Cumhuriyet’in yeni kadronun eline geçişi üzerine benim de söyleyeceklerim var…

25
Reklam

Çok uzun yıllar önceydi. Bilkent Üniversitesi öğrencileri tarafından oluşturulmuş kulüplerden biri benim de aralarında bulunduğum üç gazeteciyi o sıralarda henüz ‘medya’ adını bile almamış basın mesleği üzerinde konuşmak için bir panelde buluşturmuştu.
Gazetecilerden biri Cumhuriyet’ten, diğeri Sabah’tandı.
Sabah’ı Ankara’da temsil eden meslektaş, nereden icap ettiyse, gazetelerin keskin çizgilerle okur önüne çıkmasının gerekmediğini, farklı görüşlere sayfalarında farklı görüşten çalışan ve yazarlara da bünyesinde yer vermesinin iyi olacağını, bu bağlamda mesela benim pekala Cumhuriyet’te de yazabileceğimi ifade etti.
Bana söz verildiğinde gazetelerin farklı görüşten yazarlara yer vermesi teklifini destekledim. ‘‘Ben bu iş için iyi bir örnek miyim, bilemem, ama neden olmasın?’’ dedim.
Cumhuriyet yazarı ise teklife ‘‘Öyle şey mi olur, herkes bulunduğu yerde kalsın’’ sözleriyle sert bir biçimde karşı çıktı.
Oysa, bir süre sonra, Cumhuriyet farklı görüşten yazarları bünyesine katmasa bile, günün öne çıkan konularında kendisi paneller düzenledi ve onları günler boyu süren tefrikalar halinde sayfalarında yayınlamaya başladı. O panellerde bazen ben de yer aldım.
Yıllar sonra, bir sohbetimizde, dönemin Cumhuriyet yayın yönetmeni, Bilkent’teki panelde farklı görüşlerin gazetesinde yer almasına itiraz eden yazarlarının, yine ikimizin görüş açıkladığımız bir Cumhuriyet panelini takiben kendisine ‘‘Durdur bu yanlışlığı’’ diye çıkıştığını duyuracaktı.
Nitekim Cumhuriyet’e ek okurlar da kazandırdığı halde farklı görüşlerin geniş biçimde sergilendiği o panellerden çok geçmeden vazgeçildi.

‘‘İşgal sona erdi’’

Daha yakın zamana gelelim.
Bir televizyon kanalında haftalık siyasi programa birlikte çıktığımız bir Cumhuriyet yazarı, gazetesinin ‘liberal’ yazarlar tarafından işgal edildiğini, yönetiminin de aynı türden birine teslim edildiğini özel söyleşilerimizde şikayet konusu yapıyordu. En son görüşmemizde, kendisine, ‘‘Merak etme, bir süre sonra onlar gider, hoşlanacağın Cumhuriyet’e yeniden kavuşursun’’ dediğimi hatırlıyorum.
O gün bu günmüş. Daha önce bir mahkeme kararıyla Cumhuriyet’in yönetimine gelen kadro yine bir mahkeme kararıyla bu konumlarından uzaklaştırıldı ve onların yönetici ve yazar olarak gazeteye taşıdığı isimler de ya kovuldu ya da kendiliğinden ayrıldı.
Cumhuriyet artık bütünüyle aynı görüşten ve hep o görüşün gazeteye hakim olması gerektiğine inanan bir kadronun elinde.
Gazete iki gündür birinci sayfasından ‘‘Bizler Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu çizgisini yeniden oluşturacağız’’ iddiasını ‘‘Sonunda işgalcileri kovmayı başardık’’ neşesiyle dillendiriyor.
Hep unutulanı, Bilkent panelinde de söylediğim bir gerçeği, burada bir kez daha hatırlatayım: ‘Solcu’ ve ‘Atatürkçü’ bilinen Cumhuriyet’te ‘sağ’ diye bilinen görüşün en simge isimlerinden Peyami Safa da, vaktiyle padişah Vahdettin’e musahiplik yapmış ve Fransa’da uzlet günlerinde bile onun yanından ayrılmamış Ref’i Cevat Ulunay da köşe yazarlığı yapmışlardı.
Nadir Nadi’nin bir ara Demokrat Parti’den milletvekili seçildiğini de unutmuş görünüyor Cumhuriyet’çiler…
Onun ‘sağ’ ile flört ettiği dönemde gazetenin birinci sayfasından verdiği Nazım Hikmet fotoğrafı altına düşülen not benim buraya aktaramayacağım kadar ağır bir hakareti içinde barındırır.

Doğru olan çeşitliliktir

İnsanların haberleri ve yazarlarının yorumları için satın aldığı gazetelerin veya internet üzerinden ulaşılan haber sitelerinin tek bir görüşe kendilerini bağlı bilmelerinin mesleğimiz açısından doğru olmadığı kanaatimi bugün de koruyorum. Okurlar her görüşü okudukları gazeteler ve sitelerde bulabilmeliler.
Akıllı insan doğru ile yanlışı ayırt edebilir.
Kendi hesabıma, yönettiğim ‘OcakMedya’ sitesinde yazarlar arasında bu görüş çeşitliliğini bulundurmaya özel çaba gösterdiğim gibi, sitede açtığımız ‘seçilmiş yazılar’ bölümünde bunu tam anlamıyla sağladığımı da sanıyorum.
‘‘Bir zamanlar Cumhuriyet gazetesi, azıcık da olsa bu yolda bir gayret içerisine girdi ve satışı 120 bini buldu’’ desem herhalde aranızda bunun palavra olduğunu sanacaklar çıkabilir. Oysa Hasan Cemal’in yönettiği dönemde Cumhuriyet 100 binin üzerinde satıyor ve tirajı sürekli yükseliyordu.
Yeniden eski çizgisine çekilen Cumhuriyet’i çıkaracak kadro bakalım şimdiki 50 binlik satış rakamını nereye taşıyacak?
ΩΩΩΩ

Reklam

25 YORUMLAR

  1. Sayın H.K.bey, benim cevaplamami istediğiniz sorulara elimden geldiği kadar cevap vermeye çalişacağim.Umarim anlatabilirim!
    “1). Konuşsaydınız o ateiste fikrini değiştirmesi için ne söyleceyektiniz merak ettim,”
    Yakinda İnşAllah o çocukla konuşacam, şu an sesim kisik Dallasdan yeni döndüm, ordaki evlerde kilima olduğu için bana alerji yapitı.
    Ikna konusunda, “Allways I have the answer on the tip of my tongue.”
    Onun fikrini değiştirmeme gerek yok KURANI KERIMIN meailini anlamadiğini ona isbat ederim.
    2). Siz anadan-babadan miras yoluyla mi öğrendiniz, sorarak mı, yoksa okuyarak ve anlayarak mı?
    Hayir anamdan babamdan miras olarak öğrenmedim.
    Ben çocukluğumdan bu tarafa düşumeyi, okumayi, araştirmayi, soru sormayi ve çalişmayi çok sevdiğim için, olsa gerek her konuda epeyce bilgi sahibi olduğumu çevrenden duyuyorum.
    Fakat kendime göre pek birşey bilmiyorum, onu içinde BEŞIKTEN MEZARA KADAR öğrenmeyi kendime hayat tarzi olarak seçmişim.
    Kuran-i kerimin Turkçe ve Arapça her biri dip notla ve açiklamalarla 12 ve 16 cilten oluşan tevsirlerini bir kaç kez okudum ve iki yilda Kanadada Tevsir uzmani bir hanimdanda arapcasi ve diğer dillere çevrisindeki incelikler hakkinda bilgiler edindim.
    3). “…Onun icin okuduğumuzu anlamıyoruz…” derken okuduğunuzu anlasaydınız o üstün zeka gibi ateist mi olacaktınız?
    Ben genelleme olarak okuduğumuzu anlamiyoruz diye yazdim ,ve evet bizim Turk milletinde kitap okuma olayi yok.
    Bir yaziyi anlamak için onun main idea sini anlamak gerek ki işte onu biz anlamiyoruz….anlamama sorunumuz var
    4). Ateist olmamak için o iki ayeti nasıl anlamamız gerekir?
    O iki ayeti ben gayet iyi anliyorum fakat buraya yazmam ve bence bu sorunuzun cevabini ehliyetlisine havele edelim OCAK MEDYA yazarlarindan değerli İlahiyetci yazar Sinan Eskicioğluna Rıca etsek hem bizler için hemde çiçeği burnunda ATEIST evladimiz için daha faydali olacağindan dolayi kendisi bizi kirmaz herhalde.
    KUR-AN’İ Kerimin ilmini yapmiş Ehliyetli birisinden okursak hepimiz için daha faydali olur.
    Ben bu konulari yazmam. Çünkü Dini konularda ehliyetli değilim,
    O konuda karşılikli konuşmalarda konuşurum, o kadar öğle ahkam kesip yazi yazmam.
    Esenlikle kalin.

    • Merhaba Nurdan hm. Bana öyle geliyor ki:
      Topu yuvarlayıp taca atan siyasetçiler gibi cevaplar vermişsiniz. O kişi sizi kırmamak için yüzünüze karşı “he he der” geçer. İçinden de “ateistlik noktasına gelmek için 400 kitap okumuşum, siz karşımda hafif kalırsınız, önce o kitapları bir oku bakalım” şeklinde lafı geçiştirir. Zaten üstün zeka diyorsunuz siz ona neyi nasıl ispat edeceksiniz? İstediğiniz kadar “Tam ispat edecektim, dilimin ucunda”ydı da Eskicioğlu’ydu; şuydu da buydu” deyin, pek kâr etmez. Muhtemelen Eskicioğlu da onun okuduğu kitapları okumamıştır zaten….
      Genelde işin gerçeği bu iş ana-veya bir aile büyüğü veya arkadaş ile kültürel kapsamda başlar. Gerisi kişisel gayretinizle şahsi ve toplumsal ezberlerden kurtulmak (ki bu da çokçası bunun zararlarından kurtulmak oluyor) Akıl-İman Sentezi noktasına ulaşabilmektir.
      O arkadaşa benden selam söyleyin ve bu konuyu hatırlatın. Akıl-İman sentezi diye birşeyden bahsedip duruyor diye başlarsınız… Deyin ki “Bunda başarılı olursanız zaten düzlüğe çıktınız demektir. Allah’ın tam bir Hükümran olduğuna, herkesin ve herşeyin O’na muhtaç olduğuna ve O’na hesap vereceğine, O’nun ise nihai analizde hiçbir şeye, hiç kimseye hesap vermeyeceğine, her yakıştırmadan münezzeh, eşi benzeri olmayan bir Varlık olduğuna; test edenin (sözde üstün zekanızla) siz değil O olduğuna vardınız demektir. Bu teslimiyette değilseniz zaten aklınızda Allah yerine kültürel yakıştırma bir tanrının dini söz konusudur ve siz de yıllarca bunun “dindarı” imişsiniz demektir (bir nevi ezberine Müslüman!). Yani, zaten bir bakıma “şirk” içindeymişsiniz demektir (ki bu sorun sadece bu kişinin değil birçok kişinin sorunu). Ateist olmakla, belki kafanızda oluşturmuş olduğunuz bu tanrıdan kurtulmuş olabilirsiniz, ancak Allah’tan ve O’nun kuramından-düzeninden ve neticede O’na hesap vermekten kurtulmuş olamazsınız”…..
      Konu hem ilginç ve hem de uzuna kaçar. Ancak vakit darlığında şimdilik bu kadar….

      • Merhaba H.K. bey! ben topu taca atmadim ve atmamda! O iki ayeti çok iyi anladiğimi yazdim!!! Siz benden onu açiklamasini istediniz!
        Zaten Ayetler gayet açik! Ayricada kendimde onlari çok iyi anladiğimida yazdim!!!
        Asil siz benim yazdiklarimi bir daha okuyun sorularızın ne kadar yersiz olduğunu kendiniz daha iyi anlarsiniz.
        Tekrar okuyalım (“O çocuk sadece bir kaç örnek vermiş oğlumda “tamam “bende bir bakayım” diyerek okuyup beni aradı”)
        Ben burada ikisininde bu ayeti yalniş anladiğıni büyük harflerle ve onlarin (Tanzimi) yalniş yorumladiklarini zaten yazmişim!
        Ee ey ayetlerde gayet açik ben neyi açiklayacaktim?
        Okuyalim
        (8:1 ayetinden anladiklari şu ganimetler ALLAHLA PEYGABERIN arasinda bölunecek onlarin HAKKI)
        Buradada Dini kitap yazanlarn hatalarinin olabileceğine deyinmişim.
        (O çocuk dini konular hakkinda 400 tande kitap okuyarak dinsizliğe karar vermiş.)
        Siz sorgular gibi sorular souyorsunuz, ve kendinizi çok bilgili zannediyorsunuz.
        Evet ben o çocuğu 400 kitapdan dah çok etkilerim.
        Bir kac örnek
        ABD Orlando City in Florida
        Susan Bartin isminede bir misyoner
        bana 1994 de Turkçe olarak incili okumak istermisin diye mektup yazdi, ve onunla 1998 kadar yazıştık.
        Onun bana İslam hakkında sorduğu sorulara cevaplarım karşısında çok etkilendiğini ve misyonerliği biraktiğini son mektubunda yazmiştı.
        O mektubu ben Kanadaya geleceğim gün almiştim ve cevapda yazamadım, aslinda yazişmakda istemiyordum çünkü sürekli davetye gönderiyordu.
        Birde sizin gibi sentezleri yazmaktansa uygulamayi tercih ederım çünku epeyce islami benden taniyan ve Müslüman olan arkadaşlarim ve dostlerim var.
        Yalniz onlar benim söylediklerimi ve yazdıklarımi iyi anliyorlar.
        İngilizcemde pek iyi olmamasina ragmen, çünku İngilizceyi kendi kendime öğrendiim.
        Öğle o ateist çocuk ve benim oğlanlar gibi bir kaç Üniversiteyide İngilizce okumadim.
        Siz isterseniz okuduğunuzi iyi anlayinki tercümanlikta az hata yapasiniz.
        Eğer halen daha tercümanlık yapiyorsaniz.AKIL İMAN SENTEZCI.
        Hoşca kalin.
        Not:Üstun zekalik hakkinda Kayserilerin şu sözlerini hatirliyalım!
        “Bizim bu çocuk adam olamaz bari okutalim da Doktor veya Mühendis olsun.”

        • Nurdan Hm merhaba. Sorgularım doğrusu, burada başkalarını da sorguladım, öyle değil mi? Sorgulandığımda da ilave açıklamalardan kaçınmam. Amaç bilgi alışverişi olursa bu da doğaldır. Kimseye bilgiçlik taslamak gibi bir gayem yok. Doğruları arayıp doğrularda birleşebilmek önemli. Bir iki defadır “o ayetleri çok iyi anladiğimi yazdim” (1) diyorsunuz. Ateistliğe karar veren vaktiyle dindar arkadaş o ayeti size örnek vermiş, ilginç bir örnek, buraya taşımışsınız. Burası açık forum. Konu önemli. İşin içinde ateistlik var. Konuya dair spesifik bir cevap vermediniz. Siyasetçiler de lafı yuvarlar, dağıtır direkt cevap vermeden bırakır. İngilizce “dilimin ucunda..” falan yazmışsınız, bu bana şaka gibi geldiği için ben de Türkçesiyle şakayla karışık yazdım (malum burada Türkçe bilenler daha fazla).
          Bu yazılarımızı okuma zahmetine katlananlar hakemlik yapsın isterseniz (savunma hakkı saklı kalmak kaydıyla ben varım). O ayet sizce gayet açıksa, üstün zekalı arkadaşa niye dert olmuş ta ateist olmasına adeta katkıda bulunmuş. Sizce bu sorgulanacak bir konu değil mi, ben de bunu sorguladım.
          Şimdi de diyorsunuz ki: «Buradada Dini kitap yazanlarn hatalarinin olabileceğine deyinmişim» (2). Nurdan hm, bu konu da sorgulanabilecek bir konu çünkü değindiğiniz dikkati çeken diğer birkaç konu gibi «zan» na dayalı. Bilgiye ulaşmak bu devirde çok kolaylaştı, malum. O ayet mealinde «hata» falan yok, interneti biraz karıştırsaydınız 40ın üstünde mealci direkt olarak aynı şeyi yazmış. Oğlunuza da bu konu adeta sürpriz olmuş ki « anne, ben baktım, ayet aynen öyle … » türü şeyler söylemiş (yazdığınızı tekrar okuyabilirsiniz). Ancak, bu ayet üstün zekalı arkadaşa sorun-dert olmuş… Bu aralar «deist, ateist» sayısı artmış olduğu için sorgulanana makul-doğru cevaplar vermek zorundayız ki tekrar düşünebilecek noktaları olsun. «Evet ben o çocuğu 400 kitaptan fazla etkilerim.. » diyorsunuz. Bu da duygusallığa kaçan bir konu (büyükleri kırmak istemezler-evet hanım teyze haklısın derler). Duygusallığın ötesinde bilgiye dayalı olarak konuyu açmak daha doğru olanı değil mi? Ben bunu yapmağa çalıştım. Bence, siz bu işe kafa yormayın o arkadaş gelsin. Onunla fikir alışverişine geçmiş olurum. 400 kitab okumuş onları falan anlatır…. İlginç bir fikir jimnastiği olur yani…
          Hatırlattığınız son konu da bence eksik bir versiyon, yahudilere ait aslına kıyasla.

          • Merhaba H.K. bey, evet ben sizin yazdiginizi yalniş yorumladim onun için kusura bakmayin özur dilerim.
            Ben o ayeti örnek olarak yazdim, çünkü, savaşlari Osmanliyi falan çok karistirmiş, hata Peygaber efendimize dahi sarhoş iken namaz kildirmiş diye bir çok laflar etmiş.
            Ben ne kadar zekali olursa olsun okudugumuzu anlmama bakimindan o günde onu duyduğum için örnek olara onu verdim, yoksa o çocuk Turkiyede taninan birisi,deşifre olsun istemedim ve geneldede Fehmi beyin yazilarini onlarade gönderiyorum ondan dolayi.konuyu kapatmak istedim.
            Birde ben gençlere karşi çok anlayişliyim ve onlarla konuşurken hep kendimin o yaştaki halimi göz önune getirerek konuşurum.
            Oğullarim ve arkadaşlari ile diyaloğum teyze veya anne gibi değil arkadaş gibidir, benim yiyenlerim onlarin arkadaşları diger genç kızlar veya erkekler olsun beni arar saatlerce sohbet ederler, konuşma konusunda problemim yok.
            O İngilizce kelime Idiom siz anliyacaginiz için yazdim.
            Türkce anlmi hazir cevap demek.
            Genelde arkadaşlar benimle Dini konuda konuştuklari zaman bana şaka ile senin cevabin dilin ucunda diye takilillar.
            Size o yaziyi yazmdan bir kaç dakika önce bir hiristiyan arkadasla Isa AS çarmak olayini konuştuk onlarin inancina göre onu öldurmuşler ya.
            Bana öldukten sonraki olanları incilde onun ağzi ile yazildiği gibi anlatinca.
            Ben ona dedimki incil Isa AS a indrilen bir kitap onun ölümü iile birlikte kitap tamamlanmiş olur! O öldukten sonra nasil oliyorda ayet iniyor? Bu soruyu sorunca hemen o arkadaş bana senin cevabin herzaman dilin ucunda hazir diye o kelimeyi söyleyince, bende öylesine yazdim.
            Bu arada o çocuk beni aradı ben hiç konuyu açmadim duymamiş gibi davrandim ve manti yemeye davet ettim, kendisi ve eşi mantiyi çok seviyorlar.
            Şimdi bana gelecekler, onlarla aramizda bir eyalet var sahil yolundan gelmelerini söyledim doğal güzelliğini görsün ve bana anlatsin diye üçakla değil arabanizla gelin dedim, onlarda tamam dediler ve bu hafta sonu geliyorlar.
            Onun Ateist olmasinin en büyük nedeni tarikatci oluşu ve benim tarikatlara karşi oluşumu iyi biliyor.
            Hic bir zamanda o çocuğa tarikatlar aleyhinde tek kelime etmedim, onun için beni dinleyeceğinden emin olmasam dahi umutluyum.
            Esenlikle kalin.

          • Yani, o arkadaş Türkiyede dindarlığın ötesinde tarikatçı imiş te üstün zekası ile tarikatçılıktan ateistlik inancına mı terfi etmiş!? Yahu, bu olay, tahminimden daha da ilginç bir hale geldi! Kafiyeli bişeyler de yazmağa değer hani (ama vaktim dar). Amerikaya gelince parlak zekası sayesinde gözü açılanlardan (!) herhalde. Özellikle diğer dini kültürlerden insanların nasıl yaşadığını görünce, dini marka olduğundan şüphelendiği prangalarından kurtulduğunu, tam anlamıyla hürriyetine kovuştuğunu sanıyor galiba (ben de bazı örneklerine tanık oldum). 400 kitap okumuş olması da ona hayatı boyunca referans olacaktır. Sorgulamanın sonu yok. Hala düşünebilen sorgulayan biriyse mezara gireseye kadar fikrini/ateistlik inancını değiştirebilmesi için vakti var. Bu arada eşi çocukları ve başkalarını da etkileyip yalancı peygamberlik yapıyorsa, nihai analizde onun bedeli daha da ağır olur. Size kolaylıklar onlara da selamet dilerim. Afiyet olsun (<— mantı!)

  2. 1) Cumhuriyet yazarı “Taş yerinde ağırdır” demişti… Cumhuriyet gazetesinin en iyi dönemi 80’li yıllar. Tabii o yıllarda her şey güzel olduğu için o güzellik ve bereketten Cumhuriyet te nasiplendi.
    2) Cüneyt Arcayürek ölmeden evvel 80’lere özlem yazıları yazıyordu. Bu yazılarda Kenan Evren faşist, despot ve diktatör olarak değil vatansever, nazik, hoşgörülü ve babacan biri olarak tasvir edilir: “Kenan Paşa beni çağırdı, gazetede yayınlanmakta olan, kendisini tiye alan yazı dizisinden rahatsız olmadığını, Üruğ Paşa’ya anlattıklarımı bir de benden dinlemek istediğini söyledi.”
    Arcayürek ölene kadar (2015) Cumhuriyet’te yazdı. Aklı başında bir adamdı. Kenan Evren’e de Hasan Cemal’e de düşmanca duygular beslemezdi.
    3) Kenan Evren’in uçağında tek tip gazeteci yoktu. Farklı görüşler basında olduğu gibi uçakta da kendine yer buluyordu…
    4) Kenan Evren’in “Bu köşk bana dar geliyor, kendime bin odalı saray yaptırayım ve ölene kadar orada yaşayayım” şeklinde bir düşüncesi yoktu.
    5) Türk medyasını bitirmek için düğmeye ne zaman basıldı? 17/25 Aralık’tan çok önce “Bu adamlarla yakında yollarımız ayrılacak” diye demeç verenler vardı. Bu adamlar dedikleri liberal kalemler. Öyle de oldu.
    6) Basın, “yerli ve milli” dedikleri bana göre “rezil ve sefil” hâlinden nasıl kurtulabilir? Bence Dış Mihraklar olaya el atmalı… Yeni gazeteler yayın hayatına girmeli ve bu gazetelerin sermayeleri yüzde yüz yabancı ve gayrı milli olmalı.
    7) Avrupa, Türkiye’ye neden iyi davranıyor? Ben Avrupalı olsam Türkiye’nin başındaki Zat hakkında olumsuz düşüncelerim olurdu ve Avrupa’nın, Avrupa ve değerlerine “Bunlar haçlı, bunlar şöyle, bunlar böyle” diye sürekli hakaret eden bir lidere ve ülkesine neden bu kadar anlayışlı davrandığını sorgulardım…
    8) Avrupa’nın, Türkiye için “Türkiye oraya yanaşmasın, buraya ilişmesin, şuraya kaymasın” diye endişe ve hesapları var. Görünen bu… Avrupa madem Türkiye’den vazgeçemiyor o hâlde Türkiye’deki abuklukların düzelmesi için de bir şeyler yapmalı. Doğaydı, çevreydi, şuydu buydu tamam ama bir de Medya var. Yani özgür basın, düşünce ve ifade hürriyeti filan. Türkiye’deki en abuk ve yamuk şey basın. Fikri kıt, irfanı kıt, vicdanı kıt kalemleri besleyen basın. Gayri milli bir basına ihtiyacımız var. Yerlilik ve millilik onların olsun…
    9) Kemal Tahir 14 yıl hapis yattı. Önce 1938-50 arası 12 yıl yattı. Sonra 6-7 Eylül 1955 rezaletini bahane edip hapse koydular ve son olarak 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra bir kere daha… 14 yıla tamamladılar… Kemal Tahir’i okurken edebiyat severlerin içi burkuluyor. Söz konusu edebiyatsa gerisi teferruat bile değildir, noktasında olanlar için bir başka hicran yarası da Sabahattin Ali’dir. Değerli yazarı kafasına odunla vura vura, fok balığı öldürür gibi 1948’te öldürdüler. Aradan 70 sene geçti hapiste hâlâ gazeteci ve edebiyatçılar var.
    10) Taraf düşük tirajlı bir gazeteydi. 50 bin ancak satıyor, fazla tıklanmıyordu. Taraf bir haber yapıyor, ertesi gün yandaş medya “Taraf’ın haberine göre” diyerek o haberi manşetine çekiyordu. Yani Taraf kıvılcımı çakıyor, yandaş medya o kıvılcımı aleve dönüştürüyordu. Yandaş medya hesap verdi mi! Başörtülü bacımı taciz eden deri eldivenli, üstü çıplak 100 kişinin fotoğrafını (!) Sabah manşetten verdi. Sabah o manşetin hesabını verdi mi? Onlar hesap vermez. “Saftım, kandırıldım, Rabbim affetsin” der, sıyrılırlar.
    11) Hanefi Avcı, Fetö’nün baştacı olduğu, istediği her şeyin verildiği, dönemin başbakanının “Ben bu kumpasların savcısıyım” diye bizzat demeç vererek Fetö’yü sahiplendiği dönemde önemli bir kitap yazarak Fetö tehlikesine dikkat çekti. Karşılığında haksız yere hapse kondu. Yani Hanefi Avcı zor zamanda konuştu. İşte bu Hanefi Avcı “Ahmet Altan’ın hapiste ne işi var!” dedi. Altan’ın ve diğerlerinin hapse konmasının Fetö ile mücadele olmadığını söyledi. Evet, öyledir. Altan ve diğerleri Fetö ile mücadele kapsamında hapiste tutulmuyorlar. Uyuzluk olsun diye hapiste tutuluyorlar.

    • 12) Yazık oluyor şu memlekete…!
      Bütün bunlar olgunlaşamamış gelişememiş bir ülkenin sorunları. Bize has, bize özel kendini ispat ya herro-ya merro sürecinde Akıl-İman Sentezi zafiyetinde ancak bu kadar oluyor!…. Birşeyleri farkettirerek hem kendimiz ve hem elalem için var-olacaksak Akıl-İman Sentezi! Ancak imanı kıt sözde akılcılar ve aklı kıt ezbere müslümanlar arasında değişik kılıklardaki muharebeler bitmek bilmiyor. Hala kale fetihlerinin revaçta olduğu dönemlerde yaşanıyor sanki… Aynı kafayla son yüzyılda gazete-universite fetihleri işgalleri.. “sadece ben haklıyım-dediğim dedik çaldığım düdük”, hep “abidik kubidik”…

    • Hayir uyuzluk olsun diye değil.
      Allahin Lütfü,15 Temmuzu kurcalamasinlar diye hapiste tutuluyorlar.

  3. islamcı literatürle söyleyecek olursak, “…, her şerde de bir hayır vardır”. Kanımca cumhuriyetteki gelişmeler, içinde hayrı barındıran şer bir olay, tıpkı akp gibi.
    – Akp, cumhuriyet döneminin en büyük hayallerinin (osmanlı özlemi, şeriat yönetimi vb. gibi) hiç de düşünüldüğü gibi olmadığını topluma, kötü örnek olarak, gösterdi, gösteriyor. Ülkenin gelişmesinin önünde engel olan uhdelerin, yaşamın gerçeğiyle örtüşmediğini göstererek bir hayra vesile oluyor. herhalde akpden başka da kimse bunu gerçekleştiremezdi. nitekim cumhuriyet yönetimi, kuruluş sürecinden itibaren, tekke türü yapılanmalarla mücadele etmesine rağmen, cemaat türü oluşumlar gittikçe güçlendi. taa ki akp iktirına kadar. akp iktidarında bunlar toplum tarafından sorgulanmaya başlandı.
    – cumhuriyetin akp (ya da derin devlet mi demek lazım) tarafından ele geçirilmesinin de, solun boynundaki tasma gibi duran ve solun derin devlet tarafından rahatlıkla kullanılmasına neden olan “ulusalcılık” ve “atatürkçülük” gibi bağlardan kurtulmasına, derin devletin (akpnin mi demek lazım ya da kontgerilla) de artık toplumda daha bir bilinir olmasına vesile olabileceğini düşünüyorum. kuşkusuz sadece cumhuriyetin bu kesimler tarafından ele geçirilmesi bütün bunları sağlamaz. ancak cumhuriyetin akp tarafından (derin devlet mi demek lazım) ele geçirilmesi, böyle bir gelişmeyi tetikliyecektir diye düşünüyorum.
    – Batının çok çok acı deneylerle ulaştığı noktaya, belki çok geç bir zamanda, ancak daha az sancılı bir yoldan ulaşabileceğiz. yani tebadan vatandaş olmaya, birey olmaya, “ilmi hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler” olmaya …
    – Uzun bir süredir yazıyorum. ülkenin gelişmesinin önünde engel olan bazı önkabuller, değerler, inançlar, durumlar olduğunu ve bunların aşılması ile toplumun bir aşama yapacağını. cumhuriyet osmanlı hesaplaşması, (kavga anlamında söylemiyorum. insanların beyinlerindeki, düşüncesindeki, inancındaki, doğrularındaki hesaplaşmadan bahsediyorum), askeri darbeler nedeniyle daha önce yaşanamadı. yani askeri darbeler, bu yönüyle de toplumun gelişmesine engel oldular. şimdi bu hesaplaşmalar yaşanıyor.
    – Yani içinde bulunduğumuz dönem, şer dönemi. Ancak içinde hayırlar barındıran bir şer dönemi. bu nedenle, daha önceden de, hem iyi partideki, hem chpdeki tartışmaları bu çerçevede değerlendirmiş, yaşananlara üzülmemek, tam tersine sevinmek gerektiğini yazmıştım.
    – Yine yani, cumhuriyet gazetesinin derin devlet tarafından (akp mi demek lazım) ele geçirilmesine “basın özgürlüğü” noktasından bakarak üzülmüyorum, vatandaş olabilmek için, birey olabilmek için yaşanması gereken bir süreç olarak bakıyorum.
    – Derin devlet (akp mi demek lazım), ve yandaşları (troller mi demek lazım), cumhuriyetin ele geçirilmesine çok sevinebilirler. Ancak o kadar çok sevinmemelerini salık veririm. hem yukarda yazdıklarım nedeniyle, hem de havuz medyasında bir gevşemeye, genişlemeye neden olacağı için. yani dönüşümün bir ayağı da yandaşlarda (havuz medyasında vb) yaşanacak diye düşünüyorum.

  4. Bu gazetenin adını değiştirip başka bir şey koymak lazım .Cumhuriyet çok daha başka şeyler ifade ediyor.

  5. Çatışma
    Sermaye toplulukları ikiye bölüp çatıştırmak ve cahil bırakarak yönetmek istiyor. Bunun için değişik görüşlü medyayı oluşturuyor. Onlar birbirine saldırınca onları fakında bile olmadıkları yollardan destekliyor. İlan verir, satın alır, yakar.
    Bunu yayın organı yönetenler bilir. Faklı görüşler ise insanları birleştirir, anlaştırır. Düşmanlıkları bile makulane olur. Bunu Sermaye böyle önler. Ocak Medya böyle yapıyor ama hala yazıları Koru seçiyor. Hala eleştirileri kendisi ayıklıyor. Tek seçici olunca ister istemez sonunda tek sese dönüşür. Bunu çözmek için de yayın organı kooperatif olmalıdır. Okuyucular ve yazarlar ortak olmalıdırlar. Ortakların istediği kimselerin yazıları yayınlanmalıdır.
    Kişiler kötü değil düzen kötüdür dediğimiz zaman bunu kastediyoruz.

  6. İlave olarak; Deniz Baykal, alınan hukuk karşiti kararların arkasında cumhur başkanı Erdoğan in olduğu algısı, duygusu var. Ve Türkiye 1-2 ay içinde erken seçime gitmeli demiş.
    Ne yani bu kararları başkası mı alıyormuş?
    Benim kafam hayatta anlamaz! bunu nasıl anlasin?

  7. Gundemimizde okadar fazla konu var ki, meseleri tam anlayamadan gundemimiz deki konular değişiveriyor.
    Ekonomik durumumuz bütün dünyanın diline düşmüşken ve Suriye bile bu durumumuzu aleyhimize kullanarak propaganda yapmasına rağmen % 5 in üzerinde büyümüşüz.
    Muhtemelen ben gene nasıl büyüdüğümüzü anlayamadan konular değişecek.

    • sahi Türkiyenin neresi büyümüş % bilmem kaç,Kusura bakmayın cebimdeki parayı sabah bir baktım yine eksilmiş,sahi kim bu hırsızlar.Aman dikkat fazla düşünen ve sorgulayan,okuyanları sevmeyiz neme lazım olaki adam cebine koyduğu aklını çıkarıpta başına koyar adam akıllı düşünürseeee her halt çıkar ortaya ve aman Allahımmmmmm kral çıplakkkkkk.

  8. cumhuriyeti ve yazarlarını gençliğimden beri takip ederim. örneğin hikmet çetinkaya türkiyede fetönün f’ si bilinmezken bile fetö tehlikesine ve kamplarına dikkat çekmiş ve yıllarca fetö ile mahkemelik olmuş bir yazar.. şimdi nasıl fetöcü ilan edilir anlamış değilim.. sanırım yaşasaydı rahmetli uğur mumcu da fetöcü ilan edilirdi… insanların sevmediği rakip gördüğü kişileri fetöcü ilan etmeleri moda oldu..

    • Fetö kelimesi Türkiye’nin icat ettiği en etkili temizlik malzemesi, önüne geleni temizliyor.

  9. Cumhuriyette PeKeKe ciler ile PeKaKa cıların kavgasını AKP nin de desteğiyle PeKaKa cılar kazandı.
    Olan budur.

  10. Ülkenin iklimi neyse yetiştirdiği ürün o dur.
    Bütün birimler aynı hastalıktan muzdarip.
    Tek sesli olmak sorunları çözmez sadece örtmeye yarar ve kolay çözülecek problemleri yok sayarak buyumelerine ve sonunda büyük kırılmalar neden olurlar.
    Birbirinin zıddı görünenler bu ülkenin yapısı gereği aynı dokulara ve karakterlere sahiptir , sadece belki ayırt edilebilirsin diye farklı renklere boyanmislardir o kadar.
    Yönetilenler böyle sevdiği için oyle yönetenler hayatını devam ettirmektedir.
    hülasa aslında herkes memnun.
    Körler ve sağırlar birbirini ağırlar.

  11. Aydınlık kadar satması, kendi çalıp oynamalarına yetiyor. Bununla da mutlu oluyorlar.

    • aydınlık cumhuriyet kadar satıyorsa, cumhuriyetin aydınlık kadar satmasından çok, aydınlığın cumhuriyet kadar satmasına üzülmek lazım.

      • Üzülelim ozaman Hamza bey! Ağustosun ilk haftası tirajlar; aydinlik 50 bin, cumhuriyet 37 bin.

        • – cumhuriyet 37 bin satıyorsa cumhuriyet üzülsün. fakat aydınlık 50 bin satıyorsa hepimiz üzülelim.
          – Kendisini ilerici diyen 50 bin yobaz var demektir. bunlar akpnin imam hatiplilerinden daha zavallı mahlukatlar, düşünceden daha uzak mahlukatlar çünkü.
          – bunlar “atatürkçülük” ve “ulusalcılık” söylemleri ile derin devletin koyun gibi yönlendirdiği, kendisini ilerici ve solcu zanneden 50 bin düşüncesiz demektir.

Yoruma kapalı.