‘Ilımlı otokrasi’ sıfatı üzerimize yapıştırıldı.. Batı ülkeleri de bizi izleyeceğe benziyor.. Ya biz vazgeçersek?

22
Reklam

Türkiye, anayasasında, ‘demokratik hukuk devleti’ olarak tanımlanıyor. Elhak, bu tanıma uyan uygulamalar da var ülkemizde; ancak dışarıdan bakanlar, ülkeleri değerlendirirken, sıra Türkiye’ye geldiğinde, onu yeni bir sıfatla tanımlamayı tercih ediyorlar.

Yeni tanımlama ‘ılımlı otokrasi’

Daha önce AK Parti kurucu kadrosuna bakıp, ileri gelenlerinin söylemlerini değerlendirip, ülkemiz yönetimine ‘ılımlı İslam’ sıfatını yapıştıranlar bunlardı; şimdi aynı kurumlar bu yeni tanımlamayı benimsemiş görünüyor.

Çok sayıda ülkenin -sayıları 83- yönetim tarzı ‘demokrasi‘ olarak belirlenirken, 55 ülkeye ‘otokrasi’, 21 ülkeye de ’sert otokrasi’ (21) sıfatı uygun bulunuyor. Türkiye’nin layık görüldüğü ‘ılımlı otokrasi’ grubunda, bizden başka Rusya, Sırbistan, Macaristan, Brezilya, Hindistan, İran, Mısır, Afganistan ve Cezayir yer alıyor…

Bu, Alman Würzburg Üniversitesi’nin bir araştırmasının sonucu. Daha önce de Alman Bertelsman Vakfı, değerlendirmesinde, Türkiye’yi yine ‘ılımlı otokrat ülkeler’ grubuna yerleştirmişti.

Sıfat üzerimize yapışacak gibi görünüyor.

Araştırma kurumları değerlendirmelerinde ‘ılımlı otokrat’ grubuna yeni yer vermeye başladılar, Türkiye bu alanın ilklerinden olarak o listeye alındı. Yukarıda isimlerini saydığım pek çok ülke ise şu yakınlarda aynı gruba kaydedilmiş oldu.

Henüz bu grupta sayılmayan, ancak çok geçmeden aynı muameleyi görmesi beklenebilecek Avrupa ülkeleri de var. Donald Trump başkanlık seçimini kazanırsa, derhal uygulamaya konulması beklenen politikaları sonrasında ABD bile, bizimle aynı gruba düşebilir.

Reklam

Hollanda’da ırkçı parti –Party for Freedom (PVV)- sandıktan birinci çıktı; Almanya’daki benzer parti –AfD– her seçimde oyunu artırarak merkez oylara yaklaştı; Fransa’da National Rally’nin lideri Marine Le Pen bir sonraki seçimde cumhurbaşkanı seçilmeyi başarabilir.

Ne oluyor?

Böyle bir dalga dünyanın dört bir tarafında varlığını hissettiriyor. 2010 yılı sonrasında önce Türkiye’nin etkisi altına girdiği dalga, bizden sonra başka ülkelere de yayılmış bulunuyor.

Daha az demokrasi ve yetkilerin tek elde toplandığı bir liderlik anlayışı ile yetinmekten gocunmaz görünüyor kitleler…

Olayın küreselci anlayışa tepkisel bir yönü mutlaka var. Ülkelerinin kapısına göçlerle yabancıların dayanması da ekmeklerini paylaşmak zorunda kalacakları tehdit algısına sürükledi insanları. 

Göçmen karşıtlığı her ülkede siyasilere prim sağlıyor.

Şimdikine benzer bir ortam dünyanın başına iki dünya savaşı arasında da dert olmuştu. Avrupa’daki bazı ülkeler otokrat liderlerin yönetimine geçti, o liderler de başka ülkeleri kendi yönetimleri altına almak amacıyla savaşlara başvurdular.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan ‘yeni dünya düzeni’ buna tepkinin eseridir.

Reklam

Dünyamız o dertli dönemi günümüzde bir kez daha denemeye başlamış sayılabilir.

Peki de, Türkiye’nin de -hatta öncü olarak- içerisinde yer aldığı ‘ılımlı otokrat ülkeler’ halklarına, ne bekliyorlarsa onları sağlayabilir mi? Daha büyük refah ve zenginlik getirebilecek mi insanlara ‘ılımlı otoriterlik’?

Öncü ülke olarak halimiz diğer ülkeleri de düşündürmeli.

Türkiye, 2000’li yılların başlarından ‘ılımlı otokrasi’ sıfatıyla anılmayı hak ettiği 2015’e kadar, hemen her alanda eskisiyle mukayese edilmeyecek başarılara sahip hale gelmişti. 

Ekonomisi birkaç kez büyümüş, Avrupa Birliği’ne tam üyelik müzakeresi yürütebilir olmuş, o amaçla birliğin müktesebatını anayasası ve yasalarına yansıtabilmişti.

Şimdilerde ‘ılımlı otokrasi’ olduk ve o durumumuzdan çok uzağız.

Yolumuzu izleyen ve izleyebilecek ülkeler de, ‘ılımlı otokrat’ halleriyle, bir süre sonra, Türkiye’nin son on yılda düştüğü duruma benzer hale gelebilirler.

Konu dost meclislerinde ne zaman gündeme gelse, bu tür bir benzetmeye itirazlar hemen yükseliyor.

Almanya mı?

Hollanda mı?

Fransa mı?

Yok canım, Trump gelirse, ABD de mi?

İtiraz edenler haklı olabilirler; adını andığım ülkeler ‘ılımlı otokrat’ oldular ve ‘tek adam’ tarzı yönetimi benimsediler diye güçlerini kaybetmez gibi görünüyor. Bir süre öncesine kadar biz de öyle görünüyorduk.

Zaten iyiden kötüye dönüşüm çok kısa sürede olmuyor. İtirazlarının haklı olup olmadığını anlamamız için, bu deneyimin, en azından bir nesil sürmesi gerekecek.

Ne malum, bir de bakmışsınız, Türkiye bu kadar deneyimle yetinivermiş ve yeniden ‘işleyen demokrasi’ ülkeleri grubuna girmeye hak kazanmış olur…

ΩΩΩΩ

Reklam

22 YORUMLAR

  1. Ilımlı’dan anladığım benim,
    karakteri eksik,
    ne erkek ne kadın,
    ne O’cu ne Bu’cu,
    ödlek korkak basiretsizlik olur her nedense.
    Mesela bir insan oy verirken, “ben karar veremedim!” der (yani kararsızım).
    Aslında yalan söylüyordur! YALANCI! dır.
    Bir sözde! babanın bir fikri vardır: yolun ortasında onca yıllık altına alıp yattığı karısını sokak ortasında saçından sürükleyerek!…
    Bu fikir ise bir kendini hapse göndermeye,
    Bir kadını hayattan koparmaya,
    Enaz 2 çocuğu vardır bunun onların da yapayalnız bu dünyada korumasız kalacağı sonucunu doğurur!:((
    Yani her sözde iyifikir, İYİ şeyler doğurmaz!
    Demokresi olsa bu kocca coğrafyada bir koli, bir sosyal aylık, kömür bir torba ile kim uğraşır mesela?
    50 dönüm araziyi ekmedin 5 yıl boyunca (sıfır eksildi şimdilik!) idare de ediyodun verilen sübvanse ile!..
    Ama fekat, dün yetiştirip satamadığın 2 liraya hıyara, paldırcana veriyon 50 lira😡
    50-0=Kaldı 5…
    2-50=cepten çıktı 48😳
    (Bu piskevit hesabıda şaştı tutmadı iyi mi!)

  2. SİLİVRİ SOĞUKTUR
    “Silivri soğuktur” utanç deyimi kimin eseri?
    Bu deyim özgürlüğün mü?
    Yoksa psikopatlık seviyesindeki baskının eseri mi?
    En basit konu da bile vatandaş bu deyimi kulanıp gerçek düşüncesini ifadeden vazgeçmiyor mu?
    Bu ülkede “düşünce özgürlüğü” diye bir kavram bile. icat edildi.
    İfade özgürlüğü hak getirdiği için.
    “Ilımlı otokrasi” son derece “ılımlı” bir ifade.
    Sayın KORU bu vasıflandırmadan bile gocunuyor.
    Silivri soğuktur.
    Amenna.
    Cehennem hem soğuk(zemheri), hem de sıcaktır.

  3. İnsanlar günün birinde dinazorlar gibi yok olabileceklerini düşünmeden fareler gibi kontrolsüz üremeyi sürdürdükleri, üreyin diyenlerin (ki çoğunluğu otokrasi liderleridir) peşinden gittikçe kendi, devletleri ve dünyanın sonunu getireceklerdir.

  4. Yazınızda haklı yönler olmakla birlikte Batılıların demokratlıkları çıkarlarına dokunuluncaya kadardır. Bu gün İsrail’in yaptıklarına Batının tepkisini (İçlerinde vicdan sahibi olanlar yok değil) görüyoruz. Daha bir ömür önce birbirlerine yaptıklarına şahit olanlar da hala hayatta. İnsana değeri ancak inanç verir. Tabbii istismar edilen inanç değil gerçek inanç. Ahirete inanan biri her yaptığından hesaba çekileceğini düşünürse adımlarını da ona göre atar.

  5. Batı sözünü geçiremediğine Otokrat/Diktatör, kendine itaat edip kuyruk sallayana da Demokrat der..

  6. Sn Yazar dış güçler haksızlık etmesinler, Bizde Akdemokrasi var. Bu sistemin avantajı demokrasi trenine zorda kalırsan binersin, işine gelinvede iniverirsin. Yani esnek bir sistem. Baştaki ne tarafa çekerse o tarafa gider. Bu sistemin bir diğer avantajı hep CeHaPe denilen eski sistemin demokrasi savunucusu suçludur. Sistemimiz dünya lideri çıkararak başarısını kanıtlamıştır. İnanmiyorsaniz yazılı ve görsel medyanın %95’ine bakın neler neler başarmışız. Aksistem o kadar mükemmelki dış ülke halkları bile ülkelerini bırakıp bizim ülkemizi tercih ediyorlar.

    • bence yazarımızın iyimserliğine erişmemiz mümkün değil.

      refah ve zenginlik parayla olan bir şey. Karabük üniversitesinin rektörünün de “para kazanmayı öğrendim” dediği gibi iktidar para kazanmanın en kestirme en kolay en emeksiz yollarını öğrendi bir kere. bu yollardan biri de silah ticareti.

      bir süredir NATO’nun üye ülkeleri savunma bütçelerini artırmaya zorladığı anlatılıyor. bunun yanında ukraynada ve Filistin’de yürütülen savaşlar da Ortadoğu ve Avrupa daki bölge ülkelerinde Rusya bize de saldırırsa İsrail Filistin’de sonra bize de saldırırsa endişesini parlementolarinda tartışmalari da silah üreticilerinin ellerini ovusturmalarina, hatta endişeli ülkelerin de silah ve mühimmat eksiklerini yerli üretimlerle de giderme çabalarını hızlandırdı.

      karar gazetesinin haberine göre siyasal islamcilarin ve solcuların ziyonist ve emberyalist amerigasiyla Erdoğan şahsım cumhuriyeti devleti ele ele verip silah üretmeye başlamaları da gösteriyor ki dünyanın silah stoğu artacak ve o silahlar bir yerlerde kullanılacak.

      yani artık Türkiye de ufaktan da olsa dünya silah ticaretinden pay alarak şahsım Cumhuriyeti için gerekli para akışını sağlamakta. silahtan gelen para yetmese de para kazanmanın başka bin türlü yolu olduğunu spor yöneticilerinden üniversite rektörlerine, belediye yöneticilerinden devlet yöneticilerine kadar herkesin öğrendiği gene herkesçe biliniyor.

      geçen gün Türkiye gazetesi demir çelik sanayi temsilcilerinin uzay uçak sanayinden mutfak sanayine kadar her alanda kullanılan paslanmaz çeliğin Türkiye’de neden üretilemediğini soruyordu. Türkiye paslanmaz çelik ihtiyacinin tamamını amerikadan Çin’den ve başka ülkelerden ithal ederek karsiliyormuş. silah sanayinde kullanılan çelik de büyük oranda ithal. şahsım cumhuriyeti silah satışlarından elde ettiği kardan da zarar ediyor ama kardan zarar zarar görülmüyor bizde. bu haberi okurken demir çelik fabrikalarına ülkücü mafyanın çöküp de iflas ettirdiği fabrika haberleri geldi aklıma. şahsım cumhuriyeti kardan da zarar etmiyor yani o zararını her türlü telafi etmesini de iyi öğrenmiş.

      tüm kazanımlarını otokrasi yoluyla elde eden bir iktidar bundan nasıl vazgeçecek? yazarımızın önceden bir yazisinda dediği gibi diyelim ki Erdoğan essahtan da iyi niyetli (bu arada ben kötü niyetli demiyorum, ben dünyada kötü niyetli kimsenin olduğuna da inanmıyorum, herkesin mutlaka iyi bir niyeti vardır sonuçta) öyle de olsa o zaman da üzerinden güneş batmayan kralık olan İngiltere’nin itibarı ne olacak. bin yıldır batmayan krallık, dünyanın dil ve kültür hakimi İngiltere’nin hali nece olur o zaman? İngiltere itibarını tehlikeye atar da Erdoğan’ı da iyi niyetiyle baş başa bırakır mı netekim?

      aynı durum Putin için de geçerli, bu durumda Putin’in varlığı da Erdoğan için bir denge unsuru sanırım.

      nerden bakarsam bakayım yazarımızın temennisine ulaşabilmem pek mümkün görünmüyor.

      bana göre İngiltere ve Avrupa’nın silahsız bir savaş yöntemi icat etme ihtimali mevcut durumda Erdoğan’ın otokrasiden vazgeçme ihtimalinden daha makul görünüyor.
      veya
      teknoloji uzmanları 2035 senesinde yapay zekanın tüm dünyayı temelden değiştireceğini söylüyorlar. yapay zekanın dünyayı bir 3.dunya Savaşı’ndan kurtarması Türkiye’nin otokrasiden vazgecmesinden daha hızlı olur gibime geliyor.

  7. 76 yaşındayım. bu gözler neler görmedi ki. mecliste cumhur başkanı seçilemedi ,hatta seçimler aşamasında BÜLENT ERSOY a bile oy çıktı. başı kapalı bir millet vekili hanımı milli demokrat ,sosyal demokrat Bülent Ecevit tarafından milletin meclisinden yaka paça dışarı atıldı. Ama çok şükür ne olursa olsun ne yaparsa yapsın Bülent Ecevit in demokratlığına hiç halel gelmedi. hala da birinci sınıf demokrattır.
    Askerler her on yılda bir ülkenin yönetimine el koydu. bu gün demokrasi havarisi kesilen gazeteciler ,gittiler askeri brifinglerde ne isteniyorsa onları yazdılar gazetelerinde. Acaba bu gün ki yönetimi ılımlı otokrasi olarak niteleyen o ünlü araştırmacılar o Avrupa nın anlı şanlı ülkeleri o zaman neredeydi, hepsi askeri yönetime alkış tuttular.
    Türkiye maalesef bu Hıristiyan ülkelerin kurmuş olduğu Avrupa birliğine ağzıyla kuş tutsa tam üye olamaz.
    Eski yönetimlerden daha yazayım mı bilemiyorum. Üniversitelerde ikna odaları kuruldu .Demokrasi nin en zirvesiy di herhalde, sayın yazar unutmamıştır, ama ben yine de hatırlatayım.
    Üniversite kapıların da başları örtülü olduğu için kapıdan içeriye sokulmayan kız öğrenciler gördük. vallahi ben böyle demokratlık yerine batılıların beğenmediği ılımlı otokrasi ye razıyım. saygılarımla

    • çok yaşamsk bazen bic bir şey görememek demektir. Mesala Boğaziçi kiz öğrencilerinin saçlarından tutulup yerlerde suruklendigini görmemişsin, fabrikalarin madenlerin satildigini, muhalif gazeticelerin hapsini, ormanları için mücadele eden köylüleri, İliçteki felaketi, İsrail’e giden gemicikleri filan hiç görmemişsin. Sadece havuz medyasinin size sunduklarını hatirliyorsun. Boşa geçen bir ömür.
      ç

    • Garip olan Batı ya koşulsuz boyun eğmeyenler beğenilmiyor.Venezuela,Türkiye, Brezilya gibi ABD isteklerini yerine getirmeyenler hep tukaka. ABD’nin demokrasi götürdüğü ülkelerde milyonlar ölüyor. İnsanlık suçları işleniyor ama onlar demokrat ve biz onlara benzemeliyiz,bize onlar örnek :).Yazdıklarınızı YRP bile unutmuş. Recep beyi eleştirenler o günleri unutmuşlar besbelli. Bu köşenin yazarı da her yazısında ak parti nasıl kaybeder,TC ne kadar az demokrat vb yazılardan başka bir şey yazmıyor. Sabah akşam şikayet edenler grubu bildim bileli hep CHP ve soldur. Garip olanda sol eğilimli hakim güç (1960 ihtilali ile 27 Nisan e muturasi arası) gizli iktidarken de şikayetçiydiler şimdi daha fazla demokrasi varken de şikayetleri bitmedi. Galiba istedikleri % 1-10 (aşırı sol) oy aralığında olan oylarıyla hep bizim dediklerimiz olsun durumları. Sözcü gazetesinde demedikleri laf kalmamışken. Daha ne kadar demokrasi olmalı bilemedim.
      İlaveten halkı ezen halkı beğenmeyen hep cahil hep aşağılanan gidip gidip sağ partilere oy atıyor. Bu bilgili aydın gruplarda nedense hep zengin tayfası. Hep zengin mahalleler. Faşist denilen ak parti ezilenlerden oy alırken daavrimci sol zenginlerden oy alıyor. Aklıma hocanın birazda biz ölelim fıkrası geldi. Hep zengin takımı olduk bittik diyor ama kendimi bildim bileli ne öldüler ne de fakirleştiler. Koşarak dolar,altın filan alıyorlar.
      Çok iyi hatırladığım Ecevit döneminde bir gecede ikiye katlayan dolar öğretmen aylığı 250 dolara karşılık geliyordu. değer kaybı olmadan ki hali 500 dolar olsun. Babamın emekli maaşı 100-150 dolar arası olan 180 liraydı ( 1 milyon 350 bin ile 1 milyon 750 bin arası dolar degiskendi o nedenle bu aralıkta olduğunu yazdım) o dönem paramızdan altı sıfır atılmamış deprem olmamış,Ukrayna savaşı,pandemi yaşanmamış o halde bile enflasyon % 50 nin üzerindeydi. Engin Ardıç bir yazısında ABD neden bizim üst lige çıkmamıza izin vermiyor anlamadım demişti.( daha anlamadığı bir sürü şey vardı solcuların yanlayacağı şeyleri görüp bir tarafimla güleceğim diyordu. İçinde büyüdüğü ama kalın kafalılıktan veya inadına tersini savunmaktan geri durmayanları anlayamadan vefat etti.

  8. Sedat Laçiner hoca “refah toplumları savaşa hazırlanırken bunun demokrasiden vazgeçmeden demokrasi dahilinde bir yolunu bulmak zorunda” diyor.

    eğer biz otokrasiden vazgeçersek o yolu bulmuşuz demektir o zaman batı ülkeleri de tıpış tıpış peşimizden gelir.

    mevcut şartlarda Türkiye’nin o yolu bulma şansı var mı?
    soruyu sorduğum insanlar malesef otokrasiden başka yolu yok dediler.

    bence refahdtan vazgeçmeden savaş düzeni almak mümkün mü? sorusunu en iyi bilebilecek olan emeklilere sormak lazım çünkü bu konuyla en fazla meşgul olan kesim emekliler bilebilecek olanlar her gün boğaz kavgası verenlerdir. hem ev kirası hem faturaları hem mutfak masraflarını hem okula giden çocuğunun okul masraflarını üniversite okutan hem de giyim sağlık gibi ihtiyaçlarını sadece 10 bin lirayla karşılayabilen insanlar bilemezse başka da kimse bilemez.

  9. Ilımlı otokrasi, “Ilımlı İslam” ve “Siyasi İslam” gibi etiketlerden iyidir. İslam islamdır. Bir takım sıfat takılarıyla sulandırılmağa çalışılsa da değerinden birşey kaybetmez. Müslümanlar/süslümanlar huzurlu değilse de, nihai analizde, huzur her zaman İslamdadır. Huzur bulunan İslam, Kainatın sahibi Allah’ı tanımakla ve gereğini yapmakla yükümlü olduğumuz tevhid DiN’idir.

    Otokratlığa yönelişler karşılıklı olarak yarınından emin olamama duygularının/algılarının artmasıyla ilgilidir. Dünya meçhule doğru hızla değişmektedir. Göçler de bu değişimin bir tezahürüdür. İnsanlar genellikle bilinmeyenlerden endişe duyarlar. Geleceği bilememek, yarınından emin olamamak duygularını arttırır. Rezonansla dalgalanma etkilerinin etrafa yayılması doğaldır. İktidarda olanlara bunun bir yansıması ipleri sıkı sıkıya eline alma ve kontrolü bırakmama siyasetidir. Bu da otokratlığa önemli katkıda bulunan genel bir haldir.
    Üretime dayalı ekonomisi güçlü olan ülkelerde otokrasinin negatif etkileri fazla değildir.

    • Bu gibi konularda afallamamak için eğitim öğretimimize önem vermeliyiz sayın HB.
      Kur’anı okusak yeter (arapça) diye uyuttular bizi yıllarca.
      Hiç eksik olmadı “Size lazım olan bilgileri gel benden öğren diyen kafa💀”
      Kafa beden üstünde duruyor lakin, neylersin içi boş olunca?
      Peki müsade ediyorlar mı ki dolsun içi?
      -İngilizce Fransızca var Almanca ama, yok Arapça?? (İngilizce yide öğrenemesinler diye dil bilgisinden başla ki; öğrenemeyesin! Başka dillerden bişey belleye meyesin!!)
      -inancımı yaşamak istiyorum diyene müsait ortam sağlıyoruz diye yutturmaca herşey düzmece göstermelik şeyler..
      İhanet şebekelerinin düşüyor kucağına.
      -bir şeyi dikte etmeden! Var olanı KÖTÜLEMEDEN’ de bişeyler anlatıla bilir.
      Peygamber ler atalarımız gelenek göreneklerimiz hayırla yad edeceğimiz yönetenlerimiz şehitlerimiz hatta bir zamanlar omuz omuza mücadele ettiğimiz eski Osmanlı tebası dahil,
      HEPSİNİ KUCAKLAMAYI ÖĞRENE BİLİRİZ
      Doğru olan yönetimi de, en iyi yaşam şartlarını da arayıp (deneme yanılma ile zaman ve maddi kayıp olmadan) bulabiliriz.

      • Evet, haklısınız! okuduğunu anlamayan ve afallayan çok maalesef. Kritik bir konu olan eğitime EnÖncelik Cumhuriyetin ilk dönemindeki (otokrasi) yıllarında eşsiz fırsatlar varken topyekün köşe-bucak yapılsaydı eğitim seviyesi olarak çok daha kısa zamanda epeyce bir yol katedebilirdi ülke. Böylece sonradan ortaya çıkacak sorunların önü alınmış olacaktı taa o zamanlar. Ancak “deha” paşamız otokrasi ve ötesi güçlerini başka alanlarda kullandı. Genel manzaramız ENöncelikleri bilememekle ilgili, bugün de öyle!

  10. T.C.’nde yyılıaşkın süredir ılımlı (adı neyse) bir yönetim zaten var!
    Yyıllarca osmanlı tek adam ile yönetti ülkeyi. Birden bire cumhuriyet demokrasi bekleyenler polyannacılık oynamışlar demek. Olmadı da zaten…
    Azınlıkların mallarına çökmek!..
    Başka inancı savunanları evleriyle birlikte yakıp yıkmak!..
    Terörü başka bir etnisite yada inanç grubu ile yeniyoruz!.. yendik!.. astık!.. kestik haa!.. bitirdik yaa!…ile velveleye vermek😡
    Bu arada da deveyi hamuduyla götürmek!
    Cumhuriyet demokrasi tam olabilseydi, agalar aşiretler tarikat cemaat ler pik yapmazdı hem ülkemizde hemde çevrede.
    En iyi yönetim bu şekilde oluyormuş demek😯. Bir elebaşı buluyorsun, muhatap TEK!
    (Hatta bir adaya bile esir edip ağırlaya biliyorsun icabında😯).
    Peki faide kar zarar cetveline vurursak;
    Oylar geliyor ZAHMETSİZCE!
    Başı ağar tan birşey olursa, bulup düşürüyon hemen bir kelle☹️.
    (Kurtuluyor senin baş böylece)
    Ayrıca, Tramp yada Putin’e bir selam çak, garnizon kuruyorlar ikisi birdene😳.
    Yoksa kim uğraşacak iran ile… çin ile… İngiliz ile…
    Alo diyon, şu taraftan gelen bir fırtına var, üç beş uçak (gemisiyle birlikte) göndersene.
    Yaaa… ülke yönetmek bu kadar kolaylaştı işte🤗🤗🤗🤗🤗

  11. YEREL YÖNETİMLER ÖNEMLİDİR
    Çağımız demokrasileri Merkezi Yönetim demokrasileri değil, Yerel Yönetim demokrasileridir. Belde halkı tarafından seçilen, kamu kurumu Belediyeler sadece belde halkının ihtiyaç duyduğu hizmetleri gören kuruluşlar değillerdir.
    Belediyeler aynı zamanda belde halkının demokratik taleplerine, hak aramalarına, reflekslerini ifade etmelerine öncülük eden sosyal, sanatsal, kültürel etkinliklerine katkıda bulunan kamu kurumlarıdırlar. Türkiye’de yerel yönetimlerin fonksiyon ve işlevleri giderek daha da artmaktadır.
    Genel Başkan Özgür Özel, adaylık kampanyasında gittiği illerde, Kurultayda yaptığı son adaylık konuşmasında ifade ettiği gibi, pasif, edilgen, bozuk düzeni protesto etmek, hak aramak için sokağa çıkmayı, meydanları doldurmayı, refleks sergilemeyi, iktidardan talepte bulunmayı kaos olarak gören, korkak bir Genel Başkan olmayacağını; dar gelirlileri, işsizleri, haksızlığa, baskıya maruz kalan, ezilen herkesi, sendikaları, meslek odalarını, baro ve STK’ları, kadınları, gençleri toplumsal muhalefet bloğunda birleştirerek ve şiddete başvurmayarak CHP öncülüğünde etkin bir muhalefet yapmayı vadetmiştir.
    CHP’nin yeni Genel Başkanı belediyelerin CHP’nin yönetiminde olmasını haklı olarak önemsemektedir.
    Bugünkü koşulların var olduğu 1970’li yılların Türkiye’sinde Bülent Ecevit, “Yoksulluk kader değildir” diyerek, mevcut ‘bozuk düzen’den memnun olmayan işçileri, çiftçileri, aydınları ve yoksulları CHP’de birleştirerek, 1973 seçimlerinde CHP’yi birinci parti ve iktidar yapmıştır.
    CHP’nin genç, dinamik, dürüst Genel Başkanı Özgür Özel (50) yıl sonra bunu yapmaya adaydır; Neden olmasın!

  12. İlk insandan bugüne insanoğlunun en büyük hayali; melek olmak veya ebedi olarak, sonsuza kadar yaşamak isteği.
    Bu isteği gerçekleştirmek için yapmayacağı şey çiğnemeyeceği yasak yok.
    Fısıltı derinde, her daim ve devirde fısıldıyor fısıldayan.
    Çoğalıyor, yok ediyor. Hükmediyor, boyun eğdiriyor. Melek olmak, sonsuza kadar kalıcı olmak için. Savaşlar, katliamlar.. Durmuyor durulmuyor.
    İnsanoğlunun kaderi bu neslini devam ettirmek zorunda. Bunu tehlikede gördüğü zaman hangi sistem, hangi yönetim şekli gerekliyse onu bulacak, onu getirecek, onu destekleyecek. Bu monarşi olur, aristokrasi, timokrasi, oligarşi, demokrasi, teokrasi olur fark etmez.
    Hikmet mi? Önce arzu ve gazap sonra Hikmet. Önce çoğalma, artma, devam etme, o hep sonradan geliyor.
    Hani şarkıda diyor ya, hep sonradan, gelir aklım başıma, hep sonradan, sonradan.. işte öyle..

  13. ‘Güç bozar , mutlak güç mutlaka bozar’ .
    Dünün ‘demokrasi mağdurları’ bu günün ‘ılımlı otokrasi ‘ mağrurları oldu .
    Ve maalesef , kara toprak , kendini vazgeçilmez olarak görenlerle doludur.

  14. Bahsettginiz Demokratik olarak tanımladığıniz 83 gerçekten demokratik mi Mesela müslümanlara istediği hakareti yapan ama kendi bakanına en ufak bir imada bulununca toplatilan Charlie hebdot dergisinin basıldığı Fransa demokrat mi?
    Filistine ozgurlukluk denince polis karakoluna götürülen Almanya veya Solingen de Türkler yakilrken hukugu isletmeyen Almanya demokrat mi?
    Veya en özgür en demokrat dedigimiz bir ülkenin üniversitesinde Filistin e özgürlük toplantilarina izin veren rektörün görevden alındığı ABD demokrat mi?
    Binlerce insanin ölümü için silah vererek İsrail’i koşulsuz destekleyen ABD ve Batı ülkeleri Demokrat mi.
    HAYİR onlar Kendilerine DEMOKRAT.

  15. Gidişat, meseleyi ulus devlet-kureselcilik çatışması ekseninde incelemeyi gerektiriyor gibi. Ulus devletçi akım güç kazanıyor sanki. ABD’ye ve Avrupa’ya doğru olan göçler ve o ülkelerdeki milliyetçi reaksiyonlar, çatışma ve istikrarsızlık meydana getirip o ülkeleri zayiflatabilir. Göçler, taraflardan birinin hamlesi mi?

  16. Sayı yazar “Göçmen karşıtlığı her ülkede siyasilere prim sağlıyor.” neyim diyor ama bizdeki iktidar göçmen karşıtı değil,
    hatta göçmen dostu bir iktidar olarak her daim halkın desteğini almayı da başarabiliyor!
    Ee, hani nerde ‘ılımlı otokrasi’???
    Türkiye iran olmasın, malezya olmasın, afganistan olmasın! diye diye geldiğiniz yer,
    (baktınız bir halt olduğu yok:)
    Türkiye ‘ılımlı otokrasi’ olmasın mı?
    Devletbaşkanını doğrudan halkın seçtiği
    bir sisteme ılımlı ya da sert değil,
    DOĞRUDAN DEMOKRASİ denir.

    • demokrasi geçici bir süreliğine askıya alındı haberin olsun! demokrasinin askıda olduğunu söylemek utanç verici olabilir ama otokrasiye demokrasi demek kadar da utanç verici değil.

      peki, demokrasi neden askıya alındı kim aldı? az sonra.

Yoruma kapalı.