Sorun Arap-İsrail sorunu mu, Filistin sorunu mu, yoksa hiç gündeme getirilmeyen daha derin bir sorun mu söz konusu?

30
Reklam

Netanyahu İsrail’i ‘iki devletli çözüme’ karşı; yanı başında bağımsız bir Filistin devleti istemiyor.

Peki ne istiyor?

Eski başbakanlardan Golda Meir gibi içi dışı bir olmadığı için, Netanyahu “En iyi Filistinli ölü Filistinli” demese dahi, istediği, etrafında hiç Filistinli olmaması…

Filistinliler buharlaşamayacaklarına göre, Netanyahu ve onun çizgisindeki düşünce sahipleri, istemedikleri formülün hayata geçmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar…

Gazze’de Hamas’ın eylemine karşı başlatılan ‘savaş’ da bu sebeple daha öncekiler gibi kanlı geçiyor.

Her gün yüzlerce Filistinli saldırılarda hayatını kaybediyor ama yine de soyları tükenecek gibi görünmüyor.

Savaştan kaçıp Mısır’a veya başka ülkelere sığınacak Filistinlilerin sayısı ne kadar fazla olursa Netanyahu İsrail’i açısından sorun biraz daha hafiflemiş olacak…

Sayıları azalan Filistinli, devlet talebinde bulunsa ne olur?

Reklam

Herhalde böyle düşünülüyor…

Hamas da aslında ‘iki devletli çözüm’ yanlısı değil; bugüne kadar o yönde yapılan arayışların hepsine karşı çıkmıştı Hamas örgütü. Onların da, açık etmeseler bile, arzuları, o coğrafyada tek bir devletin bulunması; Filistin devletinin…

Geçen yüzyılın başlarında o topraklarda yerleşiklerin sayısı fazla olmasa da, İsrail devletinin Yahudi nüfusu artık 10 milyona yakın. 

Hamas’ın istediği gerçekleşir ve İsrail devleti ortadan kaybolursa, hayatlarını o topraklarda sürdüren Yahudiler ne olacak?

Konu bu açıklıkta hiç tartışılmadığı için sorduğum sorunun cevabı da bilinmiyor.

‘Filistin sorunu’ diye adlandırılan sorun aslında Filistinliler ve Yahudiler sorunu…

İsrailli Yahudiler için Filistinliler fazlalık, Hamas örgütü açısından da Yahudiler fazlalık…

Sorun da bu sebeple çözülemiyor.

Reklam

Hamas her fırsatta kendi ‘Yahudisiz Filistin’ projesi için eylemlere başvuruyor, İsrail de adı konulmamış ‘Filistinlisiz İsrail’ projesi için eline geçen her fırsatı Filistinli sayısını azaltmayla sonuçlanacak biçimde kullanıyor.

Saldırılar veya zorla göç ettirmeyle…

‘İki devletli çözüm’ İsrail içerisinde çoğu muhalefet saflarında yer alan ‘sol’ ağırlıklıların tercihi olduğu gibi, Filistin tarafında da onu isteyen ve savunanlar Filistin Kurtuluş Ordusu (FKÖ) saflarında bulunanlar…

Mahmud Abbas’ın devlet başkanı olduğu Filistin devleti FKÖ’nün eseri…

Ne yapılırsa yapılsın Filistinliler varlıklarını sürdürecek, Yahudiler de öyle…

Gerçek buysa ve her iki tarafta sesleri duyulanlar birbirlerinin varlığını kabul etmeye yanaşmayanlar ise, sorun da hiçbir zaman sona ermeyecek demektir.

Mantık bu sonuca varmayı gerektiriyor.

Aslına bakılırsa bir başka çözüm formülü daha var: Demokrasi

Sorunu demokrasi çerçevesi içerisinde çözüme kavuşturmak pekala mümkün.

İsrail’in vatandaşları yalnızca Yahudiler değil, onlarla eşit haklara sahip bir başka vatandaş grubu daha var: Filistinli Araplar…

Nüfusu 10 milyona yakın olan -9 milyon 656 bin- İsrail’in nüfusunun yüzde 20’den fazlası -%21.1’i-  Araplardan oluşuyor. 2 milyon 37 bin Arap vatandaşı var İsrail’in…

Araplar da Yahudi vatandaşlar gibi oy kullanıyor ve seçilenleri Knesset’te (İsrail meclisi) yer alıyor.

Filistin devleti sayılan topraklarda -Batı Şeria ve Gazze’de- yaşayanlar da ortak devlet çatısı altına alınabilir ve bunu başarabildikleri için dünyanın başka sorunlu bölgelerine de örnek teşkil edebilirler.

İsrail de hem işgalci olmaktan kurtulur hem de kanlı çatışmalar yerine demokratik tartışmalara sahne olur.

Peki bu neden düşünülmüyor, düşünülüyorsa neden o yolda çalışılmıyor?

Bu sorunun cevabı da aynı: Sorun yine demokrasiden kaynaklanıyor

Ortak devlette her vatandaş eşit olacağı için, bu çözüm formülü, İsrail’de yönetimde bulunanların hoşuna gitmiyor. Formülün konuşulmasına bile tahammülleri yok.

Sebebi basit: Halen İsrail’in kabaca 7,5 milyon Yahudi, 2 milyondan fazla da Arap vatandaşı var. Buna, Wikipedia’ya göre, Batı Şeria’da yaşayan 3 milyon ile Gazze’deki 2 milyon Arap nüfus eklenince Arap vatandaş sayısı 7 milyonu aşıyor. Araplar sayıca Yahudi nüfusa çok yakın hale gelince, 1948 sonrası topraklarından göç etmiş ve İsrail’in dönmesine izin vermediği için büyük bölümü yakın ülkelerde kamplarda yaşamakta olan Arapların da ülkeye dönmeleri gündeme gelebilir…

O durumdakilerin nüfusunun da 2 milyona yakın olduğu hesaplanıyor.

Nüfusu 20 milyona yaklaşan İsrail, salt Yahudi devleti olmaktan çıkıyor.

Arap-İsrail sorunu neden çözülemiyor, şimdi anladınız mı?  

Sorun hakça ve ‘demokrasi’ çerçevesinde veya hiç değilse ‘iki devletli’ formülle çözülmedikçe, o topraklarda 100 yıldır yaşananların önü kesilemez.

ΩΩΩΩ

Reklam

30 YORUMLAR

  1. Bütün özgür dünya İsrail’in yaptığı sivilleri hedef alan bombardımanı protesto ediyor. Ve bu İsrail’i toptan Gazze’yi işgal etmekten alıkoydu. Türkiye’den ise ses çıkmıyor. CB cılız bir iki tepki verdi. İsrail konsoloslukları önünde gösteri yapan Akp’liler ise ilk defa biber gazı yediler ve ortadan kayboldular. Binlerce kişi öldü ve iktidar ilk defa bu kadar sessiz. İktidarın bu keskin dönüşünün altında ne olduğu sorgulanıyor. Yıldıray Oğur, pragmatizm demiş bugün. CB İsrail’e gitmek üzereydi, anlaşmalar yapılacaktı, Batı ile ilişkiler bozulmak istenmiyor gibi sebepler olabilir demiş. Evet bence de aynı sebeplerle iktidar susmuş durumda. Bi de Hamas’ın terör eylemleri sırasında liderlerinin İstanbul’da olduğunun ortaya çıkması, olay sırasında şükür namazı kılıp bunu sosyal medyadan yayınlamaları, bu öğrenilince Ankara’nın onları kapı dışı etmesi de sebep olabilir. Bir tür suçluluk duygusu. Terörden şikayet eden bir ülkenin terör örgütü liderlerini ülkesinde himaye ettiğinin ortaya çıkması suçluluğu.

    • ÖKÜZLERİ EKRANA ÇIKARMAYIN!
      ABD, Adana Konsolosluğu’nu kapattı.
      Bu Gazze’de daha büyük bir katliamın habercisidir.
      ABD, 15 Temmuz darbe girişimi öncesi de İncirlik Üssü’ndeki asker eşlerini Amerika’ya geri göndermişti…
      Ondan sonra Türkiye o kanlı darbe girişimini yaşadı.
      Hitler bile böyle bir katliam yapmadı!
      DEAŞ bu şekilde çocuk öldürmedi!
      Haçlı seferlerinde bile Hıristiyan teröristler, savunmasız insanları katletmedi!
      Annesiz, babasız kalmış, eli yüzü kanlı, nereye kaçacağını, kime sığınacağını bilmeyen çaresiz çocuklar var Gazze’de.
      Buna rağmen ekrana çıkan bazı öküzler, Filistinlileri suçluyor.
      CHP, Sosyalist Enternasyonal üyesidir; Gazze’de öldürülen çocuklar adına pekâlâ harekete geçebilirdi ama geçmedi, neden?

    • Ender arkadaş dün buralarda yorumculara “biraz da dış basını takip edin, korusitesinden daha rayoneldir” deyip duruyordu,
      meğer serbestiyet ve karar yazarlarından bahsediyormuş, peeehhh..!
      Rasyonalitenizi seveyim:)

  2. Yazara katılıyorum. Çözüm demokraside. Her iki taraf da demokrasiye sahip çıkarlarsa çözüm olur. İsrail’de yaşayan müslüman ve hristiyan Araplar ile yahudiler eşit haklara sahipler ve gayet barış içinde yaşıyorlar. Eğer diğer Filistinli Araplar da demokrasiye geçiş yapıp, terörü terkederlerse barışa fırsat olabilir. Hamas ve İsrail’in aşırı sağ siyonistleri dini ideolojilerinden vazgeçerlerse barış da demokrasi de olasıdır. Birbirini yoketmeye yeminli ideolojik körler hiç bir çözümün parçası olmak istemiyorlar. Bunların sayısı azaldığında çözüm de olacaktır. Dünya devletleri demokrasiyi zorlamalılar. Ülkemiz için de aynı dersler var. Eğer daha fazla barış, refah, huzur isteniyorsa demokrasiye dönmek zorundayız. Demokrasiden uzaklaştıkça ülkemiz de daha fazla fakirleşmeye, haksızlıklara ve hukuksuzluklara, ve dolayısıyla şiddete maruz kalacak. İstanbul başsavcısının şikayet ettiği gibi çetelere mahkum olacak.

    • PKK’ya 1000, Gazze’ye 20 TIR
      Sizin adaletiniz batsın. Topunuzun vicdanına… 2 milyon 300 bin insanın bombalar altında inim inim inlediği Gazze’ye yalnızca 20 TIR dolusu temel ihtiyaç maddesi ve ilaç yardımı yapıldı. Bu neye, kime yeter bilmiyorum. Geçenlerde Kudüs Hastanesi’ndeki yeni doğan ünitesinin sorumlusu hanım doktor Türkçe feryat ediyordu: “Bu kuvözlerdeki 120 bebek 7 saat sonra hayatta olmayacak. Çünkü o kadar yakıtımız kaldı.” Ne yazık ki İsrail yönetimi Refah Kapısı’ndan içeriye yakıt sevkiyatı yapılmasına izin vermedi.
      Çocuk katili İsrail’e silah göndermeyi “Gelecek nesilleri için en kârlı yatırım” olarak gören ve bunu bizzat Başkan Biden’ın ağzından dile getiren ABD ise Gazze’ye insani yardım şöyle dursun, önce uçak gemilerini gönderip, limanlara yüzlerce füze taşıdı. Gazze’ye Birleşmiş Milletler aracılığıyla sadece 20 TIR’ı layık gören aynı ABD, Türkiye’ye karşı kalleş saldırılarını sürdürmesi için tam 1005 TIR dolusu mühimmat göndermişti.
      20’ye, 1005… İşte Batı’nın eşit gördüğü terazisi…

    • Ender bey “Çözüm demokraside. Her iki taraf da demokrasiye sahip çıkarlarsa çözüm olur.” diyorsunuz da, ispanyollar katalon bölgesini de böyle demokrasiyle mi çözdüler acaba?

  3. TÜRKİYE”YE SIÇRAR MI?
    Bu çatışma yangını ülkemize sıçrar mı?
    Rusya- Ukrayna gerginliğinde, henüz savaş yok iken, arabulucuya dikkat çekerek, “Bir arabulucu düşünün ki şiarı yurtta ayrışma Cihanda çatışma olan, artık savaş çıkmayacaksa da çıkar.Bu savaş daha sonra Suriye’ye de sıçrar. 3. Dünya savaşına kadar yolu
    var ” demiştim.
    Suriye iç savaşının başında da” Komşunu ateşe vereceksin ve huzur içinde olacaksın. Bu
    mümkün mü? ” demiştim.
    Pasta her gün küçülüyor.
    Pandemi ve üzerine iklim krizi.
    Geçen Temmuz ayı tüm Dünyada son 143 yılın en sıcağı.
    Sorumun cevabını sizlerin akıl, vicdan, feraset ve basiretinize havale edeyim.

    • Yukarıdaki yazım bugün “Hamas hakkında” en yetkili ağız tarafından yapılan açıklamadan habersiz yazılmıştır.
      Yani eninde sonunda ülkemize de sıçratacaklar.

  4. Sorun Filistin İsrail sorunu degil hak ile batılın yalanın dolanin talanin savaşı.Hani insan hakları hani demokrasi hani fikir hürriyeti bunların hepsi bu savaş ile anlamını yitirmiştir.Hic kimse bunları artık ağzına alamaz veya dikte ettiremez.Kac çocuk oldu kaç hastane bombalandı kaç gazeteci öldürüldü bunlar savaş içinde ve günümüz yaşamında normal hale geldi.
    İnsanların Filistin kelimesini ağıza alınmasını bile yasakladılar .Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
    Batı standartları batı yasaları ölmuştur artık.

  5. “CAMBAZA BAK” SORUNU
    Arap-İsrail, Gazze derken Tünel tek yön geçiş ücreti otomobiller için 53 TL den “80” TL ye yükseltilmiş
    En hafif tepki “ohaa” olabilir.
    Üstelik 2023 yılılnda zam yapılmayacağı Dünya çapındaki ekonomist tarafından taahhüt edildiği halde.
    Verin aracınızın vekaletnamesini defolup gidin.
    Milletin bir yerlerine bir şeyler münasip gören çete mensupları, sıfır km lüks araçlarıyla komisyonlarını gönderirken, üstü ayrı blok görünen altı aynı olan zeminde para taşımak için forkliftlerin olduğu yerde(bir günde sfırlanamayan yer), çalışanlar paraları aldıktan sonra araç şöförlerinden araç anahtarları alıp “vekaletnameyi gönderin ” diyerek şöföre taksi paralarının olup olmadığını sorarlarmış.
    Taksi parası olmayanlara göz yaşartacak bir iyilik yaparlarmış:
    Taksi parasını verirlermiş.
    Bu durmu gören çete mensupları hasılatları sıfır araç yerine eski araçlarla göndermeye başlamışlar.
    Yakında tünel ve köprülerden de sıfır araç yerine eski araç ile geçişler başlarsa şaşmayalım.

  6. yaşadıklarımız bir denge meselesi. terazi denen bir şey var.
    hak, hukuk, adalet aşağı gelirse,
    yoksulluk, yolsuzluk dolayısıyla savaş/güç yukarı çıkar.

    Baran 24 Ekim 2023 De 15:38
    İnsanlar yaptıklarının yıkıcılığını ve en nihayetinde de zararın kendilerine dokunacağını bile bile her şeye zarar veren eylemlerinden vazgeçmiyorlar neden?
    diye soruyor.
    benim cevabım bilme durumunun oluşmadığı yönünde.
    inançta kalıyorlar.
    kimse güneşe inanmaz, zaten görüyordur ya da ateşe elini uzatmaz yakacağını biliyordur. işte bu duruma gelmemiş olan “kendine dokunacağını bilme” bilme değil kuru inançtır. yazık ki insan en çok kendini kandırır. “her şeye zarar veren eylemini” zarar olarak görmez. haksız kazanç sağlayan biri bunu hak ettiği yönünde kendini oyalar. kendine zarar verecek zaman gelene kadar ya unutur ya da af edileceğini sanır. zerre miktar iyilik yapan karşılığını görür, zerre miktar kötülük yapan karşılığını görür yasasını duymuştur ama aktivasyon yapamamıştır, uyumlanamamıştır. güneş gibi karşısında görmez, ateş gibi yakacağını bilmez sadece kuru kuru ayetin varlığına inanır, bir sistem, bir mekanizma olduğuna değil.

    Muzaffer Sever 24 Ekim 2023 De 16:16
    sorun, halkların gerçekte seçiyor zan ettiği ama aslında iktidarları/liderleri seçemiyor olması (ki pek çok yorumumda mevcut liderlerin pek çoğunun yoksulluk ve yolsuzluk ve yıkım getirmesinin kaçınılmaz olduğunu zaten defalarca yazıyorum) ama bu iktidarları/liderleri hak edecek ne yaptığımızla ilgili daha çok.
    günlük kendi küçük hayatında kendine, evine, ailesine, yakınlarına, şehrine, ülkesine karşı sorumluluklarıyla ve ilişkileriyle şekilleniyor her şey.
    kötüler iyilerden fazla olduğu için dünyada işler iyiye gitmiyor, güç dengesi değişmiyor. ama sorsan herkes iyi, halklar zulüme karşı çıkıyor, zalimi lanetliyor falan filan. hikaye. kendimizi kandırıyoruz. gözümüzün önünde elimizle, dilimizle olmadı gönlümüzle engel olabileceğimiz türlü şey dururken dünyanın bir yerinde yapılan zulüme karşı çıkınca huzur mu bulacağız?
    kamu vicdanını sızlatan binlerce davanın binlerce sanığı elini kolunu sallaya sallaya çıkarken toplum vah vah demek dışında ne yapıyor?
    bugün çocuk yetiştirme yurtlarına binlerce çocuk bir kaç kişinin insafına terk edilmiş durumda, hikayelerini her gün okuyoruz, hali vakti yerinde kaç kişi kaç cocuğa sahip çıkıyor yaşadığı şehirde. kaç cocuğu okutuyor? kaç çocuğun bakımını üstleniyor? kime ne fayda sunuyor?
    bugün çıkmış gazneli çocuklar için adalet istiyor ama.
    gazneli çocuk için bir şey yapmaya gücün yetmeyebilir ama kendi ülkendeki, kendi şehrindeki bir çocuk için pek çok şeyi değiştirebilirsin pekala, azını paylaşabilirsin, çoğunu dağıtabilirsin. paylaşsak ve dağıtsaydık dünya bu halde olur muydu?
    meyvenin, sebzenin iyisini tezgaha koyan, çürüklerini torbaya dolduran zihniyet çok oldukça, çürük olanı tezgaha koyup farklı fiyattan satan zihniyet azınlıkta kalmaya devam ettikçe suriyeler, gazzeler bitmez. afrikada açlık bitmez.
    bu bir sayısal üstünlük meselesi. iyi olduğunu sanmak meselesi.
    iyi olmak başka bir şey.
    yani biz iktidarları/liderleri aslında seçemiyoruz ama seçebilseydik ne olurdu?
    hırsız hırsızla olur, yolsuz yolsuzu seçer. çoğunluk yine ayna olur.
    bodrum karanlık,
    avluda oyalanalım en iyisi.

  7. Ben bu çatışmaların başladığı günden beri meselenin tarihi boyutunu öğrenmeye çalışıyorum , bir neticeye varamadığım gibi hiç bir köşe yazısında da konu hakkında bir açıklama görmedim.
    Bu toprakların esas ve ezeli sahibi kim , Filistin mi Israil mi , yoksa ikisi de ortak mı?
    Yani Museviligin doğduğu bu topraklarda Yahudi halkı yok muydu , var idiyse sonradan nereye ve niçin gittiler ve bütün dünyaya dağıldılar , 20nci asrın başında da tekrar burada toplanmaya başladılar ?
    Peki Filistinliler buraya ne zaman ve nerden geldi , zaten burada mı idiler ?
    Yani bence meselenin temel ve asıl sebebi bu aidiyet konusudur , bu sorun bir şekilde halledilmediği sürece Fehmi Beyin bahsettiği ve bu gün icin artık kaçınılmaz olan çözüm şeklinin benimsenmesi de zor görünüyor!
    Hele bu günkü zalim ve hain dünyanın güçlü ve çoğu oyunbozan çocuğu ( o. ç. ) olan , insanlığı rezil bazı liderleri oldugu sürece hiç mümkün değil !
    Allahım sen zalimlerin belasını ver , mazlumlara yardım et !

    • Tarih bilginizi o kadar zorlamayın mucib bey, o topraklar yaklaşık yüz yıl öncesine kadar kimindiyse hala onundur, sizin kafaya kalsa tüm dünya nuh reisindir:)

    • Güç, statüko sağlayabilir fakat sürdürülebilir bir düzen yaratamaz. Adaletin olmadığı, korkunç bir kötülüğün hüküm sürdüğü dünya düzeni olmaz.

      Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Batı merkezli bu dünya sistemi de çatırdamaya başlamıştır.

      Bunun için dünya belli ki bir “Arşidük Franz Ferdinand” kıvılcımını bekliyor. Bu kıvılcım Gazze’den çıkmasa, başka bir yerden ateşlenecek.

      Küresel egemen sistem büyük savaşlar üreten bir dinamiğe sahip. Kuruluşundaki adaletsizlikler, dağılmasını da beraberinde getiriyor.

      Türkiye’nin ilk gündem itibaren aldığı ihtiyatlı tavır, durumun ciddiyetiyle ilgilidir. Birinci Dünya Savaşı’nda yaşadığımız zorluklar hâlâ hafızalarda taze. Bir maceraya sürüklenmeden fakat kendi içine de kapanmadan Türkiye yaklaşan fırtınayı göğüslemeye hazırlanıyor. Geminin idaresinin Başkan Erdoğan’da olması ise Türkiye’nin şansı.

  8. Bu kıyımı, bu mezalimi katliamı durduracak, zalime dur! denile bilecek bir yol var.
    KUDÜS’ÜN
    ASLİ KİMLİĞİNİN ÖNPLANA ÇIKARILMASI!!
    Musevi, Hristiyan, Müslümanlar için aynı derecede öneme sahip bir yer:
    -dünya başkenti! olsa mesela..
    -turizm merkezi!?.. (vizesiz pasaportunu kap ve gel).
    -inanç merkezi!!!…
    Yada
    Şimdiki gibi UTANÇ MERKEZİ😡.

  9. TERÖRİST İSRAİL ORDUSU’NU VE ULUSLARASI SAVAŞ SUÇLARINI DURDURABİLECEK İŞLEYEN TEK MEKANİZMA BAĞIMSIZ ULUSLARARASI AĞIR CEZA MAHKEMESİ Mİ? (UCM)
    Aslında bu konuda iki mekanizma var BMGK ve Bağımsız Uluslararası Ceza Mahkemesi. 5 üyeli BMGK üyesi Amerika İngiltere ve Fransa’nın terörist İsrail ile beraber hareket ettikleri aşikar. UCM savcılarının savaş suçlarını soruşturabilmek için toplumsal birlikteliğe ihtiyaç var. Bu konuda uzman analistlere göre Türkiye Başkanı Erdoğan Filistin konusunda uluslararası sistem itibarıyla istisnai bir lider konumunda. Başkan Erdoğan Filistin halkının acılarına duyarlı ama uluslararası sahnede etki yaratabilecek, aynı zamanda İsrail’e karşı çok taraflı mekanizmaları harekete geçirebilecek yegane lider konumunda.
    “Dünya 5’ten büyük” sözü katil ve soykırımcı liderlerin de sonunun geldiğine işaret ediyor. İnşallah!

  10. Filistin meselesinin çözümü için önerdiğin şey varsayım bile değil, sadece ve tam manasıyla hezeyan. Demek, demokrasi hatırına, siyonistler Filistinlilere kendileri ile eşit haklar tanıyacaklar öyle mi? Yahut arz-ı mev’uddan vazgeçip iki devletli çözümü isteyerek kabul edecekler?
    Bu olaylar tarihî Filistin sorununu da içeren bir boyuta sahip. ABD Orta Doğu’yu ekonomik çıkar alanından daha yoğun sömürü alanına dönüştürmek istiyor. Bölgeyi bütünüyle askerî üs haline getirmek istiyor. Bölgedeki siyasî aktörleri barınak hayvanları düzeyine indirgemek istiyor. Böylece Orta Doğu merkezli İslâm’ı ezmek istiyor. Batı’nın 1980’lerden bu yana gitgide daha belirgin hale gelen İslâm düşmanlığı, 1990’larda Irak’a müdahale, 2000’lerde Afganistan’ın ve Irak’ın işgali, Suriye’ye müdahale, Arap baharı, Suudîlerdeki başkalaşım…la büyük bir haçlı-siyonist cephe savaşı olarak gelişiyor. İran ABD-İsrail vahşetine karşı sapan taşı bile atmaz ve zaten İslâm’a karşı ABD’nin en derin müttefikidir. Batı Orta Doğu’yu yeniden yapılandırma politikasında zorlanıyor. Türkiye İslâm Ümmeti’nin yeniden dirilişine doğru güçlü refleksler geliştirdikçe Batı kuduruyor ve kuduz saldırganlıklarını yoğunlaştırıyor. FETÖ Batı’nın İslâm’a karşı en planlı operasyonu idi, Allah bozdu. Şimdi Filistin’de yaşananlar dahi FETÖ operasyonundaki bozgunu telafi etme çabasıdır.

  11. “En iyi Filistinli ölü Filistinli” kafasıyla bir ülke de halkıda iflah olmaz☹️.
    Tek İsrail devleti yada tek Filistin devleti çok uzun bir vade ile “dünya tek bir devlet” olana kadar rüyalarda buluşur.
    İki devletli çözüm ise,
    Kıprıs Türk Devleti ile kıprıs Rum kesimi güncel bir örnek 🤔.
    Yani, çözümsüzlük te bir ÇÖZÜM😡🤔☹️
    -iki devletli bir çözüm en doğrusu dur.
    Bunun için Hamas legal bir yapı olursa bu yol açılabilir.
    Karşı taraf ise Netanyahuyu ne’tçeklerine bağlıdır gelecek yaşamları🤗.
    Ya sürekli SAVAŞ!😡
    Yada huzur içinde bir YAŞAM🤗.

    • Batı dünyasının, İsrail’in orantısız ve acımasız saldırılarından sonra yaptığı açıklamalar da oldukça ibretliktir. Zalim İsrail’i kınayacaklarına, “terörist saldırılarından” dolayı, Filistinlileri suçluyorlar.
      Barış gibi “terör” de yuvarlak bir kavram. Nereye yuvarlamak isterseniz, oraya doğru gidiyor. Sormak lazım: Son on, yirmi, otuz yılda terörden kaç Hıristiyan, kaç Yahudi, kaç Müslüman hayatını kaybetti?
      Batı dünyasının demokrasi, insan hakları ve terör gibi konularda nasıl bir çifte standart uyguladığı herkesin malumudur. Batı dünyasıyla aynı değerleri paylaşmayanların bağımsızlık mücadelesi bile ‘terör’ kapsamına girebiliyor.
      Bir soru daha: Haksızlıklara dayanamayan mazlum insanların savunması ile İsrail’in devlet terörünü aynı kefeye koyabilir miyiz? İsrail, Filistin topraklarında terör estiriyor. Gazze’de çocuklar ‘devlet’ eliyle katlediliyor. Batılı devletler, açık ve sınırsız bir şekilde, bu katillere destek veriyor. Batı dünyası, vatan savunması yapan Filistinlileri terör listesine alıyor.
      Filistinlilere yönelik devam eden vahşet dalgasında, kimin ne olduğu bir kez daha görüldü, görülüyor. Hem de çok net bir biçimde. Halden anlamazlara şunu da sormak gerekiyor: Filistin’den başka, dünyanın hangi ülkesinde “Esirler Bakanlığı” var? Neden böyle bir bakanlığa ihtiyaç var? Bunu bir kenara yazalım, unutmayalım.
      Devam edelim. Her İsrail saldırısından sonra Filistinlilere yapılacak olan insani yardımlardan söz ediliyor. Birkaç kamyon tıbbi malzeme, gıda, giyim eşyası, akaryakıt vesaire. Bunların hiçbiri Filistinlilerin sorununu çözmez, dertlerine derman olmaz.
      Filistinlilere insani yardım için yapılması gereken tek şey, işgalci İsrail’i ortadan kaldırmaktır. Çünkü insanlık düşmanı Siyonist İsrail’i ortadan kaldırmak bir insanlık görevidir.
      İşgalci İsrail’e karşı en sert tepkiyi Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği söyleniyor. Doğrudur. Devletimiz ve milletimiz, Gazze için ayağa kalkmıştır. Çünkü Türkiye, Gazze olmadan yaşayamaz. Yaşasa bile, geçerliliği olmaz.
      Gazze, Müslüman Türk milletinin vicdanıdır. Milli hafızamızda seçkin yere sahiptir. Tarihimizdeki iki kritik savunma hattımızdan biridir. Diğeri Çanakkale. Gazze’nin kaderi Ankara’nın, Kudüs’ün kaderi İstanbul’un kaderinden ayrı değildir. Anadolu’nun sadece savunması değil, anlam bulması ve ayağa kalkması da bu topraklardan başlar.
      İsrail’in Gazze bombardımanı başlar başlamaz, aziz milletimiz meselenin vahametini görmüş; “Mehmetçik Gazze’ye” diye seslenmiştir. Filistin cephesinde de benzer bir bekleyiş var. Gazze sokaklarından bakanlar, Türkiye’yi bir umut olarak görüyorlar.
      Müslüman Türk milletinin birer ferdi olan bizler, daima mağdur ve mazlum Filistin halkının yanındayız.
      Sefer görev emri için hazırım.

  12. Meseleye Filistin-İsrail sorunu olarak bakıldığı sürece çözülmesi mümkün değil elbette.

    İsrail yahudi devleti, Türk Müslüman devleti, Avrupa hristiyan devletleri. Hristiyan muhafazakar Amerikan devleti, Arap Müslüman devletleri. Tibet Budist devleti, Hindu Hindistan devleti. Komunist Çin devleti, komunist kuzey Kore devleti.

    En çok devlet sayısı hristiyanların mı yoksa müslümanların mı? Dünyada en çok nüfus hristiyan nüfusu mu Müslüman nüfusu mu?

    Hristiyanlarla müslümanlar arasında ki savaş devlet sayısını artırma savaşı mı?

    Bir devlet daha fazla kurunca dünyanın sorunları çözülmüş mü olacak. Müslüman Arap Filistin devletini İsrail tanırsa müslümanlar bir daha kendi aralarında savaşmayacaklar mı? Dünya Filistin devletini tanıyınca müslüman yabudi, Müslüman hristiyan kavgası bitecek mi?

    Filistin devleti tanınınca müslüman yahudi savaşı bitecek diyelim, komunist Çin ile Hindu Hindistan kavgası ne olacak? Çin’de zulüm gören müslümanlar ile Hindistan’da zulüm gören müslümanlar da Filistin devleti kurulunca rahata erebilecekler mi?

    Eremeyecekler. Çünkü demokrasi için de güç lazım, zayıfların güçleri olmadığı için tabi seleksiyona uğrarlar. Güçlü olan hayatta kalır, zayıf olanlar da güçlenebildikleri sürece hayata tutunma şansı elde ederler. Güçlenemeyen zayıflar yok olurlar. Doğanın kanunu böyle.

    Dünyanın müslüman nüfusu zayıf, o kadar zayıf ki, zayıflıklarından Filistin davasını yıllardır sahiplenirken bütün güçlerini dava mahalline toplamışlar, yani Filistinde toplanmış bütün müslüman güçleri. Bütün güçleri de Gazze’de sıkışıp kalan aç susuz yakıtsız cephanesiz 2,5 milyon Gazze halkı. 2 milyarlık dünya müslümanlarının bütün askeri gücü bu 2,5 milyonluk ölüm sırasını bekleyen Gazze halkı işte.

    Geride kalan 2 milyar müslüman o kadar umutluki galip geleceklerinden o kadar eminlerki Gazze’deki sıkışıp kalan askerlerine sakın ha ihanet edip de cepheyi terketmeyin, yoksa 2 milyar insanın hayatını düşmana teslim etmiş olursunuz, Allah’ın vadi var, biz galip geleceğiz diyorlar.

    İşte Filistin İsrail sorununu çözümsüz bırakan gerçek bu inanç.

    Demokrasi dediniz de devlet Bahçeli doğuştan asker Bozkurt’ların en önünde Filistin’e savaşmak için giderse kim evinde oturmak ister?

    İnanç dedim de ben kimsenin inancını sorgulayacak değilim elbette, herkes kendi inancını kendi sorgulasın!

    • İslam ülkeleri Batı’ya yani menfaatlerine köle olmaktan vazgeçmedikleri sürece soykırımlar sürecek, zalim şımaracaktır.

      Hakkın hatırı yücedir hiçbir menfaate, çıkara feda edilmez.
      Aç canavara sevgi, saygı ve merhamet canavarın merhametini değil iştahını açar, üstelik bir de diş kirası ister.
      Bosna ve Gazze’de bir kez daha acıyla öğrendik ki; menfaati esas tutan siyaset canavardır.

      Gazze soykırımında çocukların öldürülmesine destek veren bütün devletler kaybetti.
      Bütün zincir markalar kaybetti.
      Uluslararası şirketler kaybetti.
      Zulme karşı sokaklara çıkan bütün dünyanın halkları kazandı.
      İslamofobinin yalan olduğu da ortaya çıktı.
      Devletlerin artık çöp kadar değeri yok.

      Devletlerin İsrail’i durdurmayacağı belli oldu.
      “Çocukları öldür, yiyecek içecek, paralar ve mermiler” bizden diyebilecek kadar aşağılık zincir markaların, küresel şirketlerin cesareti bundan önceki boykotların cılızlığından.
      Ancak bu kez karşılarında Z kuşağı var.
      Ve sosyal medyada inanılmaz etkililer.
      Ciddi bir boykotla İsrail’in çocukları öldürmesinin önüne geçeceğine inanıyorlar.
      Ve başaracaklar.

    • Geçtiğimiz Mart ayında Gallup tarafından ABD’de yapılmış bir araştırmaya göre Demokratların Filistinlilere yönelik sempatisi artış trendinde ve bu partinin daha büyük bir yüzdesi artık İsraillilerden çok Filistinlilere sempati duymaktadır. Rakamsal olarak Filistinlilere yönelik sempati % 49 iken şimdi İsrail’e karşı sempati % 38’e kadar yani İsrail aleyhine -11’e kadar açılmış durumda. Bu araştırma X, Y ve Z kuşakları arasında da karşılaştırmalı olarak yapılmış. Bütün kuşaklarda benzer bir trendin var olduğu ama bilhassa Z denilen kuşak içinde İsrail’e yönelik antipatinin daha da yükseldiği görülüyor. Son İsrail saldırganlığı karşısında bu eğilimin aynı istikamette daha da derinleştiği öngörülüyor. Aslında bu durum uzun zamandır İsrail’e adeta rehin haline gelmiş olan ABD’nin dış politikasına karşı giderek artan bir rahatsızlığın da dışa vurumu.

    • Ipsos’un 20 Ekim tarihli bir anketi Amerikan halkının %41’inin Gazze savaşında İsrail’e destek vermesi gerektiğini düşündüğünü gösteriyor ancak nötr bir arabulucu olmasını (%27) isteyenlerle hiç dahil olmamasını isteyenlerin (%21) toplamı bu rakamı geçiyor. Filistinlilere destek vermesi gerektiğini düşünenlerin oranı (%2) çok düşük olmasına karşın, ABD’nin Filistinli sivilleri koruma yükümlülüğü olduğunu düşünenlerin oranı %41 civarında. Bu rakam İsrailli siviller için daha yüksek (%53) olmakla birlikte ankete katılanların %81’i İsrail’in Hamas’ı vurmaya çalışırken sivilleri öldürmekten kaçınması gerektiğini düşünüyor. Gazze’deki sivillerin güvenli bir ülkeye gitmesine izin verilmesi gerektiğini düşünenlerin oranının (%87) yüksekliği de göz önünde bulunduğunda insani dramla ilgili hassasiyetin yüksek olduğu ve İsrail’in Hamas’ın sivillerin arkasına saklandığı tezinin yeterince alıcısı olmadığı görülüyor.

    • Baran bey doğal seleksiyondan neyim bahsediyorsunuz da,
      öyle bir şey olsaydı heralde önce hindistan ve çinin putperestleri yok olup giderlerdi, bu devasa büyüklükteki ülkelerde “güç” vardı filan demezsin inşallah,
      çünkü vaktiyle ingilizler bu iki kıtayı birkaç günün içinde işgal edebilmişlerdi:)
      Bugün ise hindular ve budistler turp gibiler maşallah!
      Ee, hani seleksiyon vardı?
      Estek köstek…

      • Dur kafamı karıştırma şimdi, Mustafa Çağrıcı hocanın yazısıyla meşgulüm.

        Hoca Kanada’nın etkili düşünürü olduğunu söylediği Charles Taylor dini ve tanrı anlayışına karşı ahlakın dinlerle alakasının olmadığını ahlakın ortak çıkarlara dayandığını anlattığını söyleyip bunu eleştiriyor. Ve batılı devletlerin zorbalığını Taylor gibi düşünürlerin doğurup beslediğini söylüyor. Halbuki tam tersini savunsaymış yani ahlakın dinden geldiğini hatta islam dininin ahlakı tamamladığını savunsaymış batılı devletler de barışçıl tutum takınırmış.

        Ben de Mustafa hoca bu eleştirisiyle acaba islam ahlakını ihlal mi ediyor diye düşünüyorum.

        Bir karmaşa var ama tam olarak nerde onu bulmaya çalışıyorum. Mesela peygamberler tebliğ ederken karşı tarafla tartışmaya girmezdi, soruları cevaplar giderdi. Kabul ederlerse ne ala etmezlerse onlarla tartışmazdı. Niye? Çünkü peygamberler karşı tarafı çok iyi tanıyorlardı, inkarcıları Allah’ın bilgilendirmesiyle anlıyorlardı, ayrıyetten anlama maksatlı bir çaba göstermelerine gerek yoktu. Onları tanıyor ve onlarla bir anlaşma imzalayabiliyorlardı.

        Fakat şimdi kimse peygamber değil. Müslümanlar kendilerini peygamber sanıp anlaşma ihtimallerini yok ediyorlar sanki.

        Charles Taylor’un makul düşüncelerinden istifade edip bir anlaşma zemini için uğraşması gerekmez mi Mustafa Çağrıcı hocanın. Sonuçta kimse kimsenin inandığını inkara zorlayamaz. Nüfusunun yarısından fazlası dinsiz olan bir dünyaya Charles Taylor ne desin istiyor acaba?

        Kendisine gönderilen “dinlerin geleceği” ile ilgili hocayı ürküten kitap eğer diğerleriyle birlikte yaşama konusunda asgari şartlarda bir anlaşmayı kabul ederse Mustafa hoca islam dinin bir daha dilediği gibi tebliğ edemeyeceğinden mi korkuyor acaba. Mustafa hoca kendini dinin sahibi yerine koymuş olmuyor mu bu düşüncesiyle. Bu bana komik geldi:))

        Dünya eski dünya değil, saf ırktan kurulu bir devlet olmadığı gibi tek bir dinin mensuplarıyla dolu bir devlet de yok. Bütün milletler ve bütün dinler inançlar tek bir devlet çatısı altında bulunabilen bir dünyada herkesle asgari şartlarda anlaşmanın peygamberane bir yolunu bulmak zorunda insanlar diye düşünüyorum.

        Sen ne düşünüyorsun onu anlat.

        • Baran bey “Sen ne düşünüyorsun onu anlat.” diyorsunuz da, “Dur kafamı karıştırma şimdi” diye kaçmak yok ama!
          Dünyadaki en kalabalık dini grup “hanefiler”miş, rakamları didem sever, ona sorarsın…
          Bu bilgi gelecekle ve doğal seleksiyonla ilgili yeterince açıktır heralde?
          Herkes düşünmeli…

  13. Davud ile Golyat, Eski Ahit’te geçen mitolojik bir efsanenin kahramanlarıdır. Efsane Filistin’de geçmektedir ve aynı soydan gelen İsrailoğulları ve Filistinlilerin savaşı esnasında yaşandığı bilinmektedir. Kral Talut önderliğindeki İsrailoğulları Elah Vadisi’nde Filistinlilerle karşılaşır.
    Filistinlilerin en güvendikleri, oldukça fazla güce sahip askeri olan dev Golyat, neredeyse her gün İsrailoğullarına meydan okur ve karşısına çıkabilecek güçlü birisinin olup olmadığını sorar. Golyat, günlerce kendisiyle savaşacak bir İsrailliyi savaş meydanına gelmesi için çağırır ve İsraillilere; “Benimle savaşmaya cesaret edebilen bir savaşçı seçin, eğer beni yenerse biz Filistinliler sizin köleniz olacağız. Fakat ben onu öldürürsem siz bizim kölemiz olacaksınız” diye seslenir.

    Fakat İsrailliler, Golyat’ın dev cüssesinden korkar ve savaşmaya cesaret edemezler. Cılız bir genç olan ve savaşta getir götür işlerini yapmakla görevli Davud gönüllü olur. Kral ise, Davud’un cesaretine hayran kalır fakat onu bu karardan vazgeçirmek için çok uğraşır.
    Davud’un büyük ısrarları sonucu Kral Talut nihayet teklifi kabul eder ve Davud’u zırh ve silah ile kuşatır.
    Fakat savaş meydanına çıktıktan sonra zayıf ve güçsüz Davud’un işini zırh ve silah daha da zorlaştırır. Üzerinden zırh ve silahı atan Davud bir adet sapan ve birkaç adet taş ile savaşmaya karar verir. Golyat, Davud’u görür ve kahkaha atar, gözlerine inanamaz. Davud’u çok kolay öldürebileceğini düşünür. Tam Davud’a doğru harekete geçmeye hazırlanırken, Davud sapanını sallar ve Golyat’ı hassas noktası olan alnının tam ortasından vurarak etkisiz hâle getirir. Ardından yerde hareketsiz yatan Golyat’ın kafasını keser ve mücadeleyi kazanır. En değerli savaşçıları Golyat’ın öldüğünü gören Filistinliler korkudan dağılır ve savaşı kaybederler.

    Küçük cüssesine ve acemiliğine rağmen, savaşçı bir devi yenen Davud bu olaydan sonra efsaneleşir ve daha sonrasında İsrail Krallığı’nın başına geçer.
    Şimdi düşünelim… Geldiğimiz noktada kim Golyat, kim Davud hâline gelmiştir?..
    İsrail, bu insanlık dışı savaştan cüssesine ve arkasındaki başta ABD olmak üzere çıkar meraklısı, ölüm saçan devletlerle birlikte galip olarak mı çıkacak bu krizden yoksa kendi efsanesi altında ezilip büyük hasara mı uğrayacak, hep birlikte göreceğiz inşallah…

    • Hazreti Ali’nin (RA) bir sözü: “Eğer zalim ısrarla zulme devam ediyorsa, bil ki sonu yakındır. Mazlum da ısrarla direniyorsa, bil ki zafer yakındır.”

      İnşallah!..

    • Davud dediğin Hz. Davut olay Talut ve Calut arasında geçmekte.
      https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/talut

      Ortalıkta bir iki ayet yahudilerin Azgınlıkları hakkında konu geçmekte Bizim vatantaşlarda bu ayetlere bakarak, yahudilere düşman.

      Kardeşim hangi toplum olsada o toplumda bozuk insanlar olduğu gibi düzgün insanlarda vardır.

      Yazarın görüşüne katılıyorum. İki toplumuda yok edemen Diplomasi çalışmalı barış ortamı olmalı.

      İslamı öğrenmek için, Sıradan vatandaş için önerim Hz Muhammedin hayatını okuyun.

      Peygamberin. Yahudi komşuları vardı.
      peygamber efendimiz Hz haticeden sonra fakirdi. Borç para yahudilerden alırdı. Vefaat ettiğinde borçlu gidiyor Zırhı falan satılarak Yahudiye olan borcu ödeniyor.

      Damadı Hz. Osman Multi Milyarder. Arkadaşıı Hz Ebu bekirde zengindi Bunlardan neden Borç almazdı.
      Bir peygemberden para geri alınırmı diyecekler diye Yahudi Komşusundan alırdı.

      • İsrail ve Filistin arasındaki çatışmaya Amerika Birleşik Devletleri (ABD) oldukça aktif bir şekilde müdahil oldu.
        ABD yönetiminin, maddi ve askeri yardımlarının yanı sıra BM’de İsrail’in koruyucu kalkanı gibi davranarak Ortadoğu barışını sekteye uğratan en önemli konulardan Filistin meselesinin çözümüne engel olduğu bir gerçektir.
        Öncelikle ABD’nin İsrail lehine bu kadar açık ve sert bir şekilde krize müdahil olması, geleneksel İsrail yanlısı politikasından ziyade Joe Biden yönetiminin benimsediği “Biden doktrini” şeklinde özetlenebilir.
        ‘Biden doktrini’nin Ortadoğu politikasının İsrail ayağı üç aşamadan oluşmaktadır.
        İlk aşama olarak sorgulanıp yargılanamayan, bölgenin tartışılmaz tek hakim gücü olacak bir İsrail devletini inşa etmektir.
        İkinci aşama, Arap ülkeleri ile Siyonist İsrail’in normalleşmesidir. ABD’nin bölgedeki temsilcisi olan İsrail’in kabullenilmesi ve işbirliği içinde olmaları (Arapların ehlîleştirilmesi) için gerekli adımların atılması.
        Üçüncü aşama ise Siyonist İsrail’in bölgede etkinliğini kalıcı kılmak adına Hamas ve Hamas’a destek veren Filistinlilerden arınmış, İsrail’in boyunduruğu altında yaşamayı kabul eden, küçük bir Filistinli zümrenin de içinde yer aldığı tüm Filistin’in ilhakını sağlamak.
        Şimdi ise Gazze’de yaşananlar bu plan çerçevesinde gerçekleşmektedir.
        Kısacası Filistin’de ABD destekli bir İsrail soykırımı yaşanmaktadır.
        ABD, İsrail’in güvenliği adına Hamas ve Hizbullah’ı bitirip bölgeyi dizayn ettikten sonra Ortadoğu ve Akdeniz enerji kaynaklarına yönelmeyi hedefliyor.
        Bu amaç ve hedeflerin önüne gecen her ülkeyi meşru hedef görmektedir. Emellerine ulaşmada en büyük engel olarak Türkiye’yi görmektedir.

Yoruma kapalı.