Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığına götüren yolun ilk taşı neydi?
Hiç kuşkusuz, İstanbul’a belediye başkanı seçilmesiydi (1994).
Dikkatleri üzerine çekti belediye başkanlığında Erdoğan, orada yaptıklarını Türkiye’ye taşıma hamlesinde de başarılı oldu. Bugün AK Parti 15 yıldır iktidar, Tayyip Erdoğan da ülkenin cumhurbaşkanı ise, başarılı İstanbul belediye başkanlığı bunda en büyük payın sahibidir.
Onun ülke siyasetinde iddialı bir gelişe hazırlandığı istihbar edilince, vesayetçi sistem, yargı yoluyla önünü kesmeye çalışmıştı; görevden alındı, siyasi yasaklı hale getirildi.
İstanbul’da beraber çalıştığı kadrosunun önemli isimlerini Ankara’ya da yanında götürdü başbakan olunca Erdoğan; onların bir bölümü bugün hükümette önemli koltuklarda oturuyorlar.
Metal yorulur da siyasi yorulmaz mı?
AK Parti genel başkanı sıfatını yeniden kazanınca, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk işi, ‘metal yorgunluğu’ teşhisi eşliğinde, 2019’da yapılacak seçimlerden yeniden galip çıkmayı getireceğini umduğu tedbirleri almak oldu.
Tedbirlerin başında, kamuoyu karşısındaki yüzleri değiştirmek geliyor.
Nisan ayında yapılan anayasa değişikliği referandumunda Ankara ve İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerin çoğundan (17) ‘Hayır’ oyunun ileride çıkması yüzünden olacak bu. Taşlar yerinden oynayacak.
Partinin yükünü taşıyan il ve ilçe yöneticilerinde görev değişiklikleri yapıldı, yapılıyor, yapılacak.
Zor değil partide taşları yerinden oynatmak; esas zorluk, seçimle gelinmiş makamlarda bulunan ‘yorgunları’ dinlenmeye göndermekte yaşanıyor…
İstanbul belediye başkanı Kadir Topbaş hoşuna gitmediğini belli ettiği bir operasyon sonucu görevini bıraktı.
Ankara belediye başkanı Melih Gökçek üzerinde de ‘istifa’ baskısı olduğu belli; onunla ilgili bir soruya, AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şu an öyle bir şey yok, ama bu olmayacağı anlamına gelmez” cevabını verdi.
Belli ki, üç vadeye kalmadan o da yolcu.
Eskiden “Giden gitsin kalan sağlar bizimdir” sözünü hatırlatan türden istifalar olur, siyasiler partilerini terk ederdi; şimdi bir parti seçilmesini sağladığı partili başkanlarla yollarını ayırıyor.
İlk kez böyle bir olay yaşanıyor.
Yöntem, Fransız İhtilali (1789) sonrası Konvansiyon’da birbiri ardına kellelerin düşmesini andırıyor.
Topbaş ve Gökçek
Şimdilerde arkasından olumsuz yazılar kaleme alınıyor, ancak Kadir Topbaş İstanbul gibi dünyanın en büyük metropollerinden birinde sorun çözme derdinde bir başkanlık sergileyebilmişti.
Beyoğlu belediye başkanlığı sırasında edindiği deneyimi ülkenin göz bebeği İstanbul’da devam ettirdi.
Doktoralı mimar olması bir üstünlüktü. Birleşmiş Milletler tarafından ödüllendirildi, Dünya Belediyeler Birliği başkanlığı görevinin de sahibi oldu.
Melih Gökçek’in 2014’te beşinci kez seçildiği Ankara belediye başkanlığına ilk geliş tarihi 1994; Tayyip Erdoğan’la aynı zamanda Refah Partisi’nden seçilmişti. Daha önce Ankara/Keçiören’de de belediye başkanlığı var. Bir dönem de TBMM’de Ankara’yı temsil etmişti.
Ülkemizin en kıdemli ve en deneyimli siyaset adamı odur.
Topbaş da, muhtemelen Gökçek de dinlenmeye çekiliyor artık.
Olabilir, dinlenmeye ihtiyaç duyabilir ve kendiliklerinden görevden çekilebilirler(di).
Ancak seçimle gelmiş yerel yöneticilerin birbiri ardına istifa et/tiril/meleri sistemin mantığıyla ne derece uyumlu?
2019’un Mart ayında yapılacak yerel seçimi bekleyebilir, yeni adaylarla seçmen karşısına çıkabilirdi AK Parti.
Beş dönem (Gökçek) ve üç dönem (Topbaş) seçim kazanmış başkanların jübilesi daha farklı olabilirdi.
“Partinin başarısı için bu şarttı” deniliyor.
Acaba?
“Ümmetin lideri Erdoğan”
Melih Gökçek, üzerinde uygulanan baskıya direnme çabasında.
Yaptığı açıklamadan ilginç bir durumla karşı karşıya kalındığını öğreniyoruz.
Önce açıklamasını okuyalım:
“Şer odaklarının fitne çabalarına asla pirim vermeyeceğiz. Öyle bir hava meydana getiriyorlar ki, her söylediğinizi bir yerlere çekerek algı operasyonu yapıyorlar. Şunu söylemek isterim ki, Recep Tayyip Erdoğan’a destek olmak ümmetin her ferdinin görevidir. Çünkü Sayın Erdoğan sadece Türkiye’nin değil ümmetin lideridir. Fitne peşinde olanlar boşa uğraşıyorlar.”
Ne anlıyoruz?
Ben şunu anladım: Kendisine “İstifa et” diyen bir yetkili ağız yok; ancak AK Parti’nin değer verdiği bilinen yazarların sütunları aracılığıyla sonuç alınmaya çalışılıyor. “Demek ki istenmiyorum, o halde çekileyim” diye düşünmesi bekleniyor.
‘Şer odakları’ dediği AK Partili yazarlar oluyor bu durumda.
Ne kadar ilginç değil mi?
Aynı açıklamadaki Tayyip Erdoğan ile ilgili “Sadece Türkiye’nin değil ümmetin de lideridir” cümlesi herhalde dikkatinizi çekmiştir.
Önümüzdeki dönemde sıkça işiteceğimizi sandığım bir görüş bu.
İl, ilçe teşkilatları ve belediye başkanlıklarında taşların yerinden oynamasıyla başlayan süreç nereye kadar gidecek?
Bu tasfiyeler FETÖ ile ilintili mi?
Soru çok.
ΩΩΩΩ
Laik , sosyal ve demokrat bir ülkede seçimle gelen ve halkın yaklaşık %45 lik oyunu almış bir partinin başında olan Recep Tayip Erdoğan’ın ümmetin lideri olarak göstermek ne kadar doğru… Kaldı ki oy potansiyelini genişletmek için öteki insanları ikna edememişken…. Herkes de yorulma oluyor da Erdoğan ‘da neden yorulma olmuyor ? Dava dava dedikleri Sayın Erdoğan’ı iktidarda tutmak mı ? Amaçlar, ilkeler şayet bir kişinin iktidarı etrafında toplanırsa sonuçta orada kaybeden sadece dava dedikleri şey olur.. Çıkar çevreleri ve feodal yapıları ise kaybettiklerini anlayınca dağılır. Hal böyleyken kaybeden davaları ve oy veren garibanlar olur… Tıpkı FETÖ olayında olduğu gibi…
Eski bir yazıdan bugün için yazılmış bir fıkra:
Çin’de eskiden bir âdet varmış: Ölüm cezasına çarpılan suçlular infaz arefesinde saatlerce eğlendirilir, sabah şafak sökerken de kelleleri alınırmış… Yine böyle bir vesileyle büyük bir eğlence düzenlenmiş. Kelleleri alınacak suçlular partiye getirilmiş. Vur patlasın çal oynasın eğlence başlamış. Hokkabazlar, jonklörler, kuklacılar… Bir ara kılıç-kalkan ekibi devreye girip katılanlar arasında dolaşarak gösteri yapmış, kılıçları üzerine tüy düşürerek ikiye bölmeyi de başarmış…
Sabah olup şafak sökünce suçluları almış bir sevinç. Şafaktan önce kelleleri alınacaktı ya, hâlâ yaşıyor olmanın sevinciymiş bu… Merakla bir gardiyana “Hani kellemiz gidecekti” diye sorduklarında muhatapları gülmüş, “Kelleniz çoktan gitti, ama siz henüz hissedemiyorsunuz; kafanızı sallayın bakın” demiş…
Meğer, kılıç-kalkan ekibi aralarında dolaşırken kelleleri de almış, ama o kadar mahirmiş ki ekip, başlar hâlâ omuzlar üzerinde duruyormuş… Kafasını sallayanın kellesi düşüvermiş…
Özet kanaatimce şu; devlet,sistem dağıldı. Yeni devleti kuramama problemi var. Devlet ve toplumu kurucu unsurlarıyla inşa etmek ak partinin olmazsa olmazı olmalı. Acil.
Burada yazan, kadrolu yorumcular olarakta anlaşılabilecek yorumcuların eksikliği, yazının henüz tamamlanmamış eksik kısmı hissi uyandırıyor bende.
Milletin oyları ile gelenler ancak yasalara aykırı davrandıkları takdirde,ilgili madde gerekçe gösterilerek içişleri bakanı tarafından açığa alınması doğal. Baskı yolu ile istifalar tek adam yönetiminin ne kadar tehlikeli olduğu sergiler.AKP dürüstlük iddiasında ise,İstanbul Ataşehir’de İmar İskan Bloklarının 1978 yılında yapılan İmar Planlarını TOKİ yenilemede keyfi uygulaması ile 1070 aileye ait kısımda İmar Planlarını yenilemeyip insanları nasıl perişan ettiğine baksın.
En uyumlu partilerden gibi görünen AK Parti örneği de gösteriyor ki, demokrasi, çoğu zaman, doğruyu, iyiyi, güzeli ve liyakati ortaya koymazmış. İnsan olan her yerde Şeytan ve NEFİS ve Menfaatçılık vardır. Nefsi TERBİYE eden en GÜÇLÜ din RAB’bın dini İSLAMDIR.
Ben katı bir tarikat mensubu olmamaklığımla beraber, itiraf etmeliyim ki, nefsi, munis, edebli ve kanaatkar kılan da İLİM dini İslamı ESAS Edinen hakiki TARİKATLARDIR. Allah RIZASINI kazanmıya, GAYRET-i Diniye sahibi yapmıya ve Helal-haram dairesi içerisinde yaşamıya sevk eden de Tarikatlardır. Ancak, tarikatı yanlış anlıyan ve uyguluyan insanlar da mevcuttur, ZİBİL gibidir. Anadoluda ve İslam aleminde küçük çapta mahalli tarikatler çokça mevcuttur.
Tayyip bey anlaşılıyor ki, üstadı gibi, olmıya, olgunlaşmıya çalışmanın gayreti içindedir.
İnşallah manevi iklimi daha iyi kavrama imkanı bulur, her ne kadar, yanında, Edeb Ali, Molla Gürani, A. Mahmut Hudai gibi ilmi ile amil büyük zatlar bulunmasa da.
Cumhurbaşkanı Atatürkü çok iyi özümsemişe benziyor. Türkiye Cumhuriyetinin en çok sevilen ve sevdirilen bu icraat adamını taklide çalışıyor. Bu yönü ile de takdire şayan.
M.Kemal Atatürk de yeri gelmiş, kader birliği yaptığı en yakın arkadaşlarının epeyce bir kısmını ya Vatandan dışarı göndermiş, ya Mahkemelere sevk etmiş, yahut da doğrudan İpe göndermişti.
Esasen, Cumhurbaşkanının işaret ettiği gibi, kimse “Vazgeçilmez” değildir. Ayrıca da toprak, herkesin dönüşünü bekliyor.
Haddizatında, Türkiyenin KURTULUŞU siyasetin bir ” meslek edinilmesini önlemektedir ”
En fazla 2 Dönem görev yapan, bir daha geriye bakmamalıdır. Baksa da, aday olduğunda
” sevildiğini , istendiğini gösteren” AĞIRLIKLI bir oy oranı şartı getirilmelidir. ” Hani, bir zamanlar
” benim özgül ağırlığım var” diyenler oluyordu ya.
İstatistikler her zaman gerçeği göstermediği gibi, Gazeteciler de, çoğu zaman, biribirinin kuyusunu kazar. Çünkü, hırs, menfaat ve kıskançlık bunu intaç eder.
Kaygısız olun, il, ilçe ve Belediyeler için sürüyle aday çıkacaktır.
Allah haddini bilenlerin sayısını çoğaltsın.
Bu yazı Fehmi Koru’nun 04.10.2017 tarihli ve “http://u0i.626.myftpupload.com/kadir-abi-gitti-sira-gokcekte-deniyor-tasfiyeler-tasfiyeler/” başlıklı yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır.
http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/8657/SonEk/0/Suleyman-Karagulle/YORUM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gökçek için; “Şu an öyle bir şey yok, ama bu olmayacağı anlamına gelmez” demesi ikircikli bir tavır. Gökçek’in de, Tayyip Erdoğan ile ilgili “Sadece Türkiye’nin değil ümmetin de lideridir” ifadesi bu ikircikli tavrı görüp Erdoğan’a övgüde bulunması ”beni bir dönem daha idare et” ricası…
Topbaş ile Gökçek;”biz belirli bir sistemde halkın oyu ile seçilmiş başkanlarız, gidişimiz de de ancak o yol ile olabilir” diye düşünmüşlerdir mutlaka, lakin bunu muhatabına söyleyecek cesareti kendilerinde görememişlerdir.
Nasıl olsa önümüzdeki seçimde aday gösterilmeyecekler.. çok uzunca dönem hizmet yaptıkları önemli kent başkanlığından nezaketen olsa da dönem sonuna kadar bekletilmeleri gerekmez miydi? ”Topla pılını pırtını git” muamelesi yapılması cari olan sistem açısından da şık olmamıştır. Buna rağmen lidere biat derecesinde bağlılık, başka mülahazaları gerektiriyor.
Bu yeni sistemin ayak sesleri.
Yerel idarecileri seçmiş olmamız onları bizim seçtiğimiz anlamına gelmeyecek. Hoş, mevcut sistemde de lider tarafından seçilmiş adayları sadece ”oyluyoruz” ya, belki yeni sistemin ilerleyen merhalelerinde onlar sadece atanmış olacaklar. Keza günümüzde bazı belediyelerin kayyım atanarak yönetiliyor olması gibi.
Şu da olabilir mi?.. yeni sistemde, il ve ilçe idarelerinin tek elde, belediye başkanı (şehremini) olmadan vali ve kaymakamlarda toplanması gibi bir uygulamaya zemin hazırlanıyordur. Kim uğraşacak yerel seçimlerle falan..hem ülkeye yüklü maliyeti ve sebep olduğu zaman kaybı varken…
Olabilir mi? olur.
Belki de o zaman, itaatleri gereği istifa talebine direnmeyen başkanları, büyük şehirlere vali atandı diye okuruz.
Gönül koyanları da tenzili rütbe ile kaymakam mı yaparlar ne?
Her yeni oluşumun bir kurucusu bulunur. Bu, aktif bir kişidir. Kendisi başkan olmaz. Saygın birini başkan yapar. İkisinin birlikte çalışması sonucu oluşum geçekleşir. İstiklal Savaşı’nı Kazım Karabekir başlatmıştır, saygın kişi Mustafa Kemal’dir. Sonra Kazım Karabekir’in yerini İsmet İnönü almıştır, Mareşal’in desteği ile İstiklal Savaşı kazanılmıştır. Milli Görüş’ün kurucusu Hasan Aksay’dır, saygın kişi Erbakan’dır. Süleyman Arif Emre’nin desteği ile Milli Görüş oluşmuştur.
AK Parti’nin kurucusu Beşir Atalay’dır, saygın kişi Erdoğan’dır, destekleyen de Gül’dür. Eğer kuruluş dıştan ayarlı değilse aralarında ayrılık çıkmaz ve dağılmazlar. Eğer kuruluş dışardan ayarlı ise aralarında ayrılık çıkar ve sonu sıfır olur. AK Parti kadrosunu değiştirmiştir. Bunun anlamı onun akıbetinin de DYP ve ANAP gibi olacağıdır. Tabela partisine dönüşecektir. Adil Düzenci olmadıkları için ben Topbaş’ı da Gökçek’i de tasvip etmiyorum bununla beraber bugünlerde bu iki belediye başkanının devre dışı bırakılmasını AK Parti için doğru bulmuyorum.
Mental yorgunluğu yalnız partide olmaz. Başkanda da olabilir. Dolaysıyla bu teşhis yanlıştır. Erdoğan 2019’da yeniden seçilmek istiyorsa AK Parti’nin kurucu kadrosunu yeniden toplamalıdır. AK Parti bugünkü sonradan edindiği siyaseti terk etmelidir. Komşularla iyi geçinme yollarını aramalıdır.
Bu tasviyelerin FETÖ ile ilintisi olmaması mümkün değil. Ama Ak Partinin en yetkili isimlerinin kararlarıyla yapılan bu uygulamalar sonucu şöyle baktığımızda Ak Parti’nin kuruluşundan beri birçok önemli kişinin Ak PArti ile yollarının ayrıldığını görüyoruz. ( Abdullah Gül , Bülent Arınç , Ali Babacan , Abdüllatif Şener…… ) liste daha da uzuyor ; daha bir çok önemli siyasetçi artık metal yorgunu olarak devre dışı kalmış durumda. Peki devre dışı kalanlar malum sebeplerle devre dışı kaldı da , devrede olanların Metal Yorgunluk katsayısı ne ? Onlar hiç yorulmaz mı ? Yıpranmaz mı? İşte bu sorunun cevabını millet seçimlerde verecek. Muhtemelen 2018 sonbaharında. Muhtemelen de Ak Parti temsil gücü azalacak ancak yine Sn.Cumhurbaşkanı yine %51 le seçilecek. Sistem buna göre dizayn edildi.Sonuçları göreceğiz .
Oyları artıracak önemli bir gelişme olmazsa, o bile kazanamayabilir
Yoruma kapalı.