Kore’de başkan zordaydı, gitti.. Fransa’da cumhurbaşkanını halk seçmesin tartışması patlak verdi..

22
Reklam

 

Biraz önce dünya ajansları âcil kaydıyla haberi geçti: Güney Kore’nin Cumhurbaşkanı Park Geun-hye‘nin görevden alınmasına dair Meclis kararını.. ülkenin Anayasa Mahkemesi de onaylamış…

Mahkemenin başkan vekili Lee Jungmi, karardan sonra yaptığı açıklamada, ”Cumhurbaşkanı Park anayasada kendisine biçilmiş olan milleti koruma ve kollama görevini çiğnediği gerekçesiyle bu kararı oybirliğiyle aldık” demiş…

Herkes peşpeşe patlattığı füzeler yüzünden Kore’nin kuzeyi ile meşgul olurken.. esas bomba haber böylece ülkenin güneyinden gelmiş oldu.

Peki bu haber bizi neden ilgilendiriyor?

Şundan: Güney Kore başkanlık sistemiyle idare ediliyor.

Başkanlık sistemi istikrarsa..

Kore uzakta olmasına rağmen bizim ismini iyi bildiğimiz bir ülke; komünizmin eline düşmesin diye ABD’nin müdahale için yardıma çağırdığı ülkelerden biri de Türkiye idi ve NATO’ya girebilme umuduyla Kore’ye askerlerimizi gönderdik.

Yaşdaşlarım hatırlayacaklardır: Hemen her kentimizde ‘Koreli’ diye anılan ve çok-uluslu askeri birliğe Türkiye’nin katkısı olarak o ülkeye savaşmak için gönderilmiş bu sıfatı hak eden insanlar vardı.

Bugün bile Güney Kore’ye gidenlerimiz orada sıcak karşılanırlar…

Reklam

ABD bütün Kore’yi kurtaramasa bile bir bölümünü kanatları altına almayı ve Uzakdoğu’da arzu ettiği türden bir devlet oluşturmayı başardı. Sistemi kendisine benzeyen bir devlet…

Tabii, kuzeydeki komünist Kore ile güneydeki küçük Amerika arasına kocaman bir askeri üs yerleştirmeyi de unutmayarak…

Görevden alınan Başkan Park ülkeyi uzun yıllar yönetmiş Park Chung-Hee‘nin kızı. Baba Park 1963 yılında Amerikancı bir askerri darbeyle işbaşına gelmiş ve bir suikasta kurban gittiği 1979 yılına kadar ülkesini demirden bir iradeyle yönetmişti.

Başkan Park‘ın annesi Yuk Young-soo da daha önce bir politik suikastta hayatını kaybetmişti.

Kore diktatör Baba Park döneminde bugünkü teknoloji devleti olma yolunda önemli adımlar attı. Görevden alınan başkan, konumunu, biraz da babasının kızı olmasına borçlu.

Ancak görevinin kısalmasını da ‘babasının kızı’ olmadığının anlaşılması getirdi.

Ülkenin dev firması Samsung‘un bir isteğini, yakını olan bir işadamına 37 milyon dolarlık bir kıyak karşılığı yerine getirdiği yolundaki bir finansal skandalla itibarı sarsıldı Başkan Park‘ın… Ekim ayında başlayan yerinden etmeye dönük hukuki süreç, bugün alınan kararla nihayete ermiş oldu. Artık bundan böyle söz Park‘ı yargılayacak yargının…

Ekim ayından bu yana, Başkan Park‘ın aleyhinde ve lehinde gösterilerle sarsılıyordu Güney Kore; aleyhinde olanlar meydanları kandillerle aydınlatmaktaydılar.

Reklam

Lehinde olanlar mahkeme kararını hiç beğenmediler; sokaktalar…

Yerini geçici olarak başbakan Hwang Kyo-ahn üstlendi; Mayıs ayında sandık başına gidip yeni başkanlarını seçecek Koreliler…

Hollande.. Sarkozy.. Chirac..
Kore nere, Fransa nere?

Evet, başkanlık sistemiyle yönetildiği için başkanı Kore’de halk seçiyor; buna rağmen ülkenin başkan tarafından atanan ancak parlamento tarafından onaylanması gereken bir de başbakanı var. Tıpkı yine başkanlık istemine sahip ve başbakanı da bulunan Fransa gibi… Kore’deki başbakanın da, Fransa’daki gibi, unvanı başbakan, fakat başkanlık sistemlerindeki ‘başkan yardımcısı’ işlevlerine sahip…

Kore’deki son olaylar, bir ülkenin sisteminin şu veya bu olmasının ülkede karışıklıklar meydana gelmesi bakımından fazla önemli olmadığını gösteriyor.

Gerçi referandum sonrasında ‘başkanlık sistemi’ne geçersek halk tarafından seçilmiş olan başkan Kore’deki kadar kolayca yerinden edilemeyecek, ama olsun… Görüyorsunuz, ortalık karışabiliyor ve ülke aylar ve aylar boyu süren sarsıntılara sahne olabiliyor…

Fransa’da başkan her beş yılda bir yapılan seçimle halk tarafından seçilmekteydi; 2000 yılına kadar… O yıl, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, ‘‘Başkan dediğin en az 7 yıl başta kalmalı” gerekçesini referanduma sundu ve halkın sadece yüzde 27’sinin katıldığı oylamayla arzusunu kabul de ettirdi.

Sonuç?

Bugün Fransa yüksek sesle ‘‘Acaba cumhurbaşkanını halka seçtirmesek ve parlamenter sistemi mi kabul etsek?” konusunu tartışıyor.

Gerçekten bunu tartışıyor.

Toulouse Üniversitesi’nden kamu hukuku hocası Stéphane Baumont 2002 yılında kaleme aldığı kitabında başkanlık için seçim yarışını ‘herhangi bir sosyolojik gerçekliği yansıtmayan bir blokun diğerine karşı mücadelesi’ ve ‘soğuk iç-savaş atmosferi’ olarak tanımlamış…

‘Arrêtons d’élire des présidents!’ (Başkanı seçmeye son verelim) kitabının yazarı Thomas Legrand da Fransa’nın seçim sistemini ‘sahte tartışmalar.. sahte bölünmeler.. yapay ikiye ayrılmalar.. popülist çocuklaşmalar..’ benzetmesi ile ele alıyormuş…

Bu bilgileri ‘Sihir ortadan kalktığında’ başlıklı makalesinden edindiğim Jean-Marie Pottier, etkili bir dille, Fransa’da artık cumhurbaşkanını halka seçtirmekten vazgeçilmesi gerektiğini savunuyor.

O bunu dedi veya diğer iki yazar konuyu böyle işledi diye.. Fransızlar.. krallık ve imparatorluk dönemini geride bırakınca yerine getirdikleri halkın seçtiği kral veya imparator gibi olan yöneticilerinden vazgeçecek değiller.

Herhalde Koreliler de öyle.

Peki ben bu yazıyı neden yazdım?

Henüz o sisteme geçmedik.. üzerinde biraz daha düşünelim istiyorum da ondan…
ΩΩΩΩ

Reklam

22 YORUMLAR

  1. Görünürde güzel değerlendirme; hani parlamenter sistemin bir daha değerlendirilmesi ama;
    Lütfen Cumhurbaşkanını neden halkın seçmesi yoluna ne zaman ve nasıl, hangi oy oranıyla geçtiğimizi unutmayalım.
    Bugün Cumhurbaşkanının yetkilerinin çok olduğunu söyleyenler ve mevcut cumhurbaşkanından şikayetçi olanlar, geçmişte meclisin cumhurbaşkanı seçmesine mani olanlardır.
    Sayın Koru; iki yolumuz var. Birincisi; eskisi gibi cumhurbaşkanını meclis seçecek ve yetkileri azaltılacak. İkincisi; başkanlık sistemine geçeceğiz. Üçüncü bir yol yok.
    Bugün hayırcı olanlar Meclise cumhurbaşkanını geçmişte seçtirmediler.
    Bugün hayırcı olanlar Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasını istemediler.
    Bugün hayırcı olanlar Cumhurbaşkanını halkın seçmesine de karşı çıktılar.
    Bugün hayırcı olanların (büyük çoğunluğunun) savunduğu, halk bir partiye ne kadar oy verirse versin, kendi idelojilerinin hakim olması.
    Savundukları şey; halkın bu seçimlerde istediğini seçememesi.
    Onların istediği cumhurbaşkanı örneği; Kenan Evren veya Ahmet Necdet Sezer.
    Onlar, sadece Tayyip Erdoğan’ı değil, Abdullah Gül’ü de istemediler.
    Cumhurbaşkanını % 52 değil, % 25 belirlesin istiyorlar.
    Siz sanki bunları bilmiyormuş gibi, safiyane yazılar yazıyorsunuz. Anlamıyorum.
    Referandumdan çıkacak sonuç evet olursa, bütün sorunlarımız elbetteki bir günde sona ermeyecek. Yeni sorunlar da ortaya çıkacak. Yeni sorunlara yeni düzenlemeler yapılması mümkün.
    Ancak, şunu siz de iyi biliyorsunuz ki, halkın cumhurbaşkanı seçtiği bir sistemde, sağlıklı bir parlamenter sistemin yürümesi çok ama çok zor. Hatta imkansıza yakın. Hani sizin hiçbir yazınızı okumamış olsam, bu konuları hiç bilmediğinize yoracağım ama, şimdi hiçbir şeye konduramıyorum.
    Selam ve saygılar……..

  2. Solcuyum ama sağ görüşte her zaman sizi samimi buldum. Yani düşüncelerini yazarken gerçekten tarafsız olabilen bir insansınız.

  3. Hep başka ülkelerdeki olumsuz örnekler le olayı anlatmaya çalışıyorsunuz , bu olaya taraflı baktığınıza dair bir örnek. Ayrıca her ülke farklı dır, başkalarında olan hastalık bizde olmayabilir , başkalarına uygulanan tedavi bizde yan etki gösterebilir.En isabetli misal Avrupa kanunlarını olduğu gibi bünyemize uygulamamız değilmi, biz farklıyız , o kanunlar Avrupa’da işe yaraya bilir fakat bizde ters etki yaptı. Hala adalet duygumuz yaralı o yüzden.

  4. Fehmi bey. Fransa da meclisler sistemi ve bir kisinin birden fazla yere seçilmesi meselesini incelerseniz aslinda fransadaki sistem tartışmasını anlarsiniz.
    Fransa da şu anda asil tartışma c.baskanindan kaynaklanmiyor.
    Fransiz sistemi yeni siyasetçi üretmiyor. Bu nedenle hep aynı isimlerin seçim yarışından halk bıktı. Fransa da siyasette kast sistemi var.
    Bir kişi hem milletvekili. Hem belediye baskani. Hem il genel meclis uyesi. Hem de vs olabiliyor. Ve zaten de öyle. Bu nedenle fransadaki sistem tartismasinin özünde bunu degistirip 6.cumhuriyete geçmek istiyorlar. Fransa da her sistem değişikliğine gidildiginde yeni sistem yeni cumhuriyet sirasi alır. Su an 5.cumhuriyet siatem değişirse 6.cumhuriyet vs.
    Fransa daki asil tartışma seçimlerin adaleti ve siyasi kast sisteminin kaldirilmasidir. Yoksa sadece c.baskani basbakan uzerinden bakarsaniz yanılırsınız

  5. bu 7yılda bir seçim meselesi nedir anlayamadım. fransa da 2002 yılından beri 5 yılda bir seçim oluyor . le pen geliyor mu acaba diye sık sık yazıyoruz..önümüzde maalesef yıllar yok.. kılınçdaroğlunun gaf tadında milleti yanıltması gibi bir şey değildir hiç şüphem yok ama yazının bütünü ele alınca enteresan duruyor…. ülkelerin sistemlerini tartışması daha iyiyi hedeflemesi son derece olumlu birdurum. bazen bütün bütün değiştirmek gerekirken bazen de ciddi değişikliklerle yetinilebilir. cumhurbaşkanını halka seçtirmekten vazgeçilmesi esaslı bir değişiklik olur halk sahip olduğu bir haktan vazgeçer mi bilmem. le point ve diğerleri erdoğanla uğraşmaktan zaman bulurda bu konuda da bir anket yaparlarsa Fransız halkının ne düşündüğü hakkında belki fikrimiz olur ama yine de 16 nisandan önce olmasını ummak saflık olur. hayır için çalışmakla çok meşguller nedense…le pen Fransız halkının olmasa bile Fransız basınının Erdoğan kadar umurunda değil nedense.
    kore meselesine gelince karışıklıkların sistemlerle hiç alakasının olmadığını türk halkı gayet iyi bilmektedir. türk halkı karışıklıkların alakasının olmadığı işleri bildiği gibi çok yakın alakalı işleri de artık gayet iyi anlamaktadır. kimsenin şüphesi olmasın…

  6. GAF-I KEBİR! Bahçeli, partisinden yeni ihraç edilen dört Milletvekili için:”Bizden uzak olsunlar,Allaha yakın olsunlar” dedi…Ve minel garaib!..Muarızları da ilgili halk sözünü hatırlatarak,”Ondan-onlardan uzak olan,Allah”a yakın olur.” Ve-veya:”Allah”a yakın olmak için ondan uzak olmak gerekir.”derseler?..

  7. Sayın Koru,
    Fransa’da Cumhurbaşkanları bahsettiğiniz referanduma kadar yedi yıllık bir süre için seçiliyordu. 2000 yılındaki referandumla bu süre beş yıla indirildi. Chirac’ın ilk cumhurbaşkanlığı dönemi yedi yıl (1995-2002), ikinci dönemi ise beş yıl sürmüştür (2002-2007). Kendisini Sarkozy (2007-2012) ve Hollande (2012-2017) takip etmiştir.
    Chirac’ın yazınızda verdiğiniz gibi “Başkan dediğin yedi yıl için başta kalmalı” şeklinde bir gerekçesi, arzusu, ve söylemi olmadı, bilakis tersi söz konusuydu. Bu bilgi hatasını sunmak istedim.
    Kolay gelsin.
    Muhammet

  8. Onemli olan “sistem” degil toplumun karakteri ve kulturel kodlaridir. Turkiye ise biraz ilginc. Farkli goruslere sahip bir toplumdan ziyada birbirine tutkallanmis birden cok toplum gibi. Aslinda cok da supriz degil bu kokenlerimiz dusunulurse.

    “Osmanli Millet” sistemi iyice incelenmeli ve gunumuz Turkiyesin’e ne gibi katkilari olabilir dusunulmeli.

  9. Yazıda bir yanlışlık var: Fransa’da cumhurbaşkanlığı süresi 7 yıldı. Ancak Chirac bunu 5 yıla indirtti. Şu anda 5 yıllık süreler için ardarda en fazla 2 kere seçilebilir Fransız Cumhurbaşkanı. Düzeltmenizi rica ediyorum.

  10. Bu gün Kore hakkında birçok şey öğrenmiş oldum. Kore deyince akla ilk gelen ”Kore gazisi’’ veya ”Koreli’’ olmanın yanında Samsung ve otomobil markaları geliyor. … Geliyor da, bir teknoloji devletinin ”demir yumrukla’’ yönetilen bir dikta rejimi olması bir de bunu başarmış olmayı Baba Park’ın ”dikta’’ yönetimine borçlu olduğu gelmiyordu. …bilmiyordum, öğrendim.

    Samsung gibi bir dünya markamız veya otomobil markalarımız olsun diye biz de ‘‘demir yumruk’’ bir yönetime sahip olalım mı? …olacaksa neden olmasın? …Diyeceklere ne demeli?

    Dünyada farklı sistemler ile yönetilen ve birçok alanda gelişmiş olan ülkeler var. Yönetim sistemleri farklı olsa da teknolojik ve sosyo/kültürel çok gelişmiş ve insanları mutlu yaşayan güçlü devletler var.

    Demek sorun, sistemden kaynaklı olmakla beraber bir de uygulamadan kaynaklanıyor. Bir sistem oluşturuyorsunuz sonra onun kurallarına uymuyorsunuz, sonra haydi bunu değiştirelim… Bunu da, bunu da…

    Belki de en çok, sistem oluştururken toplumun gereksinimleri göz önünde bulundurulmayıp ideolojik yaklaşımlar öne çıkıyor ya da oluşturulan bir sistem ‘ehil olmayan’ ellerde işlemez hale geliyor.

    Şimdi, Sayın Erdoğan’ın içerisinde olmadığı ”Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’’nin referanduma sunulduğunu düşünelim… Düşünemiyoruz bile değil mi? Sayın Erdoğan ile özdeşleşmiş bir sistem değişikliği.
    Başkan olarak hangi siyasi figürü Erdoğan ile yan yana koyabiliyorsunuz? Şimdiki siyasi liderlerinde aday olduğu ”başkanlık’’ seçiminde içlerinden hangisi ipi göğüsler, hem de açık ara ile…Bence Erdoğan.

    Mevcut parlamenter sistem işe yaramıyor ise bunu en başta söyleyen Sayın Erdoğan, bunca yıl bu sistemin en tepesinde oturmayı nasıl becerebildi? …başarıları ile değil mi? Sistemi peşinden sürüklemesini bildi. Sonra ne oldu da sistem işlemez hale geldi ve bunu tekrar işler hale getirmek sistem değişikliğinden geçiyor?

    Adı ne olursa olsun sistemin, onu dengeleyen denetim ve denge erklerini de içinde barındırmıyorsa, o sistem bence başarılı olamaz. O denetim ve denge mekanizmaları göstermelikte olsa her sistemin içerisinde mevcuttur, asl olan onun işlerlik ve işlevselliğidir.

    Şimdi ben; yeni sistemde Yasama ve Yargı erklerinin nasıl oluşturulacağına bakarak, oluşturuluş şekline göre, işlevini yerine getirebilir mi, getiremez mi diye bakıp, toplumun her bir ferdini etkileyecek yeni sistemin, vebalini üzerime almayacağım ve ya sevincini yaşayacağım bir karar vermenin yollarını arayacağım.

  11. Be bugün Seattle çocuk Hastahanesinde yatan 11 yaşındaki Arda Adaliyi ziyarete gittim.Durumu buraya geldi geleli günden güne kötiye gidiyormuş. Gerçekten yavrucak sürekli uyutuliyor iki aydır yatakta son olarak iki ay önce buraya gelirken Şikagoda bir sandevic yemaiş, ondan bu tarafa seromla hayat mucadelesi veriyor. Ben orda iken doktorlar tahlil sonuçlarını söylediler kötiye gitmesi durmuş İnşAllah iyileşmeye başlar. Lütfen Arda ile birlikte bütün çaresiz derde düşenler için dualarimizla yardımcı olalım.
    Sağlıcakla kalın.

  12. Fehmi bey bizdeki anayasa kitabi sadace göstermelik sıradan bir kitap gibi.Cumhuriye kurulduğundan şimdiye kadar bizim anayasa maddeleri hiç bir hükümet döneminde uygulanmadiki bundan sonrada uygulansın. Onun için pek değişen birşey olmaz, her başa gelen nasıl olsa kendi özel anayasasını uyguliyor. Örneğin anayasanin ilk üç maddesi sabit olmasına rağmen,genelliklede ilk 2.ve 3.maddeleri.
    Hani o meşhur TC yönetim şekli laik ve insan haklarına saygıli Demokırası ile idare edilir.
    Bizdeki laiklik nedense sadace diğer inançlara uygulanır, Hırıstiyan, Müsevi ve Müslümanların Sünnü olmayan Şiyi ve Aleviler gibi.Laik bir devletin Diyanet işleri başkanlığı var İlahiyet Fakulteleri, imam-hatip okullari, kuran kurslari, camileri ve bunlarin öğretmenlerine,müftülerine imamlarina ve diğer memurlarinın maaşları vb laik devlet tarafından karşılanırken! Bu gibi hızmetler neden diğer inançlardan olan TC vatandaşlarının hiç birisine verilmiyor?Devlet olarak onları bu gibi haklardan mahrum ediyorsunuz? Hatta yasakliyorsunuz? Sadece bir örnek Ruhban okulu onlar devletten yardım değil sadece izin istiyor! Yapılan haksızlıklarai yazmaya kalkışırsam Fehmi beyin yazısından da fazla yer kaplar onu için yazmiyorum,nerden baksak bakalım Sünnüler öz diğerleri övey evlat(inanç hizmetleri konusunda) muamelesi göriyorlar.Hani nerde “LAİK” devlet?
    Şimdi biz Sünnü Müslümanlara kendimde dahil soruyorum, Allahu tâla yüce kitabında bizleri kul hakki konusunda uyarmiyormu?
    Benim bildiğim kadari ile büyük günahların başında kul hakkı geliyor.
    Ya haksızlık karşısında susanlar kim? Biziz değilmi? Birimizde çıkıp demiyoruz, bu insanların verdiği vergilerle bize din hizmetleri veriyorsunuz bu haramdır ve onlara yapılanda haksızlıktır vede resmen haklarını gaspediyoruz. Biz millet olarak hak hukda pek etkillenmeyiz fakat bölünmeye çok musaitiz, ocu bucu gibi konularda. Şimdide hayırcı evetci.Bu bana 80 den öncesini hatırlatıyor sağcı solcu. Solculara göre sağcılar faşist ve irticaci idi.Sağcılara görede solcular kominist dinsizdi.
    Şimdi bayağı çağ atlamışız,onun için yeni moda olan “terörist” kelimesi bu kelimenin başına batililar İslam ekliyor biz Müslüman olduğumuz içi bu kelmenin yerine vatan hainini ekliyoruz.
    Sahi hayırcilar lakabı vatan haini teröristde evetcilerin lakabı ne? Milliyetci vatan pervermi yoksa Müslüman vatan severmi.
    Eğer Müslüman vatan severse, vay hallerine öbür dünyada Türkiyenin övey evlatları haklarını isterselerse halleri nice olur! Hani biz Müslümanların inancına göre kul hakki ile ölen cennete giremez ya onun için bende hatırlatması.
    Esenlikle kalın.

  13. Yazınız çok güzel misal olmuş fehmi bey, tamda bunun için başkanlık sistemi gerekli ülkemize. Şu anki sistemde halkın seçtiği tamamen sorumsuz Cumhurbaşkanı ve her an koalisyonlara kapı aralayabilecek parlementer sistem var, Yeni sistemde Cumhurbaşkanı sorumlu olacak ve iki turlu seçim sistemi nedeniyle koalisyonlar tarih olacak inşallah. Bu yüzden tüm benliğimle Evet diyorum.

  14. Düşünecek ne kaldı ki? Herşey “aççık seççik”ortada.Dünyadan örnekler bularak,mukayese yapma imkanı yok;çünkü getirilmek istenilen sistemin tıpa tıp bir benzeri yeryüzünde yok,uzayı bilemem!..
    Çeşitli versiyonlubaşkanlık modellerinde,başarıya kamilmanada ulaşmış birörneği olmadığıuzmanlarıngörüşü
    Bu ütopya,ancak,mehdi bekleyenlerden rağbet bulur.
    Bizatihi baştan sona sakıncalı bu girişimin zamanlaması da bir okadar netameli.
    Dalgalarla boğuşan bir gemiyi,selamet sahiline ulaştırmak varken,yeni rota ve kaptan derdine düşmek olacak şey mi? Olmayacak duaya amin denilmez.
    Mübarek Cumamız,hayırlara vesile olur inşaAllah.

    NOT.Makalede yer verilen,Fransız düşünürün,”popülis çocuklaşma” teşhisi mükemmel.Bizde ki tartışmaya nekadar da uygun!..Çocukça tartışılan bir konu ciddiye alınmaz okadar.

  15. Başa düzgün insan getirebilirsen, Osmanlı’nın Parlak padişahlarla şaha kalktığı gibi, dünyaya hükmedersin, hak, hukuk ve saadet getirirsin. Düzgün insanlar olmayınca, parlamenter dediğin sistemlerde de hele, koalisyonlar ve asker veya askere sırtını dayıyan, faziletli (!) baskıcı, yağmacı despot yöneticiler döneminde ” yağma Hasan’ın böreği” gibi, kavrulur, soyulur, sürünür, durursun . Türkiyenin geçmiş sistemine parlamenter sistem, veya halk idaresi denebilir mi ?! (Esasen bu Anayasa ile memleketin yönetilmesi, TBMM’nin kendi kendini inkarıdır, mahcubiyet duygusunun yitirilmesidir). Peki, sahi, biz, yeri gelir Türklüğümüzle, Müslümanlığımızla öğünür, dururuz. Neden bu ülkümüze ve inancımıza ve onun kurallarına uygun yerli bir sistem aramayız ? Yoksa, Kaddafi’nin (müşavirlerinin) dediği şekilde, “ekonomide olduğu gibi “inflation gap” benzeri (bu açığı sosyalizmle kapattık diyorlardı) ülkümüzde ve inancımızda – haşa – bir açığımız, boşluğumuz mu var ? Bunu neden araştırmıyoruz? Tarihte Türk ve İslam Devletleri, ne türlü kurallarla idare edildi, mes’ut ve müreffeh günlere ulaşmıştı ? Nerede noksan kalmışlardı ? Bunlar üzerinde bir fikir ve akıl yürütsek, araştırmaları tekrar araştırsak olmaz mı ? …. (Bu inanç işlerinin edebiyatını artık bırakmamız gerekmiyor mu ? …

  16. Fehmi Bey, kaleminize sağlık. İyi bir araştırma yapmışsınız. Rasyonel bir yorum olmuş. Bazı yazılarınızı ve yaklaşımlarınız eleştirsem de araştırarak yazan az sayıdaki gazeteciden biri olmanızı ve güç sahiplerinin hoşuna gitmeyecek yazılar yazma cesaretini göstermenizi takdir ediyorum. Tehditler aldığınızı biliyorum ama lütfen yılmayın ve yazmaya devam edin.

    Güney Kore örneği çok anlamlı olmuş. Sonuçta herkes şeytana uyabilir, doğruluktan ayrılabilir. Bunu bir devlet başkanı yaptığında tüm ülkenin geleceğini karartacak sonuçlar doğurabilir. O yüzden ‘ETKİLİ’ bir denetim mekanizması olması çok önemlidir. Gelişmiş ve zengin ülkelerle, geri kalmış ve açlıkla boğuşan ülkeler arasındaki temel farklardan biri de bu noktada ortaya çıkıyor. Hz. Ömer, ben doğruluktan ayrılırsam ne yaparsınız diye sorduğunda cemaat ‘seni eğri kılıçlarımızla doğrulturuz’ diyor. Hz. Ömer bu cevabı duyunca şükrediyor.

    Maalesef Türkiye olarak doğruluktan ayrılan yöneticilerimize hesap soracak etkin mekanizmalara sahip değiliz. Var gibi gözüken mekanizma bir yerde tıkanıveriyor ve hesap vermeyen bazı yöneticiler büyük bir keyifle hatalara devam ediyorlar. Çok örneği var ama en bilinenini yazayım. Rüşvet aldığı, hukuka uygun somut delillerle ispatlanan 4 Bakan yargıdan kaçırıldı, lüks hayatlarını sürdüyorlar. Bu, toplumun adalet duygusunu zedeledi. http://erdoganvebaskanlik.wordpress.com

  17. Hayır çıkarsa, CHP ve diğer muhalifler,biz kazandık Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı meşruiyetini kaybetmiştir,Hükümet de halktan güvenoyu alamamıştır diyeceklerini adım gibi biliyorum,
    Ortalığı karıştırmak için de ellerinden geleni ardına koymayacaklarını düşünüyorum,
    Hayır çıkınca hiç birşey olmayacak herşey olduğu gibi devam edecek,diyenlere kanmak saflıkla tarif edilemez diye düşünüyorum.

  18. Fehmi bey o düşünme kısmını malesef geçtik. Yeniden düşünmeyi sağlayacak olan millettir. Milletimizin vereceği kararı Rabbimiz hayırlı kılsın.

    Akpartili kurmayların 2007 referandumunda milletin aldığı Cumhurbaşkanını seçme hakkını geri vermeyeceğini söylüyorlar. Bu haktan vazgeçmeyeceğini belirtiyorlar. İyide söylüyorlar lakin hsyk nın seçim şeklinede 2010 referandumunda millet karar verdi onu neden geri aldırıyorlar onu anlamıyorum. Acaba sistem değişikliğinin arasına bunuda sıkıştıralımmı diyorlar. ..

  19. Evren manyetik alan üzerinde işliyor.
    Güçler ayrılığı yasama, yürütme, yargı; bu manyetik alan ile ilgisi var mı?
    Yoksa, “belirginleşmiş etkilerin işbirliği yapmadığı durumlar, halkın lehine sonuçlar üretir,” tecrübesinden mi kaynaklanıyor.
    Kısaca, iki kutup olduğunda, orta kuşak yaşam alanı oluyor.
    Yasama, yürütme arasında mutlak itim-çekim olmalı; yargı orta kuşakta halkın seçeceği üst yargıçlar; aşağıda serbest sözleşmelerle güvenli, geliştirici,i istismarsız yaşama odaklanmalıyız.

  20. Ammada yaptın Fehmi bey ne yani bizim onlardan ne eksiğimiz var.Hazır cariyeler ,halayıklar varken ey deyince Dünya inlemeli değil mi

  21. Sayın Koru ,

    Degerlendirmeleriniz hak ve özgürlükler açısından. Demokrasi tok adamın harcı aç adamın değil. Samsung un Galaxy 8 leri piyasadan çekmesi sebebiyle uğradığı milyarda dolar zarar ya da Apple la AB nin kesti milyarlarca dolar zarar sonuçta o ülkenin halklarının cebinden çıkacak. İbni Haldun toplumları paranın ve iktidarın gücü yönetir , halk yönetimin kendine eziyet etmemesini ister derken buna işaret ediyordu. Fransa da Good year lastik fabrikası çalışanların ekonomik olmayan talepleri sebebiyle 2014 de kapandı. Samsung un yaptığı partiye 37 milyon dolar bagış yapıp şirket çıkarlarının global dünyanın rekabet ortamında korunmasına yönelik bazı düzenlemeler talep etmek. Hyundai CEO su da ifadeye çağrıldı. Şu günlerde ülkemizde şirket bilançoları açıklanıyor ve akıl almaz zararlar açıklayan firmalar var. Devlet erki ile yönetim bunların makul taleplerine yardımcı olmaz ise bunlar kepenkleri indirecek ve binlerce işsiz ortalığa dökülecek. Piyasa kendi yolunu bulur karışılmaması felsefesine ben de inanıyorum ama global dünya da rekabet belden aşağı çalışıyor. Burda etkin ve kararlı hızlı çözüm alabilecek yönetimlere ihtiyaç var. Türkiye de hiç üretilmeyen ve Avrupa da dördüncü üretici olarak milyon dolar arge ye para harcayarak çıktığımız yolda Çin ile rekabet edemediğimiz için 17 kişinin işine son verip zararı sineye çekip fabrikayı kapattım. Ankara da koruma önlemi alacak bir yetkili merci bulamadım. Müteşebbis sayısı toplumda % 3 ü 5 i geçmez. Bunlar da her zaman doğru karar veremez . Bazen yanlış kararlarının sonucu iflastır ve bu yanlış kararlar devlet yönetiminin uygulamaları ile ilğili beklentiler ile ilgilidir. Bir banka zamanın hükümetine güvenip devletin sabit kur rejiminde devlet tahvillerine yatırım yaptığı ve devlet bir günde devalüasyon yaptığı için battı. Banka kapandı insanlar işsiz kaldı. Ya da bir başkası iktidar üyelerini parmağında oynattığı için devlet gerekli düzenlemeleri yapmadı ve halkın parasını çalıp kaçtı gitti.

    Biraz da olayın ekonomik boyutunu göz önünde bulundurarak değerlendirme yapmanızı bekliyorum.

Yoruma kapalı.