Tanıdığım gençlerden hareketle televizyonda yayınlanan dizileri yalnızca yaşı kemale ermişlerin izlediğini sanıyordum; oysa bir araştırmaya göre, gençlerimiz de dizi müptelası…
10 ile 18 yaş arası 3654 öğrenciye sorular yöneltilerek yapılmış araştırma. Sonuçta, gençlerin azımsanmayacak bir bölümünün (yüzde 44) haftada en az 5 saat, yüzde 36’sının ise günde 2 saat dizi izledikleri ortaya çıkmış…
Hayret.
Konuyu ele almamın sebebi bulgulardan hoşlanmamam değil.
Gündelik dağdağa arasında gençlerin televizyon dizilerine vakit ayırabilmeleri beni şaşırttı.
Güvenlik – hukukun üstünlüğü çatışması
Bir de bir dizide karşıma çıkan konudan söz edeceğim, ona girizgâh olsun diye bu bilgiyle karşınıza çıktım.
Dizi yabancı. Bir Amerikan dizisi.
Adı: ‘Designated Survivor’.
Yılda bir kez vatandaşlarına seslenir Amerikan başkanları. Bizde cumhurbaşkanının Meclis’in açıldığı 1 Ekim’de yaptığı konuşma gibi, bunun için Kongre zeminini kullanır. Adı ‘Ulusa Sesleniş’ olan konuşmada, Kongre’yi oluşturan senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleriyle birlikte, bütün devlet erkânı ve yüksek bürokrasi hazır bulunur.
Bir kişi hariç.
Hükümet üyelerinden nöbetçi bir bakan, diğerlerinin başına bir iş gelebilir diye, o konuşmayı Kongre dışında bir yerden izler.
Nöbetçi bakana ‘designated survivor’ (‘hayatta kalsın diye seçilen’) deniliyor.
Dizide kişisel intikam duygularıyla hareket eden bir Amerikalı işadamı, müslümanlara mal edilecek bir felâket senaryosunu hayata geçirir ve başkanla birlikte bütün devlet erkânını ortadan kaldıran bir terör eylemi gerçekleştirir.
O sabah başkan tarafından “Sen üniversitede daha faydalıydın” diye istifası istenen nöbetçi bakan, hayatta kalan tek yetkili olduğu için, ‘zoraki başkan’ oluverir.
Geçmişte de bu diziden –hatta 1 değil tam 2 kez— bahsettiğimi hatırlıyorum.
Merakla izlenen dizinin yeni sezonu başladı.
ABD bütün sistemiyle devleti tahribe kalkışan işadamının peşindedir. Sarin gazıyla binlerce masum insanı öldürme tehdidi savuran adamın yerini tespit ederler, başkan da insansız hava aracıyla (İHA) bulunduğu yerin üzerine bomba yağdırılması talimatını askerlere verir.
Talimatı haber alan bir senatör, yanına hukuk danışmanını alarak, başkanın talimatını işlevsiz bırakmak üzere yargıya başvurur.
Geceyarısı yatağından kaldırılarak karar versin diye mahkemeye getirilir yargıç…
Başkanın adamları da senatörü ve yargıyı etkilemek üzere mahkemededir.
Talimatı durdurmak için başvuran senatörün savunmanı olan hukukçu, “Başkanın iyi niyetli olduğunu biliyorum, ama ya ondan sonra yerine kötü niyetli bir başkan gelir ve şimdiki gibi anayasaya aykırı bir talimat verirse?” der.
Anayasaya aykırı olan, ABD vatandaşı birini, üzerine bomba yağdırarak, ABD’de öldürmeye kalkışmaktır.
Hukukçu, anayasadan maddelerle “Başkan askere böyle bir talimat veremez” iddiasındadır.
Sonuç?
Başkanın adamları kaybedeceklerini anlayınca talimatı hukukun kılıfına uydurmak zorunda kalırlar. Talimatını askerden çekip FBI’ya yöneltir başkan, anayasaya böylece uyulmuş olur ve İHA’yla o yer bombalanır.
Bu arada, başkan da, talimatını durdurmak için mahkemeye başvuran hukukçuyu taltifle kendisine danışman olarak atar.
İzleyenler Amerikan politikacılarının, güvenlik bürokrasisinin ülkeleri için ne büyük fedakarlıklara katlandıklarını, gece gündüz çalıştıklarını diziden öğrenirler.
Yalnız Amerikalılar değil, ‘Designated Survivor’ dizisinin gösterildiği 100’den fazla ülkenin vatandaşı da…
Dikkatimi çeken 2 yazı
Konuyu ele alış sebebim, ‘OCAKmedya’ sitemizin ‘Seçilmiş yazılar’ bölümü için sabahın erken saatlerinde gazetelerde çıkan yazıları tek tek okuyorum ya, karşıma çıkan iki yazıdan etkilenmem…
İlki İlber Ortaylı hocanın ‘Avrupa Katalanların bağımsızlığı ihtimalinden neden çok korkuyor?’ başlığını uygun gördüğü yazısı.
Girişinde yazıyı şöyle özetlemiş Hürriyet editörleri:
“Katalunya’nın zengin nüfusu artık İspanya’yı beslemek istemiyor. Bağımsızlık referandumuna gittiler ama Avrupa standartlarına göre epey sert polis şiddeti görüntüleri ortaya çıktı. Herkes “AB ne diyecek” diye bakıyor. Söyleyeyim: Avrupa ayrılık ihtimaliyle dehşete düşmüş durumda.”
Ayrılık ihtimali olunca standartlar bozulabiliyor yani.
Okurken “Hımm” dedim.
Dikkatimi çeken ikinci yazı, AK Parti’nin Afyon toplantısı vesilesiyle 2019’da yaşanacak seçimlerin önemini vurgulayan Selahaddin E. Çakırgil’in Star’da çıkan ‘Milletin vicdanından yükselen bazı talepler daha var’ başlıklı yazısı.
Özellikle şu bölümü:
“Halkımız, darbeye katılan asker, polis, yargıç-savcı, büyük parababaları veya Pensilvania Şeyhi’nin ‘İmam’ diye vazifelendirdiği tiplerin sür’atle yargılanıp en şiddetli şekilde cezalandırılmasını istiyor. Ama F.G’ye veya cemaatine hiç sempati beslemeyen nice çevreler, yapılan tutuklama operasyonlarında, ilgisiz- suçsuz pek çok kişilerin de yaygın şekilde tutuklanmasıyla ‘devlet terörü rüzgarı’ estirildiğinden ve bunun, Tayyip Bey’e karşı, Emniyet ve yargı kadrolarında yeniden iktidar vehmine kapılan eski kemalist – devletçi kesimlerce kurulmuş bir ince tuzak olduğundan ciddî kuşku duyuyorlar. Tabiatiyle, beklentiler de- eleştiriler de Tayyip Bey’e yöneliyor.”
Birkaç saat önce Amerikan dizisini izlediğim için midir, bu satırları da önemsedim.
Gençlerimizin ne kadarı yerli dizi, ne kadarı yabancı dizileri izliyor acaba?
ΩΩΩΩ