Seçimle gelen seçimle gider; aksini düşünen hata eder.. Bu tartışmayı İstanbul seçiminin tekrarı başlattı…

31
Reklam

Her eğilimden görüş sahiplerinin bulunduğu yemekli bir dostlar buluşmasında şu günlerde ne konuşulur? Evet, önceki akşam, bizler de o konu üzerinde saatlerce durduk.

AK Parti’ye ters bakmayan ama AK Parti seçmeni de olmadığını bildiğim biri, gecenin bir vaktinde, “Biz” dedi, “Seçimle geldikleri gibi yine seçimle gideceklerini düşünüyorduk, İstanbul seçiminin tekrarının istenmesiyle seçimle gitmeyebileceklerini belli ettiler…”

O anda duyargalarım beni alarma geçirdi.

Ertesi gün ve bugün, bu defa AK Parti’ye her zaman destek çıkmış ve muhtemelen pek çok seçimde AK Parti’ye oy da vermiş birkaç kalemin yazılarında aynı konunun bir başka versiyonuyla karşılaştım.

AK Parti’yi demokrasi konusunda sorgulayan yazılar bunlar…

Zihnim derhal 1996 yılına taşıdı beni.

İslam ve demokrasi konulu tezim

‘Modern Mahrem’ kitabıyla ‘laik’ diye adlandırılan kesim içerisinden o kesimin adı geçtiği zaman al görmüş boğa gibi derhal saldırıya geçtiği ‘başörtüsü’ konusuna olumlu yaklaşmış Prof. Nilüfer Göle beni aradı. Bir Amerikan vakfının az sayıda katılımcılı bir tartışmalı program için kendisini davet ettiğini, ancak iş yoğunluğu sebebiyle olumlu cevap veremediğini aktardıktan sonra, davet sahiplerine ismimi verip veremeyeceğini sordu.

Reklam

Prof. Göle’den geldiği için teklife olumlu cevap vermekte zorlanmadım.

Uzatmayayım: Bir hafta boyu süren tartışmalarda savunduğum tezleri bir makale olarak da yazmam istendi ve gönderdiğim metin etkili Council on Foreign Relations (CFR) kuruluşunun bir yayınında yer aldı.

Yazımın tezi şuydu: ‘İslam ile Demokrasi Birbiriyle Uyumludur’.

O günlerde bizde ‘demokrasi’ ile ‘demon’ (şeytan) sözcükleri arasında akrabalık kurup şiddetli bir demokrasi karşıtlığı yapanlar yanında, dünyanın çeşitli yerlerinde İslam adına yazıp konuşan ve eylem ortaya koyan birileri de kavramı yerden yere vurma yarışı içerisindeydiler.

Refah Partisi böyle bir ortamda siyasi hayatta ön plana çıkmış, 1995 genel seçiminde, tarihinde ilk kez, rakiplerinden daha fazla oy almayı başarmış ve önüne çıkartılan engellere rağmen sonunda liderini başbakan da yaparak hükümetin güçlü ortağı da olabilmişti.

“Seçimle geldiler, ama seçimle gidecekler mi?” konusu, biraz da Refah Partisi’ni destekleyen çevrelerde demokrasi karşıtlığının prim yaptığı kendini belli ettiği için, o günlerde de tartışma konusuydu.

İçeride ve dışarıda…

Toplantıda savunduğum ve sonradan yazı haline de dönüşmüş tezimle Refah Partisi eksenli o tartışmaya farklı bir açıdan katılmış oldum. Zaten o sırada gazetemde de aynı tezi yazılarımda işlemekteydim.

Reklam

Refahyol hükümeti uzun ömürlü olamadı. Deneme ‘28 Şubat post-modern darbesi’ yüzünden yarım kaldı. Seçimle gelen asker zoruyla gitti. Ben bugün de, sonraki bir seçimde az oy alması durumunda Erbakan’ın ille iktidarda kalma çabası içerisinde olmayacağını düşünüyorum.

Seçimle gelen ‘İslami’ kimlikli iktidarın yine seçimle değişmesine askerler izin vermediler.

O tezi zayıflatan olay ve görüş

Geldik 2019 yılına. Bir dost meclisinde “AK Parti seçimle geldi, ama galiba seçimle gitmeyebilecek” görüşü ifade edildiğinde, AK Parti taraftarı olduğu bilinenlerden, ülkelerinin kanaat önderi kişiler önünde, yabancı bir mekanda ve sonradan bir makale halinde tartışmaya açık biçimde de savunduğum keskinlikte bu ters görüşe karşı çıkılmadı.

“Öyle şey olur mu canım” diyen çıktı çıkmasına, ama o kadar…

İtiraz cılız kaldı.

Ben her şeye rağmen, bugüne kadar savunageldiğim noktadayım. Günü gelip halktan aldığı desteği kaybettiğinde, kendisinden önce başka partilerin başına geldiği gibi, AK Parti’nin de, bir seçim yenilgisine uğraması durumunda, iktidarı boşaltacağına inanıyorum.

Seçimle gelen iktidar yine seçimle değişecektir.

Ancak, İstanbul seçiminin tekrarıyla başlayan süreç, öyle anlaşılıyor ki, AK Parti’ye olumlu bakmayan çevreler yanında, benim dostum gibi AK Parti seçmeni olmasa da iktidarına hep olumlu bakmış kişileri yeniden düşünmeye sevk etmiş bulunuyor.

Partinin itibar ettiği gazetelerde itibarlı kalem sahiplerinin yazdığı tartışmaya açık görüşler de zihinleri karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Eleştiri alan şu görüş sözgelimi:

“İktidarlar adalet, hakkaniyet, likayat, dürüstlük konularında hataya düşebilir, çürüme ve bozulmalar yaşayabilir, doğruluktan sapabilir. Ama düşmana (siyasi muhalefet oluyor) koz verecekse bunlardan şikayet etmek caiz değil, buna meşrudur diyemezmiş Hoca. / Hangi şartlar altında yalan söylemenin ve gerçeği saklamanın caiz olduğunu da  ayrıntılı açıklıyor bize.”

Görüşleri eleştirilen ‘Hoca’, AK Parti’nin akıl hocası bilinen bir ilahiyatçı…

Bir süre sonra AK Parti’ye demokrasi açısından destek vermekte olan kişileri de etkisi altına alabilir şimdi başgösteren tartışmalar ve bu durum iktidarın seçimle el değiştirmesi sürecini de hızlandırabilir.

Demokrasinin temel prensibi budur çünkü: Seçimle gelen seçimle gider…

ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. Fehmi bey demokrasi-islam uyumu tezinin ana noktalarını yazmamış. Tartışılmağa değer önemli bir konu! Referans verdiği Karar’daki yazıya baktım. Hayrettin Karaman’a referans var. Googldan aradım, Yeni Şafak! Ara ara yazarlar arasında nedense çıkmadı. Ancak, hemen karşıma çıkan şöyle bir haber oldu; İmamoğlu’nun mal varlığı hakkında bir yazı. Eşinin, babasının üzerine, kendi üzerine çok sayıda arsalar, evler hatta bir AVM. Beylikdüzünde belediye başkanlığı yapmış bu konuya da referanslar. Aman Allah! bunları okuyunca demokrasiyi falan unuttum. Bizim sorunumuz insan! İslamın ideal insanını yetiştirmiş değiliz.

    Şimdiki sloganlar “Sevgilim İstanbul” ve “Herşey güzel olacak!”. İmanoğlu bağımsız aday olup “Herşey herkes için güzel olacak” diyemedi. Yenişafak’taki o sicili doğruysa değişen ne olacak? Merak ediyorum….

    • Üstad Fehmi Koru yeri geldikçe islam-demokrasi uyumuna değiniyor, daha öncede bu konuda yazdığında siz karşı görüş beyan etmiştiniz yanlış hatırlamıyorsam. Ben şu cahilliğimle defalarca kez farklı alimlerin demokrasi-islam uyumunu anlatan görüşlerine tevafuk ettim. Bu güne kadar rastladiğim en öz tanımlardan biri şu:
      “İslam dinini geniş bir daire olarak tasavvur edersek demokrasi o dairenin içindeki bir noktadır”

      • Baran bey, büyük bir ihtimal yanlış hatırlıyorsunuz veya yanlış anlama olmuş olabilir. Uyum konusunun içeriğine duyarlılık konusunda kendime has düşüncelerim vardır. Demokrasi denen şey eski Yunanlının bu kelimeyi icadından önce de hep vardı. Bu kavramın temeli hürriyet ve adalet nosyonu, Adem baba-Havva ana zamanına kadar gider. Bu ana unsurlara dayalı bir dünya standardı olarak kullanılan bir ARAÇtır, ki özellikle kendinden başka herkese ayar vermeğe çalışan Batının kullandığı bir araçtır bu. Genel olarak bakarsak, “halt karıştırmak” istiyen bu sayede o haltı daha rahat olarak da karıştırabiliyor. İstismar edilmediği sürece, Allah’ın şüphesiz herşeyi kuşatan DiNi, İslama karşı bir payanda (araç) olarak kullanılmadığı sürece karşı görüşüm olamaz. İçeriğe bağlı olarak dindar çevrelerce DiNin istismarına da aynı şekilde karşıyım (aklının kullanmayan ezberine müslüman ayrımım biraz da bundan dolayı).

        “İslam dinini geniş bir daire olarak tasavvur edersek demokrasi o dairenin içindeki bir noktadır” diyorsunuz. Burada, yukarda değindiğim gibi, ana bileşenlerin birer noktaya indirgenmesi gibi bir durum var. Nokta, izole küçük bir alan tasavvuru, bu açıdan pek uygun değil. Ancak, karşı karşıya getirmek isteyenlere şu da denebilir; demokrasi “bacak kadar boyuyla” İslam’a pek kafa tutamaz, hele de mensubu olan dindarlar “akıl-iman sentezi”ne göre dindarsa. Çok daha etraflıca tartışılması gereken bir konu bu. DiNi daha iyi anlamamıza da vesile olabilir….

  2. Başta T. Erdoğan olmak üzere, AK Parti’nin Türkiye’ye yaptığı en büyük kötülük CHP’yi muhafazakar seçmen nezdinde oy verilebilir bir parti ve ülkenin kurtuluşu için bir ümit haline getirmesidir.

    • Memduh bey fikrinize katılmıyorum en büyük kötülüğü dini değerleti istismar ederek dejenere ederek malzeme gibi kullanarak istismar ederek inancıcımıza yani islam dinine yaptılar.Bana göre son 9 sene milletedeğil kendilerine çevresine ailesine çalışarak ezilen ve madur olan asgari ücretle geçinmeye çalışan alt gelir seviyesindeki vatabdaşlara kötülük yaotılar diye düşünüyorum ne dersiniz !

      • Erdem Bey, benim düşüncemde aynı. Sadece sonuç olarak ortalama insanın nezdinde dindarlık Erdem olmaktan çıktı ve kurtuluşu muhafazakar demokratların haricinde aramaya başladı. Bunu vurgulamak istemiştim. Selamlar.

  3. Seçim Göstermelik
    Ekseriyetle yapılan seçimler ülkenin varlığını hiçbir zaman koruyamaz. Ekseriyetle alınan Yüksek Seçim Kurulu kararı bugün Türkiye’yi çıkmaza sokmuştur. Başkan karşı oyuna rağmen bir hakimin görüş değiştirmesi ile hukuka aykırı karar almasını biliyor.
    Devlet varlığını hukuka değil kuvvete dayandırır. Kuvvet varsa hukuk işe yarar. Devlet yok olunca hukuk ne işe yarar? Bu sebepledir ki dünya hiçbir seçim tam adil olmaz. Derin güçler vardır. Onların demokrasi ayarını yaparlar. ABD’de bu Sermaye’dir, Rusya’da bu KGB’dir, Türkiye’de bu ordudur.
    Evren %93 ile baskı yapmadan anayasasını kabul ettirdi ve kendisini devlet başkanı yaptı. Evren müdahale etseydi Türkiye olmazdı. Halk onun için silahla elde edilen iktidarı gönül rızası ile teslim etti. Gerçek demokrasi isteniyorsa ekseriyet sisteminden vaz geçilmelidir. Yönetimde nispi sistem olmalıdır. Partiler oyları nispetince hükümette yer almalı, başkan bunlar arasında dengeyi sağlamalıdır.

  4. ESKİDEN İÇİŞLERİ BAKANI SEÇİM ZAMANI İSTİFA EDER YERİNE BAĞIMSIZ ADAY ATANIRDI.
    Şimdi bakıyoruz içişleri bakanı seçim sahasında.
    Burada bir terslik yok mu?
    Her imkan seferber edilmiş durumda.
    Seçimi devlet imkanlarını kullanarak kazanmak mümkün.
    Kamuoyu tatmin olacak mı?
    Halkın boğazında düğümlenmiş bir çaput gibi duracaktır.
    Seçimde büyük orantısızlık var.
    Halkın tepkisi kısa süreler için durdurulabilir.
    Ya uzun süre buna imkan olur mu?
    Halk adil olmadığına inandığı konularda eninde sonunda su yatağını bulur misali, günün birinde tepkisini çok sert gösterebilir.
    Geçmişte hep böyle olmuştur.
    S.Demirel in ifadesi ile ‘SU SIKIŞTIRILAMAZ’ derdi.
    Etme bulma Dünyası.(men dakka dukka)
    Kim ne yaparsa en çok kendine yapar.
    Adaletten ayrılan adaletsizliğe uğrar.
    Ülkemizde oluşan yapı büyük kırılmalara gebedir.
    Bir İBB için bu kadar yapılıyorsa, ya Başkanlık için ne yapılmaz ki?
    Bütün ülkenin ve milletin kaderi bir faniye emanet edilmiş.
    YALAN SÖYLEYEN HER HALTI İŞLEMEKTE TEREDDÜT ETMEZ.
    Yalan onun her zaman başvurduğu kurtarıcısı olduğuna inanır.
    Biz esas İBB seçim tekrarı için yapılanlara değil, Başkanlık için neler yapılamayacağını dert edelim.
    Kim seçilirse hükümran olacak.
    Bu bir büyük şehir değil bir devlet kaderinin teslimi demek olunca durum daha vahimdir.
    Gelecekte ki, Başkanlık seçimleri çok sancılı geçeceğe benziyor.
    Bu konuda yanılmak beni daha mutlu eder.
    Korkmamız gereken en büyük tehlike bu aslında.
    Oy oranları birbirine yakın olacağı bir başkanlık seçiminin sonuçlarını dahi düşünmek istemiyorum.
    Gelecekte en büyük beka sorunumuz bu olacaktır.
    Birbirine yakın oy potansiyeli olan adayların başkanlık yarışı.
    Kalıcı hasar bırakmayan ve ölümcül olmayan tecrübeler güçlü kılar prensibi geçerli
    olur umuduyla.
    Bizi bekleyen büyük tehlike.
    İki güçlü adayın kendi ittifakları ile Başkanlık seçimlerine gitmesi.
    Ülkemizde oturmuş bir hukuk sistemi ve denge -fren sistemi işlememektedir.
    Bizde bir sokakta simit satan adamın orada simit satması desteklediği partiye bağlı ise siz orada seçimin ne kadar hayat -memat meselesi olduğunu tasavvur edebilirsiniz.
    İktidardakilerin elde ettikleri imtiyazları ne pahasına olursa olsun kaybetmek istemeyeceklerini İBB seçimlerinde gördük.
    Bu durumda SEÇİMLE GELENLER, SEÇİMLE GİTMEK İSTEMEYECEKLER YERİNE,ŞÖYLE DERSEK DAHA DOĞRU OLUR ZANNEDERİM.
    NORMAL SEÇİMLE GELENLER, NORMAL OLMAYAN SEÇİMLE KAZANMAYA DEVAM EDECEKLERDİR.
    Bu seçimde önceki tekrarlanan genel seçim gibi iktidarın istediği çıkarsa,bundan sonra bu yol daha çok iş yapacağına inanılacaktır.
    Halkın; yöneten kısmının ekseriyeti neyi hak ediyorsa ülke öyle bir yönetimle yönetilecektir.

  5. Koru’nun ”Seçimle gelen seçimle gider; aksini düşünen hata eder..” tezine gelince; seçimle geldiği halde, 27 Mayıs 1960 (sadece iktidardan değil, dünyadan da gönderilen Menderes ve arkadaşları) 12 Eylül 1980 (sadece siyasi arenadan değil, yaşam haklarını mapushanede bir müddet sürdürmek zorunda kalıp siyasetten uzak tutulanlar), 28 Şubat 1997 askeri-sivil darbeleriyle zorla gönderilen demokrasi havarileri(!) ile 27 Nisan 2007 e-muhtırası ve rahmetli M. Yazıcıoğlu olayı ”bize neyi anlatıyor diye sorası da geliyor insanın” diye sorguluyorum.

    15 Temmuz 2016, mevcut iktidarın Türkiye’de güç devşirmesinin yolunu açtığı ve beraberinde sistem değişikliğini (Devlet Bahçeli etkisini süreçten ayrı tutmayarak) getirdiği için hangi kategoriye dahil edebileceğimi kestiremiyorum.

    Neticede demokratik bir sistem ile anılır/yönetiliyor gözüküyor olsa da ”korumacı devlet -kendini önceleyen devlet” ve Batı bloku içerisinde yer almış olmakla beraber uluslararası ilişkilerde -özellikle ABD ile olan ilişkilerinde- devlet, yürüyen sistemleri de inkıtaya uğratarak, hep iktidarda kalan o -devlet- oluyor.

    Şimdilerde ”seçimle geldiler, seçimle gitmeyecekler galiba” diyerek iktidarda kalmaya devam edişini -AK Partinin veya kadrosunun- bunu, onun -AK Partinin- iktidarda kalma gücünü ”muktedir olduğuna bağlamamak lazım. Netice de o -AK Parti- bir hükumet; onun iktidarda kalmasına devam etmesini isteyense DEVLET…

    DEVLET, değişen dünya dengeleri içerisinde pozisyon alıyor/almaya çalışıyor. Çok görmemek lazım.

    Ama ben, DEVLETİMİZİN, hep hukuk içerisinde kalmasını, tebaasının hukuk ve adalet içerisine yaşamasının yolunu açmasını, onu, -DEVLETİ- hep güçlü kılacağını düşünenlerdenim.

    Bunu gerçekleştirebilecek mi Devlet, onu bilemiyorum.

    Hukuk ve adalet içerisinde hep var olasın, yaşayasın DEVLETİM.

  6. Bazı okur-yorumcular, örneğin “Bu kaide normal siyasi partiler için geçerli. “büyük davalar büyük fadakarlıklar ister” prensibiyle çalışan dava partilerinin düşünce yapısı farklı olabilir.” diye yazan Vefa Bey, 17 yıllık uzun iktidar döneminin (yanısıra zihinleri ve sağduyuyu körelten yoğun medya bombardımanının) kibir ve şaşkınlığının etiksiyle olsa gerek, Türkiye’yi Erdoğan ve AK Partili olanların tapulu malı sanmak gibi çocuksu bir kanaate sahipler.

    Bir sonraki Pazar günü yapılacak yeniden seçim, Cjumhur İttifakı’nın ikinci defa (ve bu kez açık bir oy farkıyla) azınlık durumuna düşmesiyle sonuçlanacak. Bunu, Bahçeli’nin ittifaka verdiği desteği sonlandırmasıyla birlikte gidilecek erken seçimlerde (bu yıl sonbaharı ya da gelecek yılın bahar ayları) AK Parti’nin çok ciddi bir oy kaybı yaşaması takip edecek.

    Pek çok insan, Erdoğan’ın iktidarı teslim etmeye niyetli olup olmadığını tartışıyor sanki Erdoğan’ın elinde böyle bir olanak varmış gibi. Bu anlamda, sahip olmadığı bir seçeneği kullanıp kullanmayacağı tartışılmış oluyor.

    Elbette ki, ve zaten başka hiçbir seçeneği olmadığı için Erdoğan iktidarı paşa paşa yeni bir koalisyona devredecek.

    Aksini hem kendisi hem de fanatik taftarları aklına bile getirmesin.

    Çünkü, ismi ister Erdoğan ister Kılıçdaroğlu ister bir başkası olsun, kimse Türkiye’de böyle bir şeye yeltenemez.

    Çok açık bir nedenle:

    Yeltenmeye kalkışırsa inanın adamı oyarlar. Oydukları gibi, o “dava” diye sayıkladığınız şeyi teneke niyetine kuyruğunuza bağlayıp o şekilde gönderirler.

    Erdoğan’ın böyle bir şeyi aklından bile geçirmiyor, çünkü böyle bir durumda oyulmaktan beter durumlara düşeceğini biliyor.

    Zaten böyle olduğu için, hem Erdoğan, hem Bahçeli, hem B. Arınç, hem medyadaki yandaş fareler, şimdiden seçim sonrası için pozisyon almaya başladılar bile.

    B. Arınç, ilkin, “sahaya genç indiği için” B. Yıldırım’ı 31 Mart seçimlerinin kaybedilmesinin sorumlusu olarak ilan etti. Ardından, aynı konuşmada, “Dilerim bu kez iyi bir performansla seçimi kazanır” dedi -dikkat edin, kazanması ümit edilen AK Parti değil, Binali Yıldırım ve onun göstereceği performans!

    Seçim, daha insanlar sandıklara gitmeden önce kaybedildi, kepazeliği gözden saklama çabası başladı bile: Kaybeden Binali Abi, Reis değil -yerseniz tabii.

    Erdoğan da zaten bu yüzden ortadan sıvıştı.

    Bahçeli, erken genel seçim hesabıyla topa girmeye pek gönülsüz.

    Cumhur İttifakı’nın tüm bileşenleri, hep birlikte ve tam bir uyumla, topun ağzına garibim Binali Abi’yi yerleştirdiler.

    Yani, Erdoğan, gözünün yaşına bakmadan Binali Abi’yi de harcadı!

    Direndi, abimiz, ama, sonuçta yelkenleri indirip gönülsüz adımlarla kendisini bekleyen topa yürüdü, namlunun ucuna oturdu, yazgının tecelli etmesini bekliyor orada.

    Top 23 Haziran akşamı patlayacak, siyasetçiler çöplüğüne ilk yollanan Binali Abi olacak.

    İçinden, satışa getirilmişliğin kızgınlığıyla, “Ben gidiyorum, ama üç vakte kalmadan arkamdan geleceğinizi de biliyorum” diye düşündüğüne bahse girerim.

  7. Islam ile Demokrasi uyusur mu? Gecmise bakarak buna cevap veremeyiz, cunki ornek yok. 17 yillik AK Parti dönemine baktigimizda ise durum cok acik: Uyusmaz.

    • Demokrasi ile uyuşmayan Kuran’daki İslam değildir. Demokrasi ile uyuşmayan Hz. Muhammed ve takipçileri Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali değildir. Demokrasi ile uyuşmayan (Ebu Süfyan)-Muaviye-Yezid ile başlayan Emevi (müşrik) islamıdır.

  8. Fehmi Bey’e katılıyorum….. seçimle gelen seçimle gider….. Son yerel seçimlerde çoğu büyükşehirlerde Akpartinin kazanamaması bunun en büyük göstergesi….Cumhur ittifakının Yerel seçim stratejisi yanlıştı…. Belediye seçimlerini genel seçim havasına sokulması yanlıştı….Yerel adaylar ön plana gelmeliydi…Bu yanlışlığı görmüş olmalılar ki yenilenecek olan 23 haziran İstanbul seçimlerinde hiç bir siyasi parti lideri ön planda yok. Ne Kulıçtaroğlu ne Akşener ne Karamollaoğlu ne Bahçeli ne Erdoğan…
    Ortada sadece sadece Binali Bey ve İmamoğlu kalınca ağırlık farkı ortaya çıktı… imamoğlunun argümanları ortaya tek tek çıkınca düşmanımın düşmanı dostumdur ilkesini benimsemiş olanlar biraz panik ve şaşkınlığa sürüklendiker… çünkü onların da stratejisi Erdoğan düşmanlığıydı…iyi de prim yapıyordu…Bu sefer aynı hataya kendileri düştü sosyal medyadaki üstünlüklerini yanlış kullandılar, dozu kaçırdılar…Bu sefer ön planda sadece imamoğlu….Hatalarıda peşipeşine gelince ve Binali beyin ters köşe hamlesi yarışı dengeledi…Kendi dünyadındaki insanların sosyal medyadaki inanılmaz hakaret ve küfğrleri Uğur dündarı bile alabora etti…Geçen haftadan beri Portakalı bile ihanetle suçluyorlar… En son yalan makinesinin tartışma proğramındaki soruların Yıldırım tarafından istendiğini söylemesi ve İsmail Küçükkayanın bunu anında yalanlaması tuz biber oldu… Şu anda Küçükkaya lince maruz kalıyor…Bir de İstanbul seçimlerinin tekrar sayılmasınının iptali için gece yarısı Kaftancıoğlu ve ekibinin hakimlerle olan görüntüsü ortaya çıkması ve o hakimin bir gün sonra Chp nin teklifini kabul edip emekliye ayrılması imamoğlunun finaliydi….Sonuçta yeni bir yalan makinesi ortaya çıktı… ne gerek vardı ki… zaten kendilerinde büyük bir yalan makinesi var….
    Fehmi beyin dediği gibi seçimle gelen seçimle gider……..Son darbedeki hainlerin mahkeme lüksü vardı istedikleri kadar yalan söylüyorlardı… şimdi… mahkemelerin olmayacagını söylüyorlar….halk bu sefer tankın altına yatmaz….Gerçi onlar bu sefer kendileriyle uğraşıyorlar….Amerikanın koruduğu zat…intihara merak salmış… belki bilgisi olan buraya yazar bizim de haberimiz olur….

  9. Secimle Gelen secimle gider ,,, su ana kadar olanlardan bunun aksi olacakmis gibi bir yorum icin cok erken hele bir mahkeme karari ile secim yenilecekse cok fantastik bir komplo teorisi bu,,,Fehmi Koru’ya siyaset masasina oturmak pek yaramamis olsa gerek daha siyasete baslamadan kirk yillik siyasetcilare fark atacak asparagaslara sarilmis durumda ,,, eski donemin dobra, sozude ozude bir neye karsi neye taraftar belli olan Fehmi Koru’sunu ozluyorum,,,
    Buraya yorum yazan degerli agabeyler belki kendileri degismemis olabilir ama bir insanin 25 yil gecmesine ragmen dunyaya bakisinin siyasete bakisinin ayni kalmasi iyi bir seymidir artik pek iyi bir sey oldugunu dusunmuyorum insan 60 yasinda hala 30 yasinda gibi anlamaya dusunmeye devam ediyorsa bu iste bir yanlislik yokmudur degismemek bir erdemmidir yoksa bir rahatsizlikmidir degisime ve tolaransa ihtiyac duydugumuz bu gunlerde bence dusunmeye deger,,,Aksi halde dun 367 ile magdur edilen siyasetciler ve Abdullah Kardesimizi bugun Millet ittifakina nasil Cumbaskani yapabiliyoruz ,yoksa bu magduriyete yol acan kesimler topluca tevbe ettilerde benim haberim olmadimi????
    Selamlar sevgiler,

  10. SEÇİMLE GELEN SEÇİMLE GİTMELİ DOĞRU;SEÇİLMEDEN ÖNCE Kİ MAL VARLIĞI İLE SONRAKİ MAL VARLIĞI ARASIN DA 10 KAT 50 KAT 100 KAT 1000 KAT 100 BİN KAT FARK OLANLAR ALDIKLARI PARALARI VEYA DİĞER DEĞERLİ MAL VARLIKLARINI BIRAKIYORLAR MI? YOK,YOK,YOK…SEÇİL BİR DÖNEM MİLLET VEKİLİ OL SÜPER EMEKLİ SAYIL!BU EN HAFİF ÖRNEĞİ,DOĞRU HAKKANİYETLİ BİR İŞ Mİ BU?HAYIR,HAYIR,HAYIR…R.T.ERDOĞAN BAŞTA A.GÜLÜN,B.ARINÇIN,A.AKSUNUN,B.YILDIRIMIN VE DİĞER SİYASİLERİN İKTİDARA GELMEDEN SERVETLERİ NEYDİ ŞİMDİ NEDİR?VARSA BİR BABAYİĞİT ÇIKIP AÇIKLASIN…BİZLER 1 KG DOMATESİ ŞU SIRALAR BİLE 4,00 TL DEN ALALIM SOĞAN PATATES YİNE AYNI FİYAT,BİBER 5,00 TL VS.YANİ AYBAŞINA NE KADAR BORÇLA GİRECEĞİZ K.KARTLARINA NE KADAR ÇEKECEĞİZ,KESİM TARİHİNİ BEKLEYİP SONRAKİ AYA AKTARALIM ALLAH KERİMDİR DİYECEĞİZ AMA SİYASİLER GELECEK MESELA 100 BİN TL OLAN SERVETLERİ 100 MİLYON TL OLACAK SONRADA MÜSLÜMANIM DİYECEKLER ÖY LEMİ?NEYMİŞ BAL TUTAN PARMAĞINI YALARMIŞ?YOK YA…EVET BU DÜNYA İÇİN BÖYLE AMA YA ÖBÜR TARAF!İŞTE SEÇİMLE GELEN NEDEN SEÇİMİ KAZANMIŞA HAKKINI TESLİM ETMEZE GELİNCE UCUN DA RANT VAR,PARA VAR PARA.YOKSA MESELA SAMSUN DA M.DEMİRİ BAŞKAN YAPTILAR.NEDEN MUSTAFA DEMİR HANİ METAL YORGUNLUĞU VARDI YENİ YÜZLER GENÇLER GELECEKTİ BAŞKA ADAY MI YOKTU?VARDI HEM DE ÇOK.AMA RANTI EN İYİ BİLEN VE ÇEVİRECEK OLAN TECRÜBELİ BİRİ LAZIM DI,O NU GETİRDİLER.MİLLETE SORDULAR MI HAYIR.GEREK TE YOK TU ÇÜNKÜ SAMSUN GİBİ BİR YERDE KİMİ GETİRSELER SEÇİLİRDİ İSTER DAĞDAKİ ÇOBANI İSTER MAHALLEDEKİ DELİYİ GETİRSİNLER SEÇİLİRDİ.ŞİMDİ BİNALİ ABİ İSTEMEDİĞİ BİR YERE SEÇİLEMEMİŞTİ SEVİNMİŞTİ BENCE ÇÜNKÜ GERÇEKTEN DIŞARIDAN BAKINCA ÇOK İSTEKSİZ,HEYECANSIZDI.ŞİMDİ 1 MİLYON OYLA SEÇİLSE BİLE NE DENECEK HAK ETMEDİĞİ KOLTUĞA OTURTULDU,ZATEN SEÇİMİ TEKRAR ETMELERİ BİR DALAVERE İLE KAZANACAKLARINI GÖSTERİYORDU VS..DİYECEKLER.RANT İÇİN YSK YI ALET ETTİLER OLMADIK İŞLER YAPTILAR KOLTUĞA OTURTTULAR DİYECEKLER.KİM BU DURUM DA OLMAK İSTER BENCE EN SON İSTEYECEK KİŞİ BİNALİ BEYDİR İNANIN…SEÇİMLE GELEN M.GÖKÇEK,K.TOPBAŞ GİBİLER SEÇİMLE Mİ GİTTİ YOKKK..NEREDELER YETERİNCE KAZANDILAR MI DENDİ..YA BİNALİ BEY BAŞKAN SEÇİLİP TE 8 AY SONRA SONU TOPBAŞ GİBİ OLURSA KİM NE DİYEBİLİR,DAHA DA İLERİ GİDİP YERİNE YA DAMAT FERİT YA OĞUL GELİRSE KİM NE DİYEBİLİR…NE YAPABİLİR…HİÇ KİMSE HİÇ BİR ŞEY…BİZ DEKİ SEÇİMLER ZATEN DEMOKRATİK DEĞİL!NEDEN Mİ?HALKA SORUYORLAR MI SİZ KİMİ BLD.BAŞKANI OLMASINI İSTİYORSUNUZ,YADA KİMİN MİLLET VEKİLİ OLMASINI İSTİYORSUNUZ DİYE;YOOOOK.SORMUYORLAR SORMAZLARDA AMA BİZİ SORACAĞIZ DİYE KANDIRDILAR;HANİ 2002 SEÇİM BEYANNAMESİ NERDE ORADA VERİLEN VAATLER NE OLDU.BUHAR OLDU DESEM BELKİ YUKARI ÇIKTIK ÇA YAĞMURA DÖNÜŞÜP YAĞARDI DERİM AMA NE BUHAR NE DUMAN YALAN OLDU YALAN…SEÇİMLER KAZANILDI PARALAR KAZANILDI HEMDE ÇOK PARALAR,DEVAMI OLMASI İÇİN DE VAATLER,BEYANNAMELER UNUTULDU..GELSİN PARALAR KİMİN UMRUNDA BEYANNAMELER.GELSİN PARLAR MÜLKLER GİTSİN… KİMİN UMRUNDA MÜSLÜMANLIK, HAK, HUKUK ,YETİM HAKKI,ADALET KİMİN UMRUN DA BAŞKASININ GELECEĞİ….ZENGİN ÇOCUKLARI HARİÇ GELECEĞE UMUTLA BAKABİLEN BİR GENÇ YADA ANNE BABA VARMI?EĞİTİMLE Mİ ÜNİVERSİTE KAZANACAK BİR İŞ TUTACAK MI DİYORSUNUZ GÜLDÜRMEYİN ALLAH AŞKINA GÜLDÜRMEYİN…BİZ MODERN KÖLELER OLARAK DOĞDUK ÖYLE DEVAM EDİYORUZ,ÖYLE DE GİDECEĞİZ GÖRÜNÜYOR…EVET YANLIŞ DUYMADINIZ ŞU AN DÜNYADA OLAN MODERN KÖLELİKTİR.HZ.PEYGAMBER KÖLELİĞİ KALDIRMIŞ YASAKLAMIŞ TI AMA…BİZ MÜSLÜMANIM DİYEN DEVLETLER,MİLLETLER BİLE BU MODERN KÖLELİĞİ UYGULUYORUZ.YOK MU ÇARESİ VAR.İMANIMIZI DÜZELTEREK,ADALETİ YARGIYI DÜZELTEREK,FAİZİZ KALDIRARAK KUL HAKKI YEMEYEREK VS…BUNU YAPACAĞIM DİYEN VE BANA GÖRE YURTDIŞI DESTEĞİ OLMADAN BAŞBAKAN OLABİLEN 50 YIL DAKİ TEK LİDER ERBAKAN.RAHMETLİ ERBAKANI KİM NASIL NEDEN ALAŞAĞI ETTİ İYİ ARAŞTIRILSIN…KİMLER MİLLİ GÖRÜŞ GÖMLEĞİNİ ÇIKARTTI?NEDEN?İYİ ARAŞTIRILSIN,SORGULANSIN….HAYAT GÖZ AÇIP KAPANANA KADARDIR NEYE HİZMET ETTİĞİMİZİ İYİ BİLMELİYİZ HERŞEYİN BİR VEBALİ VAR UNUTMAYALIM…..

  11. “İktidarlar adalet, hakkaniyet, likayat, dürüstlük konularında hataya düşebilir, “
    Zaten bunlar gerçekten varsa;zamanla ,ne ülke kalır nede sağlıklı millet.Körler sağırlar birbirini ağırlamazlar.
    Konuşamadığımız konu söyleyemediğimiz “söz” olmamalı usulü adaba uygun olan.
    Birbirimizi kırmadan dökmeden bir

  12. Sn koru 7 hazirandan bu yana yapılan her seçim hakkaniyetli olmamıştır olmamaya devam ediyor buda sana söyleneni doğruluyor bırakmamak için yukardaki yazdığım gibi her yolu deniyor deneyecek ama sokaktaki yanginin sönmesi imkansız

  13. Birlik Vakfının bir toplantısı vesilesiyle, parti kurma çabalarına henüz başlamamıştı ki, Tayyip Erdoğan’a – ki o zamana kadar İslama saygı duyan partilere saygının hiç duyulmadığı gafil askeriye dönemlerinden biri – “İSLAM Demokrasinin pisliklerinden MÜNEZZEHTİR”, demiştim. Abi, Demökrasinin hiç mi, iyi yanı yok, demişdi. Ben öyle demek istemedim, demedim, dedim. Bugün gelinen nokta, DEMOKRASİNİN PİSLİKLERİNDEN bir kısmının AK Parti ve Erdoğan’ın da başına Saçıldığını gösteriyor.

    Elbette ki, Demokrasinin de, Erdogan’ın da ortaya koyduğu bazı olumlu yönler vardır. Ancak,
    pekçok olumsuz yönleri de var. Belki de, Erdoğan’a atfedilen bir kısım hatalar ve kusurlar doğrudan Demokrasiye has hata ve kusurlardır. Ne yazık ki, efsunlandırılmış, uyutulmuş, peşin hükme ulaştırılmış
    kitleler insanlık, DEMOKRASİNİN yol açtığı bu Gönüllü ÇARESİZLİĞİ-Maduriyeti Erdoğan’a, TRUMP’a, T.MAY’a yüklüyor, yüklemiye çalışıyor. Merhum HOCA NASRETTİN’in, ” hırsızın hiç mi suçu yok ” diyerek isyan ettirildiği gibi.

    Demokrasi kötüleri cezalandırmıyor, cezalandıramıyor. Kötüleri ayıklıyamıyor, ayıklatamıyor.
    İşin acısı, ıslah da edemiyor. GÜÇLÜLERE SÖZ GEÇİRTEMİYOR. Dünya’da, Birleşmiş Milletler’de de aynı duruma, aynı konuma şahit oluyoruz. Demokrasi, ” Dünya’nın BEŞ (5)’ten BÜYÜK” olduğuna imkan ve fırsat vermiyor. Biz’de de, demokrasi, “HALKIN Milli Egemenliğin SAHİBİ” olduğuna imkan ve fırsat vermiyor, vermedi, vermeyecek. GÜÇLÜLER, eli SİLAHLILAR, KASASI PARALILAR (Süleyman beye göre, sermaye) buna izin vermiyor, vermeyecek. Hele – kitleleri soyan ve ezen RÜŞVET, sistemlerin işleten YAĞIDIR.
    Seçimle gelenler, hep seçimle kalmak istediğinden İKTİDAR OLUNCA, çook çök demokratik olan Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanununu ASLA değiştirmek istemediler. Bu da, demokrasiye ne kadar sadık olduklarını, demokrasinin de ne kadar MÜKEMMEL bir rejim olduğunu sırıtıp, duruyor, anlıyana.

    Onun için kimsenin Erdoğan’a, Trump’a, May’a, Putin’e kızmıya hakkı YOK. Bu ÇARK’a izin
    veren sistemi sorgulamalıyız. Ve de sormalıyız, neden bir vakitler MADUR olan Erdoğan MADUR türetir
    oldu ? diye. Hep söylüyorum, bir Erdoğan “fenomeni” , bu yönü ve oy devşiren, sevilen ve sevilmiyen
    yönü ile – sistem ile de irtibatlandırılarak – pekçok ARAŞTIRMA ve İNCELEMEYE konu edilmelidir. Fakat, bizim ürkek ve korkak ve “neme lazım”cı Üniversitelerimiz böyle bir göreve talip olamadı. Peşin hükümle,
    ya yalaklık yaptı, ya da düşmanlık. İmamoğlu birazcık kafa yormuşa benziyor.

    Milletin EMANET Silahını elinde bulunduranlar yaptıkları ihtilal sonrasında, NEYE KALICI ÇARE buldular, ortaya koydular ? Hep APIŞIP kaldılar. Solcu bir Faruk Gürler, bir Muhsin Batur bir şeyler yapmak istedi, boğüp ! attılar. Bir KUKUK ABİDESİ, Feylesofu Ord. Prof. Ali Fuat BAŞGİL Bir HUKUK DÜZENİ getirecek, diye, ÖLMEDEN öldürdüler. Bir TEKNOLOJi Allamesi, İstanbul efendisi Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a HAYAT ve FIRSAT tanımayı çok buldular. Demokrasi bu idealist insanların hangisine fırsat sunabildi, hangisini baş tacı etti, Hukuk Dairesinde hangisi (nin hukukunu) KORUYABİLDİ ? Hepsini de SİLAHŞÖRlere ve SERMAYEDARlara YEM etti, sdece. Şunu da hep hatırda tutalım ki, RÜŞVET YAĞI
    GÜÇLÜ silahşör ve güçlü sermaya’nın her daim KAYNAĞI olmuştur, yani, yapıştıranı.

    Demokrasi ve siyaset Hazineyi hep talan ettirdi. Atatürk’ün KİT’leri (Kamu İktisadi Teşebbüsleri)
    ni soydurdu, bir deri bir kemik bıraktırdı. Halkın ahlakını, dürüstlüğü, namusu silip süpüttürdü. Bedavadan
    başkalarının, kamunun hakkını yiyerek zenginler türetti, toplumun dengesini sarstı……
    Bu iki GÜÇ hangi ülkedeki, hangi demokrasiye HAYAT hakkı tanımış ve tanıyor ki …. ?
    B.M.deki demokrasi ne ise, Ülkelerdeki demokrasiler de odur.
    İyısi mi, tarihi, tarihimizi ve dinimizi iyi araştırp, iyi öğrenelim ki iyi insan, iyi yönetime kavuşalım.
    Evet, Mütercimler ve koru tarihe ve demokrasi(!) ye ışık tutabilir. Esasen Bin Ali ve Ekrem gibi
    TV’de konuşabilseler, demokrasi pirincinin taşı bir nebze ortaya DÖKÜLEBİLİR ama ayıklanmaz. Köşebaşları
    hep tutuktur, zira. Bu temizlik, tarihi ve dini İHATALI bir surette kavramakla belki imkan dahiline girer.

  14. ‘İslam ile Demokrasi Birbiriyle Uyumludur’ tezinizi bir de ‘Demokrasi ile İslam Birbiriyle Uyumludur’ formatında ele alırsak, tezimize kaynak teşkil edecek İslam’ın nasları (faraiz, helal-haramları) olmalıdır değil mi Sn. Koru?
    Bu açıdan baktığımızda bir yönetim sistemi olarak Demokrasi ile İslam asgari müştereklerde (hukuk,adalet, ülke savunması, imar v.b.) uyuşabilir, lakin bir din, bir ferdi ve toplumsal yaşam şekli olarak (ahiret hayatını da içine alan) İslam ile Demokrasinin birbirinden ayrılıyor olmasının da hakkını vermek gerekir yani.

    İlki bir din olmakla beraber dünya ve ahiret hayatını da ele alan ve aynı zamanda dünyevi yaşam ve yönetim tarzı geliştiren bir İlahi sistem; ikincisi ise bir din olmamakla beraber kültürlerden de etkilenerek zaman içerisinde dönüşen beşeri/insani bir yönetim şekli.

    Şöyle ki; Demokrasi maddeyi (maddi alemi), din ise madde ile beraber fizik ötesi alemi birlikte ele alır. İstisnasız bütün İlahi dinlerde bu böyledir; beşeri olanlar ise İlahi olandan esinlenmişlerdir.

    Bir idare/yönetim sistemi olarak İslam, diğer sistemler ile hukuk ve adalet zemininde buluşabilir; nitekim ilk örnek olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Yesrib’de, (Medine’de, Medine Vesikası antlaşması ile) Yahudilerle kurduğu ilk (ortak) devlet buna en temel örneği teşkil eder. ”Günümüzde, özelde İsrail ile Türkiye’nin benzer bir uygulama girişimine ne denir, ne gözle bakılır acaba? Buna, her iki cenahtan cesaret edebilen olabilir mi?)

    Asr-ı Saadette, İslam’ın ilk yıllarında Mekke’li müşriklerin Müslümanlar’a yaptıkları eza ve işkenceler dayanılmaz boyut alınca ilk hicret gerçekleşmiş ve yakın coğrafyada ”adil olan bir hükümdarın” Necaşi’nin ülkesine, Habeşistan’a gidilmesi kararı alınmıştır. Neye hicret edilmiştir? Adalet ve hukuka…

    Öyle de olmuştur; (bir Hristiyan olan) Kral Necaşi, Müslümanları kendilerine teslim etmeleri için gelen Mekke’nin yönetici elitine elçi olan seçkin şahsiyetlerin talebini geri çevirmiş, hukuk içerisinde mazlum olanları korumuştur.

    Günümüzde Siyasal İslam ekolünden neşet edip iddiasını hala sürdüren; uzun zamandır (17 yıl) demokratik laik bir sistemi yöneten kadro, yönetimde, ne Siyasal İslamın gereklerini karşılayabilmiş ne de İslam’ın o adalet -hukuk ve ”(tamamlanan(!) güzel ahlak” yüzünü sergileyebilmiştir.

    İktidar olma ve devlet gücünü elinde bulunduruyor olması hasebiyle, sanki kendinden menkul o İslami Yönetim şeklini cari kılacak bir hesap içerisinde, ancak bir kısmi ”sulta” yönetimi tesis edebilmişlerdir..evvelinde laik, seküler yönetim erbabının da, demokrasi adıyla yaptığı şey aynıydı… Yaşanan onca askeri darbelerde cabası.

    Demokrasinin tarifi ve uygulaması yerine göre değişiklik göstersede hukukun ve adaletin öncelendiği yönetim şekilleri evladır.

    Diyeceksiniz ki, evrensel mana katılan hukuk ve adalet, yerine, coğrafyasına göre uygulamada çelişkiler arz ediyor?

    Ee..İnsanların hepsini de aynı kefede toplayacak değiliz ya? Bu mümkün değil.

    Medeniyet, dünyanın geri kalan her yerinde, hiç bir zaman aynı anda tesis edilememiştir ki!

    İyi ile kötü, Rahman ile şeytan her daim mücadele içerisinde olagelmiştir ve hep böyle de devam edecektir.

  15. Yahu zamanında kendileri şunu açıkca ifade ettiler.”Demokrasi bizim için bir tramvaydır istediğimiz durağa gelince ineriz”. Her şeyi o kadar güzel özetliyor ki. İstanbul seçiminin uyduruk nedenlerden dolayı tekrar edilmesini yadırgamamak gerek. Onun için demokrasinin tekrar tecelli etmesi için ve Akp’nin kurucu ayarlarına dönmesi için İmamoğlu’nun bir dönem İBB başkanlığı yapması gerekir. Olur da bu seçimi Akp adayı kazanırsa,antidemokratik uygulamaları güçlenerek devam eder.

  16. İktidarın el değiştirmesi tartışmaları eski argümanlarla yapılıyor, sanki ülke başkanlık sistemine geçmemiş gibi. Sistem olağanüstü hal koşullarında değiştirildi ve haliyle asli sorular tartışılamadı. Başkanın partisi azınlığa düşerse ne olur, veya azınlık partisi adayı başkan olursa ne olur gibi sorular.

  17. bu kaide normal siyasi partiler için geçerli. “büyük davalar büyük fadakarlıklar ister” prensibiyle çalışan dava partilerinin düşünce yapısı farklı olabilir.

    • “Büyük dava” ile neyi kastettiğinizi bir yorum yazısı ile açıklarsanız bizleri bilgilendirmiş olursunuz. Bizler de müteşekkir oluruz.

  18. Sn koru bugünkü yanınız sanki bir algı operasyonu.Bir seçimin yenilenmesine böylesi bir sonuç çıkarmak 17 yıl hizmet etmiş bir iktidarın hak etmedigi bir durum.seçimin yenilenmesini bende tasvip etmedim. Çok basit bir örnek vereyim elinize bir deste para versem bazen bunu 101 bazen de 99 sayarsiniz Düşünün 10 milyon oy sayılıyor. Keske oylar adam gibi sil baştan yeniden sayilsaydi.Bu düşüncelerin hiç biri oluşmazdi .iktidar çok büyük hatalar yaptı kabul ancak ya yaptığı olumlu işler. Unutmayın başörtülü bayanları insan yerine koymuyorlarDi çok çabuk unuttuk.peki kanadoglu gibilerinin 367 ucubesi demokrasinin katlı değilmiydi.
    AKP son yıllarda kurucu üyelerini kaybedip milliyetçi cenaha suruklenmesiyle yolunu şaşırdı. Ancak bu demokrasi kuralını ortadan kaldırip ülkeyi kaosa sürükleyecegi anlamına gelmez.
    SN erdoğan’ın yerine ben olsaydım bir dönem İmamoğluna şans verirdim.ozaman belki daha iyi anlaşılabilir Di hizmetleri.
    AKP kuruluş felsefesine dönüp etrafındaki sulukleri temizlese belki bir 17 sene daha ülkeyi yönetebilir .
    Seçim yenilgisi alan bir iktidar hiçbir şekilde yönetimde kalamaz ve kaldirmazlar bu böyle biline.bu yüce millet gereğini yapar.Yiğidi öldürelim ancak hakkini da verelim.

    • Oyların yeniden sayılması için çeşitli sandıklardan örnekler alınarak usulsüz durum arandı fakat bulunamadı. Ysk’da gerekli görmedi.Çünkü GEÇERLİ pusulaların tekrar sayılması durumunda sonucun değişmeyeceğine karar verdi.Zira dediğiniz gibi tekrar sayım olsaydı seçimden beri şu ana kadar anca yarısı sayılmıştı.

  19. İktidardan gitmek istemeyenler Ak partiyi iktidara getirenler olmasın.Hani “bu ülkeye halifelik gelecekse onu da biz getiririz” diyenler.Erol Mütercimler’in youtube da bir videosu var. Sizin de olduğunuz bir mecliste Erdoğan’nın başbakanlığına karar verilmiş.Şimdilerde o meclisteki herkes 180 deece yer değiştirmiş gibi göünüyor.Mütecimler Erdoğan safında diğerleri karşı safta. Mütecimler’ in videosu ile ilgili bi yazı yazmanızı sabırsızlıkla bekliyorum…

    • Şu an Türkiyenin durumu! Kuran-i kerimde geçen helak olan kavimlerin durumu ile aynen örtüşüyor.
      Her millet kendisini eğıtırken bizde tam tersi. Aşiri derecede cahilleşiyoruz.

      Bugün! Saray Fetvacısını verdiği fetvalari okuyunca, şok oldum.

      Devletin başi ve Diyanet bir araya gelerek, kendilerine uygun bir din icat etmişler, din cahilleride onlara alkişlari ile destek veriyor.

      KULA BELA GELMEZ ALLAH VERMEDIKÇE.
      ALLAH BELA VERMEZ KUL AZMADIKÇA.
      Balik baştan kokmuş ve kokusu dünyayi sarmiş, buna rağmen, halen daha kalkmiş
      onu savunuyorlar.
      O zaman, Kadinlar baş örtülerinden dolayi sadece bazi haklari ellerinden alinmişti, ya simdi?
      Ellerine arkadan ters kelepçe vurup nazeret hanelerde başlarini açtırarak işgence ediyorlar, kadin dogum yaparken dahi elleine ters kelepçe vurduranlar hiç utanmadan kalkmiş yaptiklari pislikleri temizlemek icinde kadinlari kendilerine kalkan ediyorlar.
      O zaman benim baş örtume laf edeni ben yaptiğina peşman ederken şimdi rahmetli ölüm döşeğindeki abim kendisini dünya gözü ile son bir defa görmeme iftira ile başima birşey gelir diye oraya gitmeme musade etmemisti.

      Zaten AKP baş örtüsünü tesetürlükten çikartirip moda yaptirdi. Kuran-i Kerimde mealen şoyle diyiyor! Kadinlar mücevherlerini (güzelliklerini) yabanci erkeklere göstermesinler.
      Peki kadinlarin güzelliği sadece saclarindan mi kaynaklaniyor?
      Giyinip süsleniyorlar sosyal medyada kendilerini teşhir ediyorlar… onda sonrada
      AKP lilere sıkıştıkça hemen baş örtüsü kalkanına bürünüyorlar.

      Birde Kaynak göstermeden havuzdaki iftiricilarin iftirasimi her neise, kalkmişlar efendim domuz eti yemiş…
      Siz millette iftira atin hayatlarini karartin, milletin paralari ile havada,karada,ve denizde saraylarda yaşayin yandaşlara memleketi peşkeş çekin, daha sonrada kendinize göre bir din uydurup, ona görde yaptiklariniza caizl fetvasi verdirin…

      Domuz eti sizlerin yediklerinizin yaninda solda sifir kalir, çünkü domuz eti sadace yiyene zarar veriyor, onu yiyen sizin gibi kul hakki yememiş ve kendisinide temize çikarmak içnde sahte fetvada verdirmediği gibide içinde zerre kadar kul hakkide yok.
      Ne diğelim! Lokmalari çignemeden yutanlardan Allah bu milleti tez günlerde kurtarsin

Yoruma kapalı.