İki gün sonra (13 Aralık günü), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT, eski İslam Konferansı Teşkilatı), dönem başkanı Türkiye’nin davetiyle ve münhasıran ABD’nin aldığı Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı konusunu görüşmek üzere toplanacak.
Toplantı Türkiye’de.
ABD’nin kararına tepkiler var ve Türkiye, İslâm Dünyası’nın tepkilerini, İİT eliyle, sonuç alıcı bir politikaya çevirmek niyetinde.
Umarım başarılı olunur.
Bunu hayli zor görüyorum ama; hatta “Atı alan Üsküdar’ı geçti” mesabesinde zor olarak…
Gelişmeler planlı programlı
Donald Trump’ın ABD başkanlık yarışından başarılı çıkıp Beyaz Saray’a yerleşmesi ve kampanyası sırasında verdiği İsrail’deki büyükelçiliği Kudüs’e taşıma sözünü, seleflerinin aksine, hayata geçirme yolunda adım atması tesadüf değil çünkü.
Trump ve kararı, ancak şimdiki global zeminde söz konusu olabilirdi.
Irak’ın, Suriye’nin, Libya ve Yemen’in birer ‘çökmüş devlet’ haline gelmesi bugünü mümkün kılan en önemli unsurdur.
Yanlış anlaşılmayı da göze alarak kayda geçireceğim: Halkını tam anlamıyla temsil etmeyen rejimlerin hâkim olduğu bölge ülkelerindeki diktatörlükler, sureta da olsa halklarına hoş görünme dertleri bulunduğu için, kritik konularda farklı davranmak zorunluluğu hissediyorlardı.
Mesela İsrail konusunda.
Saddam Hüseyin’den Muammer Kaddafi’ye uzanan yöneticiler, varlıklarını, biraz da Filistin davasına sahip çıkarak sürdürebiliyorlardı.
Onların yerini alanların öyle bir dertleri yok; dertler sıralamasında ‘Filistin sorunu’, isteseler bile, ülkelerinin ‘âcil sorunları’ arasında yer almıyor, alamaz.
Pek çok ülkeye göre, Hamas ve Müslüman Kardeşler İsrail’den büyük tehlike
Devrilenler böyle; ayakta kalan rejimler için ise daha başka bir mülâhaza var: Filistin pek çok Körfez ülkesinde ‘tehlikeli’ sayılan, bazılarının ‘yasakladığı’ bir yapıya prim veriyor.
Hamas örgütü, Körfez ülkelerinin çoğunda ve Mısır’da bizdeki ‘FETÖ’ muamelesine tâbi tutulan Müslüman Kardeşler’in (MK) uzantısı kabul ediliyor…
Körfez ülkeleri rejimleri İsrail’i sevdikleri için değil, MK’dan daha fazla nefret ettikleri için, Filistin davasına şimdilerde sağır ve kör davranıyor.
Filistin’de gücünü koruyan Hamas bu gerçeği kavrayıp ana tüzüğünü değiştirdi ve kendisini diğer Arap ülkelerindeki MK irtibatlı örgütlerden bağımsız ilân etti, fakat bu tedbir bile MK konusunda hassas ülkelerin tavrını etkilemeye yaramadı.
Aleniyete dökmeseler bile, bölgedeki pek çok ülke rejimi için, “İsrail mi, Hamas mı?” sorusunun cevabı bugün dünden çok daha farklı veriliyor.
Türkiye konuya saplantılardan uzak yaklaşan neredeyse tek ülke görüntüsünde; ancak onun da şu anda karşı karşıya bulunduğu sorunlar yüzünden yapabilecekleri olağanüstü sınırlı.
Endişem, Trump’ın Kudüs konusunda attığı adımın İslâm Dünyası’nda sebep olacağı dalgalanmaların ülkemizi daha da yalnızlığa itebilecek bir potansiyel taşıması yüzünden…
Batı ile (ABD ve Avrupa ülkeleri ile) yaşanılan sorunlara ek olarak İslâm Dünyası’nın belli başlı ülkeleri ile de yol ayrımına gelebilir Türkiye.
İİT toplantısında istediği türden bir kararı aldıramaz ise…
‘Örnek ülke’ olma iddiasındaki Türkiye, iki gün sonra yapılacak İslam Zirvesi’nde yaşanacaklardan sonra, ‘örnek alınamayacak ülke’ statüsüne dönüşebilir endişesi taşıyorum.
Ve, Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapma yolunda attığı büyükelçiliği taşıma adımının bir sebebini de, Filistin sorununu çıkmaza sokması yanında, Türkiye’yi biraz daha yalnızlaştırma hamlesinin yeni bir girişimi olarak görüyorum.
‘Kumpas’ devam ediyor
Oyunu bozmak zorunda Türkiye.
Karşı karşıya kaldığının bir oyun –ya da kumpas– olduğunu anlayanın ilk yapması gereken, oyunu kuranların kendisi için biçtikleri rolün ne olabileceğini düşünmesidir.
Düşünmesi ve ardından farklı bir oyun planı kurması…
Buna ‘yanal düşünce tarzı’ (lateral thinking) deniliyor. Açmazı açmanın tek yolu, sıradan ve düz düşünmeyi terk edip kendinden hiç beklenmeyen bir çıkış yolunu benimsemektir.
Herhangi bir sonuç vermeyecek tepkiler yerine, pek az ülkenin itiraz edebileceği yeni bir çözüm planı hazırlayıp zirveye onu sunabilir Türkiye…
Yeni bir Filistin sorununu çözme planı…
Çözüm mü istiyorsunuz, işte benim aklıma gelen çözüm:
Büyükelçiliklerin hepsi ABD ile birlikte Kudüs’e taşınabilir, ama iki devletli çözümün ortak başkenti olarak ilân edilecek Kudüs’e…
O zamana kadar ABD’nin de tek taraflı kararını hayata geçirmeyi ertelemesi istenebilir…
Bunu sağlamak için de, Hamas –ve gerekirse hatta Müslüman Kardeşler– liderleri ile onları ‘tehdit’ gören rejimlerin yönetimleri arasında arabuluculuğu Türkiye üstlenebilir…
Kalıcı çözüm, Trump’ın attığı tek taraflı adımın yaratacağı dalgalanmaları önleyeceği için, herkesin yararınadır.
Zirveden, beklenenin ötesinde, fevarana değil akılcı yaklaşıma dayanan bir sonuç çıkar mı peki?
Ne bekliyorum?
Bu soruyu siz sormamış, ben de işitmemiş olayım.
ΩΩΩΩ