Bugünün gençleri önlerindeki Türkiye tablosuna bakıp “Böyle bir ülke olur mu?” hayreti yaşıyorlarsa buna şaşırmamak lazım.
Gerçekten ülkemizde gün be gün meydana gelen gelişmeler gözü kulağı dünyaya açık gençler için hoş görüntü vermiyor.
Oysa ülkenin son 50 veya daha uzun tarihini bizzat yaşamış olanlar için durum farklı.
Ben de onlardan biriyim ve bana her şey hiç değişmeden birbirinin tekrarı olarak karşıma çıkıyormuş hissini veriyor.
Türkiye’de yaşamak biteviye her gün aynı filmi izlemek gibi.
Benim “Ölmeden önce mutlaka izlenmesi gereken 100 film” arasında saydığım bir Amerikan filmidir Türkiye’de ‘Bugün Aslında Dündü’ adıyla gösterime girmiş olan 1993 yapımı ‘Groundhog Day’ filmi.
Kışı geçirdiği delikten yılın hep aynı günü çıkan sansar türü bir hayvanın ilk görüntüsünün yazın erken veya geç geleceğini belli ettiği inancına sahip insanların yaşadığı bir yere gönderilen bir hava durumu sunucusunun başına gelenin hikayesidir film.
Her gün aynı saatte, aynı müzikle uyanır, aynı kişilerle karşılaşır ve günün bütününü bir gün öncesinin tamı tamına aynısı olarak yaşar zaman kısır döngüsüne tutulmuş olan sunucu.
Yaşanılan 24 saatin bir gün önce yaşanılan 24 saatin aynısı olduğu bir hayatı düşünebiliyor musunuz?
Amerikalı senarist düşünebildiği için bu çarpık durumdan izlenmeye değer bir film çıkarabilmiş…
Gelin görün ki, bizde henüz güne inmiş olmasa bile, belli yıllara ayırabileceğimiz zaman dilimlerinde hemen hemen aynı olaylar birbiri ardına tekerrür ediyor.
CHP’nin iktidarda olduğu tek parti döneminden başlayarak Demokrat Parti’nin iktidarda kaldığı 10 yılın son çeyreğinde, her 10 yılda bir yenisiyle karşılaşılan askeri darbelerden sonra, şartları AK Parti’yi doğuran geçen yüzyılın son döneminde ülkemizde yaşananlar birbirlerinden pek farklı değildir.
Hemen her dönemde, devlet adına hareket eden birileri ‘düşman’ saydıkları birilerine karşı güç kullanmış, siyasi rakiplerine gün yüzü göstermemeye çalışmış, çoğu yapay iddialarla ithamlar gündemi belirlemiştir.
Kimi zaman ‘komünizm’, kimi zaman ‘irtica’, kimi zaman da bir başka ‘tehdit’ gündemi belirlemiştir.
En bilinen örnek olay, Refah Partili Tayyip Erdoğan‘ın İstanbul’a belediye başkanı seçilmesi sonrasında yaşatılanlardır.
İstanbul’un başarısız olması beklenirken tam tersine halkın hoşuna gidecek icraatlara imza attığı görülmüş yeni belediye başkanının önünün, küçük bir kentte yaptığı bir konuşma içerisinden cımbızla çekilen bir cümle yüzünden kesilmesi olayı…
Cezaevine de atıldı belediye başkanı, başkanlıktan düşürüldüğü gibi siyasi yasaklı hale getirilip ‘muhtar bile olamayacağı’ manşetlere konu da yapıldı.
Parti lideri olabildi, ancak siyasi yasağı yüzünden milletvekili olamadı. Başbakanlığı üstlenebilmesi için yasa değişikliği, bir ilin milletvekilinden yoksun kalması ve ara seçim yapılması gerekti.
Gençler için tarih sayılabilecek bu olay bizlerin gözü önünde yaşandı.
Olayın kahramanlarının başlarına getirilenlerden sonra ülkede bir daha öylesine yanlışlıklar yaşanmaması kararlılığıyla ortaya çıkan bir kadro siyasi hayatı yeniden biçimlendirme imkanına kavuştu.
Değişiklik bu defa da kalıcı olamadı.
Vaktiyle yaşananlar tekrarlanıyor çünkü.
Geçmişte mağduriyetlere maruz bırakılmış olanlardan sayıları hayli azalmış bazıları hala iddialarını devam ettiriyor olsalar bile, o iddiaların sürdürücüsü durumundaki kadrolar aradaki benzerliği ya fark edemiyor, ya da fark ediyorsa bile umursamıyor.
Hatta zaman zaman geçmişle hesaplaşma amacıyla, eski günlerin sıkıntılara yol açmış, mağduriyetlere sebep olmuş yanlışlıklarını hatırlayıp sert ifadelerle kıyasıya eleştirdikleri de oluyor.
Nasıl olsa ülke nüfusunun yarısı o günleri yaşamadı, okuyup öğrenmeye de niyetli değil, o günlerle bugünler arasında benzerlik kuramazlar.
Galiba böyle düşünülüyor.
CHP, DP, AP, ANAP, DYP, MHP, SHP, DSP… Cumhuriyet’ten AK Parti’ye gelene kadar iktidarda denenmiş partiler bunlar… Herbiri zamanında eleştirilecek çok yanlışlıklar yapıldı, ancak yanlışı yapanlardan sonra onların yerine gelenler vaktiyle eleştirdiklerine çok benzeyen yanlışlıkları kendileri de yaptılar.
İktidar değiştiriyor.
Zaman bizde eğitmiyor, öğretmiyor; hep aynı güne uyanan ve gün boyu başına geleceklerin bir gün önce başına gelenlerden farklı olmayacağını bilen adamın durumundayız.
Filmde kar yolları kapadığı için konuk olarak bulunduğu yerden çıkamayan sunucunun katlanmak zorunda kaldığı kısır döngü pek fazla sürmedi; sansar doğru yere baktı, kısa süre sonra kar kalktı ve yollar açıldı.
Peki biz ne yapabiliriz?
Kar ne zaman kalkacak? Yol ne zaman açılacak? Kısır döngüden ne zaman ve nasıl kurtulacağız?
Ne dersiniz…
ΩΩΩΩ