Türkiye ‘zafer’ peşinde koşarak nereye varabilir? Unutmayalım: Esas zafer nefsi dizginlemekten geçer…

24
Reklam

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önceki gün İzmir’de katıldığı bir açılış töreninde şu cümleyi sarf etti: “İnşallah bu millet kazanacağı zaferlerle tarihin gidişine yön verecektir.”

Zafer, bilindiği gibi, savaşlardan galip çıkılarak elde edilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu cümlesiyle Türkiye’nin bir –“Zaferler” dediğine göre hatta birden fazla- savaş içerisinde bulunduğunu duyurmakta.

Günümüzde klasik anlamıyla savaş pek olmuyor. 60 milyona yakın insanın hayatına mal olan Batılı ülkeler arası İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan ‘yeni dünya düzeni’ bunu sağlamak için çeşitli kurumlar oluşturdu. Bunların en önemlisi olan Birleşmiş Milletler ülkeler arası sıcağa dönüşebilecek ihtilafların ortadan kaldırılmasının zemini haline dönüştürüldü.

Batılı ülkeler düşmanlıklarını dostluğa çevirdiler, Avrupa Birliği o yolla oluştu.

Batılılar savaşmıyor, savaştırıyor

Savaşlar Batı’dan ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyaya kaydı: Arap-İsrail savaşları, SSCB’nin Afganistan’ı işgali üzerine başlayan direniş ve sonrasının halen çözülemeyen sıkıntılara yol açması, Irak-İran savaşı, Kuveyt’in Irak tarafından işgali üzerine ABD’nin bölgeye müdahalesi, 11 Eylül sonrasında ABD’nin yanına İngiltere’yi de alarak gerçekleştirdiği Irak’ın işgali…

Ve tabii bir de el-Kaide, Bako Haram ve IŞİD (DEAŞ da deniliyor) türü terör örgütlerinin ülkelerin içerisini karıştırarak zorladığı şimdilerde varlığını en ağır biçimiyle Yemen’de, Suriye’de ve Libya’da hissettiren iç-savaşlar…

Hepsi ve daha fazlası Ortadoğu’da ve Afrika’da sürüyor bu sıcak çatışmaların…

Reklam

Çoğunda ABD, bazısında da Rusya varlığını genellikle proxy’leri -onlar namına çatışan yerli güçler- aracılığıyla hissettiriyor.

Türkiye bu tablonun neresinde? Hangi mevcut ihtilafta savaşa taraf ve sonunda ‘zaferler’ kazanacağı hesabı yapılıyor?

Akla gelen iki ülke var: Suriye ve Libya…

Yalnız, ne zaman Türkiye’nin Suriye ve Libya’da savaş halinde bulunduğu yazılı veya sözlü olarak ifade edilse, devlet adına konuştuğu/yorum yaptığı bilinenler, hemen “Biz orada savaşmıyoruz” cevabıyla iddiayı seslendirenin ağzına lafını yapıştırıp durdular.

Demek ki, iddialar yanlış değilmiş. Ülke olarak savaştaymışız.

Suriye’de savaş alanında Türkiye dışında iki ülke daha var: ABD ve Rusya… 

Rusya kendisine ülkenin merkezi otoritesi sayılan, Türkiye’nin ise gayrı meşru muamelesi yaptığı Esad rejimini müttefik olarak seçmiş bulunuyor. Esad rejiminin arkasında da İran var.

ABD ise Suriye’de kendisine yerel müttefik olarak Türkiye’nin ‘terörist’ olarak ilan ettiği PYD/YPG örgütünü seçmiş görünüyor.

Reklam

Türkiye de önce ‘Özgür Suriye Ordusu’ adını verdiği, şimdilerde ise ‘Suriye Milli Ordusu’ adıyla cepheye sürülen Sünni Arap unsurlardan derlediği güçlerle işbirliği halinde. 

[Türkiye’nin Libya’da Trablus’taki merkezi otoritenin “BM tarafından tanınmış olma” gerekçesini öne sürerek ihtilafa taraf olurken, Suriye’de “BM tarafından tanınmış olma” özelliği bulunan Şam’daki merkezi otoriteyi tanımama çelişkisi dışarıya yapılanı anlatmayı zorlaştıran bir unsur.]

Türkiye, bir oraya bir buraya

Birbirine muarız diğer iki ülke olan ABD ve Rusya’dan farklı olarak, Türkiye, Suriye’deki varlığını her ikisiyle de iyi geçinme üzerine oturtmuş görünüyor.

Genellikle NATO’da ittifak ilişkisi içerisinde bulunduğu ABD’yi rahatsız etmemeye çalışsa da Rusya ile de hoş geçinmek üzerine inşa ettiği bir Suriye siyaseti izliyor.

Kah ABD’ye, kah da Rusya’ya daha yakın duruyor. 

İbre ABD’ye kayınca Rusya ile ara soğuyor, tersi olduğunda da ABD’den ters açıklamalar geliyor.

Bu tablodan ‘zafer’ anlamına gelecek bir sonuç beklenebilir mi?

Doğrusu kuşkuluyum.

Yeni bir kuşku da değil benimki; Suriye’de silahlı çatışmaların ilk başgösterdiği 2011 yılından başlayarak, Ankara’nın izlemeye başladığı ve bugüne kadar pek çok kez revize edilmiş o ülkeye dönük politikaların hemen hepsinin başarısızlık getirebileceği endişemi paylaşıyorum.

Savaşa doğrudan müdahil olmayı ise pek çok yönden sakıncalı buluyorum.

Dış politikaya yönelik her yanlış kararın dengeleri bozan etkileri olabilir. Zor oluşturulmuş dostluklar zedelenebilir, karşılarında yer alınan güçlerin hesaplarının parçası haline dönüşülebilir, filler tepişirken hiç gereği yokken yan zayiat haline gelinebilir.  

ABD’ye ders vermek için Rusya’ya, Rusya’nın direnişini kırmak için ABD’ye biraz daha fazla yakın durduğunuz zaman alacağınız tepkiler çifte taraflı zarar getirebilir.

S-400 ve F-35 projelerinde Türkiye’nin yaşadığı gibi…

Her iki projeye yatırılan milyar dolarlar işlevsiz halde şimdi.

Türkiye satın aldığı S-400’ü ABD’yi daha fazla rahatsız etmemek için kuramıyor, buna karşılık kurabilecekmiş görüntüsü devam ettiği için de parasını ödediği halde kendisi için üretilmiş F-35 uçaklarını teslim alamıyor…

Zarar iki yönlü. [Yaptırımlardan savunma sanayiinin olumsuz etkilenmesini de zarar hesabına ekleyebiliriz.]

Kursa bir türlü satın alınan S-400’ü, kurmasa başka türlü…

Peki de, ne yapılmalı?

Türkiye kendisini savaşın parçası olmaktan uzaklaştırmalı ve bölgedeki silahlı çatışmalara dönüşmüş ihtilafların ortadan kalkmasını kendisine dert edinmeli. 

Meslekten diplomatlar devreye sokularak ddaha fazla alan açılmalı.

ΩΩΩΩ

Reklam

24 YORUMLAR

  1. Erdoğan zafere ulaşamayacağını biliyor. Fakat “Hepsi (Hristiyan-Yahudi) Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışıyor. Ey cemaat-i müslimin Halifenizin arkasında durun, şehitler tepesini boş bırakmayın ki dik duralım, cennette yerimizi alalım” diyerek iktidarını uzatmaya çalışıyor.

    Dış politikada ise laik monşerlerin başaramadığını başarıp! hem ABD hem de Rusya ile taktik savaşları verdiğini sanıyor. Her ikisi de nükleer silah, uzay seyahatleri, savaş ve yolcu uçakları, Mars’a uydu göndermeyi başaran bu ülke yöneticilerinden daha akıllı veya kurnaz olabildiğini sanabiliyor. Erdoğan dışında hiçbir siyasi yönetici böylesine ağır hatalar yapmazdı ve bu nedenle neredeyse 20 yıldır başımızda tutuluyor. Ama Türk milleti diğer az gelişmiş ülke milletlerine benzemez. Bazen geç de düşse jetonu mutlaka düşer. Yakında trink sesini hep birlikte duyacağız, zaten acelemiz de yok. Geç olsun temiz olsun.

  2. Türkiye’de sağ veya sol Atatürkçü siyasetçilere BOP projesi ve çeşitli türevlerini uygulatmak mümkün değildi. Bu nedenle 28 Şubat projesi yürürlüğe sokularak ‘ılımlı islam’ iktidara getirildi. Fakat siyasal İslamcılar içinde de sağduyulu politikacılar ve sivil toplum örgütleri vardı. Süreç içersinde bunlar bir şekilde tasfiye edilerek iktidar Erdoğan’a teslim edildi. Son 10 yılda bunun meyvelerini de aldılar. Türkiye ekonomik olarak fena halde geriledi, kendi içinde düşman kamplara ayrıldı ve Ortadoğu ülkeleri gibi kendi yararına olmayan vesayet savaşlarında kullanılır hale geldi.

    Şimdi kurulan bu tuzakta ilerlemeye devam ediyoruz. Fakat hesaba katmadıkları bir şey var, Türk milletinin ulusal bilinci sözde geleneksel dinin hurafelerini aşacaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini ne kadar sağlam attığını çok yakında dost da düşman da görecektir.

  3. Erdoğan ve trolleri galiba 1000 yıl gerde yaşiyorlar!
    Kamuoyundan saklanan ve sosyal medya “sessiz şehitler” diye tabir edilen askerler arasında Libya Türk Birliği Komutanı Tuğgeneral Halil Soysal’ın da olduğu belirtildi. Tuğgeneral Soysal’ın cenazesi askeri tören dahi yapılmadan sessiz bir şekilde Aydın’da toprağa veriilmeş…

    Erdoğan geçenlerde Libyada “bir kaç şehidimiz oldu fakat bizde hükümet karşıtlarından 102(sayısını unuttum) tane etkisiz hale getirdiklerini sölemişti.

    Yazıklar olsun bu millete bir iranlıların ve çinlilerin yarısı dahi olamiyorlar. Küfürde şampiyonlar insanlıkta küme düşmüş
    bir millet.
    Çinliler ve iranlılar devletlerinin yalanlarını sosyal medyada ifşa ettiler, ve etmeyede devam ediyorlar.
    Çin henuz herhangi bir açıklama yapmadi fakat İran 64 kişi öldüğünuü açıkladı.
    Çinliler vürüsü teşhis eden doktora açıklamamsı için işgence yaptiklarını ve o doktorun virüsle değil çin hükümetinin onu işgence ile öldüğünü paylaşiyorlar.

    Bu arada 17/25 Aralık sıfırlama ses kayıtlarının montaj olmadığına dair bilir kişi raporunu KİLİCTAROĞLUNU avukatı! Mahkemeye sunacak.

    Şimdi ABD ye yatırım yapmalarının sebebi dah iyi anlaşılıyor.
    Foyaları ortaya çıkınca oraya kaçacaklar.
    Yalniz bir şeyi pek kavramadıklari belli!

    Bunlar ne Hakan Şükür nede Enes Kanter. Hani onları terörist olarak ABD den istedilerde ABD isbat edin verelim dedi.. yazim makaslanmamasi için burada keseyim. Zaten anlayan anlar.

    Uyuşturucu zangini Çinin Uygurlara yaptığı zülme sirf ekonomi gerekçelerle dünyanın sesiz kalmasıni ALLAH CC bir vürusle onlari cezalandırdı.
    Hadi bakalım ABD her ay çinden gelen uyuşturucu tücarlarına miliyonlaraca IPhone satsında gõrelim. Şu an hiç bir çinliye vize dahi vermiyorlar.

  4. 1) Türkiye’nin dış politikası 1812’den beri üç aşağı beş yukarı aynıdır. Çünkü dış politika keyfe göre belirlenmez. Acı gerçekler mecbur ve mahkûm eder yöneticileri dış politikayı belirlemeye.
    2) Türkiye’nin Rusya ile haddinden fazla yakınlaşması / iş tutması hatadır. Yanlış iliklenen ilk düğme budur.
    3) Türkiye şu ülkelerden doğalgaz alıyor: Rusya (%47), İran (%16), Azerbaycan (%15), Cezayir (%9), Katar (%6), Nijerya (%2). Türkmenistan’dan neden doğalgaz almıyoruz? Yıllarca neden fahiş fiyattan Rusya’dan gaz aldık ve almaya devam ediyoruz? Bu nasıl bir ticari bir kafadır? Okuduklarımız doğruysa şimdi şöyle bir durum var: Türkmenistan, gazını Rusya’ya satacak! Rusya’da üstüne koyup bize satacak! Pes!
    4) Doğalgaz’da Rusya da İran da yanlış adrestir. Türkiye tüm doğalgaz ihtiyacını Azerbaycan ve Türkmenistan’dan karşılamalıdır.
    5) Nükleer Enerji’de Rusya yanlış adrestir. Hem Rusya hem fahiş fiyat. Türkiye’nin Nükeer Enerji’de seçenekleri vardı: Dost ve kardeş ülke Pakistan, Japonya ve Güney Kore. Bu ülkeler dururken Rusya’ya Nükleer Santral yaptırmak büyük bir hatadır.
    6) Füze konusunda Rusya yanlış adrestir… Açılan ihaleyi Çin kazanmıştı. Bunun üzerine Rus uçağı hemen hava sahamızı ihlal etti. Bizimkiler de sazan oldukları için hemen uçağı düşürdüler. Sonra derhal Nato imdâda çağrıldı ve Çin füzesinden vazgeçildi. Yöneticilerimiz bırak oyun kurmayı kurulan oyunları anlamaktan bile acizler.
    7) Suriye konusunda da Rusya yanlış adrestir. Çünkü Rusya, Suriye’de taraftır. Karşımızdadır.
    8) İktidar dış politikada yaptığı büyük hataların farkına geç mi vardı? Böylece geri dönülemez bir noktaya mı vardı? Öyle görünüyor.
    9) Türkiye’nin şu anki Orta Asya politikası nedir? Türkiye, Kazakistan’a “gel birader seninle beraber bir birlik kuralım” demekten aciz olmamalı. Birlikten kuvvet doğar. Cesur bir ilk adım atılırsa devamı da gelir. Bizi Azerbaycan ve Orta Asya Türk devletleriyle birleşmekten alıkoyan şey nedir?
    10) Türkiye’nin dış politikası 200 yıldır aynıdır. Değişme zamanı gelmişse değişir. Bu değişim kendi birliğimizi kurma yönünde olmalı: Önce Kazak, Özbek, Türkmen, Kırgız ve Azeri kardeşlerimizle birleşmeliyiz. Sonra yavaş yavaş büyürüz.
    11) Tacikistan, Afganistan ve Moğolistan katılır sonra. En güzeli Japonya’nın katılması olur. Japonya katılırsa imkânlar çoğalır; önce Endonezya, Malezya, Pakistan gibi ülkeler, ardından diğer Asya ülkeleri katılır birliğe. Böylece Çin’i kuşatmış oluruz. Rusya’ya da set çekmiş oluruz. Bence güzel fikir. Bu devirde büyük düşünmek lazım.
    12) Adımız Asya Birliği veya Asya Birleşik Devletler olabilir. Tıpkı Avrupa Birliği gibi ortak paramız olmalı. Ve ortak dış politikamız. Böyle bir Birlik kurulduğu zaman Çin de Rusya da dizginlenmiş olur.
    13) Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran’la birlikte hareket etmesini söyleyen tipler var. Rusya ve İran’ın çıkarları bizim çıkarlarımızla örtüşüyor mu? Ayrıca niye bu ülkelere angaje olalım.

  5. insanlık tarihinde bir dönem gelir ekersin, ertesi dönem biçersin. hatta bazan yiyemeden gidersin. klasik bir söz vardır: devlette devamlılık esastır. herhalde bu gibi durumlar için söylenmiş.
    yıllarca sarı sarı liraları ayşe teyze kuyumcudan sırtlanır, o kadar emekle 5 kat yukarı çıkarır, sandıkta saklaar saaklar.
    namussuzun biri bir telefonla kandırıp hepsini elinden alır.
    yani ye para nı teyze ye, ye.. yiyemeyeceksen sat başkasına, ver parasını kızılaya!..
    (bende bu işten bişey anlamadım ya neyse..)
    anladığım, evin bahçesinden bir oda kadar yeride ben kullanayım sonra isteyen gelsin benden geri istesin,
    penceremin dibine kümes, tuvalet, kokoreççi falan gibi beni rahatsız edici birşey yapmayacağından! emin olursam geri çekiliveririm odama..
    demem o ki para pul köpeğin olsun. önemli olan dostluğumuz. işbulup ilk aylığı aldığımda ara bul beni söz bi çay içeriz, yanın da bir simit.
    kimle noter sözleşmesi yapmışım? kime kızımı sana verecem demişim?
    niye batı yakasındaki komşumla düşman olayım, kimin için kuzeydeki ahbaplarımla küseyim? zaten her ikisi de benimle arkadaş komşu olmak için can atıyorken!..
    yüzyıldır tüm komşularıma araba motoru satıyorlar, iğneden ipliğe herşeyi bunlar ihraç ediyor benim gözüm var mı sattığınız mallarda?
    bir elantrinkli tomofil yapcaz onu bile yaptırtmamak için nerdeyse tüm 400 leri 35 leri üzerimize boşaltacaksınız.
    bir de savaş mış barışmış.. bağlayın şu k.p..lerinizi gelin yanıma tıpış tıpış.

  6. TOPRAK NE DİYOR?
    Birkaç gün önce, sınırda bir obüs bataryası konuşlandırmak için “toprak” kazılarak mevzi oluşturulmuş.
    Toprağın rengi kıpkırmızı.Yada kırmızının 50 tonu.
    Bu toprak bir ziraat mühendisinin aklına hangi cennet manzaralarını getirir bilemiyorum.
    Ancak bana iki mesaj verdi:
    1- Ben Türkiye’yi de, Suriye’yi de, Orta Doğu’yu da hatta tüm Dünya’yı beslerim.
    2- Benim, değil binlerce, değil yüzlerce, değil onlarca, değil bir kişinin kanına , “bir damla kana” bile ihtiyacım yok.

  7. Sahi Şangay Beşlisi’ne ne oldu?
    Korona virüs nedeniyle Çin’e gidip başvuramıyorsunuz. Rusya üzerinden de yapamıyorsanız, internet üzerinden olmuyor mu?
    Çin’in Uygur Türklerine karşı uygulamalarına hiçbir şey diyemeyenler,Korona virüs bu nedenle Allah’ın belası diyecekler.Bundan eminim. Uygur Türkleri de Suriye’de masumların kafasını kesmekle meşgul ama olsun.Ahali önüne ne koysan yiyor.

  8. Bugüne suriyedeki hangi hamlemizin sonu yararlı çıktı? Büyük devlet değiliz. Rusya usa Çin gibi büyük devletler oyun kuruyor. Bu belli. Kendini olduğundan büyük gören maskara olur. Fehni koru çok güzel anlatmış. Bir el turkiyeyi bu bataklıktan kurtarmalı. Tofaşla drift yaparak prestij sağlanmaz. Adam gibi otur molla sansınlar.
    Almanya her olayda kenardan işini götürür, her tarafa yakın kalmayı becerir, her olaydan iyi kötü kazançlı çıkar.
    Turkiyenin arayı bozmadıgi bi tane ulke kaldı mı?
    Yarın bi kargaşa çıksa, hükumet üst yönetiminin kacabilecegi ülke kalmadı.
    Savaşmayan büyük ülkelerin, din kardeşlerimizin ülkelerini karıştırmakta kullandığı çöp rolüne kurban edilen Anadolunun cigerpare korpelerini kim düşünecek?

    Osmanlı, selcuklu büyük devletlerdi. Çok savaşlar yaptılar. Yendiler, yenildiler, öldüler, öldürdüler. Çok büyük fedakarliklarla bize vatan bıraktılar.
    Her savaşa ya sultan, veya oğullarından biri giderdi. Ordunun başında. Selcuklu ve ilerleme devrinde sultan en ön safta çarpışırdi.
    Fedakarliksa herkes yapardı.

    Bugün fedakarlık kimden bekleniyor?
    Ne için?
    Kimlerin hesabına?
    Fedakarlıklar yapılırken, fedakarlık bekleyenler ve onların iyali nerede?

    Osmanli rüyası görmek için Osmanlı olmak lazım.
    Sıcak Cumhuriyet yatağında Osmanlı rüyası görmenin sonu yataktan olmaktır.

    Acıyın bu ülkeye…
    Yaşlandıniz artık, yeter aldıklarınız. Gidin dünyanın neresinde istiyorsanız emeklilik yaşayın. Topluca…

    Bitirmeyin bu kadar memleketi…
    Yeter….

    • Tarkan bey,
      “Almanya her olayda kenardan işini götürür, her tarafa yakın kalmayı becerir, her olaydan iyi kötü kazançlı çıkar.
      Turkiyenin arayı bozmadıgi bi tane ulke kaldı mı?”diye soruyorsunuz ama sayın koru zaten cevabı vermiş:
      “Birbirine muarız diğer iki ülke olan ABD ve Rusya’dan farklı olarak, Türkiye, Suriye’deki varlığını her ikisiyle de iyi geçinme üzerine oturtmuş görünüyor.”
      Yazıyı okuyup anlamadan atıp tutmayalım lütfen..!

      • İnce hicvinizi anladım. Yakında kral çıplak da diyeceksiniz. Fakat biz hoş geldin diyecek miyiz çok emin değilim!

  9. Şimdi Rusya bir seçim yapması lazım: Ya Esad rejimi ile devam edecek ya da Türkiye menfaatleri doğrultusunda hareket edecek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusyayı köşeye sıkıştırıyor. Rusya Devleti parayı seven bir ülkedir. Eğer ekonomik anlaşmalar Rusyayı memnun ederse; Rusya, Türkiye’nin kararlarına boyun eğecektir.

  10. [Türkiye’nin Libya’da Trablus’taki merkezi otoritenin “BM tarafından tanınmış olma” gerekçesini öne sürerek ihtilafa taraf olurken, Suriye’de “BM tarafından tanınmış olma” özelliği bulunan Şam’daki merkezi otoriteyi tanımama çelişkisi dışarıya yapılanı anlatmayı zorlaştıran bir unsur.]

    Ee, rusya da suriyede dürzi rejimini desteklerken libyada ise gayrimeşru bi general parçasını destekliyor, noolmuş? Hatta daha bi kısım arap ülkesi de bu gayrimeşru general parçasının arkasındaymış, ne yapalım? Başkaları canının istediğini yaparken biz de önümüze atılanlarla mı yetinelim..?

    • Sen de yap nükleer silah, uçak, füze, tank … senin de sözün biraz dinlenir. Tank yapmak! için motor bulamıyor muşuz. E motoru biz yapamıyorsak tankı nasıl biz yapmış oluyoruz? Tankın kalbi motoru zaten. Haddini bilmeyene bildirirler. Üstelik bunu kibarca yapıyorlar. Daha hiçbir büyük ülke “Ey Türkiye” demedi.

  11. Biz zaferle değil seferle emrolunduk! Ama bu demek değildir ki tokatı atana öbür yanak bedava..? Siz isterseniz kafanızı kuma sokup öylece bekleyin; kim neyinize ilişirse artık… kimse türklere hava atmasın, yeni türkiye de işler böyle, itirazı olan..?

  12. Türkiye! Nereye gidiyor? Diye sorarsak, cevap
    “DIKTATÖRLÜĞE” doğru gidiyor ve bu yolculuğun sonuna’da yaklaşmış.

    Bu sürecide Erdoğan iyi yönetiyo. Zaten kendiside bu konularda uzmanlaşmış onun içı bizede yiğidi öldür hakkını yeme; demek düşer.

    Şımdi içerdeki erdoğana biat etmeyenleride yanı halkın yarısını de diğer yarısı gibi cahilleştirdimı ışi tamamdır… Bir Millettin bu teknolojiye rağmen bu kadar cahilleşiyor olmalarınıde kınamamk, gerek.çünkü onlar her zaman haklının değil güçlünü yanında dururlar.

    Dün Micheal Rubin Twitter’den message atmiş ve aslında attiğ messagin içerisinde konu hakkında bir kaç tane link vermiş.
    O linklerde Çindeki coronavirus ile ilgili Çinin gerçekleri dünyadan nasıl gizledığını hatta İranında onlar gibi yalan sõylediğini anlatan bireylerin yanı sırada
    15 Şubatta Elcezireye bir Müslüman lider Uygurlara soy kırm yapan Çine karşı Müslümanlardan hiç tepki gelmemesini eleştiriyor. Diğer taraftan BM Çini
    Kinadığı ülkelerin arasında bir tane dahi Müslüman ülkenin imzasının bulunmadığını yaziyor ve Imzaları olan devletlerde kendi çıkarlari içın çine yaptırım uygulamamalarının sebebı ekenomileri zarar göememesi. hatta Trump’ıde yakınlarda çin ile İhracat hacmini genişletmış olmasından dolayi. Eleştırıyor. Vürüsü menfaatlarına zarar gelmemesi için susanlara Allahın verdiği beladır diye yaziyor.

    Rubinin Twitterine bizim troller hakaretlerinide Türkçe olarak yaziyorlar.
    Özeliklede bizdeki Ak troller için Teknolojı sadece küfür için bulunmaz bir alet.

    Twitine kopilediğim Nilo’yu Kanadadan taniyorum, iran Azerilerinden, tesadüfen karşılastım.İran ve Çinin yalanlarını arkadaşlari ile tartışiyorlar. Rubinin Dükü twiti Ak trolleri neden rahatsız etmiş olabilir?
    Çünkü o Uygurlara yapılan haksızlığı yaziyor.

    https://mobile.twitter.com/mrubin1971/status/1231574336852590592?ref_src=twsrc%5Egoogle%7Ctwcamp%5Eserp%7Ctwgr%5Etweet

    https://www.aljazeera.com/indepth/opinion/don-forget-uighur-coronavirus-crisis-200214134600562.html

    Nilo Tabrizy
    @ntabrizy
    Chinese citizens are
    speaking out about the government’s attempts to control news about the deadly #coronavirus. They told us how they’re working around strict government censors to share vital information about
    the epidemic

  13. “Batılılar savaşmıyor, savaştırıyor” sözünüze katılamıyorum. Bu cümle sorumluluğu savaşanların elinden alıyor. Halbuki başkalarının politikalarına alet olmak da bir tercihtir. Kendi sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

    Saddam’ın Irak’ı önce İran’a karşı savaştı. Sonra Kuveyt’i işgal etti. Saddam’a ABD Büyükelçisinin “Araplar arası ilişkiler bizi ilgilendirmez” diyerek yeşil ışık yaktığı iddia edilir. Ancak burada asıl sorumlu Saddam ve Irak’ın tüm iplerini ona veren Irak halkıdır. Bunun cezasını da o tarihten beri görüyor. Milyonlarca Iraklı öldü. Ülke baştan sona işgal edildi. Petrol gelirleri halkın refahına harcanmadı. Hala da ülkenin nasıl bir geleceği olacak belli değil.

    Aynı şekilde Hitler de Almanların başını çok büyük bir belaya sokmuştu. Hitler kadar Alman halkının burada sorumluluğu vardır. Ona alet olmak zorunda değildi. Bu kolay değildi ama sonuçta en azından pasif bir direniş sergileyebilirlerdi. Sonuçta milyonlarca ölerek, ülkeleri küçülerek Hitler’e engel olamamanın cezasını çektiler.

    Sovyet işgali sonrasında Afganistan halkı birbiri ile silahlı şekilde kavga etmek zorunda mı idi? Değildi ama uzlaşmayı bilmediği ve kendilerini kavgacı liderlerden kurtaramadıkları için sonuçta olan Afgan halkına oldu ve oluyor.

    İğneyi biraz da kendimize batıralım. Biz uzlaşmayı biliyor muyuz? Birbirimize saygımız var mı? Sorunları akılla, hukukla mı yoksa hisle mi çözüyoruz? Eskiden “Kazan – Kazan” denirdi. Şimdilerde hiç duyulmuyor. Yani siz de kazanın biz de kazanalım ortadan kayboldu. Şimdi istenen ben kazanayım sen kaybet formülü. Bunun da karşı taraf için kabul edilebilirliği yok. Onun için kavga çıkıyor ve bitmiyor. Uzlaşma en büyük değer iken bizim nazarımızda bu bir zafiyet olarak algılanıyor.

    İslam dünyasındaki sorunların çoğu bir sistem oluşturamamaktan kaynaklanıyor. Ne batının geliştirdiği demokrasi benimseniyor ne de kendimiz bir sistem oluşturabiliyoruz. Ondan sonra da bitmeyen kavgalar başlıyor.

    Ders almak için Batının başına gelen iki dünya savaşı gibi bizim de mi başımıza büyük bir felaket gelmeli? Sorunları silaha başvurmadan çözmeyi öğrenene kadar bizim dünyamıza rahat yok.

    • Halklar karizmatik(tanrısal)liderlerini seçer sonra peşinden koşmaya başlarlar.
      Liderlerin sonunda halkın bu coşkusu karşısında coştukça coşar.
      Kısır döngüye girilir.
      Lider ve halkı sürekli birbirini besler.
      Akıl ve mantığın yerini,his ve duygu alır.
      Hamaset yükseldikçe yükselir .
      sonunda beklenen son gerçekleşir.
      Halkı ve lideri ya mevlasını ,yada (söylemek istemiyorum)…………bulur.

  14. Kendisini desteklemeyen herkesi “hain” vs. türü aşağılayıcı ve düşmanlaştırıcı ifadelerle seçmenlerinin önüne atan siyaset esnafının dış politika alanındaki ibret verici iflasının dramatik bir özetini, Fehim Taştekin, GazeteDuvar’daki “Kaçak savaştan kaçırılan cenazelere” başlıklı bugünkü yazısında sunuyor.

    Erdoğan’ın Libya’da ölen askerlerle ilgili olarak sarf ettiği “birkaç” ve “tane” sözcüklerine atıfla kurmuş olduğu ifadeler çarpıcı gerçekten:

    “İstismar siyaseti, en usta olduğu bir alanda bile inceliğini yitiriyor. Üstelik Erdoğan ifadesinin devamında Libya’da uluslararası hukuk karşısında Türkiye’yi suçlu durumuna sokacak başka bir gerçeği de artık izlemiyor: “Suriye Milli Ordusu’ndan ekiplerimizle beraber oradayız.”

    Adı en son olarak “Suriye Milli Ordusu” olarak değiştirilen, bir çapulcu takımından başka bir şey olmayan, Türkiye’nin kişi başına aylık 4.200 dolar ödediği bu paralı askerlerin bir kısmını, şimdi de Libya’da kullanıyor Türkiye. Taştekin, Libya Ulusal Ordusu’nun iddiasına göre, Türkiye’nin 16 asker kaybettiğini, 100 kadar da Suriyeli paralı asdkerin öldüğünü not ediyor. Basın basın değil ki doğruluğu yanlışlığı konusunda bir hükme varabileim.

    Erdoğan’ın savaş çığırtkanlığını, “hayatta dayak yememiş adamın kıyamet senaryoları” olarak betimleyen yazar, Türkiye’nin elinde üzerine önceden düşünülmüş bir senaryo olmadığını, Suriye’de bir o yana, bir bu yana savrulup durduğunu söylüyor haklı olarak:

    “Bunun (planlı ve gerçekçi bir stratejinin) olmadığı, beyanatlara çarpıcı şekilde yansıyor. Mesela Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Suriye hava sahasını kontrol eden Rusya’nın çıkaracağı zorlukların nasıl aşılacağı sorusuna tuhaf bir naiflikle, “Rusya’nın bu konuda karışmaması ile aşılır” yanıtını veriyor. Yani bir savaş çıkmayacaksa bu ancak Rusların inayeti sayesinde olacak!

    Ruslar sanki bu savaşı yürüten ana aktör değil! “Türk Akımı’nda ortak olduk, Akkuyu Nükleer Santrali’ni Ruslara verdik, NATO’ya nanik yapıp S-400 aldık, bunların hiç mi hatırı yok” der gibiler. Bunların hatırı domateste bile geçmiyor!”

    Tek adam rejimi, Türkiye’yi istisnasız her alanda, sonuçlarını bizim ödediğimiz bir iflasa sürükledi. Bu yetmezmiş gibi, neredeyse herkesi herkese düşman etti iktidarını ancak toplumsal kutuplaşma ile sürdürebildiği için.

    Bunun sorumluluğundan kaçış mümkün olmamalı.

  15. Üstadım zafer dedin ya,biz zaferler kazanıyoruz.Nerede mi kazanıyoruz? 20 yıldır ekonomiyi yönetiyor tek iktidar,sonuç kriz.15 yıl yönetiyor sonuç,darbe kalkışması.Komşularla sıfır sorunlu dış politika dedik.Dünya da dostumuzu sıfırladık.Bir gün birine bağırıyoruz çağırıyoruz az sonra ayagına gitmek zorunda kalıyoruz.Bir gün rusya ya bağırıyoruz,bakıyoruz komşumuz ve ayagına gitmek zorunda kalıyoruz,,bir gün amerikaya bağırıyoruz o da dünyanın jandarması…iç politika da ve dış politika da ortak akıl hiç yok.Ver mehterci gazetecilerle,şişirme kahramanlarla gidiyoruz işte…Gidiyoruz ama arada bir de darbe söylentisi.Yani bir 50 60 sene geri geliveriyoruz.Bizi bu kısır döngülerden Allah kurtarsın.

Yoruma kapalı.