Yeni parti.. ABD’de ‘sosyalist’ bir başkan adayı önde gidiyor.. Bizde ‘İslam Sosyalizmi’nden ‘Adil Düzen’e…

33
Reklam

Ali Babacan’ın önderliğinde oluşmakta olan yeni parti birkaç erteleme sonrası kuruluş aşamasına gelmiş bulunuyor. Gelen haberlere göre, hafta sonu kurucular kurulunda yer alacak isimlerle bir araya gelinecek ve ardından kuruluş dilekçesi içişleri bakanlığına sunularak yeni parti faaliyete geçecek. 

En son gençlerle buluştu Ali Babacan hem onları dinledi, hem de görüş paylaştı. [O görüşmeye arzu edenler YouTube üzerinden ulaşabiliyor.]

Daha çok kimlerin yeni parti saflarında yer alacağı merak ediliyor, yerinde bir merak bu; ancak ben daha çok yeni partinin mevcut partiler arasında kendisine nasıl bir yer açacağına ışık tutacak programının daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’de siyaset maalesef klasik çizgilerde sürdürülüyor. Bugünün dağdağalı ortamında sorunların altından kalkabileceği görüntüsünü veren yeni fikirlerle ortaya atılan yok.

Oysa insanların kulakları, her zamankinden daha fazla bugün, umutları ayağa kaldıracak çözüm önerilerine açık. Hatta geçmişte ‘sakıncalı’ görülmüş, yasaklanmış, savunanları hapislerde çürütülmüş, işsizliğe mahkum edilmiş eğilimler, şimdilerde kendilerine merkez siyasette yer açabiliyorlar.

ABD’de olduğu gibi…

ABD’de şimdi veya ileride ‘sosyalist biri’ başkan olabilir

Dün ABD’de çeşitli eyaletlerde Demokrat Parti’nin başkan adayını teke indirmek için yapılacak kongreye kimlerin delege olarak gideceğini belirlemeyi amaçlayan ön-seçimler vardı. ‘Süper Salı’ adı verilen bu önemli günde sandıklardan hangi adayın delegelerinin önde çıktığı benim yazımı yazdığım şu saatte tam belirgin değildi. Bazı adaylar ön-seçim öncesinde ringe havlu atarak kendilerini oylattırmama yolunu seçtiler. Geriye iddialı birkaç aday kaldı: New York’un eski belediye başkanı ve medya patronu Michael Bloomberg, eski başkan Barack Obama’nın yardımcısı Joe Biden ve Vermont senatörü Bernie Sanders

Reklam

Sonunda Biden üzerinde mutabakat oluşsa bile, Demokrat Partili seçmenlerin önemli bir bölümü, kendisini ‘demokrat sosyalist’ olarak tanımlayan Bernie Sanders’i desteklemekte ısrar ediyor.

Evet, ABD’de başkanlığa en yakın adaylardan biri ‘sosyalist’ eğilimli biri.

Kampanyası sırasında herkesi kapsayan sağlık sigortası, eyalet üniversitelerini parasız hale getirme, öğrenci borçlarını sıfırlama, ulaştırma alanında yenilenebilir enerjiye ağırlık verme vaadlerinde bulunan Sanders de ipi göğüslemeye bayağı yakın.

Genç olsa (Sanders 78 yaşında) belki daha da şanslı olabilirdi.

ABD’den söz ediyoruz. 1950’li yıllarını Joseph McCarthy’nin açtığı “Kızıllara ölüm” çılgınlığının etkisi altında geçirmiş, isminde ‘sosyalist’ sıfatı da bulunan SSCB ile rekabeti sırasında sol eğilimli olanların kendilerini dışlanmış hissettikleri, Soğuk Savaş’ın lider ülkesinde, bugün, Sanders gibi bir politikacı kabul görebiliyor.

“Sosyalistim” diye açıkça kendini tanımladığı halde.

Bernie Sanders’in ne kadar ‘sosyalist’ olduğu ABD’de de tartışmalı; savunduğu fikirlerde ‘aşırı’ sayılabilecek pek bir unsur yok; Obama’nın açtığı çığırı biraz daha ileri götürüp ‘Yeni Sözleşme’ (New Deal) diye adlandırdığı görüşleri sayesinde 1933-1945 arası tam dört kez başkanlık seçimini kazanmış (o zaman mümkündü bu) Franklin D. Roosevelt’in fikirlerine kendini yaklaştıran bir politikacı o.

Sistemi sorgulayarak savunduğu aslında bir tür ‘ahlaki düzen’. Zenginlerin karşısında ezilen geniş kitlelere sahip çıkmayı ve onları ezdirmemeyi önceleyen bir anlayış.

Reklam

NBC TV kanalı dün çeşitli eyaletlerde yapılan ön-seçimde Demokrat Partili delegelerin eğilimlerini ölçen bir anket düzenledi. Kaliforniya’da Demokrat Partili olup da ‘sosyalizm’ konusunda olumlu düşünenlerin oranı yüzde 54. Teksas’ta bile yüzde 57 olumlu yaklaşılıyor ‘sosyalist’ adaya.

Bir de bakmışsınız, kapitalizmin kalesi sayılan Amerika, bu seçimde olmasa bile bir veya birkaç sonraki seçimde ‘kurulu düzeni sorgulayan’ birini başkan olarak seçivermiş…

Türkiye’de de böyle bir gelişme neden yaşanmasın? Doğru dürüst ‘sol’ denilebilecek bir parti bile yok sayıları 100’e yaklaşan partiler arasında. Kalın çizgilerle çizilmiş dar bir siyaset alanında hemen her parti birbirine yakın programlarla seçmen karşısına çıkıyor ve sonunda kazanan hamaset oluyor.

Daha doğrusu kim daha iyi hamasi yaklaşım sergilerse oyları o topluyor.

Oysa…

Fazla uzak olmayan bir geçmişte Nurettin Topçu ve onun etrafında kümelenmiş gençlerin savunduğu, Hüseyin Hatemi’nin de aynı dönemde ‘İslam Açısından Sosyalizm’ kitabıyla katkıda bulunduğu, günümüzde de İhsan Eliaçık’ın temsil ettiği görüşün Türkiye’de siyaset alanına taşınması gibi bir şey…

İslam Dünyası’nda aşırılığın fikir babalarından sayılan Seyyid Kutub’un da ‘İslam’da Sosyal Adalet’ adını taşıyan bir kitabı bulunduğunu hatırlatmakta yarar var.

Necmettin Erbakan’ın daha önce yüzde 4 sınırından ileriye gidemeyen Refah Partisi’ni 1990’lı yılların başında gençlerle takviye edip ‘Adil Düzen’ arayışının zemini haline dönüştürerek iktidara taşımasını da bu tabloya ekleyebiliriz. 

Tunceli’de seçmenler kendisini ‘komünist’ olarak tanımlayan Mehmet Fatih Maçoğlu’na oy verip belediye başkanı seçilmesini sağlayabildiler.

İşte bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak, artık kurulduğunu açıklama aşamasına gelmiş olan yeni partinin, var olan diğer partilerden temel konularda nasıl ayrıldığını, her soruna hangi çözümler önerdiğini daha fazla merak ediyorum.

Umarım, yeni, farklı ve tatmin edici görüşlerle karşılaşırız.

ΩΩΩΩ 

Reklam

33 YORUMLAR

  1. F.Koru kardeşine ve yen parti kuran Babacan’a yardımcı olmak, detaylarda katkıda bulunmak için dınlenmiye çekilmiş olabilir.
    Bu uzun tatili fırsat bilerek, ADİL DÜZEN ne demektir, Demokrasi ve demokratik, liberal düzen sevdalilarının
    nasıl bir HİLE ve ALDATMA DÜZENİ kurduklarını ve Kroniik EMPERYALİSTLERİN ve bu topraklarda yetiştirdikleri İŞBİRLİKÇİLERİ ile ” MİLLETLERiN ZENGİNLİĞİ ” diyerek, masum kitleleri nasıl ŞEREFSİZCE aldattıklarını ÖĞRENMEK için Merhum süper zeka Prof. Necmetti ERBAKAN’ın bu konudaki tesbitleri üzrinde
    bir VATANSEVER Olarak tekrar TEFEKKÜE etmesini temenni ederim, Bu konuda TV-5’te de yayınlanana TBMM’deki açıklama ve değerlendirmelerini gözardı etmemesini ve Dr. Işin hm. ve yılışık ve besleme Uğur Dündar ile yapmış olduğu mülakatı da degerlendirmesini hassasiyetle tavsiye ederim. Bilvesile, İmam-Hatip
    ve I. Enstitüsünde edindiği bilgileri tazelemesini de bir DOST olarak HATIRLATMAK isterim. DAREYN saadetine vesile olacağını sanıyorum

  2. İktidar ve muhalefet, insanların yaşantısından, kaygı ve beklentilerinden, ülkenin gerçek sorunlarından giderek kopuyor. Gerek Cumhur İttifakı bileşeni partiler, gerekse CHP, bir siyasal parti safında miltanlaşmamış, “sokaktaki insan” dediğimiz halk yığınlarının duygu ve ruh halinden bihaber görünüyorlar. İtalya’da tüm okulların kapatılmasını gerektirecek kadar ciddi bir tehdit haline gelen korona virüsü salgını ülkemiz için de çok ciddi bir tehdit iken, siyaset, aklın sınırlarını zorlayan bir yüzeysellik içinde.

    İnanın, bu körlüğün, bu aldırmazlığın, bu ölçü bilmezliğin faturası hem AK Parti hem de CHP’ye çok ağır olacak. Erken seçim sonuçlarının ekrtanlara akmaya başladığı akşam, o faturanın büyüklüğünü -muhtemelen hayli şaşırarak- hep birlikte göreceğiz.

    Kimi zaman, CHP seçmeni olduğu izlenimine sahip olabileceğimiz kimi yorumcu arkadaşlar, CHP’nin onyıllardır iktidar olmadığını, Türkiye’nin hep sağ partiler tarafından yönetildiğini, değişmeden kalan kötü tablodan CHP’ye sorumluluk payı çıkarmanın hem insafsızlık, hem de AK Parti’nin aldtamaca amaçlı taktik bir mazeret söylencesi olduğunu söylediler -ya da bunu ima eder göründüler.

    Bu bakış açısı ve argüman doğru değil.

    Türkiye’nin verili bir andaki genel tablosundan ana muhalfet partisi/partileri de sorumludur.

    Bugün önümüzde duran Türkiye tablosunun ortaya çıkmasında CHP de çok hatırı sayılır bir sorumluluk payının sahibi.

    Muhalefet etmek, Erdoğan’a laf yetiştirmek midir?

    Ağzından çıkanı kulağı duymaz CHP Gurup Başkan Vekili’ni o yönetici konumuna seçip oturtan Erdoğan mıdır?

    Sizin 21. yüzyıldaki siyasetçi kaliteniz bu mudur?

    Artık CHP seçmenlerinin bir bölümünde dahi bıkkınlık uyandıran laikçilik dışında CHP’nin dönüp halka söylediği ne vardır?

    CHP’nin artık bizatihi yürütmenin kendisi haline gelmiş cumhurbaşkanlığı gibi kritik bir konum için yapılan seçimde kendi adayı olarak çıkardığı Muharrem İnce’den bugün hala aklımızda kalan ne var?

    “Söyle Recep. . .”

    Başka?

    CHP, gerçekten Türkiye’nin önünde bir ayak bağı.

    Siyaset tarzı cazgırlık, siyasetçi kalitesi, bugün Meclis’te yaşanmış düzeysizliğe yol açmış kalitesizlik.

    Önümüzdeki erken seçimler, AK Parti kadar, CHP’nin tasfiyesini de gerekli kılıyor.

    CHP, halk yığınlarının güçlü tokatını yemediği sürece, geleneksel muhtevasından kurtulamayacak. Bu tür iç dinamiklerden yoksun. Ancak dışarıdan, halk yığınlarının etkin müdahalesi ile dişe dokunur bir dönüşüm yaşayabilir.

    Türkiye siyasetini bu kalitesizlikte tutan, muhalefet dediğimiz mekanizmanın içini boşaltan, gerçek muhalif partilerin doğmasını engelleyen, miyadını doldurmuş, büyük ölçüde gerici bir parti CHP.

    Kendisinin “sol” olup “sol”u temsil ettiği yanılsamasını sürekli yeniden üretiyor bu ilkel ve çağdışı parti. Solculuğu faşizan bir laikçiliğe, geleneksel seçkinlerin devlet bürokrasisi ve kültürel hayat üzerindeki kontrolünün bekçiliğine indirgedi.

    Çoğulculuk ve çok-kültürlülük gibi evrensel değerlerden zerrece nasiplenmedi bütün bir tarihi boyunca. Demokratik, çoğulcu, halkın muhafazakar değerleriyle barışık, dini ve dindarlığı bir sorun olarak görmeyen gerçek bir demokrat zihniyetin önündeki en büyük engel oldu CHP.

    Solcusuyla muhafazakarıyla, sağlıklı ve hepimizin ihtiyacı olan bir zlhniyet dönüşümüne olanak tanıyabilmemiz için, CHP’yi vereceğimiz oylarla Türkiye siyaset sahnesinde güdük bir parti konumuna indirgememiz gerekiyor.

    Türkiye’nin sorunu sadece bu iktidar değil. Eşzamanlı olarak, bu miyadını çoktan doldurmuş ana muhalefet partisi.

    Sol ve sosyal demokrat seçmenlerden, solun ve sosyal demokrasinin önünün açılabilmesi için, oylarıyla bu partinin tasfiyesine yardımcı olmaları beklenir.

    • 1980 ihtilali sonrası kapatılmadan önceki CHP’nin oy ortalaması %35’dir. 1977’de Ecevit liderliğinde %41,4 oy almıştır. Yani halk sanıldığı gibi CHP düşmanı falan değildi. Fakat 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra kapatılınca yerine kurulan partiler (SHP v.b.) halktan uzak kalmıştır. 1992’de yasak kalkıp tekrar kurulduğunda ise artık CHP önceki SHP kadrolarının kontrolüne geçti ve o günden beri kendine gelemedi. Son birkaç yıldır gerçek CHP olmaya çalışıyor fakat süreç yavaş ilerliyor.

      Ali Babacan Partisi’nin ilk seçimde tek başına iktidar olması oldukça zor. Hele mevcut %50+1 sisteminde mümkün değil. Bu nedenle ittifaklar şart olacaktır. Eğer CHP dışlanıp da üçlü bir dağılım ortaya çıkarsa Cumhur İttifakı aradan sıyrılabilir ve gördüğüm kadarıyla zaten bunu başarmaya çalışıyorlar. Yani Ali Babacan Partisini desteklemek için CHP’yi illet-zillet ilan etmek doğru bir politika değil diye düşünüyorum.

      • İçiniz rahat olsun sayın fkt, su akar çatlağını bulur nasıl olsa; küfür tek millettir, öyle değil mi? Ha gayret..!

  3. CHP’li Engin Özkoç’tan Erdoğan’a zehir zemberek sözler! (Kaynak: Yeniçağ)

    “Bu Ortadoğu Savaşı, Amerikan emperyalizminin bir süreci başlatmasıyla oldu. Adına Büyük Ortadoğu Projesi dendi. ABD’nin kendi çıkarlarını koruyan, Ortadoğu’da istediği düzeni yaratmaya çalışan, Müslümanların kanını akıtmaya yönelik, dünyada Müslümanları bir tehdit ve terör örgütü olarak göstermeye çalışan, böylece bir düşman yaratarak ABD’yi yeni bir toprak işgaline, Ortadoğu’daki zenginliklere el atmasını sağlayan bir proje başlatıldı. Başkanı Amerika Birleşik Devletleri’ydi. Şimdi, eş başkanını ben size gösteriyorum. (Erdoğan’ın BOP’un eş başkanı olduğunu söylediği videoyu izletti)
    Kimmiş eş başkanı, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. İslâm aleminde, ABD’nin emperyalist çıkarlarına uygun hareket eden ve Müslümanların katledilmesini sağlayan kişiye ne denir? Haysiyetsiz denir, onursuz denir, şerefsiz denir, hain denir. Kim bu? ABD’nin emperyalizmin işgalci kuvvetlerinin eş başkanı kimse, işte bu sıfatlar tam da onun üzerine oturuyor.”

    İlave bilgi : Erdoğan, 1 Mart 2003 tezkeresinin geçmesi yönünde tavır koymuştu.

  4. Kılıçdaroğlu, partisini muhafazakar yığınlara açmak konusunda ne kadar samimi, ne kadar takiyeci ve oportünist, kesin bir hükme varmak kolay değil. Şimdi, önünde gerçek bir fırsat var Kılıçdaroğlu’nun: Erdoğan, kendisine yönelik vatan haini türü suçlamaları ısrarla sürdürse bile, dönüp Erdoğan ve AK Parti’den partisinin gurup başkanvekilinin lumpen ağzı dolayısıyla özür dilemek, partisinin bu tür sığ ve ilkel siyaset dilinin bir parçası haline getirilmesine izin vermeyeceğini ilan etmek.

    Erdoğan’a saygı duymak zorunda değiliz. Ama, dönüp kendisine böylesine bayağı bir dille saldırmak, sadece siyaseten değil, ahlaken de kabul edilmez bir düşkünlük. Memleket zaten bu tür ithamlardan, lumpence ağız dalaşlarından bıktı usandı.

    Kaldı ki, CHP, böylesi ağız dalaşlarıyla, böylesine siyaset yoksunu düşkünlüklerle hep kutuplaşmayı besledi, Erdoğan’ın artık gelenekselleşmiş tuzağına düştü durdu.

    Henüz daha kendi partisinin siyasal çıkarlarının nerede yattığını bunca yıl göremeyen bir parti ve lider aklından Türkiye’yi yönetme kapasitesi umabilır misiniz?

    Meslis’te CHP’lilerin yok açtıkları bu sefil tablo bile, tek başına, neden yeni bir siyaset tarzına ve siyaset diline ihtiyacımız olduğunu, neden mevcut muhalefetle bir yere varmanın mümkün olmadığını gösteriyor.

  5. Kılçdaroğlu ya da CHP parti yönetiminde IQ’su makul düzeyde olanlar, bu gurup başkan vekilinin banka hesaplarını gözden geçirsinler. El altından gelecek seçimlerde Erdoğan’dan seçilmesi garanti bir ilden ilk sıra milletvekili adaylığı için kendisine söz verilip verilmediğini araştırsınlar.

    Sazan balığı türü bir balık türü olalıberi, irilik bakımından böyle zulüm görmedi!

  6. Engin Özkoç. CHP Grup Başkanvekili. Bence zeka özürlüsü. Erdoğan’ın arayıp da bulamadığı nimet. Bir koltuk uğruna kolayca satın alabileceğiniz, bugün küfrettiğine yarın övgüler düzecek türden bir siyaset tüccarı.

    Türkiye’nin ilkel siyaset dilinin, CHP’nin beş para etmezliğinin ibret abidesi bir şaklaban.

    Gurup başkan vekili bir meczup olan parti mi Türkiye’yi yönetecek?

    Erdoğan’la devam edelim daha iyi.

    • Engin Özkoç’u tercih ederim … Erdoğan’ın hatalarının beşte birini yapar en çok.

  7. Türkiye nin en piyasacı adamı Babacan ı Milli görüş sosyalizm vs arasına katmak da ne.
    Parlatırken bari biraz düstürüpla parlatın

    • “Piyasacı adamı” tabiri bilimsel/teknik bir ifade değil. İsteyen istediği yere çeker. Ne demek istediğinizi net yazın da biz de anlayalım.

  8. ”umduğunu değil bulduğunu yemek” lafı gibi önce bir kendine ideoloji seçip sonra arkandan gelenleri buna inandırmaktır asıl marifet.
    yoksa herkes biliyor sosyalizmi, gomonizmi, liberal ekonomiyi, hatta adil düzen’i!..
    Laikliği bile tam manasıyla uygulasan, herkes inancını istediği gibi serbestçe yaşayabilse, kimse kimsenin inancını ötekine dayatmaya kalkışamamasa bile gün gelir din tüccarının biri gelir parasıyla yada ekonomik entrikaların çeşitli yollarını film gibi çevirerek kendi bildiğini okur, okutturur.
    her dönemin, her ülkenin, her bölgenin ayrı şartlarına göre yönetim tespit edip uygulanabilse keşke.
    her ne şekilde bir yönetim modeli denesen de coğrafi konumun yüzünden bazan birşey gelmiyor elinden tıpkı ırak suriye, filistin, lübnan, mısır gibi..
    mehdi diye birini de koysan başa, güneşin batmadığı ülke de yapsan kendi ülkeni, 82 milyonun hepsinin oyunu da alsa muktedirin biri,
    bilmiyorsan kuralların, ilkelerin, umudun, beklentilerin, adaletin ne olduğunu,
    anlamıyorsan insanının ne dediğini, ne istediğini,
    öğrenemediysen eğitimin, kültürün, bilginin, bilimin değerini,
    ha O gelmiş, ha BU gitmiş ne farkeder ki?

    • Bilmem neyin kısaltması arkadaş, şunca yıldır türkiyede hiçbir allah kulu bana kendi inancını dayatmadı; eski türkiyede ise sadece devlet kendi inançsızlığını dönem dönem yurttaşlarına dayatmıştır ama çok şükür bugün o da kalmadı! Bunu da anlıyoruz ki laikliğe borçluymuşuz; iyi de eski türkiyede niye böyle değildi ki bu laiklik..? Coğrafi konumu itibarıyla sayıp döktüğünüz arap ülkelerinin tam ortasında duran, bizim güneyimizdeki ve hepimizin çok sevdiği ülkede kısa sürede yerleşip kök salıveren güzeller güzeli demokrasi niye etraf memleketler de maya tutmaz ki? Coğrafyaysa coğrafya, hepsi de çölde yani… mısırdaki, libyadaki, suriyedeki darbeci generallerden, pilot albaylardan onlarda da var ama bir sürü partisiyle yıl on kere tekrar seçim yapan netenyahu hükümetine darbe yapmak hiçbirinin aklına gelmiyor? Geri kalmış ülkelerin iyi eğitim almış, evrensel değerleri filan da yalamış yutmuş, sorgulayan ve illaki badembıyıklı genç beyin salatası göçü ihracat fazlası kurmayları gerizekalı olduğu için böyle bir garabet ortaya çıkıyor olmasın..! Güneş batıyor mudur batmıyor mudur bilmem ama istersen bir de okyanus ötesindeki bir ülkede kainat imamı gibi bir şey koyalım başa, belki bi b.ka yarar ne dersin? Bak, gözlerin parlayıverdi hemen..:)

  9. RTE sonrası oluşacak yönetime karşı askeri darbe olma olasılığı var mıdır? Gecişi sorunsuz tamamlayabilir miyiz. 4 yıldır oluşan ittifak buna izin verir mi? RTE sonrası geçişten çok ciddi endişelerim var.

    • Dünyanın aldığı istikametin tersine/iyiye doğru istikamet almamız mümkün mü diye soruyorsunuz herhalde hocam.

      Bence topyekün iyileşme beklentisine girmeden karınca kararınca çalışmak lazım.

    • Çok yakında iktidarını yitirecek ve partisi dağılacak olan Recep Tayyip Erdoğan sonrası kurulacak olan demokratik Türkiye koalisyonu, Türkiye’nin bu şekilde daha fazla yürüyemeyeğini gözlem ve idraki içindeki tüm toplumsal kesimlerin sağduyusunu ifade edecek ve çok geniş bir toplumsal desteğe sahip olacak.

      Bu kaçınılmaz ve bunun önünü bir darbe ile kesmeye yeltenebilecek hiçbir aktör yok. Buna inanın.

      Ordu içindeki çeteleşmiş odaklardan hiçbirisi buna yeltenebilecek güçte ve akılsızlıkta değil.

      Ordu içinde kim kime givenecek?

      Kaldı ki, sermaye sınıfı da, denizin bittiğini, bu iktidarla gelinmiş bu noktadan sonra halk yığınlarını kasıp kavuran memnuniyetsizlik ve çaresizlik duygusu ile derinleşerek artacak öfkenin önünün bir askeri darbe ile alınamayacağını kavramış görünüyor.

      Ellerinde, RTE sonrasının başat siyasal aktörü olacak yeni kadro hareketinin önünü kesebilecekleri bir araç yok. Önünü kesmeye çalışmayacaklar. Bunun mümkün olmadığını görüyorlar. Ordu ve bürokrasideki çeteleşmişlik hali, sermaye sınıfının da işine gelmiyor artık.

      Ben, bu kabullenişin güçlü işaretlerinin ilkin medya dünyasından geleceğini düşünüyorum.

      Bürokrasi ve medya, hemen hemen eşzamanlı olarak, adım adım çekilecek bu son demlerini yaşayan, işlevsizlemiş iktidarın arkasından.

      Çünkü, Erdoğan-Bahçeli-Perinçek ittifakı, artık “rıza” üretemiyor halk nezdinde. Erdoğan’ın sadece halka değil, kapitalist düzenin sahibi sermaye sınıfına da bir vaadi kalmadı. Ekonomiden Suriye savaşına, eğitimden devletin işleyişine kadar toplumsal yaşamın her alanında istikrarsızlık ve öngörülemezlik üreten soysuzlaşmış bir iktidar bu. Sermaye sınıfı ve buna karşılık düşen bürokratik ‘devlet aklı’, güçten düşmüş, kendi içinde çeteleşmiş, kapitalist düzen için toplumsal rıza üreteme kapasitesi dumura uğramış siyasal iktidarlarla yol yürümez. Geniş halk yığınlarının umutsuzluğunun ve menuniniyetsizliğinin kontrolü güç olacak toplumsal bir öfkeye evrilebileceğinden korkar.

      Bir darbe yaşanma olasılığı bence hiç yok.

      Sivil demokratik siyasetin yolu açık.

    • Epiktetos hocam öncelikle şunu söyliim, siz bernar hocaya aldırmayın, biyere filan geçtiğimiz yok, şimdi de 2021 başlarında falan gidiciler diye güncellemiş tarihi… şunun şurasında zaten seçimlere ne kalmış, sonrasını bilmem ama öncesini 15temmuzda görmüşsünüzdür, bence içiniz rahat olsun…

      • Ben de yaklaşık olarak böyle düşünüyorum. Erdoğan sonrası bir darbe ihtimalinden endişe etmeye gerek yok. O gittikten sonra darbeyi kim, ne için yapacak ki? Biz dua edelim Erdoğan gitmeden darbe olmasın.

  10. Erdoğan ve Bahçeli ittifakının taraftarları, bu ikisine öykünerek, bu ülkenin kaynaklarının ve insanlarının sahibi ve efendisi olduklarına iyiden iyiye inandırılmışlar.

    “Ekonomi. . .” diyorsunuz. “15 Temmuz!” diyorlar.

    “Demokratik muhalefet. . .” ya “Medya özgürlüğü. . .” diyorsunuz, “FETÖcü!” diyorlar.

    “Suriye. . .” diye söze başlayacak, bir cümle kuracaksınız, “Vatan haini Kılıçdaroğlu!” diyorlar.

    “Üreten bir ülke olmaktan çoktan çıktık” dfiyosrunuz. “CHP, Saddet, İyi Parti. . . Hepsi birden PKK ile işbirliği yaptı” diyorlar.

    Adam, alayımızı zillet ve vatan haini ilan etmiş, böyle yapmaya da devam ediyor, “Liderimizden söz ederken başına “sayın” hitap sözcüğü ekleyeceksin!” diyorlar.

    Oysa, bu ülkenin sahibi olmadıkları gibi, siyasi oy tercihleri bağlamında, AZINLIK konumundalar.

    Beceriksizlikleri, basiretsizlikleri, millet yoksullaşırken kendilerinin zenginliklerine zenginlik kattıkları, milyonlarca insana ölmek ve öldürmek dışında bir vaadleri kalmadığı, ülkeyi Suriye çöllerinde batağa gömdükleri artık gözlerden saklanamaz hale geldi:

    Hem AZINLIK dutrumundalar, hem de bir aydan diğerine daha da azalıyorlar.

    En fazla bir yıl içinde hadlerini bilmeyi öğrenmiş olacaklar.

    Hem lider diye peşine takıldıkları iki hamaset şampiyonunu, hem de bu pespaye kibirlerini yanlarına alıp gidecekler.

    Sayın Koru’nun linkini verdiği videoda izlediğiniz, ismi Ali Babacan olan yeni bir siyasi lider değil.

    O linkte karşınızaq çıkan, Türkiye’yi içine düşürüldüğü cehennemden çekip çıkaracak olan zihniyet, siyaset aklı, yeni siyaset dili ve buna karşılık düşen siyasi kadroların hareketi.

    Türkiye, genciyle yaşlısıyla, Türkü Kürdü, muhafazakarı ve demokratıyla, geleceğe birlikte yürüyeceği kadro hareketini selamlamaya hazırlanıyor.

    Geleceğe umutla bakma hakkı hoyratça elinden çalınmış milyonlarca gencimize, yoksulluk değil resmen açlık sınırına tekabül eden emekli maaşı ve asgari ücrete makhum kılınmış milyonlara, dindarlığın ahlaklı ve adaletli bir duruş sergilemeden hiçbir çağrısının kabul görmeyeceğini söyleyen milyonlarca dindara, salt dini bir cemaate gönül verdiği için olmadık zulmlere uğramış Gülen Cemaati’nin tabanındaki mazlum insanlarımıza ve onların sevgili çocuklarına, ceberrut devletle PKK arasına sıkıştırılmış milyonlarca Kürde, başta Erdoğan ve Bahçeli gelmek üzere ülkeyi dipsiz bir lumpenliğe ve düzeysizliğe savurmuş olanlardan tarifi güç bir bıkkınlık yaşayan milyonlara, CHP’nin sol olmayıp bu ülkeye üç kuruş yararının olmayacağını bilen sosyal demokratlara ve liberallere, bu gezegen üzerindeki insan hayatına değer katan şeyin ölmek ve öldürmek değil, barış ve huzur içinde bir gündelik yaşam olduğunu düşünenlere, düşmanlaşarak değil, konuşarak ve uzlaşarak bir arada ve dostça yaşamak isteyenlere, makhemelerde hakim kürsüsünde muktedirlerin değil adalet ve vicdan duygusunun sesine kulak kesilerek hüküm veren hakimler görmek isteyenlere, müjde vermek istiyorum:

    Erdoğan ve Bahçeli’nin Türkiye’yi içine soktukları karanlık tunelden çıkıyoruz.

    Bunun böyle olduğunu görmeye başlayacağımız yılın başlarındayız.

    Sorumsuzca girişilmiş bir vaad değil verdiğim müjde.

    Cezaevi, yayıncılık, editörlük, 19 yıllık mülteci hayatı görmüş, İstanbul Üniversitesi’nin İstanbul Üniversitesi olduğu yıllarda ekonomi ve siyaset bilimi okumuş bir insan olarak, kendimden son derce emin bir şekilde ve sözün sorumluluğunun farkında olarak söylüyorum:

    Erdoğan ve partisi, sadece iktidarının değil siyasi ömrünün de sonlarını yaşıyor. Bu yıl ya da 2021 yılının başlarında gidiyor.

    Yeni siyasi kadro hareketi aracılığıyla kardeşliğimizi, özgüven duygumuzu, ülkesel birliğimizi inşa edelim.

    Hepmizin ortak yakınması olan bu lumpen ve düşmanlaştırıcı siyaset dilini bir daha geri dönmemek üzere bu ülke topraklarından kovalım.

    Fikir, sağduyu, müzakere temelinde, siyaset dilini hep birlikte yeniden inşa edelim.

    Mazlumların zindanlardan, insanlarımızın karanlık tunelden çıkacakları günler, inanın uzakta değil.

    İyimserliğe, kararlılığa, dayanışmaya, barış ve sağduyuya ihtiyacımız var.

    Bu ihtiyacın karşılanmasına hep birlikte katkıda bulunalım.

  11. Türkiye’de sol, Kemalist Türk ulusalcıları ile Apocu Kürt ulusalcıları (siz buna Ergenekon ile PKK da diyebilirsiniz) arasında sıkışmış vaziyette. Kılıçdaroğlu (kısmen de Demirtaş) solun bu çıkmazını idrak etmiş gözüküyor. Ama bir çözüm üretebilmiş değiller. Umarım yeni kurulacak parti siyasi yelpazedeki bu sosyal demokrat açığını kapatabilir. Türkiye’nin buna ihtiyacı var.

    • Tespitinizin doğru olduğunu düşünüyorum. Ülkenin, gündelik yaşamı adeta kendisine tutsak almış şiddetten, lumpen ve sığ siyaset (hamaset demek daha doğru) dilinden, bu dağılmışlık halinden çıkıp yeniden toparlanabilmesi, ahlaklı, vicdanlı, sağduyulu muhafazakarlarla Kürt demokratlarının, Türk sosyal demokratların ve liberallerin sağduyuya dayanan işbirliğini ve dayanışmasını gerektiriyor.

      Yeni kadro hareketinin tam da bu ihtiyacı karşılamak üzere inşa edildiğini söylemek isterim.

    • Muttalip bey bahsettiğiniz kesimlerin arasında sıkışıp kalmış kadar bile sol yok ki ortada..? Bahsettiğin şahıslarla solun ve idrak edebilmenin ne ilgisi var onu hiç anlamadım. Yani size göre türkiye siyasetinin tek ihtiyacı biraz sosyaldemokrasi sosuna yatırılmış, yarı dinci bir imf partisi midir? Bu mu yani bütün ihtiyacınız?

  12. ihsan eli [beli]açığı da destekliyosa yandı keten helva geçen yaşar okuyan ve namık kemal zeybek gibi halk tv ye çıkıp lan lı maln lı konuşmalarla sayın recep tayyip Erdoğana füze atışlarına başlayabilirler .

    • yanlış olan bir şey daha büyük bir yanlışla doğrulanmaz, kirli olan bir şey ondan daha kirli olan bir şeyle temizlenmediği gibi
      bu milletin elinde bütün dünyadaki insanları kavgasız bir arada tutacak temel değerler varken bu değerlerden uzaklaşmış akşama kadar kavga eden insanlara değer vermek doğmadan ölmek demektir.

  13. Mevcut muhalefet iktidara mükemmel asistleri ne devam ediyor.
    İdlip gündemi nedeniyle dikkatlerden kaçtı.
    1- Pervin Buldan’ın “artık ittifakları açık yapacağız” açıklaması.Bunun anlamı daha önce CHP ve İP ile gizli ittifak yaptıkları anlamındaki bir açıklama.Bu açıklama İPden ayrılmaları anlamlandırmaktan başka bir işe yaramaz.Halbuki ittifakları “seçmen”oluşturdu.Refetandumda Öcalanın evet oyu verilmesine dair mektubuna rağmen ve 23 Haziran seçimlerinde Osman Öcalanın TRTye çıkarılmasına rağmen seçmeninin tavrı ortada.Buldanın Öcalan ile başlayıp biten söyleminin kime hizmet ettiği malumunuz.Gizli olarak kiminle ittifak yaptıklarını doğru şekilde açıkça söylerse daha iyi yapar.
    2-Kılıçdaroğlu’nun “siyasi ayak” çıkışı.
    Bu yeni kurulmuş ve özellikle Babacan tarafından kuralacak partiye karşı kullanılabillir.
    Daha doğrusu kullanılır.

  14. Komünizmin münafıklarına sosyal demokrat deniyordu, demek bu da demokrat sosyalistmiş. Nasıl ingilterede işçi partisi iktidara gelince ingilizler sömürgelerinden vazgeçmemiştir, bu kişi de başkan seçilirse 3.dünyanın uzak ama petrolü bol ülkelerine demokrasi görmekten geri durmayacaktır. Ama elbette insanlığın içinde debelenip durduğu sorunların çözümü için sosyalizmi yeniden ele almalıyız, siyasi evrimini tamamlayan toplumlar için kaçınılmaz son: katıksız sosyalizm. Kimi politikacı eskilerinin kuracağı yeni bir partiden sosyalist bir hareket çıkmasını beklemek abes olur; ancak imf reçetelerine gönüllü yazılmış bi kısım khk lı bürokratın ablak suratlarından başka bir şey getirmezler. Akparti yıllardır sürdürdüğü halkçı ve ilerici politikalarını bir basamak daha yukarı taşıyabilirse; türkiye toplumu da milli komünizmi konuşmaya geçebilir. Öncelikle kamu yönetimi reformu yasa tasarısı raftan indirilip demokratik özerklik sağlanmalıdır. Ayrıca yeni bir anayasa yazılmalı ve bunu yaparken de ab nin lizbon anlaşması esas alınmalıdır. Ekonomide özellikle ve öncelikle kritik sektörlerde millileştirmeye gidilmeli; eğitim ve sağlık sektöründe devlet güvencesi ise zaten şarttır…

  15. Ali BABACAN i dinledim. Yaklaşımları oldukça nitelikli. Içimize yerleşen bi korku ve endişe ACABA o da kazanınca yine benzer bu durum yaşanır mı? Bunun olacağını sanmıyorum. Çünkü dünyayı tanıyan ve görmüş biri var karşımızda. Bir de gençlere şans vermek gerekiyor. Türkiye gençlerle yonetilmeli. Gençleri anlayan bir siyaset gerekiyor. Dünyada ekonomi yönetimi ve insanı değerlere yaklaşım çok farklı meselelerin üstü örtülerek hiç bir yere varılmaz. Algı bir yere kadar götürüyor. Iyi algı kötü algı yerine doğru ve gerçek daima kazandırır. Yanı doğru organik ise algı inorganik oluyor. Video da gördüğüm kadarıyla sorunları tespit ve çözümler oldukça nitelikli. İnşaallah başarılı olurlar.
    Yıllarca okumuş bir üniversite mezunu atanınca ne kadar mutlu olduğunu çok gormusuzdur. Oysa olay sıradan bir hayat olayı olması gerekirken, büyükce bir olay haline gelmiş durumda. Yanı insanlar ne kadar ümitsiz ve mağdur. Sevincin derecesinden anlaşılıyor. Bu durumlardan bir an önce kurtulmamız lazım. Bu basit örnek bile gençlerin anlaşılmadığını gösteriyor. Yeni bi şeyler lazım.

  16. SOS-YALİZM

    “Günümüzde İhsan Beliaçık’ın temsil ettiği görüş” mü? Aman Allah’ım muhalefet insanı nerelere savuruyor. Hafazanallah kavramları bu kadar ucuzlatmak kime fayda sağlar.

    • Bir insanın her söylediği yanlış mıdır?

      Beğenmediğimiz fikirlerinden ötürü bir insanı karalayabilir miyiz?

      • O kişi devletbaşkanımız olunca hiç böyle makul sorular ortaya getirmiyorsunuz cinali bey..?

        • Benim kimseye bir kinim nefretim yok. Devlet başkanının şahsıyla da hiç bir derdim yok. Önceden ona ve bazılarına çok kızıyordum, şimdilerde kimseye kızmıyorum.
          Hem sen de bilirsin belki; kızgınlık, öfke akıl yollarını tıkıyor, kavramaya mani oluyor.

          • Sn.bernar arkadaş burdaki herhangi yorumcumuza hitap ederken gösterdiği nezaketi bile çok görüyor devlet büyüklerimize, hatta kalıplaşmış saygı ifadelerini bile yazmamak için özen gösteriyor marifetmiş gibi..! Siz de ben kimsenin düşmanı değilim diyerek işin içinden sıyrılamazsınız ama; en azından milletin adamını sevmeye de çalışın biraz, gözünü nefret bürümüş birinin düşüncesi tek yönlü kalır… önce takdir edip sonra eleştirmeye başlamak daha olgun bir tarzdır…

    • İhsan Eliaçık’ın yayımlanmış bir düzineyi aşkın kitabı var. Tutarlı dindarlığının karşılığı, devlet hazinesinden tırıtklama olanağı veren makamlar olarak değil, sayın Koru gibi hakkında açılmış onlarca dava ile ödüllendirilmiş bir düşünce insanı.

      Bütün vaktini ve enerjisini bildiği doğruları yazıp söylemeye vakfetmiş, Peygamber’in ve Kitap’ın mütevazi bir yaşam çağrısına hep sadık kalmış, maldan mülkten özgür, alçakgönüllü bir yaşam sürüyor oluşunun birinci elden canlı tanığıyım.

      İyi ki sözün kalitesine, aklın bilgeliğine, dindarlığın ve muhafazakarlığın ahlakına ve vicdanına sahip çıkan, fikir evrenimize renk ve derinlik kazandısan aydınlarımız, güzel insanlarımız var. . .

Yoruma kapalı.