Yakın tarihimizden bugünleri doğuran iki gelişme: 28 Şubat (1997) ve 1 Mart (2003) dönemeçleri…

17
Reklam

Ülkemiz bir yönüyle önemli günler bolluğu olan bir ülkedir; o günlerin bir çoğunda tatil de yapılır.

Tatil yapılmayan iki önemli gün, siyasi tarihimizde yerlerini aldıkları için, her yıl yeniden hatırlanıp gündemi zorluyor.

O iki gün, takvimde genellikle ardı ardına geliyor: 28 Şubat ile 1 Mart… 

28 Şubat 1997 süreci ile 1 Mart 2003 Irak’a operasyon tezkeresi…

28 Şubat süreci

Son zamanlarda yerini kaybettiği için artık fazla kullanılmayan ‘askeri vesayet’ eseriydi 28 Şubat… Refah Partisi’nin 1994’te İstanbul başta olmak üzere bazı büyükşehirlerde yerel iktidarı ele geçirmesi, ardından gelen genel seçimde -24 Aralık 1995’te- sandıktan birinci parti olarak çıkması, askeri kesimi rahatsız etmişti.

Askerlerin 1995 seçimi ardından Refah Partisi’nin hükümet kuramaması için çaba gösterdikleri biliniyor. Refah’ın genel başkanı Necmettin Erbakan’ın kurulacak koalisyon hükümetinde ortak olarak ilk tercihi Anavatan Partisi’ydi. Mesut Yılmaz’la görüşmeler olumlu giderken araya giren bayram tatilinde ANAP genel başkanını ziyaret eden birkaç komutan, o kapının kapanmasını sağladı. 

Mesut Yılmaz’ın davetine Tansu Çiller’in olumlu cevap vermesiyle oluşan ‘ANAYOL hükümeti’ daha başlangıçta ölü doğdu. Anayasa Mahkemesi, Meclis’te yapılan güven oylamasında, ANAP+DYP+DSP destekli hükümetin aldığı 207 oyun anayasanın öngördüğü çoğunluğa ulaşamadığına karar verdi. ANAYOL, azınlık hükümeti haline geldi ve ardından muhalefetin kendisi aleyhine verdiği gensoru oylaması Meclis’te kabul edilince, kısa dönemin başbakanı Mesut Yılmaz istifasını sundu.

Reklam

ANAYOL hükümeti 6 Mart 1996’da kuruldu, Yılmaz istifasını aynı yıl 6 Haziran’da sundu, hükümet 28 Haziran’da yerini Erbakan başbakanlığında Refah Partisi’nin DYP ile kurduğu REFAHYOL hükümetine bıraktı.

Erbakan’ın başbakan olmasından ve ortaklı da olsa hükümet kurmasından rahatsızlık duyan askerler, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de yardımıyla, 28 Haziran 1996’da kurulan hükümeti yerinden etmek üzere devreye girdiler. 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu’na ‘irtica ile mücadele’ programını dayattı askerler. Ardından ülkeyi yönetmeye devam eden Refah Partisi’nin kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Bu kargaşa sırasında, Erbakan, hükümeti kurarken dönüşümlü başbakanlık ilkesini de kabullendiği için, yerini Çiller’e terk etmek üzere Cumhurbaşkanı Demirel’e istifasını sundu. Demirel istifayı kabul etti, ama yeni hükümeti kurma görevini Çiller’e değil Yılmaz’a verdi.

Yılmaz başbakanlığında ANAP, DSP ve DTP arasında 28 Şubat’ın ilkeleri istikametinde bir hükümet kuruldu.

28 Şubat’ı hazırlayan askerler sivil hükümet üzerinde etkilerini gün be gün sürdürdükleri için, ’28 Şubat süreci’, literatüre, ‘post-modern darbe’ olarak geçti.

RP kapatıldı ve özellikle dindar kesimi rahatsız edecek bir dizi karar o süreçte alındı. İstanbul’un belediye başkanı Tayyip Erdoğan bir konuşması yüzünden hapse girdi ve siyasi yasaklı hale geldi. İmam Hatip okullarının orta kısmı kapatıldı; mezunlarına üniversite kapıları kapatıldı. Üniversitelerde başörtüsü yasağı uygulandı.

O süreci zorlayan askeri kadroların önemli isimleri AK Parti hükümetleri sırasında açılan darbe davalarında yargılanıp mahkum edildikleri için halen cezaevlerindeler.

1 Mart tezkeresi

AK Parti’nin 3 Kasım 2002 seçiminde sandıktan birinci parti çıkması üzerine Abdullah Gül başbakanlığında kurulan ilk hükümetin önüne, daha üç ayını doldurmadan, bir uluslararası sorun çıktı. 11 Eylül 2001 tarihinde el-Kaide örgütünün New York’taki ikiz kuleler ile Pentagon’a saldırısına uğrayan ABD, o olayın sorumlusu olarak Irak’ı ve başındaki Saddam Hüseyin’i gördü.

Reklam

Irak’a Saddam’ı devirme amaçlı bir işgal başlatma projesine Türkiye’yi de ortak etmek isteyen ABD, işgali sırasında kullanacağı toplamda 60 bini bulacak askerlerini Türkiye’de konuşlandırmak ve bu arada Türk askerlerini de yanında görmek niyetindeydi.

Yabancı askerlerin ülkeye gelmesi ve Türk askerlerinin sınır dışına gönderilmesi izni için bir tezkere 1 Mart 2003 tarihinde Meclis’te görüşüldü ve iznin geçebilmesi için gerekli oy sayısına ulaşılamadığı için tezkere reddedildi.

TBMM’de oturumu yöneten başkan Bülent Arınç ile grubunu tezkere lehine oy kullanmaya zorlamayan Başbakan Abdullah Gül’ün tavırları sayesinde AK Parti’den de red oyu verenler oldu ama, Meclis’te tezkereye esas direnişi, Deniz Baykal başkanlığındaki CHP gösterdi. O sırada siyasi yasaklı olduğu için başbakanlığı üstlenememiş AK Parti genel başkanı Tayyip Erdoğan, sonuncusu 8 Şubat 2016 tarihinde olmak üzere, kendisinin 1 Mart tezkeresinden yana olduğunu sürekli açıklamıştır.

Türkiye’de konuşlandıracağı askerlerini yola çıkarmış, sahil illerinde üs olarak kullanacağı yerleri belirlemiş olan ABD, arzusunun yerine gelmesinin TBMM tarafından engellenmesini hazmedemedi.

İki ülke arasındaki ilişkilerin en dibe vurduğu bir süreç daha hükümetin ilk yılında yaşandı.

Tezkerenin reddinden birkaç ay sonra -4 Temmuz 2003’te- Irak’ın Süleymaniye kentindeki Türk askeri karargahını basan Amerikan askerleri Türk askerlerinin başına çuval geçirdi.

Meclis’te tezkerenin reddi ABD tarafından tepkilerle karşılanmış olsa da, Irak’ın işgali ve sonrasında yaşananlar yüzünden, İslam Dünyası’nda Türkiye’ye ve özellikle de AK Parti iktidarına ilgi artmış; dahası, başta Washington’a destek veren İngiltere ve İspanya gibi ülkeler olmak üzere Batı da ABD’yi yalnız bırakma yoluna gitmiştir.

Her iki tarihi olayda, içeride askeri vesayetin dayatmalarına -28 Şubat’a-, dışarıda da ABD’nin işgalci güç olarak Türkiye’yi de yanına almasına -1 Mart tezkeresine- karşı çıkmada katkılarım olmuştu.

AK Parti’nin iktidara gelişinde, 28 Şubat sürecinin toplumdan gördüğü tepkinin de rolü vardır. Türkiye’nin AK Parti iktidarı sırasında dışarıda görmeye başladığı ilgi ve desteğin hayranlık derecesine varması da 1 Mart tezkeresinin reddiyle ilgilidir.

Tarihin böyle cilveleri oluyor işte. 28 Şubat’la önlenmek istenenler, o amaçla kurulan tuzakları aşınca iktidarda kalıcılık kazanıyor; 1 Mart tezkeresi ardından yaşandığı gibi, kayıp gibi görünen bir gelişme sonrasında ülkenin kudret ve itibarı zirveye çıkabiliyor. 

ΩΩΩΩ

Reklam

17 YORUMLAR

  1. Çok garip bir ülkede yaşıyoruz gücü elde edenin hemen karşıdakinden intikamını bir şekilde aldığı ve sürekli İntikam yeminlerinin edildiği garip ülke çok yazık ne zaman bu ülke hak ve hukukun tesis edildiği kişiye göre sistemin olmadığı bir yönetim şekline kavuşacak!?

  2. Tarihin böyle cilveleri oluyor işte. 28 Şubat’la önlenmek istenenler, o amaçla kurulan tuzakları aşınca iktidarda kalıcılık kazanıyor; 1 Mart tezkeresi ardından yaşandığı gibi, kayıp gibi görünen bir gelişme sonrasında ülkenin kudret ve itibarı zirveye çıkabiliyor.
    😀işte buna göklerden gelen bir karar vardır..kaderinde üstünde bir kader vardır….deniyor..

  3. incelikli bir yazı olmuş, sayın koru.
    28 şubat sürecinin ardından gelenler,
    1 mart tezkeresi ile yol ayrımına girdiler,
    hayır diyenler zaman içinde siyaset sahnesinden silinirken
    https://www.youtube.com/watch?v=4TNxat2XNg0
    evet diyenler yerlerini korudular
    ne adalet geldi,
    ne de kalkınma oldu sonuçta.
    dünya sefalet endekslerinde,
    yüksek enflasyon sıralamalarındayız sadece.
    nasıl olmadığını ve olamayacağını izliyoruz hep birlikte işte…

  4. Sonuçta kazanan taraf olmadık yine de. Erdoğan hala 28 Şubatın ekmeğini yiyerek iktidardan inmek bilmiyor, bu kadar yolsuzluğa ekonomik krize rağmen. Demokrasiyi ve anayasayı toptan rafa kaldırdı ve dünya otokratları listesinde baş yaptı. Nereden nereye. ABD’ye posta koymayla başlayan süreçte de sürekli posta koyulan ülke durumuna düştük. Dünyada ne itibarımız ne saygınlığımız ne de sözü dinlenirliğimiz kaldı. Rusya’nın kucağına düştük. Gaz versin, iki nükleer santral patlatsın, depoda saklayacağımız füzeler versin ama gelsin dibimizde Suriye’ye yerleşsin üç taraftan ülkeyi kuşatsın diye. Yarın Ukrayna’ya yaptığını bize yapsın diye hazırlık olsun namına herhalde. Akılsız yolsuz hedefsiz bir yönetimin ülkeyi getirdiği perişan durumlar. Bunu da yerli milli politika diye satıyor yerli Rusçu işbirlikçiler.

    • 28 Şubat, Türkiye’nin geleceğine, eğitimli iş gücümüze, ehil uzmanlarımızın olabilme ihtimaline, mesleğini canla başla yapan yetişmiş elemanlarımızın varlığına karşı yapılmış bir ihanettir.

  5. Verirler herkese teskere. Yaptığın iş kendine uymazsa verir emri batılı askere: bul ve yok et!😡
    Maşalarını (pkk fetö..) yok edebildin mi? Hayır. Niye?
    Kullanışlı malzemeyi buldumu süpürmeyi de erteliyor deliğe haliyle..
    Bazan terörist bazan gasteci medyacı tarikat cemaatçi bazanda siyasetçi buluyor,
    BULMAKTA HİÇ ZORLANMIYOR hernedense!
    İçişleri bakanı aylardır yakaladı yakaladı bitmedi çete😯;
    Şucular bucular.. enson bekmezciler!..☹️
    (Demekki daha ballılar kaymaklılar etçiler tavukçular kurugıdacılar!… varsa ya?)
    SORAN YOK:bu kadar aylak adamı,
    KİM NE ZAMAN NEREDE YETİŞTİRDİ!!!😡
    Bu insanlar
    -FABRİKA VARDIDA ÇALIŞMADIMI?
    -TARIM HAYVANCILIK YAPMADIMI?
    -GÜVENLİK SEKTÖRÜNDE İŞ Mİ BULAMADI DA!….
    merdiven altı işlere mecbur kaldı???
    Bunu soran var mı?🤔

    • Murat Kurum’un karşısına çıkan şu anki belediye başkanına tek bir soru soruyoruz: 5 yılda İstanbul’umuza kazandırdığın tek bir eser ismi söyleyebilir misin?

  6. Rantiye ekonomisinin baş aktörü, namı diğer “patronlar kulübü” TÜSİAD “ekonomi kötüye gidiyor” gerekçesiyle erken seçim istedi.
    Oysa çalışanların durumu gayet iyiydi!
    Başbakan Erbakan işçiye, memura, emekliye ve hatta askere cumhuriyet tarihinin en yüksek zammını vermişti.
    Ve TÜSİAD rahatsızdı bundan…
    Çünkü Erbakan, devletin özel bankalardan yüksek faizle borçlandırılmasına son vermiş ve kamu bankalarıyla KİT gelirlerini aynı havuzda toplayarak çaldırmadığı kamu kaynaklarını çalışan lehine kullanmıştı.

  7. 28 şubat mağdurları
    bu günün zalimleri oldular galiba
    buna ne diyorsun Fehmi abi…

  8. Fehmi Bey iki başlıklı bir yazıyla konuları oldukça kısa geçmiş , oysa her biri ayrı ayrı ve uzun uzun yazılabilirdi .
    Askerler , 28 Şubatta meydanlarda terör estirirken ve bir yandan da dindar personeli kapı dışarı ederken F.Gülen ise gizliden gizliye altlarını oyuyordu , kendi kıçlarından haberleri yoktu !
    Ikincisi ; o günün askeri vesayetine karşı çıkan mağdurlar , bu günün vesayetçisi ve mağruru olarak başımıza bela oldular !
    Üçüncüsü ; 28 Subatin askeri kanadı güya yargılandı , hapse atıldı , sivil kanadı ise elini kolunu sallaya sallaya geziyor !
    Dördüncüsü; 1 Mart tezkeresinin geçmesini aslında AKP. istiyordu , uzun uzun at pazarlıkları yapılmadı mı, Güneydoğuda Conilere araziler kiralanmadı mı , ancak kaderin bir oyunuyla tezkere kazaya uğradı ve geçmedi!
    Ve böylece AKP. yalandan kahraman oldu , biraz da bu sayede bu günlere geldi .
    Amma ve lakin Coniler de bunun acısını fena çıkardılar , olan bizim Suleymaniyedeki askerlere oldu , başlarına çuval geçirildi , tezkere kahramanı AKP. ise sadece seyretti !
    Şimdi bazıları sorabilir , AKP. ne yapabilirdi yani diye , Adana Incirlikteki Conilerin kafasına da mis gibi biz çuval geçirirdik olur biterdi !
    Ama AKP. de tabii o yürek ne gezer !
    Dedim ya konu uzun ,biz de fazla sıkmadan böyle kısa kısa temas ettik , bu kadar yeter .

    • Ancak maalesef unuttugumuz önemli bir figür daha var yani beşincisi de Erbakan ; Erbakan Hoca da vargücüyle 28 Subatcilara çanak tuttu , onların degirmenine habire su taşıdı, tarikatcilarla gulu gulu danslar yaptı!
      Yaaa.. işte böyle.

      • Erbakan zihniyetinin hatası “herkesi, her Müslümanım diyeni kendi gibi sanması!”.
        Kimisi zamanı okuyamaz, kimisi kendi hayal dünyasında yüzer, ..
        (Planlar.. proceler.. hizmet!çiler akıl imanlıyım diyenler.. ülkeyi geçtim dünyayı kurtarabileceğini zannedenler)
        Bu günde hala aynı hata yapılmıyor mu? Devlet kuracağım bahanesiyle binlerce gencecik fidanların ölümüne sebep olanlarrr!!!…
        Başkasının salatasına hıyar olmsya kalkanlarrr!!…
        Geçmişi sana unuttururlarsa;
        yaşadığın yerde nelerin hassas konu nelerin cıss nelerin mamma yada (suyun membaı nerede?) konularını özümseyemezsin!
        Alemi sersem kendini akıllı zannetmeye başlarsın:(((((
        Taaa!… ki;
        Emeklin uyanıncaya, çifçin etçinin ineği kalmayıncaya, aynı apartımanda oturanın birisi eş.ek gibi çalışırken geçinemezken!!!,
        Alt dairede oturana koli koli erzak vs geldiğine “ne oluyor acaba?” diye bakmayı AKIL EDENE!! kadar.

    • “F.Gülen ise gizliden gizliye altlarını oyuyordu , kendi kıçlarından haberleri yoktu !”

      bu tür eleştiriler bir kitle eleştirisi olup genelde eleştiri yönetildiği topluluğun liderinin ismi anılarak söze başlanıyor. oysa eleştirenin eleştirdiği topluluğun liderine uzak, liderin kendisini tanıma imkanlarindan mahrum kaldığı sözlerinden anlaşılabiliyor. ben bunu anlamış bulunmaktayım. yukarıdaki örnekte olduğu gibi “nasıl kendi altini oymuş olduğu, bunu nasıl yapmışlar mesela ben bunu 8 senelik okuma ve dinleme faaliyetlerimde anlayamadım.

      anlayamadığım baśja bir şey daha var, haberleri olsaydı ne yapacaklardı, ne yapabilirlerdi? size göre ne yapmaları gerekiyordu?

      – siyasetin duayen gözlemcisi Üstad Fehmi Koru’dan siyaset mi öğrenmeleri gerekiyordu?

      – yoksa gene Üstad Fehmi Koru’nun yaptığı gibi bunlar beni kendi çıkarlarına kullaniyorlar, ben kendimi pis işlere alet edemem deyip de kör bizden bir göz istiyor biz de onlara iki göz birdwn verelim sasirsinlar deyip de topluca istifa mı etmeleri gerekiyordu?

      yAni ne yapmaları gerekiyordu?

      bekara karı boşalmak kolay diye boşuna mı söylemişler acaba?

      • Baran Hocam , vallahi ben de sizin neyi anlamadığınızi anlamadım , iyi mi !
        Yoksa seve seve izah ederdim .
        Iyi akşamlar efendim.

      • Yaşadığınız şehirde belediye kaynaklarını kendi ikbali için kullanan, vaatlerini yerine getirmeyen, sizi saatlerce trafikte bekleten, değerli tek bir projeyi hayata geçirmemiş her kim varsa partisi, adı, şanı ne olursa olsun sandıkta basın tokadı ve değiştirin.

  9. TEZKERE GERÇEĞİ
    1 Mart 2003 tezkeresi “yanlışlıkla” reddedilmiştir.
    Bu yanlışlık “kaza süsü de” değildir.
    TBMM iç tüzüğüne göre o anki TBMM üye tam sayısı 550 olduğundan normal karar sayısı değil nitelikli çoğunluk gerektiğinden yani 276 “evet” oyu almayan bu tür talepler reddedilmiş sayıldığından reddedildi.
    Hatta ilk anda tezkerenin kabul edildiği açıklanmıştı.

    • Evet , aynen öyle olmuştu !
      Kıçlarından haberi olmayanlar çok sevinmişti!
      Sonracağıma efendim cıs oldu !

Yoruma kapalı.