Basının iktidarın bir uzantısı olduğunun düşünüldüğü dönemlerde belirlenmiş bir uygulamaya nedense bir türlü son verilemedi.
Gazetecilerin meslek mensubu olduklarını ispatlamaları gerektiğinde muhataplarına gösterdikleri ‘basın kartı’ yakın zamanlara kadar Başbakanlık tarafından verilirdi, son üç yıldır o görevi Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığı üstlenmiş bulunuyor.
Oysa demokratik ülkelerde çalıştıkları kurumların verdiği kart gazetecinin gazeteci olduğunu ispatlaması için yeterli sayılır.
İlle bir üst mercinin tasdiki gerekiyorsa, o gerekliliği meslek kuruluşları karşılıyor demokratik ülkelerde. Kartları gazetecilik örgütleri veriyor.
Bizde ise en üst merci -yani Cumhurbaşkanlığı- ‘basın kartı’ vermezse bir kimse gazeteci olduğunu ispatlayamıyor.
Veya öyle olacağı sanılıyor…
“Ne gereği var” derseniz haksız sayılmazsınız; eskiden o kart pek çok alanda imtiyaz sağlardı, o yüzden kartı devletin vermesinin bir anlamı vardı. Gazeteci kart sahibi ise trenlerde bedava seyahat eder, uçak biletlerini yarı fiyata alır, telefon sayısının kısıtlı olduğu dönemlerde her gazetecinin evinde yüzde 50 indirimli telefon mutlaka bulunurdu.
Devletle iç içe olmanın imtiyazlarıydı bunlar.
Ben o imtiyazlı günlerden geliyorum, yıllardan beri ‘sürekli basın kartı’ sahibiyim..
Turgut Özal o imtiyazları bütünüyle kaldırdı.
Günümüzde artık ‘basın kartı’ sadece kimlik belirleyici bir kart; o da pek çok devlet kurumunda kimlik kartı yerine geçmiyor.
Eskiden ‘sarı basın kartı’ diye anılırdı, şimdi galiba o renk de değiştirilmiş…
[Özal sadece gazetecilerin zaten olmaması gereken imtiyazlarını kaldırmakla kalmadı; daha önce patronların tahsisli kâğıt imtiyazına da son vermişti. Kâğıt üretiminin devletin -SEKA- elinde olduğu, ithalatın izne tabi bulunduğu dönemlerde, SEKA, kâğıdı gazetelere piyasanın yarı fiyatına satar, patronlar da -hiç değilse bazıları- baskı sayısını yüksek göstererek yarı fiyatına aldıkları kâğıdı piyasaya sürer ve bu yolla haksız kazanç elde ederlerdi. Özal bir çırpıda bu uygulamaya son verdi.]
İletişim başkanlığı ‘yenileme’ adıyla basın kartlarını hakkı olana değil istediğine vermeye başladı; gedikli gazetecilerin taşıdığı ‘sürekli basın kartları’ için yapılan başvurulara bile “Durumunuz inceleniyor” cevabı veriliyor.
Uzuyor da uzuyor o inceleme. Yıllar sürdüğü oluyor.
Kartları bir türlü ellerine ulaşmayan gazeteciler de Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığının tembel bir örgüt olduğunu düşünüyor.
Oysa öyle değil.
ABD’de bir dergide, önemli bir düşünce üretim kuruluşunda ‘Türkiye uzmanı’ olarak görev yapan Steven A. Cook’a anında cevap, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sağlık durumuyla ilgili kötümser bir yazısının çıktığının haber yapıldığının ertesi günü, Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığından geldi.
Hem de fotoğraflı olarak…
Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanı Fahrettin Altun, resmi Twitter hesabından, Tayyip Erdoğan’ın bir sokak sahasında basketbol oynadığını gösteren fotoğrafını paylaştı.
Potaya basket atıyor fotoğrafta Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Böylece Cook’un “Erdoğansız dönem” senaryolarına en yetkili kurumun başkanından cevap verilmiş oldu.
Kendisinin görevi bırakmasından sonra ülkede neler yaşanacağı merak edilen tek devlet başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan değil.
Filipinler devlet başkanı Rodrigo Duterte, dün, herkesi şaşırtan bir ani çıkışla gelecek yıl yapılacak seçimlerde başkan yardımcılığına aday olmayacağını açıkladı. Duterte ülkesinin anayasası izin vermediği için başkanlığa yeniden aday olamıyor; o da ‘başkan yardımcısı’ seçilerek ipleri elinde tutmayı düşünmüş ve seçime öyle katılacağını açıklamıştı.
‘Otoriter’ damgası yediği için iktidardan kolayca gitmeyeceği hesaplandığından o niyeti farklı yorumlanmıştı Duterte’nin. Başkan yardımcısı seçildikten sonra, başkan seçilen kişi çok geçmeden herhangi bir sebeple koltuğunu boşaltmak zorunda kalacak, yerini yardımcısı Duterte dolduracaktı.
En fazla tutulan senaryo buydu.
Şimdi Filipin halkının kendisini eskisi kadar istemediği düşüncesiyle aniden verdiği “Bundan sonra ben yokum” mesajı üzerine çeşitli senaryolar yazılıyor. Bir akademisyen –Richard Heydarian– Reuters’e, “Kral (king) kralları belirleyen kişi (king-maker) olmak amacıyla çekiliyor” görüşünü paylaşmış. ‘King’ burada Duterte oluyor…
Bir başka senaryo ise, Duterte’nin gelecek yıl yapılacak başkanlık seçiminde bir kentin belediye başkanı olan kızı Sara Duterte-Caprio’yu başkan adayı olarak çıkartacağı ve onun kazanması için çalışacağı yolunda.
Duterte Filipinler’de uyguladığı pek çok politika yüzünden ‘diktatör olmakla eleştiriliyor ve son açıklamaya kadar, “Anayasa ne derse desin o bir yolunu bulur ve görevde kalmaya devam eder” türü spekülasyonlara sebep oluyordu.
“Yönetimi asla bırakmaz” denilen Duterte, seçime henüz bir yıldan fazla süre varken yarıştan çekileceğini açıklayarak, Filipinler’i yakın takip altında tutan herkesi şaşırtmış oldu.
“Onu böyle davranmaya sevk eden ülkesinin muhalefeti mi acaba?” diye düşünmeden edemedim.
Düşüncemin altında yatan, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün Abant’ta partisinin düzenlediği ‘İkinci yüzyıla doğru, doğru strateji’ toplantısında iktidarın ilk seçimde mutlaka değişeceği yolunda verdiği mesajlar…
İktidarın yanlışlarının bir iktidar değişikliğine yol vereceğini ayrıntılı örneklerle anlatmış Kılıçdaroğlu.
Toplantının ismine bakıp, yeni iktidar döneminin şimdikinden hangi alanlarda farklı olacağını, 100 yılı geride bırakan partisinin yeni yüzyılda neleri önceleyeceğini de anlatmasını beklerdim.
Belki bir başka toplantıda bunu yapar.
ΩΩΩΩ
Evinin dibine açılan Tarım Kredi Kooperatifi mağazasından nakit para ile alışveriş yapan tek adam fiyatları beğenmiş ve bunlardan ilk etapta 1000 tane açılsın talimatı vermiş. Yavaş yavaş komunizme geçiyoruz. Geçtik de haberimiz olmadı herhalde. Yavaş ısıtılan kurbağa misali.
Hop Başkan daha bu hafta dostun Putin’e verdiğin 2.5 milyar dolarlık S-400 siparişini ödemedik. Yoksa onu da nakit mi ödedin?
67 yaşındaki Erdoğanın hasta olduğu algıyı yaratmaya çalışanlara karşı dün bir fotoğraf yayınlanmış bugün de Fahrettin altun video yayınladı. Hasta ve yaşlı olduğu algısı yayanlara karşı iyi bir cevap olmuş.
https://youtu.be/Cc4qAuRdM3E
Geçenlerde Putin yayınlamıştı. 78 yaşındaki Biden zaman zaman Teksas fotoğrafları yayınlıyor. 73 yaşındaki Kılıçtaroğlu börek açmadaki maharetleri sergiliyor. Mesela 80 yaşına gelen Gülen hala cematinin lideri. 75 yaşında darbe yapabiliyor. Gerçi onun fotoğraf veya video yayınlamasına gerek yok. 50 yıldır medyayı iyi kullanıyor. Bu aralar pek gözükmüyor sosyal medyada, yakında çıkar.
Algıya değil sonuca bak. Başkan gazeteciler karşısına çıkıp sorulara cevap veremiyor. En son diğer liderlerle TV tartışması 80’lerde kalmış. Meclise gelip hesap vermiyor. Kendin çal kendin oyna yapıyor. Prompterden hazır sorulara hazır cevapları okuyor. Buna başkanlık yapmak diyorsan ben de yaparım, bizim muhtar da yapar. Eyyyy ….
“Baran
2 Ekim 2021 At 23:33
Mustafa bey ne hazırlanıyor, mutfakta gene bir darbe mi pişiyor yoksa?”
Baran, siz de iyi alıştınız haa, darbe ayağından tüm dersane öğretmenleri ve diğer tasuncukları devlet kurumlarına doldurtmaya; onu bi geçin artık, kadro yok!!!
Kızım sana söylüyorum ..gelinim sen anla diyor yani fehmi bey … neyse yakında bi halısaha maçı organizesinde görebilirsiniz sayın başkanımızı
“Otoriter olmakla eleştirilen başkan seçime katılmayacağını açıkladı.. Taşlar oynuyor…”
Dersimli kemal de parti genel başkanlarının cb adayı olmasına karşı olduğunu açıklamıştı ama sonra her zamanki gibi çarketmişti hatırlanacak olursa; “kim demiş?” diye…
Madam da ben cb değil başbakan adayıyım diyerek topa girdi ama öyle bir makam yok!
Demek ki; “iyi o zaman beni de başbakan yaparsın!” diyerek dersimli kemalin önünü açıyor anlaşılan…
Durum böyleyken;
yazarımız da “Otoriter olmakla eleştirilen başkan seçime katılmayacağını açıkladı.. Taşlar oynuyor…” diyor.
Kim demiş???
Bu gün bilgisayarımı açtığımda ilk işim Fehmi Beyin yazısına bakmak oldu.Beklentim son yarım yüzyılın siyaset arenasında güzel bir hikayesi olduğunu düşündüğüm Oğuzhan Asiltürk’tü.
“Yaftalı
3 Ekim 2021 At 09:44
Maalesef bugün basın kartı konusundan daha önemli bir konu var. O da Ayşe Özdoğan’ın durumu.”
Makif bey maalesef sayın yazar buna benzer bir taşı sabah saatlerinde zaten yemiş oldu, hatta alıntıya dikkat ederseniz sizin andığınız mevzuya göre de oldukça önemli bir taş!!!
Ne demişler; ölükten değil dirikten kork:))))
Ne tarafı güzel bir hikaye? Bu ölenlerin arkasından badem gözlüydü güzellemelerini de ben anlamıyorum. Hesabı öbür tarafta versin beni hiç ilgilendirmiyor. Kimlerle kol kola gittiğini gördük. Hakkı ve doğruyu söylemeyen kendi partisi başkanını yarı yolda satan ve altını oyan demokrasiden nasibini almamış bir siyasetçi eskisiydi benim gözümde. Kapalı devre siyaset yapan bu dinazorlardan yavaş yavaş kurtuluyoruz, ama çok yavaş.
“ddm
2 Ekim 2021 At 08:53
dinini tilkiden öğrenen tavuk çalmayı sevap zannedermiş.”
“Ahmet Melik
2 Ekim 2021 At 22:39
Dini kuran ve sünnetden öğreniyorum. Sen bu kadar çok yazma ihtiyacını neden hissediyorsun ? Hangi emellerine ulaşmana sekte vurdu bu iktidar ? Açıkça yaz da kuyruk acının sebebini bilelim !!!
O çok önemsediğin halk sokaklara dökülüp iktidara git demiyor , demek ki yerine koyacak bir adam gibi adam bulamadı .”
Baran bey de vaktiyle dideme sormuştu;
“size ne yaptılar, ne kuyruk acınız var, yaşanmışlıklarınızı paylaşın da biz de müstefid olalım?” gibisinden ama bir cevap da verememişti kendisi!
Yanlış hatırlamıyorsam o zaman da döviz kurlarını ve tl/dolar paritesini vermekle yetinmişti:))))
bay melik bu yorumu benim için yazmış
ama yanlışlıkla ender beye gitmiş olabilir mi?
sen, sen diye bana sesleniyor olabilir mi?
belki de.
ola ki benim için yazmış ise,
şöyle cevap verirdim;
” dini kur’an ve sünnetten öğreniyorum ”
tilki de öyle.
deaş te öyle,
taliban da öyle…
ne öğrendiğimiz önemli değil,
ne anladığımız önemlidir.
“Sen bu kadar çok yazma ihtiyacını neden hissediyorsun ?”
ben böyle bir soruya muhatap olacak kadar çok yazdığımı düşünmüyorum. site kurulduğundan beri ara verdiğim aylar hariç, günde ortalama uzunlukta bir yorum yazıyorum, yorumlarıma atıf olursa, ya da doğrudan yorum yazılırsa cevap veriyorum onun dışında çok dikkatimi çekmek şartıyla arada sırada bir yoruma nadiren yorum yazıyorum.
lakin,
burası yazar tarafından okuyucularına sınır getirmeden açılmış bir alan.
kim, hangi hakla
az yazandan, çok yazandan
uzun yazandan kısa yazandan şikayet edebilir?
genişi daraltmak, çoğu azaltmak kimin haddine düşer?
isteyen istediği kadar okur,
istediğini okur.
beğenmediği yorumcuyu okumamak için buton eklemek mi gerekiyor?
kırmızı bir ” okuma ” butonu mu ekleyelim yani?
velev ki çok yazıyorum,
demek paylaşacak çok şeyim var,
velev ki beğenmeyen var,
okumasınlar efendim.
beğendiklerini okusunlar.
” Hangi emellerine ulaşmana sekte vurdu bu iktidar ?
Açıkça yaz da kuyruk acının sebebini bilelim ”
Allah şahittir bu iktidar şahsi olarak bana ya da aileme ya da herhangi bir yakınıma sevdiğim bir kimseye ne maddi ne de manevi olarak hiç bir zarar vermedi, haklarına giremem, mağduriyet addedemem. 20 yıllık iktidarlarında akp den ya da herhangi bir akp liden özel olarak bir tek kuruş zarar etmediğim gibi, bir tek kuruş kişisel olarak ya da ailemden birine verilmiş olarak herhangi bir yakınım da dahil olmak üzere fayda sağlamadım.
ben Allahın gelmiş geçmiş en nazlı kullarından biriyimdir.
benim ondan ne isteyip verilmemiş bir isteğim,
ne kabul edilmemiş tek bir dua ya da niyazım vardır.
o nedenle ne kimseden zarar görmüşlüğüm,
ne kimseye zararım olur.
bir şeylere itiraz etmek
ya da eleştirmek
ya da yanlışı söylemek için insanın bir zarar görmesi, kuyruk acısı olması mı gerekiyor?
kur’an ve sünnette böyle midir?
ben ülkede olanlara bakıp yorum yazıyorum,
gördüklerime bakıyorum,
kendime bakarak yorum yapmıyorum.
velev ki yapsaydım,
bu çok daha değerli olurdu.
O çok önemsediğin halk sokaklara dökülüp iktidara git demiyor demek ki yerine koyacak bir adam gibi adam bulamadı .”
duyan kulak olmayınca öyle sanılıyor.
gören göz, hisseden yürek olmayınca.
gerçeklerden kopmayanlar için durum hiç öyle değil.
çiftçilerden, hekimlere,
esnaftan emekliye
asgari ücretliden kayıt dışı çalışanlara
her yerden acı sesler yükseliyor.
herkes derdini anlatmaya çalışıyor.
seçim yakın,
bakalım hep beraber göreceğiz
yerine adam bulunup, bulunmadığını…
baranın sormak istediği varsa, kendisi her zaman sorabilir.
gerekirse döviz kurlarını ve tl/dolar paritesini de yine veririm,
istikrarsız döviz politikalarımız nedeniyle,
sürekli yükseliyor ya,
yenilemek gerekiyor.
maalesef.
Her gün fakirleşiyoruz. Dolar bazında çok daha fazla fakirleşiyoruz. Bunu hissetmiyorsanız, çarşı pazara gitmiyorsunuz, okutacak çocuğunuz yok demektir, yada iktidarın hormonlu üç beş maaşlı yönetim kurulu üyelerindensinizdir, yada maaşlı trolsünüzdür. Bunların hiç birisini görmüyorsanız ya körsünüz yada körü körüne birine sevdalısınızdır. Daha nasıl bir etki görmek istiyorsunuz bilemedim.
İktidarın akıl hocası kurtlu bulgura layık görüyor milleti. O bile gördü bulgurun kurtlandığını. Bunların pislik olduğunu kabul etti ama yola devam dedi utanmadan. Ama siz göremediniz. Siz de görüyorsunuz ama yola devam diyorsunuz belki de. Bir alışverişiniz yoksa, kör sevda da olabilir elbette 🙂
Ender bey “okutacak çocuğunuz yok demektir,” buyurmuşsunuz ama sizin durumunuz da pek farklı değil sanki?
Yoksa yıllardır ders kitabı ve tabletlerin öğrencilere ücretsiz verildiğini bilirdiniz:)
Akpartiden önce de bunlar parasız mıydı?
Efendim?
Kim olsa aynısını mı yapardı?
Ee, niye yapmamışlar o zaman?
Efendim?
Estek köstek…
Sayın Koru ,
Bu yazınıza yazacak bir yorumum yok. Ancak bazı yorumcuların her konuyu , iktidara çakacak bir vesile olarak görmeleri hakkında yazmak istedim. Hem de bir günde bir den ziyade yazan takıntı tipler var ya .
Öfke , yapılması istenen ya da istenmeyen bir eylem karşısında fevri olarak ortaya çıkan parlama hali olarak tanımlanabilir. Bu durum normaldır zira öfke baldan tatlıdır denmiştir. Bunun kin ve nefrete dönüşmesi ise engellenme duygusunun ortaya çıkması iledir ki bu durum anormaldir. Zira , ayette nisa suresi 78﴿ Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa “Bu Allah’tan” derler, başlarına bir kötülük gelince de “Bu senden” derler. “Hepsi Allah’tandır” de. Ne oldu bu topluluğa ki bir türlü söyleneni anlayamıyorlar!
﴾79﴿ Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.
Tabi dini , Kur’an ve sünnetden değil de hocasından öğrenenler bunu anlayamazlar. Hani kelimei şahadette hayrihi ve şerrihi ifadesini söyleyip de sonra başka havalardan çalanlar var ya , sözüm onlara. Her söylenene laf yetiştirme çabasında olup, kendi söyleyip kendi dinleyen kimsenin umursamadığı noktaya kendini getirenler , işte bunlar için acımadan başka bir şey yapamıyorum. Allah yardımcıları olsun da bu imtihanı geçebilseler keşke.
Bazı horozlar “Güneşin, kendileri öttüğü için doğduğuna” inanırmış.
bir resim bazen çok şey anlatır ama bu resim onlardan biri değil.
doğru bir ikna sunabilmek için bir resimden fazlası gerekiyordu
belki yarım saatlik olsun bir video olabilirdi,
o zaman biraz daha anlamlı olurdu.
yani olabilseydi olurdu.
ama olmuyor işte…
“Y.K.
1 Ekim 2021 At 10:35
…
Görselliğe birinci derecede önem veren kaynanalardan düşük not almasın diye.”
KAPAK niyetine!
niyet bozuk,
akıbet bozuk.(。_。)
Öyle yarım saatlik videoymuş kasetmiş bi işe yarasaydı baykal hala koltuğunda oturuyor olurdu…
hala kaset mi sayıklıyorsun?
nuh nebiden kalma bozuk bir plak gibi .______.
Maalesef bugün basın kartı konusundan daha önemli bir konu var. O da Ayşe Özdoğan’ın durumu.
Tarih boyunca kötülük hep şeytanlaştırılmış insanlara yapılmıştır. Toplumun melek gibi gördüğü insanlara kimse dokunmamıştır.
13. Yüzyılda yazılmış Bostan ve Gülistan adlı eserlerinin birinde Sadi Şirazi bir hikâyeden bahseder. Hikâyede bir kişi Şeytanı gerçek şekli ve şemaili ile görür. Şeytan inanılmaz güzeldir. Şeytana “yahu sen ne kadar güzelmişin” der. O da “ben aslında güzelim ama beni insanlar şeytanlaştırdı” der. İslam inancında da şeytan ile ilgili sorun onun şekli değil; kibri ve bunun sonucu olarak itaatsizliğidir.
İsmail Saymaz, Süleyman Soylu ile yaptığı bir telefon görüşmesini 20.07.2020 tarihindeki Haber Global televizyonundaki “Sansürsüz” programında anlatmıştı. Süleyman Soylu “Siz bu anda bile FETÖ’cü var deyip bir görevliyi alıyorsunuz. Herhangi bir direnç yok. Daha ne istiyorsunuz?” açıklamasında bulunmuştu. Yani bu birisini “fetöcü” olarak yaftalarsanız onu savunmaya kimse cesaret edemiyor demek istiyordu.
İşte böyle fetöcü olarak yaftalananlardan biri 4. Evre elmacık kemiği kanser hastası, anne Ayşe Özdoğan oldu. Ayşe Özdoğan bir dönem bir yurtta idarecilik yaptı diye 9 yıl 4 ay hapse mahkum edilmiş. Hastalığının çok ilerlemesine rağmen infaz erteleme talebi kabul edilmemiş. Dün polisler Ayşe Özdoğan’ı hapse götürmüşler. Sekiz yaşında bir çocuğu da ortada kalmış.
Bizden beklenen aynen yukarıda ifade edildiği gibi ona bir yafta yapıştırıldığı için bu durumuna itiraz etmememiz. Anneliğini, hastalığının ilerlemiş olmamasını hiç önemsememiz. Haberini duyduğumuzda vicdanımızın hareket geçmemesi.
Sağolsun ki; insan hakları savunusu, Meclisteki Milletvekillerinin yüz akı Ömer Faruk Gergerlioğlu bizlere “mağdura kimlik sorulmaz” anlayışını öğretti.
Henüz içinde insanlığı ölmemiş olanların Ayşe Özdoğan’a sahip çıkması dileği ile.
Vicdan sahibi olanlara, Allah’tan ve ahirette hesap gününden korkanlara selam olsun…
Bizim ülkemizde herkes bir imtiyaz peşinde koşar .Bunun en tipik örneği devletin bütün kurum ve kuruluşlarının sahiboldukları birbirinden farklı imtiyazlardır .
Ülkenin çok çeşitli yörelerinde hiç umulmayan bir kurum/kuruluşun bir sosyal tesisi ! ile karşılaşmak hiç de şaşırtıcı değildir, gayet olağandır !
Geçenlerde yine bahsetmiştim; adli tatil uygulaması bunların en bariz ve en göze batanıdır ! Bunun asla haklı bir gerekçesi , amacı ve mantığı yoktur.
Netice olarak bana göre imtiyaz bir ilkelliktir ve bir ülke de imtiyazlar derecesinde ilkeldir.
Diğer konuya gelince aşağıdaki sözlerle yetinmek isterim:
‘Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan insan kadar aptal değildir’
‘ Mezarlıklar , kendini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur ‘
Herkese selamlar, saygılar
Ali bey imtiyazlara karşıyım diyorsunuz ama daha geçenlerde terör destekçisi bir vekilin dokunulmazlığı kaldırıldı, gözaltına alınıyor diye yeri göğü yıkıyordunuz şimdi de ilkellik mi oldu???
bi dediğiniz de öbürünü tutsun bee!!!
Diye bir laf vardır. Herşey fiyatla belirlenseydi,
10-100-1000 derdik.
Komunikes- Demokoles- Şimdi de Otokrates mi çıkarsak acaba?
Böyle isimlerle belirlense gideceği yoluna göre hangi ismi tercih ederse bizde bilirdik.
Şimdi sağ gösterip sol vuruyorlar, gömlek değiştirir gibi fikir değiştiriyorlar.
İki gün önce yerin dibine batırdığını bugün göklere çıkarıyorlar!
Bunlara verelim sarı kartları bu defa. Hiç olmazsa renklerinden anlarız ak mı kara mı mor mu pembe mi☺️
””İktidarın yanlışlarının bir iktidar değişikliğine yol vereceğini ayrıntılı örneklerle anlatmış Kılıçdaroğlu.
Toplantının ismine bakıp, yeni iktidar döneminin şimdikinden hangi alanlarda farklı olacağını, 100 yılı geride bırakan partisinin yeni yüzyılda neleri önceleyeceğini de anlatmasını beklerdim.”’’
Bende bekliyorum ama bir türlü göremiyorum.
Ve. Şunu hatırlıyorum.
GELEN GİDENİ ARATİRMİS.
CHP’ye yazardan giden taş da tam yerinde. Ya muhalefet takımı, artık bırakın bu düşük iktidarı. Düştü bitti o iş. Biz önümüze bakalım. Bu çarpık sistem nasıl adam olacak. Eğitim, ekonomi, hukuk, adalet, dış ilişkiler, işsizlik nasıl düzelecek. Hepsinde çuvalladı bu sahtekar Talibancılar. Siz nasıl bir planla geliyorsunuz. Bırakın kim CB kim Başbakan olacak meselesini. Sistem ne olacak nasıl olacak. Hep dön baba dön yerimizde sayıyoruz. Bir adım ileri gitmek yok. Nedir bu rezillik ve daha nereye kadar.
Ekim ayı bereketin toprakla birleştiği ay olsa gerek. Meclis açıldı, hep kanunlar biçeceğiz. Okullar açıldı yeni zihinler gelişecek.
Partiler bile değişime ayak uydurdu, erkek ve kız evlenmeden çocuk kim olacak tartışması bitti?
Artık ?bir kız Bir erkek istiyorlar sanırım.
Önce bir evlenme cüzdanını alın elinize de, sonrasına bakalım.
Sayıştay raporları çıktı.
Saygı ismi de önplana çıktı.
Çifter çifter maaşlar döküldi masaya.
Tamam da, bir kurula üyelik yapmak zaten o kişi için övünç madalyası gibi değil mi?
Para istemeyi bırak üstüne para verilmesi gerekmez mi?
?Birde bu pencereden bakalım derim.
Fazla şikayet iyideğil. Düzelir herşey zamanla.
İnşallah.
Basket atmak da nedir anlamadım. Artık abartmışlar. Doğru dürüst yürüyüş bile yapmayan bir insan basket nasıl atar ki.
İktidar böyle yaman bir tutku. Ölene kadar bırakası gelmiyor insanın. Doğru dürüst bir demokrasi olsaydık çoktan ona da öğretmiş olurduk emekli olması gerektiğini. Ama nerde. O istese bile artık etrafındaki yalakalar ve yolsuzlar bıraktırmazlar ona.
Az gelişmiş ülkelerin kaderi bu. Ölene kadar çekeceğiz görünüyor. Amerikalı gazeteci de oraya bağlamış sonunda 🙂
Ender arkadaş, siz de didem hanım gibi başlamışsınız:
“Basket atmak da nedir anlamadım. Artık abartmışlar. Doğru dürüst yürüyüş bile yapmayan bir insan basket nasıl atar ki.”
demişsiniz de;
engelli ya da sağlık sorunu var diye insanları ötekileştirmeye, ayıptır!
Bakın ampute milli takımımız futbolda daha yeni avrupa şampiyonu oldu!!!
Eli kolu sağlam, milyarlarca lira maaş alan ama milli ruhtan yoksun, sapır sapır dökülen sporcular utansın!!!
Görev yapamayacak durumda olanları zorla orada tutacak halimiz yok. Empati ile ne alakası var. Biz empati yapıyoruz, pili bitmiş adama zorla basket attırmayın diyoruz, yiyici takımı yarın ölse mumyasını yapıp işte burada gelin tapın diyecekler. Milleti salak zannediyorlar.
Ender arkadaş italya cb si napolitano seçildiğinde 92 yaşındaydı, hem de koalisyonların erdemiyle yönetilen italyan demokrasisinde!
Yani 92’ye kadar çekeceğiz diyorsun mevtayı. Vah vahhh 🙂 Bence mumyasını yapıp tapmaya devam edin. Ölse de kurtulamazsınız siz bu sevdadan.
Tamam da Fahrettin Altun’un paylaştığı vidyoda hareket eden tek kişi top toplayıcısı ama. Erdoğan’ın yürüyebildiğini görüyoruz, ayrıca Steven Cook erdoğanın iyi göründüğü fotoğraflarından da bahsediyor zaten.
Fahrettin Altun’un bu basketbol organizasyonu erdoğanın sağlık durumuyla ilgili kaygıları gidermezki, 100 metre koşusu gibi hareketli bir organizasyon yapsa ben ikna olurdum şahsen.
https://twitter.com/fahrettinaltun/status/1444357244569767943?s=09
Bu oldukça değişik bir zihniyet. Nasıl açıklamak gerekir size sormak istiyorum.
Akpliler malum ciddi bir dönüşüm geçirdiler son 10 yılda. Daha önce demokrasi, insan hakları taraftarıydılar. Kürtlere haklarını teslim etmekten bahsediyorlardı. Çözüm sürecini savunuyorlardı. Barış diyorlardı. AB diyorlardı. Diğer ülkelerle işbirliğini dostluğu savunuyorlardı. Ermenistan, Yunanistan, hepsi kapı komşusu olmuştu. Hatta Öcalan bile vatan kahramanı ilan edilecekti.
Sonra hızlı bir dönüşüm geçirdiler. Bıyıklar bırakıldı. Mhp ile dost oldular. En milliyetçi onlar oldular. Yerlici oldular. Dünya bunlara düşman oldu. Herkes bunların kuyusunu kazıyor demeye başladılar. Demokrasi en kötü yönetim tarzı oldu. Hepsi tek adamcı oldu. Vs vs. Biliyorsunuz hepsini.
Merak ettiğim şu. Tamam lider kadrosu böyle bir dönüşüm geçirdi. Çünkü onlar için bir tane beka davası var. O da iktidarları ve cepleri. Londra mahkemelerinde de garantisini almışlar zaten.
Fakat bu çulsuz takipçilere ne oluyor. Onlar yine üç kuruşa talim ediyorlar. Sürdükleri külüstür araba, oturdukları depreme dayanıksız apartman ortada. Ne diye onlar da körü körüne bu dönüşümü yaşadılar. Onlara gelen giden ne acaba.
Ciddi bir sosyal vaka ile karşı karşıyayız. Ve açıklamakta zorlanıyorum. Bu maddi bir taraftarlık olamaz, çünkü halleri ortada. Pastadan pay aldıkları falan yok. Alıyorlar da ben mi göremiyorum. İsviçre bankalarına mı taşıyorlar acaba gizli gizli.
O zaman nedir. Başörtüsü mü. İyi de diğer muhalefet partilerinin hemen hemen hepsi bu konuda garanti veriyor. Hepsinde başörtülü var. CHP de çarşaflı bile var.
O zaman nedir nedir? Birisi bana açıklasın.
Bu yazı Mustafa’nın dünkü “Trump dönemini görece iyi görüyoruz.” lafı üzerine yazıldı. Trump küfretti, ambargo uyguladı, aşağıladı, tehdit etti, parası verilmiş uçaklara el koydu, projeden attı, zarara uğrattı ama hala nasıl iyi oluyor ben çözemedim.
Yoruma kapalı.