Uzaktan izlemesi bile hüzün verici. Bir ülkenin -hangi ülke olursa olsun- bu hale düşürülmesi orada yaşayanlar açısından keyif kaçırıcı olmalı.
ABD günümüzde uzaktan bakanlara hüzün veriyor, vatandaşlarının ve orada yaşayanların da hiç kuşkusuz keyifleri müthiş kaçık durumdadır.
Ülkenin başkentinin sakinleri dünü evlerinde geçirmek zorundaydılar. Sokaklarda yalnızca güvenlik güçleri, gazeteciler ve günün etkinliklerine davetli az sayıda -bin kadar- insan vardı.
Oysa, o gün, ülkenin seçimden başarıyla çıkmış olan başkanı yemin edip halkın kendisine tevdi ettiği görevini üstlenecekti.
Neşenin hakim olması gereken saatlerde neşeye ortak olması beklenecek halk ortalıkta görünmüyordu.
Davetlilerin yüzleri korona maskelerinden seçilmiyordu, ama tedirgin oldukları her hallerinden belliydi.
Her davetliye 30’un üzerinde güvenlik mensubu düşecek kadar ağır önlemler alınan bir ortamda tedirginlik duymamak mümkün mü?
Eskiden böyle günlerde korunması gereken önemli kişileri Ortadoğulu görünümlülerin uzağında tutmak önlem olarak yeterliydi; şimdi öyle mi ya, tehdit yüzde 100 yerli halktan geliyor ve o yüzden ülke vatandaşlarını evlerinde tutmak gerekiyor.
Son 15 güne gölgesi düşen olaylar, ABD’yi, uzaktan bakanların gözünden düşürmekte. Amerikalılar da bunun farkında. Günlerdir gazetelerinde yazılanlarda, televizyon programlarına yansıyan yorumlarda en dikkat çekici bölümler, ülkenin yaldızlarının döküldüğüne dair olan görüşler…
Yanlış da değil bu tespit.
Dünkü törenlerin şerefine yapıldığı, yemin ettikten sonra görevine başlayan yeni başkan Joe Biden’in konuşmasında da, olayları Amerika dışından izleyenlere mesajlar vardı. Güven tazeleme ihtiyacına cevap teşkil etsin diye verilmiş mesajlar…
Galiba o güvenin dünya çapında yeniden tesisi hiç kolay olmayacak.
Yine de güne damga vurması için hazırlanmış konuşmasında, Biden, mesaj önceliğini kendi vatandaşlarını akılda tutarak verdi. Kim bilir kaç kez “Birlik olalım, birlik olalım” demiştir. Sayılmaya değecek kadar çok tekrarladı Biden birlik olma ihtiyacını…
Büyük ihtimalle o mesaj da kitlelerde beklendiği kadar alıcı bulamayacak.
Darbeler ve darbe girişimleri ile başka ülkelerde karşılaşıldığında ABD hemen üst perdeden akıl verme moduna girerdi. Şimdi ise demokrasiye darbe vurma girişimini söylemleri ve tavırlarıyla ülkenin başına dert olarak eski başkan Donald Trump açtı. Buna rağmen, kamuoyu yoklamaları, Trump’ın toplumdaki karşılığının hala yerli yerinde kaldığına işaret ediyor.
Amerikan halkının yarıya yakını -hiç değilse üçte biri- hala Trump-yanlısı… Nasıl olacak da o kitleler birlik ve beraberliğin yeniden tesisine yardımcı olacak?
Bir İngiliz gazetesi (Daily Telegraph), dün, BBC’de kültür programı da sunan bir klasik dönem hocasından, Trump ile Biden çekişmesini Roma İmparatorluğu’ndaki bir Sezar’dan diğerine iktidar değişimi açısından değerlendirmesini istemiş. Prof. Mary Beard, yazısında, Roma’da hükümdar değişiminin genellikle kanlı olduğuna dair örnekler veriyor. Kimi suikasta uğramış, kimi en yakınlarının ihanetine uğrayarak arkasından bıçaklanmış, bazısı gözü dışarıda eşleri tarafından zehirlenmiş; cesedi nehre atılan Roma hükümdarı da var.
“12 ilk imparatordan biri hariç hepsi hayatını kaybettiği olaylarla tahtından oldu” diye yazıyor Mary Hanım ve ekliyor: “Yönetici değişiminin kanlı olması Roma’da yönetime gelenlerin deli olduğundan değil, kansız değişim yönteminin henüz keşfedilmemiş olduğundandı.”
Demokrasi ve onun yöntemi olan sandık, yönetimin kansız değişimini sağlayan en önemli icat. Sandıkta yenilen yerini kazanana devrediyor demokrasilerde.
Trump işte uygar dünya politikacılarının hepsinin kabul ettiği varsayılan bu ilkeye ihanet etmeye kalktı. Roma’da ve onu takip eden demokrasi-öncesi pek çok imparatorlukta geçerli olan zorlamayla iktidarda kalma yoluna başvurmak istedi Trump.
Zor kullanarak, hatta seçime hile karıştırarak yerlerinde kalmayı beceren zorbalar hala var değişik ülkelerde; ancak ABD gibi demokrasi şampiyonluğunu elinde tuttuğu iddiasına sahip bir ülkede, ‘sandığa hile karıştırıldığı’ ithamı kullanılarak seçim sonucunun tartışmaya açılması ve o bahane kullanılarak bir kere iktidarı elde etmiş başkanın yerinde kalabileceği umuduna kapılınması, her şeyden önce, o ülkenin itibarını zedelemiş oldu.
Bunu sağlamak için Capitol binasının basılması, seçilmiş politikacıları yakalama çabasına girilmesi, kendilerine ram olmayan kişilerden ‘hainler’ olarak söz edilmesi ve cezalandırılacak kişilere ulaşılamayınca etrafın tahrip edilmesi, uygarlık-öncesi çağların uygulamalarını akla getiriyor.
Sonuçta ABD’de bu ilkel müdahaleci yaklaşım başarılı olamadı.
ABD’de son 15 günde yaşananlardan aynı ülkedeki Trump-yanlıları -hiç değilse önemli bir bölümü- ders çıkarmışa benzemiyor. ABD dışındaki ülkelerde iktidarı terk etmemek için her şeyi göze alabilen -yine aynı örneği vereceğim: Belarus’ta seçime hile karıştırarak yönetimde kaldığı 26 yıla dört yıl daha ekleyen Alexander Lukashenko gibi- popülist liderlerin de ders alacağı yok.
Galiba endişe duyanlar haklı; asırların birikimini hiçe sayan ve ilkel çağların özelliklerini benimseyen Trump tipi liderler eliyle 2 bin yıl öncesinin özellikleri günümüze taşınıyor.
Joe Biden konuşmasında verdiği mesajlarla bu yanlış gidişin farkında olduğunu belli etti.
Gidişi tersine çevirmeyi başarabilecek mi?
Bekleyip göreceğiz.
ΩΩΩΩ