Sınırlarımızda yükümlülükler alıyoruz.. Sağlıklı bir değerlendirme ile dış politikamızı yenileme zamanı gelmedi mi?

21
Reklam

Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu hemen her sorun coğrafyasıyla bir biçimde irtibatlı. Şimdiki yerimizde değil de biraz daha kuzeyde veya güneyde ya da biraz daha batıda veya doğuda yer alan bir ülke olsaydı Türkiye, her şey bayağı farklı olacaktı. Elbette coğrafı olarak altımızda veya üstümüzde olan ülkelerin de sorunları var, ama coğrafyamız bizim ülkemizi komşularının sorunlarıyla da hemhal olmaya itiyor.

Zaten bu yüzden “Komşularla sıfır sorun” adı konulan, herkesle iyi geçinme politik çizgisi ilan edildiğinde hepimiz rahatlamıştık.

Eminim, çevremizdeki ülkelerde yaşayanlar ve o ülkeleri yönetenler de en az bizler kadar rahat nefes alır hale gelmişlerdir.

Son birkaç yıldır o çizgiden uzaklaştık, eski sorunlar yeniden depreşti.

Elbette sorunların hepsi bizden kaynaklanmıyor. En yakınlardakiler kadar çok uzaklardaki kendilerini güçlü hisseden ülkeler de dikkatlerini bu coğrafyaya verme ihtiyacı hissettikleri gibi, her gelişmede onların ellerini de hissetmemek mümkün olmuyor. Niyetleri iyi midir, kötü müdür? Bundan da emin olmak kolay değil.

Ancak yine de geldiğimiz noktada kendimizi sorgulamamızda yarar var.

Güç kullanan ülkeler artıyor

Global ortamda yönetim kademelerinde yer alanları heveslendirecek bir durum olduğu kesin. Devletler güçlü olduklarını ellerindekilerle yetinmeyip başka ülkelerin içişlerine karışarak, hatta kendilerini daha güçlü göstermek istiyorlarsa komşularından toprak çalarak yapmaya kalkıyorlar.

Reklam

Yakın komşumuz Rusya Federasyonu bunu Gürcistan’da ve son olarak Kırım’da denedi. Ukrayna’nın bir bölümünde Rus askerleri cirit atıyor. 

‘Dünyanın en kalabalık demokrasisi’ diye anılan Hindistan’da seçimle iş başına gelen lider, onlarca yıl önce yapılmış bölgesel dengeleri gözeten bir anlaşmayı fesh ettiklerini açıklayarak Keşmir’i kendi ülkesi toprağı ilan edebildi. Keşmir’deki nüfus dengelerini de değiştirme peşinde. 

ABD’de de güç gösterisine meraklı bir lider var ve o da Rusya’ya sürpriz yaparak, Soğuk Savaş’ı bitirmede rol oynamış aralarındaki nükleer anlaşmayı tek taraflı fesh ettiğini açıkladı.

Fiili olarak gerçekleştirdiği halde hukuki olarak cesaret edemediği işgali altındaki Golan Tepeleri’ni ilhaka, İsral’i, ABD’nin cesaretlendirmesini de bu listeye ekleyebiliriz.

Bunlara bakarak, etrafında ‘tehdit’ algılamalarına yol açan oldu-bittiler yaşandığını gören Türkiye’yi yönetenlerin de, salt ‘güvenlik’ endişesiyle de olsa, askeri çözümler düşünmemesi biraz zor. Nitekim, en son ‘barış koridoru’ veya ‘tampon bölge’ adlarıyla sınır-dışı sorumluluklar söz konusu olmakta.

Hangi amaçla olursa olsun askeri çözümler sıkıntılıdır. Nitekim, Rusya ile Ukrayna, Hindistan ile Pakistan yakın tarihlerinin en sorunlu dönemlerini yaşamaktalar.

Geleceğin süpergücü gözüyle bakılan Çin güç göstermek için şimdilik sınırlarını zorlamıyor, ancak o da bir yandan Şincan’da (Doğu Türkistan) tarih okumuş herkesin tüylerini diken diken edecek ‘toplama kampı’ uygulamalarına başvuruyor; diğer yandan da İngiltere’nin kendisine devrettiği özel statüye sahip Hong Kong’ta orantısız güç kullanarak barışçıl gösterilere tahammülsüz davranıyor.

Coğrafi durumu yüzünden Türkiye için sorunlar daha da çetrefil. Komşuların biriyle ilişkileri doğru zemine oturtmayı başarsa, bu, bir başka ülkeyle arayı açma sonucunu getirebiliyor. ‘Yumuşak güç’ ile ve diplomasi kullanarak çözülebilecek sorunlar, güç gösterme ihtiyacı duyulduğu ortamlar yüzünden daha da içinden çıkılmaz hal alabiliyor.

Reklam

Güç göstererek de sorun çözülebilir, ama Türkiye’nin tarihi ve coğrafyası buna fazla müsait değil.

Dengeli bir politika bulunamaz mıydı, halen bulunmaz mı?

Ne yapılabilir?

Elbette bulunabilirdi ve halen de bulunabilir. Ancak kendimizi iyi değerlendirebilmemiz, etrafımızın hassasiyetlerini anlayabilmemiz ve yakın-uzak coğrafyalardan bizim bölgemizle ilgilenen devletlerin gerçek niyetlerini keşfedebilmemiz şartıyla.

Şu soru bile iyi bir başlangıç teşkil edebilir: ABD (Trump) ve Rusya (Putin) yönetimleri İsrail konusunda farklı mı düşünüyor?

Mısır’da, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de, hatta Yemen’de meydana gelen gelişmeler hem o ülkelerin iç işleriyle ilgilidir, hem de 1948 yılında kurulmuş İsrail’in ‘güvenlik algısı’ ile bir biçimde ilintilidir. Tarihinde üç kez Arap ülkeleriyle savaşmak zorunda kalmış İsrail, nükleer güce sahip olmasına rağmen, yine de etrafında askeri güce sahip ülke bulunmasını istemiyor.

İlk olarak Mısır, sonrasında Ürdün ile anlaşmalar yoluyla, diğer komşu ülkelerle ise onların birer askeri güç olmaktan uzaklaşmasıyla ‘tehdit’ savuşturmasına kavuştu İsrail.

ABD ve Rusya’nın buna yardımı oldu mu?

Bu soruya doğru cevap verilebildiği takdirde, şu sıralarda işaretleri güçlü biçimde alınan yenileme arayışı içerisinde bulunduğumuz zemin değerlendirmesini daha sağlıklı biçimde yapabiliriz. Aksi halde, her attığımız adımın yanlış olması, yanlış adımların da bir an kazandırdığı sanılsa bile, orta ve uzun vadede yeni sorunlara yol açması kaçınılmaz.

Türkiye yanlışlarını bile toplumuna doğru kabul ettirebilen bir yönetime sahip, bunun örneklerini en fazla dış politika kararlarında görüyoruz; sorgulayıcı bir değerlendirme eşliğinde yeni bir yola girildiğinde de bunu kabul ettirmekte zorlanılacağını sanmıyorum.

Hatta toplum yeniden ‘yumuşak güç’ moduna geçildiğinde rahatlar bile.

ΩΩΩΩ

Reklam

21 YORUMLAR

  1. Sn Koru dış politika ile ilgili bazı görüşlerini bizlerle paylaştı.

    İsrail hem ABD hem de Rusya’daki güçlü lobi yetenekleriyle, her iki ülke nezdinde de etkin bir şekilde; bu iki güçlü ülkenin uluslararası siyaset stratejilerini; ABD özelinde kendi çıkarlarına uygun hareket etmesinin teminini, Rusya özelinde de zararlarını bertaraf etme becerisini gösterebiliyor.

    Üzerinde çok yazıldığı için; İsrail’in ABD iç ve dış siyasetini yönlendirme konusunda kullandığı kaldıraçları daha iyi biliyoruz.Şahsen dış politika uzmanı değilim.İsrailin Rus iç ve dış siyasetini ne derece etkilleyebildiğini bildiğimi iddia edemem.Bölgemizde yaşananlardan; İsrail ve Rusya’nın dost ve müttefik olmadıkları ve birbirlerini açık düşman ve hasım olarak da görmediklerini söylemek yanlış olmaz.Her iki ülke anlaşamadıkları konularda diplomatik kanalları çok iyi çalıştırarak hasar kontrolü becerisini gösterebiliyor, çatışmaları en az hasarla geçiştirebiliyorlar.Rusya İsrail’in bölge ülkeleriyle çatışmalarında İsrail’e düşman muamelesi uygulamıyor.Mesela Suriye özelinde, İsrail’in Suriye hava sahasında yaptığı operasyonlarda S400’leri işlevsiz kıldığı bilinen bir husus.Diğer taraftan Suriye’yi kontrol edebilmesi için de İsrail’e karşı Suriye’nin hamiliği söyleminden de vazgeçmiyor.Yani her iki ülke de ilişkilerini kendi çıkarlarından taviz vermeden sürdürebiliyor.

    Rusya mutlaka Ortadoğu özelinde gücünün sınırlarının farkında.Ortadoğu’daki tek tek tüm ülkelerle askeri ve ekonomik çıkarlarını korumaya dönük politikalar izliyor.Suriye konusunda ABD ve Rusya’nın üzerinde anlaştıkları bir mutabakat protokolü dahilinde hareket ettikleri açık.Bu mutabakata göre Rusya ABD’nin Kuzey Suriye’de Kürtlerin hamiliğini kabullenmiş görünüyor ve ABD’nin Suriye’deki uluslararası hukuka aykırı varlığına göz yumuyor.ABD ise Rusya’nın bölgedeki askeri ve ekonomik çıkarlarına zarar verecek bir tutum içerisinde değil.

    Türk devleti Suriye ile ilgili Obama yönetimi ve AB’nin iki yüzlü politikalarını gördüğü andan itibaren, mutlaka ABD ve Rusya arasındaki bu mutabakatı biliyor ve Suriye politikasını bu kabul üzerine bina ediyor.

    Türkiye, Suriye konusunda Rusya nezdinde kullanabildiği siyasi, askeri ve ekonomik kaldıraçlarla ihtiyaç duyduğu tavizleri Rusya’dan alabiliyor.

    Ancak an itibariyle ABD’nin bölgeye dönük politikaları Türkiye’nin güvenliği için en büyük tehdidi oluşturuyor.Bu yüzden ABD ile çatışmadı kaçınılmaz.ABD ile çatışmasında ABD’ye karşı kullanabileceği NATO, İran, Karadeniz kaldıraçları, İncirlik üssü ve Kürecik kalkanı gibi çok önemli kozları var.Yani dile getirildiği gibi bu çatışmada ABD karşısında eli zayıf değil.Hele İran’ı hedef aldığı bu konjoktürde ABD’nin müttefiki olduğu Türkiye’yi de karşısına alması akla ziyan bir durum olur.Türkiye’nin NATO’dan ayrılmak gibi bir niyeti de yok.NATO kuruluş sözleşmesine göre de üyeler ayrılma iradesi sergilemedikçe, NATO’dan çıkarılmaları söz konusu değil.

    İsrail ise ABD desteğiyle, orta vadede dört ülkeden koparılacak topraklarla, yalnız kaldığı bölgede kendisine dost,müttefik ve uydu olacak büyük Kürt Devleti kurulsun istiyor.Sn. F.K.T.’nin bize yutturmak istediği ‘İsrail dostluğu zokası’nı Türkiye hiç bir zaman yutmayacak.Bu gerçeği görüp, Müslüman mahallesinde salyangoz satma işgüzarlığını bırakmasını umalım.

    Dolayısıyla Sn Koru eski alışkanlıkların saikiyle endişeleniyor gibi.Durum vahim değil ve kontrol edilebilir bir kriz, vesselam.

    • Durum vahim olmadığına göre ‘Beka sorunu’ seçim kazanmak için uydurulmuş bir palavraydı demek ki !

  2. Dış politikamızın yenilenmesi için iktidarın yenilenmesi gerekir. Zira Erdoğan (Siyasal İslam) ve Bahçeli’nin (Avrasyacıların) bildiği dış politika bundan ibarettir.

    Varsayalım ki mevcut iktidar bir sürpriz yaptı ve dış politikada köklü bir değişikliğe gitti. Bu durumda da ilgili yabancı devletler bu değişimi samimi bulmayacaklar ve ona göre politika üreteceklerdir.

    Bu dış politika Türkiye’yi bir bataklığa sürüklemektedir. Oluşacak güvenli bölgeye ülkemizdeki Suriyeliler’in bir kısmı yerleştirilecektir. Erdoğan milletin rızkından kısıp buralara TOKİ marifetiyle konut ve altyapı yapmak zorunda kalacaktır. Halen resmi yönetim olan Esad tanınmadığı için de bu masraflar ileride istenemeyecektir.

    Avrasyacıların nihai hedefi zaten Batı’dan ve NATO’dan kopmak. O nedenle oluşacak olumsuz gelişmeleri NATO’dan çıkmak için bir fırsat olarak görmektedirler. Erdoğan’a verdikleri görev ise elde avuçta ne var satıp, bu amaca ulaşıncaya kadar para (kaynak) bulmasıdır.

    Daha önce bir yorumumda yazmıştım ama tekrar etmekte büyük fayda var. “ İsrail’in güvenliği ile Türkiye’nin güvenliği arasında ilk bakışta görünmeyen derin bir ilişki vardır.” Zira bölgedeki iki önemli ülke Türkiye ve İsrail’dir, diğerleri Ortadoğu’da belirleyici olamaz. Türkiye (daha doğrusu Erdoğan) “one minute, siz öldürmekten başka bir şey bilmezsiniz” diyerek ve Hamas’a gereğinden fazla sahip çıkarak tarihi bir hata yapmıştır.

    Erdoğan Suriye krizinde ABD’nin (Obama) oyununa gelerek, Suriye’li muhaliflerin eş, çocuk ve yakınlarına “biz bakarız” diyerek muhalif militanlara yeşil ışık yakmıştır. Bunun sonucunda Esad yönetimi büyük zaafa uğramış ve YPG/PYD sorunu hortlamıştır.

    Yeter artık. Türkiye değişmeli, yoksa gidişat çok kötü. Bu gidişle ya gerçekten bir Beka sorunuyla karşılaşacağız yada en iyi ihtimal ile uzun yıllar sürecek ekonomik sorunlar ile boğuşacağız.

  3. İsrail ve komşu devletler hakemlere gidip sınırlarını doğru tesbit ettirebilirler. Hakem kararları Allah’ın kararlarıdır. Onlara uymamız gerekir.

    İsrail bağımsız bir devlet olacaktır. Dünyadaki bütün Yahudiler oraya göç edebilecektir. Yönetim kabul etmezse kişi hakemlere gider ve hakem kararı ile özel
    İsrail vatandaşı olur. Hakem kararları uygulanır. Yeni hakem kararları ile mağduriyet giderilir.

    İsrail  vatandaşlarına, tüm barışçı (hakemliği kabul eden) ülkelere açıktır. O ülkelere gidip faaliyet gösterebilirler. Mal satabilir, mal alabilirler. İsrail oğulları üçüncü bin yılda büyük hizmetler yapabilirler. Birleşmiş Milletler bunun garantisini vermelidir.

    İsrail devleti atom veya diğer tahrip edici silahlara sahip  olmamalı. Sermaye tekelini oluşturmamalı. Siyasete, ekonomiye, dine hajim olmamalı. İlim dünyasına hizmet vermeli ama hükmetmemelidir.

    Barışçı dünyaya ulaşmamız için önce İsrail sorununu çözmemiz gerekir. Onları ortadan kaldıramayız. Onlar  da dünyaya hükmedemezler. Aklen ve naklen bu böyledir.

    • Onlar da insan onları ortadan kaldırmak gibi bir amaç zaten Kuran’a tamamen ters.

      Son iki paragraf iyi ama kanımca “hükmetmeme” konusu onlarca kabul edilir bir şey değil. Bunları okuyan siyonist yahudi “Benim gibi seçkin millet mensubu hükmetmeyecek te sen mi hükmedeceksin, benim yanımda sen kimsin ya?” tavrına girer. Onlar direkt olarak hükmetmek istemeseler bile (şeytan dürter) sermaye (para) ve bilim-teknolojiyle dolaylı olarak hükmetmeden yapamazlar. En iyisi hükmetme sorumluluğunu da paylaşabilmek. İyi bir sistem kurulduktan sonra, sırası gelen çok hükmetmek istiyorsa hükmetsin. İnsanlığa faydalı işlerde toplumu yönetmekte ve adalette birbiriyle rekabet etsin.

  4. Bizler gül gibi vatanın dikenleri ile uğraşıyoruz. Kuzeyde yaşasaydık herhalde can sıkıntısından patlardık.
    Dış politikada yapılan hatalarin başında Suriye politikası gelmektedir.Burada AKP amerikanın doldurusuna gelip Libya da devre dışı kalmasının ezikliğini ortadan kaldırmak istemiş ancak yüzüne gözüne bulastirmistir.Acilen Esad ile diyalog kurarak esadsız yönetimin Suriyeyi daha beter bataklığa cevirmesini engellemelidir.Saddamsiz ırak in ne hale geldiği ortada.
    2.olarak Kıbrısta acilen köprüleri atarak artık görüşmelerin faydasız olduğunu tüm dünyaya anlatıp 45 yıllık tüketilen enerjiyi başka alanlara evirmelidir.
    3.israil ile artık laf dalaşını bırakıp eğer bir icraat yapacaksa sessiz ve derinden yapmalıdır.
    4.Misir ile acilen diyalog kurmalıdır. Örneğin 12 eylül darbesinde tüm dünya bizi tehdit ederek kustulermi sonuçta bu o devletin iç işi olup bunun tepkisini kendi halkı vermelidir.Bu demek degildirki darbecinin her hareketini alkislayalim .minimum düzeyde ilişkiyi surdurmeliyiz.
    Diğer tüm ülkelerle bağıra bağıra değil sessiz ve derinden diplomasıyle yurutmelidir.ÇÜNKÜ DEVLETLER ARASİNDA EBEDİ DOSTLUK YOKTUR ÇIKAR İLİŞKİSİ VARDIR.

  5. Madem bu Yabancılar kötü insanlar.

    Neden suriye, ırak, iran, Afganistan Göçmenleri Avrupaya gitmek isterler.

    Kuveyt, Katar, Arabistanda Zengin Ülkeler.

    • Ya Yusuf, bu sorun çok klasik & kasıtlı bir soru (K&K, KaKa bir soru!) ama, bugün cevap verme günüm(!):

      İnsan bir yerden başka yere gitme durumunda kalırsa çeşitli sebepleri vardır. Fosil ipuçlarına göre insanlık tarihinde göçler ilk defa Afrika’dan olmuştur. Bu insanlar Avrupa, Asya’ya, Anadolu ve Kuzey taraflara doğru gitmişlerdir. Bunun sebebi oralarda iyi insanlar olduğu için midir? Bu geleneksel, genlere işlemiş hal bugün de devam ediyor. Ancak, oralara ilk gidenler rahatları bozulmasın diye yeni göçleri önlemek için sınırları çekmişler, «Yassak hemşerim!» diyerek bu göçleri önlemişlerdir. Bugün Avrupanın yaptığı da budur. Ancak, Avrupa bunu adam ihtiyacı olduğunda «Anan güzelse gel, Paran güzelse gel, İşe yaracaksan gel» esasına göre seçerek yapmaktadır. Bizim tarafa da, Osmanlı döneminde dışardan göçler olmuştur. Eski dönemlerde zorda kalan yahudiler de buna dahildir. Bizimkiler «anan güzelse gel, vs» şartı koymadan, «zor durumdasın, gel» demişlerdir. Mevlana ne olursan ol «gel» diyerek bunu bir başka boyutta Anadolu kültürüne işlemişti zaten.

      Bizde de (Afrikalılar gibi) yeni sebepler ve ihtiyaçlar oluştuğu için insanlar çeşitli yerlere göç etmeğe başlamıştır (torpili yetmediğinden iş bulamadığı için gidenler en bariz örneklerdir). Üstelik, TC-CHP’nin ilk yıllarından beri yabancı hayranlığı aşılandığı için bu adeta özendirilmiştir. Bugün, parası olan şartı-şurtu yerinde olan bilmem kim emekli Bakanın ve bilmem kim Paşanın çocukları gittiği gibi gidebilecek duruma gelen sade vatandaşlar da gitmektedir (tabi bir de suçlu olduğu için kaçarcasına gidenler var-son moda!). Nasıl ki Afrika’dan çıkışlarla, Afrika iyice fakirleşmiş ayrı ayrı vahşi kabilelere bölündüyse, korkarım Anadoluyu da böyle bir tecelli bekliyor olabilir. Nihai analizde, yönetim zafiyetinden dolayı, Türkiye’den göçleri teşvik eden bir iç düzen de tesis edilmiştir. Oluşturulan şartlar gereği, tabiri caizse «bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete». Büyük manzarada hem içerde kalanlar ve hem de dışarı gidenler için de durum bence aynı. Bir yerden bir yere gitmekle temel ihtiyaç olarak oksijen miktarı pek değişmiyor. Ancak yazık oluyor Türkiye’ye.

      • ” Nasıl ki Afrika’dan çıkışlarla, Afrika iyice fakirleşmiş ayrı ayrı vahşi kabilelere bölündüyse, korkarım Anadoluyu da böyle bir tecelli bekliyor olabilir. Nihai analizde, yönetim zafiyetinden dolayı, Türkiye’den göçleri teşvik eden bir iç düzen de tesis edilmiştir. ”

        Demişsin.

        Pekela neden bizimkiler Avrupaya , Amerikaya, Kanadaya göç ediyor.
        Misal Arabistan , Rusya ,Cezayir, Mısır, Çin, vietnam veya Afrikaya neden gitmiyorlar.

        • Ya Yusuf! cevap “nasıl ki Afrika’dan…” şeklindeki genellememin üstünde “ayna” gibi duruyor zaten. “(tabi bir de suçlu olduğu için kaçarcasına gidenler var-son moda!)” cümlesi ve yukarısı! Gözünün üstündeki “kaş”ını görmemezlikten geliyorsun. Aynaya bak aynaya!

          Afrika’dan çıkan insanlar gittikleri yere dahai iyi hayat şartları için gittiler. Avrupa’dakiler, hayat şartları nispeten kötüleşince Amerika’ya da aynı sebeple gitmediler miydi?

          • Yusuf beyin, yorumlari sizinkinden daha anlaşılır ve yerinde.
            Aslinda sizin ne demek istediginizi ben anliyamadim.

  6. Fehmi bey! Bizim ülke coğrafya olarak cennettin ortasinda olsa dahi bizim millet orayi cehennemin gayya kuyusuna çevirir.

    Çünkü kavgaci ve kavgayı seven, tembel, çalışmayi,doğrularla yüzleşmeyi ve barışı sevmeyen, ukala, gururlu, kendini beyenmiş, ınsana değıl makam sahibi ve zengine saygı duyup fakir ve siradan vatandaşı dişlayan, bir millettiz……

    700 küsür senedir idarecilerin yalnişlarini, hatalarıni söyleyenleri vatan haini ilan eden ve hataları kapatan bir millet suçu kabul edip,beceriksiz veya hatali politikacilari değistirmek yerine, sürekli suçu yabancilara atip kendimizi temize çıkarmakla uğraşiyoruz…..UĞRAŞTIKCA da batiyoruz….

    Ağzimizi açtıkça geçmişde savaşlarla kazanilmiş topraklardan gurur duyup daha sonra kayıp ettgimizin suçunude yabancilara atarak kendimizi avutuyoruz.

    Şu an hatta uzağa dahi gitmeden bu siteye Atatürkün veya Erdoğanin geçmişte yapmiş olduklari yalnişlari yazip eleştirenler, onlari sevenler tarafindan linçe tabii tutuluyor ve çok bilmiş olmalilarki eleştirileri hakaret olarak kabul ederek eleştirenlerı adate linç edercesine karşı atağa geçiyorlar.

    Soru 1- Yabancilar to kaka, bunuda iyi bildiğinize göre, neden! Onların ürettiklerı herşeylerine servet ödeyip aliyorsunuz?
    2-Neden onlara kul kol olduğunuzu kabul etmiyorsunuz, de kendinizi beğeniyorsunuz?
    3-sizlerin ilan ettiğiniz düşmanlardan… 500 miliyar dolar borç alipde, ormanlari ve yeşil alanlari keserek, yandaşlara betonlar diktirip onlari zengin etmek yerine, milletin boğazindan keserek aldiğiniz fuzeleri kendiniz yapmiyorsunuz?
    4-Süriyenin içişlerine neden kariştiniz?
    5- neden Turkiyeyi Sürüye batakliğina sokarak, gencecik ana kuzularini şehit ettirdiniz?
    6- her zaman gelen şehitlerin arasinda neden her hangi bir bakan,millet vekili, ve yüksek makam sahiplerinin çocuklarindan hiç şehit olan yok?
    Gönlümüz kim olursa olsun idarecilerin hıslari ve dünya malina tapmalarindan dolayi yaptiklari hatalara nedeni ile hic kimsenin evladinin burnunun dahi kanamamasindan yana.

    Allahtan dileğim aklini idarecilere kiraya vermemiş bir ülke olmamiz.

  7. Ömrünün ikinci yarısından itibaren AKP Hükumeti – zaman zaman itiraf edildiği üzere – çeşitli hatalar yaptı. Dış Politikada da keza. Madem, Namazı Camii Emeviyede kılmayı aklından geçirdin, onun gereklerini de göze alıp, yapmalıydın. Rus Uçağını düşüttürdüğün ! gibi. Fakat, şunu da kabul etmek gerekir ki, kusuru hep hükümette aramak da hakşinaslık sayılamaz. Niyeti bozuk, sömürgeci ruhunu hala üzerinde taşıyan, İsrail ve silah tüccarlarının baskısı altında bulunan sinsi ve ard niyetli muhatap ve müzmin dostlarla karşı karşıya olduğumuzu da bilmeliyız. Diplomatık tecrübe ve bilgi noksanlığını da unutmamak gerekir.

    Keşmir olaylarını kaşımıya başlıyanların da Arap Baharını başlatan SİLAH tüccarı Batılı Sömürgeciler olduğu hususunda da kimsenin şüphesi olmasa gerek. Kurt dumanlı havayı sever, demişler.
    İş uzadıkça, yara – Kıbrıs’ta görüldügü gibi – kangren olmaya yüz tuttu ve işinden çıkılmaz hale getirdiler. İstedikleri de buydu zaten ve de böylece Türkiyenin ” ayağını dolamak ”
    Koru’nun Dünya çapında çizmiş olduğu tablo, Evangelistlerin ” kıyameti zorlama ” senaryoları arasında yer alıyor mu, bu senaryolar; sorusunu da akla getiriyor ?

    ABD ve Rusya, İsrail konusunda çok farklı düşünmediği gibi, Suriye konusunda da çok farklı düşünmedikleri söylenebilir. Hatta, Onunla irtibatlı olarak değerleme ve plan yaptıkları da söylenebilir.

    ” …. ABD ve Rusya’nın buna yardımı oldu mu ? ” Ne kelime ? !

    “YUMUŞAK GÜÇ” moduna girildiğinde, şimdiki maliyet ve başarıda büyük bir değişiklik olmasını düşünmek biraz iyimserlik olmaz mı ?
    Adamlar TAM aradıkları bir HIRSIZ – bir firsat – yakalamışlar. Ne bırakmıya, ne de eteğinden tutup getirmiye niyetleri var. Dünya Devleri suyun başına konmuş, leş kargaları gibi. Çünkü menfaatleri böyle bir karışık-buruşuk, flu bir ortam gerektiriyor. Silah tüccarlarının arzuları da bu yönde değil mi ?

    Bir vakitler Kıbrıs için Kofi Annan Planı getirildiğinde, Rahmetli Korkut Özal’a sormuştum : ” bu
    planla gerçekten Kıbrıs meselesini çözebilirler mi ? ” diye. O kadar müşkil ve karışık bir mes’ele haline geldi ki, çözülecek gib değil, sanmam, demişti. O günden bu güne, nerede ise 20 yıla yaklaşan bir süre geçti. Arpa boyu yol alınamadı. Çünkü, karşıdakilerin niyeti bozuk ve menfaati farklı. Sana, hiç hak tanıma niyeti yok

    Ama çözüm, gene, Kıbrıs’ta olması gerektiği gibi, Prof.N.Erbakan’ın çabaladığı ve F.Koru’nun açıklamıya çalıştığı şekilde, safları sıkılaştırmak ve ikna metodunu zorlıyarak birlik içinde olmakta yatıyor, galiba. Zira, anlaşılan o ki ” GAVURDAN DOST, DOMUZLARDAN POST OLMAZ ” .Müslüman mahallesinde
    salyangoz satanları yüreklendirip, uyarabilirsen.

  8. Bu kadar yanlış, yanlışlıkla yapılamaz. Yanlışlıkla olsa, bazen doğru yaparsın.
    Şu anda gündemde olan Suriye politikasının mimarı DAVUTOĞLU değildir. DAVUTOĞLU komşularla sıfır sorun diyen kişidir. Stratejik Derinlik kitabında da bu görüşü savunduğu söyleniyor(kitabı okumadım). DAVUTOĞLU’nun yanlışı kendisine dayatılan “sırf sorun” politikasına karşı çıkmamasıdır. Meclis dışından bakan iken işi çok iyi götürdü. Milletvekili olunca dediğim dayatma ile dağıttı. Toparlayabilene aşkolsun.

  9. Dış politikalardan en önemlisi ABD ile olanıdır. Dün de öyleydi bugün de…
    Faysal İnci (http://u0i.626.myftpupload.com/partilerden-ayrilmak-ihanet-olarak-yaftalanmak-soyle-dursun-ulke-icin-iyilikte-yarisa-da-donusebilir/): Buyurgan bir üslup.
    H.K.: -Öyle görünebilir, ama şaka yollu bazen gider, değil mi?
    F.İ.: Altına bir de Fehmi Koru imzası koysaydınız.
    H.K.: -Fehmi beyin düşüncesi kendine özel. Ancak, o yorumcularla o genelde muhatab olmuyor. Cevap istediğiniz bir konuda boynu bükük kalmanızı istemedim. Fena mı?
    F.K.: 15 Temmuz’un kurulacak yeni partiyle ilintisini ben anlayamadım, anlayan varsa beri gelsin.
    H.K.: -Tekrar anlatayım. Bu tarihe bağımsızlık muamelesi yapıp milat ilan eden ve ülkede hemen hemen her şeyin kolaycılığa kaçarak 15 Temmuza endekslendiğini anlamak bence zor değil. Türkiye bu şekilde miladi bir bağımsızlık kazanımı yaşadıysa, bu durum, trendi düşen tek bir partinin tekelinde mi olacak? Yani, kurulursa yeni kurulacak bir parti, 15 Temmuz mirasından faydalanıp daha önceki bir partinin tekelinde olduğu için «bağımsız» davranamayacak mı?!
    F.İ.: ABD ile müttefiklik ilişkisine dair söyledikleriniz sadre şifa beylik sözler.ABD ile örtüşen çıkarlarımız neler?
    H.K. : -Sadre şifa nedir, ben de onu anlayamadım. Sözlüğe baktım böyle bir şey yok dedi. «Çıkar» konusunu şu soruyla cevaplamış olayım. Çıkarı olmamak mı daha kötü, yoksa durumu kötü bir diplomasiyle çıkar temin edemeyecek bir duruma itmek mi? Kaldı ki panelde konuşan soldaki diplomat Türkiye’nin F35’lerin %8-9 oranında özel parça yapımından bahsetti. Bu kazanç çıkar olarak sadece bu konuda büyük bir kayıp değil mi?)
    F.İ.: Ergun Saygun Paşa’nın ABD ile müttefiklik ilişkimize dair aşağıdaki yorumlarına kulak verin:
    H.K.: – Kulak verdim, bilgi sahibi oldum. Teşekkür ederim (günlük telaşede bu yeni videonun farkında değildim). Saygun Paşadan elinden geleni yaptı, sağolsun. Ancak, izlediklerim bende bir diplomasi izlenimi bırakmadı. Zaten, dobra dobra konuşmak bir diplomasi örneği olamaz. Diplomatik aklın eşlik etmediği duygusallık orada etkili olamazdı, ifade edilenlerde haklılık payı olmuş olmasına rağmen. Kendisi paralel tezgahçıların insiyatifinde yaşadıkları dolayısıyla orada konuşması için uygun görülmüş biri, AKP hükümetinin tipik bir sözcüsü idi adeta. Saygun Paşanın orada söylediklerinin %95i zaten Türkiyede günlük basında çıkan partizan şeyler(di). Amerika’nın Türkiye ile ilgili masası bu dönemde bizim basını özellikle takip ettiği için bu söylenen şeyleri zaten biliyordu. Şikayetvari/ithamvari tavırlardan öte gitmeyen şeylerdi. Orada orjinalliği olan ve etkili olacak yeni bir şey söylemediği gibi, 1-2 noktada falso da yapıldı. Bence, orada önemli bir fırsat kaçmıştır. Oraya ABD’yi daha kritikçe değerlendirebilecek, çıkar derken etik çelişkilerini ortaya koyabilecek felsefi düşünce derinliğine sahip gençten birini çıkarmak gerekirdi. Hatta AKP bünyesinde sivillerden böyle kişiler olduğunu sanıyorum (kim denirse örnek veririm). Bu yazdıklarım, Saygun Paşa’ya saygısızlık olarak alınmasın, kesinlikle öyle bir gayem yok. Tamam, hapiste yaşadıklarından duygu-yüklü biri, ama emekli olmuş şeker hastası ve iki kalp krizi geçirmiş biri olarak oraya çıkarılmamalıydı (zaten kendisi de bir fırsat çıktığında «beni birileri burada gönüllü konuşmacı ifade ettiler, ama şahsen ona inanmıyorum» dedi).

    • Sadr Arapça da göğüs, gönül, kalp demek.Sadre şifa sözler, bunalmış gönülleri rahatlatmak için söylenir.

      Kanımca Saygun Paşa’nın tek açmazı akıcı bir İngilizce konuşamamasıydı.Zaten söze girerken, diplomat değil asker olarak konuşacağını belirtti.Üslubu Trump’ın bilinçli olarak kullandığı dobra üsluptu.Dolayısıyla hem isabetli hem de eleştirilemeyecek bir üsluptu.Amerika ile gelinen noktada diplomatik üslupla çözülebilecek hiç bir şey kalmadı.Doğru yöntem Saygun Paşa’nın bilinçli olarak kullandığı dil.ABD yönetiminin gözümüzün içine bakarak yalan söylemesi, gerçekleri kendi kamuoyuna çarpıtarak anlatması sözün bittiği yer.Diplomatik üslupla çözülebilecek hiç bir şey kalmadı.

      ABD’yi Kadir-i Mutlak görüyor, Türkiye’yi fazla küçümsüyorsunuz.

      Türkiye doğru yolda, hariciye bürokrasisi devlet aklının diğer sacayakları ile birlikte ülke ve millet menfaatlerini gözeten politikalar izliyor.Erdoğan faktörü yalnızca vitrin.Sadece vatandaşlar olarak kendimize güvenimiz eksik.Türkiye oturmuş bürokrasi gelenekleri olan köklü bir ülke.

      Bu site de F.K.T. benzeri gerçek kimliğini izhar etme cesaretinden bile yoksun kişiler hepimizi aptal yerine koyarak İsrail propogandası yapıyorlar.Hem haksızlık hem de saygısızlık.Bu arkadaşımıza söylenecek tek söz, güneşin balçıkla sıvanamayacağı.İsrail ve ABD bölgemizin kaybedenleri.İsrail lobisinin çabaları boşuna.Ama biliyoruz ki fitneden vazgeçemezler.On yıldır Erdoğan’ın şahsında dize getirmek istedikleri ülke tüm saldırılarına rağmen dimdik ayakta geleceğine emin adımlarla ilerliyor.Bu da onları çıldırtıyor.İçerideki basiretsizler ise çanak tutmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

      • Faysal bey, aslında Saygun Paşa’nın İngilizcesini şahsen tahminimden iyi buldum. Misal, Sn Erdoğan’ın, ve hatta Amerika’da okuyan oğlu ve damadının o kadar akıcı İngilizce konuşacağını hiç ama hiç sanmıyorum. Aksini isbat etmek istiyorsanız onların Saygun’un konuştuğu süre kadar konuştuğu bir video varsa gösterin hatamı anlamış olayım (ve bu konuda özür dilemiş olayım).

        Amaç, Amerikan kamuoyunu yönetimlerinin yalanları hakkında aydınlatmayı hedeflediyse Sn Saygun’un konuşması içerik olarak çok daha iyi hazırlanmalıydı. İçerik olarak buna hariciye bürokrasisi karar verdi diyorsanız o zaman eksik ve yanlışlarları da onlar sahiplensinler. İki bariz konuda kesin eleştirilebilir hal var. Nedir derseniz bu iki konuya girebilirim. Ancak Türkiye’yi küçümsüyorsunuz şeklinde lanse etmeyin.

        Kadir-i Mutlak şüphesiz hata ve eksikleri de görüyor. İşlerin ehline verilmediği için maruz kalınan hata ve eksiklerden değil midir ki yeterince güçlenemedi ülkemiz? Kendine güveni olan vatandaşlarımız daha iyisini talep etmekte haklı değil mi? Sebep olanları eleştirmeğe hakkımız yok mu? Bürokrasi geleneklerinin oturmuş ve köklü olması ilişkilerde sonucu tayin eden bir nitelik değil. ABD ile kötü olduğumuzda ve bazı kalem mallara ambargo gümrük vergisi konulduğunda akabinde TL’ni ciddi değer kaybetmesi sonucunda “Bu düşüşü ekonomik olarak hakeden bir seviyemiz yok” demekle işin içinden çıkıldı da TL eski değerini mi kazandı? Veya Trump gümrük vergilerini arttırdığında bir CB yardımcısının “Büyük devlet olmanın gereğini yapar, biz de onlara karşı gümrük vergilerini arttırırız” demesinin Trump’ınkinin karşılığındaki ağırlığı nedir?

        Ayrıca, İsrail propogandası konusunu, muhatabı varken, buraya bulaştırmak, fikir önemliyse bir matah değil?

  10. sınırları güvenceye alıyoruz.
    bize rağmen bizim aleyhimize artık birşey yapamazlar.
    gomonizm gelecek sede artık biz getiririz.
    yıllarca egede it dalaşı yaptırdılar,
    şimdide güneyimizde insanları yerinden yurdundan eder safhaya geçtiler.
    bahçemizdeki havuzun içine neredeyse ağaç dikip meyve toplama aymazlığındalar.
    güvenlik tutuyoruz köpekleri çocuklarımızı ısırıyor.
    benim gibi saf masum insanları tarkat markat hiyaeleriyle uyuttular, onlarında foyası çıktı:
    amaçları başkaymuş meğer.
    yoksa gizli amaçları var da bu defa bizi başka bir kulvara mı sürüklüyorlar?
    pakistan iran israil givi bizde nükleer enerjii diye piyasaya çıkacakmıyız?
    kendimiz hangi sektore yönelmeliyiz? yöneleceğiz?
    ne kadar? hangi derecede? güvenlik tedbiri almalıyız?
    daha kaç dönüm patates ekmemiz gerektiğini dahi planlayammış iken..

  11. Rusya ve Amerika görünürde bizim Suriye’nin kuzeyinde barış koridoru kurmamızı istemiyorlar. Külliyen yalan ,kendileri kurup uğraşacaklarına bize yaptırıyorlar. Orada bir koridor kurduğumuzu farzedin. Oraya kim yerleşecek ülkemizdeki Suriyeliler ve oranının kendi Kürt halkı. Diyelim ki Türkiye kendi yandaşı olan Suriyeli Arap ve Kürtleri yerleştirdi. Bu arada nemi olacak biz oranın emniyeti ve altyapisi için ,cebimiz den kendi ülkemizin gelişmesi için harcıyacağımiz parayı oraya harcıyacağız. Avrupanın mülteci korkusu sona erdiği an bizi işgalci olmakla suçlayıp verdiği paraları dahi istiyeceklerdir.Tabiki Amerika barış koridorunda ki Arapların asıl topraklarına gitmesi için Arap ülkeleriyle diplomasi yapıp ,Arap milliyetçiliğini kışkırtarak kuzeydeki Arapların Suriye’deki asıl topraklarına gitmelerini istiyecektir. Saten Suriye’nin kuzeyinde toprak tapusu olanların çoğu Kürtler.Araplarin dahi toprak tapusu varsa bile çoktan imha edilmiştir.Rusya nemi yapar Amerika’ya anlaştığı gibi Türkiye’ye askeri silah mühimmat satmaya devam eder. Ben size söylüyorum TEK ADAMI İKNA ETMEK ALTIYUZ ADAMI İKNA ETMEKTEN ALTIYÜZ KADAR DAHA KOLAY.Bence Amerika akıllı Irakin kuzeyinde Kürt Bölgesel yonetimini kendisi kurdu,şimdi Suriye’nin kuzeyinde bölgesel yönetim benzerini Türkiye’ye kurdurtuyor. Unutmayin isimler değişmekle asıl mahiyet değişmez. AKİLLİ OLUN DOLAR NİCİN düşüyor.Birilerinin dediğini, yaptığı için olmasın.Dunya deviyiz görürsünüz Wosvogen kalitesinde araba uretecegiz..

Yoruma kapalı.