Tuzak: Washington Amerikan halkının travmasını hortlatmak istiyor…

7
Cumhurbaşkanı Erdoğan Sırbistan'da..
Reklam

Gazetelere şöyle bir göz attım, neredeyse bütün yorumcular, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD ile vize krizi hakkında Sırbistan’da yaptığı açıklamayı ‘sertleşme’ olarak ele almış…

Ben aynı kanaatte değilim.

Ne demişti Cumhurbaşkanı önce o sözleri okuyalım:

“Ankara’daki bir büyükelçinin kalkıp da böyle bir karar alması, sonra da ‘ben bunu devletim adına aldım’ demesi düşündürücüdür. Eğer durum böyleyse ABD’deki üst düzey yönetimlerle bizim konuşacak bir şeyimiz yok. Büyükelçi bunu kendi kafasına göre aldıysa ABD üst yönetiminin o büyükelçiyi orada tutmaması, ‘Sen Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl bozarsın’ demesi gerekir. Benim büyükelçim böyle bir şey yapsa bir dakika tutmam.”

Olağanüstü sert sözler gerçekten; ancak bu sözlerin amacının krizi tırmandırmak değil, tersine ABD yönetimine çıkış kapısı aralamak olduğunu düşünüyorum.

Karar Trump’ın, Tillerman’ın

ABD’nin Ankara büyükelçiliğinden açıklamayla yapılmış olsa bile, Türkiye vatandaşlarına getirilen ‘vizeyi askıya alma’ kararının Washington’da alınmış olduğuna hiç kuşku yok.

Bunu hiçbir kaynağa danışmadan ben biliyorum da, Cumhurbaşkanı Erdoğan bilmez mi?

Elbette o da biliyor, ancak Washington’a, “Vebali büyükelçine yükle ve yanlış kararından dön” demek istiyor.

Reklam
ABD dışişleri sözcüsü Heather Nauert..

ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Heather Nauert ise, lâfı hiç dolandırmadan, vizeyi askıya alma kararının nerede alındığı açık etti.

Okuyalım:

Bizim büyükelçilerimiz kendi kendine iş yapmaz. Bu karar ABD Dışişleri Bakanlığı, Beyaz Saray ve Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) ile koordinasyon içinde alındı.”                   

Sözcü talimatla konuşan bir devlet memuru; âmirleri, ona, “Sana böyle bir soru yöneltildiğinde sakın lâfı dolandırma, derhal şu sözlerle cevapla” talimatını vermişlerdir.

Amerikalılar, “Tutuklu çalışanlarımızın avukatlarıyla görüşmelerine izin verilsin” temennisini ifade etseler bile, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aksine gerilimi tırmandırmak istiyorlar.

Muhtemelen çok önceden belirledikleri birkaç adımlık bir operasyon planları da vardır.

İyi de, kararın alınması sürecinde ‘Beyaz Saray’ da işin içindeyse, bizim gazetelere “Hiç bu kadar yakın olmamıştık” manşetiyle yansıyan Trump-Erdoğan görüşmesini nasıl açıklayacağız?

Yine aldatıldık mı yoksa?

Reklam

Kendi kendimizi aldattığımızı düşünüyorum.

Sorun İdlib olamaz

Bazıları alınan kararı İdlib’te ABD’nin arzusu hilâfına Rusya ve İran ile ortak bir askeri harekâta girişmemize bağlama eğiliminde; AK Parti ve hükümetin değer verdiği yazarlar ile yorumcuların çoğu ilk gün bu yolda tepki verdiler.

Oysa Pentagon Türkiye ile askeri mutabakatın devam ettiğini açıkladığı gibi, dikkat ettiyseniz, dışişleri sözcüsü de vizeleri askıya alma kararı içerisinde yer alanları sayarken savunma bakanlığını dışarıda bıraktı.

Türkiye’ye askeri güç olarak ihtiyacı var ABD’nin; İdlib’e müdahale de bu bölgede Washington’un işbirlikçilerine (PYD/YPG) karşı bir harekât değil; tam tersine, hep teşvik ettiği üzere IŞİD’e karşı girişilen bir müdahale.

Moskova ile Washington arasındaki mutabakatla Suriye’de sorumluluk Rusya’ya bırakılmış durumda zaten.

IŞİD’e vurulsun da ister Rusya bunu yapsın ister İran, Amerikalılar açısından hiç fark etmiyor.

Amerikalıları vize konusundaki karara sevk eden esas sebebi göremezsek, krizin içinden çıkmayı düşündüğümüzde, bunu nasıl sağlayabileceğimizin formulünü de bulamayız.

Şu metni beraberce okuyalım:

Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesinin 22. maddesinin 2. fıkrasında, kabul eden Devletin, misyon binalarını herhangi bir tecavüz veya zarara karşı korumak ve misyonun huzurunun herhangi bir şekilde bozulması veya itibarının kırılmasını önlemek üzere her türlü tedbiri almak özel göreviyle yükümlü olduğu açıkça belirtilmiştir.”

Metin Türkiye dışişleri bakanlığının kendi diplomatik temsilcileri için hazırladığı ‘Diplomaside Ayrıcalık ve Bağışıklıklarla İlgili Uygulamalar’ başlıklı kitapçıktan

Viyana sözleşmesi misyon (büyükelçilik ve konsolosluk) binalarını güvenlik açısından korumak yanında misyonun ‘huzurunu ve itibarını korumayı’ da evsahibi ülkeye görev olarak yüklüyor.

Huzur ve itibar…

ABD yönetimiyle didişirken halkını kaybedebiliriz

Bu kargaşada unuttuğumuz bir olayı da hatırlamanın tam zamanı: ABD halkı da bu konuda olağanüstü hassas.

Eğitim amacıyla ABD’de bulunduğum iki yıl (1980-1982) ülkenin en sıkıntılı dönemine denk gelmişti. İslam devrimi sonrasında İranlı gençler ABD büyükelçiliğini basmış ve içeride bulunan diplomatları rehin almışlardı.

Gerilim tam 444 gün sürdü.

ABD halkı her gece beklenti içerisinde televizyon haberlerini izliyor, evlere sarı kurdelalar bağlanıyordu.

İstanbul’da gözaltına alınıp tutuklananlar Amerikalı değil, ancak diplomatik misyonun içerisinden insanlar ve bunun Amerika’ya yansımasının bize dönük yüzünü tahmin etmek kolay.

Gerilimin uzadığı her gün Amerikan halkına 1980’lerde yaşadıkları travmayı hatırlatacaktır.

Fazla uzatmamakta yarar var.

İyi de Amerika başından darbe girişimi geçmiş bizim ülkemizi anlamakta neden zorlanıyor?

Bu önemli soruya da gelin yarın birlikte cevap arayalım.

ΩΩΩΩ

Reklam

7 YORUMLAR

  1. Darbe bir çağı açıp bir çağı kapattı..Cemaatlerin köküne kibrit suyu döküldü. Cemaatten yargılanan insanlar devlete geri döndüklerinde artık ne bir cemaate ne bir din tabanlı partiye müsamaha göstereceklerdir. Amerika yaptıysa başardı evet. Dindarlığın köküne kibrit suyunu döktü..Dünyanın en eğitimli cemaati darbeci ve katil oluverdi. Sonrasında ise gerçek ılımlı islamcı olan parti zulümde çağ atladı. Bugünler geçecek ve geçtiğinde insanlar dini cemaat ve islamcı parti travmasını atlatamayacaklar. Nasılki Almanya’ da ırkçılık uzun süreler sert bir şekilde hem devlet hem halkın çoğunluğu tarafından preslendi burda da din eksenli oluşumlar için aynı süreci yaşayacağız…Ya da iktidar(parti değil tek kişi) başaracak ve bir aile ve etrafının bütün kaynaklara hükmedip geri kalanın sefalet içinde yaşadığı bir arap coğrafyası ülkesine dönüşeceğiz. Allah bizi dindarların dünyevileşmesinden ve kendilerini kutsal kurtarıcı görmesinden korusun..

  2. Merhaba Fehmi Bey,

    Erdogan’in sözleriyle Amerika’ya bir kapi acma istegi muhtemel ama bir yandan da gercek olmak icin fazla acemice degil mi? Sizin de ifade edttiginiz gibi ne vize karari sadece John Bass’e ait ne de Heather Nauert’in aciklamalari kisisel görüs. Peki ABD’nin “Evet ya, John Bass bireysel bir karar almis” deme ihtimali var miydi? Bence kesinlikle hayir. Nauert’in sözleri genel bir aciklama. Erdogan bunu bilemeyecek kadar öngörüsüz mü … Bu yönüyle Erdogan’in ABD icin bir kapi aralama cabasinda oldugu yönündeki yorumunuz ne yazik ki yere basmiyor diye düsünüyorum.

  3. Sayın Koru
    Keşke Amerikan halkının kaygılarını dile getireceğinize Türk halkının kaygılarını dile getirseydiniz..

  4. Sn:Koru, siz de diğerleri gibi yapmaya başladınız. Elbette hükümeti yahut cumhurbaşkanı süreç ve devlet yönetiminde hata yapıyor. Lakin siz de herkes gibi sürekli sofy eleştirileri yapıyorsunuz lakin daha aletrnatif önerilerinizi görmedik. Amerikan halkının hassasiyetlerini ve travmalarını yazmışsınız bir tek amerikalılar yerden göğe kadar haklı demediğiniz kalmış. Ne yani ne yapsak amerikan halkını memnun ederdik sizce ? Üstelik bizim halkımızın travmaları ne olacak hususu aklınızın yada yazınızın ucundan bile geçmemiş. Yoksa siz de bir batılı milyon Türk’e bedeldir kafasına mı geçtiniz.

  5. Amerka gerçek darbe girişimcilerinin kimler olduğunu bildiği için bizi anlamakda zorlaniyor.

  6. Hep incirlik kapatılsın deniyor ya…Ya amerikanın amacı da buysa ..vize meselesi sadece bir adım sa…Tıpkı M.Kemalin provakatörlerini istanbula gönderip ingilizlere meclisi mebusanı kapattırıp ankarada yeni devleti ilan ettirdiği gibi…İncirlik kapatılınca musul kerkükte bir üs lması gerektiğini tüm amerikan halkına daha rahat anlatır…ehh barzanide referandumu yaptı nasıl olsa…

Yoruma kapalı.