Suudi Arabistan kökenli gazeteci Cemal Kaşıkçı‘nın ülkesi toprağı sayılan İstanbul’daki diplomatik temsilcilik mekanında öldürülüp cesedinin yok edilmesi olayına, öldürülen gazeteci Amerikan Washington Post gazetesinin yazarı olduğu için de özel ilgi gösteren ABD’de, dün, büyük bir şok yaşandı.
ABD başkanı Donald Trump, konuya ilişkin uzunca bir açıklama yaptı ve “İddialar doğru olsa bile, Suudi Arabistan bizim yakın müttefikimiz, 450 milyar dolara varan bir silah alıcısı, bunun hemen ödediği 110 milyar dolarıyla onbinlerce Amerikalı iş sahibi oldu, ayrıca petrol fiyatı yükselmesin diye ben istediğim için üretimini artırmayı kabul etti; bir adamın öldürülmesinden dolayı böyle bir ülkeyi karşıma alamam” anlamına gelen bir sonucu duyurdu.
Şok, şok, şok…
Gazetecisinden politikacısına kadar Amerikalılar, belli ki, Trump‘tan farklı bir açıklama bekliyormuş… [Ben beklemiyordum, aşağıda anlatacağım.]
Trump’ın hassas kulakları
“Bundan böyle dünyanın dört bir tarafındaki eli kanlı diktatörler, bedelini ABD’ye ödemek şartıyla, kendi halklarına istediklerini yapacaklardır” demiş bir Amerikalı politikacı.
Washington Post gazetesi, internet sitesine hemen yerleştirdiği başyazısına, “Trump Kaşıkçı’ya hakaret ve Amerikan değerlerine ihanet etti” başlığını uygun gördü. [‘Kaşıkçı Müslüman Kardeşler (MK) mensubu, dolayısıyla ölmeyi hak ediyor’ anlamına gelen ayrıntılar var Trump’ın açıklamasında. Kaşıkçı’nın MK ile ilgisi yok oysa.].
CIA’nin “Kaşıkçı’nın öldürülmesi talimatını Veliaht Prens Muhammed bin Salman (MbS) verdi” diyen raporuna rağmen yapılan bu açıklamadaki gerçeklere ters düşen yönleri teker teker gösteren bir başyazı WP’ninki.
İtirazlar ABD’de herhangi bir değişmeye yol açacak mı? Elbette hayır. Trump bildiğini okumaya devam edecek.
Kaşıkçı‘nın öldürülmesini planlayıp bu eylem için İstanbul’u özel olarak seçen Suud hiyerarşisi içinde sorumluluk bakımından en tepede bulunanlar, yaptıklarının yanlarına kâr kalacağı yönünde Trump‘tan yeşil ışık geleceğini de önceden hesap etmişlerdir.
Hesapları bu son açıklamayla doğrulanmış oldu.
Şimdi sıra Suudi Arabistan’da 5’i idamla yargılanacak 17 infaz memurunu kurtarmaya geldi.
Onun da bir yolu herhalde bulunacaktır.
Bu Trump‘ın ülkesinin istihbarat örgütünün bulgularını elinin tersiyle iterek bildiğinden şaşmadığını dışa vurduğu ilk olay değil zaten; daha önce de CIA, kendisinin sandıktan başkan olarak çıktığı seçime Rusya’nın hile karıştırdığına dair bulguları açıkladığında da, Trump, o değerlendirmeyi işitmezden gelmişti.
Cemal Kaşıkçı‘nın hunharca öldürüldüğünü gösteren ses kayıtlarını ‘iğrenç bulduğu için’ dinlemediğini de açıkladı Trump.
Habertürk‘ten Çetiner Çetin Türk istihbaratının elinde bulunan ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın müttefik ülkelerle -bu arada ABD ile de- paylaşıldığını söylediği Kaşıkçı‘nın başkonsoloslukta katledildiği sıradaki ses kayıtlarını açıkladı.
O sırada tüyler ürperten bir iğrençlik yaşandığı sesin yazıya dökülmüş biçiminden bile anlaşılıyor.
Kayıtları dinlemek istememiş, kendine aktarılanla yetinmiş Trump.
Açıklamasından bunun sebebi hemen anlaşılıyor: Talimatı vereni sorumlu olarak görmek ve ona karşı herhangi bir yaptırımda bulunmak istemediği için…
“Olabilir de, olmayabilir de” diyor açıklamasında infaza MbS’nın karar verip vermediği konusu için…
Bütün açıklamayı “Velev ki, öyle olsa bile…” diye de okumak mümkün oluyor…
Amerikalılar şaşırmış, ama biz şaşırdık mı?
Muhalif bir ses olan Kaşıkçı‘yı susturup başka muhaliflere bu olayla gözdağı vermeyi kafaya koyup bunun için uygun mekan olarak İstanbul’u seçenler, eylemlerinin cezasız kalacağından emindiler. Trump‘ın kendilerini koruyup kollayacağını biliyorlardı.
Evet tam da öyle, bir muhalifi infaz ederek başka muhalif seslerin kendiliğinden kısılacağı beklentisiyle bu cinayeti işlediler.
Trump sadece ABD’ye işgücü sağlayan silah siparişi sebebiyle değil, esas Ortadoğu’ya dönük hesaplarının merkezine Suudi Arabistan’ı ve Veliaht prensi koyduğu için böyle davranıyor. Damadı Jared Kushner‘in, İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu ile birlikte kotardığı Ortadoğu dengesi içerisinde Suudi Arabistan’ın -daha doğrusu Veliaht prens MbS‘nin- merkezi önemi var.
Onu zor duruma düşürmek o dengenin bozulması demek.
Zor duruma düşürmeye niyetleri de yok.
Peki bundan sonra ne olacak?
Trump‘ın başkan seçilmesiyle birlikte ABD farklı bir yola girdi. Ekonomik imkanlarını artırma vaadiyle Amerikan halkının ağzına bir parmak bal çalınırken, o suskunlukta uluslararası planda daha önce kimselerin cesaret edemediği türden kaotik adımlar atılıyor.
Kaşıkçı cinayetinin üzerine koruma perdesi geçirilmesi dünyanın başka yerlerindeki diktatörlerin kendilerini daha baskıcı olmada serbest hissetmeleri sonucunu doğuracakmış; ne gam. Trumpgiller açısından bu zaten istenen bir gelişme.
İstikrara karşı kaosu tercih eden bir yaklaşım bu ve Trump bu anlayışı temsil ediyor.
Yapılacak şey özetle şu:
Türkiye -özellikle AK Parti iktidarı- ABD’nin Trump politikalarıyla bıraktığı boşluğu, ‘ilkeli yönetim örneği’ teşkil edecek bir anlayışı benimseyerek doldurmalıdır. “Bizde gazeteci olduğu için tutuklu kimse yok” demekten vazgeçerek ona uygun davranışlar sergilemek, bir yıldır cezaevinde tutulan bir işadamı, 2016 yılından beri tutuklu cumhurbaşkanı adayı bir siyasetçi örneklerini tersine çevirmek, demokratik ve gerçek anlamda bir hukuk devleti haline gelmek zorunda Türkiye.
Başkasına “Tencere dibin kara” derken “Ya seninki?” cevabıyla karşılaşmak istemiyorsa tabii…
Dün burada yazdım: Suudlular bunu demeye başladılar çünkü.
ΩΩΩΩ