Uluslararası şöhret bulmuş bir Bulgar yazar, ‘sansürcülük’ ile alay ediyor 

24
Reklam

Yıllar önce, bir yayınevinin, bazı dünya klasiklerini yayımlarken, eserlerin bazı bölümlerini sansürlediği ortaya çıkmıştı. Yayıncı, o bölümleri kendi ahlak anlayışına uygun bulmamış…

Konu gündeme geldiğinde, “O kitapları yayınlamaya mecbur musun arkadaş; yayınlayacaksan sansürlemeye ne hakkın var” diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Dünya klasikleri, bildiğim kadarıyla, o dönemde de belli başlı yayınevleri tarafından tam olarak yayınlanmaktaydı ülkemizde.

Sansür konusunu benim aklım hiç almaz.

“Bu konu da nereden çıktı?” diye düşüneceklere savunmam şu olacak: Ülkede, şu sıralarda, belli görüşleri beğenmeyip onlara sahip olduklarını işittikleri kişilere sansür uygulanmasını isteyen, hatta ilgili yerlere resmen şikayet edip haklarında hukuki süreç başlatılmasını bekleyenler çıkıyor…

Ve ben de, günlük okumalarım sırasında bir dergide karşıma çıkan mülakatta okuduklarımla, bu günleri karşılaştırıp, ülkem adına rahatsızlık duyuyorum.

Mülakat İngiltere’de Pazar günleri çıkan Observer gazetesinin ‘The New Review’ dergi ekinde yayımlandı. Derginin yazarı Anthony Cummins Bulgar romancı Georgi Gospodinov ile, onun İngilizceye yeni çevrilmiş bir romanı üzerine yapmış bu mülakatı.

Gospodinov, eserleri 20’den fazla dile çevrilmiş bir edebiyatçı. İngilizler onu geç keşfetmiş, ancak o ülkedeki en önemli edebiyat ödülü olan Booker ödülüne geçen yıl onun bir eserini layık görmüşler.

Reklam

Eser vermeye, Bulgaristan Sovyet etkisi altında kalmaktan uzaklaşınca başlamış Gospodinov ama, romanlarında o dönemin sıkıntılarını da hissettirmekteymiş. 

Mülakatı okurken ilginç bir anekdotla karşılaştım.

Gospodinov bir eserinde Mario Puzo’nun ‘Baba’ (The Godfather) romanından erotik sayılabilecek bir parçayı da alıntılamış. 

Filme de çekildiği için dünyanın dört bir tarafında bilinen bir romandır ‘Baba’

İspanya’da Gospodinov’un eserini kendi diline çevirme görevini üstlenmiş olan tercüman, yazara e-posta göndererek, bir şaşkınlığını paylaşmış. Tercüme yaparken o alıntıyı ‘Baba’ romanının İspanyolca çevirisinden aynen aktarmak istediğinde, çeviri kitapta o bölümü bulamamış. İspanya’da Franco hüküm sürerken, onun görevlendirdiği sansürcüler, Baba romanındaki o bölümü sakıncalı bulup çıkarttırmışlar çünkü.

Bir yandan “Bizdeki komünist rejim Franco’nunkinden daha açık bir rejimmiş” diye alay ederken, bir yandan da “Benim kitabımın İspanyolca tercümesinde Baba’nın o bölümü sansürsüz biçimde yer aldığı için İspanyollar ilk kez o kayıp satırları kendi dillerinde okuyabildiler” diye sevincini ifade etmekte Gospodinov

Sansürcülük alay edilecek bir şey.

Mülakatı yapan gazeteci Anthony Cummins, Gospodinov’a bir devam sorusu sormuş:

Reklam

“Bulgaristan yazmak için nasıl bir ülke?”

Cevap şu:

“Öyle bir ülke ki, komünist dönemden kaynaklanan sessiz kalma kültürü sebebiyle anlatılmamış pek çok hikaye olduğu için capcanlı; çünkü o dönemde ne düşündüğünü söylememek daha güvenliydi.”

Dönüp dönüp bir daha okudum yukarıdaki cümleyi.

Ne düşündüğünü söylememek, başına iş açılmaması için…

İnsanların anlatacak çok şeyi olduğu halde, başa iş açılmasın diye susulduğundan, anlatılmak istense de o şeyler anlatılamıyor…

Uzun yıllar Bulgaristan’da hüküm süren sistem bunu gerektiriyor…

Sistem değişip rejim yıkılınca, bastırılan ne varsa anlatılmaya başlanıyor…

Yani?

Sansür hiçbir şeyin üstünü sonsuza kadar örtemiyor; gizlenmek istenenler bir gün gelip anlatılıyor… 

Gospodinov’un İngiltere’de Booker ödülüne layık görülen ‘Time Shelter’ romanı ‘Zaman Sığınağı’ adıyla Metis Yayınevi tarafından dilimizde de yayımlandı.

Dünyadaki gelişmeler yüzünden endişelerinin arttığı, Trump’lı, Brexit’li günlerde yazılmış roman. Bir konuşmasında, o günlerdeki hislerini “Geçmişin canavarı hakkında bir roman yazmak istedim, çünkü şu anda popülist siyasetin bize geçmişin boş çekleriyle ödeme yaptığını görebiliyoruz” sözleriyle ifade etmiş Gospodinov

İlk romanı ‘Physics of Sorrow’ (Hüzün Fiziği) ile hayat hikayesi ‘The Story Smuggler’ (Hikaye Hırsızı) ise dilimize çevrilmeyi bekliyor…

Georgi Gospodinov Sofya’da yaşıyor…

ΩΩΩΩ 

Reklam

24 YORUMLAR

  1. Demokrasi ve siyaset ahlaklı insanların yapması gereken bir faaliyet. Hile hurda yalan dolan algı salgı oy çalma peşinde olanların hakimiyetine geçen bu değerli alan çok bozuldu. Seçimi kazanma ihtimali olan illerde Chp adayı ile aynı isim ve soy adda bir bağımsız aday yerleştirme nasıl bir siyaset anlayışı. Bu kurnazlık değildir. Kötülük durdurulamaz hale geldi.

  2. sayın H.B. nin yorumundaki bazı başlıklara dair düşüncelerimi de yazayım. yoruma atıf yapmıyorum kendisine cevap olmaktan ziyade genel görüşlerimi paylaşıyorum, zaman sorunu nedeniyle.
    iliç’teki kaza ülkemizdeki içler acısı pek çok noktaya ışık tuttu,
    biz eğer kaan’ı yapıyorsak kendi madenimizi de çıkarabilmeliyiz ne kadar yerliyim, nasıl milliyim iddiasında olan iktidarımızın artık yabancıların gözümüzün önünden altınımızı götürmesine seyirci kalmaması gerekir,
    tehlikeli maddelerin kullanıldığı işlerde ince düzenlemelerin ve sıkı kontrollerin yapılması gerektiği gibi.
    asgari ücretli insanların ağır vergiler ödediği bu ülkede altınımızın gitmesi yetmiyormuş gibi, bu şirketlerin vergi borçları siliniyor, teşvik aldıkları iddia ediliyor.
    bu arada tonton videocumuz chp medyasının bir temsilcisi değil, muhalefet medyasının da bir temsilcisi değil, bilakis.

    “Kuran’ın latin alfabesine geçişten sonra tefsirin nedenleri için karalamak amaçlı olanlardan, iyi niyetli olanlara pek çok görüş olması muhtemel, kendi beyanı dışındaki bütün görüşler zanlardan ibaret. ateist olduğunu söyleyenler olduğu gibi, hafız olduğunu iddia edenler de var, hepsi zan. hz Muhammed Mustafa “kalbini açıp baktın mı” diye soruyor, bu soru adı geçen sahabiye sorulduğu gibi hepimize soruluyor. kimse kimsenin kalbinde olanı bilemez. tek bildiğimiz ortada bugün bile en iyi tefsirlerden biri olarak gösterilen bir tefsirin yazılmasına olanak sağladığı. harf devriminin halkın Kur’anla ilişkisinin kopması için yapıldığı bile iddia ediliyor bir kesim tarafından mesela, o dönem toplumun okuma yazması yoktu ki, halk okuyamıyordu zaten hacılardan hocalardan öğrenilen bir din var, hala öyle,
    hurafelerin ayetlerden çok olduğu bir din,
    aynı harfleri hatta aynı dili kullanan toplumların bugün Kur’anla ilişkileri nasıl acaba?
    Kur’an harf değil ki sonuçta, harfler sadece işarettir, işaret ettikleri anlama Kur’an diyoruz adı üstünde ayet, biz ayet dediğimizde kitaptaki cümleleri anlıyoruz arapçada ayet işaret demektir, yani veridir, işlemek için verilmiştir, düşünmek için, anlamak için. satırdan çok sadırdan okumak lazım zaten, yazık ki bugün bile Kur’an tüm imkanlara rağmen satırdan bile yeterince ve gereğince okunmuyor.
    paşamızın ardından 3 ihlas bir fatiha okumayı bilmeyenler vardır kuşkusuz milyonlar içinde, kurbanların ne etleri ne de kanları Allaha ulaşır ona ulaşan takvadır, niyettir, samimiyettir, ihlasdır. fizik alemde olan burada kalır, ahiret diyarına geçen sevdiklerimize de gönderdiklerimiz benzer şekilde, duygularımız, hislerimiz ve bu titreşimlerdir bir şekilde neredeyse 100 yıldır açığı-kapalısı, dindarı-seküleri, yaşlısı-genci atatürkü milyonlar sevgiyle, saygıyla, minnet ve özlemle yad ediyorlar, okunan hatimler, edilen dualar ve niyazlar ona, silah arkadaşlarına, şehit ve gazilerimize kuşaklar boyu hediye ediliyor.
    evet, uzak doğuda ve adalarda bulunduğum pek çok ülkede gördüğüm buddha heykelinden çok bizde atatürk heykeli olduğunu düşünüyorum, işin bir de çıkar gruplarının olduğu kemalizm kısmı var ki herkesi rahatsız edecek boyuta getiriyorlar.
    bir şeyi sevmek doğal akışında olmalı,
    sevgi zorlama kabul etmez.

    • Evet, aynen, Didem hnm! KAAN’ı yapıp göklere çıkarabiliyorsak, yer altına inip ülke nasibine düşmüş madenleri de maddi gelişimimiz için çıkarabiliriz. Ancak, bunu yapamıyorsak bu güvenimiz yoksa, Bilim-Teknikte geri kalmış olmamızın bunda büyük payı olmalı. Milad T.C. ise geçmişten madden elimizde ülkeden başka fazla birşey yok. Bütün amaç, maddi eksiklikleri bir an önce herkese yetecek şekilde gidermek olmalıydı. Milletin buna hazırlanması ve motive edilmesi en büyük görev olmalıydı. Bunun için de Kurtuluş Savaşında tepe tepe kullandığı maneviyatı aktive edip yeni görev ve sorumluluklara yönlendirmeliydi “Paşa”mız. Ülkesini seven bir “deha”dan ben bunu bekler(d)im. Ne işi vardı “DiN”gibi ucu açık ağır konulara girmesine, üstüne üstlük bu konularda taraf olmasına? ENöncelikli bir konu değildi bu işler. Daha önce de yazdım. ENöncelik, köşe-bucak ülkenin her yanında eğitim seferberliği olmalıydı. Kılık-kıyafet, şapka, din işleri zaman içersinde olgunlaşacak ve kendiliğinden dengelerine ulaşabilecek konular. Dehalığa/diktatörlüğe ne gerek var? Tarihte bu tür lüzumsuz işlere girmeğe gerek duymuş ve ülkesine hayır getirmiş başka birileri var mı?

      Kalkınma konusunda bir bakıyoruz, bir G. Kore ve bir Japonya örneklerini görüyoruz. Bu ülkeler, şapka kılık kıyafet, din işleri gibi lüzumsuz şeylerle uğraşmışlar mı? Tüm enerji ve zamanlarını maddi gelişmelerine verdiler. Bu amaçları doğrultusunda onların “deha”ları geçmişten gelen yerli ruh ve azmi geliştirerek kollektif olarak kullanmasını bildi. Belki biraz sivri uçlu ifade olabilir; bizdeki “deha” ya kasıtlı ya da pek farkında olamadan hatalarıyla bir nevi bölücülüğü tetiklemiş oldu, adeta (ikinci ihtimal tercihimdir). Kutuplaşmada taraf olmasıyla farklı görüşlere fırsat vermedi. Hatta, görünüşe göre, kendi zamanında Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey türü olaylara bakılırsa farklı görüşleri direkt veya dolaylı olarak yaşatmadı denebilecek şüpheli durumlar ortaya çıkmış (Taraf gazetesindeki bir köşe yazısından sonra edindiğim bilgiler böyle). Velhasıl, görünüşe göre bilinmeyenler çok. Ortalıkta uçuşan “zan”ları ortadan kaldırmak için şeffaflık gerek, ama sansür olayı fırsat veriyor mu?

  3. Aşağıdan devam….

    İkinci konu daha basit, idiolojik ve siyasi ynleriyle bize has. Vatandaş bunu bizzat yaşyarak görüyor. Benim yorumlarıma yapılan sansür uygulamaları da oldu. Bunların doruğa çıktığı dönem AKePe’nin ortaya çıktığı ve iktidar dönemi. Örneğin, Hürriyet gazetesi muhalif başyazarlarından bir kaşık suda fırtına koparan manşetler ve yazılar görürdük. Tabi tabandan gelen ve cahil gözle bakılan halktan kötü not alırlardı; bunların oyları ise dosdoğru AKePe’ye gitmekteydi. Yorum sayfalarında bu fırtınalara göğüs germeğe çalışan yorumcular dikkati çekmekle birlikte, yazarlara ait yazı altlarında yorumlar genelde kutuplaşmanın AKePe karşıtı tek tarafını yansıtmaktaydı. O zamanlar durumu dengeleyici yorumlar yapmağa çalışılıyordu. O sıralar yeni internet kullandığımız heyecanlı zamanlar. Ben de deneyip nasibimi sansürlerden epey almış biriyim. Baktım olmuyor tabiri caizse sizin eşşeğniz gancık olsun deyip yorum yazmayi bıraktım. O süreçte yorumlarımızı yazıyor ama yer verilmiyor(du). Sansürün dik alası, yani! Örneğin, yorum yapıyorsun. Bir ön şart olarak kayıt ve email isteniyor. Tamam, diyorsun razıyız emek boşa gitmesin. Bir bakıyorsun hiçbir hakaret/kötü söz olmadan yaptığın yoruma email bağlantısıyla mesaj geliyor. “Yorumunuz alınmıştır, Kurul/komitece incelendikten sonra dönüş yapacağız” türünde bir email. Bekliyorsun. Ne bir geri dönüş yapılıyor, ne de yorumlara vize veriliyor. Halbuki böyle mi olmalı(ydı)? Sorsan, herbiri burnu havada düşünce hürriyeti şampiyonudur.

    Ee neticede n’oldu? Devran döndü… Görünüşe göre, sonradan birçoğu işlerini kaybettiler. İşte kutuplaştırılmanın bariz bir sonucu! M.K. Atatürk Paşmızın ruhu şad olur mu bilemem, yazık oldu! Simetrik de olsa düşüncelere özgürlük adına şans verilmeli. Ancak, ahlak kurallarına alenen ters düşen bilgilere, küfür ve hakaretlere yer verilmemeli. Yoksa bu işin sonu yok! Sodom ve Gomorrah veya Pompeii sapkınları dönemine gidebilir bu işler.

    ……
    Mücadele etmekle,
    Yükümlüdür her zaman,
    İradeyle bahşolmuş,
    Başıboş değil insan….

    Kalite kontrol hedef,
    Yapısıyla kalibre,
    İnsan-hayvan arası,
    Gider ve gelir ibre…

    Beklenti büyük dostlar!
    Bilmemki ne demeli,
    «Akıl*İman Sentezi»
    Rehberin en güzeli!

    Dünyevi ve mahşeri,
    Ebedi ve ezeli,
    Allah aşkıyla, hızla,
    Gelişmenin modeli!….
    ….

  4. 😂Hiçbir yazar şair gerçekten yazar şair olduğu için değil birieri tarafından kullanışlı bir aparat oldugu için dünya çapında ün sahibi yapılır…işte müthiş şair yazar denilir bu algı oluşturulur…çunki o kadar çok yazar ve şair varki…hepsi de güzel yazı ve şiirler yazıyorlar..ama bu kişi kimler tarafından kullanımak isteniyorsa onun fikirleri o yazar şair parlatılıyor😂
    adam Eser vermeye, Bulgaristan Sovyet etkisi altında kalmaktan uzaklaşınca başlamış Gospodinov ama, romanlarında o dönemin sıkıntılarını da hissettirmekteymiş.
    😂😂😂😂niye parlattıkları açık değilmi….
    bu her kesim ićin geçerli….

      • Bu şairler “kendi düşüncelerini isteyen kullansın diye”memişler mi nedir?
        Akif şiir yarışmasından kazandığı ödülü bile almamış ama biz milli marşını tepe tepe kullanıyoruz, öyle değil mi?

        • Akif gibi özel insanlar yarışmalara katılamazlar, neden? çünkü duygu ve düşüncelerini ilkelce sahiplenmezler, bu nedenle de yarıştırnazlar. ırkçılar anlamaz Akifi. şiirinde ırk sözcüğünü kullandı diye ırkçı olmaz Akif. ırk sözcüğünü hilale seslenirken kullanır. muhatabı ırkı değildir hilaldir. hilalden ırkına yardım ister. hilali kutsar ırkını değil.

  5. istanbul tüyap fuarından bir kaç yıl önce, bazı kitaplarını okuduğum ismail hakkı bursevinin ruhul beyan tefsirinin o zaman için basılan ciltlerini almıştım. evde incelerken önsözünde yayınevinin yazarın tasavvufi görüşlerini dahil etmediklerini yani sansürlediklerini okuyunca çok şaşırmıştım ve üzülmüştüm çünkü ben zaten o görüşleri okumak için satın almıştım.
    hayatın her alanında kaçınılmaz olarak sansür var.
    ahlak anlayışında getirilen sınırlamalar toplumun yapısı nedeniyle bir şekilde anlaşılabilir bugün bir karşılığı olmasa da asıl sorun gerçeklerin sansürlenmesi o da sansür kelimesinden çok hasır altı edilmek, saklanmak, gizlenmek, üstü örtülmek olarak tanımlanabilir. lakin ne gerçeklerin gizlenmesinden soyutlanmak mümkün ne de gerçeklerin bir gün ortaya çıkmasından.
    hüznün fiziği türk okurlar tarafından çok beğenildi, zaman sığınağı kitabı da.
    doğal roman diye bir kitabı daha var yazarın türkçe’de.
    edebiyat, çok katmanlı bir dünya sunar bize, farklı coğrafyalara gider, zamanlarda ve mekanlarda gezer, karakterler aracılığıyla günlük yaşamın içinde bulunur ve arka planda ülke ve dünyada olanlara şahitlik ederiz.
    https://www.metiskitap.com/catalog/interview/36597

    • tasavvufi düşünceler kişinin takvasını yansıtır. takva şahsi bir yolculuktur herkesten aynı yolculuk beklenmez. yazarın kendi takva yolculuğu genel bir kaide olarak anlasilmasin diye tefsir kitabına konmayabilir, bu sansür değildir. yayınevi o görüşleri tefsir kitabına uygun görmeyip başka bir yayınında yer vermiş olabilir.

      kişilerin takva anlayışları baskalarina dayatılmaz çünkü.

  6. Her toplumun ayrı hassas noktaları, her zamanın farklı durumları olmuş oluyor.
    1500-2000 yıl önceki insanlar, geçmiş bin yılını irdeleyerek nasihatleri ile geleceğini inşa etmeye çalışmış. Tıpkı 2024 te 1000 yıl önceyi tabu yaparak yaşadığımız gibi..
    Yanlış MI? Çoğunluk insana göre değil🤔
    (Çoğunluk artığı azınlık tersini düşünmüyor; hiç umurunda da değil! Gıdılamıyor☹️)
    Bence şöyle:
    ZAMANI YAŞAMAK! YAŞAYABİLMEK🤗.
    Kendi zamanını yaşayamayan, geçmişe bir uğruyor, sonra geleceğin tozlu dumanlı antidepresan lı sularına yelken açıyor..
    Şimdi şu iki satırda kimseye;
    Peygamber Atatürk Kanuni Fatih vb isimlere saygı gösterin!
    Anababanıza saygı küçüklere sevgi gösterin! demem! Niye?
    Bunu ben diyeceksem öğreteceksem size,
    para vergi harç niye ödüyorsun niye besliyorsun o kadar vekil? Okadar milli eğitim, bir o kadar da diyanete???
    Derler! Demeliler adama!🤔.

  7. Türkiye’nin kendi yapımı ‘KAAN’ isimli ilk ‘Millî Muharebe’ uçağımız, dün ilk deneme uçuşunu başarıyla yaptı. Bu da ülkemizin uçak sanayiinde yeni bir çığır açtı önümüze. Bu fevkalâde gelişme dış dünyanın yayın organlarında bile geniş bir şekilde yer aldı. Ama ‘Szc’ ve ‘C.’ gazetelerinde tek kelime yok. Böylesine bir ‘Tayyib düşmanlığı’ doğrusu anlaşılır değil. Yazık.

  8. İlginç bir yazı olmuş. İki örnek vereceğim. Biri yıllar önce okuduğum ve doğruluğundan emin olduğum, «vay be!» dedirten internasyonal düzeyde bir örnek. Diğeri, AKePe gibi bir partinin ortaya çıkma sürecinde bizzat şahit olduğum bir örnek ki başka birçok yorumcunun da karşılaştığını sanıyorum.

    Birincisi, Kuran’daki bazı ayetlere uygulanan sansür ve değiştirme teşebbüsleri. Bunlara Kuzey Amerika, Mısır, Çin’de çeşitli zamanlarda teşebbüs edilmiş. Çin’deki malum, kendi müslüman toplumuna komunist partisinin doktrinlerine göre ayar vermek. Diğerleri eklenti ve yahudileri pek iyi anmayan ayetlere ilişkin sansür veya bazı değişiklikler. Aranırsa internette izlerine hala rastlanabilir. Ancak, bütün bunlar kutsal kitaplarıyla her gün içli-dışlı olan dindar müslümanlarca hemen farkedilip önlem alınmış. Kuran’da malum her seviyede zekaya hitap eden ayetler var. bazı ayetleri Allah’a adeta yakıştıramayan okuyucular çıkıyor. “Bu nasıl mümkün olabilir?” şeklinde ele alıp din-imandan çıkan mı ararsın, “n’olucak ya ben de böyle hikayeler yazarım” diyenler mi. Malesef bizde de örnekleri olmuştur.

    Ayetlerin nazil olduğundan birkaç yüzyıl sonra bir araya getirildiğini ve basit bir mantıkla bu süreçte zaten değiştirilmiş olabileceğini iddia edenler hep olagelmiştir. Oysaki değişikliğe uğratılanın hadis kaynakları olabileceği daha muhtemeldir. Çünkü, Kuran’daki ayetlerin üslubuna/ruhuna ters mantıksız hadis örnekleri de vardır. Belli ki neyin ne olduğunu ayırdetme konusunda da epey çalışma yapmış olanlar var (din adamı değilim, şahsi önceliğim Kuran içeriği). Bu konuda Kuran’daki istikrar/işin özü/ruhu turnusol kağıdı niteliğinde referans olarak yeter. İddiaların aksine, Kuran’ın Hz. Peygamberin yaşadığı dönemden muhafaza olan örnekleri bulunmuştur. İslam tarihine ait bilgiler iddiaları yalanlayıcı niteliktedir. Kuran’ı Kerim’in diğer kutsal kitaplardan farkı, korunduğuna, yani sansür edilemeyeceği veya değiştirilemeyeceğine dair ayetleri içinde barındırmasıdır. Tevrat ve İncil’de öyle ayet yok. Mensuplarının da bunların örjinalinin değiştirilmediğine dair bir iddiaları yok. Bizim kayıplarımızın aksine, bizzat araştırarak müslüman olan yabancılar çok! Ne diyelim! Allah sayılarını arttırsın…

    • Kur’anın güncellenmesi yada herkesin kendi kafasına göre “ben bu satırı-ayeti- böyle yorumluyorum anlıyorum!” diye birşey olamaz! olmamalı!!!😡
      Bunu önlemek için yasalar var, yasaları çalıştırırsın. Tetkik ve haberdar olmak için DİB var, yasal olarak müracat şikayet dava edersin!
      Doğru olan nedir?
      İslam camiasının bir üst uluslararası birliği bu durumları başlamadan önleyip,
      (olanı yasaklamak! Yada şu şöyle olacak zorunluluğu koymaya kalkmadan!)
      GENEL KABUL GÖRMÜŞ TETKİK EDİLMİŞ ORTAK KANNAAT OLUŞMUŞ XXX KİŞİSİNİN XXXX YAYINININ BASILIP DİNİ İNANÇ YER VE KURUMLARINDA OKUTULA BİLİR!
      Oluru verilmesi iyi olabilir!!!
      Bu gibi tedbirlerin şimdiden alınması düşünülmelidir!

      • C.M. arkadaş,
        oldu olacak katolik rahipleri gibi denetimden geçemeyen kitapları da meydanlara yığıp yakalım isterseniz?

      • İlk cümle sonunda olamaz diyorsun ama, neden olmasın? Yasalar düzenleyici olabilir. O konu mesele değil.

        Ancak, “ayetler”in bir kısmı zaten yoruma açık değil mi? Zamanı gelince bazı ayetlerin daha iyi anlamlara bürünmesi ayetlerin zaman ötesi, ilahi olmasıyla ilişkili olmalı. Zamanı bilen, belli zaman dilimindeki eşyanın tabiatına dair gelişmeleri bilen, ayetlere yeni yorumlar getirebilir. Bunda ne var?

        Misal; Didem hnm’ın 1-2 defa değindiği bir ayet var. “Allah’a inanıyorsanız, en üstün sizsiniz” türü birşey. Bu zamanda inanan çok ama, bu zamanda en üstün olanbu inananlar değil denebilir. Öyleyse, bunu döğru şekilde veya daha makul şekilde nasıl yorumlayacağız ve nasıl anlayacağız. Birbirinde farklı iki temel yaklaşım var. Nihai analizde sonuçlar belki aynı, belki çok farklı. Sonucu tayin eden önemli faktör zaman farkı ve bakış açısı! “Ne şiş yansın, ne kebap” bazında nasıl yorumlanmalı. Haydi göreyim sizi! Buna benzer başka ayetler de var! bunu halledelim onlara da sıra gelir.

  9. Siyonistleri ve Masonları deşifre eden yazar Yüce Katırcıoğlu…
    “Gerçek Hayat” dergisinin Aralık 2023 sayısında “İsrail Bayrağı, Suç Delilidir” başlıklı bir yazı yazmıştı…
    İsrail Büyükelçiliği’nin bu yazıdan sonra kendisini “anti-semitik” diye niteleyip karşı atağa geçtiği ortaya çıktı.
    Yüce Katırcıoğlu’nu yalnızlaştırmak ve engellemek için İsrail Büyükelçiliği’nin yanı sıra Masonların da devreye girdiği anlaşıldı.
    Bakınız: Yüce Katırcıoğlu, ne diyor:
    “Dört yıldır kaldığım Afyon-Emirdağ Özel Bakım Yurdu’nda, yurt müdiresi Aslı Erdil ile yurdun sahibi Serkan Ülkü, bana bilgisayar kullanmayı yasakladılar…
    Gerçek Hayat dergimize yazı yazmam engelleniyor!”

  10. FAY HATTI SANSÜRÜ
    Dolandırıcılıkta, soygunda ve talanda sınır tanımadıkları gibi “sansür”de de sınır tanımıyorlar.
    Sansür sadece sayın KORU’nun bahsettiği kitap çevirisi konusunda olsa.
    Uzun süredir birçok yazar eserlerini basacak yayınevi bulamıyor.
    Dünün bir haberi:
    Bir kamu kurumu Erzincan-İliç’teki fay hattını sansürlemiş.
    Altın madenine ruhsat verebilmek için.
    Boş çek olayına gelirsek:
    Ticari kurallara tam uymayanlar yada tedbirsiz davrananlar cirosuz çek alıyorlardı.
    Ve bu çekler sahte çıkınca zararları sadece çeke
    konu para ile sınırlı olmuyordu. Bir de sahte çek düzenlemekten yargılanıyor ve çeki başkasından cirosuz aldığını kanıtlayamayanlar resmi evrak sayılan çekte sahtecilikten mahkûm da oluyorlardı.
    Ticaret Kanununda bunun kesin olarak önüne geçmek için, çekte cironun yasaklanması yada cironun çok sıkı şekil şartlarına bağlanması için birçok yazışmama ve girişimime rağmen sonuç alamadım.
    Sadece çek boş değil.Aynı zamanda içinde pimi çekilmiş patlayıcı da var.
    Dünya’nın içinde bulunduğu atmosfere gelince:
    Brexit-Trump rüzgarını zirveye taşımak Biden’e nasip oldu.
    Cambridge Analitica olayı ortaya çıkmadan daha Brexit ile Trump olayının aynı elin ürünü olduğunu dile getirmiştim.
    15 Temmuz da aynı merkezin eseri.
    ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi de.
    Gazzenin işgal edilmesi için saldırı ve müteakiben işgal de.
    Dünya mı bir yere çarpacak?
    Dünya’ya mı bir şey çarpacak?
    Bekleyip göreceğiz.

  11. Sayın yazar “Georgi Gospodinov Sofya’da yaşıyor…” buyurmuş,
    nerde yaşarsa yaşasın, boş…
    Kimi rus edebiyatı hastası,
    ayran budalası arkadaşlar gibi
    münasebetsiz edebiyat teorisi denemeleri yapacak değilim,
    fransız edebiyatıyla birlikte bulgar edebiyatı da bitmiştir,
    tüm balkan ve slav edebiyatı da öyle…
    Stefan kingin kara kulesi ve rowlingin harry potter serisi ile klasik edebiyat devri kapanmıştır,
    ejderha dövmeli kızı didem gibiler okusun,
    kutsal kitaplardan öte kitap yoktur,
    şarkılar şarkısından öte şarkı yoktur!
    Eskilerin hikayelerini okuyup okuyup gevişlemek yetmiyormuş gibi bir de bu zamane allamelerinin kaprislerini çekecek halimiz yok!
    Ne sansürü?

    • Sahi kutsal kitapları örneğin Kur’an-ı Kerim’i Arapça mı okuyacağız?
      Ben Arapça okumayı kısmen biliyorum.
      Anlamını bilmiyorum.
      Meal okusak olurmu?
      Siz en son ne şekilde ne okudunuz.
      Dün gece V.T.E.ın “Kur’an Bana Ne Diyor?” isimli mealinden Fatır sûresinin mealini okudum.
      Örneğin 43. ayetin mealinin epey eksik olduğunu düşünüyorum.
      Ancak Allah “dilediğini” yerine “dileyeni” sapıtır yada hidayete erdirir tespiti epey orijinal ve kayda değer.
      Sizin tavsiye edebileceğiniz bir meal var mı?

Yoruma kapalı.