Herkes bizi dinliyor… Amerika da, Almanya da… Bize ‘ayıp’ değil mi?

3
Reklam

Alman istihbaratı (BND) pek çok ülkenin liderini dinliyormuş… Hatta, Almanya’nın NATO’da ve AB’de ittifak ilişkisi içerisinde bulunduğu ülkelerin yöneticilerini de…

Tam 3300 kişiyi…

15 bin arama kriteri (e-posta adresi, IP adresi, telefon numarası) üzerinden yürütülüyormuş bu faaliyet ve 2013 yılına kadar sürmüş…

BND’nin hedefleri arasında hükümet ve devlet başkanları yanında, havacılık, ulaşım ve medya kurumları da varmış…

Parlamento (Bundestag) adına konuyu araştıran komisyonun yeni yayımlanan raporunda yer alıyormuş bu bilgiler…

Kim yazmıştı acaba?

Vay be…

Ben Hürriyet’in bugün verdiği habere dair bilgileri daha önce bir yerde okumuştum.

Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz da bu haber üzerine yine bugün şunları yazdı: Yani şu anda Almanya’nın elinde, birçok ses kaydı bulunmalı. / Mesela dost dünya liderlerinin çocukları ile yaptıkları özel konuşmaları bile dinlemiş olmalı bu namussuzlar. / Eminim ki 17 ve 25 Aralık soruşturmaları sırasında ortaya çıkan rezillikleri de kaydetmişlerdir.”

Reklam

Kulağıma hiç de yabancı gelmedi bu tahmin de…

'Ben Böyle Gördüm'den
‘Ben Böyle Gördüm’den

O zaman açıklayayım: İddiayı, üç ay önce çıkan ‘Ben Böyle Gördüm – Cemaatin Siyasetle Sınavı’ kitabımda, Alman basınından yararlanarak, ben gündeme taşımıştım…

Alman ‘der Spiegel’ dergisi Ağustos 2014 ayı içerisinde çıkan iki ayrı nüshasında, BND’nin, Başbakan Angela Merkel tarafından 2009 yılında kendisine verilen talimat gereği, bu dinleme işine soyunduğunu ve özellikle Türk siyasetçileri dinlediğini yazmıştı.

Markus R. adlı bir Alman istihbaratçı, 3 Temmuz 2014 tarihinde, yanında pek çok gizli belgeyle Amerikalılar’a sığınmıştı. Markus’un yanında götürdüğü belgeler arasında Merkel’in bu talimat yazısı da bulunuyormuş…

Her 4 yılda bir yenilenirmiş talimatlar; haberde yer alan dinleme faaliyetinin 2013’e kadar sürdüğü bilgisi bu yüzden… Ancak, ‘der Spiegel’in haberinde, talimatın o sırada (2014) henüz yenilenmemiş olmasının faaliyetin durduğu anlamına gelmediği bilgisi de vardı; o tür talimatlar otomatik uzarmış çünkü…

Muhtemelen faaliyet halen sürüyor…

Türkiye’yi ve Türk devlet ve hükümet adamlarını yalnız Almanlar’ın değil Amerikalılar’ın da dinlediğini yine ilk ‘der Spiegel’in yazdığını; zaten o haber üzerine, Amerikalılar’ın “Yalnız biz mi dinliyoruz, Almanlar’ın da kulakları Türkiye’ye ve başka ülkelere uzanıyor” demek için ellerindeki BND belgelerini aynı dergiye sızdırdıklarını yine kitabımda yazmıştım. (s. 276-279).

Önemli mi? Elbette önemli.

Reklam
Ses kayıtları kayıp olan iki olay

Ülkemizi derinden sarsan iki olay, Alman ve Amerikan istihbarat kulaklarının ülkemizi dinlediğinin kesinlik kazandığı günlere aittir.

İlki şu: Türkiye’nin Suriye ile sınırına yakın ileri toprağı olan ‘Süleyman Şah Türbesi’ne IŞİD saldırısının beklendiği ve ne yapılması gerektiği konusunun Dışişleri Bakanlığı’nda konuşulduğu gün (27 Mart 2013) o dönem içerisine giriyor.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkrumay 2. Başkanı Org. Yaşar Güler, o sırada Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Ahmet Davutoğlu ile Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu arasında geçen ve içinde “Oraya 4 adam gönderir, gerekirse 8 füze atarım” türü lâfların da bulunduğu toplantının ses kaydı…

Olağanüstü gizli bir toplantıyı, internet sitelerine taşındığı için, herkesin dinleyebildiği bahtsızlığını yaşadı Türkiye…

Devlet o toplantının kim/ler tarafından kaydedildiğini şimdiye kadar bulamadı.

Belki buldu da, o bilgiyi bizlerle paylaşmayı doğru bulmadı.

Önemli ikinci olay ise, etkilerini hâlâ sürdüren Tayyip Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği iddialarına mesnet teşkil eden konuşmanın kaydıdır. ‘17-25 Aralık süreci’ diye bilinen ve iktidarın ‘darbe girişimi’ tespiti yaptığı gelişmelerin ses kaydı…

“Paraları sıfırla” cümlesinin de içinde geçtiği konuşmanın…

‘Darbe girişimi’ tespiti yapıldıktan sonra başlatılan ‘Paralel Yapı’ soruşturmasında, resmi veya resmi olmayan dinlemelerle ilgili –bazısı bilgisayarlardan silinerek yok edilmek istendiği halde yeniden canlandırılmış– bütün ses kayıtlarına ulaşıldığı halde… Soruşturmayı yürüten savcıların eline geçmeyen tek kayıt, Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında yapılmış konuşmaya aittir.

Şantaj mı? Neden olmasın?

Çeşitli vesilelerle daha önce de belirttiğim kuşkumu yine tekrarlayayım: O kayıtların yerli kulaklara ait olmadığını ve ‘17-25 Aralık’ (2013) kargaşa ortamında, ortalığı daha da karıştırmak amacıyla, yabancı istihbarat örgütlerinin onları piyasaya sürdüğünü düşünüyorum.

Bu kuşkuyu dile getirmem, Cemaat kisvesi altında birilerinin, üzerlerine vazife olmayan bir dinleme faaliyeti yürütmediği anlamına gelmez. (Birileri sık sık bu iddiayı gündeme getiriyor da.)

Yabancı kulak dinlemelerinin bazen ülkeyi karıştırma amaçlı faaliyetlerde kullanılabileceğini hatırlatmamda ne mahzur var?

Mehmet Y. Yılmaz’ın yazısında ima ettiği gibi, mazallah, yabancıların ‘şantaj’ tezgâhlarına bile muhatap olunabilir.

Amerika adına dünyayı dinleyen NSA örgütünün, kulaklarını, NATO müttefiklerine kadar uzattığı, bu arada Angela Merkel’in telefon konuşmalarına da kulak verdiği belgelerle ortalığa serilince… Almanya Başbakanı, “Dostlar birbirinin konuşmalarını dinlememeli” tepkisini vermişti.

Dostlar, muhtemeldir ki, hâlâ birbirini dinliyor.

Neyse, Alman Parlamentosu’nun konuya ilişkin raporu sonunda yayımlandı.

Bizde de, Dışişleri Bakanlığı binasındaki toplantının nasıl dinlenebildiği Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından incelemeye alınmıştı; belki bulgular bir gün bizimle de paylaşılır.

ΩΩΩΩ

Reklam

3 YORUMLAR

  1. Fehmi bey,lütfen diğerleri gibi ben böyle söylemiştim,50.000 okuyucum var demeyin,bildim bileli kendimi yazılarınızı takip etmeye çalışırım (köşe yazısında tansu çiller geldi bıyıklarımı kesiyorum diyen ertuğrul beyden sonra )son 5 yazı arasında zamanı gelince egom tavan yapıcak var…Sizden birde ricam var facebookdaki gibi yazılanırızı beğendim beğenmedim kızdım güldüm gibi bir ifade butonu koyun okuyucularınızın bir kısmı (muhtemel benim gibi) kompozisyon yazma özürlü olabilir….Bide İstanbulda toplu ulaşımı kullanıyormusunuz bilmiyorum ama İstanbulda istisnasız her durakta (metro vs.) polis kontrolleri var karakollarda adi suçlar ile ilgilenecek personel kalmaması lazım,çalışma şartlarıda belli ve zaman içinde tehditler devam
    eder iken bu kontrolerin bir anda bitirilmesi sizce vuruşa açık bir bölge bırakmazmı?

  2. Teşekkür ederim; yazınızdan müstefid oldum…Yazılanların tamamı, devlet kurumlarında üst seviye hizmet verenlerin malumu olan hususlar… Söylenenlerin halk tarafından bilinmemesi veya öyle farz edilmesi, dünyaya hakim olan sistemin ya da sistemlerin menfaatiyle ilgili olmalı… Hırsızın karakola çay taşıması ve karakoldakilerin de bunu bilmesi ama bilmezden gelmesi gibi bir şey… Takdire şayan olan ise “Lafın tamamı ahmağa söylenir” düsturuna gösterdiğiniz titizlik… Teşekkür ve takdiri hak edenlere hürmet etmek gerek… Duâ ile…

Yoruma kapalı.