You are currently viewing ‘Uygarlığı kurtarmaya’ kararlı bir ekip bölgeyi ateşe vermeye hazır.. Bu üçlüye dikkat…

‘Uygarlığı kurtarmaya’ kararlı bir ekip bölgeyi ateşe vermeye hazır.. Bu üçlüye dikkat…

Benim doğruluğuna inandığım bir denklem şudur: “Kişinin hangi tür kitaplar okuduğunu söyleyin, ben de size onun nasıl biri olduğunu söyleyeyim.”

Peki ya hakkında kanaat sahibi olmak istenilen kişinin kitaplarla arası yoksa?

Yukarıdaki denklemi şu şekilde değiştirebilirim: “Arkadaşlarının kimler olduğunu söyleyin, size kim olduğunu söyleyeyim.”

ABD başkanı Donald Trump‘ın kitap kurdu olacağını düşünmek abes. Bir keresinde, konu açıldığında, “Benim vaktim mi var ki?” dediği biliniyor. Yine de, her gün attığı sayısız twit mesajları arasında, tavsiye ettiği bazı kitaplara rastlanıyor.

O kitapların başlıklarına bile bakılsa şu sonucu çıkarmak mümkün: Trump kendisini seviyor ve kendisini sevenlerin kitaplarını tavsiye ediyor. Tavsiye ettiği 11 kitaptan 9’u yalnızca onu izlediğini tekrarlayıp durduğu haber kanalının (Fox-TV) sunucu ve yorumcuları…

Tavsiye ettikleri, kendisini öven, rakip gördüklerine söven cinsten kitaplar…

Herhalde ABD ile sorunu olan ülkelerdeki yönetimlere yakın araştırma kurumları ile güvenlik bürokrasisi Trump‘ın kişiliğini çözmek amacıyla tavsiye ettiği kitapları da harıl harıl okuyorlardır.

Trump’ın arkadaşları

Onlar okuyadursunlar, ben o listeye bakarak kimlik analizi çıkarmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Trump‘ın tavsiye ettiği kitaplarla kapaklarını görmekten öte bir ilgisi olabileceğini düşünmediğimden…

Bu durumda kala kala arkadaşlarının kim olduğuna bakmak kalıyor…

Donald Trump‘ın en yakın arkadaşları hemen yanında yer alan iki kişi: Biri CIA başkanlığından dışişleri bakanlığına getirdiği Mike Pompeo, diğeri de ulusal güvenlik danışmanı atadığı John Bolton

Şu sıralarda Trump en çok bu ikilinin kendisine yaptığı tehdit analizlerinden etkilendiğini belli ediyor; dahası, o analizlere dayalı politikalar istikametinde tavır aldığı da anlaşılıyor ABD başkanının…

Özellikle Ortadoğu politikalarında…

John Bolton‘u birkaç başka kişiyi denedikten sonra ulusal güvenlik danışmanı olarak yakınlarda atadı Trump. Atamada Pompeo‘un telkinlerinin de rol oynadığı anlaşılıyor. Tercihin sebebinin, vaktiyle ABD’yi büyükelçi olarak Birleşmiş Milletler’de temsil etmiş olan Bolton‘un, Neo-Con bir kuruluş olduğu bilinen American Enterprise Institute‘de çalışırken kaleme aldığı ve yine Neo-Con bir kurum olan Gatestone Institute‘de yayımladığı İran’la ilgili makale olduğunu düşünebiliriz.

Şimdilerde uygulanan, Bolton‘un o makalede çerçevesini çizdiği politikalar çünkü.

Makalenin kısacık ‘Sonuç’ bölümünü okuyalım:

“Bu çaba, gerekli bütün zaman, dikkat ve kaynakları kullanması açısından yönetimin en yüksek diplomatik önceliği olmalıdır. İran’dan gelen tehdidi yok etmek için daha fazla bekleyemeyiz. Yönetimin bu alanda alacağı kararın gerekçesi uygarlığımıza dönük tehdidi anladığımızı dünyaya açık seçik göstermelidir. Biz derhal eyleme geçtiğimiz gibi, başkalarını da sorumluluklarını yerine getirmeye teşvik etmeliyiz.”

İngiliz ‘solcu’ Guardian gazetesinin “Dünyanın en tehlikeli kişisi Bolton mu?” diye sorduğu birinden söz ediyoruz. Yukarıdaki birkaç satır bile onun bu kimliğini dışa vurmak için yeterli.

Trump, ulusal güvenlik danışmanı olarak atanmasıyla başlayan süreçte, Bolton‘un ‘İran’la nükleer anlaşmadan nasıl çıkmalıyız?’ başlıklı makalesindeki analiz istikametinde davranıyor.

Barack Obama döneminde İran’la imzalanmış olan nükleer anlaşmayı tanımadığını bir süre önce açıkladı Trump; şimdi de Bolton‘un ‘uygarlığa en büyük tehdit’ olarak gördüğü ülkeyi dize getirmek için çabalar harcıyor.

Hedefi, makalede söylendiği gibi, o tehdidi ortadan kaldırmak…

Irak.. Suriye.. Libya.. Sıra İran’da (mı?)

‘Uygarlık’ sözcüğü kullanılmadan haklarında tehdit değerlendirmesi yapılmış ülkeler yakın geçmişte teker teker ‘tehlikesiz’ hale getirildiler. Irak’ın başına geleni biliyoruz. Libya ve Suriye’nin de. Bu üç ülke ‘savaş’ ile ‘tehdit’ olmaktan çıkarıldılar.

Mısır için ise, ‘tehdit’ olmaktan çıkarılması için, bir başka yöntem uygulandı: Seçimle işbaşına gelmiş yönetim askeri darbeyle devrildi…

Demek ki, şimdi sıra, Bolton‘un ‘en büyük tehdit’ olduğunu ilan ettiği İran’da.

Fakat İran diğer ülkelerden farklı; daha sert ve büyük bir lokma, hazmı güç. Ancak yine de iştah kabartan bir lokma işte.

Beklenen bir kıvılcım. İran rejiminden gelmese de, ondan geldiği biçimde algılanabilecek -hatta o süs verilmiş- bir eylem bile o kıvılcım yerine geçebilecek.

Körfez’de geçen Pazar günü ikisi Suudlu, biri Norveçli, biri de Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) ait dört gemiye bir sabotaj gerçekleşti; BAE’ye uzak olmayan bir yerde. Suçlayan parmaklar olaydan hemen sonra İran’ı işaret etti. Zaten Körfez’e doğru yola çıkmış olan Amerikan donanmasının hareketliliğine, sonradan meydana gelen ve İran’ın ilgisi olmadığını güçlü biçimde belirttiği Pazar günkü gemilere sabotaj eylemi gerekçe gösteriliyor.

Bolton ile onunla aynı görüşleri paylaşan Pompeo ve onları görevlendiren Trump bu yolla ‘uygarlığı’ kurtaracaklarına inanıyorlar.

Pompeo ile Bolton‘un fazla uzak olmayan geçmişte Türkiye, AK Parti yönetimi ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ilgili açıklamalarına da değinecektim; ama yazımı daha fazla uzatmayayım.

Fırsat düşerse onları da yazarım.

Bu ikiliye bakın, Trump‘ın nasıl biri olduğunu ve niyetlerini anlarsınız…

ΩΩΩΩ

[Bu yazının Bernar Kutluğ tarafından yapılmış tercümesi için link:]