Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ”Artık bu oyunun sonuna geldik” dedi ve Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği konusunda topu karşı sahaya atıverdi.
Meclis’in yeni yasama yılına başladığı gün, hiç değilse Turgut Özal‘dan beri, cumhurbaşkanlarının milletvekilleriyle doğrudan, halkla da TV ve gazeteler aracılığıyla dolaylı iletişim kurmasını sağlıyor.
Hitapları iç ve dış kamuoyu için ufuk turu yerine geçiyor…
Dünkü Meclis konuşması Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın, AB ile yolları ayırmanın hemen önünde bulunduğumuzu bana düşündürdü.
Konuşmanın ilgili bölümünü okuyalım:
”Avrupa Birliği şayet, objektif bir değerlendirmeyle Türkiye’yi tam üye yapacaksa, bunun önünde hiçbir engel bulunmuyor. Biz buna hazırız. Fakat böyle bir niyeti olmadığı hâlde, akıl-mantık dışı dayatmalarla bizi oyalamaya devam edeceklerini düşünüyorlarsa, yanılıyorlar. Artık bu oyunun da sonuna geldik, bunu bilmeleri lazım. Türkiye’yle veya Türkiye’siz yoluna devam etme seçimi Avrupa Birliğine aittir, o seçimi kendileri yapacaklar. Kurnazlık yapıp sorumluluğu bizim üzerimize yıkmaya çalışmasınlar…”
”Zafer değil, tam bir hezimettir” tespitiyle başlattığı ‘Lozan’ tartışması üzerine geldiği için, Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın Meclis’e hitaptaki bu sözleri, AB üyesi ülkelerin başkentlerinde, Türkiye’nin bir yol ayrımına geldiği şeklinde yorumlanacaktır.
Hedef hep Avrupa’ydı
Türkiye İstiklâl Savaşı sonrasında kendisine istikamet belirlerken, Anadolu’yu işgal etme hevesini açık etmiş olan Avrupa ülkeleriyle hesaplaşmayı ve yönünü farklı istikametlere çevirmeyi hiç düşünmedi; Türkiye Cumhuriyeti‘nin tarihi, neredeyse bütünüyle, Batı ile –özellikle de Avrupa ile– bütünleşme arayışının tarihidir.
DP’nin dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu‘nun, idamlarına hükmedilen siyaset arkadaşları ve dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile infaz için İmralı Adası‘na götürülürken, gemide, Türkiye’nin AB üyeliği konusunu hayıflanarak açtığı söylenir…
Hayıflanmasını sebebi, 27 Mayıs (1960) cuntasının idamları göze almasının AB üyeliği ihtimalini ortadan kaldıracağı öngörüsüdür.
Tabii o zaman henüz AB olmamıştı birlik, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak konuşuluyordu. Türkiye 1959 yılında AET’ye üyelik başvurusunda bulunmuştu.
Ülkemiz 1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşması‘yla AB’ye tam üye adayıdır ve adaylığı AB tarafından 2005 yılında bir kez daha pekiştirildi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın çıkışı bunca yıl kapısında bekleten AB’ye ”Bizden bu kadar” mesajıdır.
Uzun ince bir yol olduğunu biliyoruz
Yolları ayıralım ayırmasına, ama bunun o kadar kolay olmayacağını da bilelim.
Birleşik Krallık (İngiltere) halkına oylatarak AB’den çıkma kararı aldı 100 gün önce. Kendine özgü sebeplerle zaten AB’nin ana mekanizmaları (Schengen ve Maastrich) ile kendini bağlamamış bir ülke olmasına rağmen, çıkışın kolay olmayacağını şimdi şimdi anlıyor Londra…
Muhtemelen, ”Bundan böyle biz yokuz” resmi tavıra dönüştüğünde, Türkiye de benzer bir zorluğu yaşayacaktır.
Şu bilgi Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinden:
”Türkiye Avrupa’nın 6. büyük ekonomisidir. Aynı zamanda AB ile yaygın ticari ve ekonomik ilişkileri olan bir ülkedir Türkiye. AB bizim en büyük ticaret ve yatırım ortağımızdır da. 2014 yılındaki yabancı ticaretimizin yaklaşık yüzde 40’ı AB üyesi ülkelerle gerçekleşti. Bu oran 2015’in ilk çeyreğinde yüzde 42’ye yükseldi. Ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırım içerisinde AB’nin payı yüzde 64’tür.”
Yabancı sermaye Türkiye’ye ilgi gösteriyorsa, bunda, AB üyelik perspektifinin rolü büyüktür. AB ile üyelik müzakereleri ve çıkartılan uyum yasaları Türkiye’yi Avrupa sermayesi için câzip kılıyor.
Avrupa-dışı sermaye için de…
”Biz artık yokuz, kendimize AB dışında bir yol seçeceğiz” dediğimizde eski câzibemizi koruyabilecek miyiz dersiniz?
Üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir sorudur bu.
Türkiye AB için de önemli
Kapılarına ‘mülteciler’ dayandığında ülkemizin değerini idrak etmeye başladı AB üyesi ülkeler… Almanya’nın öncülüğünde TC vatandaşlarından AB üyelerine uygulanan ‘vize muafiyeti’ vaadi o sayede çıktı.
Yapılan anlaşmanın şartlarını yerine getiriyor ülkemiz; Avrupa kamuoyunu ikna etme amaçlı birkaç basit düzenleme daha yapıldığı takdirde, ‘vizesiz Avrupa‘ yolu da açılabilecek Türkiye’nin önünde…
Bu konuda ısrarlı olmalı.
Vatandaşlar bunun farkında
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) tarafından her yıl Realta Kamuoyu Araştırma Şirketi‘ne yaptırılan anket sonuçları buna işaret ediyor.
En son bu yılın nisan ayında ortaya çıkan tablo şu:
“Araştırma bulgularına göre, katılımcıların % 75,5’i Türkiye’nin AB üyeliğini desteklerken, % 24,5 karşı çıkmaktadır. 2015’te % 61,8 olarak ölçülen destek oranının 13 puan yükselmiş olduğunu görüyoruz. AB ile ilişkilerimizin son dönemde mülteci anlaşması ekseninde hareketlendiğini de dikkate alırsak, bu yüksek oran kamuoyunun sürece desteğini ortaya koymaktadır. AB üyeliğini destekleyenlerin % 45,4’ü üyelik ile refah ve ekonomik gelişmişlik düzeyinin artmasını beklerken, % 35,8 Avrupa’da dolaşım, yerleşme ve eğitim imkanı beklentisi ile % 33,8 ise demokrasi ve insan haklarında gelişme beklentisi ile üyeliği desteklediğini ifade etmektedir. (..) Araştırmada katılımcılara Türkiye’nin AB üyesi olup olmayacağına inanıp inanmadıklarını da sorduk. Yüzde 35,6 inandığını söylerken, % 64,4 inanmadığını söylemiştir.”
Şanghay Beşlisi mi, Ortadoğu’da ittifak mı?
Lozan üzerine başlayan tartışma ülkemizin önünde yeni bir dönemin açılacağının ilk işaret fişeğiydi. Üstüne gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın Meclis’e hitabı yeni dönemin AB ile arayı açmayı da içine aldığını düşündürüyor.
Belki bir ara sözü edilen Şanghay Beşlisi, belki Ortadoğu’da yeni bir ittifak…
Şanghay Beşlisi‘nde başı çeken Rusya’nın halen Halep üzerine yağan bombaları Esad rejimine sağlayan ülke olması…
Ortadoğu merkezli bir ittifak kurulabilmesi için gerekli şartları oluşturmanın neredeyse imkânsızlığı…
Yeni ittifak arayışları üzerinde düşünürken bu gerçekleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor…
Sorun, acaba, 15 Temmuz hâin ve uğursuz darbe girişimi sonrasında OHAL rejimine geçilip Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve bu durumu daha uzun bir süre devam ettirme niyetinden mi kaynaklanıyor?
OHAL rejimine sahip bir ülke olarak AB ile üyelik müzakereleri yürütülemez de…
ΩΩΩΩ