Gazze’den Fenerbahçe maçına, oradan İngiliz takımına ve sonra yeniden Gazze’ye..

47
Reklam

Gazze’de yaşananların ileriye dönük pek çok olumsuz sonucu olacak da, beni şimdiden rahatsız eden, görüntülerin vicdanları katılaştıracak olması…

Dünya kitle kıyımını seyretmekle yetiniyor.

Batılı liderler zulme onay veriyorlar.

Görüntülerin gelecek nesiller üzerinde kalıcı etkileri olacağına eminim.

Her gün konuya ilişkin yazı yazmak benim huzurumu kaçırmaya başladı.

Kusura bakmazsanız bugün farklı bir alanda gezineceğim.

Değineceğim konu, önceki akşam Fenerbahçe-Hatayspor maçını izlerken aklıma geldi. 

Bir ara top bir dakikadan fazla oyuncuların kafalarında dolaştı. Herbiri kafasına şiddetle gelen topu yine aynı şiddetle ilerideki arkadaşının kafasına yolladı; araya rakip kafalar da girdi.

Reklam

Ne kadar tehlikeli bir iş yaptıkları…

Maçın oynandığı gün, İngiliz futbol camiası, onlar için ‘yüzyılın oyuncusu’ özelliği taşıyan birinin vefatına üzülüyordu.

Sir Bobby Charlton’un…

İngiliz futbolunun bir daha tekrarlayamadığı başarısı olan, FİFA Dünya Kupası şampiyonluğunu 1966’da ülkeye kazandıran milli takımın en bilinen oyuncusuydu Bobby Charlton (1937-2023). 

Hayatıyla ilgili hepsi olağanüstü olumlu değerlendirmeleri okurken beni dehşete düşüren bir ayrıntıyla karşılaştım: Manchester United’ın efsane oyuncusu, kendisini emekli ettikten sonra da takımının bütün maçlarını locadan izlerken, son zamanlarda ortalıkta görünmez olmuş, araştırınca alzheimer hastalığına düçar olduğu için evinden çıkamadığı öğrenilmiş…

Alzheimer çağımızın en kötü hastalıklarından… Genellikle ileri yaşlarda etkisi altına alıyor ve insanların beynini etkileyerek yaşarken ölü hale getiriyor. 

Dehşete düşüren ayrıntı Sir Bobby’nin kişisel sorunu değildi. Okuduğum yazılara göre, 1966’da İngiltere’ye Dünya Kupası’nı kazandıran milli takımın hepsi, hayatlarının son yıllarını alzheimer hastası olarak geçirmişler…

Bütün bir takım sonunda alzheimer hastası olmuş…

Reklam

İstatistik kurallarına aykırı bir durum bu.

Peki sebebi ne olabilir?

Yazıda en önemli ihtimal olarak, topu kafayla oynamak zikrediliyor…

Uzun süreli kafa paslaşmalarını, kafa kafaya çarpışmaları, bu bilgiye sahip olduğumun ertesi günü FB-Hatay maçında gözlemledim.

Amerikan futbolunda oyuncuların emekliliklerinde uğradıkları kaçınılmaz dert olarak alzheimer çok önceden keşfedilmiş, bu sebeple mukadder sonu engelleme umuduyla çeşitli tedbirler alınmaya başlanmıştı.

Futbolda ise bu konu yeni dikkat çekmeye başladı. 

Bobby Charlton ve takım arkadaşlarının başına gelenden sonra İngiltere’de konu daha ciddiye alınıyor.

Futbol Sir Bobby’nin sahalarda koştuğu günlerden bugüne, oyuncuların muazzam imkanlara kavuştuğu bir uğraş alanına dönüştü. Transferlerde önemli kabiliyetler için akıl almaz paralar ödeniyor. Oyuncular, tabii müstesna özelliklere sahip olanlar, başka hiçbir alanda ödenmeyen maaşlarla mükafatlandırılıyorlar.

Vefat konusunun ele alındığı İngiliz gazetelerinden birinde, Manchester City takımının 23 yaşındaki genç oyuncusu Phil Foden’le ilgili bir haber vardı. Foden’e takımı haftada 200 bin sterlin ödüyormuş. 

Haftada 200 bin Sterlin.

Takımında ondan çok daha fazla haftalık alan oyuncular da var.

Müstesna özellikleri bulunan oyuncular takımlarından aldıkları haftalıklara ek olarak, değişik firmaların temsilciliğini üstlenerek haftalıklarını ikiye -hatta üçe- katlayabiliyorlar…

20’li yaşlarındaki delikanlıların kazançlarına bakar mısınız?

Phil Foden’le ilgili haber ayrıca ilginçti. Kısa süre önce, şimdi dört yaşında olan oğlu adına, Instagram sosyal medya platformunda bir hesap açmış; eşiyle birlikte o hesaptan oğlunun çeşitli durumlarını fotoğraflıyorlarmış…

Dört yaşındaki çocuğun takipçi sayısı 4 milyonun üzerine çıkıvermiş…

Haberi veren gazete, onun kadar izlenenlerin tek bir kare görüntüyle 10 bin Sterlin kazanabildiğini kaydediyor…

Gazze konusunda bazıları tepkilerini dışa vursa da, en az sesi çıkanlar çok izlenen liglerde top koşturan futbolcular… 

[Arsenal’de oynayan Mesut Özil, Foden’le aynı takımda top koşturan İlkay Gündoğan ile Everton oyuncusu Cenk Tosun, bir Londra ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşmüş ve görüşmenin fotoğrafları medyada yayımlanmıştı. Takımları üçüne de tavır koydu. Cenk Beşiktaş’a geri dönmek zorunda kaldı; Mesut’a takımı maaşını ödedi ama yedek kulübesinde oturttu. Yalnızca şimdi Barcelona’ya geçmiş olan İlkay kötü etkiden kurtulabildi.]

Sahipleri Arap milyarderler olan İngiliz takımlarının maçlarında bile İsrail yanlısı sloganlar atılabiliyor.

ΩΩΩΩ 

Reklam

47 YORUMLAR

  1. tıp doktoru değilim, alzheimer ile top arasında kurulan istatistik ilişkiden de şüpheliyim. Çünkü Reagan ve Thatcher kafadan paslaşmıyorlardı, ama yine de alzheimer oldular.
    Alzheimer türü bir hastalık da FETÖ’cülük. Üzerinde 8 tane bylock çıkan, FETÖ’cü bir örgütün sekreteri ve eşi FETÖ ablası olan kişi “iltisakı” sebebiyle ceza almasını, akrabalarının “FETÖ’ye eşinden dolayı yakınlık duyuyor olabilir” ifadesine bağlıyor ve akraba ilişkilerini bombalıyor. Türkiye’nin toplumsal kangrenlerinden birisidir bu.
    Fetulla da “Allah’ın kendi şahsında mütecellî olduğunu” buyurmamış mıydı?
    Adam FETÖ’cü. “Hocam Fetulla’nın aslı Ermeniymiş, Yahudiymiş” diyor. Renk karıştırıcı. Oysa Fetulla gökte uçsa kafirdir, münafıktır, haindir, şizofrendir; kendi atığını yiyecek kadar alzheimer olsa da yüreğimiz soğusa.

    • İSRAİL’İN BAŞKENTİ TEL AVİV’DE 1956 YILINDA KURULMUŞ OLAN TEL AVİV İSLAM ÜNİVERSİTESİ

      Yaklaşık 65 yıldır eğitim vermeye aralıksız devam etmektedir.
      Bu üniversitede, Kur’an, hadis, siyer, kelam, akaid, Arapça, psikoloji, sosyoloji, tarih, coğrafya, gibi birçok alanda dersler okutulmaktadır.
      Öğrencileri Yahudi çocuklar arasından seçerler.

      Seçtikleri bu çocukları “Müslüman din adamı” olarak yetiştirip, mezun olabilmeleri için özel çaba harcamaktadırlar.

      Daha sonra mezun olan öğrenciler, Müslümanların arasına girip onlarla beraber İslami faaliyetlere girerek Müslümanlarla iletişim kurarlar.

      Şunu da belirtmekte fayda var.
      Öğrenciler; yetişip mezun olunca, onlara bundan sonraki hayatında kullanacağı isimler verilir.

      Örneğin; çocuğun ismi Ariel iken, mezuniyeti sonrası “Ebu Bekir el-Bağdadi” gibi bir isimle karşınızda bulursunuz.

      Ve bu çocuklar; inanıp iman ettiğiniz dininizi, sizden iyi bilen, âlim bir şahsiyet olarak fetva aldığınız, arkasında namaza durduğunuz birileri olurlar.

      Hatta, cemaat, tarikat kurup müslümanlara önderlik ettikleri olmuştur.

      Çünkü bu üniversitede yetişen çocuklar, dünyanın her tarafındaki, nüfusu yoğun Müslüman ülkelere gönderilerek, buralarda faaliyet göstermelerine her türlü olanak sağlanmaktadır. Arkalarında maddi güç sağlayıcıları vardır.

      Eveeet… Şimdi gelelim bu işleri organize eden, her türlü faaliyetleri yöneten, koruyup kollayan, gözeten, dünyanın her tarafına, dini, siyasi, ekonomik alanlarda adamlarını yerleştiren,
      Siyonizmin hakimiyetini sağlamlaştıran günümüzdeki istihbarat oluşumu MOSSAD gerçeğine…

      Mossad’ın Tel Aviv İslam Üniversitesi’ni kurmasındaki amaç, senin gibi olan; ama senden olmayanları yetiştirip senin içine yerleştirmek ve bu sayede her geçen gün hakimiyetini sağlamlaştırmak.
      Başarıyorlar mı peki?
      Gün geçtikçe gücü artıyorsa demek ki başarıyorlar.
      Peki buna karşı Müslümanlar ne yapıyor?
      Mossad’ın yetiştirmiş hocaların peşinde İsrail’e lanet mitingleri düzenlenip;
      Kahrolsun İsrail!
      Kahrolsun Siyonizm!
      Diyerek bir kaç dua ederek, ölenler için gıyabi cenaze namazı kılıp, gazı alınmış olarak eve vicdanı rahatlamış şekilde gitmenizi sağlıyorlar.

      Yok öyle değil diyen varsa eğer; açsın haritayı koysun önüne son 40-50 yılda İsrail’in nereden nereye gelmiş olduğunu görür.
      Mossad, yeni Lawrence’ler yetiştirip en can alıcı noktalarda önümüze imam diye yerleştirirken.
      Müslümanlar slogandan öteye gidemiyor maalesef…
      Acı gerçeğimiz budur…
      O yüzden Eğitim! Eğitim! Adam akıllı eğitim..!

      • Bolye bir universite konusunda yazdiklarin gercekten dogru mu kardes? Ilk olarak karsilastim boylesi sofistike bilgilere. Ulkemizde dindarlikta sov yapanlar ve fakat gercekten musluman olanlarin bunlardan haberi varmi? Yoksa ayakta uyuyorlar. Boyle bir seyler gercekten dogrusya nicin arastirmaci gazeteci-yazarlarimizdan birkaci bu konuyu iyice arastirip belgeleriyle dunyaya journellemiyorlar. Teror konusunda cahil ve duygusal musluman gruplari gaza getiren ve terore tesvik eden de bu universiteden mezun musluman kilikli yahudiler olabilir.

        Bu yaziyi okuyunca Prof. Dr. Mehmet Okuyanin bir videosunda anlattigi bir olayi cagristirdi. Olay gencliginde gecen bir olay. Bir seyahatte iki yahudiyle ayni ortamda yolculuk ediyorlar ve sohbet basliyorlar. Laf lafi acinca konu Kurana geliyor. Mehmet Okuyan bunlarin Kurani cok iyi bildiklerini gorunce hayretler icinde kaliyor. Bir noktada surelerden birinde gecen bir ayet konusunda polemige giriyorlar. Yahudiler o oyle degil ac bak iyi oku su ayetede bak gibilerinde cok ayrintili bilgi veriyorlar. Mehmet Okuyan onlarin karsisinda musluman olarak aciz kaldim utandim seklinde hatira olarak deginmisti. Eski videolarindan birinde hala bulunabilir.

        Yahudiler bu tur yapilanmalariyla bilgiyle donanmis olarak ve onyillarca calisarak Amerikayi icerden fethettiler beyaz sarayi en onemli sponsorlari haline getirdiler ve muslumanlarla aralarini bozmayi basardilar. Universitede hangi dillerde egitiliyorlar onu yazmamissin. Allah bilir, turkce kurtcedede egitilmislerdir. Anadoludaki dindar cevrelere ayristirici ajan olarak yillarca cirit atmislardir.

      • Bahsettiğiniz bu münafıklar üniversitesinin mezunları da, sağa sola böyle yorumlar yazıyorlar mıdır acaba?

  2. Haftalık ücretten kasıt, “takvim haftası” mı, yoksa “maç başı” mı?

  3. 50 yaşına kadar sosyal bir faaliyet şeklinde futbol oynadım. Çocukken sokak arasında, bazen okul arsalarında, üniversitede nizami kalesi olan toprak sahalarda, son 15 senemde ise halı saha denilen berbat zeminlerde. İlke olarak topa hiç kafa vurmadım. Saatte en az 50-60 km hızla gelen yarım kiloya yakın bir yuvarlağa kafa atmak akıl işi değil, boksta kafaya yumruk yemek gibi bir şey. Ama profesyonel futbolda oyuncular bunu yapmak zorunda kalıyor maalesef. Bunun sebep olduğu beyin sarsıntısını ve uzun vadeli hasarı tahmin etmek zor değil. Kazandıkları para (aynı boksta olduğu gibi) bunu kabul edilebilir bir risk yapanlar anlaşılabilir.

  4. O haftalık ücretler vergi öncesi olsa gerek. Vergisini verdikten sonra bile müthiş rakamlar.

  5. H.B. 23 Ekim 2023 De 23:52

    kuşkusuz altını çizdiğiniz gibi bilginin etrafında birleşmek lazım,
    yalanın, yanlışın ve sanrıların etrafında değil.
    türkçeye çevirme işi belki şer düşüncelerle tetiklenmiş olabilir mi?
    belki.
    ben tamamen hayr olduğunu düşünenlerdenim.
    hz Muhammedin getirdiği öğretinin yüzyıllardır uygulanmamasının ve islam aleminin bu kadar geride kalmasının nedeni insanların gerçek öğretiyi bırakıp yalan ve yanlışlara sarılması değil mi? gerçek öğretiyi ve mesajı tanımadığı, anlamadığı, bilmediği gerçeği değil mi? bugün hala günde 40 sefer okuyup fatihanın anlamını bilmeyen insan var, namazda okuduğu surelerin anlamını bilmeyenler var. tercüme işinde monte edilmeye çalışıldığı gibi bir şer olsaydı bugün olduğu gibi cahil, cühela yobaz birileri bulunup amaç doğrultusunda sonuç almaya çalışılırdı diye düşünüyorum. oysa böyle bir iş için zamanın en kamil insanı seçilmiş ve sadece meal değil beraberinde tefsir de çalışması yaptırılmış bugün hala hem meali hem tefsiri hayranlıkla okuyoruz. şer bunun neresinde olabilir?
    neticede bir hayır getirdi diyorsanız
    bunu ben niyet hayır akibet hayır olarak açıklıyorum.

    sayın korunun bugünkü yorumuna gelirsek
    kaçan huzurunu konu değiştirmekte de bulamamış görünüyor, israil yanlısı slogan atan tribünler huzur mu bırakır ortada?
    sosyal medyada nasıl rimel sürülür videosu çeken kadın ve erkeklerin izlenme ve takipçi sayılarını görünce bir yeteneğe sahip sporcuların aldığı astronomik ücret ve takipçi sayılarının şaşırtıcı gelmemesi gerekir diye düşünüyorum.

    • Yazarın anlattığı, insanlar günahlarının sonucunda cehenneme gideceklerine inandıkları halde neden günahlarından vazgeçmezler? Sorusuna popüler bir konu ile verdiği bir cevap.

      İnsanlar yaptıklarının yıkıcılığını ve en nihayetinde de zararın kendilerine dokunacağını bile bile her şeye zarar veren eylemlerinden vazgeçmiyorlar neden?

      Çünkü kendilerine dokunacak zararın çok uzun zaman sonra gerçekleşeceğini düşündükleri için ihtiyaçlarına odaklanmaları gelecekteki zararı unutturuyor ve o unutkanlıkla ellerindeki fırsatı kullanırken abarttıkça abartıyorlar. Ve abartının konforuna kapılıp o konforun dışında olup bitenlere hem sağır hem dilsiz oluyorlar. Bir nevi lüks yaşamlarını bu körlüklerine borçlular. Körlük yoksa lüks de yoktur.

        • Amerika yeni büyük savaş makinalarıyla ve ful donanımlı askerleriyle test etmek için büyük savaş provası yapmak üzere dünyanın merkezine Ortadoğu’ya çöreklendi. Batı bloğunun enerji ihtiyacını garantiye alıp dünyaya patronluk yapmaya devam edebilecek mi, yoksa elinin uzandığı zayıf ülkeleri yakarken hayallerine eremeden kendini de yakabilecek mi? ona göre belli olur körlük eksiklik mi yoksa gereklilik mi? Hariri “dünyada hiç bir şey planlandığı gibi gitmez” diyor. Çinliler kıs kıs gülüyordur.

          Belki de baba vanga Biden diyecekken dili sürçüp Trump demiştir. Ama Biden bir iç karışıklığa kurban gidip yerini tekrar trumpa bırakabilir. O zaman vanga haklı çıkabilir. Neyin ne olduğunu tepemize bir bomba düşmeden yaşayabilirsek göreceğiz.

    • Adı şimdiden Auschwitz gibi insanlık tarihinin en karanlık sayfalarına yazılan hastane katliamı ile İsrail, kamuoyu desteğini büyük ölçüde yitirdi.
      Dezenformasyon narkozu etkisini yitiriyor ve Amerika’da, Fransa’da, İngiltere’de hatta İsrail’de bile insanlar Filistin’deki insanlık dramı için meydanları dolduruyorlar. Hem de söz konusu devletlerin Filistin’e destek olabilecek gösteri ve yürüyüşleri yasaklamasına, durdurmaya çalışmasına rağmen.
      Anlaşılıyor ki dini, dili, ırkı ne olursa olsun, bir kısmı hariç, sıradan insanlar barbarca politikalar hakkında benzer şeyler düşünüyorlar.
      Meydanları dolduran insanlar çocukların üzerine bomba atılmasını, okul, hastane, pazar yeri gibi sivil mekanların vurulmasını lanetliyorlar. Toplumlar sivil ölümlerinin durdurulması konusunda hemfikir gibiler.
      Mesela Amerikalı Yahudilerden oluşan bir gurup, Washington DC’de, kongre binasında oturma eylemi yaptılar geçen hafta. Tezahüratlarla kongre üyelerinden “ateşkes” talep ettiler. Kongrenin ateşkesi sağlamasını istiyorlardı. Fakat olmadı. Aksine kongreden İsrail terörünün tartışmasız bir şekilde desteklenmesi kararı çıktı.
      Bence meselenin önemli yanı da bu!
      Bu noktada tuhaf bir şekilde halklar ile devletler birbirine zıt iki davranış sergiliyorlar.
      Dünyanın her yerinde halklar kanın durmasını, canice saldırıların sona ermesini istiyor. Fakat bu pratikte bir anlam ifade ediyor mu? Hayır!
      Halklar neyi ne kadar isterlerse istesinler, savaşa da barışa da siyasiler karar veriyor. Bu bana çok çarpıcı geliyor.
      Dışarıdan bakıldığında pırıl pırıl demokrasiler, gıcır gıcır seçimler görüyoruz. Kampanyalar yapılıyor, insanlar oy kullanıyor, oylar sayılıyor, şu ya da bu parti iktidara geliyor, insanlar sevinçten sokaklara dökülüyor… Biz de bu döngüye bakarak, halk olarak kendi kendimizi yönettiğimizi düşünüyoruz!
      “Yaşasın cumhuriyet!”
      “Yaşasın seçme ve seçilme hakkımız!”
      “Demokrasimiz var olsun” diyoruz.
      Bizi, egemenliğin halkta olduğuna ikna edecek bütün aksesuarlar, mizansenler, dekorlar en kurnazca yöntemlerle hazırlanmış.
      Dışarıdan baktığınızda bütün bu yapının mihrak noktasını halkların oluşturduğunu düşünüyorsunuz. Çünkü böyle düşünülmesi gerektiği empoze edildi bize. Çağımızın yegâne argümanı bu. “Krallıklar devrildi, artık toplumlar kendi kendilerini yönetiyorlar! Hükümetler halkların taleplerini yerine getiren aparatlardan başka bir şey değiller!” gibi sloganlar ezberletiliyor insanlara.
      Fakat gerçeğe, özellikle bu son olaylarda ortaya çıkan tabloya baktığımızda durumun bununla ilgisi olmadığını anlıyoruz. Halkların olup bitenler üzerinde etkisi yok gibi görünüyor.
      Siyasiler, hiçbir hukuk ve ahlak kuralını umursamadan istedikleri ülkeyi işgal edebiliyorlar. Şahsi fantezilerinin izin verdiği ölçüde kanlı katliamlara imza atabiliyorlar.
      Bunu istemediğinizi göstermek için meydanlara doluştuğunuzda, bu tarz bir protestoyu yasaklayan bir karar alıyorlar. Kendinizi polis tarafından coplanırken buluyorsunuz.
      Durun bir dakika! O hükümeti siz seçmemiş miydiniz?!
      Onun görevi sizin taleplerinizi yerine getirmek değil miydi?
      Siz kimsenin öldürülmesini onaylamıyorken, o nasıl bir işgale, katliama yeltenebilir!
      Uyanmamız gereken bir rüya bu! Hiçbir şeyi yönetmiyoruz aslında. Aksine yönetiliyoruz! Siyasal yönetimler bizim için değil! Biz onlar içiniz! Onların hedeflerinin paletleri, tekerleri, araçları, kurşunlarıyız. Onlar neyi nasıl yapmamızı istiyorlarsa -hatta bu şey kanuna, mantığa ve ahlaka aykırı olsa bile- istediklerini, söyledikleri gibi yapmak durumundayız.
      Devletler tarihte hiç olmadığı kadar güçlü çağımızda. İktidarlar milyonlarca insanı yok edecek silahlara sahipler. Eski kralların mancınıkları, tüfekleri, sahra topları vardı. Şimdiki iktidarların aynı anda on binlerce insanı yok edecek nükleer güçle çalışan kıtalar arası füzeleri var.
      Bugün olsa, Fransa’da ihtilal yapmaya kolay kolay kimse cesaret edemezdi.
      Halklar olarak tarihte hiç olmadığımız kadar zayıf, çaresiz, tutsak ve savunmasızız.
      Son olaylar bunun kanıtı…

    • Didem hanım, Bilgi araştırmaya, belgeye dayandırılırsa ortaya güvenilir sağlıklı sonuçlar çıkar ve paradigma kaymaları oluşturur. Bu konuda internette bile referanslı bilgiler yeterince var. Benim için birkaç tanesi yetti, kimbilir daha neler neler var. Bu konularda şek ve şüpheye meydan bırakmayacak şekilde hareket etseydi, keşke. Hayr-şer konusunda kafası karışık biri olduğunu, tercüme ettirdiği Kitab’ı pek okumadığını düşünüyorum. Hayr ve şer konusunda Kuran’da yeterince bilgi verilmiş. Üstelik çok da kitap okurmuş, rahmetli. Tüm niyetlerinin kötü olduğunu ben de düşünmüyorum. Haksızlık olur! Neticede ülke olarak akibetimizi belirleyici olmuş, bence abartılmış biri. Motivasyon meselesi, çok daha iyi durumda olabilirdik (örnekleri yok değil; Japonya ve G. Kore). Değindiğiniz diğer konularda düşüncelerimiz yakın. DiNin rituel kısmına dair ezberlerin original halinde okunması doğal. Gerçi bunları da değiştirme teşebbüsleri olmuş, emanetinin devamında. Ezbercilik konusunda anlamıyla bütünleşen hayat tarzlarının ortaya çıkmaması üzücü ve asıl eleştiri konusu olan. Bu kendi döneminde çok çok daha belirgin olmuş olmalı. Tercüme işinden daha da önemli bir konu bu, kolay da değil tabi. Neyse, hayırlısı diyelim niyetlenelim! Belki bundan böyle. Devamı bir başka bahara… Herkese iyilikler güzellikler dilerim…

      • Buyrun efendim:
        “Bursa’daki lisede geleceğin bilim insanları ve hafızları yetişiyor
        Bursa’da, yerleşkesinde cami, kütüphane ve laboratuvarların bulunduğu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İmam Hatip Lisesi “Kız Hafızlık Proje Okulu” ve “Fen ve Sosyal Bilimler Proje Okulu” ile geleceğin hafızlarını ve bilim insanlarını yetiştiriyor.”
        Türkün yıldızını kim söndürebilir?????
        Tüm kainat ve insanlık türkün önünde diz çöküp itaat edene kadar durmak yok yola devam!!!!!

  6. İşim var, topa girmeyeyim dedim ama olmadı…

    Aşağıda Averroes demiş ki “Ne demişti Cemil Meriç; “Olimpos Dağının çocukları Hira Dağının evlatlarını asla kabullenmeyecekler” “Bu kavga, Olimpos Dağı’nın çocukları ile Hira Dağı’nın çocukları arasındadır. Ama Olimpos tek yürek, Hira mahzun”

    C. Meriç ismine bir yerde denk gelmiştim ama doğrusu bilmiyorum kimdir. Dediği ilginç ama sivil hayatta pek doğru değil, bence. Dağlı çocuklar birbirlerine caka satarak aralarında oynayadursun, herşeye rağmen DiN’imizi kabul edenlerin sayısı Dünyada diğerlerine kıyasla daha fazla artmaktadır. Meslekte hristiyan bir arkadaşım “bugün bile en hızla yayılan din islam” demişti. Batı dünyası gelişmesinde platoya (düzlüğe) çıktı. “Ha şindi n’olucak” şeklinde sorgulamalarına devam ederken İslam ile buluşabiliyor. Aklı başında olanlar arasında müslüman olanlar artıyor. Bu olurken madalyonun diğer yüzünde bizler hep kavga halindeyiz.

    *******
    İyi örnek olmaktan fersah fersah uzak…
    Her nefse iblisten kanlı bıçaklı bir tuzak!

    Kutuplaştık bir kere, “Rahmetli”de kabahat!
    Bazısının nefesi kokar, bazısında sefahat….

    Bir bütün olamadık, topyekün gelişemedik!
    İnandığımız DiN!i dile getiremedik…
    …..
    *******

    Cumhuriyetle kurulan ilahiyat fakülteleri dünyaya hitap edebilen, DiN’e hizmet eden kaç tane din adamı yetiştirdi? Batı’da “nefs”inin oyuncağı ama boşlukta kendini tüketenler çok. “Nefs” konusunu tüm dünyaya anlatmak müslümanların işi. Ancak, gel gör ki geri kalmışlık engelini aşarak dünyaya açılabilmiş DiN adamlarımız yok! Eşyanın tabiatını-hakikatını, Bilimi iyi bilen, Batı dillerini iyi bilen, Felsefe, Tarih iyi bilen DİN adamlarımız yok! Olanlar da kutuplaşmış bölünmüş, milletin kafasını karıştırmakla daha da bölmekle meşguller. Kuran bir, peygamber bir, Allah bir, ama aralarında bölünmüş durumdalar. Etnik çarpanlara ayırmak isteyenlere de gün doğmuş oluyor. Olimpos dağının bir çocuğu Cat Steven, Yusuf İslam olabildiyse kendi teşebbüsüyle olabilmiş. Olimpos dağlı diğerleri de pekala olur. Bizlerin iyi örnek olması gerekiyor. İşte bunun için “Akıl*İman Sentezi”….. H.B. 23 Ekim 2023 De 23:52 ; H.B. 24 Ekim 2023 De 09:46, https://fehmikoru.com/israile-destek-verenler-bombalar-ise-yaramadi-ve-israil-propaganda-savasini-kaybetti-diyor/

    • Nedir, “Batı Medeniyeti” dedikleri?
      İkiyüzlülük, düzenbazlık, sahtecilik, sistematik yalancılık…
      İnsansızlık, vicdansızlık… Barbarlık, zalimlik ve kan içiciliktir!

      Siyonist katillerin şakşakçısı Yunan Başbakanı Miçotakis, Netanyahu’sunu ziyaret etti.
      Terör Devleti İsrail’in Başbakanı…
      O buluşmada, “Barbarlığa karşı uygarlığın savaşını veriyoruz” dedi!

      İşbu İşgalci Siyonistlerin “uygarlık” dediği mi?
      Bebekleri, çocukları taammüden katletmektir.
      Soykırımcılıktır!

      İsrailli Haham Yaron Reuven denilen sapık/sapkın; bakınız, ne diyor: “Tanrı, bize çocukları öldürmemizi emrediyor. Kutsal kitabımız, savaş zamanında kimseyi sağ bırakmamayı emrediyor.
      Merhamet yoktur. Bir çocuğa bile merhamet edemezsiniz!”

      Fetullah ile Adnan’ın sevdalandığı İsrail terör devleti…
      İşte bu hahamın kafasıyla, soykırım yapıyor!

  7. Aboo, şu aşağılara bakın, hala kan gövdeyi götürüyor adeta. Fehmi bey sözde konuyu değiştirmek istedi.. Yahu, mola vermek yok mu?

    Futbolda topun hızı 100 km/saat ile 200 km/saat arasında değişiyor. Darbe darbe üstüne. Beynin kılcal damarlarla beslenen hassas dokusu buna ne kadar dayansın;. Çok kafaya çıkanların darbelerden nasibini alıp almadığı çokçası ilerki yaşlarda ortaya çıkan birşey. Bu konuda zamanında dersini alanlardanım…. Çıkmaz aralık içlerinde başladı futbol serüveni…. Örgü ören yaşlı teyzeler aralarında sohbet ederken gözlerinin ucuyla bizleri de seyrederlerdi…

    *******
    Çocuktum ufacıktım, top oynadım acıktım…..
    “Aman kafa vurma evladım, getirmesin sonunu”
    “Sen ne diyon hacenne, kafayla köşeye taktım”
    “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu!”
    *******

    • Bir an empati yapalım;

      Gözünüz gibi koruduğunuz çocuklarınızın bombalar altında parçalanması karşısında yapabildiğiniz tek şey, en azından cenazelerini bulmak adına onların kollarına isimlerini yazmak…

      Hayal etmekten bile korktuğumuz bu durumu Gazzeli anne babalar yaşıyorlar.

      Hem de ne ölçülerde…

      Çocuklar da koluna soyadı yerine babasının ismi nakış misali işlenirken büyük bir metanetle “doğru yazmış mı?” diye bakıyor!

      Bu şu anlama geliyor, biraz sonra öleceğim!

      İtiraz yok, mızmızlanma yok; teslimiyet var.

      Bunu ancak iman dolu bir göğüs yüklenebilir.

      Koluma baktım. İçim acıdı, titredim.

      Bir gazetecinin Filistinli çocuğa, ‘Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’ sorusuna verdiği cevap ise dilimizi yutturacak cinsten!

      “Biz Filistinli çocuklar büyüyemeyiz. Her an vurulabilir, yolda yürürken ölebiliriz. Filistin’de hayat böyledir. Büyüsek de büyümesek de şehit oluruz. Çünkü biz Aksâ’yı korumak için buradayız.”

      Ya biz, büyüyünce ne olacağız?

      Biz isimlerimizi Starbucks’ın kâğıttan bardaklarına, gafletimizin nişanesini göstermek için kola, bacağa dövme şeklinde yazdırıyoruz.

      Bunu da sıradan bir şeymiş gibi sokak sokak gezdiriyor, Instagram’da içerik olarak kullanıyoruz!

      Bir tarafta öleceğini bile bile ismini yazdırmak…

      Diğer yanda şahsiyet eksikliğinden ötürü sözde sosyal statüsünü ilan etmek istercesine Yahudi bardağına ismini, vücuduna küfrü yazdırmak… O bardağı her gördüğümüzde Filistinli çocukların kanıyla dolu olduğunu hayal etmezsek gafillerin ta kendisiyiz!

      Bir ülkenin gençliğini yüceltip kendi gençliğimizi aşağılamak, alçaltmak değil derdimiz. Küçük bir kıyas öncelikle nefsimize!

      Ulaşabileceklerimize bir mesaj verebilme kaygısı güdüyoruz.

      Bizi ileriye taşıyacak iradeli dirayetli gençliğimizi bir bir kıyıyorlar, evet kıyıyorlar. Ruhlarımızı çalıyorlar. Enerji ve akıllarımızı çalıyorlar. Canlarımıza talipler ve onu almak için savaşıyor birileri.

      Birileri savaşırken gençliğimizi çalmak için, biz nasıl susabiliriz?

      Küçücük bir ülkede olanca hızıyla süren savaşa rağmen alnı dik, zihni ve bedeni dipdiri, kalpleri teyakkuz halinde Gazzeli gençleri gördükçe içimiz dağlanıyor.

      O gençler burada olsalar ne değişirdi? Ya da bizim gençliğimiz orada olsaydı?

      Sizi bizi yok. Oradakiler de bizimkiler gibi genç… Sorun ikisinin idraki, anlayışı ve imanı arasındaki derin uçurum.

      TV dizilerinde her gün bir yenisi boy gösteren starlara benzemeye çalışan, sosyal medyayla desteklenen o albenili içi kof dünyanın özentisi materyalizmin kucağına verdiğimiz gençliğimiz kime emanet?

      Türkiye gençliği Gazze’de olsa bir noktadan selfie yapıp sosyal medyada “savaş şeysi” başlığı altında paylaşım yapmaktan öteye geçebilir mi?

      Gazze’de direnen gençler bizim hallerimize şahitlik etseler, tembelliklerimize, boş vermişliklerimize, gençliğimizin haline… Ne derler?

      Nedir bizdeki atalet; Gazzeli gençlerdeki iman ve cesarete karşılık?

      Artık kazanç gibi görünen şeylerin aslında kayıplarımız olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. Evet, bir parçayı kazandık ama zafer kazanmış değiliz. Mücadele sathımız ve yöntemimizde ciddi arızalar var.

      Gazze gençliği Miracını korumaya çalışırken şehit oluyor. Biz ise gaflet uykusuyla küfürle kardeş olmamaya dikkat etmesi gerekenleriz.

      Gazze gençliği Miracına sahip çıkmak adına canını cennet karşılığında Allah’a satıyor. Ya biz?

    • Gazzesini çalar gibi çaldınız annesini,
      saçı örülmeyecek, ekmeği pişmeyecek,
      okuldan mezarlığa hüzün mesafesini,
      Ağladıkça uzatıp zalime ah edecek..

  8. Bu Filistin konusunda
    süslüman ! ülkeler zirve üstüne zirve toplantıları
    yapıyorlar, ne yalan söyleyeyim, o kadar gurur duyuyorum ki aglamamak icin kendimi zor tutuyorum !
    Galiba bu gidişle sıra bize geldi , haydi bakalım şöyle yeri göğü titretecek bir zirve yapalım, dünya alem görsün, küffar kendine gelsin !

    • Bravo Selçuk Bayraktar, bir kez daha bravo… Türkiye’nin silah sanayiine kazandırdıkları yetmezmiş gibi her yardım kampanyasının da “bayraktarlığını” yapıyor. Bu kez de Gazze konusunda herkesten önce davranıp, holding olarak 280 milyon liralık yardımda bulunacaklarını açıkladı.

      Gazze için samimi üzüntü duyan sanatçılara da çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin hep birlikte bir yardım konseri yapın. İnsanlarımız 80 bin kişilik Atatürk Olimpiyat Stadı’nı doldursun. Hem duygular sel olsun, hem yardımlar. Böylece hangi sanatçı sadece sosyal medyadan kınama ile yetiniyor, kim gerçekten taşın altına elini koyuyor, onu da anlamış oluruz.

  9. Kontrolsüz güç güç değildir!

    Emperyalist güçler, işlenen insanlık suçuna iştirak ederek soruna çözüm üretemeyeceklerini de göstermiş oldular.

    Filistin sorununu artık ne tek başına ABD ne Rusya ne de Çin çözebilir!

    Onlar çözümsüzlüğü çözüm olarak savunup durdular.

    Bundan sonra sorunun çözümü Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölge güçlerinin etkin olacağı kollektif arabuluculuk yöntemine bağlı.

    Bu sonuç da Aksa Tufanı’nın eseridir!

    Türkiye’nin garantörlük teklifi o yüzden fevkalade önemli.

    Bölge ülkeleri emperyalist güçlerin etkisinden sıyrılıp Türkiye ile birlikte ortak hareket edebilirlerse masaya Rusya da Çin de ABD de tek güç olarak değil ortak gücün bir parçası olarak otururlar.

    Gazze açık şekilde devlet terörüne maruz kalırken ve insanlık ölürken insanlığın ölmediğini gösterecek siyasi iradeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç var!

    Haydi bakalım Abbas!

    • çözüm, mısır, suudi arabistan ve türkiye gibi bölge güçlerinin arabulucuğuyla mümkün diye düşünüyorsunuz.
      batı desteğiyle mürsiyi devirip yerine geçen sisi çözüm üretir diye umalım mı? mısır ordusunu batı finanse ediyor.
      petrolünü çıkarmak için bile batı desteğine mecbur suud yönetimi de çözüm üretir diye beklenti oluşturalım mı?
      emperyalizmden kurtulacaklarını sanmak için elimizde ne var? kendine çalışan liderlerden nasıl bir sonuç bekleyebiliriz?
      ülkelerinin haline bakalım ve veri oluşturalım
      haydi bakalım rakamlar ne söyleyecek?

      • Vicdan sahibi her insan nerede yaşarsa yaşasın elbette sarsılıyor ama ateş, asıl düştüğü yeri yakıyor.

        Koskoca dünya, ABD, AB ve İsrail’in insafa gelmesini bekliyor; modern Firavunların iki dudağından çıkacak bir çift söze bakıyor.

        Kimse Arap coğrafyasının (sözüm ona) etkin ülkeleri olarak gösterilen ‘Mısır ne diyecek’, ‘Suudi Arabistan ne diyecek’ diye bakmıyor.

        Birleşmiş Milletler ise tabela derneğinden daha etkin değil.

        İnsani yardım malzemelerinin tek geçiş noktası olan Refah sınır kapısı ancak İsrail ve ABD izin verirse açılabiliyor.

        Terör devleti İsrail’in ceset tarlasına çevirdiği Gazze’de yaşanan soykırıma bakıp Batı ülkelerini, ABD’yi utanmaya davet ediyoruz ama kimi kime şikayet ediyoruz?

        Onlar zaten katilin işbirlikçileri, küçük şeytanın suç ortağı büyük şeytanlar değil mi?

        ‘İnsan hakları’ deyince akıllarına kendilerinden başkası geliyor mu?

        Gazze’de patlayan bombalar Londra’da patlasaydı, ölen bebekler Filistinli değil İngiliz bebekler olsaydı bunca seyirci kalırlar mıydı?

        Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi ve daha pek çok ülkeyi yaşanmaz hale getirenler, Afrika’yı asırlar boyunca sömürüp açlığa mahkum edenler bunlar değil mi?

        ‘Utan Avrupa, utan ABD’ derken kimi kime şikayet ediyoruz.

        Asıl utanması gereken, bunca senedir Batı hayranlığı ve ninnileriyle uyutulup uyuşturulan bizler değil miyiz?

        Avrupa’dan kovulan,Ortadoğu’da ise açık çek verilen Siyonistler, Filistin’de 70 yıldan bu yana sistematik şekilde soykırım uyguluyor.

        Bu yüzden, tüm kurum ve değerleriyle çürümüş, kokuşmuş işbirlikçisi ABD ve Avrupa’ya ‘utanın’ çağrısı yapmak boşuna…

        İsrail, Gazze’nin kuzeyini ceset tarlasına çevirdi.

        Durum o noktaya geldi ki Gazze ölülerine kefen yetiştiremiyor.

        Günümüzün Hitler’i olan Netenyahu ‘terörist öldürüyoruz’ bahanesiyle Filistinli bebekleri ve annelerini öldürüyor, Filistin’in geleceğini yok ediyor.

        İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ‘İsrail’i durdurabilecek hiçbir güç yok’ diyerek meydan okuyor.

        Neyi bekliyor insanlık; sıranın kendilerine gelmesini mi?

        Hiçbir değer tanımayan Firavunların tek üstünlüğü var; silah!

        Çocukları öldürmeyi iyi biliyorlar!

        • nasrettin hocanın kaybolan yüzüğünün hikayesi üstünde düşünmeye değer, komşusuyla birlikte saatlerce avluda ararlar ama yüzük aslında bodrumda kaybolmuştur. ama hoca bodrumda aramaz çünkü bodrum karanlıktır. pek çoğumuz karanlıkla yüzleşmek istemeyiz.
          gerçekleri görmeyi kabul etmeyiz.
          avluda oyalanmayı tercih ederiz.

          • Bütün bunlara bakınca gördüğüm manzara şu benim. Artık gözü olana gün ışımıştır. Siyonist köpekler için Gargat ağacının arkasının da güvenlik sağlamayacağı yeni bir zaman dilimine giriliyor. 4-5 müesses nizam merkezi dışında tüm dünyanın nefret ettiği, yok etmek istediği, dahası kendisini buna memur ve gönüllü hissettiği bir “İsrail” imgesine dönüştü çünkü mesele. Gerçekler saklanamayınca, zulüm arşı tutunca tüm insanlık “Bu akıl hastaları yüzünden dünyanın sonu gelecek” demeye başladı.
            Gözü olana gün ışıdı. Belki bu sefer değil… Belki uğraşlı bir sürecin ardından… Ama artık şundan eminim. İsrail isimli terör organizasyonu zeval bulacak. Siyonist köpeklerin tamamı zeval bulacak. Hem de öyle sadece Müslümanların elinden falan değil. Dünyada Siyonist olmayan herkes, kuduz köpekler nasıl itlaf edilirse öyle itlaf edecek Siyonistleri.

            Bunun başka yolu kalmadı çünkü. Dünya isimli gezegenin selameti açısından bunun başka
            bir yolu kalmadı.

  10. CNN Türk ye halis mutlu adlı kişi diyor ki 1997 de erbakan Filistin de el Halil e Türk askeri gönderdi 2019 yılında bu askerler geri çekildi asker el Halil de iken hiçbir olay olmadı
    El Halil deki asker niye çekildi
    Mavi Marmara davası kanunla kapatılırken askerlerde geri mi çekildi sayın koru

    • Türk askeri gerekirse Filistin’e gider. ABD’ye verilecek en iyi yanıt belki de budur. ABD, İsrail’e destek vermek için savaş gemilerini yolluyor, kongreden yardım kararı çıkartıyor.
      Kimse ne işi var ABD’nin bu coğrafyada demiyor. Türkiye bu coğrafyanın bir parçası elbette bu bölgeye müdahil olacaktır.
      Erbakan, asker gönderdi
      Ayrıca Türk askeri daha önce Filistin’e gitmiştir. Ne zaman mı? Terör devleti İsrail’in Filistin’deki işgal ve zulmünü engellemek için, Millî Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 54. Hükümet’in başbakanı olarak Filistin Devleti’nin talepleri doğrultusunda asker gönderdi. Başbakan Erbakan imzasıyla, Filistin’e Türk askeri gönderilmesine ilişkin alınan kararın Resmi Gazetede yayım tarihi; 22 Şubat 1997. Yani 1997 yılında Türk askeri Filistin’e gitmiş. Biz imparatorluk geleneğine sahip büyük bir milletiz. Kabuğumuza çekilerek bölgede ayakta kalamayız. Bölgede aktif bir süreç izlemeliyiz.

  11. Hatırlarsak, ne demişti Cemil Meriç;

    “Olimpos Dağının çocukları Hira Dağının evlatlarını asla kabullenmeyecekler”

    “Bu kavga, Olimpos Dağı’nın çocukları ile Hira Dağı’nın çocukları arasındadır. Ama Olimpos tek yürek, Hira mahzun”

    Ben de diyorum ki, bu savaş kendini üstün gören, kusursuz, yanılmayan, mükemmel, eleştiri kabul etmeyen kendini tanrı sanan sözümona güçlü! tanrıcıklar ile eksik, kusurlu, noksan insan/insanlar arasındadır.
    Ne demişti şeytan “ben ondan daha üstünüm” İsrail savunma bakanı ne demiş, insansı hayvanlarla savaşıyoruz. Yani biz üstünüz.

    İşte ta en başından belli değil mi bu savaşın tarafları, taraftarları..

    • Filistin’in tamamına sahip olduktan sonra da durmayacaklarını biliyoruz.
      İki nehir arasındaki toprakların kendilerine vaat edildiğine inanıyorlar ve bunu da açık açık söylüyorlar. Nil ile Fırat arası.

      “On emir” içinde geçen “öldürmeyeceksin, çalmayacaksın” gibi ifadeler kendi aralarında geçerli. Yahudiyi öldürmeyeceksin, malına dokunmayacaksın.
      Diğerleri? Onlar insan bile değil. Diğerlerinin malı, mülkü, canı, ırzı, her şeyi helal.
      Ne demişti malum şahıs birkaç gün önce?
      “İnsansı hayvanlarla mücadele ettiklerini” söylememiş miydi?

      Yüz yıl da geçse değişmeyecek. Toprakların tamamını işgal edene kadar, son Filistinliyi de şehit edene kadar devam edeceği belli.
      Bu sebeple İsrail Savunma Bakanlığı ifadesi kökten hatalı.
      Doğrusu, İsrail Saldırı Bakanlığı olmalı. En doğrusu ise şu şekilde: Boyu devrilesi İsrail Saldırı Bakanlığı. (Aynı isim değişikliği ABD için de geçerli.)

    • Bu savaşın tarafı olmak zorunda değiliz. Tam tersine bu savaşı bitirmek istiyorsak, emin değilim isteniyor mu, tarafsız olmak ve savaşı bitirecek çözüm önermemiz gerekiyor. Sen beş öldürdün ben beş öldüreceğim diyerek sadece savaşı devam ettirirsiniz. Hamas’ın eylemi bir terör eylemi. Savaş yada savunma değil. Suçsuz silahsız sivilleri öldürmek kaçırmak rehin almak açık bir terör. Bu teröre karşı İsrail’in acımasızca sivilleri hedef alan saldırıları da terör aynı şekilde. Bunu hu şekilde kabul edip tarafları barışa davet etmez, tersine Kudüs günleri düzenlemeye devam edersek Filistinliler de ölmeye devam edecek. Hamas bunu istiyor. Netanyahu da bunu istiyor. Barışsever dünya kamuoyu ve vicdanlı insanlar, Yahudi ve müslümanlar, bunu istemiyor.

      • Normalleri bu: İsrail’in Yahudiler için arındırılmış bir dünya, bir Siyon Krallığı olduğu fikri sabiti! Kendileri için temizlenmiş bir dünya!

        Oysa arındırılmış bir dünya fikrinin basbayağı kaba saba bir ırkçılık olduğunu görmemek için yalancı olmak şarttır, kendini-insanlığını reddetmek şarttır, ruhu ve kalbi inkar etmek şarttır…

        Bir suç, ne zaman insanlık suçu olur?

        İnsanlık suçu masumiyetin katledildiği yerde başlar. Gazze’de yaşanan insanlık dramı, tıpkı Bosna faciasında olduğu gibi, yeryüzündeki tüm insanları yaşananlardan sorumlu kılan, sessizliğimizi vahşete suç ortağı olarak ekleyen, her birimizin ruhunu eksilten, her birimizin onurunu zedeleyen, lekeleyen, her birimizi zehirleyen, kalplerimizi öldüren bir insanlık suçudur…

        Sadece Gazzelilerin ve Filistin’in kurtuluşu için değil, insanlığın haysiyetini kurtarmak için İsrail durdurulmalıdır!

    • Bizi uyandırmaya bir değil bin tokmak gerekiyor.
      Fazıl Say’ın uyanırken ki sayıklaması nasıldı? “Ben bu Avrupa’yı medeni sanıyordum…”
      Yok ya! Gerçekten mi?
      Ne yani; medeni değiller miymişler?
      Bazılarının nasıl gizli İsrail muhibbi oldukları dökülmeye nasıl başladı görüyor musunuz? Nevşün ile Evşün… Emin ile Zemin…
      Can ile Cin… Ali ile Veli…
      Görüyorsunuz değil mi?
      Anladınız değil mi kim olduklarını?
      Bunlar sanıyorlar ki; biz Batılılarla savaşsak kendileri bombalardan sıyrılır. Mermiler onları tanır da yön değiştirir.
      Üstad Cemil Meriç ne diyor: “Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupa’nın gözünde Osmanlıyız. Osmanlı… Yani İslam.”
      Müslümanlar sivrisinekten korkusuna nefes alabilecekleri kadar yerden dünyaya bakıyor, o kadar görüyor, o kadar olanları okuyabiliyor.
      Sadece dua ile, “Tekbiir, Allahüekber” demekle bu işi halledeceklerini sanıyor.
      Mitingler, bildiri okumalar bu savaşı ve diğer iç dalaşmaları bitirir sanıyor.
      İçimizdeki zihni zehirlenmişler de, Şeriat korkusuyla yorganı başlarına çekerek, küçük bir delikten olayları okuyor.
      Tehlike ise siyah pelerinleriyle ağır ağır yaklaşıyor.
      Bu gelişi normal görmeyenlerdenim.
      Türkiye en az bir elli yıl sıcak savaşa girmemeliydi diyenlerdenim.
      Ama kaderin hükmünü icra edeceği zaman gelmişse buna da tabi olmaktan başka çare yoktur vesselam.

  12. Yaşananların, Filistinli Müslüman kardeşlerimizin uğradıkları zulüm dışında da ülkemiz ile ilgisi vardır. İsrail aslında asıl bizi tehdit ediyor.
    Yahudiler; tahrif ettikleri Tevrat’ta hüküm uydurmuşlar. Filistin dışında, Türkiye’den de toprak istiyorlar.
    Nihayetinde bizi de öldürüp, bombalayacaklar. Yani şimdi tüm Gazze, Kudüs Yahudilerindir fikrini kabul edersek, ALLAH korusun, gelecekte, güneydoğumuzu Yahudilere vermeyi kabul etmiş oluruz. Siyonist Yahudiler,”Arz-ı Mev’ud’u kuracağım, en son olarak Türkiye’ye geleceğim, ne pahasına olursa olsun senden de toprak alacağım” diyorlar. Eğer şimdi bu lanetlenmiş Siyonist Yahudilere itiraz etmez, dur demezsek nihai hedefleri ülkemizdir, aziz vatanımızdır.

    • İsrail’in toplam nüfusu 10 milyon. Dünyadaki Yahudiler de hadi bir o kadar olsun. Yahudilik yayılmacı bir din değil, kimseyi Yahudi yapmak istemiyorlar. Tek istedikleri İsrailde güven içinde yaşamak. Eğer İsrail’e bu güven verilirse kimsenin toprağını işgal etme ve saldırma niyeti olmayacaktır. Ayrıca İsrail Ortadoğu’nun tek demokrasisi. Eğer orta doğuya barış ve demokrasi gelecekse bu ancak İsrail ile mümkün. Maalesef İsrail Gazze’yi göz ardı ederek ve soruna uzun süre çözüm bulmayarak Hamas terörüne sebep oldu. Netanyahu gibi popülist yalancı politikacılar için de bulunmaz bir nimet sundular. Hamas ve Netanyahu birbirlerinin destekçileri. Ölenler kaçırılanlar umurlarında bile değil. Hatta birileri İstanbulda şükür namazı kılıp sosyal medyadan yayınlamışlar, aynı anda yüzlerce Filistinli intikam bombaları ile ölürken. Bu soruna akılcı bir çözüm bulunması lazım. Bunun şartı artık İsraili tanımak, güven vermek, Filistinli mültecileri de güvenli ülkelere taşımak. Diğer Ortadoğu ülkelerine demokrasi getirilse de iyi olurdu ama o denendi olmuyor. Onlar sürünmeye devam edecekler böyle daha.

      • 46 yıl önce Müslüman olan İngiliz şarkıcı Yusuf İslam, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına tepki gösterdi. İslam, “Toplu ceza, utanmaz bir savaş suçu ve potansiyel soykırım. Gözlerim kurbanlar için ağlıyor ama yüreğim, hiç kimsenin Allah’ın kusursuz adaletinden kaçamayacağının bilinciyle sakin. Bu bana huzur vermeye yardımcı oluyor” dedi.

    • İsrail ne yapmak istiyordan daha ziyade, İsrail’e bu yolda olma misyonunu verenlerin, ne yapmak istediğini doğru görmemiz gerekiyor.
      İsrail’in bile kullanılıyor olması, bize küresel dizaynı hafife almamamız gerektiğini izah ediyor.
      Dolayısı ile İsrail’i kullanan ABD için, sınırlar nereye kadar geniştir sorusu elzemdir!
      İsrail’i kullanan ABD, genişletilmiş savaş istemiyor…
      Peki, ABD’ye rağmen İsrail kara harekatına başlar mı?
      Netanyahu ABD’nin sınırlarını zorlamayacak. Çünkü tek başına bir şey ifade etmiyor, onu bu kadar eşkıya kılan şey; arkasındaki destek ve verilen cürettir.
      Onu aşarsa Doğu ve Batı arasında keskin hattın oluşumunu tetikler.
      ABD bunu istiyor mu?
      İsterse kazançlı çıkar mı?
      Bundan pek emin değilim…

      • ABD, Doğu Akdeniz’e getirdiği iki büyük uçak gemisini CENTCOM’un (ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı) emrine verdiğini açıkladı. ABD, 2021 yılında da İsrail’i CENTCOM’un yetki alanına katmıştı. Bölgede başta PKK/YPG terör örgütü olmak üzere terör örgütleriyle içli dışlı olan CENTCOM’un bu süreçte daha belirgin sahne alması, terörün bölge ülkelerini daha fazla tehdide yelteneceği anlamına gelir. Hatırlanacağı gibi, CENTCOM’un başındaki general bir süre önce Suriye’nin kuzeyine gelerek, PKK/YPG terör örgütüyle ortak “tatbikat” yaptıklarını açıklamışlardı. Bir terör örgütüyle “tatbikat” yaptığını açıklamak, bugün İsrail’in yaptığı terörden farksızdır. Doğrudan Türkiye’yi hedef alan bu çirkin, hukuk dışı, ahlak dışı, insanlık dışı durumun şer hedefi; emperyalizmin yeni bir tasarımı olarak, İsrail’in yanına destek olacak ve bölgede yeni fitne ve terör yuvalanması olarak kullanılacak karakol işlevli yeni bir garnizon devletçiğini oluşturmaktır.

        Gazze’den yayılacak emperyalist saldırının bir boyutu, Türkiye’ye yöneliktir.

        Bu bağlamda MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin tespiti ve uyarısı çok

        önemlidir.

        MHP lideri Dr. Devlet Bahçeli tehlikeyi görerek, kararlılık vurgusu yapmıştır; “Eğer 24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa, saldırılar durmazsa, mazlumların üzerine bombalar bırakılmaya ısrarla devam ederse, Türkiye süratle devreye girmeli, tarihi, insani ve inanç sorumluluğunun gereği her neyse yapmalıdır. Gazze’yi koruma ve kollama misyonunu üstlenmek bize ecdadımızın mirasıdır” demiştir.

        Türkiye’nin meseleye yönelik yaklaşımını, hassasiyetini ve kararlılığını Türkiye’nin sesi olarak duyurmuştur.

        Unutulmamalıdır ki; Türkiyesiz bu bölgede oyun kurmak, hele de şer heveslere kapılarak kirli oyun kurmak mümkün değildir.

        • Muzaffer bey haklıdır, değerli yorumlarına katılıyorum, devlet bahçelinin yerinde çağrısı, tanrı dağlarından dünyanın dört bucağını izleyen gökgözlü “göktürk”ün bakış açısıdır, türkün eli değmeden hiçbir iş düze çıkmaz!
          Tüm dünya, tüm insanlık türkün önünde diz çöküp itaat edene kadar, durmak yok yola devam!!!!

  13. Hamas liderleri terör saldırısı yapıldığında İstanbul’dalarmış. TV’de terör eylemlerini izleyip şükür namazı kılmışlar bunu da sosyal medyadan yayınlamışlar. Ülke adına çok üzücü bir durum. Bu tür angajmanlar ülkeye çok şeyler kaybettiriyor. Ortadoğu çöplüğüne sürüklüyor, AB’den demokrasiden insan haklarından özgürlüklerden gittikçe uzaklaştırıyor. Kendi ceplerinden başka bir şey düşünmeyen bir güruh ülkeyi giderek artan bir şekilde çukura sürüklüyor.

    • İsrail’in 17 yıldır abluka altına aldığı Gazze’yi, içindeki 2 milyondan fazla insanla tamamen yok etme düşüncesi ve saldırıları tekrarlanan soykırımdır. Gazze soykırımı İsrail için işgaldir, Filistin halkının topraklarını tamamen gasp etmektir. ABD ve Avrupa devletleri içinse “din savaşı”dır. Batı medeniyeti hedefinde Müslüman halkların olduğu her işgal, savaş ve ablukayı fiilen ya desteklemiştir ya da “tarafsız kalma” siyasetiyle oluk oluk akan kana göz yummuştur.
      Katolik Hırvatlar ile Ortodoks Sırpların, Müslüman Boşnak halkını yok etme motivasyonunun altında yatan nefret duygusuyla Gazze’yi içindekilerle birlikte yok etme nefreti birbirinin aynısı. Siyonist İsrail ile Evanjelist Batı’nın Müslüman Filistin halkına karşı güçlerini birleştirmesinin hedefinde aslında tüm Müslümanlar, İslam ülkeleri var. Müslüman topluluklar şimdilik kendilerine dokunmayan, kendilerini hedef almayan bu olağanüstü ittifakın müzakere ile durdurulacağını düşünüyor hala. Mevcut çıkarların korunarak bir anlaşma zemini inşa edileceğini düşünmek, büyük bir yanılgıyı geleceğe taşımak olacaktır.
      Adını net bir şekilde koymamız gerekiyor; İsrail, tahakkümü altına aldığı Hristiyan Batı’yı da yanına alarak Müslümanlara karşı bir din savaşı başlattı. Buradan da dönmeyecekler. Çünkü tüm motivasyonlarını, cesaretlerini ve öldürme arzularını tahrip ettikleri dinlerinden alıyorlar. Böylesi gözünü karartmış bir güce karşı ancak güçle karşılık verilebilir. İslam ülkelerinin ortak askeri güç oluşturması fikri, bugün için en büyük caydırıcı seçenek olarak önümüzde duruyor. Somut bir adım atılmazsa, caydırıcı bir siyaset ortaya koyulmazsa, bir sonraki işgal adımı da daha büyük olacaktır.

  14. Kafayı kullanmamak…..alzaymır….fenerbahçe 😂😂😂enteresan eşleşmeler….birbirileri ile çok bağlantılı….bi GS li olarak….

    • “Hamas, hastaneyi vuran ABD yapımı bir ton ağırlığında ve 3 buçuk metre uzunluğundaki MK-84 roketini bir şekilde ele geçirmiş, yanlışlıkla kendi hastanesini vurmuş ve çoğu çocuk ve kadın olmak üzere bin Gazzeliyi şehit etmiş-miş.
      Gerçi bu roket karadan karaya atılabilir bir roket değil. Havadan karadaki hedefe fırlatmak gerekiyor. Muhtemelen Hamas bunun için bir de F-16 ele geçirmiştir İsrail’den; ikinci el, az kullanılmış.”
      Bayern Münih-Galatasaray maçında Filistin bayrağı açmayı tavsiye eden arkadaşım söyledi: “Ordu Gazze’ye gitmeden de bir şeyler yapmak mümkün.”

    • Futbolu, ihtimaller oyunu olarak kabul ediyorsak Fenerbahçe ve Galatasaray’ın rakipleri karşısında bu denli ezici favoriler oluşunu da kabullenmeliyiz. Görünen o ki sonunda lig Fenerbahçe ve Galatasaray’ın sadece birbirine puan kaybetme ihtimali olan bir yarışmaya dönüşecek gibi. Bunun futbol seyri açısından nasıl bir tadı olur, bilemem. Ancak şunu rahatlık söyleyebilirim ki bu iki takımımız sürprizler olmazsa ancak birbirine puan kaybedecektir. İlk hafta Kayserispor’un Galatasaray’dan aldığı puanın zorluğunu şimdi daha iyi idrak ediyoruz. Bakalım böyle bir sürpriz bir daha gerçekleşebilecek mi?

      • Nazif bey ben fenerin ilk puan kaybından sonra tökezleyeceğini düşünüyorum…fener bizim muhalefet gibi…tencere kesin götürecek modunda rahatlıgında ….

    • ALZHEİMER’A İLAÇ

      Gaziantep BB Başkanı Fatma Şahin çok ilginç bir şey söyledi:
      Susam yağı… Ve yanında bir avuç fıstık… Kavrulmamış olacak.
      Beyin için faydalı… Beyni besliyor.
      Unutkanlığı önlüyor… Alzheimer için birebir.
      Bunu ben söylemiyorum… ABD Sağlık Bilim Kurulu söylüyor.

      • Hatırlatırım, bizim iki tane cumhurbaşkanı aday adayımız vardı. Büyük bir reklam kampanyası ile yelkenleri şişirildi, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, topluma “kurtarıcı” olarak sunulmaya çalışıldı.

        Nerede onlar? Ne yaptılar? Bırakın Deprem Bölgesini, kendi illerinde hangi başarılara imza attılar? Diş dokunur hangi projeleri gerçekleştirdiler?

        Hiç mübalağa etmiyorum. Her şey apaçık ortada: İmamoğlu ile Yavaş’ın hizmetlerini alt alta yazın ve toplayın. Bir tane Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin etmezler!

        İtirazı olan varsa buyursun; sıralasın yaptıkları hizmetleri, koysun gerçekleştirdikleri projeleri ortaya. Demek ki olmuyor, belediyeler reklam ve algıyla yönetilmiyor. Gerçekler er veya geç ortaya çıkıyor.

Yoruma kapalı.