You are currently viewing Sürpriz: Oruç Reis geri döndü.. Neden olduğunu ve ne yapılması gerektiğini yazdım

Sürpriz: Oruç Reis geri döndü.. Neden olduğunu ve ne yapılması gerektiğini yazdım

Kim demiş “Günümüzde ‘gunboat diplomacy’ işe yaramaz” diye?

Onu diyen benim, ancak öncesinde ‘gunboat diplomacy’ ne demek, onu açıklayayım.

‘Gunboat diplomacy’ savaş gemileriyle sonuç almayı deneyen emperyal atağa deniliyor. Emperyalizmin kaba güçle sonuç aldığı yüzyıllarda, sömürgeci devlet, kendisinden daha güçsüz olan hedef ülkenin limanlarına deniz kuvvetlerine mensup gemileri gönderir, ülkeyi ablukaya alırdı.

O yolla dize getirilmiş pek çok ülke bulunuyor.

Tabii geçmişte. 

Türkiye’nin ‘Oruç Reis’ sismik araştırma gemisi ismi üstünde bir savaş gemisi değil. Onun Meis adası açıklarına araştırma amacıyla gönderilmesi bir ‘gunboat diplomacy’ örneği sayılmaz.

Dolayısıyla iddiamın yine de geçerli olduğunda ısrarlıyım.

Oruç Reis gitti, Yunanistan silahlanıyor

Şimdi Antalya’ya çekilmiş Oruç Reis’in bir ay önce Meis açıklarına sefere gönderilmesi ve ona eşlik eden sert açıklamaların hiçbir işe yaramadığı da söylenemez. 

İşe yaradı, ama nasıl?

Yunanistan başbakanı Kyriakos Mitsotakis cumartesi günü ülkesinin yeniden silahlanma ihtiyacı çerçevesinde satın almaya karar verdiklerinin listesini açıkladı. Yunanistan daha önce hesabında olmayan 18 adet Fransız Rafale savaş uçağı, dört adet yeni firkateyn, dört adet Romeo deniz helikopteri, tanksavar silahlar, torpidolar ve izli füzeler satın alacak. Ayrıca, önümüzdeki beş yıl içerisinde Yunan silahlı kuvvetleri ek 15 bin profesyonel askerle takviye edilecek.

Eh, herhalde Türkiye de komşusunun böyle silahlandığını görünce benzer takviyeler için çaba gösterecektir.

Oruç Reis, hem de Navtex izninin yeniden uzatılacağı duyurulduğu halde, neden geri çekildi?

Bu sorunun cevabını, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Twitter üzerinden, “Oruç Reis, çalışma prensibi gereği, ayda bir planlı bakım, personel değişimi ve sonraki görev hazırlıkları için limana dönmektedir” gerekçesiyle açıkladı.

Kuşkusuz doğrudur.

Ancak Yunanistan tarafı bu kararı bir geri çekilme olarak görme eğiliminde. Almanya’nın Ankara’ya Avrupa Konseyi’nin yaptırım kararını engellemenin zor olduğunu bildirmesi ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun tam Navtex izninin uzatılmasının beklendiği gün Kıbrıs’a gidip Rum yetkililerle görüşmesi ile ilintiliyor kararı Yunanistan.

Yunan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou’nun aynı gün Meis’e gitmesini bir kararlılık göstergesi olarak göstermeyi de ihmal etmiyor. (Kathimerini gazetesi, 14 Eylül 2020, manşet haber.)

Mitsokatis, Yunan başbakanı, “Şimdi artık Türkiye ile konuşabiliriz” de demiş. Kathimerini, Meis’in kıta sahanlığının 6-12 mil oluşunun kabulünü ve adaların silahlardan arındırılması talebinden vazgeçilmesini ülkelerinin ‘kırmızı çizgileri’ olduğu ayrıntısını başyazısına saklamış. Türkiye Kıbrıs’ta adanın tek bir devleti olduğunu tanıyan ülkelere katılmalıymış.

Ana muhalefet neye muhalif?

Dün toplanan CHP Merkez Yönetim Kurulu’ndan (MYK), “Hükümeti haklı davalarımızda taviz vermemeye çağırıyoruz” açıklaması çıktı.

CHP, ana muhalefet, Oruç Reis’in Navtex izninin uzatılmasından ve gerilimin devam etmesinden yana mı oluyor?

Böyle bir ısrarın Türkiye ve bölge açısından ne sonuçlar doğuracağını hesap ederek mi bu tavsiyede bulunuyor CHP?

Hükümet bize fazla uzak olmayan dış dünyada meydana gelmekte olan gelişmeleri okumakta zorlanıyor; bu açık. İçinde emekli büyükelçiler bulunan ana muhalefetin daha farklı olması, gelişmeleri doğru okuyarak hükümeti yanlış adımlarını gözden geçirmeye davet etmesi beklenirken, oradan bunun tam tersi tavsiyenin gelmesi anlaşılır gibi değil.

Etrafımızdaki coğrafyada daha önce rüyada görülse kabus sayılacak gelişmeler yaşanıyor. Bunların çoğu Türkiye’yi ilgilendiriyor ve onların büyük bölümü zaten Türkiye’nin tavırlarıyla ilgili. 

İttifakı içerisinde yer aldığımız NATO, yakın zamanlara kadar tam üyelik müzakereleri yürüttüğümüz Avrupa Birliği, ana üyelerinden olduğumuz Avrupa Konseyi ve müttefik saydığımız ABD ve Rusya gibi ülkeler Türkiye-karşıtı olmakta birleşiyor.

Bunun bir adım ötesi, Türkiye’nin ciddi biçimde zarar göreceği bir cepheleşmenin kayıpta olanlar safına düşmesidir.

İran’ın yalnızlığını hafifletecek bir cepheleşmenin parçası olmak Türkiye’ye yaramaz.

Washington’un tavrının Trump döneminde bile düşmanca bir havaya büründüğünün herhalde farkındayızdır.

Hatırlatmakta yarar var yine de: 

Kıbrıs’ın Rum kesimine uzun yıllardır uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı ABD. Eşinin Rum-Ortodoks olduğu bilinen Mike Pompeo silah ambargosunu kaldırma kararı sonrası Kıbrıs’a gitti, orada Rum yetkililerle görüştü. Daha önceki ABD heyetlerinin aksine, bu defa, Pompeo ve heyeti kuzeydeki KKTC’ye uğrama nezaketini göstermedi. [Kıbrıs gazetesi, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Pompeo’nun kendisiyle görüşmemesine “Bu tavır Rum tarafını cesaretlendirir” tepkisini verdiğini duyurdu. ABD’nin amacı da bunun bilinmesi zaten.]

Rusya farklı mı? Hayır. Suriye, Irak ve Libya’da Türkiye’nin izlediği politikalarla ters düşen Rusya, Doğu Akdeniz ihtilafı konusunda Yunanistan’ın’ın yanında yer alıverdi. ‘Ortodoks dayanışması’; farklı bir tavır beklenmezdi zaten.

Şimdilerde herbiri İsrail ile aleni resmi ilişki kurma yarışına girmiş görünen Arap ülkeleri de, Mısır da aynı ihtilafa Yunanistan cephesinde taraf olduğu için, yine Türkiye’nin karşısında yer aldılar.

Geriye ne kaldı?

Azerbeycan. Katar. Bir de İran.

Katar’ın da son zamanlarda Gazze’deki sosyal faaliyetleri sebebiyle İsrail ile işbirliği söz konusu. Katar Hamas’ın masraflarını ve Gazze’deki memurların maaşlarını üstlenmiş durumda ve İsrail bunu engellemek bir yana teşvik ediyor. İkisi arasında böyle bir bağlantı var.

Ne olmaz, ne olur

Türkiye Navtex ilan ederek yarın Oruç Reis’i -veya bir başkasını- sismik araştırmalar için yeniden Meis açıklarına gönderebilir. Yunanistan karşıtı açıklamalar vites artırarak sürdürülebilir, Fransa’nın AB adına görev üstlendiği görmezden gelinip Emmanuel Macron için ağza gelen her şey söylenebilir.

Ya da…

Bakarsınız Yunanistan’la masaya oturulmuş; bu da olabilir.

Lüzumsuz silahlanma, cepheleşmeler, kayıtlara geçmiş hoş olmayan karşılıklı atışmalar ne olacak peki?

‘Gunboat diplomasi’ yerine gerçek diplomasi devreye girse iyi olacak.

ΩΩΩΩ