Münasebetsiz sorular: Musul harekâtı neden şimdi? Suud’a dava açanlar ABD’ye neden açamıyor?

10
Reklam

Tarihin herhangi bir ânında, şu sıralarda Musul’daki IŞİD (DAEŞ de deniyor) varlığını sona erdirmek amacıyla girişilen harekâtın bir benzeri yaşanmış mıdır?

Yaklaşık 100 bin kişilik bir askeri güç… Bunlar arasında Irak’ın yardımına koşan Arap ülkelerinden ve İran’dan askerler var… Irak’ın kuzeyinden Peşmergeler de merkezi hükümetin çağrısıyla cephedeler…

Bir de çeşitli Batı ülkelerinin askerleri ile uçakları, insansız hava araçları, tankları ve ağır silâhları…

Washington Post gazetesi, Musul’u IŞİD’ten kurtarma harekâtına katılan Müslüman ülkelerden askerlerin kökenlerini aktardıktan sonra, şu notu düşüyor: “Bir de havadan ve karadan ABD-liderliğindeki koalisyonun yakın desteği…”

Ne kadar mütevazı bir katkı…

Oysa…

İngiliz gazetesi Daily Mail Batı ülkeleri arasında Musul cephesinde en önde yerini alan İngiltere’nin katkısının hiç de mütevazı olmadığını hatırlatıyor bugünkü haberinde… Okuyalım:

“Britanya’nın Irak’ın Musul kentini kurtarma savaşını başlatan yerel güçlere destek çıkan savaş uçakları ve insansız hava araçları IŞİD savaşçılarının kanını döküyor. / 30 bin kadar asker ile özel kuvvetler alana yakın yerlere taşındı. (..) Savunma Bakanı Michael Fallon, ‘İngiltere’nin yardımıyla Irak güçleri galip gelecek’ derken, Irak Başbakanı Haider al-Abadi de ‘Zafer vakti geldi’ dedi.”

Reklam

Siz ne diyorsunuz şimdi?

Tarihte pek çok savaş oldu-bitti, ancak Musul’u kurtarma amaçlı şu son savaşa kadar, Doğulu-Batılı güçlerin ortak bir düşmana (IŞİD) karşı birleşip yürüttüğü bir savaşla karşılaşılmadı.

Musul'a doğru...
Musul’a doğru…

Başlayan ve ne zaman biteceğine kimselerin iddiaya girmediği, bazılarının ‘İslâm Dünyası’nın 30 yıl savaşı’ adını şimdiden taktığı savaşın bu yönüne kimsenin dikkat çektiği yok…

Garip…

Tek garip yön bu olsa neyse… Bu noktaya nasıl gelindiğini de kimse sorgulamıyor…

Neden, neden, neden?

En başta şu soruya cevap aranmıyor: “IŞİD Musul’u 2014 yılında işgal etti; Irak’ın ikinci büyük kentinde o zamandan beri terör estiriyor. Peki şimdi kurulan bu koalisyon neden o zaman sıcağı sıcağına hayata geçirilmedi de, iki yıldan fazla bir süre IŞİD mezalimi dünyaya izlettirildi?”

Biliyorum, biliyorum, sorulmasa bile böyle bir sorunun zihinlere gelebileceği düşünüldüğü için, strateji uzmanlarının ağzından, “Irak askerleri hazır değildi, Musul’dan kaçacak IŞİD militanlarının sürüleceği Suriye’nin kuzeyinde de henüz onlara karşı direnecek bir yapı oluşmamıştı” mazeretinin paylaşıldığından haberdarım.

Musul’a sadece 800 kişilik bir militan grup halinde IŞİD’in saldırdığı ve orada bugün sahip hale geldiği askeri güce iki yıl içerisinde eriştiği gözlerden saklanıyor…

Reklam

İlk günlerde, sıcağı sıcağına, Musul’u IŞİD’ten kurtarma girişiminde bulunulsaydı, bugünkü kadar kanlı bir savaş olması da gerekmezdi.

Şu noktada sorulması gereken ilk soru, “Neden savaşılıyor?” değil, “Mâdem savaşılacaktı, neden bu denli geç kalındı?” sorusudur…

Zihnimi kurcalayan kuşkumu geciktirmeden sizlerle paylaşayım: IŞİD ile İslâm arasında aslında var olmayan bağın Batılı ve Batıcı zihinlerde iyice yer etmesi için olabilir mi?

Bugün Batı’da yaşayanlar ile İslâm Dünyası’ndaki Batıcı kadrolar, IŞİD’in işgal ettiği topraklarda yaptıklarını ve değişik kentlerde (Paris, Ankara, Brüksel, İstanbul, Nice, Orlando, San Bernardino) IŞİD adına gerçekleştirilen terör eylemlerini ‘İslâm’ adına işlenmiş sayıyor…

Tabii buradan da…

Adamların kendilerine uygun gördükleri isimde, sonradan ‘DAEŞ’ diye bizlerin perdelemeye çalıştığımız, ‘İslâm’ sözcüğü de tesadüfen seçilmiş değildir herhalde?

İslâm Dünyası içinden bir ‘İslâm’ sorunu, o dünyanın kendi askeri ve polis güçleri eşliğinde, ‘İslâm’ denildiğinde tüyleri diken diken olan bir başka dünyanın ağır silâhları eşliğinde çözülmeye çalışılıyor…

Akıl alır gibi değil, ama şu anda görünen gerçek bu.

George W. Bush: Uçak gemisinde, "Görev tamamlandı" yazısı önünde
George W. Bush: Uçak gemisinde, “Görev tamamlandı” yazısı önünde
Suudi Arabistan’a dava açılıyor, açılsın, peki ya ABD?

Geçenlerde Amerikan Kongresi 11 Eylül (2001) uğursuz eylemlerini gerçekleştirdiği bilinen 19 gençten 15’inin vatandaşı olduğu Suudi Arabistan’a karşı, 11 Eylül eylemlerinin kurbanları ile mağdurlarının aileleri dava açabilsin diye bir yasa çıkarmıştı.

Barack Obama, ikili ilişkilerini zedeleyeceği ve başka ülkelerde de ABD aleyhine davalar açılmasına kapı aralayacağı gibi gerekçelerle yasayı veto etti.

Kongre ilk kararında ısrar etti ve kısıtlayıcı yeni bir düzenleme yapılana kadar, 3000 kadar terör kurbanının aileleri, Suudi Arabistan aleyhine dava açabilecek duruma geldi…

Benim bu konuda da bir müdahalem olacak:

“ABD gibi 11 Eylül öncesinde de istihbarat ağı çok gelişmiş ve her an bir yerlerden bir saldırı beklemeye alışkın bir ülkede nasıl oldu da farklı istikametlere giden 4 uçak birden yabancı gençler tarafından kaçırılıp o eylemler sahneye konulabildi?” sorusu eşliğinde, istihbarat zafiyeti yüzünden ABD yönetimine karşı neden dava açılmadı?

Açıldıysa, o dava/lar/ın sonucu ne oldu?

Cevabı sunuyorum: Yönetici elitler içerisinde yer alan, bir ara başkan adayı olmuş Senatör Bob Dole’ün en yakınında bulunmuş avukat Stanley G. Hilton, aralarında 11 Eylül eylemlerinde hayatlarını kaybedenlerden 14’ün ailesi de bulunan 400 kişinin vekâletini alıp George W. Bush ve yönetiminde yer alan ‘savaşçı grup’ aleyhine bir dava açmış…

Hem de eylemden bir yıl sonra (2002’de) ve 7 milyar dolar tazminat talebiyle…

Aleyhlerine dava açtığı Rumsfeld ve Wolfowitz ile arkadaşmış da Hilton

Sonra ne olmuş?

Davayı gören hâkim, birkaç başka ayrıntıyı da zikredip, “Ama bunlara zaten gerek yok, çünkü bizim hukuk sistemimizde Başkan aleyhine dava açılamaz” diye iki yıl sonra red kararı vermiş…

Merak edip “Davayı açan ve o günlerde sıkça muhalif ekranlara çıkıp ‘Eylemlerde Bush yönetiminin parmağı, hiç değilse rızası var’ diye görüş açıklamış avukat Hilton’un başına herhangi bir şey gelmiş mi?” sorusuna da cevap aradım…

Ne kadar tuhaf bir soru mu dediniz? Cevabımı bekleyin o halde.

Başına bir şey gelmiş. On yıl sonra adamı Baro’dan ihraç etmişler, bugün avukatlık yapamıyormuş…

“Bu tür münasebetsiz sorular sormayı âdet edinmiş olanlara bizde de gazetecilik yaptırmıyorlar” diyecektim ki…

Eh, artık internet sitemin olduğu ve yazarlık hayatıma daha da hızlı bir biçimde devam ettiğim aklıma geldi de, içimden geçen sesi susturdum…

ΩΩΩΩ

Reklam

10 YORUMLAR

  1. Yazinin ikinci kismini iki kere okudum. Tarzinizi takip edebildiğim kadariyla ve tahminlerime gore demek istiyorsunuz ki “bizim yoneticilerimizden bazilarinin 15 temmuzdan haberi (belkide katkisi) vardi ve engelleyici bir tutum sergilemediler” Benim anladigim bu. Yoksa sizi yanlismi taniyorum?

  2. Bu yazi Fehmi Koru Markasi. Arastirmaci yazar, korkusuz yazar, ve gerçekleri yazàr. Fehmi bey, bu kadar bilgi birikimi ançak sizden öyrenilebilir. Ellerinize saglik.

  3. Fehmi beyin yazısını okuyup, peşinden yorum yapmak, her babağiğidin harcı değil. 70″ini devirmiş benim gibi bir ihtiyar babağiğit olamayacağına göre, zorlanmamda haklılık payı olmalı. Makaleyi döne döne okuyup, kavradıktan sonra yorum yazmağa geçme harcı alem bir iş değil. Önceleki gibi, yazı yorumlarını ertesi güne aktarmanıza dönün diyesim geliyor. Kıymetli yazılarınızı okuyunca adrenal ve tansiyon yükselmemesi mümkün mü? İşıttan başlayıp, ikiz kuleleri giderek çizdiğiniz proje hiçte hayal ürünü değil, doğruluk oranı yüksek bir tesbit. İşıdın, devleşmesine göz yumup, yardımcı olarak, İslam aleyhine algı operasyonları için yazılan senaryoda malzemeden öte aktör olarak kullanmaları ve insanların başın bela etmeleri modern vahşet, olan ne yaman kalleşliktir. Buradan hareketle yakın mekana ve plana gelipte 15 Temmuz belasına odaklanınca, ne gibi benzerliklerle karşılacağı meraktan öte bir gerekliliktir. Ne yazık kiyapılmaz yapılamaz çünki….

  4. “ Ortadoğu ve çevresinde yaşananlar bir paylaşım savaşı değildir, yok etme savaşıdır ”. İsrail’in güvenliğini sağlamak için ona düşman ülkelerde (Irak, Libya, Suriye) iç savaşlar çıkartılmıştır. Daha sonra toparlanmamaları için de birbirine düşman küçük ülkelere bölüneceklerdir. Bunun için Sünni-Şii mezhep çatışmaları ve etnik/aşiret kavgaları tetiklenmiştir. Bu şartlarda oluşan Cihatçı örgütler terörizme yönlendirilmiş ve daha sonra onlar bahane edilerek saldırmak için uygun zeminler yaratılmıştır.

    İran ise Şii-Sünni çatışmasında gerekli olduğu için Batı’nın katlanılması gereken ‘gizli dostu’ konumundadır. Tabi ki Ortadoğu’daki işler bittiğinde sıra ona da gelecektir.

    Türkiye’nin ise zaten sırada olduğu, PKK’nın ‘Batı tarafından mecburen terörist örgüt kabul edilmesine rağmen’ açık veya gizli olarak desteklenmesiyle ortaya çıkmıştı. Ancak Türkiye içlerinde en çetin ceviz olduğu için sona bırakılacaktır.
    Musul ve Kerkük petrolleri Türkiye, Irak ve ‘mutasavver’ Kürdistan arasında çatışma yaratılması için kullanılmaktadır. Şii mezhepçilik dayanışması üzerinden İran da devreye sokularak bölgede bir ‘30 yıl savaşları’ planlanmaktadır.

    Gelişmiş Batı’yı (ve ortalıkta pek görünmese de İsrail’i) böylesi projeler yapması ve uygulaması nedeniyle ahlaksızlık ile suçlayabiliriz. Ancak Müslümanlar çok mu ahlaklıdırlar ? Akılsızca oyunlara gelmeleri de cabası !

    İnsanların makam ve mevkileri yükseldikçe akılları yükselmez. Ne II. Abdülhamit ne de Enver Paşa Osmanlı Devleti’nin en akıllı adamları değildi. Devlet yönetiminde istişare (danışma) ve müşavirler (danışmanlar) yöntemi günümüzde yeterli değildir. Türkiye acilen RAND Corporation benzeri bir ‘düşünce kuruluşu’ oluşturmalıdır. (Henüz onların düzeyine gelmek hayal, ancak yine de çok işe yarayacaktır)

  5. Batılı devletlerle iş tutmak, müslüman bir coğrafyada, müslüman olmayanlarla aynı cephede bulunmak bana da ters geliyor. İngilizlerin ve avanesinin müslümanlar lehine bir iş yapmayacakları da belli bir şey.

    Ancak Türkiye’nin işinin zor olduğunu kabul etmek lazım. İki türlü tavır alabiliriz:

    1. Biz, sınırımızın öbür tarafına karışmayız, ne haliniz varsa görün.

    Zaten şimdiye kadar hep böyle yaptık. Bu davranış, klasik tavrımız olur ve hiç bir sorunu çözmezdi, çıkacak sorunlara engel de olmazdı. Eski vilayetimiz olan ve ayrıca Türkmenlerin de yaşadığı Musul’u koalisyon güçlerinin insafına terketmiş olurduk. Hiç bir söz hakkımız olmazdı. Böyle bir tavır o coğrafyada yaşayan halkın bizden beklentilerine de uymazdı.

    2. Bu işin içinde bulunmak ve oralar IŞİD’den temizlendikten sonra masada yer almak, söz sahibi olmak, eski Musul vilayetimizi İngiliz”in, ABD’nin insafına ve keyfine terketmemek. Oradan bize de sıçrayacak olan olumsuz gelişmeleri kaynağında önlemek için bir takım adımlar atmak.

    Biz sınırımızın öbür tarafına karışmayız tavrının tarihi misyonumuza yakışmayacağı açıktır. Orada bulunmaya mecburuz gibi bir durumla karşı karşıyayız.

    Elbette arzu edilen, ideal olan, kendi coğrafyamızın sorunlarını islam ülkelerinin birlikte çözmeleri, işin içine tabir caizse namahrem elini karıştırmamalarıydı. Bugün bu mümkün olmadı, ama gelecekte olmayacak demek değildir. İslam coprafyası Türkiye ile birlikte güçlenecektir. Hep de böyle kalmayacaktır.

    Fehmi Bey, bu yazısında haklı olarak koalisyon güçlerini eleştiriyor. Bu eleştiriden dolaylı olarak bir pay da bizim yöneticilerimize gidebilir. Ancak 2013 Aralık’ından itibaren FETÖ’nün Türkiye’yi çok meşgul ettiği, ülkemize ayak bağı olduğu, maddi manevi imkanlarımızı heba ettiği de unutulmamalı.

    • Hay sana “Feto”! Senin adamların ne demeye 17-25 aralıkta uyuyan yılanın kuyruğuna bastı da ülkeyi “bu kadar meşgul etti”. Milyon dolarları “sıfırlama”yı faş etmek uğruna bak neler SIFIRLANDI: Hukuk, adalet, hürriyet, sosyal barış… İnanç değerleri ve ekonomi değerler ise büyük darbe yedi. Gel de deme: “Ey vah, bu baziçede bizler yine yandık – Zira ziyan ortada bilmem ki ne kazandık?” Efenim…

  6. IŞİD (Irak-Şam İ. D.) ; Siz Irak ve Suriye’yi birleştirip Akdeniz’e koridor açmak için üretilmiş bir örgüt olarak anlayın. Bu koridordan Çin’den başlayıp Akdeniz’e oradan da Avrupa’ya uzanan bir yol geçecekti ancak Türkiye Fırat Kalkanı operasyonu ile koridoru dikine kesince bu plan çöpe gitti ve IŞİD’in de Musul da kalmasına gerek kalmadı. Koridor yoksa IŞİD de yok!

    Suudilere gelince ; Petrol fiyatına en büyük etkiyi edebilecek ülke Suudi Arabistan. Suudi Arabistan petrol fiyatını düşürmesin diye gözdağı verdiler.

  7. Çok güzel noktalara parmak basmışsınız Fehmi Bey, kaleminize sağlık. Batı her zamanki gibi bir “günah keçisi” yaratıp, tüm günahları ona yükleyip sonrasında da o keçiyi uçurumdan aşağıya atarak yaptığı kötülüklerden arınacak. Maalesef İslam dünyası da buna alet oluyor. Yeterli eğitim olmazsa, analitik düşünme yeteneği çocuk yaşta beyinlere yerleştirilmezse, sorgulama öğretilmezse Müslümanlar maalesef kendilerini kullandırmaya devam edecekler. Bakalım IŞİD’den sonraki günah keçisi ne zaman ve hangi bölgede ortaya çıkacak…

    Bu yazınız gibi bölgeyi ve İslam dünyasını yakından ilgilendiren yazılarınızı Arapçaya ve İngilizceye çevirip dünyadaki tüm Müslümanların okuyabileceği mecralarda paylaşmanız cayır cayır yanan ormana taşınabilecek bir damla su niyetine geçebilir aslında.

  8. Günayın abi, yazın için tesekkur ederim. Peki abi bi sorum olacak aksam tv programlarında izledim de cevabını tam alamadım. Irak hukumeti bizi neden Musul da istemiyor. daha önce izin verilmiş. Başika kampı kurulmuş. Irak askerlerini eğitiyoruz. Bizim masa da sahada olmamızı istemiyorlar? Şimdi Musul dan 100 binler bizim sınırımıza gelse bunun hesabını kim verecek? Bu cografyayı mahfettiler sizce küçük devletcikler kurup sırf israil in güvenliği için mi bunlar ?

    Buna görüşe katılıyor musunuz?

    Allah’a emanetsiniz.

  9. fehmi bey, şu yıllarda yaşadığımız olaylara daha derinden bir bakış yorumu yazmak istiyorum, malesef batıyıda müslüman ülkeleride, kullanan siyonist yapılanma, dünyayı maddeciliğe gömmüş durumda, neredeyse heryerde gizli teşkilatlanmaları ile at oynatıyorlar, müslüman olarak ne zaman kendimize yani dinimizi yaşamaya döneceğiz!!!en büyük sorunumuz bu, eğitim sistemimiz perişan halde, ne ahlaki ne fen ilmini çocuklara veremiyoruz, boş nesil yetişiyor. sonucu hiçbir alanda dünya markası çıkaramamız icat edememizden belli değil mi. en temel insana verdiğimiz eğitim en az bir ingiltere kalitesine yükselmedikçe bizim konuşmalarımız hayalden ibarettir. birşey değişmicektir, önce dünya standarlarında eğitimimiz ve yetişmi insanımız olmalı.

Yoruma kapalı.