Yarın sandıktan çıkan sonuç ne olursa olsun bir gerçek değişmeyecek: AK Parti lideri de olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu seçimde canla başla çalıştı. Siyasi hayatını ortaya koydu. İktidar cephesi beklendiği gibi ipi önde göğüsleyebilirse, bu, Tayyip Erdoğan‘ın yeni bir büyük başarısı olacak…
Tabii bir de, mesleki hayatlarını mevcut siyasi iktidarın başarısı için feda edecek kadar olağanüstü çaba gösteren AK Parti’nin itibar ettiği yazar ve televizyon yorumcuları da tebriği hak edecek…
Peki ya tersi olur ve iktidar cephesi hiç beklenmedik biçimde bu seçimin kaybedenleri halinde karşımıza çıkarsa?
İsterseniz bu ihtimal üzerinde bu son gün hiç durmayalım.
Maraton bu gece sona erecek
Seçim kampanyaları her yönüyle bir maratondur. Dışarıdan bakanlar önde lideri veya parti sözcülerini görseler bile arkada muazzam bir mekanizma çalışır. Adaylar, adayların aile bireyleri ve yakınları, parti örgütüne ek olarak sabahtan akşama gayret gösterirler. Gönüllüler yanında profesyonel danışmanlar da kampanya sürecinde yer alırlar.
Bu seçimde iktidar partisi örgütünden insanlar bizim eve tam iki kez uğradılar. İlkinde bir paket çay hediyesiyle geldi örgütten insanlar, bir hafta sonra da çarşı-pazarda kullanmak üzere hazırlanmış ve seçim meydanlarında dağıtılacağına söz verilmiş file-çanta hediyesi ile…
Gönül işi belediyecilik ama biraz da gönül alma işi…
Muhalefet partileri örgütleri AK Parti örgütü eline su dökemez. CHP’den, İYİ Parti’den, Saadet’ten kimse bizim kapıyı çalmadı. [Bu arada en az 15 muhtar adayının da sempati taarruzuna uğradığımızı kayda geçirmek isterim. Küçük bir mahallenin muhtarlığına 15 aday…]
Geçende bir başka vesileyle bir yabancı siyaset danışmanının görüşünü paylaşmıştım: Seçimler daha kampanya başlamadan çok önce kazanılır veya kaybedilir. Halk, seçmen -hiç değilse büyük bölümü- seçim henüz uzaktayken oylarını nasıl kullanacağına karar vermiştir; kampanyalar ile az sayıdaki kararsız seçmen ikna edilmeye çalışılır.
Bakmayın siz “Anketler yalan söylüyor” denmesine, liderlerin vücudu bir ilden diğerine yolculuk ederken, aklı, parayla hizmetlerinden yararlanılan araştırma firmalarından sıkça gelen anketlerdedir. Sadece oy durumunu ölçme değildir dert, kampanya sırasında kullanılan argümanların muhataplar üzerinde bıraktığı izlenim ve ikna edilmeyi bekleyen arastaki seçmenlerin ne istediği de bulunmaya çalışılır.
Söylem kampanya sırasında değişir durur
Kampanyalarda her an durum değerlendirmesi yapılır ve söylemler ile onları söyleyecek olanlar yeniden belirlenir.
Oyunu her seçimde AK Parti’ye vermiş, elinden geldiğince partisinin başarılı olması için gayret de göstermiş birinin, kampanya sırasında “Kırılma zamanı değil, küskünlerden de oy bekliyoruz” söyleminin ağırlıklı kullanıldığı günlerde şöyle bir tepki verdiği kulağıma gelmişti: “Kırılan birilerinin varlığı kabul edildiğine göre, onları kıranlar da var demektir. Acaba kırdığı anlaşılanlar kırılanların neden kırıldığını öğrenmek ve kırılmış gönülleri kazanmak için herhangi bir çaba harcıyorlar mı?”
Sanıyorum, bu tepki kampanya merkezine de ulaşmış olmalı ki, o söylem fazla uzun ömürlü olmadı.
Dikkat ettiyseniz, iktidar cephesi, tek bir ağır topla kampanya başlattı ve sonuna kadar onunla gidileceği izlenimi verildi. Sadece birkaç yerde iktidar cephesinin ikinci ortağının lideri ile birlikte fotoğraf vermeye yarayacak müşterek mitingler yapılacaktı.
Öyle olmadı. Devlet Bahçeli‘nin sonraları daha fazla ön plana çıktığını gördük.
MHP seçmeninin elinin AK Partili adaylara oy vermeye gitmeyebileceği tespit edildiği için…
Son dönemece girildiğinde, muhalefete karşı yürütülen kampanyanın ana teması HDP haline geldiğinde içişleri bakanının da ortaya çıktığını, “Onlar siyasi değil” diye kendilerinden kampanyada yararlanılmayacağı çok önceden ilan edilmiş bakanlardan yatırımcı olanların da iddialı vaatlerle devreye girdiğini gördük.
Ekonomik sıkıntılar ve özellikle işsizlik başlıklarının, daha önce AK Parti’ye oy verdiği halde bu defa kararsız görünen seçmenlerin ciddiye aldığı sorunların ilk sıralarına yerleştiğinin anlaşılması üzerine oldu bu da…
Seçmen yüze güler, bazen sürpriz yapar
Son günlere gelindi ve seçmendeki kafa karışıklığı ortadan kalktı mı?
Herhalde bu akşam, propaganda yasağı başladıktan sonra, partilerin kampanyalarında görev almış önemli isimler, liderler ve parti üst yöneticileriyle bu soruya cevap arayacaklardır.
Benim en yakından izlediğim seçim, 1977 genel seçimiydi. Turgut Özal MSP’nin İzmir aday listesinin ilk ismiydi. 45 gün boyunca o ve onun için İzmir’e gelmiş yakınları canla başla çalıştılar. Diğer adaylar da. Seçimden bir gece önce bir araya gelip ertesi gün sandıktan nasıl bir sonuç çıkacağı yolunda beklentilerini dile getirmeyi de içeren bir durum değerlendirmesi yaptılar.
Turgut Özal MSP’nin İzmir’den öyle bir-iki değil daha çok milletvekili çıkaracağına emin görünüyordu.
Kendisi bile sandıktan çıkamadı.
“En önemli anket sandıktır” diye boşuna söylenmiyor.
ΩΩΩΩ