Nicedir yazacaktım, bugüne nasipmiş…
Bugünkü gazetelerde “İran’ın nükleer programının mimarlarından” olduğu özellikle belirtilen Mohsen Fakhrizadeh’nin suikasta uğradığı haberini okuyacaksınız. Fakhrizadeh Abderd’te saldırıya uğramış. Yanında korumaları da varmış ve çatışma olmuş. Fakhrizadeh ile bir koruması çatışmada ağır yaralanmış. Hastaneye kaldırılan Fakhrizadeh orada hayatını kaybetmiş. İran olaydan İsrail’i suçluyormuş. İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu, 2018 yılında, onun adını anmış zaten…
Konuyu çağıran bu haber oldu.
[Hürriyet hem bu haberi verdi, hem de Mossad’ın İran’daki diğer operasyonlarını haberleştirdi.]
Aslına bakarsanız bu tür suikastların ilki 2007 yılında meydana gelmiş, ancak o zaman İran yetkilileri İsrail’i suçlamak yerine, sağda solda suikastlarda Mossad’ın parmağı olduğunu akla düşürecek haberler çıktığında, “Mossad İran içerisinde operasyona kalkışacak ha, mümkün değil” türünden açıklamalar yapmışlardı.
Şimdi hemen İsrail suçlanıyor, hem de İranlı yetkililer tarafından…
Haklılar da.
Okunası bir kitap
Mossad içerisinde var olan özel bir birim Ortadoğu bölgesinde nükleer alandaki çalışmaları yakından takip ediyor. Hiçbir ülkenin -ama özellikle İran’ın- nükleer silaha sahip olması istenmiyor. Çalışmalarda görev alan bilim insanları, uzmanlar o birimin hedefi. Kimi bu son olayda yaşandığı gibi çatışmada, kimi ise daha sofistike yöntemlerle öldürülüyor.
Bu yıl Türkçesi de çıkan ‘Mossad’ adlı kitabın yazarları Michael Bar-Zohar ile Nissim Mishal İsrail dış istihbarat biriminin yurt dışında yaptığı operasyonlara kitapta en geniş bölümü ayırmış. İçeriden aldıkları bilgilere dayanarak operasyonların nasıl işlendiğini anlatıyorlar.
Kitaptan Mossad’ın yurtdışı operasyonlarda özellikle kadın ajanları kullandığını öğreniyoruz.
Seri suikastların başladığı tarih 2010 yılı. O yılın başlarında, 12 Ocak günü, sabah 07.50’de, Prof. Masoud Ali Mohammadi görevli olduğu Şerif Teknoloji Üniversitesi’ne gitmek için aracına binmek üzere İran’ın kuzeyindeki evinden çıktı. Aracına bindiğinde çevreyi sarsan büyük bir patlama oldu. Kuantum fizik profesörü 50 yaşındaki Mohammadi’nin uğradığı suikast hemen “Mossad işi” olarak açıklandı.
Aynı yılın sonlarına doğru, 29 Kasım günü, yine hemen hemen aynı saatlerde, bu defa 45 yaşındaki fizik profesörü Majid Shahriyari suikasta uğradı. Eşiyle birlikte Kuzey İran’daki evinden çıkan Dr. Shahriyari’nin aracının arka camındaki sileceğe kendisini takip eden motosikletli biri tarafından bir bomba yapıştırıldı. Suikastçı kasklı biriydi, hemen ortadan kayboldu.
Eş zamanlı olarak, aynı gün ve aynı saatte, bu defa Tahran’ın Atashi Caddesi’nde seyir halinde giden Dr. Fereydoun Abbasi-Divani’nin peşine takılan motosikletli ajan bombayı yine aracın arka camına yapıştırdı. Bomba patladı ve araç içindeki nükleer alanında çalışan bilim insanı ile eşi hayatlarını kaybettiler.
Bu operasyonlar oluyor ve kimseler ses çıkarmıyor…
Her üç suikast da Mossad operasyonu.
Yazarlar o operasyonlarda kadın ajanların kullanıldığını bildiriyor.
Tahran’daki İran’ın nükleer çalışmaları arşivinden belgeler de çalındı. Hırsızlık güpegündüz gerçekleşti. Arşive girildiği sırada dışarıda gözetleme görevini bir kadın ajan yapmaktaydı.
Kadın ajanların Mossad tarafından kullanıldığı Suriye’yi hedef alan operasyonlar da var. 2007 yılında Viyana’da meydana gelen ve Suriye’nin nükleer çalışmalarıyla ilgili belgelerin çalınması operasyonunda da birden fazla kadın ajan rol almıştı.
Macera romanı gibi okunan sayfalarında modern Mata Hadi gibi yansıtılan bu olayda, kadın ajanlardan birinin Suriye’nin Viyana’daki Atom Ajansı’ndaki temsilcisiyle yakınlık kurduğunu öğreniyoruz. Adamın kaldığı otelin oda anahtarı bu yolla elde ediliyor. Kadın ajan temsilciyi başka bir yerde meşgul ederken otel odasına giren diğer ajanlar bilgisayarındaki bütün bilgileri kopyalıyorlar.
Bir kadın ABD’de CIA’nin başında.. Mossad’ın yarısı kadın..
İstihbarat örgütlerinde son yıllarda kadınların ön plana çıktığı görülüyor. ABD’de CIA’nin başındaki Gina Haspel bir kadın. Onu Donald Trump atadı. Trump’ın yerine gelmekte olan Joe Biden ise CIA dahil bütün istihbarat birimlerinin bağlı olacağı bakan konumuna Avril Haines’i getireceğini açıkladı. O da bir kadın.
Avril Haines, bir ara CIA’nin başında bulunan John Brennan’ın hemen yanı başına getirdiği kişiydi.
Jerusalem Post gazetesi, onun sol görüşlerle pragmatik yaklaşımın kesiştiği bir kişiliği olduğunu duyuruyor.
Haspel için ise “Mossad’la ilişkileri mükemmel, İsrail yanlısı” tanımında bulunuyor aynı gazete.
Mossad’ta da kadınlar yükseliyor. 2017 yılında gazete ilanlarıyla kadınların örgütte çalışmaya davet edilmesinden sonra sayıları arttı ve bugün örgütün yarısı kadınlardan oluşuyor. Örgütün insan kaynakları ve eğitim birimlerinin başında birer kadın var.
Kadın ajan kullanılmış en bilinen operasyon 1986 yılından…
İsrail’in nükleer çalışmalarının atom bombası yapacak seviyeye ulaştığını dünya Negev’deki Dimona nükleer tesisinde teknisyen olarak çalışmış Mordechai Vanunu’dan öğrendi. Dokuz yıl çalıştığı tesisten kovulan 31 yaşındaki sol eğilimli Vanunu bildiklerini İngiliz gazetesi Sunday Times’a anlattı.
1986 yılına ait Vanunu olayını hatırlamamın sebebi, onun sonunu da yine bir kadın ajanın getirmesiydi. Kendisini Amerikalı Cindy olarak tanıtan ajanın peşine takılarak Roma’ya gitti Vanunu, orada onu otel odasında bayıltıp bir sandık içerisinde uçağa taşıdılar ve oradan da İsrail’e götürdüler.
Neden Londra’da değil de Roma’da yapıldı operasyon?
İki yazarlı kitaba göre, Margaret Thatcher’in başbakan olduğu İngiltere ile ikinci kez ters düşmemek için… İlkinde Mossad’ın ajanları için sekiz sahte İngiltere pasaportu ürettiği ortaya çıkmış ve Thatcher “Bir daha olursa külahları değişiriz” mesajı vermişti.
Vanunu İsrail’de yargılandı, 18 yıla mahkum oldu ve tek başına bir hücrede tutulduğu hapisten 2004 yılında çıkabildi.
Mossad bu yıl İran’da iki operasyon yaptı
Mohsen Fakhrizadeh bu yıl İsrail ajanları tarafından öldürülen ikinci kişi.
Birkaç ay önce, 7 Ağustos günü, akşam 21.00’de, Tahran’ın zengin mahallelerinden birinde, bir motosikletli, yanında gençten bir kadının oturduğu orta yaşlı bir adamın kullandığı otomobile yanaşıp susturucu takılmış tabancasıyla ikisini birden öldürdü.
Suikasta uğrayan kod adı Abu Muhammed Mısri olan Mısır asıllı Abdullah Ahmed Abdullah’tı. 58 yaşındaydı. Yanındaki genç kadın da kızı Meryem’di. Meryem kendisi de bir suikasta uğramış Hamza bin Laden’in dul eşiydi.
El-Kaide üyesi olduğu için FBI’ın başına 10 milyon ödül koyduğu Abdullah ile kızını Amerikan-İsrail ortak operasyonu ile Mossad İran’da öldürdü.
Fakhrizadeh gibi.
Abdullah Ahmed Abdullah ile ilgili haberi geçen hafta Washington Times gazetesinde okuyunca iki yazarlı Mossad kitabı aklıma geldi. Araya başka konular girdi, ihmal ettim. Fakhrizadeh haberi konuyu yeniden hatırlatmış oldu.
Muhtemelen son iki operasyonda da kadın ajanlar kullanılmıştır.
ΩΩΩΩ
Aşağıdaki paragrafın tamamı hem ıkrçılık, hem de nefret suçu örneğidir. Dün yorum sayfalarında beliren bu ırkçı propaganda ve nefret söylemi, Gülen Cemaati ile de ilişkilendirilerek paylaşılımştır. Okuyalım:
Nurdan 28 Kasım 2020 At 19:55
Bunlar õğle bir eğitim almişlarki adate top yekün kollarını sıvamiş Arap Türk, Kürt, Kavkas halkları ve dünyadakı diğer müslümanlari ortadan kaldırmak için her türlü oyunu oynuyorlar.
Bu İranlılar aktopat gibi Dünyanın her yerine dağílmaşlar, doktor ararsın karşına iranlilar çıkar mutahit ararsın karşına iranlilar çíkar.
Hepside İsim değiştırmış ve õz geçmişlerinde doğum yerleri yazmaz.
Dünyada kazík atmadíkları birey kalmamış.”
Bu ifadelerin Gülen Cemaati ile ilişkilendirildiği paragraf da şudur:
Nurdan 28 Kasım 2020 At 20:30
“Ha unutmuşum,
Sizlere iki sorum olacak!
1-İran devleti Gülen hareketinin dúnyada ki Túrk okullarından oldu bitti rahatsız olmasının sebebini bileniniz varmi?
2- İranin Gúlen hareketine okul açtırmamak için elinden gelen her türlü engellemeye baş vurmasının sebebi ne olabilir ?
Gülen Cemaati, İran ve İranlı nefreti yaymayı amaç edinen bir yapı mıdır?
Böyle ise, bunun nedeni ve gerekçesi nedir?
Açıklama beklemenin hakkım olduğunu düşünüyorum.
http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/13029/SonEk/0/Suleyman-Karagulle/SUIKASTLER
2015 yılında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile Borsa İstanbul arasında stratejik ortaklık anlaşması imzalanmış, böylece Borsa İstanbul’un yüzde 10’luk payına EBRD sahip olmuştu. Ancak 2019 yılında Halkbank’ın eski yöneticisi Hakan Atilla’nın Borsa İstanbul Genel Müdürü olarak atanmasının ardından EBRD payını TVF’ye geri sattı… Şimdi o %10’luk payı Katar’a sattık. Sorum şu. Neden Halkbank davasında hüküm giyen sonra cezasını çekip serbest bırakılan Hakan Atilla BİST genel müdürü olarak atandı, bundaki amaç neydi? Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın hisselerini satması ve AB ile ilişkilerin bozulması mı hedeflenmişti? O zaman ne diye Hükümet şimdi AB ile ilişkileri geliştireceğiz, hedefimiz tam üyelik falan gibi laflar ediyor?
ABD’nin (PKK kontrolünde olacak) Suriye Kürdistanı projesine karşı Rusya ve İran ile ittifak yaptık. Hatta ABD’nin eline kuvvetli bir koz vermek pahasına siyasi bir kararla Rusya’dan S-400 aldık. Fakat sonra Rusya ve İran’ın müttefiki olan Suriye’ye düşmanlığı sürdürüp bu ittifakı etkisiz hale getirdik. Milyarlarca dolar verdiğimiz S-400’leri de ne yapacağımızı bilemiyoruz. Şimdi ABD kadar Rusya ve İran ile de aramız iyi değil.
Mısır’da siyasal İslamcı Mursi’yi abartılı destekledik fakat o iktidarı kaybedince yeni iktidar sahiplerine düşmanca tavır aldık. Mısır ve arkasından tüm Arap dünyası ile aramız açıldı… ABD ile ilişkileri Trump’a endeksledik fakat seçimi kaybedince daha önce ‘kötü’ ilan ettiğimiz Biden’a yaranmak peşindeyiz şimdi.
Muhtemelen Cumhur İttifakı duruma göre taktikler uyguladığını ve başarılı olduğunu sanıyor. Halbuki senin düşündüğünü ABD, Rusya ve AB fazlasıyla düşünür. Dış politikada öngörülebilir olmak şarttır, eğer olmazsan muhatapların fazladan önlemler almak zorunda kalır ve bundan sen zararlı çıkarsın.
Diyeceğim o ki Türkiye’ye ajan gönderip önemli kişilere suikast yapmaya gerek yok. Biz kendi ayağımıza hatta kafamıza sıkıyoruz zaten.
Nükleer enerji dünyadaki iklim değişikliğinin meydana getirmeğe başladığı zararları önlemeğe hizmet eden, özellikle enerji-açığı-büyük ülkelerin önem verdiği bir konu. Bu enerji türü çevre açısından temiz, ancak ihmal affetmeyecek derecede riskli devasa bir enerji türüdür. Ortadoğu gibi, insanların binbir hesap içersinde olduğu, birbirine güvenmediği bir bölgede şimdiye kadar nükleer enerji kullanımının iyi örnekleri olamadıysa bundan sonra olması daha da zor olacaktır. Enerji açığı ve iklim değişikliğine karşı ortak tedbirlerin alınması bilim ve teknoloji sayesinde bugün daha kolaydır. Nükleer enerji olmazsa-olmaz bir şart değildir. Bugün karşılıklı güven kıtlığını ortadan kaldıracak pozitif gelişmelere vesile olabilecek dostluk projelerine ihtiyaç vardır. Bunun mevcut şartlarda Ortadoğu ülkelerini yöneten siyasetçilerden kaynaklanması zordur. Ortadoğuya dışardan getirilmeğe çalışılsa, şüphe gözüyle bakılacağından başarılı olacağı şüphelidir.
Eşyanın tabiatını öğrenip faydalı iş üretmek her müslümanın en önde gelen dini sorumlulukları arasındayken bugün bu işlerde geri kalınmışlığın bedelleri ödenmektedir. İran Türkiye gibi potansiyeli büyük olan bir ülkedir. İsrail’in gelecek kaygısını bahane ederek orantısız güç kullanarak çevresinde yangına körükle gitmesi teröre terör katmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Geleceğe yönelik güvensizlik duygusunun Ortadoğuyu yönetenleri yönetmesi sorununun psikolojik tarafı ağır basmaktadır. Ortadoğu ülkelerinde huzurun tesisi bu ülkelerdeki siyasteçilere ve bunların komuta ettiği ajanların provokasyon ve cinayetlerine kaldıysa kıyamete kadar bu iş olmaz.
O halde ne yapılmalıdır? Ortadoğu ülkelerinde siyaset-üstü düşünen bilim adamları, aklın yöresel temsilcileri olarak bir araya gelmelidirler. İnsan yapısı dahil eşyanın tabiatını iyi bilen bilim adamları Ortadoğuda herbir ülkeden 3.er veya 5.eş bilim insanı bir araya gelmelidir. Bunlar aklın rehberliğinde fikir üretmelidir. Covid-19 sorunu ortaya çıktığında nasıl ki bilim kurulları kuruldu ve duruma yardımcı olundu, “Ortadoğu Bilim Kurulu” kayıtsız ve şartsız olarak her ülkenin katılımıyla kurulmalıdır. Nobel ödülü alarak kendini o nispette kanıtlamış olan 1 veya en fazla 2 üye bu kurullara otomatikman dahil olmalıdır. Bunlar konuşa konuşa “ortak akıl şemsiyesi” oluşturmalı ve gerginliklere sebep olan bütün konuları tek tek ele alıp ortak fikir birliği ve işbirliği ile kendi ülkelerinde kararlılıkla etkili olmalıdırlar. Bu yol denenmelidir.
Dünyada nükleer teknolojiye ve silaha sahip 9 ülke var. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ; Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail. Bunlardan ilk beşi konuya tamamen hakim durumda ve tüm bileşenleri üretebiliyorlar. Diğerleri ise nükleer teknolojiye kısmen hakim olup dışa bağımlılıkları söz konusudur. (İsrail nükleer silaha sahip olduğunu resmen açıklamasa da var olduğuna inanılıyor).
Dışarıdan teknoloji ve donanım transferi ile nükleer silaha sahip olmak isteyen ülkelere, ilk beş ülke tek başına veya birlikte tavır koyabiliyor. Bu tavırda emperyal ülkelerin kendi çıkarlarını korumak dürtüsü olsa da mesele sadece bundan ibaret değildir. Nükleer silahlar orta düzey ülkelere de yaygınlaşırsa bunun dünyada çok ciddi sorunlara yol açabileceği açıktır. Örneğin İran nükleer enerji tesislerinden nükleer silah üretmeye yöneldiğinde kendisine ambargo uygulanmıştı. İran’ın Suriye’de savaşan komutanını ABD etkisiz hale getirdiğinde İran’ın misilleme yaparken bir yolcu uçağını kazara düşürmesi olayı, nükleer silahların tam gelişmemiş ülkelerin elinde bulunmasının sakıncalarına güzel bir örnektir. Tam gelişmemiş ülkelerin nükleer başlıklı füzelerinin de tam olarak kontrol edilemeyeceği düşünülüyor. Ayrıca nükleer silaha sahip ülkelerde gerçek bir demokratik rejim olması da gerekiyor. Rusya ve Çin bu tanıma tam uymasa da hem çok büyük ülkeler hem de sosyalist rejim zamanında kendi bilim ve teknolojileri ile bunu başarmışlardır.
Tabi ki bu gerekçeler İranlı nükleer bilim adamına suikast yapılmasını haklı kılmaz. Fakat İran’ın kendisini melek, İsrail ve ABD’yi şeytan olarak nitelerken bir de nükleer silah yapmaya kalkışması çok tehlikeli bir politikadır. Diğer yandan İran’daki molla rejimini Batı üst aklı iktidara taşımıştır ve onlara biçilen rol İslam dünyasını karıştırmaktır. Nükleer silaha sahip olmak hevesleri orta vadede İran’ın bölünmesiyle sonuçlanabilir.
Hamas’ın kuruluş bildirgesinde daha düne kadar “amacımız İsrail’i yok etmektir” yazıyordu. Böyle bir Hamas’ı baş tacı eden R.T.Erdoğan büyük hata yapmıştır. Milli güvenlik hafife alınamaz. Didem hanımın yazısında örnek verdiği kaybettiğimiz bilim adamlarımızın en azından bir kısmının bu sorunla bağlantısı olabilir.
Son olarak şu örneği verelim. Mesela Suriye’de iç savaş olmasaydı, rejim PKK’yı desteklemeye devam etseydi ve bir de dışarıdan teknoloji transferi ile nükleer silah yapmaya çalışsaydı acaba Türkiye nasıl davranırdı?
“Bakalım Fatih Bey, ‘Nükleer teknolojiye sahip olabilir’ sertifikası dağıtıken başvuru sahiplerinde aradığı kriterler nelermiş. . .” merakıyla yazınızı okurken, şu cümleyi okuduğumda, “Eyvah!” dedim, “Türkiye bu sertifikayı kapma şansını hayli riske soktu!”:
“İran’ın misilleme yaparken bir yolcu uçağını kazara düşürmesi olayı, nükleer silahların tam gelişmemiş ülkelerin elinde bulunmasının sakıncalarına güzel bir örnektir.”
İran sivil yolcu uçağı düşürdü, biz el artırıp yanlışlıkla Rus savaş uçağı düşürmüştük! 🙂
Şu cümleleri okuduğumda ise, resmen koptum:
“Tam gelişmemiş ülkelerin nükleer başlıklı füzelerinin de tam olarak kontrol edilemeyeceği düşünülüyor. Ayrıca nükleer silaha sahip ülkelerde gerçek bir demokratik rejim olması da gerekiyor. Rusya ve Çin bu tanıma tam uymasa da. . .”
Yazının en başına sardım, nükleer enerji sahibi ülkelerin sıralandıkları ilk cümleye döndüm:
“Dünyada nükleer teknolojiye ve silaha sahip 9 ülke var. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ; Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail.”
Fatih Bey, Rusya ve Çin’i, “demokratij rejim tanımına tam uymasa da” kategorisine alıp bunlara bir güzelleme çekiyor, sertifikalarını ellerine tutuşturuyor.
Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve (esasen bir din devleti olan) İsrail ise, zaten “demokratik rejim tanımına tam uyan ülkeler.”
Maksat okuru neşelendirmek değilse, neden bu kadar uzattınız, “İran nükleer enerjiye sahip olmasın” diye tek cümleyle yekten geçmediniz, anlamış değilim.
İran.. Dünya’ya, Casus ihrac ediyor.
İran rejiminin; amacı Trump ile birlikte dúnyayi kana bulamak için kurduklari çakma düşman roleri Trump’ın yenilgisi ile rafa kalkmasını önliye bilme taktiklerinden biri dünyanın dikkatini aksi yöne çekerek, bu kez diğer dostlari ve Netenyahu ile birlikte yollarına devam edebilmeleri için kendi adamlarını kendisi harciyor.
Yoksa kapalı iran rejiminde İsrail ajanları öğle iranda çırıt atamaz.
Nerdeyse iranin yarisi kendi ajanlarından oluşuyor.
İranlíları, netenyahuyu, İran rejimini,ve tarihdeki yaptıklarínı bilmessem o zaman belki õlúm emrini tek başına netenyahu’nun verdiğine dair çakma mollalar’ın iddialarına inanabilırım.
Bunlar õğle bir eğitim almişlarki adate top yekün kollarını sıvamiş Arap Türk, Kürt, Kavkas halkları ve dünyadakı diğer müslümanlari ortadan kaldırmak için her türlü oyunu oynuyorlar.
Bu İranlılar aktopat gibi Dünyanın her yerine dağílmaşlar, doktor ararsın karşına iranlilar çıkar mutahit ararsın karşına iranlilar çíkar.
Hepside İsim değiştırmış ve õz geçmişlerinde doğum yerleri yazmaz.
Dünyada kazík atmadíkları birey kalmamış.
İİran 2001 ve 2010′ arasí Túrkiyenin kalkinması için Kemal devrişin pilanlarıni uygulayan kadrolarin başarısını gõrünce 2011 de önceden içeriye yerleştirdiği ajanlarına düymeye basma talimati verdi ve Túrkiyenin kalkınmasını tersine çevirdi.
İran Osmanliyi de kullandı ve Alavi Sünnü ayrımının tohumlarını attı.
Önceden Sünnü olan İran sırf Türkleri Araplari, ve Kürtleri yok etmek için şiiliğe geçti.
Aslında bunların derdi din değil ortalığı karıştırmak.
Rabim dünyayi İranlıların şerrinden korusun.
Ha unutmuşum,
Sizlere iki sorum olacak!
1-İran devleti Gülen hareketinin dúnyada ki Túrk okullarından oldu bitti rahatsız olmasının sebebini bileniniz varmi?
2- İranin Gúlen hareketine okul açtırmamak için elinden gelen her türlü engellemeye baş vurmasının sebebi ne olabilir ?
Adamlar Süriye de Türk okulu açmak için herşeyi tamamladılar.
Arkasından Kardeş Esat Kalleşesat olu verdi ve Süriye Türkiyenin yardımı ile iç savaşa başladı, hemen akbinden iran Súriyeye yerleşti.
yukardaki sorular bizim gibi vatan hainlerine değil burdaki cumhur itifakının ak elamanlarına.
“Hanımefendinin yazısı hafif mayhoş orman meyvecikleri ve böğürtlen tadında; öyle ki en güzelleri en dikenli kısımlarda asılı duran bu yaban meyvelerinin tadına bakan, suyundan içen kesinlikle bağımlısı olur. O kadar sivri ve keskin dikenlerine rağmen böylesine güçlü bir aromaya sahip olan ifadelerinize doymak imkansız. Yuvasına yaklaşan bir yılanı uzaklaştırabilmek için çığlıklar koparan bülbülün sesini ne güzel de şakıyor diye hayranlıkla dinleyen bencil bir şair gibi okuyorum belki yorumunuzu ama durum bu..:)”
Nurdan abla, iran misillemeye hazırlanıyormuş; hatırlarsanız geçen sefer abd ye misilleme yapmak için ukrayna yolcu uçağını düşürmüşlerdi, maazallah bu sefer pek sivil uçuş falan da yok, bakalım gene hangi garibanın canını yakacaklar?
Yazdıkların, su katılmamış ırkçılık ve nefret suçu. G. Cemaati’nin üyeleri bu ırkçılığı paylaşıyorlar mı? Irkçılık ve nefret dilini mi yayıyor Cemaat üyeleri? Öğrenmek istiyorum.
Ali Bulaç hoca efendi ” ahlaki krizimizin sebepleri” başlıklı son yazısında müslüman toplumların içinde bulundukları durumun sebebi olarak “ahlak üretememeleri”‘ni ifade ediyor. bu ifadeyi çok sevdim, demekki ahlak her yeni durumda üretilen, üretilmesi gereken bir şey.
https://alibulac.net/category/gunun-yazisi/
her ülkenin istihbaratı olduğu gibi günümüzde belli konularda birleşerek grup oluşturan ülkelerin de o gruba has faliyet yürüten istihbarat örgütü var. ve bu örgütler kendi güvenlik telakkileri gereği hiç bir ahlak kuralıyla da sınırlandırılmıyor. başka ülkelerin içlerinde suikast operasyonları yaptıkları gibi kendi ülkelerinde yaptıklarından da muaf tutuluyorlar. ingiltere de işkencenin suç olmaktan çıkarılması bir örnek mesela. asya ülkelerinde zaten böyle bir suç tanımı yok.
istihbarat örgütleri bu gün siyasal iktidarların en önemli yönetim aracı olarak görülüyor ve bu alanda personel ve araç gereç yatırımlarında hiç bir fedakarlık esirgenmiyor. çünkü konvansiyonel bir savaşın maliyetinden bu şekilde kurtulunacağı düşünülüyor.
peki bütün ülkeler bu alana yüklendiğinde (ki yükleniyor da zaten) hangi güçlü ülke kendini güvende hissedebilir?
dünyada istihbaratın ahlaki normlarını konuşmanın zamanı gelmedi mi?
Baran “ingiltere de işkencenin suç olmaktan çıkarılması bir örnek mesela. asya ülkelerinde zaten böyle bir suç tanımı yok.” demişsin de; gelişmiş ülkenin hali başka tabii, her şeyi tanımlamış! Allahın asyalısı da daha işkence diye bir suçtan bile bihaber değil mi?
Yalnız şu
“dünyada istihbaratın ahlaki normlarını konuşmanın zamanı gelmedi mi?” meselesini nerenden uydurdun bilmiyorum ama onu da aramızdaki istihbarat fetişisti arkadaşlardan didem hanım irdeler belki?
fehmi bey!
– ülkeyi satanların katarlılarla ortaklık derecelerini ve parayı nasıl ve nereye koyduklarını öğrenmek için mossaddan mı yardım almak lazım yoksa bu işler için daha uygun başka gizli servis var mı?
Hamza bey şimdi de güneydoğudaki tarım arazileri güneydeki sevdiğimiz ülkeye satılıyor muappetine mi bağladınız mevzuyu? Oldu olacak didem hanım da tarım öldü, hayvancılığın hali de noolacak diye kendini ortalara atmasa bari. Sn.bernar da hollanda ayakkabı kadar ülke ama türkiyeden fazla marul ve yarpuz yetiştiriyor diye alsın sazı eline, vur patlasın çal oynasın!
Ahmet Bey de bu hallerimizi “dış basın”dan izlesin o zaman 🙂
Dünya Değişiyor,
Dünya Kamoyu bu tür silahların kullanılmasına karşı durur.
Diğer ülkelerdede barışsever, sağduyulu insanlar vardır.
ülkelerin yönetici ve silah tüccarlarını halkla bir tutmayın.
Atom silahı insanlık suçudur Böyle silahlar üretilmesi hem para hem zaman kaybıdır.
Bu silahlara karşı savunmma silahları vardır patriot, s400 gibi sende s1000 yap.
2015’de jandarma olarak askerlik yaptım komutanımız anlattı:
uluslararası antlaşma ile artık insanı öldürmek için silah üretilemeyecek sadece yaralamaya yönelik mermiler küçülecek.
Bizim piyadeler bu antlaşmaya yönelik silahlar kullanıyor. jandarma içişlerine baktığı için biz kaçak olarak G3 silah kullanıyoruz diyordu. G3 insanı parçalayacak şekilde bir silah.
Tabi diktatör ülkeler rusya, iran gibi ülkeler bu antlaşmaları uymuyor kabul etmiyorlardır.
bazen bizim ülkede uymuyor o zaman yaptırımlar gelebilir.
Uluslararası antlaşmalar yapılıyor açıkça bu antlaşmalar milletle paylaşılmıyor.
aleyhimize yönelik yabancılar karar alıncada, Dış güçler diyoruz.
Bu yabancılar Türkiyeyi batırmak istese borç verirlermi sizce?
Yabancılar akıllıdır. Türklerle hiç savaşırmı. Rantiye,şantiyeci yöneticiler zaten batırıyor.
Mertcan halen nerde yaşıyorsun bilmiyorum ama nükleer silahlara karşı her ülkede çiçek çocuklar da var tezin biraz uçuk göründü bana; evet her memleketten satılmış mankurtlar çıkabilir ama eğer umudunuz onlardaysa sittin sene uğraşın yine de atom bombası filan geliştiremezsiniz…
iranın nükleer uzmanlarına yönelik saldırılar 2010 da daryuş rizainin öldürülmesiyle başlamış, o dönem abd bir ilgimiz yok derken israil savunma bakanına cinayetlerle ülkesinin bir ilgisi olup olmadığı sorulduğunda cevap vermiyoruz demişti… yalanlamadığı gibi ilgi kurulmasından hiç rahatsız olmamışlar. daha sonra bu cinayetler fehmi beyin yazısına da konu olduğu gibi muhammedi, şehriyari, abbasi ile devam ediyor. bugünler kadar. bu arada siber saldırılar da bu kurumlara çeşitli ölçeklerde sürekli yapılıyor.
aynı dönemlerde türkiyede de aselsan cinayetleri yok muydu?
savunma alanında çalışan pek çok genç mühendisimiz sır ölümlerle yitip gitmedi mi?
2007 Halim Ünsem Ünal
F-16 savaş uçaklarının modernizasyonu üzerine çalışmaları ve projeleri vardı. kafasına isabet eden ve nereden geldiği belli olmayan tek kurşunla hayatını kaybetmiş.
2007 Evrim Yançeken
Mikrodalga ve Sistem Teknolojileri bölümünde görevli olan mühendis, oturduğu binanın altıncı katından düşerek hayatını kaybetmiş.
2007 Burhanettin Volkan
kurumun en başarılı yazılım mühendislerinden biriymiş, askerliğini yaptığı sırada intihar ettiği iddia edilmiş.
2008 Zafer Oluk
Leopar tanklarının yazılımını yapan ekipteymiş,. Askerliğini yaparken elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetmiş.
2012 Hakan Öksüz
Mikroelektronik güdüm ve elektro-optik grubu projelerinde çalışıyormuş, trafik kazasında hayatını kaybetmiş,. cüzdanı ve telefonu ise bulunamamış.
2015 Erdem Uğur
Manyetik alanlarla ilgili projeler geliştiriyormuş, evinde gazdan zehirlenerek ölmüş.
2017 Kerem Parıldar
Yerli savunma sistemleri üzerine çalışıyormuş. bir binanın 14. katından aşağı atlamış.
yine bu dönemlerde uçak kazasında değerli bilim insanlarımızı kaybetmedik mi?
İstanbul-Isparta seferini yapan yolcu uçağı 30 Kasım 2007 de keçiborlu türbetepe’de düşmüş, kazada yedisi mürettebat 57 kişi yaşamını yitirmişti. mürettebatta,
toryumdan nükleer enerji projesinin mimarları, boğaziçi üniversitesi’nden prof. Dr. engin arık, araştırma görevlisi özgen berkol doğan, yüksek lisans öğrencisi engin abat ile doğuş üniversitesi’nden prof. Dr. şenel fatma boydağ, doç. dr. iskender hikmet ve araştırma görevlisi mustafa fidan’ın kazada hayatlarını kaybetmişti.
öncelikle hayatını kaybeden bilim insanlarımızı rahmetle anıyorum.
onların kaybı yerini doldurması zor, büyük kayıplardır.
bugün bu insanları korumak ülkenin ve istihbaratlarının sorumluluğudur. kuşkusuz 24 saatte koruma verseniz bugünün gelinen teknolojisinde bir insanın hayatını korumak imkansıza yakındır. bu durumda onları korumak cesaret edemeyecekleri şekilde güçlü olmak ya da misilleme yapmasından korkacakları bir ülke olmakla mümkündür. yoksa birileri gelir burnunuzun dibinde yeri doldurulması çok zor olan değerli insanlarınızı elinizden alır. öyleyse güçlü ve etkili çalışan bir istihbarat ağına sahip olmak öncelikli güvenlik meselesidir.
şimdi işlediği cinayetleri yalanlamaya bile tenezzül etmeyen bir devlet varsa bir şeylere güveniyor olsa gerek, misilleme kaygısı taşımıyor olsa gerek.
iranın işi zor, pek çokları gibi…
didem hanım merhaba!
– bahsettiğiniz ölümler hakkında iranlı gazetecilerin yazı yazıp yazmadıklarını merak etmiyorum ama türk yetkililerin ne dediğini ve türk gazetecilerin bunların ortaya çıkması için ne gibi bir çaba gösterdiğini merak ediyorum. ben hiçbir yetkilinin açıklamasını hatırlamıyorum. belki sizin bilginiz vardır.
değerli bilim insanlarımızın seri cinayetlere kurban gitmesi ne yazık ki pek fazla ilgi uyandırmamış, ortada basında bir kaç haber ve bir araştırma kitabı dışında bir şey yok, yargıda da sadece zanlar ve şüpheler var, sonuç yok.
ne yazık ki hiç bir sonuç yok…
selamlar.
bilginiz için teşekkür ederim.
– ben de öyle hatırlıyordum ama geçmiş zaman. emin olamamıştım.
– herkesin sessiz kalması ilginç.
Hamza bey benzeri bir merakı kaşıkçı cinayetiyle ilgili pek görememiştik sizde ama neyse… Halbuki türk yetkililer ve basın dünya kamuoyunu gayet de başarılı bir şekilde enforme etmişti diye hatırlıyorum ben. Tabii diğer fikirlerini fena halde değiştirdiğini söyleyen didem hanım şimdi bu konuda ne der bilemiyorum ama “ya, herkesler hain, fetöcü, proje diyerek düşmanlar yaratacaksın, hatta fırsatını kollayıp, sen de evet, evet sen de diyerek iftira atacaksın.” diye uzayıp giden bir iftiralar demetine başvurmaz yine. Sizi bilmem ama kendisiyle aynı yolun yolcusu sebilürreşad arkadaşın “kafası karışık troliçe” benzetmesinin üzerine tebriklerini hakan çakan arkadaşın tutumlarıyla serdar beyin ve benim takdir ve beğeni yüklü ifadelerimizi nasıl çarpıttığına şaşırmamak elde değil? Ondan sonra da açtırma kutuyu, açarsan noolur diye uzayıp giden meydan okumalar…
Adamın biri paraya sıkışır, bir arkadaşından yardım ister.
O arkadaşı der ki;
-‘Seve seve verirdim ama maalesef bende de para yok ama sana istediğin parayı verebilecek varsıl birisini tanıyorum. İstersen sana onun yerini tarif edeyim, ona gidip benden selâm söylersen, gereken olan parayı verir’
Adamcağız ne yapsın, arkadaşının teklifini kabul etmiş.
Tarif edilen yere gitmiş, o varsıl adamı bulmuş, arkadaşının selamını söyleyip, gereksinimi olan parayı istemiş.
Adam şöyle demiş;
-‘Tabi ki veririm ama bir koşulla. Birazdan burada bir tren duracak, trenden kilolu- kısa boylu, ensesi kalın bir adam inecek, o adamın ensesine kuvvetli bir tokat vuracaksın. Ben de sana istediğin parayı vereceğim’
Yoksul adam; ‘Ben nasıl böyle bir şey yapabilirim?… Ben o adama tokat atarsam, adam bana neler yapmaz ki?’ diye bu işten vazgeçmek istediyse de varsıl adam;
-‘Sen parayı istemiyor musun? Merak etme, hiç bir şey olmaz’ demiş…
Zavallı adam umarsız bu ilginç teklifi kabul etmiş…
Tren gelmiş, tarif edilen adam trenden inmiş, paraya ihtiyacı olan adam usulca yaklaşarak adamın ensesine okkalı bir tokat patlatmış. Tokadı yiyen adam fena halde sinirlenmiş ve geriye dönerek adamın yakasına yapışmış…
-‘Sizi bir arkadaşıma benzettim, çok özür dilerim’ deyince tokadı yiyen adam yumuşamış oradan uzaklaşmış…
Varsıl adam anlaştıkları gibi parayı vermiş ve ‘Ne zaman paraya gerek olursa yine gel’ demiş…
Adamcağız bir süre sonra yine paraya sıkışmış, hemen aklına o paralı adam gelmiş, ona yine başvurmuş.
Adam, ‘Hoş geldin ama trene daha bir saat var’ deyince zavallı adam meseleyi anlamış. Aynı adam trenden çıkınca ensesine bir tokat vuracak… ‘Nasıl bir mazeret bulacağım’ diyerek kara kara düşünürken tren gelmiş, ensesi kalın adam trenden inmiş, cesaretini toplayıp aynı şekilde adamın ensesine tokadı patlatmış…
Tokadı yiyen adam ‘yine mi sen’ diyerek deliye dönmüş.
Zavallı bu kez de;
-‘Aman efendim ayağım kaydı, bir yere tutunayım derken, elim sizin ensenize geldi, çok çok özür dilerim’ deyince adam yine yumuşamış uzaklaşmış…
Bir süre sonra aynı olay üçüncü kez yinelenince, tokadı yiyen adam çok hiddetlenmiş ve -‘Ulan yine mi sen, sen çok fazla ileriye gittin’ diyerek adamı yakalamış.
Tokat atan adam bakmış bu kez şişman adamın elinden kurtuluş olanağı yok, şöyle demiş;
-‘Dur arkadaş! Önce söyleyeceklerimi iyice bir dinle, sonra istersen beni döv, istersen öldür, ne yaparsan yap…Bak! Şurada duran adamı görüyor musun?… Aha onda bu para, bende bu yoksulluk sende de bu ense varken sen daha çok tokat yersin!’
Belki bilinen bir fıkradır ama tam yeri gelince tekrar okumanın başka bir zevki oluyor .
Baki selamlar
İran ile tek ortak noktamızı, İran gibi olma özlemleri olanları (islami koşullar-şeriat heveslileri) düşünürsek fazla söze gerek kalmaz…
Güneydeki sevilen ülke nin tabii ki böyle bir hakkı vardır
Acem uşakları ve onların Türkiye’deki destekçileri (Blr ara rte fidan herkes İran ajanıydı ) otoriteden izin alması gerekir
Bak bizim papaz izin almak ne kelime gitmiş otoritenin 30 yıldır merkezine oturmuş direk kararları oradan verdiriyor
Ona suikast yapan yok bu yüzden Hamisi sağlam
serdar turhan! dört yıla yakın yazılarımda çok sayıda ahlak vurgusu olan yazım var.
– bunun nedeni, sen ve benzerlerinle tartışmamda, yapılanları görmemenin zeka değil ahlakla ilgili bir sorun olduğu gerçeğinin, her tartışmamızda ortaya çıkmasıdır.
– yoksa, günlük yaşantımda ahlaktan ziyade düşünmeyi bilmeme ve beynini çalıştırma tembelliği üzerinde daha çok dururum.
– eğer ahlaklı olmaya çalışırsan, güneydeki ülkeyi en fazla ak partinin sevdiğini anlar, insanlığından utanırsın.
– tabii o ahlak varsa.
– onun için saçma sapan şeyler yazma.
– aşağıda 2018 tarihli bir gazetenin israil anlaşmaları ile ilgili bir haberi var.
– kısa araştırmamda, ak parti ile mhpnin 2018 yılındaki, israil ile yapılan anlaşmalar iptal edilsin önerisini reddettiğine ilişkin haberler de kusa araştırmamda hemen ortaya çıkan sonuçlar.
https://www.google.com/amp/s/www.milligazete.com.tr/amp/haber/1543010/akp-iktidari-israille-yaptigi-8-anlasmanin-6sini-kuduste-imzalamis
Hamzabey sermaye ırkçılığı ve antisemitizm kokan söyleminizden dolayı sizi ayıplıyorum; bir de ahlaktan bilmem neden sözediyorsunuz!
Gitmiş ABD nin kucağında oturmuş oradan dünyayı yöneten bir gürüh kadar ABD nin sevdiği başka bir mala olabilir mi
Bunu saçma sapan örneklerle örtebilmeli misiniz
ABD=İsrail dir
Şu an ABD de yalayan papaz kadar CIA ajanı başka bir topluluk var mı
Bunlar bu kadar ortada ilken
Yalan ,inkar tedbir adı altında kutsayan bir gürühtan ben ahlak beklemiyorum
ABD KUCAĞINDA YAŞAYAN BİR GÜRĞHTAN AHLAK VİCDAN DİN İMAN VE VATAN SEVGİSİ BEKLENMEZ
fehmi bey! türkiyenin parsel parsel satılması da mossad ajanları ile alakalı mı?
– iran ajanlarının türkiyedeki operasyonlarından bahsedilmişti. mesela “vatansever” rızanın iran ajanı olduğu söylenmişti.
– bir de şu zindaşti meselesi var.
– eğer hakan albayrak olsaydı, vietnamın kamboçyadaki gizli faaliyetlerini yazardı.
– siz gene insaflısınız. en azından iran ile türkiye sınır.
– türkiyenin sorunları ile olmasa bile, en azından heriki ülke ajanı da türkiyede de faaliyet gösterdiği için, “türkiyenin sorunları ile ne alaka?” diyoruz da, “türkiye ile be alaka?” diyemiyoruz.
Hamza bey size de konu beğendiremiyoruz:
“fehmi bey! türkiyenin parsel parsel satılması da mossad ajanları ile alakalı mı?”
Dün de sevgili didem bana yakınıyordu
“konu dam üstünde saksağan,
bahçelerde maydanoz oluyor değil mi?” diye…
Bugünkü yorumunun hemen başında sanki sn.bernar da konudan pek hoşnut değil gibiydi:
“Ülkelerin gizli istihbarat servişlerinin baş rol oyuncuları olarak göründüğü bu tür haberler, bizde, ancak bir Hollywood filmi tadına varabildiği ölçüde ilgiye değerdir. Bunları alıp “uluslararası ilişkiler” temelinde bir analize tabi tutan yazılar can sıkıcıdır, okunurluğu yoktur.” diyordu.
Hakkaten sonraki yazdıklarını okuyunca da “can sıkıcılık” neymiş anladım zaten…
O değil de nurdan abla kırk yılda bir gün yazım hatası yapmadan bişeyler karalamaya çalışmışken sn.bernar kendisine niye sataşmış bi anlam veremedim doğrusu?
biz de bir laf var h.gayret! birşeyi bilip de bilmiyor gibi yapanlar için kullanılır.
– “gavur gibi biliyorda üstüne uğramıyor” derler.
– sen de gavur gibi bağlantısını biliyorsun ama anlamamazlık yapıyorsun.
Hamza bey merhaba! Gazeteleri bilmemde ben şahsen köşe yazarlarının arasında genel’de benim siyasi görüşūme ters olan kaliteli yazarları okurum.
Mualif görüşler hatta SYT nin dizileri dahi hep iran’ın ajanlarının Türkiyede örümcek ağı gibi her yere dağıldığına dair uyarı yazilar dizilerde’de görsel olarak oyuncular tarafından canlandırma yöntemi ile anlatılıyordu.
Türkiyede ne zaman siyasi cinayetler işlense hemen sağcısı solcusu birbirlerini diş güçlerin uşağì olarak suçlarlar.
Zaten Diş güçler denince hemen akla ABD, AB ve Rusya geliyor. Bu arada esas suçlu ve yılanın başı olan iran kimseninin aklına gelmiyor ve kimse onları suçlamiyor.
Oysaki Türkiyede olan olayların 1 numaralı organizetörü iran’dan başkası değil.
Iranlıların Türkiyeye en fazla Öğrenci gönderdiği dönem 1970 lerde, ve Sağ sol diyerek Türkiyenin en zekali gençlerini harcattılar. 2002 ve 2014 arası ise iranın iş adamlarının Tûrkiye’ye rağbet ettikleri dönem oliyor.
O arada bilim adamlari ortadan kaldırıldı.
Peki iran bunu neden yapiyor? Türkiye batıya yakın olduğu için.
iran; Trump, netenyahu, diktatörler ile gizli dost, Kim Jongun çin ilderi, ve putin gibi diktatörler ilede açık dost.
Onların derdi Diktatörlük.iranın derdi pers imtaratorluğu.
Sağlıcakla kalın.
Ülkelerin gizli istihbarat servişlerinin baş rol oyuncuları olarak göründüğü bu tür haberler, bizde, ancak bir Hollywood filmi tadına varabildiği ölçüde ilgiye değerdir. Bunları alıp “uluslararası ilişkiler” temelinde bir analize tabi tutan yazılar can sıkıcıdır, okunurluğu yoktur.
Olay, kavranmaya çalışılması gereken bir olay değil, sadece, sevgili ruhani liderin gençlik yıllarından beri içine kaçıp onun doğasının bir parçası haline gelmiş İran düşmanlığını kopyalayıp bozuk cümlelerle ipe sapa gelmez sözde yorumlar yazmanın, veya “Şeytan İsrail” ifadesini uzun cümlelerle binbirinci kez yeniden söylemenin bir fırsatıdır pek çokları için.
İngiliz Guardian Gazetesi’nin bir dönem Orta Doğu ve Balkanlar’da muhabir olarak çalışmış uluslararası ilişkiler editörü J. Borger, sadece meseleyi kavramaya çalışanlar için bir okunurluk değerine sahip olacak bir analiz kaleme aldı dün.
Borger, heyecan verici bir Hollywood filmden esintiler bulma merakındakilerin beklentilerine hiç pirim vermiyor ve Fakrizade suikastini, Obama döneminde İran’la imzalanmış olup Trump’ın Amerikan imzasını çekerek geçersiz kıldığı anlaşmayı esas alan bir perspekriften değerlendiriyor.
Gerilim filmleri müptelalarını düş kırıklığına uğratacak bir “İran’ın kendi nükleer programının yazgısını bir kaç bilim adamının bilgisine ve güvenliğine bağlamış olabileceğini düşünmek cehalettir” demeğe getirdikten sonra, suikastin amacının İran’ın programını sekteye uğratmaktan çok daha fazla, Trump’ın Beyaz Saray’ı boşlatmasına beş kala, Biden’ın İran’la olan ilişkilerde başını ağrıtmaya yönelik bir hamle olduğuna işaret ediyor.
Borger, İran nükleer programının kurucu babası Hasan Moghadam’ın 2011’de uğradığı suikast de dahil olmak üzere, Obama’nın arkasında Mossad’ın olduğu düşünülen seri suikastlere 2013’de son verilmesini istediği, İran’ın nükleer programını sınırlandırmada, yaptırımlar karşılığında diplomtatik anlaşma yolunu seçtiği hatırlatıyor. Trump’ın 2018’de bu anlaşmadan çekilmesiyle birlikte, İsrail ve Mossad’ın önü tekrar açılmış oluyor.
Önceki günkü son suikasti, Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrılmazdan önce İsraile’e verdiği son bir hediye olarak görüyor Borger.
Bu analize göre, Biden’ın, Obama döneminde imzalanmış, Trump’ın 2018’de Amerikan imzasını geri çektiği anlaşmayı yeniden canlandırma arayşışına girişeceğinden kuşkulanan İsrail-Trump ikilisinin, bu arayışı sıkıntılı duruma düşürmek için girişmiş oldukları bir hamle.
Bazılarımızın bildiği üzere, Avrupa Birliği’nin motor iki ülkesi ile Trump arasında İran konusunda bir anlaşmazlık vardı. AB Obama döneminde imzalanmış anlaşmanın arkasında dururken, İsrail’in tutkulu dostu Trump, İsrail-ABD çizgisine gelmedikleri için Avrupalı liderlere şarlıyordu.
“Doğru ve yerinde bir analiz” demek zorunda değiliz Borger’ın yazısı için. Ama, en azından bir ciddiyet içeriyor.
Sn.bernar yine de bu cümleciği yabana atmayın:
“İran’ın kendi nükleer programının yazgısını bir kaç bilim adamının bilgisine ve güvenliğine bağlamış olabileceğini düşünmek cehalettir”
nihayet, cehalet dediğimiz şey yörede bol bulunur!
Salgından korunmak için türbe yalamaya koşan müminler, ukrayna yolcu uçağını düşürmeler, kendisi açken ırak ve suriyede çeteler savaşı finanse etmeler, sırf aliyev ailesi sünnidir diye ermenistanı desteklemeler ve daha neler neler, varoğlu var…
Yani böylesi bir şamaroğlanı, velinimetiniz ahmetin sövüp saydığı “batı” için de allahın bir lütfu sayılır yani.
Biden’ın işlerini zorlaştırmak için Trump’ın bir ‘crunch time’a girdiğine dair bir çok yorum gördüm.
Şimdi sormak lazım vatandaşını asitle eriten Arabistan ile İsrail in Amerika’nın ne farkı var .Arabistan a okadar saydiran batı İsrail için tek kelime ediyor mu ? Ya biz yönetime millete sabahtan akşam a saydirmaktan başka ne yapıyoruz?bir tarafta katil devletler bir tarafta ağır aksak demokrasisi yaşayan ülke birtarafta terörist işgalci katliamcı ülkeler bir tarafta etrafındaki zebanilerle uğraşırken ekonomisi dibe vurmuş ülke .Sizce hangisi yaşanılası üzerinde vatan diyebileceğiniz ülke.
Ahmet bu ifadeni iyice düşündün mü?
“Arabistan a okadar saydiran batı İsrail için tek kelime ediyor mu ?”
Batı, arabistana ne zaman ve ne saydırmış biraz açar mısın?
Batı’nın Arabistan’a saydırdığını ben ve siz nereden nasıl bileceğiz, sn. Gayret? Ahmet Bey, bir keresinde olan biten şeyleri “dış basın”dan takip ettiğini söylemişti. O konuşurken bize susmak düşer.
Bizim gibilern sorabileceği yegane soru, olsa olsa, “Arabistan” derken hangi ülkeyi kast ettiğini sormak olabilir.
E bu kadarı da hakkımız olsun artık. Çünkü, dünyada adı “Arabistan” olan bir ülke yok, coğrafi bir bölge var 🙂
İran Dünyayi karıştırırken, nasıl oliyorda kendi ülkesindeki İsrail ajanlarını bilemiyor.
İranlıların her birisinin kafasında bin tilki dolaşiyor.
Õnceki Azarbeycan ile Ermenistan savaşında Ermenistana yardım etmişlerdi.
İran, Túrkiyenin ve diğer islam ülkelerin bir numaralı düşmanı ayni zamanda’da Ortadoğununı en tehlikeli devletıdır.
Atom bombasını yapsalar en başta Türkiyeye atarlar.
Suriye’de Esat ile birlikte çoluk çocuk demeden kimyasal bombaları tepelerine yağdırdılar.
Nurdan abla sen böyle
“İran, Túrkiyenin ve diğer islam ülkelerin bir numaralı düşmanı ayni zamanda’da Ortadoğununı en tehlikeli devletıdır.”
diyorsun ama sn.bernar pek öyle düşünmüyor galiba?
Öyle ki sizlerin yıllardır “acem uşakları” deyip durduğunuz devlet büyüklerimizi bugün ise yazdığınız yorumlarla yağlayıp balladığınızı söylemeye kadar vardırmış işi:
“Olay, kavranmaya çalışılması gereken bir olay değil, sadece, sevgili ruhani liderin gençlik yıllarından beri içine kaçıp onun doğasının bir parçası haline gelmiş İran düşmanlığını kopyalayıp bozuk cümlelerle ipe sapa gelmez sözde yorumlar yazmanın, veya “Şeytan İsrail” ifadesini uzun cümlelerle binbirinci kez yeniden söylemenin bir fırsatıdır pek çokları için.”
Özellikle “kopyalayıp bozuk cümlelerle ipe sapa gelmez sözde yorumlar yazma” kısmına dikkat lütfen! Öperim
Hayatın her alanında yerli malı kullanıp yerli malı tüketelim, yiyelim içelim, sevelim ama israf etmeyelim; rusyada devletbaşkanı adayı olabilmek için yurtdışından oturum izni almamış olmak ve rusyada doğmuş/yaşamış olmak gibi çok katı şartlar getirildi, çünkü kanıbozuklar her yerden çıkabiliyor…
Bir dönem özellikle siyasilerin bazen de tanınmış kimi şahsiyetlerin mahrem hayatlarına yönelik operasyonlar yapılıyordu; baykal, bazı mhpliler, akşener, altan ailesi, büyükanıt ve kozmik odanın bekçisi gibilerin çocuklarına…
Sonuçta hepsi de pensilvanyaya bir selam çakıp esasduruşunu göstermek suretiyle veya üşenmeyip kalkıp taa okyanusötesine umre ziyaretlerine gidip fetönün mahkemelerinden leyhte karalar çıkartmanın derdine düşüyorlardı.
Yetmedi bir de ağlama duvarı ziyaretleriyle devam eden uğraşlar…
Kimi, terör örgütü üstdüzey yöneticisinin oğluyla kucak kucağa poz veren kendi oğlunu kurtarmanın derdinde, kimi de cinayet zanlısı oğlunun kuyruğunu kurtarmak derdindeydi; kimileri koltuğunun derdindeyken kimileri de bilmem neyinin!
Sabahtan akşama tanınmaz hale maymuncuklar; ipin ucunu puşta kaptıran yine onun kapısında sıraya giriyordu…
Ah şu kirli çamaşırlar!
Öyle değil mi?
Elindeki tek sermayen bir şişeyse çal taşa gitsin!
Bir iş için de insan sermayen birkaç kişiden oluşuyorsa aynı şey…
İran bir ara vip hastalara yakınlaşarak onlara bakıcılık yapsınlar diye türkiyeye hemşire ihracetmeye çalışıyor deniyordu(yapılmak istenen satışın/işin türkçedeki adı da farça kökenli bir kelimedir:)
Keşke böyle yapmak yerine yerel kaynaklarını kendi elemanlarının benzeri ihtiyaçlarını karşılamak için kullansalarmış, acem aklı; satmadan duramıyor…
…pu içerdeyse kapı kilit tutmazmış!
“Tahran’daki İran’ın nükleer çalışmaları arşivinden belgeler de çalındı. Hırsızlık güpegündüz gerçekleşti. Arşive girildiği sırada dışarıda gözetleme görevini bir kadın ajan yapmaktaydı.”
Bizde kozmik odaya girilirken kapıda dönemin gen.kur.bşk.anı gözcülük yapıyordu…
İranda ayetullah, türkiyede gayretullah; bu ikisinin olduğu yerde operasyon eksik olmaz, çünkü güneydeki sevdiğimiz küçük ülkenin otoritesine bayılırlar.
Mitin kıymetini bilelim…
Yoruma kapalı.