek aday haline dönüştürüp seçtirmeyi amaçlıyorlar…

Şahsen ben bu kafa karıştırıcı senaryo ile ilgili sayısız yazı ve yorum sağanağına maruz kaldım.

İkinci senaryo da ilkinden daha az kafa karıştırıcı değil.

Ona göre de, mahkeme kararının iktidarla hiçbir ilişkisi yok. Millet İttifakı’na, CHP’ye ve tabii Millet İttifakı bileşenlerine, kaybedecekleri bir seçimde mağduriyet üzerinden bir hikaye armağan etmek isteyenlerin bir oyunu bu. Ekrem İmamoğlu aday olacak, tamamen mağduriyet üzerine bir seçim kampanyası yürütecek ve son dakikada alt mahkeme kararı üst mahkeme tarafından iptal edilerek cumhurbaşkanı seçilmesi sağlanacak…

[Her iki senaryonun değişik versiyonları da bulunuyor. Benim biraz önce okuduğum bir yazıda ikinci senaryoyla ilgili ama eskiye dönük bir ayrıntı dikkatimi çekti. İmamoğlu’nun az bir oy farkıyla seçildiği İstanbul büyükşehir başkanlığı seçimi AK Parti’nin başvurusuyla YSK tarafından iptal edilmiş ve böylece ona mağduriyet yoluyla oylarını yüzbinlerce artırma yolu açılmıştı ya, o da bir ‘kurgu’ imiş. İlk seçimin oyları sayılsa AK Parti adayı seçilebilecekmiş, il seçim kurulu başkanı sayma işlemini durdurma kararıyla bunu önlemiş; YSK da seçimi iptal ederek mağduriyet oluşturmuş. Bunu yazan kalem, “Hissettiğim şudur” dedikten sonra kanaatini şöyle özetliyor: “Bunlar normal şeyler değil.”]

Senaryoların bunlardan ibaret olduğunu sanmayın. Her iki senaryonun her birini dallandırıp budaklandıran versiyonları bulunduğu gibi, konuya ‘dış güçler’ eksenli yaklaşanlar da var.

Kararın açıklanmasından sonra sosyal medya üzerinden konuya ilişkin mesajlar yayınlayanların kimliklerinden hareketle ileri sürülüyor bu iddia.

Başka?

Eklenebilecek çok şey var da, senaryo faslını burada keseceğim.

Derdim zaten karışmış kafaları daha da karıştırmak değil, buraya kadar yazdıklarımdan hareketle oluşturduğum onlardan farklı kendi tezimi paylaşmak çünkü.

Öncelikle şunu belirteyim: Ülkemizde, hatta sadece bizim ülkede değil demokratik bilinen başka ülkelerde de, seçimler öncesinde fevkaladelikler yaşandığı ilk kez görülmüyor. Uzak durması gereken bazı ellerin seçimlere müdahale ettiği fark edilebiliyor. Donald Trump’ın seçildiği ABD seçimine Rusya’nın müdahale ettiği kuşkusu temelsiz değil. Rusya’nın Almanya, Danimarka, İtalya gibi ülkelerin seçimlerini etkilemek için de çaba gösterdiği kanaati yaygın.

İçeride de, seçimlerde ispatlı şaibeler fazla yaşanmamış olsa dahi, doğrudan veya dolaylı müdahaleler hep hissedilmiş, 12 Eylül (1980) öncesi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve sonrasındaki ilk genel seçimde sonucu etkilemeye yönelik doğrudan müdahalelerde bulunulduğu da görülmüştür.

Şimdilerde ortaya atılmış değişik versiyonları bulunan her iki senaryo da doğru olabilir gibi göründüğü içindir ki, insanlar ciddi ciddi bunları sütunlarında ve TV ekranlarında savunuyorlar.

“Komplocu yaklaşım” mı dediniz, evet ‘komplocu’ yaklaşım bunlar…

Zaten böyle durumlar için“Komploculuk kötüdür ama, bu, komplo denilebilecek türden olaylar yaşanmadığı anlamına gelmez” lafı boşuna söylenmemiştir.

[Bu özlü söz kime ait derseniz, cevabını bilmiyorum; başka yerde okuyup işitmediyseniz o cümleyi kendim de üstlenebilirim, Mel Gibson’lu ‘Komplo Teorisi’ filminden de aklımda kalmış olabilir.]

Eskiden şimdikilere benzer tezler sirkülasyona sokulduğunda, kendilerine güvenen birileri derhal ortaya atılıp “Komplo teorisi bu” diye tez sahiplerini suçlarlardı. Suçlayıcı tavırlara sahip yazarlar yazılarında, yorumcular ekranlarda, yerini düşürüp ‘komplocu’ yaklaşımları benimsemediklerini mutlaka belirtme ihtiyacı duyarlardı.

Kimse kolay kolay kendisinden ‘komplocu’ diye söz edilmesini istemezdi.

Şimdi bakıyorum da, vaktiyle başkalarını ‘komploculuk’ ile suçlayanlar yukarıda kaba hatlarıyla özetlediğim senaryoları -hatta daha ileri derecede komplo kokanlarını- bizzat seslendiriyorlar.

Mahkemenin verdiği İmamoğlu ile ilgili kararı kimse -ama hiç kimse- “Kardeşim, öyle diyorsunuz ama anayasa ve yasalar ile bugüne kadar yargının benzer konulara yaklaşımı ortadayken, mahkeme nasıl olur da farklı bir karar verebilirdi?” sorusu eşliğinde serinkanlı bir biçimde yorumlamıyor.

[“Hiç kimse” dedim, tek istisna olarak “Bir şahsın hakimlere hakaret ettiği iddiası ile aldığı mahkumiyet kararından ibarettir; ortada ne bir siyasi tartışma, ne bir fikir kavgası, ne bir hizmet mücadelesi mevcuttur” açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı anabilirdim. Ancak o da, bu cümlesinden sonra şunu da söylemiş: “Birilerinin kendi iç kavgalarını, Bizansvari taht oyunlarını bizim üzerimizden yürütmenin peşinde koştuğunu gördükçe de üzülüyoruz.” Herhalde fark etmişsinizdir; bu da bir başka tez.]

Ne olacak şimdi?

Seçime doğru yol alınan bir ülkede bu tür tezlerin çarpışmasını normal karşılamak mümkün değil. İmamoğlu aday olsa, nasıl aday olabildiği tartışılacak. İmamoğlu aday olup seçilse de, aday olduğu halde siyasi yasaklı hale düşürülüp mazbatası verilmese de doğal sayılmayacak bir ortamın ürünü haline dönüşecek seçim. Millet İttifakı bir başkasını aday çıkarsa tercihte bu gelişmenin etkisi hissedilecek. Cumhur İttifakı adayı seçime rakipsiz kalarak girse ve seçilse bir türlü, bu gelişmenin etkisiyle oluşmuş bir tercih ürünü sayılacak Millet İttifakı adayı ile yarışarak seçilse bir başka türlü.

Her halükarda tartışılacak bir seçim ve o seçimin sonucu var kaçınılmaz olarak önümüzde.

Başlığından itibaren yazımın birkaç yerinde, senaryoların çarpıştığı günümüz ortamında her taraftan gelen tezlerden farklı bir tezim olduğunu belirtim. Tezimin ne olduğunu yazının gidişinden anlamışsınızdır ama ben yine de açıklayayım:

Eğer şu anda birbiri ardına meydana gelen gelişmeler planlı programlı ise ve amacı da seçimi etkilemek ise, bunda şaşırtıcı bir yön yok. Bu ilk defa da olmuyor; yakın siyasi tarihimizin belki de en önemli seçimini doğal akışına bırakmak istemeyeceklerin şimdiye kadar çoktan çıkması beklenmeliydi. 

Daha başka beklenmeyen gelişmelere de hazırlıklı olmak lazım.

Acaba diyorum, bir süreden beri tanığı olduğumuz gelişmeler, her gelişme sonrasında ortaya atılmasına şaşırmadığımız hatta herkesin benimseyerek zenginleşmesine katkıda bulunduğu senaryolar, toplumumuzun akıl sağlığını bozma amaçlı bir ‘komplo’ ile irtibatlı olmasın?

Benim tezimin özeti bu.

ΩΩΩΩ