Ahmet Hakan mı, Ertuğrul Özkök mü haklı? Konumuz: Cihad..

10
Reklam

Ülkeyi ‘yeni’ bir konu veya uygulama ile tanıştıracağı zaman, öncesinden başlayan bir tanıtım faaliyetiyle, o değişikliğin sorunsuz geçmesini sağlamayı bilirdi AK Parti…

En başarılı olduğu konulardan biri budur.

Pek çok yenilik o özelliği sayesinde kalıcılık kazanmış, tanıtım sürecinde ters tepki alan yenilikler ise, fazla sorunlara yol açmasına fırsat verilmeden, daha yolun başında geri çekilebilmiştir.

Galiba AK Parti bu özelliğini kaybediyor.

‘Metal yorgunluğu’ ile kast edilen bu mudur acaba?

“Örnek” mi dediniz?

Okullarda ‘cihad’ konusunun müfredat programına alınıp özellikle işlenmesi iyi bir örnek olabilir.

Hürriyet gazetesinin iki yazarı, Ahmet Hakan ile Ertuğrul Özkök, birkaç gündür konuya değinen yazılarla okur karşısına çıkıyorlar. Aynı gazetenin iki ayrı sütununda farklı biçimde işleniyor bu konu.

Reklam

Bugün Ertuğrul Özkök aralarındaki farklı yaklaşımı güzel özetlemiş.

Okuyalım:

AHMET Hakan diyor ki:

– “Cihat adam öldürmek değildir. Bomba patlatmak değildir. Damdan adam atmak değildir. Katliam yapmak değildir.”

Öyleyse bugün neden “cihat” denince bütün dünyanın aklına, “Adam öldürmek, bomba patlatmak, damdan adam atmak, canlı bombalarla insanları katletmek” geliyor.

Ahmet Hakan diyor ki:

– “Cihat, insanın nefsiyle mücadelesidir. Haksızlık karşısında susmamaktır. Zalime itiraz etmektir. Kötülükle savaştır.”

Tamam nefse karşı cihat var… Var da, bir de “Şeytana karşı cihat” ve “Görünen düşmana karşı cihat” diye bir şey de var.

Reklam

IŞİD’i, Kaide’si, Boko Haram’ı yani nefsini kontrol için mi savaşıyor?

Yoksa şeytan dediği, düşman dediği Müslüman’a karşı mı cihat ediyor…

*

Bu cani örgütlerin hem Müslümanlara, hem Müslüman olmayan insanlara yaptığı zulme karşı sesini yükseltemiyor.

İnancını bu canilerin elinden kurtarmak için niye savaşmıyor…

*

Ahmet Hakan diyor ki:

– “Karşı çıktığınız şey… CİHAT olmamalı…”

İyi de “cihat” kelimesi dünyanın dört bir yanında “cihatçı” denilen insanların sembolü haline gelmişse ne yapacağız…” 

Türk Dil Kurumu’nun (TDK) sözlüğüne bakmış Özkök, sözcüğün karşısında “Din uğruna düşmanla savaşmak” yazdığını görmüş. “Gelin” diyor, “Cihat kavramı yerine bugünün ‘yurtseverliğini’ öğretelim.”

Bir doktora tezi ve cihad kavramı
Ebu Süleyman’ın kitabı: İslâm’ın Uluslararası İlişkiler Kuramı..

Aslında okullarda kavramın öğretilmek istenmesinin sebebi de bu: TDK sözlüğünde yalnızca bir anlamı verilmiş olan ‘cihad’ sözcüğünün başka anlamlara da geldiğini ve esas olanın da öteki anlamlar olduğunu anlatmak…

Çünkü o sözcüğün birden fazla anlamı var ve evet ‘din uğruna savaş’ da anlamlarından biri; ancak farklılıklara saygı göstermeyi, imkânı varsa uzlaşma ve anlaşmayı savaşa tercih etmeyi de içeriyor o kavram…

Hâlâ aynı görevde midir, bilmiyorum; Prof. Abdülhamid Ahmed Ebu Süleyman ABD başkentinde kurulu International Institute Islamic Thought (IIIT) enstitüsü başkanlığından Malezya’daki İslam Üniversitesi rektörlüğüne gitmişti. Onun ABD’de Temple Üniversitesi’nde Prof. İsmail Raci el-Faruki denetiminde yaptığı doktora çalışması (1973) neredeyse bütünüyle bu konudadır.

Batılı kaynakların ‘cihad’ kavramı üzerinden İslâmiyet’e yönelttikleri eleştirileri İslâm’ın temel kaynakları ve o kaynaklar üzerinden gelişmiş ilk dönem hukukçularının görüşlerini kullanarak cevaplamaktadır Ebu Süleyman

Daha en başlarda (s. 33) cihadın bir savaş açmayı gerektirmediğini kayda geçiren yazar, cihadı şöyle tanımlıyor:

Cihad: İslam davasını yayma yolundaki görevlerini yerine getirirken, bir müslüman, hatalı davranışları eliyle, eliyle yapamadığında diliyle, bunu da yapamadığında kalbiyle (benimsememekle) düzeltmek için elinden geleni yapmalıdır. Cihad yalnızca dışa yönelik bir hareket değildir; insanın kendini güçlendirmesi ve hatalarını düzeltmesi gibi içe yönelik bir tarafı da vardır.”

Türkçeye kitabı ben çevirmiştim, İnsan Yayınları da 1985 yılında “İslâm’ın Uluslararası İlişkiler Kuramı” adıyla yayınlamıştı.

Sağlam kaynaklar olarak bilinen Buhari ile Müslim’de yer alan bir hadisi aktarıyor (s. 132) Ebu Süleyman

Savaşa giden İslam birliklerine katılmak üzere gelen bir adama, Hz. Peygamber, anababasının sağ olup olmadığını soruyor. Adam “Sağ” deyince, “O halde onlara hizmetle, ihtiyaçlarını karşılamakla cihad et” tavsiyesinde bulunuyor.

Her şey bir yana, ‘savaş’ anlamına ‘cihad’ kavramı hiçbir şekilde bireysel hesaplaşmaya müsait değil; eline kılıcı alan beğenmediği veya müslüman saymadığı birilerini “Cihad yapıyorum” gerekçesiyle öldüremiyor. Savaş anlamına ‘cihad’ kararını almanın şartları hayli fazla ve o konuda kararı devlet başkanı verebiliyor.

Sanıyorum AK Parti, devleti yönetenlerin savunduğu, ‘Cihadçı’ diye adlandırılan bireysel savaşçılığın İslâm ile ilgisi bulunmadığı tezinin aktarıldığı Batılı muhatapların, “Neden bunu kitlelere anlatmıyorsunuz?” tavsiyesi üzerine müfredata böyle bir madde koymaya kalktı… İşte görüyorsunuz, böylesine doğru bir niyeti anlatmakta nasıl zorlanıyor.

Ertuğrul Özkök’e söyleyeceğim şu: Müfredata bu madde tam da senin gerekçelendirdiğin yanlış anlayışı dengelemek üzere konulmak isteniyor; doğru anlam o derste iyi aktarılabilirse, ‘cihad’, zaten ‘yurtseverlik’ anlamını içeriyor.

ΩΩΩΩ

Reklam

10 YORUMLAR

  1. Canlılar arasında çıkar çatışması ve çıkar paralelliği vardır. Düzen böyle kurulmuştur. Çıkar paralelliği yapıcıdır. Uygarlaşma o sayede mümkün olmaktadır. Çıkar çatışması ise bozulmuş işe yaramazların ortadan kaldırılmasıdır. Eğer hastalık yapan mikroplar olmasaydı şimdi yer yeryüzü insan leşleri ile dolardı. Canlılar düşman canlılarla mücadele ederek varlıklarını sürdürürler. Yenilenler de ortadan kaybolup giderler.
    Diğer canlılarda iki tür arasında ya çıkar beraberliği vardır yahut çıkar çatışması vardır. Aynı tür içinde çıkar dayanışması vardır. Birbirleri ile boğuşmazlar. Denge böylece oluşur. Kuzular kurtlara yem olurlar. Otlar da kuzulara yem olurlar. Yüksek canlılar alt canlıları yerler. Mikroplar da tüm canlıları yiyip bitirir. Mikropları da virüsler parçalar.
    İnsan çok güçlü varlık olduğu için başka camlılarla dengelenmektedir. Dolaysıyla insanlarda hem çıkar çatışması vardır hem de çıkar paralelliği vardır. Bugün bütün devletler ordular beslemektedir. Cihat yoksa, savaş yoksa, kimyasal silahı yasakladığınız gibi orduları da yasaklayalım.
    İslamiyet barış dinidir. Nizalar hakemler yoluyla çözülür. Hakemlerden birini bir taraf değerini diğer taraf seçer. Başhakemi hakemler seçerler. Tarafsız, bağımsız, etkin ve saygın yargı oluşur. Müslimler mhata ehli hak olan kafirler de hakem kararlarına uyarlar. Hakemlerin kararlarına uymayanlara karşı savaşmak cihattır ve ibadetlerin en yücesidir. Hakem kararı olmadan çatışmak bağy’dir ve günahların en kötüsüdür.
    Cihad savaşı ibadetlerin en kötüsüdür. Hakem kararlarına karşı savaştır. Ordularla eşkıyalar arasında bu fark vardır. Eşkıyalar kendi çıkarları için kendi kararları ile insan öldürürler. Ordular, insanlığın çıkarı için ve hakemler kararı varsa adam öldürürler. Kendileri ölürse şehit olur peygamberlerden önce cennete giderler.
    Bu işler ilim işidir, fıkıh işidir. Sahifelerde şov işi değildir.
    Programlar bir şey ifade etmez. Bir program koyarken başka programı kaldırmak gerekir. Bilmiyorum, mesela sporu kaldırıp cihat koyabilirler.

  2. İslam çok büyük bir Medeniyettir, MEDENİYET DİNİdir. SENCİL, Şefkat, merhamet ve Muavenet (Muhtac olana yardım) dinidir. (Sanırım, BATI”lının LÜGATında bile yoktur, bu kelimeler)
    Fakat, İslam OLMAK ve İslamı anlamak için teslim olmak ve “Dam Dolusu” ekmek yemek lazımdır. Yani, hakiki alim, Müderris ve hakiki Şeyh”lerin Rahle-i Tedrisinde bulunarak, gerçek İSLAM (ilmi”n) i tahsil etmek gerek. Yahut İslam ile amil (İslamı iyi bilen ve yaşıyan) VASIFLI ( Kaliteli) insanların (Mesela Ebu Hanife” nin) TAM mukallidi (taklitçisi) olmak gerekir.
    Eğer, bu ikiden biri olursan, İslam olursun, adam olursun. Yoksa, yarım yamalak, kıytırık bilgilerle, Lügat parçalamakla bir şey olamazsın. ÇÜNKÜ, ” İSLAM Allah”a Kulluk, Mahlukuna Şefkat” ve yine, “İSLAM
    Nakle ( Kuran ve Hadise) dayanan, ilim, Hukuk ve akıl DİNİdir”. Her nevi akılsızlar da İslamın (müminin) HİMAYESİndedir, fakat, mükellef değildir. Zira, akıldan nasibsizdir. (İslam fikren, bedenen, malen GÜÇLÜyü her yerde ve her daim sorumlu kılmıştır).

    CİHAD”a gelince, Ebu Süleyman” in naklettiği her iki olay da İslam”ın 2 temel Hadis Kitabı”nda yer almaktadır ki, bu Hadis ravilerini yalan- yanlış ile itham edenler, ihlasta, sıddıklıkta, doğrulukta onların pisliği bile olamazlar . Pek çok CÜCE bilgi sahibinin tenkide cür”et ettiği Hz. Peygamber, bir Hadislerinde de, ” Pehlivan karşının sırtını yere getiren değil, ÖFKEsini yenendir” buyurmuşlar. Ayrıca, “haksız yere mi öldürdü, adamı” diye Hz. Aliyi sorgulamışlar, ikaz etmişlerdir. Zira, İslam”da ALİMİN ve ADEMin ölümü ALEMin ölümü mesabesinde görülmüştür. Bu Peygamber, böyle bir Peygamberdir. Akıllı-uslu durmak ve onu iyi tanımak gerek
    Dini KABUL”de zorlama yoktur. Antalya”ya gelen Alman, Rus turistler bu gerçeği yerinde görmüştür. MERKEL Bu HÜKÜKÜ kendi yurttaşlarından öğrenmelidir. Fakat, TEBLİĞine (duyurulmasına) mani olmak da cihad sebebidir
    En büyük Cihad NEFSİN (İSTEDİKLERİ) ile Cihaddır, İslamda. Bedir Harbi dönüşü, Hz. Peygamber bu hususa, ashabının dikkatini çekmiştir.
    TDKurumu sözlüğünde, ” Cihat, din uğruna düşmanla savaşmak” yazıyor, diyor, E.Özkök
    Bilelim ki, TDK Sözlüğü, İslami bir kaynak değildir. Kaldı ki, Gerek Hukuk, gerekse FIKIH (İslam Hukuku) ta her nesnenin bir kelime manası olur, bir de ilmi literatürde ISTILAH (idioms-deyim) anlamı olur. Cihadı büyük islam alimleri ıstılahta nasıl anlatmıştır ? Bellemek lazım.
    Öyleyse, bugün ” adam öldürenler, bomba patlatanlar, damdan adam atanlar, canlı bomba olanlar” neyin nesi oluyor? Bütün bu Batı (anlayışının) yetmelerinin müsebbibi, haksız yere, KARINCA EZMEZ Islamı, kendi gençliğine ÖĞRETMİYEN_ ÖĞRETTİRMİYEN, peşin hükümle kendi dinine saldırıp, tam bir yobazca hareket eden, DÜZENİN sahibi geçinenlerdir, bu mahsul onların mahsulüdür. Her yerde, E.Özkök gibiler İslamın ESASlarını, özünü öğrenmedikleri ve öğrettirmedikleri için Daeş, PKK, PYD, Feto gibi örgütler Batının da desiseleriyle, İslam topraklarında neşv-ü nema buluyor ve o örgütlere katılan heyecanlı, boş, Batılı ve Doğulu gençler de bir marifet, cihat yaptıklarını sanıyor. Birgün vicdanları sızlar mı, acaba ?
    YARIM DOKTORLAR nice adam ÖLDÜRÜYOR, YARIM HOCALAR da nice adamı DİNDEN ! EDİYOR.
    Libya”nın ÖMER MUHTARI, Gaziantep”in Şahin beyi, K.Maraş”ın Sütçü İmamı, Kafkas”ın Şeyh Şamil”i Çanakkalede Seyyid Çavuş, Kıbrıs”ın R.Denktaş”ı, Anadolu”nun Semih SANCAR”ı MÜSTEVLİLERE (sömürgecilere ) karşı elbette CİHAT etmiştir, vatanını, dınını, ırzını korumuştur, işte CİHAD da budur. Türk aydınları, aydınlanıp, ÖĞRENE.
    O çocukların o bataklıklara düşmemesi için, uyduruk din dersleri YERİNE, Menderes döneminde olduğu gibi, hüsn-ü ahlak sahibi gençler yetişmesi için İSLAM AHLAK ve TERBİYESİ ile takviyeli YURTTAŞLIK
    DERSleri okullarda çok çok ÖĞRETİLMELİDİR. Ana-babaya, konu-komşuya hürmet, ailenin kutsiyeti (sex olmadığı), karı-koca Hakları, Hak-Hüküka riayet, Helal-Haram, doğruluk-dürüstlük, kamu malını korumak, borca sadakat, tutumluluk, Özgürlüklerin SINIRLILIĞI, dinin, can”ın, irz”in, neslin, malın korunması ……..
    Aksi takdirde Allah”ın her günü, kadın, ihtiyar öldürülür……. Birlik- beraberlik nutukları havada kalır. Şu da biline ki, İslamda 1. farz : iyiliği emretmek, kötülüğü def etmek (uzaklaştırmak)

  3. Ben 48 yasinda engelli bir kizi olan lise mezunu olan bir ev kadiniyim.sosyal etkinligim yok ,ama haberleri takip eder birazda kitap okuyanbiriyim .biri bana cihad ne diye sorsa verecegim cevap su olur.insanin sevdigi seylerden ALLAH icin vazgecmesi.bu vazgecme her konuda olabilir.insan ailesini ayakta tutabilmek icin bazi aliskanliklari geride birakabilirse bu bir cihadtir.yada turbansizken ALLAH in rizasi icin nefsini yenerek turban takarsa buda bir cihadtir.Ben bu cahil halimle cihad nedir biliyorken halka malolmus herseyi bildiklerini iddia eden bu gazeteci ve aydin kesim diye adlandirilanlar neden bunu bilmiy,orlar bence onlarin akillarina cihad yapmak gerekiyor.

  4. …”Savaş anlamına ‘cihad’ kararını almanın şartları hayli fazla ve o konuda kararı devlet başkanı verebiliyor.” cümlesine Koru’nun; şöyle bir soru sorulabilir mi? Müslümanların ”cihatçılarla” başı dertte..Günümüzde Müslümanlar adına ”cihad” kararı alabilecek bir otorite veya devlet var mı?

    ”…Batılı muhatapların, “Neden bunu kitlelere anlatmıyorsunuz?” tavsiyesi üzerine müfredata böyle bir madde koymaya kalktı…Ak Parti” cümlesine de; ”neden Türkiye..Batılı muhataplar bunu Türkiye’ye tavsiye ettikleri kadar diğer İslam ülkelerine de tavsiye ediyorlar mı? Kaldı ki Türkiye ”cihatçı” üreten bir ülke değil ki yada öyle mi?

    Batının, ülkelerini talan ettiği, bütün zenginliklerini sömürdüğü.. emeğinin, iş gücünün de ”küresel ekonomik sistem” adı altında sermayeye, ”borsa” ve ”yabancı sermaye” araçları ile peşkeş çekildiği, Müslüman coğrafyasının, fakr-u zaruret ve cehalete gark olmuş insanları, başlarına bir de bomba yağmaya başlayınca..çoluk çocuğuna, ailesine de dokunulunca..çareyi ”cihatçı” olmakta gördü(rüldü).

    Şimdi ise İslam’ın mütemmim cüzü cihad, terörizm ile eşdeğer anılır oldu. Vebali tabi ki Müslümanların üzerinde.. dinini yaşayıp yaşatmadığı için, belki ama, İslam dışı bir ”cihatçı” üreten Batı medeniyeti, dünyaya armağan! ettiği terörizmi nasıl açıklayacak?

    Devşirdiği bütün gücünü İslam ülkelerinde ”devlet terörü” estirmeye harcayan Batı, kendi yöneticilerine, gücünü terörizme (devlet terörü) değil de insaniliğe harcaması telkinlerini yapsa ya..

    Biz de, dini siyasete-sisteme araç olarak kullanmaktan vazgeçip, kimsenin telkinlerine (dayatmalarına) gerek kalmadan, dini kendi safiyeti üzerinden yaşamanın yollarını açsak, iyi sonuçlar elde ederiz…

    Dini kendi safiyeti üzerinden..Yaşarsak!

  5. …”Savaş anlamına ‘cihad’ kararını almanın şartları hayli fazla ve o konuda kararı devlet başkanı verebiliyor.” cümlesine Koru’nun; şöyle bir soru sorulabilir mi? Müslümanların ”cihatçılarla” başı dertte..Günümüzde Müslümanlar adına ”cihad” kararı alabilecek bir otorite veya devlet var mı?

    ”…Batılı muhatapların, “Neden bunu kitlelere anlatmıyorsunuz?” tavsiyesi üzerine müfredata böyle bir madde koymaya kalktı…Ak Parti” cümlesine de; ”neden Türkiye..Batılı muhataplar bunu Türkiye’ye tavsiye ettikleri kadar diğer İslam ülkelerine de tavsiye ediyorlar mı? Kaldı ki Türkiye ”cihatçı” üreten bir ülke değil ki yada öyle mi?

    Batının, ülkelerini talan ettiği, bütün zenginliklerini sömürdüğü.. emeğinin, iş gücünün de ”küresel ekonomik sistem” adı altında sermayeye, ”borsa” ve ”yabancı sermaye” araçları ile peşkeş çekildiği, Müslüman coğrafyasının, fakr-u zaruret ve cehalete gark olmuş insanları, başlarına bir de bomba yağmaya başlayınca..çoluk çocuğuna, ailesine de dokunulunca..çareyi ”cihatçı” olmakta gördü(rüldü).

    Şimdi ise İslam’ın mütemmim cüzü cihad, terörizm ile eşdeğer anılır oldu. Vebali tabi ki Müslümanların üzerinde.. dinini yaşayıp yaşatmadığı için, belki ama, İslam dışı bir ”cihatçı” üreten Batı medeniyeti, dünyaya armağan! ettiği terörizmi nasıl açıklayacak?

    Devşirdiği bütün gücünü İslam ülkelerinde ”devlet terörü” estirmeye harcayan Batı, kendi yöneticilerine, gücünü terörizme (devlet terörü) değil de insaniliğe harcaması telkinlerini yapsa ya..

    Biz de, dini siyasete-sisteme araç olarak kullanmaktan vazgeçip, kimsenin telkinlerine (dayatmalarına) gerek kalmadan, dini kendi safiyeti üzerinden yaşamanın yollarını açsak, iyi sonuçlar elde ederiz…

    Dini kendi safiyeti zerinden..Yaşarsak!

  6. Kuranda cihad ile alakali tahmini 60 ayet geçiyor
    2:190 – Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.

    2:194 – Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah’tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

    2:216 – Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

    2:218 – Şüphesiz ki iman edenlere, Allah yolunda hicret edip, cihad edenlere gelince, işte onlar, Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

    2:246 – Baksana, İsrail oğullarının Musa’dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir peygamberlerine: “Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım…” dediler. O da: “Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?” dedi. Onlar: “Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?” dediler. Bunun üzerine savaş kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.

    3:157 – Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, (sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.

    3:195 – Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler… Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır”.

    3:200 – Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah’dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.

    4:71 – Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya topyekün seferber olunuz.

    4:74 – O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz.

    4:75 – Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: “Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?

    4:76 – İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.

    4:77 – Kendilerine, “Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?” derler. Onlara de ki: “Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez.”

    4:84 – (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.

    4:89 – Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin.

    4:95 – Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaad etmiştir. Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir vermiştir.

    4:101 – Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.

    4:102 – Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

    4:104 – Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

    8:15 – Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın).

    8:16 – Böyle bir günde her kim onlara, tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri dışında, arkasını dönerse, muhakkak Allah’dan bir gazaba uğramış olur ve varacağı yer cehennemdir, orası da ne kötü bir akıbettir.

    8:39 – Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah’ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür.

    8:45 – Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.

    8:60 – Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah’ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah’ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.

    8:65 – Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.

    8:66 – Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.

    8:67 – Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir.

    9:14 – Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve …onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.

    9:16 – Yoksa siz hep kendi halinize terk olunacağınızı mı sandınız? Allah’ın, içinizden cihad edenleri ve Allah’tan, Resulü’nden, müminlerden başka kimseye sığınmayan ve başkaca sığınacak bir yer aramayanları görmediğini mi (zannediyorsunuz)? Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

    9:19 – Siz hacılara su dağıtma ve Mescid-i Haram’ı imar etme işiyle Allah’a ve ahiret gününe iman edip, Allah yolunda cihad edenlerin yaptığı işi bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında eşit olamazlar. Allah zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez.

    9:20 – İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.

    9:24 – Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.

    9:25 – İnkâr kabul etmez bir durumdur ki, Allah size birçok yerde yardım etti. Özellikle Huneyn Günü ki, o gün kendi çokluğunuz size güven vermişti de o gün size onun bir faydası olmamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen başınıza dar gelmişti. Sonra da bozguna uğrayarak gerisin geri dönüp kaçmaya başlamıştınız.

    9:26 – Sonra Allah, Resulünün üzerine ve müminlerin üzerine sekinetini (kalplere huzur veren rahmetini) indirdi ve gözle görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımayan kâfirleri azaba uğrattı. Ve o kâfirlerin cezası işte budur.

    9:29 – Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah’a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.

    9:38 – Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda cihada çıkın.” denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.

    9:39 – Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavmi getirir ve siz O’na zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah’ın herşeye gücü yeter.

    9:41 – Ey müminler! İster hafif techizatla, ister ağırlıklı olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz böylesi sizin için daha hayırlıdır.

    9:42 – Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, “Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık.” diyerek Allah’a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.

    9:46 – Eğer sizinle beraber cihada çıkmak isteselerdi, elbette onunla ilgili olarak bir takım hazırlıklar yaparlardı. Fakat Allah davranmalarını istemedi de onları yoldan alıkoydu ve (kendilerine): “oturun oturanlarla beraber” denildi.

    9:47 – Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.

    22:39 – Kendilerine savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir.

    22:40 – Onlar “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izetlidir (her şeye galiptir).

    22:78 – Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur’ân’da, Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size müslüman adını veren O’dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!

    29:69 – Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.

    47:4 – Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah’ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.

    47:7 – Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.

    47:20 – İman edenler: “Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse.” derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de, içerisinde savaş zikredilince kalplerinde hastalık olanların ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur.

    47:35 – Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.

    48:16 – A’rabilerin geri bırakılmış olanlarına de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.

    48:17 – Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Bununla beraber kim Allah’a ve peygamberine itâat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.

    48:22 – Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.

    48:25 – Onlar inkâr eden ve sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını men edenlerdir. Eğer kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle, mümin kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle bir vebalin altında kalmanız ihtimali olmasaydı, Allah savaşı önlemezdi. Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık.

    49:9 – Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.

    60:8 – Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.

    60:9 – Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.

    60:11 – Eğer eşlerinizden biri, sizden kâfirlere kaçar da siz de savaşta galip durumda olursanız, eşleri gitmiş olanlara ganimetten, harcadıkları kadar verin. İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.

    61:4 – Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.

    61:11 – Allah’a ve Resulüne inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz sizin için en iyisi budur.

    66:9 – Ey Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer, ne de kötüdür!

  7. Cihadı hangi sözlük nasıl yazarsa yazsın, insanlar birtek şekilde okur ve anlar. o da savaştır. düşmanların yok edilmesidir. cihadın başka anlamları olduğundan da bahsetmek cihat kelimesini aklayarak meşrulaştırma çabasıdır. ahmet hakan da, şark kurnazlığı yapıp cihadı şirinleştirmeye çalışıyor.
    evet zaman zaman bazı kavramlar farklı yerlerde kullanılır. mesela “nefsime savaş açtım” dediğinde kimse savaşın anlamını düşünmez. ya da “sahada var gücümüzle savaşacağız” dediğinde de öyle. Ancak savaş kelimesi cicidir derseniz, bu sahtekarlıktır. savaşı meşrulaştırma çabasıdır.

    • Nasıl yani? Cihat meşru değil midir ki herhangi biri onu meşru göstermeye çalışsın? İslamın kendisi olduğu haliyle herşeyiyle zaten şirindir, şirin gösterme çabası ne demek? Asıl sahtekarlık müslümanım deyip de bunun aksini iddaa etmektir!

  8. “Öyleyse bugün neden “cihat” denince bütün dünyanın aklına, “Adam öldürmek, bomba patlatmak, damdan adam atmak, canlı bombalarla insanları katletmek” geliyor.” Çünkü E.Özkök gibilerin ağababaları olan Siyonistler, sahip oldukları medya ile-Hürriyet gibi- “CİHAD”ı istedikleri gibi tanımlayarak, üreterek ve tanıtarak İslam ve Müslüman düşmanlıklarını yaydılar…Utanmaz herif, kendileri yaptıkları-yaptırdıkları halde bir de böyle bir soru sorabiliyor …

  9. Fehmi bey çok teşekkür ederim. Son nokta bu olsa gerek. Meramını anlatamamaktan öte tam tersi anlaşılma durumunu düzeltmişsiniz.

Yoruma kapalı.