AK Parti bünyesinde siyaset yapmış liderlere sahip iki yeni parti korona dönemindeki zorunlu suskunluktan sonra meydanlara çıktı.
“Meydanlara” dememe bakmayın, toplantılar yine dönemin özelliği gereği salonlarda yapılıyor. İlk izlenim, salon toplantılarının ilgi açısından meydan kalabalığı görüntüsünü verdiği.
Yeni partilerin liderleri de kozalarından çıkıyor, can alıcı sorunlara temas ederken vaktiyle içinde yer aldıkları iktidar cephesine olan eleştirilerinin dozunu da artırıyorlar.
Çevreye kulak verildiğinde yeni partilerin görmeye başladıkları ilginin konuştukları illeri aşarak ülke geneline yayılmaya başladığı fark ediliyor.
Adam olacak kişi nasıl çocukluğundan belli olursa, partilerin iktidar adayı olup olamayacağı da kuruluşlarında gördükleri -veya göremedikleri- ilgiden belli olur.
İki parti de kuruluş döneminde beklenen cevvaliyeti sergileyememişti. Zayıf çıkışlar yüzünden duyulan hayal kırıklığının üstesinden bir çırpıda ve bütünüyle gelmeleri zor; yine de ilgi halkasının genişlemesi bazı çevrelerde varlığını hissettiren “Ne yapılırsa yapılsın siyasetteki tıkanıklığı aşmak mümkün olmayacak” umutsuzluğunu kırabilir.
Siyaset umut demektir
Ülkenin böyle bir umuda ihtiyacı var.
Dün gece Rusya karşısında milli takımımızın sergilediği oyun tarzı bana ülke siyasetinin durumunu düşündürdü. Zayıf başladı oyuna milliler, golü yiyince bile üzerlerindeki sinmişliği atamadılar. İkinci yarı ise ilk 45 dakikanın tam tersiydi. Arada oyuna alınan tek bir oyuncunun getirdiği heyecan diğer oyuncuları da tetikledi. Maç 1-1 bitti, fakat birkaç küçük dokunuşla daha milli takımın lehine 3-1 de bitebilirdi.
Siyasiler de yeni partilerini ülke siyasetinde söz sahibi haline getirebilirler. Eleştiriyi aşan bir yeni söylem, daha önce cepheye sürülmemiş heyecan verecek yeni yüzler bunu sağlayabilir.
Partileri oluşturanların şöyle bir değerlendirmeyle yola koyuldukları anlaşılıyor: AK Parti başlangıçta gerçekçi ve yararlı ilkelere sahipti (doğru). Yönetimi eline aldığı ilk on yıla yakın süreyle her alanda başarılı çalışmalar gerçekleştirdi (bu da doğru). Yanlışlık tek adam yönetimine evrilen sistem değişikliğiyle başladı (bu doğru değil). Sistem değişikliği sonrası iktidarda devam edebilmek için başka bir partinin desteğine ihtiyaç ortaya çıktı (bu doğru). O partiden alınan desteğin devamlı olabilmesi için iktidar partisi kendini ona benzetmek zorunda kaldı (bu da tam doğru değil).
AK Parti’nin kendisine sürekli başarı getiren yoldan ayrılması ‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle başlamadı. Daha öncesi var. Kuruluş kadrosunda yer alan ve Türkiye’yi ‘örnek ülke’ haline dönüştürme heyecanı taşıyanlara zemin kaybettiren farklı tercihe sahip bir başka grup öne çıktı. ‘Sürekli iktidarda kalma’ tercihini önemseyen bu insanlar o zaman da kendilerine ek güç getireceğini düşündükleri yol arkadaşları aradılar.
Buldular da.
Yol arkadaşlığı iyidir, ancak iyi seçilmezse, yol arkadaşı insanlara olabildiği gibi partilere de kaldıramayacakları yükler getirebilir.
Getirdi de.
Şimdiki yol arkadaşları da varlıklarıyla güç katar görünürken AK Parti’den oy -ve itibar- kaymasına sebep oluyor.
İktidar partisi ile ona destek çıkan ortakları arasında kendini belli eden uyum sonradan mecburen edinilmiş benzerlikler yüzünden değil. Elbette ortaklarla sürekli aykırılık sergileyerek yola devam edilmez; taraflar birarada yaşabilmenin yolunu benzeşmede arayacaktır.
Buraya kadarı doğru. Ancak iktidarda bulunan parti yol arkadaşlarını sürekli yanında tutabilmek için fazla zahmete katlanmak zorunda kalmadı. Bir-iki seçimle kadrolarını yenileyerek bu duruma itiraz edebilecekleri eledi ve bu yolla kendini farklılaştırdı.
AK Parti şimdi istese bile bugün girdiği yoldan kolay kolay çıkamaz. Eski başarılı günlerini günümüzde yeniden canlandıracak bir kadrosu yok çünkü.
Ekonomi ve dış politika
Ekonomiyi ele alalım.
Hemen herkes hükümetin ekonomi yönetiminin başarısız olduğu kanaatinde; bu kanaat AK parti çevrelerinde de yaygın. Öyle değil mi?
Peki ekonomiden sorumlu olan kişi değiştirilmek istense eski başarıları günümüzde yeniden canlandıracağına inanılacak kim var AK Parti kadrosu içerisinde?
Bürokraside de -bırakın doğruları icraata dönüştürebilecekleri bir tarafa- doğruları söylenmesi gerekeceklere söyleyebilecekler bile yok.
Sadece ekonomi değil, dış politika da öyle.
Dış politikada artık gözle görülür bir hal alan açmazlar söylenmesi gerekenlere kendileri tarafından ifade edilemediği için, doğruların söylenmesi gereken kişilerin okuduğu düşünülen yazarlar aracılığıyla sıkıntıların seslendirilmesi yöntemine başvuruluyor.
Anlayacağınız sözün bittiği yerdeyiz.
Politika sözün bittiği yerden alınarak ileriye taşınır. Ülke insanının ilgisini çeken, kısır döngünün kırılabileceği umudunu aşılayan, daha güzeli vaad eden bir kadro yeni söylemlerle bunu sağlayabilir.
Tıpkı siyasetin tükendiği bir dönemde kurulmuş, gerçekçi bir kadroya sahip, varlığıyla ülkenin içine yuvarlandığı yerden kaldırılmasını sağlayacağı umudunu veren 2001 yılının AK Partisi’nin yaptığı gibi.
Ona da şans tanıyan, hatta vaadlerini yerine getirebileceğine inanan çok azdı; yine de ilk seçimde iktidara gelebildi AK Parti ve o kadrosuyla vaadlerini gerçekleştirmeye çalıştığı gibi, vaadlerinden ilerisini de hayata geçirebileceği umudunu verdi.
Yeni partilerin -hiç değilse artık hangisi daha fazla umut verebilecekse onun- yapması gereken de budur.
Şartlar o günlerin şartlarına benziyor, o şartların zorlayacağı sonuç da aynı olabilir.
İzleyelim bakalım, olabilecek mi?
ΩΩΩΩ