Cemal Kaşıkçı olayında bilinmeyenler… Tam bana göre bir olay bu…

23
Reklam

Cemal Kaşıkçı’nın başına gelen olay sırasında ben derin narkoz altında olmalıyım. Önce Türkiye, sonra bütün dünya ‘‘Cemal Kaşıkçı’ya ne oldu?’’ sorusuna cevap ararken elbette aklım başındaydı, öyle olduğu için de onca yayın kalabalığına rağmen bizim açımızdan ‘muamma’yı daha iyi anlamamıza yarayacak bazı ayrıntıların gözden kaçtığını fark edebildim.
Kaşıkçı yalnız Türk nişanlısı ve gazeteci tanışları tarafından tanınan biri değildi ülkemizde; bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da tanıdığı bir yabancı medya mensubuydu.
Ülkesinin en çok tanınan medya mensubuyken ülkemize gelmiş ve ‘geleceğin önemli figürü’ saydığı İstanbul’un belediye başkanı Tayyip Erdoğan’la bir TV mülakatı gerçekleştirmişti Cemal Kaşıkçı.
Tayyip Erdoğan başbakanken de Kaşıkçı’ya yine TV’de yayınlanan bir mülakat vermişti.
Son mülakatını bu defa karşısına ‘cumhurbaşkanı’ olarak oturan Tayyip Erdoğan’la 2 Ekim 2016 tarihinde gerçekleştirmişti.
Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu binasına girip bir daha dışarı çıkmadığının anlaşıldığı tarihten tamı tamına iki yıl önce…

Haberini yayınlamıştık

Bizim ‘OcakMedya’ sitemizde TV yayınından iki gün sonra (4 Ekim 2016) çıkan konuya ilişkin haberi birlikte okuyalım:

‘‘Arap dünyasında çok izlenen kanallardan Rotana Khalejia adına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşen Suudi Arabistanlı gazeteci Jamal Khashoggi (Cemal Kaşıkçı) cuma günü kayda alınıp pazar akşamı yayımlanan programda karşısında gördüğü Erdoğan’dan müthiş etkilenmiş.

Khashoggi daha önce de –biri 1990’larda belediye başkanı iken– iki kez Erdoğan‘la TV mülâkatı gerçekleştirmiş.

Program, son iki gündür, sosyal medyada en çok ele alınan konu oldu.

Bugün çıkan Arab News gazetesinde Khashoggi ile Erdoğan görüşmesi üzerine bir mülâkat yayımlandı.

Gazetecinin en fazla etkilendiği yön, Erdoğan‘ın ümmetin bütününe sahip çıkması ve ümmetin saldırıya uğradığını söylemesi olmuş. İslâm ümmetini merkeze koyan bir lider olarak takdir etmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ı…

“Suudi Arabistan liderleri böyle konuşur. Malezyalı Mahathir Mohamad de, Pakistan lideri merhum Zia-ul-Haq da; onlar da ümmet fikrine sahip çıkar ve ilgi duyarlardı” demiş Khashoggi.

Reklam

“Gerçek Erdoğan’ı Musul konusu açıldığında gördüm” de diyor Khashoggi. “Neymiş o?” sorusuna da şu cevabı veriyor: “Erdoğan samimi bir Sünni; bu sebeple de bölgede İran etkisine ve Irak’ın kuzeyinde İran’ın varlığına karşı çıkıyor. Bana, ‘Musul halkı hepsi Sünni olan Arap, Türkmen ve Kürtler’den oluşuyor; bu sebeple Al-Haşd-el Şaabi’ye Musul’da yer yok; Türkiye ve Suudi Arabistan buna karşı çıkacak ve böyle bir senaryoyu geçersiz kılacaktır’ dedi.”  

Arab News’un “15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrasında nasıl görünüyordu, kendisinden emin miydi?” sorusuna Khashoggi‘nin verdiği cevap şu: “Evet, hem de çok emin…”

Mülâkatın pazar akşamı Arap dünyasında en çok seyredilen program olduğu görüşünde Khashoggi.’’

Şimdi kimselerin bu fazla eski olmayan TV mülakatından söz etmemesini garip karşılıyorum. [Bu yazının girişindeki fotoğraf son mülakattan. FK.]
Oysa, Türkiye kendi topraklarında cereyan etmiş bir olayın üzerindeki perdeyi sıyırmak için çaba gösterirken, bunu tanınmamış birine reva görülen muameleyi açığa çıkartmak için yaptığı gibi, Kaşıkçı’yı şahsen tanıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuyu mutlaka yakından izliyordur.

Kaşıkçı öldürüldü mü, yoksa kaçırıldı mı?

Hemen herkes Kaşıkçı’nın Başkonsolosluk binasında infaz edildiğinden emin.
Washington Post gazetesi, yazarı olan Suudlu gazetecinin akıbetini öğrenmek ve okurlarına duyurmak için İstanbul’a kuvvetli bir muhabir kadrosu gönderdi; onların bulguları Başkonsolosluk binasına birkaç adımlık mesafede bulunan Başkonsolos Muhammed al-Otaibi’nin rezidansında (evi) da böyle bir cürmün işlenmiş olabileceğini akla getiriyor.
Acaba?
İki uçak İstanbul’a gelmiş gitmiş ve Suudlular bugün binayı Türk uzmanların denetimine açıyorlar.  Daha önce Reuters muhabirlerinin de binada dolaşmalarına izin vermişti Suudlular. (Rezidansın denetimi de ihmal edilmemeli).
Bana daha makul gelen, ‘kaçırılma’ teorisi. Ortadoğu denilince akla ilk gelen isimlerden biri olan gazeteci Robin Wright’ın New Yorker dergisinin internet sitesinde çıkan değerlendirmesi bu teoriyi aklıma getirdi.
Suudlu ajanlar Ghanem al-Dosari adlı kral ailesiyle dalga geçen mizahi YouTube videoları yaparak ünlenmiş bir Suudlu muhalifi Londra’da derdest edip ülkelerine geri götürmüşler. Kaçırmışlar adamı. Ülkede Salman bin Abdülaziz’in kral olması (2015) sonrasında üç ayrı Suudlu prensin kaçırıldığını BBC haberleştirmiş…
Tabii bununla başlayan muhalifleri yıldırıp sindirme ameliyesini, bir tık daha ileri götürüp İstanbul’da infaza kadar vardırmış da olabilirler.
Yakında öğreniriz.
Kaşıkçı’nın Washington Post’ta yazdığı ilk makalelerden birini Robin Wright alıntılamış:

‘‘Post’ta 2017 Eylül ayında yayınlanan ilk makalelerden birinde, Kaşıkçı, kendi hükümetine karşı çıkma noktasına gelmesinin bayağı uzun bir zaman aldığını söylüyor. ‘Birkaç yıl önce bazı dostlarımın tutuklanması benim için acı verici bir olaydı. Sesimi çıkarmadım. İşimi veya özgürlüğümü kaybetmek istemediğim için… Ailem için de endişeliydim. Şimdi farklı bir tercihte bulundum. Ülkemi, ailemi ve işimi terk ettim ve sesimi yükseltiyorum. Aksini yapmak cezaevinde çürüyenlere ihanet etmek alurdu. Pek çokları sesini çıkartamazken ben konuşabiliyorum. Suudi Arabistan’ın her zaman şimdiki gibi olmadığını bilmenizi istiyorum. Biz Suudlular daha iyisine layığız.’’

Olayın peşini bırakmaya benim de niyetim yok.
ΩΩΩΩ

Reklam

23 YORUMLAR

  1. Fehmi Bey, McKinsy olayı da tam size göre bence lütfen aydınlatin başımız döndü.

  2. Bu ve buna benzer olaylar asla çözülmez.
    Sadece ne amaçla yapıldığını tahmin edebiliriz.
    Türkiye bundan zarar görmez inşaallah.
    Anlaşılan otoriter ülkeler etkili mualiflere hiçbir zaman musamaha göstermezler.
    Onlar için en iyi mualif ebediyen susmuş mualiftir.
    OTORİTER YÖNETİMLER İKTİDARLARINA YÖNELİK GÖRDÜĞÜ HER TEHDiDİ ÖNEMSERLER.
    Burada mualifleri susturma yöntemleri açısından yapılacak yorumlar isabetli olmayabilir.
    Belkide emsallerine ibreti alem olsun hesabı yapılıyor gibi geliyor bana.
    BU ARADA DEVLETİN RADARINA GİRMİŞ DEMOKRATİK ÜLKELERDE BİLE GENELDE KAZA SÜSÜ VERİLMİŞ
    SUSMASI GEREKEN İNSANLARDA OLMUŞTUR VE OLMAYA DEVAM EDECEĞİNİ TAHMİN EDEBİLİRİZ.

  3. Olay’ın ÇOK enteresan safhaları var :
    – ABD’de işlemleri yapmıyorlar, Kaşıkçı izni-belgeyi alması için TAA Türkiye’ye gönderiliyor ! Niye?
    – Öyle bir tesadüf ki, adamcağız Konsolosluğa girmeden – az önce – tarassut aletleri bozuluyor !
    ( FB. Maçında, VAR’ın YOK olması gibi)
    – Konsolosluk – anlaşılan – beceriksiz çıkıyor ! Suud Krallığından 15 adam geliyor, DİPLOMAT diye,
    – Konsolosluğa RENKLİ CAMLI araba geliyor,
    – Bir müddet sonra Konsolos EVİNE gidiyor – yanlış hatırlamıyorsam – o araba ile,
    – Araba 2-3 saat orada bekledikten sonra Konsolosun EVİnden ayrılıyor
    – Ertesi gün o Diplomat denen adamların bir kısmı MISIR’a, diğeri, BAE’ne gidiyor, bir kısmı suud’a
    Enteresan bir diplomasi (!) çarkı değil mi ?
    Karagülle’nin açıklamaları sebebiyle bir hatıramı anlatmakta fayda var :
    Türkiye’nin köklü BÜYÜK Holdinglerinden STFA firması var. O tarihte, sahibleri hayatta idi ve Popüler firma idi. Üst düzey Yöneticilerinden meslektaşım ve arkadaşım – ikisi, zaman zaman olduğu gibi –
    ziyaretime geldi. Heyecanla ve merakla anlatmıya başladılar :
    Şirketin İRAN’a giden bir TIR’ı orada kaza yapmış, bir kişi ölmüş. Hemen, adamı tutup, içeri atmışlar. Evrakından STFA Firmasını bulup, arıyarak, olayı anlatmış, yetkili ve sorumlu kişilerin ertesi günü İran’da olmasını istemişler. İkimiz atladık gittik, dediler; ” İki gün sonra, madur bayan-çocukları ve kaza yapan şoför MAHKEMEYE çıkarıldı. ÖZETLE ; Olay anlatıldı. Madur kadına ne gibi maddi ve manevi kayıpları olduğu – tabii çocukları ile birlikte ve ne türlü, ne kadar bir tazminat istediği soruldu. ……. Hakim, tarafları razı ederek belli bir rakama HÜKMETTİ. Biz parayı havale ettirdik, bir çırpıda şoförü aldık çıktık. Madur kadın da hiç olmazsa, madden maduriyetini gidermiş, ruhen de kısmen rahatlamış oldu. Bizde olsa, dava yıllarca sürüncemede kalır, uzar gider, şoför ve ailesi bir çeşit, madur kadın başka bir çeşit yıpranır, rezil olur, gider” diye sözlerini bitirdiler, hayretlerini ve sevinçlerini dile getirdiler. Şoför’ün parası, varlığı yoktu ise; diyenlere, Karagülle, “bir müessese açıklıyor ” ; istiyen, o kısmı yeniden okusun.

    • fenerbahçe maçında VAR yok olmadı. Var birkaç maçta bozuldu. ayrıca VAR bozulmamışken fenerbahçe lehine penaltıyı çalmadılar GS aleyhine kırmızı kartı vermediler. Biraz mantıklı yazın.
      – işin derinine indiğinizde yaptığız sadece iftira atmak. çünkü böylesine bir maç içinde yığınla atak oluyor, 2 dakika sonra golün olacağını kimse bilemez. fenerbahçe kahin olup golden önce VAR’ı bozmadı.
      – Sevmediğinize iftirayı mübah görüyorsunuz.

  4. Yazınızda medyada şimdiye kadar açıklanan bilgilerden başka bir şey göremedim.

  5. Dün bir TV de tartişma proğrami izledim, orda bir gazeteci, bu olayın Türkiyenin Ekonomisi ile ilgili bir olay olduğunu iddia etti.
    Özeliklede Erdoğanın arkadaşı olduğunu vuegulayarak.
    Bizim mit dişardan adam kaçirirken miliyonlarca dolar rüşvet veriyor Sudiler istediğini sessiz sedasiz hallediyor.
    Haa sahi bundan bir kaç gün önce Trump Sudi prense ne demişti?
    “Bizim yardımimiz olmassa seni o makamda birgün oturturmazlar” diyerek kesinin ağzıni açmalarıni istememiş miyidi!

  6. Işıd militanları tüm asırlarda İslama verilen zarardan daha fazla zarar verdiler
    Tüm Müslümanların İslama gölge etmesinden daha fazla gölge ettiler
    Bunlar derme çatma militanlar, ye’cüc me’cücler
    Suudi Arabistan
    Kur’anın indirildiği mekanı,
    Kur’anın indirildiği Allah elçisinin yaşadığı yeri,
    Beytullahı,
    Mekkeyi,
    Kabrinin bulunduğu şehri içinde barındıran ülkenin adı
    İslam devleti
    Şeriatın uygulandğı ülke.
    Müslümanların kalbi durumunda.
    Bir adam, bir gazeteci konsulosluğuna giriyor ve kayboluyor.
    Çıkmış. Çıkmışta hanımından mı kaçmış,
    Başıma iş gelir korkusuysa telefonunu eşine bırakan adam kaçmış öyle mi ?
    Ayıptır.
    Günahtır.
    Kur’anı, Peygamberi, Kabeyi, Mekkeyi, Medineyi ve Müslümanları ne duruma düşürdünüz
    Bu değerler insanlıga nasıl anlatılacak
    Müslümanların başı yerden kalkmıyor

  7. Cemal Kaşıkçı olayını herkes kendine göre okuyor, bu da normal. Fehmi Koru’nun olayı “tam bana göre” sözüyle nitelendirmesi de çok yerinde. Hakkını yemeyelim bu konuda en ehil ve söz söyleme hakkı olanlardan biri. Hem Batıyı hem de Arap dünyasını tanıyan duayen bir gazeteci olarak O’nun değerlendirmeleri çok önemli.
    Cemal Kaşıkçı olayında herkes farklı birşey söylüyor ve kafalar karışık. Kaçırılmış da olabilir, öldürülmüş de olabilir ancak hadise bunun daha ötesinde birçok şeye işaret ediyor.
    1-Dünya gazeteciler için gittikçe daha güvensiz oldu, çünkü diktatörler, kirli iş yapanlar, yolsuzlar vs. gerçeklerin kamuoyu ile paylaşılmasını asla istemiyorlar. Bu konuda onları sıkıntıya sokan gazetecileri mümkünse satın alıyorlar, susturuyorlar, hapse atıyorlar veya öldürüyorlar. Bu eskiden de vardı, hatta bugünlerde yere göğe sığdıramadığımız II. Abdülhamid Han zamanında sistematik sansür vardı, İttihatçılar birçok gazeteciyi faili meçhul (malum) öldürdüler, Cumhuriyet kurulmadan gazetecileri öldürmeye başladık, gazeteci Ali Kemal’i linç ettirdiler, milletvekili ve gazeteci Ali Şükrü Bey’i M. Kemal’in koruması Topal Osman katletti, Cumhuriyet döneminde birçok gazete kapatıldı, gazeteciler hapsedildi. Yakın tarihlerde Abdi İpekçi gibi birçok gazeteci faili meçhul veya malum öldürüldü. Özellikle Kürt meselesi ile ilgili yazan gazeteler ve gazetecilere de nice saldırılar ve engellemeler oldu ve oluyor. Hele son 5 yıllık savrulmada yüzlerce gazete, haber ajansı, dergi, matbaa vs. kapatıldı, müsadere edildi, sahipleri, yazarları vs. hapsedildi, mal varlıklarına el konuldu. Son üç yılda Türkiye dünyada en çok gazeteci hapseden ülke unvanını hiç terk etmiyor. Ama idarecilere sorarsak “onlar terörist” diyorlar.
    İmdi Suudi Arabistan bizim gibi demokrasi olma iddiasında olan bir ülke değil. Bizim kendimize hak gördüğümüz adam kaçırma işini onlar da bizim ülkemizde yapmışlar gibi görünüyor. Benim çözmeye çalıştığım bu durumun niye Türkiye’de olduğu değil. Bu gayet normal bir al-ver ilişkisi aslında. Suudlar Medine’de yaşayan 40 Türk aileyi (bazıları 30 yılı aşkın süredir orada yaşıyordu) 15 Temmuz sonrası paketleyip teslim ettiler. Niçin bizim yandaş basın bir ağızdan konuya sahip çıktı, ABD’nin koruduğu bir gazeteci için yollara düştü? Ben Suudların Türk idaresi ile anlaşmalı olarak bu işi yaptığını, en tepeden kaçırma onayı aldığını ve yağdan kıl çeker gibi gazeteciyi alıp gittiğini düşünüyorum. Erdoğan’ın tepkisi ise olması gereken bir şey gibi duruyor. Daha önce de çok defa kapalı kapılar arkasında “yapın” dediği şeyleri mikrofonların önünde eleştirmişti. Şimdi de aynısı oluyor. İslamcı medya da buradan bozulan imajlarını düzeltmek için bir PR çalışması yapıyor. “Bakın biz ne kadar özgürlükçüyüz, Suudların olumsuz işlerine nasıl kafa tutuyoruz vs.” diyerek kendilerini pazarlıyorlar.
    Bu araştırmalardan bir sonuç çıkmayacak ve konu kapanacak, Türkiye-S. Arabistan ilişkileri ise aynı minvalde gidecek. Bu arada yorumculardan bazıları da gazlarını atmış, Amerika’yı eleştirip Türkiye gibi “hukuku çooook önemseyen ve asla konsolosluklarında böyle şeyler olmayan!!!!! bir ülkeyi” parlatmış ve de temize çıkarmış oluyorlar. Kimse de çıkıp ABD’de Michael Thomas Flynn adlı Trump’ın Milli Güvenlik Danışmanı ile şimdiki iki bakanımızın pazarlıklarını vs. soramayacağı için problem de yok.
    Fehmi Beyin linkini verdiği röportaj aslında çok önemli gerçekleri söylüyor. Evet Türkiye eskisi gibi değil, Cumhurbaşkanı İslam Dünyası adına konuşuyor, tıpkı daha önce böyle konuşan bazı liderler gibi. Eskiden böyle konuşmalar yapılmaz ama İslam Dünyası adına yapıcı bir rol oynanırdı. Şimdi İslam Dünyası adına konuşuluyor ama birkaç küçük ülke (Katar gibi) dışında doğru dürüst ilişkimiz olan Sünni ülke yok. Anlaşılan biz de sadece konuşanlar sınıfına dahil olduk, bunun getirisi yapmaktan fazla. Hele Sünni hassasiyeti çok daha komplike bir durum. Zira bunun doğru olmadığını (yani böyle bir hassasiyetin olmadığını), siyaseten söylendiğini, tersi birçok ifade ve uygulamadan biliyoruz.
    Sonuç olarak gazeteci, akademisyen, yazar, düşünür yada başka meslekten ama farklı görüş ve muhalif duruşunuz varsa siz siz olun kendi ülkenizin kurumlarına karşı daha dikkatli olun. Dünya’da Trump, Putin, Orban gibi otoriter/diktatör meyilli (bazıları başarmış) idareciler hakim olmaya başladı. Onların popülist söylemleri herkesi etkiliyor. Siyasetçilerin ne dediğinin neredeyse hiç bir önemi yok, onlar sırf kendilerine oy veren kitleleri mutlu edecek şeyleri söylüyorlar ama farklı şeyler yapıyorlar. Bu olayda da söylemleri unutun, eylemlere bakın, gerisi boş laf.

    • Ne kadar derin yazmışsınız. Çok etkileyici. Okuyanda sadece gazeteciler öldürülüyor sanacak. Politikacılar hatta devlet başkanları, askerler, yargı mensupları, düşünürler, öldürülmüyor mu? Dünya herkes için oldukça güvensiz. Belli meslek grupları bütün zamanlarda ama haklı ama haksız kimi görevini kötüye kullandığından kimi hakkı savunduğundan katledilmişlerdir. Yarının farklı olmasını ya da daha kötü olmasını ummak için fazla bir nedenimiz yok. İnsanlık tarihi savaşlar, katliamlar, yıkımlar, tarihidir. Ve suikastlar.
      Türklerle suudların öldürüldüğü düşünülen kaçırılmışta olabilir Adnan Kaşıkçı cinayeti ya da kaçırılması konusunda anlaştıklarını düşünmenizi oldukça ilginç buldum. Basının ilgisine şaşırmanız da çok ilginç. Derin ve etkileyici.

      • Sayın Harman`ın neye itirazı olduğunu anlamadım. Ben sadece geçmiş olaylardan çıkarım yaptım. Mutlaka böyledir demedim. Bu kadar vahim hukuksuzluklara karşı tek kelime edemeyen yandaş medya bir ağızdan aynı şeyi iddia edince bir neden aramak hakkımızdır. Belli ki talimat gelmiş.

        • Hakan bey sebeb_i itirazı anlamamış ama belli talimatı anlamış. Çıkarım dehanıza bir kez daha hayran kaldım. Gerçekten.

          • Tamam düzeltiyorum, bütün yandaş yazarların bu konudaki duyarlılıkları ve aynı yaklaşımla bunu koro halinde dillendirmeleri, son 6-7 yıldan beri her önemli olayda olduğu gibi, telepati yoluyla anlaşarak veya tesadüfen olmuştur. Bir yerlerden asla talimat falan da almazlar. Bu konuda Fehmi Koru’nun daha önce yaptığı bir şahitlik de zinhar tesadüfidir. Ülkede hergün 20 gazete, 30 TV kanalı aynı başlıklarla aynı konuyu rastlantı sonucu köpürtmektedirler. Sanırım düşünen ve akledenler için yeterince tatminkar bir açıklama ve “aklama” oldu. Umarım ki Emre Beyin de beğenisini kazanmıştır. Tek problem bu kadar yazar, gazete, tv kanalı ve yorumcu zaittir. Bir kanal ve bir gazete yeter, boşa israf yapmasınlar, paralar milletin cebinden çıkıyor. Birini okuyunca/dinleyince zaten hepsini öğrenmiş oluyoruz. Artık farklı bir şey yazan yada söyleyen Havuz yazarı haber değeri taşıyor.

    • Hakan bey tesbitlerıniz mükembel.
      Bende sizin yazınizdan yola çıkarak şunu eklemek istiyorum.
      Herkesin bildiği gibi Belediye seçimleri var ve şu an “FETOCULIK” pek iş yapmiyor (TROLLERIN) haricindede kimsede dillendırip inanmiyor.
      Şimdide Suudiarapistan ile danişıklı dövüşü sahneye koydular.
      Ayricada aşağıya kopiledğim isizin şu pragrafınizdaki isimler noksan yazmişsıniz. Üçüzlerden birisi unuttunuzmu?
      Yoksa yaziniz sansürlenır diyemi yazmadıniz?
      Dünya’da Trump, Putin, Orban gibi otoriter/diktatör meyilli (bazıları başarmış) idareciler hakim olmaya başladı. Onların popülist söylemleri herkesi etkiliyor. Siyasetçilerin ne dediğinin neredeyse hiç bir önemi yok, onlar sırf kendilerine oy veren kitleleri mutlu edecek şeyler söylüyorlar ama farklı şeyler yapıyorlar.
      Neyise bunlardan birisi, ABD nın dindari birisi Rusyanin dindari biriside bizim dindarımiz.

  8. tuhaf işlerin döndüğü tek konsolosluk Amerikan konsolosluğu değil galiba.
    konsolosluklar tuhaf işlerin döndüğü yerler olmaya başladı oysa ki bir devletin saygınlığının en yüksek olduğu mekanlar olmalı değil mi??? konsoloslarda aynı şekilde bir ülkeyi temsil eden saygın kişilikler olmalı değil mi???
    ama şimdilerde en tuhaf ve adi işlerin altından bu saygın kişilikler çıkıyor, eskiden en azından gizli kalırlardı.
    içtikleri su ayrı gitmeyen faili meçhul cinayetler ve darbe hazırlama erbabı Amerikalılar ülkede gittikçe muhalif seslerin yükseldiği sıkı dostları iş arkadaşları suudlara bu işin inceliklerini yakında öğretmek zorunda kalacaklar herhalde. zira konsolosluğa girip çıkamamakta ne oluyor. kameraların çalışmaması da ne oluyor. herkesin gözü önünde gelip giden istihbarat ekipleri de ne oluyor…bir insanın hele bir gazetecinin hayatı herkesin gözü önünde nasıl yok olur….
    bir de işin bizi ilgilendiren tarafı nedir acaba?
    türkiye ile bir kriz çıkarılmak istendiği için mi burada öldürüldü yoksa işin nerede yapılacağı çok mühim değil miydi? eğer amaç bir kriz ise nur topu gibi bir krizimiz olabilir. işler karşılıklı restleşmelere hatta çekilmelere varabilir. suudların saz arkadaşları da bu şenliğe katılabilir. ya da daha hafif şiddette seyredebilir, göreceğiz. batı ne yapacak insan hakları, insan hayatı, insan onuru için nasıl bir tutum izleyecek onu da göreceğiz…
    devletine karşı bir cürüm işlememiş, sadece muhalif olduğu için zarar görmüş, öldürülmüş kim varsa cemal kaşıkçının nezdinde kendilerine Allahtan rahmet dilerim.

  9. Geçmiş olsun. Matbuat aleminde okumaya devam edebildiğim son yazarlardansınız. Hala biraz umudumuz varsa gelecekten, inanın sizin sayenizde…

  10. Cemal Kaşıkçı nin İstanbuldaki Suudi konsoloslugunda kaybolması haberini ilk gördüğümde Turk istihbaratının yurt dışında farkli ülkelerde degerçekleştirdiği 80 civarında kaçırma operasyonları aklıma geldi.
    Suudiler İstanbul’da bir operasyon yapıyorlarsa bu bilginin verdiği rahatlık içinde yapmışlardır herhalde.

  11. Suudi gazeteler, Cemal Kaşıkçı’nın havalimanından çıkmadığına dair AA’dan aldıkları haberleri servis ediyorlar. Bu haber onları çok mutlu etmişe benziyor. Bu haber gizlice Suudileri aklamış olmasın. Çünkü hiçbir iz bırakmadan kaçırma gerçekleşmiş olabilir. Bu durumda suçlama için delil elde edilememiş olacak. Eğer kaçırmışlarsa Türkiye töhmet altında kalabilir. Bu yüzden kaçırılmayı ve öldürülme ihtimalini eşit derecede göz önünde bulundurmak gerekir.

  12. Uygarlık
    İnsanın yaratıldığı günden beri savaş ve ceza ile sosyal denge oluşmaktadır. Savaş cepheler arasında olur. Topluluklar arasında olur. Sonuçlar topluluklara ait olur. Ceza ise kişiler arasında olur. Yargılanır ve sonunda mahkûm edilen kimseye ceza uygulanır. Böylece de başkalarının o suçu işlemeleri engellenir.
    Cezalandırma kurumunun iki sorunu vardır. Biri suçlunun suç fiilini işlediğinin tespitidir. Diğeri ise tespit edildikten sonra suçlunun infazdan kaçmasıdır. Bugünkü düzende ikisi de zulüm kaynağı olmaktadır.
    Bugün sanık yakalanıyor hapse konuyor. Yıllarca işkence ediliyor. Soruşturma yıllar sonra ve olay yerinin uzağında yapılıyor. Sonunda isabetli hükümler %50 bile değildir. Caydırıcılığı yok gibidir.
    Kur’an düzeninde soruşturma olay yerinde yapılır ve olayın olduğu veya duyulduğu zaman yapılır, kesintisiz yapılır. Soruşturmacı olay yerine gider. Tanık ve sanıklardan şifahi bilgileri toplar. Görüşmeler yapar. Sonra uygun gördüğü kimselere uygun gördüğü soruları yazılı olarak sorar. Olayın cereyanında kanaate varmışsa hakemlere raporu sunar. Hakemler raporu yeterli bulursa tanıkları dinler ve sadece olayı söylerler. Hakemler de cezalarını verirler. Bu arada bucak başkanının izni ile tanık ve sanıklar duruşmaya çağrılabilir. Soruşturmacılar hakem karşısında soruşturma yapar. Çok acil durumda karakol soruşturmasına karar verilebilir.
    Hiç kimse soruşturma esnasında ve mahkûm olduktan sonra yakalanmaz. Kendisi infaz mahalline gelir ve iradesiyle infaz olunur. Gelmezse tenkil olunur. Yani kişi öldürülür. Öldürene ceza verilmez.
    Olay meçhul kalırsa kasame yapılır. Kasame mağdurun seçtiği elliden az olmayan kişi üzerinde yapılır. Bunlar diyeti öderler.
    Düzen değiştiği takdirde cezalar iktidarın veya Sermaye’nin halk üzerinde baskı kurma aracı olur. Medya da onların sözcüsü olur.
    Yüz lojmanlı apartman sisteminde apartmana giren kişinin girdiği saat dahil tespit edilir. Çıktığı saat de tespit edilir. Konsolosluktan çıkıp çıkmadığı bellidir. Çıkmamışsa konsoloslukta kasame uygulanır.
    Yeni çağa göre yeni düzen kurmak zorundayız.

  13. Kişinin kendisinden çok olayın sansasyonel boyutu önemli. Dışarı çıkan 15 kişinin arasında tebdil kıyafeti olarak kaçırılmıştır bence. Bir muhalif infaz edecek başka yer mi yok allah aşkına. Neden Türkiye’de bunu sorgulamak lazım.

  14. Olayın peşini bırakmayın, bırakmayın da Sn. Koru; ya biz, ülkemizde işlenen ne idüğü belirsiz ve aydınlatıl(a)mayan bu olay hakkında ülkemiz adına ne düşünmeli, nasıl bir kanaate sahip olmalıyız?
    Her ne kadar elçilik binası kendi toprakları sayılsa da Suud Büyük elçiliğinde vuku bulan bu olayla ilgili, Türkiye’nin kenardan seyreden bir görüntü vermesi, ulusal ve uluslararası arenada üçüncü dünya ülkeleri liginde bir ülke olduğumuz intbaı uyandırıyor desem, yanılmış olmam sanırım.
    Ya da; Rus büyükelçi Karlov suikastından sonra, ülkemizde yine bir büyükelçilik binasında böyle bir olayın meydana gelmesi, kurumlarımızın sorgulanmasına ve güven zedelemesine yol açmaz mı? sorusunu taktı aklıma…
    Siz yokken de sayın Koru, öyle hızlı gelişen olaylar meydana geldi ki hangisine kafa yoracağımızı şaşırdık kaldık inanın.
    – Mütecaviz yargıç ABD’de onay aldı.
    – Suriye Türkiye ile normalleşme şartlarını açıkladı.
    – İdlib’den çekilecek silahların nerelere konuşlandırılacağı belirsizliğini koruyor.
    – McKinsy (makkenzy) fırtınası bir esti bir esti ki, adeta savrulduk.
    – Enflasyonla Mücadele Programı açıklandı (nasıl olacaksa)
    Bir de ”Bankalar, 1 Ağustos sonrası krediler için % 10 faiz indirimine gidecek(miş)…”
    Bu var ya bu..dünya tarihinde bir örneği gerçekleşmiş midir bilmiyorum ama bu gelişme bana gerçekten çok ilginç geldi. Bankalar hakkındaki görüşümü değiştirecek kadar…ne kadar ‘insancıl’ davranabileceklerini düşüneceğim! kadar…
    Ben şaşırmayayım, savrulmayayım da ne olayım. Bunca gündem arasın da…bir de üstüne ekonomik daralma! içerisinde…

  15. Muhterem Fehmi amca
    iyiki varsiniz
    bizim gibi gençlere “okuma” ile ilgili tecrübelerinizi aktaran da bir yazi yazmanizi arz ediyorum
    Bir kitabi yaziyi okuyunca nasil okunmasi gerektigi her yönüyle nasil davranilmasi gerektigi ve tavsiyelerinizi yazacaginiz bir çalismaniz olsa duaciniz oluruz

Yoruma kapalı.