ABD’de seçimi Donald Trump‘ın kazanması sonrası verilen tepkilerden en çok Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın serinkanlı yorumunu beğendim: “Bu tercihle birlikte Amerika’da yeni bir dönem başlıyor” dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekledi: “Bu tercihi hayra yormak istiyorum.”
Ben de, ben de, ben de…
FETÖ konusunu açmaması… İkili ilişkilerin zeminini “Gülen mutlaka iade edilmeli” baskısıyla oluşturmaması…
Doğru olan tavır budur.
Türkiye-ABD ilişkilerinin neredeyse tek bir konuya endekslenmesi, ilişkiye, Suriye ve Irak konusunda zarar vermeye başlamıştı çünkü…
Türkiye o ilişkide güçlü taraftır
Washington’da ipler kimin elinde olursa olsun, Ankara’dan gelecek mâkul bir talebe “Hayır” diyebileceğini düşünmek, kökleri derin ve şu sıralarda her zamankinden daha değerli olan ilişkiyi hafife almak olur.
Hem öyle olur, hem de Türkiye’yi istemediği tavırlara sürükleyebilecek bir pazarlıkta eli zayıf taraf haline getirir.
Önümüzdeki dönemde hiç unutmamamız gereken ‘gerçek’ şudur: ABD’ye başkan seçilen Donald Trump zamanının en zengin adamlarından biri olmayı (dünyada 324., ABD’de 156.), şimdi de dünyanın en güçlü devletinin başına seçilerek gelmeyi işadamı özellikleriyle becerdi.
Pazarlığı iyi bilen, sonuca ulaşmak için her şeyi göze alabilen, gerekli olduğuna inanırsa yalana-dolana başvurmaktan da çekinmeyen biri ABD’nin yeni başkanı…
Bu özelliğini ikili ilişkilerde kullanmayacağını düşünmemeliyiz.
Yeni dönemin özellikleri
Dünya devlet yönetimi konusunda yeni bir döneme girdi; daha önce herkesin oyuna tâlip olan, ama sandıktan hep belli bir toplumsal katmanın iktidarının çıkmasını sağlayan bir yönetim tarzı vardı; şimdi o demokratik gelenekten uzaklaşılıyor.
Kitleler eskisinden farklı insanları başlarında görmek istiyorlar…
Amerikan toplumu sonunda ‘farklı’ birini, bir siyah deriliyi, Beyaz Saray’a taşımıştı; fakat partisinin liderleri, o siyah derilinin annesinin beyaz, kendisinin de ülkesinde elitlerin gittiği okullardan mezun biri olmasını sağlama aldıktan sonra…
Barack Obama pek çok yönüyle ‘beyaz’ biriydi.
Trump ise, kampanyası sırasında sergilediği tipolojiye bakılırsa, işadamı özelliği yanında bir özelliğe daha sahip: Pek çok yönüyle ‘siyahi’ gibi…
‘Siyahi’, yani ‘establishment’ dışı, yerleşik düzene karşı hatta…
Eğer “Karşı taraf seçimde hile yapacak” diye diye sürdürdüğü kampanyası sonrasında kendisi seçimde hile yapılmasını sağlamadıysa…
Ki bu çok zor…
Aldığı oy miktarına ve oyların dağılımına bakarak, sözlerinin rencide etmesi gereken halk yığınlarından da oy devşirdiğini düşünmemiz gerekir.
Seçim, bu yönüyle, kendisine yakın gördüğü birinin (Trump oluyor bu), yerleşik düzenin ürettiği ve “Seç” diye karşısına çıkardığı birine (Bu da Hillary Clinton oluyor) karşı yarışı olarak algılanmış olmalı Amerikan halkı tarafından…
Amerika’da olan, aslına bakılırsa, oradan önce pek çok başka ülkede olanın devamıdır…
Dün burada o ülkelerin isimlerini tek tek verdim.
Yarınlarda, Fransa’da, Marine Le Pen’in cumhurbaşkanı seçilmesi de şaşırtıcı sayılmamalı…
Halklar artık kendisinden olanı başa getiriyor
Halklar uzun yıllar ‘seçkin’ takım içerisinden önüne sunulan politikacılara oy verdi, artık ‘seçkin’ sayılmayacak, ya da Trump ve Le Pen gibi aslında ‘seçkinlere’ benzer özelliklere sahip oldukları halde kendilerini onlardan ayırmasını bilmiş olanlara ilgi duyuyorlar…
Günümüzün gerçeği bu.
Toplum bilimciler bunun sebeplerini fark etmeye başladılar; siyaset bilimciler ise adını koydular: ‘Popülizm’…
Halkın gerçek anlamda kendisi gibiler tarafından yönetilmesini getiriyor bu yeni eğilim.
Karşısına ‘aday’ olarak çıkanları artık bu gözle değerlendirmeye başladığını belli ediyor halklar ve o kişilere daha önce açmadıkları türden bir krediyi, hakkında ne söylenirse söylensin, o kişiye açıyorlar…
Elbette her kredi gibi bunun da bir süresi vardır.
Muhtemelen derin bir hayal kırıklığı yaşatılana kadar sürecektir o kredi.
ABD’nin yeni başkanı yoksa, yoksa…
Trump’ın bir özelliği bizim kamuoyumuza fazla yansımadı. Oysa, ABD’de karşı cephe, kampanya sırasında, projektörlerini o yön üzerine çevirdi durdu, ancak istediği sonucu alamadı…
ABD’nin yeni başkanına seçim kampanyası sırasında en yoğun destek ‘alt-right’ adı takılan ‘aşırı’ unsurlardan geldi.
Bizde olsa ‘gerici’ denirdi (orada da ‘reactionary’ diyen var) o tiplere; evrensel dilde ‘ırkçı’ (kimi onlara ‘Neo-Nazi’ de diyor) denilmeyi hak eden tipler bunlar… Elit takımın ‘komplocu’ sıfatıyla anmayı sevdiği cinsten insanlar…
Yalnızca David Duke gibi veya Alex Jones gibi ABD’de ‘aşırı’ bilinen isimlerin kendisine verdiği açık destekten söz etmiyorum; Trump’ın kampanya sırasında sarf ettiği bazı sözler, kampanyasını ellerine teslim ettiği kişilerin tercih ettiği bazı propaganda malzemeleri, ‘anti-Semitik’ veya ‘Yahudi-düşmanı’ olarak damgalanmasına müsait şeyler…
Trump kızının evlendiği Musevi genci sık sık kendisiyle platforma çıkarmasa, rahatlıkla o sıfatlar onun için de kullanılırdı.
Kullanıldı da.
Washington Post gazetesi, bir yazarına (Dana Milbank) “Trump’ın mesajı artık tam anti-Semitik” yazısını yazdırdı.
Yazıya konu teşkil eden konuşmayı 13 Ekim günü yapmış Trump. O konuşmada, Hillary Clinton’un ‘Amerika’nın egemenliğini tahrip etmekle sonuçlanacak bir kumpas için uluslararası bankalarla gizlice buluştuğunu’ ve ‘küresel bir iktidar yapısının’ Amerikan halkına komplo kurduğunu söylemiş Trump…
ABD’de belli çevrelerin ağza biber sürmeyi gerektirecek vahamette saydığı türden lâflar bunlar…
Bayağı ağır lâflar…
Nitekim, dünyadaki bütün ‘Yahudi-karşıtı’ hareketleri mercek altına alan ve tek gayesi ‘anti-Semitik’ akımlarla mücadele olan Anti-Defamation League derhal tepki verdi ve Trump’ın ‘tarihsel olarak Yahudilere karşı kullanılmış dilden’ vazgeçmesini talep etti.
Milbank, “Trump’ın buna cevabını, seçimden hemen önceki cuma günü, ülkenin her tarafında TV’lerde gösterilen yeni propaganda filminde gördük” diyor…
TV’lerde yayınlanan o reklâm filminde, yatırımcı George Soros, Amerikan Merkez Bankası başkanı Janet Yellen ve Goldman Sachs Bankası yöneticisi Lloyd Blankfein gibi bilinen Musevi kişilerin görüntüleri üzerine “İşte esas iktidarı elinde tutanlar bunlar; Hillary Clinton sizler için hiç de iyi şeyler düşünmeyen bu insanlarla ortak” sesi bindirilmiş…
İnsanlar buna rağmen… belki de bu sebeple… Trump’a oy verdiler…
Karmaşık bir insan Donald Trump; onunla iş tutmak için zihin dünyasını iyi anlamak ve çözmek gerekiyor…
Sağ gösterip sol da vurabilir (veya tersi) böyle biri…
ΩΩΩΩ
Trump dönemi projeksiyonlara bir nebze de neden olacağı
küresel ekonomik değişiklikler açısından bakalım:
Trump dönemiyle birlikte, dünya ticaret hacminin daralacağı
kesin gibi.Piyasaların ve hedge fonların tepkisi buna işaret ediyor.
Yani sıcak para, riskli gördüğü gelişmekte olan piyasalardan, güvenli
limanlara sığınma sürecini hızlandıracak, bu da belki Türkiye’yi
borçla büyüme illetinden kurtarıp yeniden üretim ekonomisine
yönelme stratejileri oluşturmaya zorlayarak hayra vesile olacaktır.
Amerika’nın hedefinde Çin öncelikli hedef olacak.Ticaret savaşları
ivme kazanacak, korumacılık artacak.Her ülke ticaret yaparken
ithalatına karşılık ihracat taahhütleri sağlamaya çalışacak.GAT
ve DTÖ gibi kuruluşlar da buna bağlı olarak dönüşecek.
Böylesi bir konjonktürde, Türkiye AB ile Gümrük Birliği,
Kore ve Mısır vb. 3. ülkelerle yaptığı serbest ticaret
anlaşmalarını kendi çıkarları doğrultusunda revize etmelidir.
Trump’ın seçilişi ve kişiliğinin siyaset tarzına yansıtacağı popülist
siyaset tarzı; en büyük rakibi Çin karşısında, Amerika aleyhine ciddi
bir dezavantaja, elitler tarafından yönetilen ve yönetilegelecek
Çin lehine ciddi bir avantaja dönüşecektir.Bu anlamda Çin yönetici
elitleri bir taraftan sessiz kalarak bekle gör moduna girmekle birlikte,
içten içe de seviniyor olsalar gerektir.
Trump döneminde Çin’de fason üretim yapan Amerikan firmaları, Çin’le
sorunlu,Çin’e karşı Amerikan desteğine ihtiyaç duyan Hindistan ve Vietnam
gibi ülkelere yönelecekler.
Ekonomik açıdan Trump döneminin önde gelen kaybedeni şüphesiz Meksika ve Güney
Amerika ekonomileri olacak.Yine petrol ihracatına bağımlı ekonomiler kaybedenlerden
olacak gibi görünüyor.
Türkiye bu konjonktürü iyi okuyup, iyi bir SWAP analiziyle dezavantajları fırsatlara çevirebilirse,
Trump döneminden kazançlı çıkabilir.
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler!
Sayın Fehmi Koru;
Hillary Clinton’a darbeyi FBI’ın e-postalarıyla ilgili soruşturma dosyasını açması vurdu. Fransız Ortadoğu uzmanı Thierry Meyssa, e-postalardan yasa dışı finansman ve Clinton çiftinin “İslâmcı terörist” kılığına soktuğu cihatçılarla bağlantısının çıkmasının muhtemel olduğunu yazmıştı. ABD’nin, Suriye’de ateşkes varken (Aralık 2015) Romanya’nın Köstence limanından bir gemi dolusu silahı Türkiye ve Ürdün’e naklederken Rusya’ya suçüstü olduğunu da. Bu silahların “cihadist” örgütlere gittiği de belirtildi.
Rusya ve Çin’in, ABD’yi bu tür “BM yasalarına aykırı” silah sevkiyatları konusunda köşeye sıkıştırdığı, ABD’nin de günah keçisi aradığını belirten Thierry Meyssa “Türkiye veya Suudi Arabistan’dan biri günah keçisi olacak” tezini işliyordu. Clinton’un özel kalem müdiresinin babası, annesi, erkek kardeşinin Müslüman Kardeşler’le bağlantıları da gündeme getirilerek yıpratılmıştı Hillary…
Trump’un danışmanı Eric Trager, bugün Müslüman Kardeşler’in “terör örgütü” ilan edileceğini yazdı twitter’de.
https://twitter.com/EricTrager18
Ben bunu, bölgemiz ve Türkiye için “yeni dönemin” en önemli işareti olarak görüyorum.
Eric Trager’in aynı saatlerde paylaştığı bir diğer mesajı da şöyle:
US partners #Egypt and UAE would welcome MB terror designation, but it would complicate relations w/ Turkey, which is key partner vs ISIS.
Ne dersiniz? Önemli ve iç karartıcı işaretler değil mi?
Fehmi bey öncelikle deneme yayınına başlmiş olan internet gazete’si sitenız hayırlı olsun, İnşAllah hayırlara vesile olur.Fehmi bey Trump’u çok güzel tarıf etmişsiniz,”fakat,”bir sıfatını (yalancı) biraz kibarlığınızdan olsa gerek fazla açmamişsınız. Bende bir kaçını paylaşmak istiyorum. Seçildikden sonraki teşekür konuşmasında,Hillerinin yapmiş olduğu görevleri saydıkdan sonra şunları söyled,”Hileriye ülkemize yaptiği başarıli hizmetlerinden dolayi minnetarız,” ve Teşekür etti, hani hileriiyi hapise atacakti ülkeye verdiği zararlardan sonra?Birde Hileri telefon ederek onun seçilmesini onayladı ve o gece yapması gereken konuşmasını ertesi gün sabah yaptı.Acaba neden? Bence Trump’un konuşmasını yapması için bekledi ve Trump ilk iftirasını kendi ağzi ile yalanlamış oldu buda Amerika ve dünya borsaların’ı negativden pozetive çevirdi onda sonrada Hilleri konuştu çünkü ona güvenmiyor.Şimdi Trumpa oy veren seçmenler başta 11 miliyon Mexicali seçmenleri geri gönderilmesi ve Mexico sınırına 5 metire yükseklikde duvar yapmasi, Müslümanlara Amerikaya giriş izini vermemesi ve de burdaki Müslümanların Camilerıne ve muhallerınıne kamera koyarak sürekli izlemesi.Ey burda Müslümanlar Müseviler gibi bir arada oturmiyorki mesala ben bana en yakın müslüman evl i 1 km ilerde.Eğer Trumpun verdiği yalan sözleri buraya yazacak olsam sizin yazınızdan daha fazla yer kaplar. Ona oy verenler burdaki alt tabaka işçi kesimi ve yaşlı zengin ve ırkcı beyazlar,bunlar kendilerını çok gizliyorlar çünkü burada irkçılık yapmanin cezası çok ağır,eyaletlere baktığımızda demokorat olan eyaletleri Trump kazandi.Allaha şükürler olsunki Amerkan halkının çoğu irkçi değil.Amerikada ilk kez bir aday oyların çoğunu alarak seçimi kayıp etti oda Hileri Clinton.Trump bir şeyi başrmışa benziyor ve buranin halkinin korktuğu ülkeyi bölmek, bende onu benim başkanım olarak kabul etmiyorum, nedenmi?benim inancıma saygılı olmadığı için.Not Trumpu kazandıran burdaki gizlı irkçi 65, 70 yaş üstünde olan beyazlar örneğin benim kaldığım Washington eyaletinde Demokiratlar kazandı fakat benim yaşadığım şehirde senetörler Çumhiriye partisi ve Hilleriye 18//℅ oy çıktı, benim komşularım çoğunluğu yaşlı beyazlar fakat benimle çok iyiler hep bana gelırler ve komşuluk ilişkilerımız çok iyi ben şahsen onlardan memnunum, onlarda benden memnunlar. Hişça kalın.
Düzeltme yukardaki yazimda Mexicali seçmen değil kaçak göçmenler olacakti.
Bu yazınızla durup dururken Tayyibin “Sevsinler seni ” diye sizi sevmesini istemediniz her halde. Aynı şekilde Tayyibe nasihat verip hep böyle mantıklı ve ölçülü ol demek istediğinizi de.???? Hadi hayırlısı.
…………………………..
“Dinsizin hakkından, ancak bir imansız gelir”derler.
“Deli, deliyi görünce sopasını saklarmış”
Niye mi yazdım, bunları..?
İşte, öylesine..
Belki, anlayan yada dinleyen birileri vardır..
Diyeceğim o ki, kendisini beğenelim yada beğenmeyelim, sevelim yada sevmeyelim, bu vesileyle Trump’tan da öğreneceğimiz çok şey var aslında…
Hayatı bile “bir ders” niteliğinde..
Kendi çapında oldukça başarılı bir iş adamı..
Küresel ölçekte düşünen bir isim..
Deli dolu..
Sağı, solu hiç belli değil..
Açık sözlü..
Lafını esirgemiyor..
Kendince ilkeleri ve kararlı bir duruşu var..
Hitler misalinden..
Hülasa, Putin ve onun güvenlik başdanışmanlarından Aleksandr Dugin ile ortak yanları çok..
Hülasa, Rusya ile “ortak proje”ler de geliştirebilirler perde arkalarında..
Görüyorsunuz ki, ABD, başkanlık koltuğuna “geliş süreci” bile “bir ders” niteliğinde..
Bu dünyaya bazen “Trump’lar da lazım olabiliyor işin aslında..
Alışılagelmişin dışında “fark”lı yaklaşımlara da ihtiyacımız var.. Oralardan da öğreneceğimiz çok şey olabilir..
Kimbilir, belki böylesi daha hayırlı olacak..
Türkiye açısından, belki de iyi olacak..
Halukarda, böylesine acayip bir adamın karşısında her an tetikte olmak lazım, diye düşünüyorum..
15 temmuz’un kanlı darbe teşebbüsünde bile eli ayağı birbirine dolaşanların, bu işi yüzüne gözüne bulaştıranların oturup bir daha, bir daha düşünmelerini öneriyorum..
Zira, bu kez karşılarında Trump gibi biri var..
Birşeyler söylemek için, henüz erken olsa da..
Türkiye’yi zor günler bekliyor..
Bu adamın, ABD başkanlığıı koltuğunda ne yapıp, ne yapmayacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz..
Bekleyip göreceğiz..
……………………..
Hep söyler dururum ya..
Zira, yarın ne olacağını, kimim ne üzere ve ne hal üzere olacağını ancak Allah bilir..
Ben bunu söyler, bunu bilirim..
Hülasa, bekleyip göreceğiz..
Vesselam..
Sayin L M B,Çok güzel analiz etmişsiniz. ben seçim günü akşami ve dün bütün gün çeşitli ülkelerın ve U.S.A. TV yorumcularını izledım hepisi bunların içinde Cunmiriyetcilerde var ve çok endişeliler hemen hemen hepsi sizin kaygilarınıza benzer yorumlar yapiyorlardı. ve genelinde Trump iş adami değil bir emlak zengini diye parantiz açiyorlar ve sırası ile tarif ediyorlar.Ne diyelim Bir Emlakciya ne kadar güvebebilinre ise Trumpuda o kadar güvenilir. Galiba bu seçimin galibi Rusya oldu onlar burdaki Trup taraftarlarından daha fazla sevindiler. ellerinize sağlık.
Karışık rüyalar, “hayra yorulur”. Diplomaside önyargı ve sabit fikre yer yoksa da,perşembenin gelişinin,Çarşambadan belli olacağı gerçeği de unuultmamalı. Fikren islam karşıtı ve stil itibariyle “ters gardlı” olan Tramp”pet efendiden Hayır beklememiz ancak, Sayın Kadir Mısıroğlu gibi düşünmekle yani Trump”un Tür kanı taşıdığına inanmakla mümkün olur. Ne diyeyim Fa”li hayr!..
Alemin derdi, bizi gerdi diyesim var ama alemin derdi hepimizin derdi sanırım.
Vatana millete hayırlı olsun.
26 Eylül’de şöyle bir yazı yazıp http://u0i.626.myftpupload.com/savas-yalniz-alanda-yapilmiyor-sandiga-da-artik-savas-alani-gibi-yaklasiliyor/
Allan Lichtman’dan bahsederek ;
“32 yıldır sonuç öngörüsünde yanılmamış Prof. ‘Trump kazanacak’ diyor
Daha da önemlisi, son 32 yıldır her seçim öncesinde bilimsel ölçüler uygulayarak kimin kazanacağını açıklayan tarih profesörü Allan Lichtman, daha mayıs ayında, seçimin sonucunu ilân etti…
Evet, Prof. Lichtman‘ın öngörüsüne göre ABD’nin gelecek başkanı, hayır Hillary Clinton değil, Donald Trump olacak… Aylardan beri ”Seçimi Trump kazanacak” deyip duruyor saygın profesör…
Lichtman hayır Trump‘ı sevmiyor, zerre kadar takdir de etmiyor, tam tersine onun ‘seri yalancı’ ve manipülatör olduğuna, başkalarının fakirleşmesi karşılığı kendi kasasını şişkinleştirdiğine inanıyor. Zaten seçimi ‘en iyi aday’ olduğu için değil, rakibinin durumu iç açıcı olmadığı için kazanacakmış…
”Yine de” diyor Lichtman, ”Şartlar öyle olgunlaşır ki, 150 yıl boyunca hiç değişmemiş ölçülerden hareketle yaptığım öngörüyü boşa çıkartan gelişmeler sonucu seçimi kaybedebilir, ben de ilk kez yanılabilirim de…”
Çok küçük bir ihtimal olarak görüyor bunu.” gibi bir öngörü paylaşmıssınız. Cnntürk’ün internet siteside bugün AA’dan alıntı yaparak http://www.cnnturk.com/dunya/trump-kazanacak-diyen-profesor-hakli-cikti?utm_content=buffer496eb&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign=buffer haberi vermiş. dikkatinize sunarım.
Kişilikler üzerinden ülke politikalarının ne olacağına karar vermek son derece yanlıştır. Gelinen noktada serbestliği (de-regülasyon) savunan Neo-Liberal Ekonomik Politikalar son buldu. ABD’li seçmen Trump’a Korumacılığı öne çıkaran İthal İkameci ekonomik vaatleri için oy verdi. Ronald Regan ile başlayan siyasi süreç Trump ile son buldu. Trump ile Putin’i geçmişteki Reagan – Gorbaçov gibi görebilirsiniz tek farkla; Trump – Putin politikaları Reagan-Gorbaçov politikalarının tersi olacak.
çok güçlü bir ekibin hazinelerini taşıdığı şahıs isyan eder bütün bu servet benim kuvvetim ilmimin eseridir der. sana verilenlerden sende halkın için harca derler. etrafında ki insanlar bizimde böyle malımız mülkümüz olsun isterler. yere batınca iyi ki bizim olmamış derler.
dünyada akıllı insanlar öne çıkarken şimdi serveti çok seven mal toplayan zenginler öne çıkmaya başladı.
esir denizinde yüzen dünya gemisinin fazla ağırlıklara tahammülü olmadığı bir başka gerçek.
Sayin Koru,
Neden yazilarinizi ingilizce de yayinlamiyorsunuz. Bu isi yurtdisinda yasayan/okuyan ogrencilere yaptirabilirsiniz. Bu gibi yazilar ABD’de okunur bence. Benimle iletisime gecebilirsiniz. Yardimci olmak isterim.
Trump’ın Tayyip Erdoğan’la daha sağlıklı bir diyalog kuracağına inanıyorum.
Dediğiniz gibi, Obama her ne kadar siyahi olsa da elitistin önde gideniydi. Tayyip Erdoğan’a ve birçok ülkenin liderine tepeden bakıyordu. Trump döneminde bunun olacağını sanmıyorum.
Ayrıca önceki yazınızda saydığınız ülkelerin başlarına halktan liderlerin gelmesi akımını Türkiye bundan 13 sene önce Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olmasıyla başlatmış olabilir mi?
Ülkemizde, Tayyip Erdoğan hakkında Avrupa halklarının son derece olumsuz fikirlere sahip olduğu intibası yaratılıyor ancak yaptığım birçok Avrupa seyahatinde Türk olduğumu söylediğim yerel halkın söylediği ilk cümle yarım yamalak İngilizceyle “Erdogan very good, strong” (Erdoğan çok iyi ve güçlü) oluyor ve baş parmaklarını kaldırarak “iyi” manasına gelen el hareketini yapıyorlar. Tabii bu sadece benim kişisel izlenimim, Tayyip Erdoğan’ın Avrupa halklarının gözündeki durumunu ortaya çıkaracak sosyolojik bir araştırma olsaydı daha bilimsel konuşabilirdik.
Ancak şahsi gözlemimden yaptığım çıkarıma göre, bulundukları coğrafya fark etmeksizin insanların çoğunluğu; kendilerini yönetecek insanların yeri geldiğinde despot olmasını olumlu karşılıyorlar. Çünkü bu davranış şekli, o yöneticinin yeri geldiğinde kendi güvenliklerini sağlamak için de aynı dik duruşu sergileyeceğini düşünüp kendilerini güvende hissediyorlar.
Tabii ki halkın kişisel hayatlarına karışan liderleri eleştiren bir sürü insan var, ama bence bu eleştiren ve protesto edenlerin sayısı dünya genelinde o liderleri destekleyenlerden az. Sadece sesleri daha gür çıkıyor.
O zaman devir “sessiz çoğunlukların” devri diyebiliriz.
Yoruma kapalı.