Millet İttifakı Suriye politikasına yaklaşımda farklı pozisyon aldı.. İktidar cephesi kazandı…

26
Reklam

Yurtdışına asker gönderip yabancı askerleri Türkiye’de bulundurmayla ilgili iki yıllık bir genel izni öngören tezkereye TBMM’de ‘evet’ oyu kullanarak destek veren muhalefet partisi iktidardan ‘aferin’ aldı.

Buna karşılık, anamuhalefet partisi, aynı tezkereye ‘hayır’ oyu kullandı diye iktidar tarafından şiddetli eleştirilere muhatap. İktidar sözcüleri, milletvekilleri ‘hayır’ oyu kullanan partiyi ‘milli konularda hassasiyet’ göstermediği için suçluyor.

Daha önce -ne zaman aynı konudaki tezkereler gündeme gelse- milli konularda ‘hassasiyet’ gösterirmiş anamuhalefet partisi, ama bu defa raydan çıkmış.

İlginç buldum bu tespiti.

AK Parti penceresinden bakanların siyasete yaklaşımlarını daha iyi anlamamıza yarıyor bu tespit. İktidar her yaptığının muhalefet tarafından da onaylanmasını istiyor; bu son örnekte gördüğümüz gibi, beklediğinden farklı davranan bir parti çıktığında şaşırıyor.

Vaktiyle iktidara en keskin muhalefeti yapmış bir parti ile bugün iktidar ortağı olması, onu bir örnek olay olarak belirleyip, siyaset zeminindeki her partiye bir gün yanına gelecek ‘potansiyel ortak’ gözüyle bakmayı getirmiş besbelli.

Şimdilerde tezkereye ‘evet’ oyu vermiş milletvekilleri ve parti üzerinde çalışılacaktır.

[İktidarın küçük ortağı olan parti şimdilerde ‘Gezi Parkı’na ortağının sözcüleri gibi bakmayan herkesi kendisi de en ağır sözlerle suçluyor. Oysa aynı parti, birkaç yıl öncesine kadar -iktidarla ortaklık ilişkisi kurana kadar- Gezi’ye sahip çıkıyor ve salvolarını iktidara yöneltiyordu. Şimdinin iktidarın küçük ortağının ileri gelenlerinin o dönemde neler söylediğine dair geniş bir okuma için dün Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yazıya bakılabilir.]

Reklam

‘Milli konularda hassasiyet’, hemen her konuya ‘milli’ veya ‘beka’ sıfatını yakıştırarak baktığı için, iktidarın en kolay kullandığı bir mazeret.

İşe yaradığı muhakkak. 

CHP neden daha önce Meclis’in onayına sunulmuş aynı konudaki tezkerelere onay verirken bu defa farklı davrandı?

İktidarın kendisine öncelikle bu soruyu sorması gerekir.

Sorunun cevabı, CHP tarafından Meclis’te yapılan tezkere görüşmelerinden bir gün önce yayımlanan ve sözcülerinin Meclis kürsüsüne de taşıdığı 14 maddede veriliyor.

Muhalefet partileri önceki oylamalarda da ‘hayır’ oyu kullansalar daha doğru davranmış olurlardı. Öyle yapmayan parti, bugün iktidarın Suriye politikasına yönelttiği eleştirilerde yer alan yanlışlıkların sorumluluğunu paylaşmış durumda.  

İYİ Parti, kendi milletvekillerini ‘evet’ oyu kullanmaya yönlendirerek yalnız yakın geçmişteki olumlu oylarıyla destekledikleri eski yanlışların değil, bundan sonra meydana gelecek olumsuzlukların da sorumluluğunu üstlenmiş oldu. [Bir İYİ Parti milletvekili ‘hayır’ oyu kullandığını açıkladı.]

Muhalefet partileri iktidarın çeşitli mazeretleri kullanarak üzerlerine gelmesinden çekinerek politik tavır benimserlerse kendilerinden bekleneni yerine getirmemiş olurlar. İktidarın ‘milli’ ilan ettiği veya ‘beka sorunu’ saydığı konularda muhalefetin iktidara destek çıkmasına bir itirazım olamaz; ancak Suriye politikası gibi başından itibaren yanlış yönetilmiş bir konu herkes tarafından görülmekteyken, sırf ‘milli’ veya ‘beka sorunu’ diye sunulduğu için benimsenip desteklenmeli midir?

Reklam

Elbette hayır.

Fakat bizde siyaset biraz da böyle anlaşılıp böyle yürütülüyor.

Hükümetin Suriye politikasında önemli dönüm noktaları var. Astana’da Rusya ile belli konularda mutabakat sağlandı ve o mutabakata uygun uygulamalarda bulunuldu. Aynı türden bir mutabakat arayışı, bu defa ABD ile, Cenevre’de arandı; orada istenilen bir sonuca ulaşılamayınca Türkiye’nin kendisi tek başına ABD’nin asker bulundurduğu sınırdaş bölgede bir güvenlik zonu oluşturdu.

İki bölgede de bugün ciddi sorunlar yaşanıyor.

Ayaklanmaların 2011’de direnişe dönüşmesiyle birlikte belirlenen politikanın beklediği sonuç, Beşşar Esad’ın cumhurbaşkanlığının düşmesi, Baas rejiminin sona ermesi, yönetimin Türkiye’nin -daha doğrusu AK Parti iktidarının- istediği kadrolar tarafından devir alınmasıydı.

Cenevre’de bunun için çaba gösterildi.

O sonuca ulaşılamadı.

500 kişinin çatışmalarda öldüğü, 4 milyondan fazla insanın yurtdışında sığınmacı olduğu, bir o kadar insanın da ülke içinde hayatını kurduğu yerden farklı yerlere göçmek zorunda kaldığı, böylece nüfusunun yarısı oy kullanamayacak durumda olan Suriye’de, 26 Mayıs günü yapılan seçimde, Esad, oyların yüzde 95.1’ini aldığını ilan ederek yerinde kalmayı başardı.

Tabii buna başarı denilirse.

Başarı veya değil, ancak Beşar çatışmaların başlamasından 10 yıl sonra bile yerinde kalıyor. İçeride ve dışarıda hala ‘cumhurbaşkanı’ muamelesi görüyor. Arkasında Rusya ve İran var; üzerinde hüküm sürdüğü alanları genişletip duruyor Esad.

Türkiye rejimi değiştiremeyince, ülkesi sınırına yakın bölgede hakimiyet kurmayı önceledi; ancak oradaki askeri varlığı Rusya ve ABD’nin -ve tabii onların bölgesel ortaklarının- itirazlarına ve zaman zaman saldırılarına muhatap.

Kalıcı çözümden her zamankinden daha uzak Suriye sorunu.

Muhalefet işte tam bu noktada alternatif çözüm arayışına girmeli ve kendi çözümlerinin iktidar tarafından kabul edilip uygulanmasında ısrarcı olmalıydı.

O fırsat, tezkere oylamasında Millet İttifakı’nın iki ana partisinin konuya ve oylamaya farklı yaklaşmaları yüzünden kaçırıldı.    

İktidar bu durumu ittifakı çatlatmak için kullanabilir.

Bizde siyaset böyle yapılıyor çünkü.

ΩΩΩΩ 

Reklam

26 YORUMLAR

  1. “Ali Namlı
    29 Ekim 2021 At 15:04
    Evet , ayrıca iki yılda bir milletvekili seçimi yapılması gibi bazı kusurları var , ben de zaten o nedenlerle mükemmele yakın dedim .
    Kaldı ki mükemmel bir sistem de olsa artniyetli yöneticiler , mutlaka onun da açıklarını bulurlar yani önemli olan fazilettir , değil mi?
    Selamlar, saygılar”
    Ali bey sizi de abd başkanlık sisteminde “iki yılda bir milletvekili seçimi yapılması” mı rahatsız ediyor?
    Ne kadar çok seçim o kadar çok demokrasi diyorum:)
    Ahmet bey gibi yoksa siz de mi seçim karşıtısınız?
    Seçimsiz sandıksız demokrasi ne işe yarar ki?

  2. Bu gün cumhuriyetimizin 98 nci seneyi devriyesidir.
    Başta M.K.Atatürk olmak üzere bütün Kurtuluş savaşı kahramanlarına , şehitlerine ve gazilerine
    minnet ve şükranlarımızı sunar ,Allahü Tealadan sonsuz rahmet ve merhamet niyaz ederiz .
    Bu vesileyle Kurtuluş savaşının kadın kahramanlarından KARA FATMA’nın ( Fatma Seher Erden),
    kahramanlık dolu ve fakat bir o kadar da trajik hayat hikayesini herkesin okumasını tavsiye ederim .
    Herkese selamlar, saygılar

  3. İktidar büyükelçileri saraydaki törene çağırmamış. Demek ki neymiş, özür dileme yokmuş, kriz bitmemiş, yanlış anlama yokmuş. Kavala esir edilmekten kurtulmadıkça da bu mesele bitmeyecek. Söke söke alacağız onu esaretten (bu “söke söke” de dilimize yapıştı, tüh). Hukuk böyle emrediyor. Biz değil, büyükelçiler değil, bizzat bağımsız hukuk mahkemeleri. Bunlar kendi hukuklarına bile uymayan kanunsuzlar. Bu derebeylik bitecek, hukuksuzluklara son verilecek. Nokta.

    Muhalefet artık iktidarın dengesiz politikalarına sessiz kalarak veya onay vererek işi milli yerli saçmalıkları ile geçiştiremez. İktidar Suriye’de çamura battı. Bunu göre göre hala bu tezkereye onay vermek yada çekimser kalmak tercih olamaz. Siz baştan böyle ilkesiz davranırsanız bu yolsuzlar da aynı yolsuz düzeni sürdürmeye devam ederler. Artık farklı bir şeyler söylemek zamanı. Kararlı ve doğru duruşlu olmak zamanı. Neden korkuyorsunuz? Demokrasi armut piş ağzıma düş şeklinde olmayacak. Mücadele gerekiyor. Söke söke … (bi daha)

  4. “Baran
    29 Ekim 2021 At 14:30
    Yazar emin olmadığı şeyleri yazmaz, yazmak zorunda kalırsa da “sanırım” ya da “söylenenlere göre” ifadeleriyle başkalarının iddiası olduğunu belirtir. rakamlarda da farklı rakamların konuşulduğu durumlarda garantici davranır en az olan rakamları yazar…”
    Baran bey yazara iş öğretme densizliğine bir son versek artık nasıl olur? Tamam sen bildiğin gibi yaz yine, ama sayın yazara da akıl öğretmeyiverin!!!

  5. CUMHURİYET’TEN NE KALDI?
    Bugün Büyük Önder ATATÜRK’ÜN kurduğu Cumhuriyetimizin, kuruluş yıl dönümü. Ve milli bayramımız.
    Eyyamcılık, poliyannacılık yapmanın, amiyane tabirle salağa yatmanın anlamı yok.
    Cafcaflı, yaldızlı sözlerle bayram tebriği, kendimize atacağımız ilk ve en büyük yalandır.
    Yalan konusunda “tez” hazırlamış biri olarak söyliyeceğim şudur:
    -İnsanların söylediği ilk ve en önemli yalan,kendilerine söyledi yalandır. Gerisi çorap söküğü gibi gelir.
    Bu vesile ile Atatürk’ü rahmet, minnet ve özlemle yadediyorum.
    “Atatürk te normal bir insandır”
    Amenna.
    Atatürk’ün yaptıklarını sata sata bitiremeyip, Atatürk’e demediğini bırakmayanlar, Atatürk’ün yaptıklarını “önlerinde yazılı metin olmadan” saymaları mümkün olmayanlar “insan” ise, Atatürk ne?
    Yok şayet Atatürk normal bir insan ise, bu yaratıklar ne?
    Gençliğe Hitabe’deki çizilen tablo keşke “mükemmel” olmasaydı. Keşke Atatürk bir kez yanılsaydı.
    29 Ekim’ler de Cumhuriyet Bayramımızı kutlayabilmek ümidiyle.

    • Sayın yk “Yalan konusunda “tez” hazırlamış biri olarak söyliyeceğim şudur…” demişsiniz, elhak doğrudur!

  6. Tezkerenin kabulüyle Irak ve Suriye’de askerlerimiz iki yıl daha terör örgütleriyle ve hâmîleriyle mücadele edebilecek. Lübnan’daki askerlerimizin de görev süresi 1 yıl uzatıldı.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “taarruz” siyasetinin neticesi Türkiye, düşmanın sınırına kadar gelip saldırmasını beklemek yerine düşmanın üslendiği bölgelerde operasyonlarını yapıyor. Bunun semeresini de, ülke içinde terörist sayısının ve terör eylemlerinin neredeyse sıfıra inmesiyle alıyor.

    Bu mânâda, başta HDP olmak üzere CHP’nin ve birleşenlerinin tezkereye karşı çıkmaları garipsenecek bir durum değil; garip olan, silahlı unsurlarına askerlerimiz tarafından operasyon yapılmasına “evet” demelerini beklememiz olacaktır!

    Batıcılar bir yandan tezkere TBMM’de geçti diye ağlarken diğer yandan da derin bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Mâlûmunuz ülkemizde görevli 10 büyükelçi sömürge valisi edasıyla, 15 Temmuz işgal teşebbüssü soruşturması kapsamında casusluk suçlamasıyla tutuklu bulunan Osman Kavala’nın serbest bırakılması için ortak bir bildiri yayımlamışlardı.

    Kendilerini hâlâ “Eski Türkiye”de zanneden büyükelçiler Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “istenmeyen adam” ilan edilince “Yeni Türkiye” ile tanıştılar. Erdoğan’ın kararlı tavrı karşısında geri adım atmak zorunda kalan büyükelçilere Batıcılar salya sümük ağlayarak tepki gösteriyor. Umutlarını Batı’ya bağlamış zavallılar büyükelçilerin mezkûr açıklamaları üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zor durumda kalacağını düşündüler ama zorda kalan Batı oldu!

    “Madem yaptığının arkasında durmayacaksın cezaevindeki bir mağdur üzerinden ne diye diplomasi oyunu oynarsın..” diye Batıcılar efendilerine atarlanma küstahlığında bulunurken Batı da düştükleri rezil durumdan kurtulmak için “Erdoğan krizden kaçtı, geri adım attı” yalanını yayıyorlar. Tezvîrata karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu muhteşem cevabıyla yazımı noktalıyorum: “Ben nasıl geri adım attım? Ben taarruzdayım. Benim kitabımda geri adım atmak yok!”

  7. SÖMÜRGE AYDINLARI
    Anti-kolonyalist literatürün öncülerinden Frantz Fanon şöyle der: “Sömürgecinin işi, sömürge halkın özgürlük hayallerini bile olanaksız kılmaktır.”
    10 büyükelçi meselesinde “persona non grata” ilan edilmeleri ihtimalini duyan sömürge ruhlu tüm gazeteciler ve siyasetçiler alarm verdi: “Yalnız kaldık. Erdoğan kabadayılık yapıp bizi Batı’dan koparıyor. Bedelini biz ödeyeceğiz” gibi türlü türlü tepki geldi. Zira bu zihin dünyasındakiler için Batı hâlâ ne olursa olsun tabi olunması gereken beyaz bir efendi mertebesindedir. Ve siyah, beyazın onayını almak için uğraşmalıdır.
    Oysaki görüldüğü üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece milletinin izzetini korumakla kalmadı, önümüzdeki keskin süreçte karşımıza çıkabilecek dış müdahalelere karşı da duvar ördü.

    • “Türkiyenin bu güne kadar AİHM nezdinde yürüttüğü savunma hattı çökmek üzere. tüm devlet kurumlarında ve siyasi söylem ve tutumlarda acilen köklü değişimler olmazsa bağlı olduğumuz uluslararası kurumlarda yürüttüğümüz savunmalarımız tamamen çökecek. çökmesi halinde telafisi imkansız sonuçlar doğuracaktır. tüm siyasilere sesleniyorum, acil önlem alınmalı, bu vebalin altından kimse kalkamaz”

      bu ifade emekli büyük elçilerden birine ait bir uyarı, bir feryat.

      yiğitler er meydanında gerek;

      serdar turhan, fatih ve h.gayret beyler. bu emekli büyük elçimize neler söylersiniz de endişelerinden kurtarırsınız?

      • O kurum birde mesala Yunanistan ın Türk azınlıklar hakkında AHIM karalarına uymaması hakkında işlese ya
        Veya 10 ülke birleşe ABD nin ilkence üsleri hakkında bir bildiri yayınlasa
        Emperyal Haçlı zihniyetli beyaz Efendileri kızdırmaktan korkma bu kadar
        O eski Türkiye yok

  8. 2015’ten bu yana Mehmetçiğin Irak ve Suriye’deki operasyonları için tezkerelere “Evet” oyu veren CHP, bu kez bire bir aynı içerikteki tezkereye “Hayır” dedi.
    Sebebi açık. HDP eşbaşkanları ve vekilleri, “Evet” oyu verdiği takdirde CHP ile ittifak yapmayacaklarını, adaylarına oy vermeyeceklerini ilan ettiler. Bunu en açıkça dile getiren HDP’li İmam Taşçıer şöyle yazdı: “Tezkereye CHP evet diyecekse, hiçbir Kürt ‘CHP, AKP’den daha iyidir’ diye oy vermemeli.”
    Bugün CHP, en küçük ortak HDP’nin elinde rehindir. HDP’nin kategorik karşıt olduğu hiçbir politikayı destekleyemez. Hatta bu tezkere gibi sınırlarımızı korumaya dair bir milli güvenlik meselesi olsa bile…
    O yüzden bedelli askerlikteki “Neden Dışişleri Bakanı değil de komisyon başkanı anlattı?” gibi saçma argümanları ve şikâyetleri kullanıyorlar. Ne kadar çok ses çıkarırlarsa, rehin oldukları gerçeği o kadar anlaşılmaz diye umuyorlar.
    Fakat kulaklarınızı tıkayın ve gerçeğin gür sesini dinleyin: CHP-İyi Parti iktidarda olsaydı, bugün Mehmetçik Suriye ve Irak’tan çekilecek; yüzlerce şehit başta olmak üzere büyük fedakârlıklarla temizlenip kontrol altına alınan sınır hattımıza YPG geri dönecekti. HDP’den atadıkları bakan da kararı alkışlardı.
    Tüm bu tezkere gürültüsünün altında yatan yalın gerçek budur.

  9. Suriye meselesi tam bir bataklığa dönüşmüş durumda , kim ne çözüm bulacak ve ne işe yarayacak !
    Yazı , bir bütün olarak ele alındığı zaman , bizim siyasetin nasıl bir ahlaksızlığın içinde debelendiği çok daha iyi anlaşılmaktadır .
    Ne de olsa ‘dün dündür , bu gün bu gündür ‘ !
    Geçiniz efendim !

  10. İktidar millet ittifakını bölmek için gereken herşeyi yapıyor, daha fazlasını da yapacak kuşkusuz. Farklılıkları kullanmak isteyecek. Ancak her konuda her partinin aynı düşünmesini de beklememek lazım. Koalisyon içinde de. Gerekçelerini iyi açıklayarak herkes farklı pozisyon alabilir. Ana hedeften şaşılmadığı sürece problem yok. Ana hedef öncelikle bu yolsuz iktidarı indirmek. Sonrasında Türkiye’yi daha kurumsal, şeffaf ve demokratik bir sisteme kavuşturmak. Yolsuzluğun, fakirliğin, yasakların, keyfi ve kötü yönetimin sebeplerini ortadan kaldırmak gerekiyor.

    Bugün Cumhuriyet bayramı. Görüyorsunuz muhafazakar ve sağ çevrelerde buna pek değinen yok, heyecan da yok. Ancak sol ve laik kesimlerde bunun çok abartılı bir şekilde vurgulanması ve kutlanması söz konusu. Maalesef demokrasi bayramı da uğursuz bir güne adandı, onu da kimsenin kutlayası yok. Sonuçta Türkiye hala tek adamlara mahkum bir görüntü veriyor. Demokrasi hala değeri anlaşılamamış bir değer. Unutmayalım Suriye de cumhuriyet, İran da, Azerbeycan da, Rusya da, Çin de. Bunlardan bir farkı yok şu andaki yönetimin. Dolaysıyla kutlanacak bir yan da göremiyoruz gibi. Eğer demokrasi yoksa cumhuriyetin de hiç bir değeri yok. Katılır mısınız?

  11. YANCI MUHALEFET
    CB seçiminde de Akşener,Abdullah Gül’ün aday olmasını engellemek için aday olursa ben de aday olurum demişti. Abdullah Gül aday olmamasına rağmen aday oldu. Bu hareketi Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini sağladı.
    HSK üye seçiminde de İYİ parti ile birlikte CHP de mutabakat adı altında “altın tepside” iktidara bağlılıklarını sundular.

  12. “Anadolu topraklarındaki son Cumhuriyet 2 Eylül 1938’de kuruldu. 1923’den 15 yıl sonra kurulan İskenderun Sancağı 2 Eylül 1938’de bağımsızlığını ilan etmesi ile yeni bir Cumhuriyet kurulmuş oluyordu.. 29 Haziran 1939 günü devletin yasama organı olan 22 üyesi Türk olan 40 üyeli Hatay Devleti Millet Meclisinin aldığı karar gereği Türkiye’ye katılmış ve Hatay ili olmuştur. Devletin resmî dili Türkçe, ikinci dili ise Fransızca olmuştu ancak Arapça eğitim veren okullar Arapça eğitime devam edeceklerdi. Kuruluş taslağında iç işlerinde bağımsız olarak düşünülmüş; dış ilişkiler, mali ilişkiler, gümrüklerin ve toprak bütünlüğünün Fransa ve Türkiye tarafından denetim ve güvence altına alınmasına karar verilmişti.” A.Dilipak.’ın bugünkü yazısından bir parağraf.
    Dünkü tezkere oylama yazısı ve bugünün anlam ve manasına uygun düşecek bilgiler içeriyor!
    (O zaman kendi toprağımızın haklarımızın anlaşması yapılmış, bugün ise şükür Rabbime bu topraklara zeval gelmesin diye tedbirler alır konumdayız.)
    Geçmişi bilmeden geleceği inşa edemeyiz!
    Allah Nice bayramlar görmek nasip etsin inşallah.

  13. Suriyede BOP hedeflerine uygun “etnik temizlik” yapildi, milyonlarca insanin yuku de Turkiyenin sirtina yikildi. Ne yazik ki, bir kisim Islamcilarimiz Ensar soylemine siginip bu etnik temizlikte gonullu “taseronluk” yaptilar.

  14. Kazanan var ise mutlaka kaybeden de vardır. Muhalefet kaybetmiştir . ne zaman kaybetmedi ki
    Düşünün bir ülke çok ciddi ekonomik sıkıntılar içersinde ( sıkıntının nedenlerini ayrı tartışılabilir)
    iktidarda çok az bir kayıp muhalefet yerinde sayıyor en son ekim araştırması
    AKP % 32 chp %25 .Bu nasıl bir tezattır. Onurlu , itibarlı , seviyeli bir lider bu durumda derhal istifa etmez mi 11 kez yenilmişsin bir arpa boyu ilerleyememişsin ama yerinde sayıyorsun. Nasıl bir onursuzluk tur. Senin kendine faydan yok ki memlekete olsun. Sorunumuz iktidar değil muhalefet sorunu. adam gibi bir muhalefet olsa zaten doğal yollarla iktidar gider ama olmuyor.

    • “Nasıl yaşarsanız, öyle yönetilirsiniz” ne demektir?

      İnsanlar her zaman layık oldukları yönetim tarzıyla yönetilirler, kendileri iyi olurlarsa yöneticileri de iyi olur, kötü olurlarsa yöneticiler de kötü olur. Zira yöneticiler halkın içinden çıkarlar ve onların bir parçasıdırlar. Tikel tümelin niteliklerini taşır.

      Acaba yöneticiler iyi ve dürüst olunca mı toplum sağlıklı ve iyi olur, yoksa halk iyi ve dürüst olunca mı yöneticiler adil ve ehliyetli olur? Bu sorunun cevabı yönetici halka göre, halk da yöneticilerine göre olur. Her ikisi de birbirini olumlu ve olumsuz yönde etkileyebilir.
      Ahirette cehenneme gönderilecek olan zalim ve kafir halk liderlerini, liderler de onları suçlayıp birbirlerini lanetleyeceklerdir. (bk. A’raf, 7/39; Şuara, 26/99; Ahzab, 33/67)
      “Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir.” (bk. İsra, 17/16)
      Halkın kötü yöneticileri iş başına getirmeleri Allah’ın onlara gazab etmekte olduğunun, iyi yöneticileri iş başına getirmeleri ise onlardan razı olduğunun işaretidir.
      Hz. Peygamber’in duası:“Allah’ım merhametsizleri bize musallat etme.” (Tirmizi, Daâvât, 79).
      Müslümanın görevi toplumları ayakta tutan değerleri, özellikle ahlak kurallarını ve Allah korkusunu, hak ve hukuka saygıyı tabana yaymaktır. Toplumu düzlüğe çıkarmanın yolu budur. Düzelen bir toplumda ister istemez, yöneticiler de düzelir.
      Toplumdaki kötülüklerin, haksızlıkların ve yolsuzlukların sorumlusu olarak sadece yöneticileri ve aydınları görmek yanlıştır. Kötü gidişattan herkes sorumludur. Zira bunda genel olarak herkesin az ya da çok payı vardır. İyileşmenin ve düzelmenin şerefi de hem yönetenlere, hem de yönetilenlere aittir. Zira toplum yöneteni ve yönetileni ile bir bütündür.
      Ve Peygamber duası:”Allah’ım bize merhamet etmeyenleri bize musallat kılma!”

      Ayet-i Kerimede Enfâl sûresinde Yüce Allah:”Bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, mâsumları da yakar.”

      (Sorularla İslamiyet)

      • YAYGIN VE BÜYÜK BİR YALAN DA BUDUR!
        “Barboros
        29 Ekim 2021 At 17:39
        “Nasıl yaşarsanız, öyle yönetilirsiniz” ne demektir?

        İnsanlar her zaman layık oldukları yönetim tarzıyla yönetilirler, kendileri iyi olurlarsa yöneticileri de iyi olur, kötü olurlarsa yöneticiler de kötü olur. Zira yöneticiler halkın içinden çıkarlar ve onların bir parçasıdırlar. Tikel tümelin niteliklerini taşır.”
        BİZİM YAŞANTIMIZLA YÖNETİLİŞ ŞEKLİMİZİN NE İLGİSİ VARDIR?
        GENELLİKLE HALKLAR LAYIK OLDUKLARINDAN DAHA KÖTÜ YÖNETİLİR!
        HATTA TÜRKİYEDE TAM TERSİNE LAYIK OLUNANDAN DAHA İYİ DURUMDAYIZ:)
        EN KÖTÜ YÖNETİCİLERİMİZ BİZİM İÇİMİZDEN ÇIKANLAR DEĞİL DIŞARDAN GETİRDİKLERİMİZDİR:(
        KÖTÜ HALK YOKTUR, BÜTÜN HALKLAR İYİDİRLER! KÖTÜ OLAN KİŞİLERDİR!

  15. <> Onay beklenmesi Gayet doğal. Fakat şaşkınlık konusu var ise, chp’nin iktidara kendi ayağıyla verdiği gollük pas sebebiyledir.

  16. Suriyede 500 kişi çatışmalarda öldü öylemi sayın koru sadece 4 milyon kişide mülteci oldu öylemi yazdığın yazı gerçekleri açıklıyormu acaba yoksa öylesine yazılan bir yazımı

    • Yazar emin olmadığı şeyleri yazmaz, yazmak zorunda kalırsa da “sanırım” ya da “söylenenlere göre” ifadeleriyle başkalarının iddiası olduğunu belirtir. rakamlarda da farklı rakamların konuşulduğu durumlarda garantici davranır en az olan rakamları yazar. yani gerçekte o rakamlardan çok daha fazlası olduğu zaten herkesin konuştuğu yazdığı bir şey.

      dikkatinizi çekerim burada sadece türkiye ile ilgili rakamlar söz konusu. yani en az 500 askerimiz suriyeye yönelik askeri operasyonlarda hayatını kaybetti ve en az 4 milyon suriyeli ülkemize göçmen olarak iltica etti deniyor. bunlar resmi yetkililerin ifade ettiği rakamlar ayrıca. Yazarın kendi ifadesi değil.

      sen bu rakamların yalan olduğunu iddia ediyorsan, devleti yönetenleri yalancılıkla sucluyorsun demektir.

      (kürtaj dede olarak ünlenen amcaya söylerdim ama o da artık hükümete inanmıyor:))

  17. Yönetenler milli yada beka sorunu derken ne kadar konuya vakıftılar ne yapacaklarını yapmak istediklerini biliyordular bilemeyiz.
    Ama, yaptıkları bu güne getirdi işte.
    Artık bu sınır konusu nihayete erecek. Geri çekilme eskiye dönme mümkün değil artık☺️
    Süleyman şah bizim kozumuz. Ve K.oğluda bu konuyu hassasiyetle işliyor! Yani yarın birgün ne evreye evrilir bilemeyiz. Acele etmeyelim konuyu saptırmayalım bence.
    Binlerce insan yerinden yurdundan ayrılmış, yetmemiş bize koşmuş, sürüsüne bereket.
    (Vatanın kıymetini değerini bilmeyen anlamayan bu hallere düşünce belki! anlar)
    Son söz: konu tezkere, olay güneyde, belkide doğuda! Bilemedin batıda!!!
    Fakat, birşey var? birşey olmasada olacakmış gibi olması muhtemel… falan deyip teyakkuz da oluruz. Yada
    Vatandaşın istirahate ihtiyacı var, dinlenmeli, “bizde bunu temin etmeliyiz” der birileri?

  18. iyi parti kurulduğu günden beri Durmuş Yılmaz kalitesinde birinin iyi partide ne bulduğunu anlamakta güçlük çekiyorum.

    CHP iç ve dış politikada yeni bir vizyon geliştirebilirse bunu da güçlü söylemlere dönüştürebilse aslında gelişmeleri hayra yorabiliriz.

  19. Sayın yazar “İktidar bu durumu ittifakı çatlatmak için kullanabilir.” buyurmuş;
    millet ittifakının çatlak olmayan tarafı mı var da, kim neresini çatlatsın???

Yoruma kapalı.