AK Parti yol ayrımında.. Gözler tıkanıklığı ortadan kaldıracak tedbirleri alacağı beklentisiyle Külliye’ye çevrili…

33
Reklam

Bir yıl önce yapılan seçimde, liderini yüzde 52 oyla yeniden cumhurbaşkanı seçtirmeyi başarmış, MHP ile stratejik ortaklık kurarak iktidarını bir kez daha beş yıllığına uzatabilmişti AK Parti. Önemli büyükşehirleri yerel seçimde kaybetmiş ve stratejik ortağı ortaklıktan daha kazançlı çıkmış olsa da son yerel seçimde kazandığı belediyeler de var. 

Peki ne oldu da kuruluşunun 18., iktidara gelişinin 17. yılında AK Parti ‘kaybedenler kulübü’ imiş gibi tartışılıyor?

Yalnızca muhalifleri değil, eksilmeyen bir heyecanla her halinde kendisini savundukları bilinen kalemler ve yorumcular da, AK Parti’yi son viraja girmiş gibi değerlendiriyorlar.

Gerçekten üzerinde durulması gereken bir durum bu.

Erdoğan’ın iktidar ömrü herkesten uzun oldu

İktidarda 17 yıl bayağı uzun bir süre. AK Parti çok partili demokratik sistemde iktidarların ömrünün on yıldan az olduğu ülkemizde o süreyi yakında ikiye katlamış olacak. Lideri Tayyip Erdoğan daha şimdiden gelmiş geçmiş Türkiye Cumhuriyeti siyasi liderlerinin hepsinin iktidar ömürlerinden fazlasını partisinin ve devletin başında geçirmiş oldu. Bu durum demokratik Batı ülkeleriyle mukayese edildiğinde bile Erdoğan açısından büyük bir başarı.

Kurulması üzerinden bir yıl geçmişken iktidara taşınan parti Batı’da pek yokken gerçekleşmişti AK Parti iktidarı; bu deneyim şu yakınlarda İtalya, Fransa, Ukrayna gibi ülkelerde de tekrarlandı; kurulan yeni partiler oralarda da çok kısa sürede iktidar veya iktidar ortağı oldular.

Türkiye başka alanlarda olduğu gibi partilerin iktidara taşınma süresi kısalığı açısından da başkalarına ‘örnek’ teşkil eden ve örnek alınan bir ülke oldu.

Reklam

“Siyasette bir çok yenilik önce Türkiye’de deneniyor, sonra başka ülkelere taşınıyor” tezim biraz da bu tür örneklere dayanıyor.

Son dönemlerin moda konuları ‘popülizm’ ve ‘hakikat-ötesi’ veya ‘çakma haber’ de aslında Batı’da tartışma gündemine girmeden önce bizim ülkemizde varlığını hissettirmişti.

AK Parti’nin 18. yıldönümünün eskisi kadar parlak etkinliklerle ve yorumlarla karşılanmamasının sebebi bu gerçekler ışığında araştırılabilir.

Sebepler, sebepler

Halkta bir bezginlik hissediliyor.

O hissin en çarpıcı sonucu, Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı seçildiği 1994 yılından başlayarak hep aynı çizgideki siyasiler tarafından yönetilmesine alıştığımız İstanbul’un, ilk seçimde 13 bin, tekrarlanan seçimde ise 800 binden fazla oy farkıyla, muhalefet cephesinin desteklediği adayın yönetimine geçmesidir.

Sadece İstanbul da değil; başkent Ankara’nın da aralarında bulunduğu ülkenin altı büyük ilinin belediye başkanlıklarını muhalefete kaybetti AK Parti…

Kendisi için daha hazini, AK Parti’nin oy deposu olarak bilinen İç Anadolu’daki önemli kentlerde de stratejik ortağı MHP’nin adaylarının belediye başkanı olarak seçilmesidir.

Reklam

Muhalefet cephesinin önemli merkezleri kazandığı yetmezmiş gibi, ortağı da hep elinde tuttuğu garanti belediye başkanlıklarını AK Parti’nin elinden aldı. 

En önemli özelliklerinden birini daha bu süreçte kaybetti AK Parti: Siyasi tasfiyelerini sessiz sedasız gerçekleştirmeye alışmış ve ‘trenden indirdiği’ eski yol arkadaşlarının bu durumu sürekli sineye çektiği görülmüşken, ilk defa bu sebeple hesaba çekilmeye başladı.

Ahmet Davutoğlu’nun parti içerisinde kalarak yayımladığı 15 sayfalık manifesto AK Parti’nin kuruluş felsefesinden uzaklaştığını sorgulayan bir metin olarak değer taşıyor. AK Parti iktidarı boyunca en uzun süreyle önemli konumlarda bulunmuş ve hep başarılı uygulamalara imza atmış Ali Babacan’ın partiden istifası ve birbiri ardına yayımladığı açıklamalar da muhalif çizginin partileşmeye karar verdiğinin ilanıdır. Davutoğlu’ndan farklı olarak Babacan her geçen gün genişlediği haberi alınan bir kadro hareketi başlatmış bulunuyor.  

“Reise ölümüne bağlıyım” sözünün sahibi bir AK Partili de, “AK Parti ömrünü doldurdu; yenilenmiş bir AK Parti’ye değil yeni bir AK Parti’ye acilen ihtiyaç var” görüşüyle kamuoyu önüne çıkabildi.

Kutlama etkinliklerinin eskisi kadar canlı ve heyecanlı olmaması için bu kadar sebep yeterli.

Birkaç eksi ve bir artı

Ancak bir de uygulanmakta olan politikaların hemen her alanda iktidarı sıkıştıran bir hal almasını da bu tabloya eklememiz gerekiyor. Ekonomide yaşanan sorunlar yapay yöntemlerle sumenaltı edilmeye çalışıldığı için alttan alta daha da büyüme ihtimalini içinde barındırıyor. Dış politikada izlenilen hamasete dayalı tavırlar sonunda yakın ve uzak komşularla ilişkileri zayıflatıp kopma noktasına getirdiği gibi, hiç istenmemesi gereken sonuçlar da (mesela ‘Güvenli Bölge’) doğurmaya başladı. 

Yeni dönem bu eksilerden ibaret değil elbette. AK Parti kayıplar yaşadığı aynı süre içerisinde kendisine “Biz de iktidarın ortağıyız” diye övünen Vatan Partisi ve Doğu Perinçek gibi yeni dostlar kazandı. Vaktiyle ölümüne kendisine karşı çıkmış, kapatılmasını talep etmiş bazı isimlerin gönlünü ‘tamamen duygusal’ yöntemlerle çelebildiğini de söyleyebiliriz.  

Hiç değilse buna sevinebilirdi AK Partililer, ama bu ‘olumlu’ gelişmenin kapağını açmaya da nedense yanaşmıyorlar.

Bütün gözler Külliye’ye çevrilmiş durumda; AK Parti’nin her düzeydeki yönetiminde yer alanlar, karşı karşıya kaldıkları bu durumu tersine çevirmeyi, oradan çıkacak kararlardan bekliyorlar.

Galiba bizlerin de gözlerimizi oradan ayırmamamız gerekiyor. Bakalım olanı olmamış hale getirme yönünde ne gibi tedbirler alınacak?

ΩΩΩΩ 

Reklam

33 YORUMLAR

  1. Erdoğan gerçekten emperyal Batı’ya zarar veren politikalar uygulasaydı çoktan iktidardan giderdi. Zira ekonomide yaptıklarını Batı’dan aldığı dış borçlarla sağlıyordu. Uyguladığı dış politika ya Batı’nın işine gelen yada ilk başta aleyhineymiş gibi gözükse de sonunda Batı’nın istediği şekilde sonuçlanan politikalardır.
    1- Aldığı borçlar ile ağırlıklı olarak inşaat işleri yaptı (yap-işlet-devret mega projeleri de borçlanmanın bir çeşididir).
    2- Kırsal nüfusu şehirlere yığdı, tarımı neredeyse öldürdü. Bu durum işsizliğe ve trafik başta olmak üzere kentsel sorunlara yol açtı. Bu sorunları çözmek için de durduk yere büyük masraflar yapıldı.
    3- Büyük şehirleri tam anlamıyla betona çevirip şantiye-rantiye devleti kurdu. (Böylece ‘Beton Recep’ lakabını hak etti). Bu lakaptan kurtulmak için de Millet Bahçeleri furyasını başlattı. (Hiçbir işi ölçülü yapamıyor)
    4- Bizden önce bir şey yapmamışlar dedi fakat Devlete ait fabrika, tesis ve arsaları sata sata bitiremedi.
    5- Dış politikada dost sayılacak ülke bırakmadı. ABD’nin neden Suriye Kürdistanı kurmak istediğini anlamazlıktan gelip Türkiye’nin başını belaya soktu. Bir gece ansızın girebiliriz dediği Kuzeydoğu Suriye’de tampon bölgeye razı oldu. Mursi’ye dik dur taviz verme dedi, Mısır’ı kaybettik. Doğu Kıbrıs’taki doğalgaz bölgesi anlaşmasında Mısır dahil komşu herkes var, Türkiye yok. Çünkü hepsiyle kavgalıyız.
    . . . Daha yazacak çok şey var ama bir yorum yazısına bu kadarı sığar.

    Siz Batı’daki üst akıl olsanız Erdoğan’dan neden rahatsız olasınız ki ? Geçmişte Galatasaraylılar önceki başkanın seçimleri kazanması için dua ederdi, zira onun başkanlığı döneminde GS ençok şampiyonluk yaşamıştı.

    M.K. Atatürk’ün haklılığı Erdoğan sayesinde kanıtlandı. Siyaset seküler/laik zeminde yapılır. Aksi takdirde işte böyle olur, halk dinine sahip çıktığını sanarken yanlışlara ve yolsuzluklara sahip çıkar da nice zaman bunun farkına bile varamaz.

  2. Türkiye’nin Dünya siyasetinin laboratuvarı, amiyane tabirle deneme tahtası olarak kullanıldığı tespitine aynen katılıyorum.
    Deney yapanlar kimler? Tabii ki, en üst akıl.
    Daha önceki deneylerinden elde ettikleri ve bu nedenle tereddütsüz uyguladıkları sonuçlar var mı? Hiç kuşkusuz. En başta: “Biz toplumlara(sürülere) sadece yönetici atamakla onları sömürmekle bırakmayız.Ayrıca bu yöneticiler aracılığı ile onları aşağılattırırız” Müthiş, şapka çıkartılacak bir tespit.Şu itirazı duyar gibiyim. Tepe tepe kullan, bir de aşağıla.Ne ala Dünya.En küçük sosyal birim olan köy ölçeğinde düşünelim.İki ayrı köyümüz olsun. A ve B köyleri. A köylüleri sevgi saygı ortamında büyümüş, nezih vatandaşlardan oluşsun. B köyü ise korku, baskı, yalan, talan ortamında büyümüş vatandaşlardan oluşsun. A köyünün muhtarı vatandaşlara “-Bey amca, hanım teyze, beyefendi, hanımefendi” anlayışı ile yaklaşır ve hiç bir problem yaşanmaz. B köyünün muhtarı bahsettiğim söylem ve yaklaşımı sergiler ise problemler baş gösterir. B köylülerinin en önemli ihtiyacı karşılanmamıştır: “Aşagılanma ihtiyacı” Üç boyutlu fotoğraf gibi gözünüzde bazı şeyler belirmeye başladı mı?
    Şu anki deneyin konusu şu: “Aşagılamada bir eşik, bir sınır var mı?” Bu sorunun cevabını “Dehada bir sınır vardır. Ancak aptallıkta bir sınır yoktur” şeklindeki kişiler için buldukları kuralın, toplumlar için de geçerli kabul edilip edilmeyeceği belirleyecektir.Deneyin sonucunu merakla bekliyorum.Ancak pek ümitli değilim.

  3. Bugün ne yorumları okumaya nede yorum yazmaya vakıtim yok.
    Fakat, dünkü Uğur beyın! Uykusunu kaçıran yorumumun arkasında olduğumu bir kez daha tekrar ederek…. Tarıh okuma konusuna, değınmek istıyorum….bana tavsıye edenlerle ve tarıhten ders verenlere bir çıft sözüm olacak.
    Benım en sevdığım ve en fazla okuduğum” “TARIH” ve tarıh KITAPIARIDIR….ve bayağıde işime yarıyor, geçmişdeki hatalaraı’de körü körüne savunmak yerıne eleştirmenın daha faydalı olduğuna inananırım.
    Konuyu uzatmadan, sizlere AKP nın 18 yıl öncesı ile 2012 den sonrakı halını Osmanlının asırlar (zaman) dilimi harıç.
    Şımdımı akp nasıl güç zehırlenmesi ile 10 yılda füze gibi yükselen hem içerde hemde dışarda herkesın gıpta ile baktığı Türkıye Cumhurriyetını tam tersine çevirerek dıbe vurup Tayyip Cumhuriyeti yapması Osmanlının 600 yıllık ömrünü faleketle sonlandırmış imparatorluğu ve İslam alemini cahilleştırerek kangıran hastalığna yakalanmasına sebebıyet veren padişahlar ve onların dalkavuklarının 21.yüz yılda versıyonu yaşaniyor.
    Sız bunlara bakıp ders çıkrmanız gerekırke. geçmlşte ve şımdı yapılmış yalnışlara rağmen ve yalnışlarıde hıçe sayarak, kalkmış bana ders anlatıyorsnuz.

    Osmanlı savaşla kazandığı topraklarla birlikte kendı toprağımızıde kayıp etmedımı? Ettı… Tıpkı şimdiki gibi.
    2003 yılında ABD askerlerıne ülkemizden Iraka geçmelerine ERDOĞANA rağmen “İZİN” vermeyen Türkıyeden Maalesef şimdi ABD Askerlerı Türkıyede ve Türk Askerlerı onların olduğu bölgeye girmesı Erdoğanın izni ile yasak…..

    Yukardakı açıklamamı ve benım tepki verılen dünkü yazının prğrafını anlayıncaya kadar okuyup birde bana tarıh dersi verenlere verdığim cevabı okursanız! Fehmı beyın, yazısndakı konununda zaten tarıhın yalnış yazılmasını anlatan bir konu.
    Kalkıpta geçmişte yapılmış yalnışları irdelemek yerıne elıt bır ksımın muhteşe. hayatları ile’mi öğünseidim?

    Ha sahı Osmanlı arşivinin hepsı halka açılmışmi?
    Açıldı ıse hangınız Osmanlıcayı okuyup anlıyorsunuz?
    Eğer osmanlıcayıde Kuranın tevsırı gıbı tercüme edılmış ise o zaman sız haklısınız derım, çünkü, biz palavra atmayı ve öğunmeyı seven bır mılletız.
    Zaten yaptığımız hayırlaıde göstedış için yapıyoruz.

    Dümkü prğraf.
    Osmanlı impartorluğunda bazı padışahlarının en sevdiği vede 600 yıl boyunca zevkle yaptğı işlerın başında insan kanı akıtmak olmuş. Onun için bölgesini savaşlarla
    Ceheneme çevıren Saraylarını kendileri için adate yalancı Cennet yapip bol bol genç ve güzel jarıyeler (kızlar) haremlerınde kullanarak kendılerı zevkle yaşarken onlarada hayatı zehır etmışler.

    Sahı Osmanlı Padışahları arasında sonradan Müslüma olmamış ve Müslüman Türk asıllı anadan doğma kaçtane Padışah olduğunu bana tarıh dersı verenlerı aranızda bilenınız varmı?
    Irkçı olmadığım ve yalnışları eleştırıp doğrularıde yapnların bir lütfü olarak değılde ücret karşılığı yaptıkları ve vazifeleri olduğu için taktir de edecek değılım zaten haklarından fazlasını alıyorlar yapmak zorundalar onun dolayı enım için ırk meshep fatk etmez.

      • nurdan hanım merhaba! osmanlı konusundaki düşünceleriniz tartışılır. ancak doğru-yanlış olmasından daha önemlisi osmanlı tapınmacılığını aşmış olmanız. bu, öncelikle, doğruyu bulabilmek için olmazsa olmaz temel. osmanlı tapınmacısı birisinin doğruyu bulması mümkün değil. ikincisi ise dini açıdan önemli. bir müslüman Allahtan başkasına tapınmaz.

    • Nurdan hanım açık ve net söylüyorum.Hakikati değil nefsinizi konuşturuyorsunuz.Hata,yanlış bulmaktan kolay ne var.Ben hata adına sizin yazdıklarınızdan daha da fazlasını çıkartırım Osmanlı için.Derdim Osmanlıyı savunmak ta değil;göz göre göre haksızlık yapılmasına katlanmıyorum o kadar!

      Önemli olan bütünü görmektir.Hatasıyla,sevabıyla bilgi üzere değerlendirmektir.Hatasız kim var?Bul bir tane hata,sündüre sündüre kullan ve bas mahkumiyet hükmünü.oh ne ala!Sizin gibi günümüzün haksızlıklarına feveran eden bir insana yakışmıyor bu durum.Sakin kafayla bir daha değerlendirin derim.

      Bir de şu ve benzeri sorular tuhaf kaçıyor:”Sahı Osmanlı Padışahları arasında sonradan Müslüma olmamış ve Müslüman Türk asıllı anadan doğma kaçtane Padışah olduğunu bana tarıh dersı verenlerı aranızda bilenınız varmı?”

      “Estağfurullah,biz kimiz ki “mi diyelim.Bu soru ne manaya geliyor ve cevabı neyi değiştirir Nurdan hanım.Konu nedir,örnekler nereye gidiyor,söyler misiniz?Kusura bakmayın ama bu yaptığınıza demagoji deniliyor.Önemli olan hakikattir ve hakkın hatırı her şeyden alidir.Ve siz kulaktan dolma bilgilerle ahkam kesiyorsunuz…Bu kadar net.Yazdıklarım yerinde duruyor,kaynağıyla buyurun şu yanlıştır deyin.Ama farazi yorum yapmadan; ben de özür dileyeceğim.
      Saygılar.

      • Uğur bey! Ben sizin isminizle başlamamın sebebı “uykum kaçtı” diye yazdığınız için ve, Fehmi beyınde yazı konusunn yalnış “yazılmış tarıh” oluşu ve dığer bır kaç yorumcunun benim yorumuma yaptıkları VATAN MILLET SAKARYA, göndermelerıne ayrı ayrı cevaplarımdır. Kısacası sizin uykunuzu kaçırmasından ilham almışken benım yoruma kızıp Türk mılletını övenlerde cevep yazdım açıkcası tarıh dersı olayı ve padışah anaları sizin yorumunuza değıl….

        Bizdekı ağızlarını açtıkları zaman gavur, yabancı, anası. Bilmem kim vb, vb gibi laf edenlere.
        Padoşahlların anaları hakkında! Tam hatırlamıyorum galiba birtanesi harıç diğerlerı yabancı.
        Benim gelinde yabamcı ve benim için ırk değıl insan olmak önemlıdır.

        Eğer bizler geçmlşdeki yapılmış ve günümüzde yapılan hataları kendımızde yapmış olsak dahı savunmayıp karşı çıkmak yaşam için her zaman faydalıdır.

        Dığer konuya gelınce! Tabiiki çok değerli padışahlarda vardı ve sayılarıda kötülerden çok daha fazlaidi.
        Burada değinilen konulara göre yorum yaptığımız zamanlar osmanlıyı 600 yıl ayakta tutmuş değerlı Padışahları kımse inkarda etmıyor… ve her zamanda taktir edıyoruz.
        Fakat, iyi ve başrılı birisinin arksından gelen becerıksız gözünü kin bürümüş Padişah kos kocaman bır mılletın arasına kın tohumları ekıyor ve onu bir daha kımseler düzeltemiyor.
        İranın oyununa gelen bir kaç sahtekar yüzünden, bütün Alevı vatandaşlarına soy kırım uygulayan padışah gibiıerının tahrıbatı halen daha devam edıyor.1000 yıl sürecek denılen 28 Şubatlar gibi olaylarda biz bunları yaşadlk…..

        İnsanlar geçmişte dedelerının çekdıklerını unutmuyor fırsat ellerıne geçtimi onlarda aynısını yapmaya çalışıyor.
        Önceden yapılmış bu tip yalnışları düzeltebilmek için, geçmiş ile öğünmek yerıne yapılmış yalnışları açıkca eleştırmek ve tartışmak insanların arasındakı korkıyu ve güvensızlığı gıderır.

        Bizde Tarıh bilgisi yazarın siysi ve idolojisine görüşüne göre çarpıtılıyor.
        Onuda zamanı gelınce tartışırız.

        “Hocanın odasının kapısında ismi ve altında da ‘Bizans Tarihi Profesörü’ ibaresi yazılıdır. İnşaat işçisi o iki kişi, Bizans’ın okutulacak ne gibi bir tarihi bulunduğunu merak etmişlerdir. Biri (“Türkiye’yi mi okutuyorsunuz?”) diye de sorar.

        ‘Bizans’ Türkçe’de olduğu gibi dünyanın bütün dillerinde de ayak oyunları, dessaslık, karanlık ilişkiler gibi anlamları yansıtmak amacıyla kullanılan bir sözcüktür; belli ki, ustalar Bizans’ı öncelikle bu anlamıyla algılamış, sonra da düşününce İstanbul ve Türkiye ilişkisi de kurmuştur. İşte o kadar. Merakları onları odanın sahibine “Ne okutuyorsunuz?” sorusunu yöneltmeye sevk etmiştir.”

        • Osmanlı 620 yıllık süreci kapsayan her miliminde farklı bir olayın anlatıldığı devasa bir tablo gibidir Nurdan hanım.Sadece padişahlar, saray erkanı ve onların uygulamalarından ibaret te değildir. Savaşlar,bastırılan kanlı isyanlar,ara ara hortlayan bağnaz softa karmaşalar,İttihat ve Terakkicilerin uygulamaları ve benzerleri de değil…

          Osmanlı aynı zamanda Somuncu baba’dır,Hacı Bayram Veli’dir,Aziz Mahmut Hüdai’dir,Mimar Sinan’dır,Şeyh Galip’tir,Itri’dir,Onun son şarkısını söyleyen Mehmet Akif ‘tir,Mezarının başında durup ağlayan Bediuzzaman’dır…Aynı zamanda Süleymaniyedir,Sultanahmettir,Mostar köprüsüdür,Vakıflardır,hayır kurumlarıdır, camileridir,kendine has evleridir,bahçeleridir,huzur çağrıştıran su şırıltılı sokaklarıdır…

          Aynı zamanda taşını toprağını betona çevirmemize rağmen Piyer Loti’nin, Lamartine’in,Edmondo da Amicis’in büyülü havasını anlattığı ,hala atmosferinde ruhlarının etkisini hissettiğimiz Evliyalar şehri İstanbul’dur.Ötesinde Bursa’dır,Üsküp’tür,Şam’dır,Kahire’dir,Bağdat’tır…

          Malik bin Nebi’nin”İslam’ın kuzeyinde bu devlet olmasaydı Müslümanlık diye birşey kalmazdı “dediği merkezdir.Varken kıymeti bilinmeyen çekilip gittikten sonra da ardında bıraktığı her bir toprak parçasının o günden beri huzuru aradığı coğrafyadır Osmanlı.Serseri evlatlarının mirasını çar çur edip peşinden de sövdükleri bir garip babadır aynı zamanda…Kendi adıma,zaman zaman damarlarımdaki kanın çekildiğini hissettiğim şu zor günlerde O vefalı babayı, sanki uzaktaki sisler arasından “dayanın,dirileceksiniz ” diyerek ümit aşılayan bir silüet halinde görür gibiyim.Adını kim ne koyarsa koysun Onu işte ben böyle görüyorum…

    • Bu milleti ve gecmisini bukadar asagilamak icin bu ulke size ne yapti lutfen birakin bunlari zevk icin kan akitmak filan ayiptir gunahtir.
      Cok fazla cevap yazmayacagim cunku kirici olmam gerekiyor.unutmayin biz bir cag yikip bir cag baslatmisiz zerre kadar insafiniz var ise yuce peygamberin istanbulu feth eden padisah , ordusu ve milletine soyledigi methiyeyi anlamaniz yeterli olur.

      • Dört Dörtlük insan olamaz.

        iyi şeyler yaptıysa övülür, kötü şeyler yaptıysa yerilir.

        Bir elin beş parmağı eşit değildir.

        Osmanlı imparatorluğunda iyi içraatlar yapan olmuş kötü icraatlar yapan olmuş.

        cumhuriyet kurulduğundan beri nasıl kurulan partiler iyi-kötü yönde eleştirildiyse

        Osmanlı padişahlarıda iyi-kötü yönde eleştirilebilir.

        Bediüzzaman, padişah vahdettinin evliya olduğunu söylemiştir. Ama ençok icraatlarını o eleştirmiştir.

        Vahdettin dini yaşantısı birşey denemez ama dünya görüşleri yanlışsa eleştirilir.

  4. iktidar, yine, seçilmiş insanları görevden aldı.
    – Bunlara “yanlış yapıyorsunuz” demek zuldür.
    – Akıllı öğütler, kavrayacak insanlara verilir.

  5. Mehmet Metiner AKP nin yerine yeniden RTE liderliğinde yeni bir AKP kurulmalı demiş ya…
    Ben de diyorum ki gelin tepeden tırnağa değiştirelim.
    Lider dahil, AKP nin tamamı metal yorgunudur.
    Fabrika ayarları deyip duruyor birileride…Kardeşim bu cep telefonu değil ki fabrika ayarlarına dönülsün.
    Olan olmuştur ve olmamış saymak mümkün değildir.

  6. Sayın Koru,
    “Olanı olmamış kılmak Tanrı’nın dahi takdirinde değildir.” Hegel’e ait bir ifade diye hatırlıyorum.
    Yazınızın son cümlesi aklıma getirdi.
    Demem o ki, artık tedbir/ler ile çare bulunamaz. Olan oldu bir defa!
    Saygılarımla.

    • Olan oldu ve bitti mi acaba! Olanlara yenileri ilave ediliyor. Dikkatle izlemekte fayda var bence de..

  7. On yedi yıl
    AK Parti 2002’de iktidar oldu ve 2019’da hala iktidardadır. AK Parti’yi iktidarda tutan nedir?
    1- Yap-işlet-devret modelini uyguladı. Ülkeye Dolar girdi. İsraf ekonomisi ile halk rahat etti. Bugün bu model işe yaramaz hale geldi. Yap-işlet modeli ile fabrikalar kurulmadı. Alt yapılar yapıldı. İsraf ekonomisi uygulandı. Halk devlete borçlandı, halk rahat yaşadı. Şimdi deniz göründü. Halk israf hayatına alışmış, dış yatırımlar durmuş, köylerdeki tarlalar işe yaramaz hale gelmiş, atölyeler ve küçük işletmeler yok olmuş durumda.
    2- Bu tıkanıklık yalnız yurt içinde değil, tüm dünyada da 500 senelik faizli politika tam istihdam sağlandığı için işlemez olmuştur. 1960’tan önce faiz ile elde edilen nakit yeni yatırımlara dönüşüyordu. Hala işsiz insan vardı. Şimdi ise artık işçisiz işyerleri vardır. Yeni yatırım yapılamıyor. Dolayısıyla dünya büyük kriz içine girmiş durumdadır. Türkiye’deki yatırımlar biraz da bu sebeple durmuştur.
    3- Sermaye dünyaya hakim idi. Devlet başkanlarını Sermaye atıyordu. Sermaye ekonomik gücünü kaybetmiş ayrıca gelişen teknoloji sayesinde devletler bağımsız ekonomilerini kurmaya başlamışlardır. Başta ABD’de olduğu gibi artık Sermaye devletlere hâkim değildir. İstediğini atayamıyor. Bu da ekonomik düzenini bozmuş bulunmaktadır.
    4- Türkiye’de başlayan Adil Düzen çalışmaları elli yıl içinde gelişmiş tüm dünya siyasetini değiştirmiştir. CHP-MSP koalisyonundaki başarı İran’da inkılap yapmış, Gorbaçov Sovyetleri yenilemiş, tüm dünya solcuları din düşmanlığını bırakmışlardır.
    Yeni parti bu çıkmazlara çare bulmalıdır. Bu da ancak ilimle olur. Müspet ilim ve fıkıh usulü ilimleri öğrenilmeden çözüm bulunamaz.
    Erdoğan 100 ilim adamından oluşacak bir Ar-Ge merkezini kurmalıdır. Burada üçüncü bin yıl uygarlığı araştırması yapılmalıdır. Burası tam özgür olmalıdır. Adil Düzen benzeri bir düzen oluşturmalıdır. Başka çıkar yol yoktur.
    Partiler bunu yapmıyorsa bu işi Harp Akademisi yapmalıdır. Kurmaylar her söze kulak vermeli, üçüncü bin yıl uygarlığını projelendirmeli ve Milli Güvenlik Kurulu’na sunmalıdır. Bunlar da yapmazsa uçuruma doğru yuvarlanmaya devam ederiz.
    El yordamı ile yol alınamaz.

  8. bazan bir kişi öne geçer arkasından gelenleri de sürükler
    bazanda mahalleli bir araya gelir kendine bir lider seçer, onun arkasından gider.
    odunu-ceketi koltuğa koyup bunu seçeceksiniz diyenler de olduğu söyleniyor.
    ‘insanlar layık oldukları şekilde yönetilir’ diye bir söylenti de duydum.
    insanların acizliğini de gördüm, devletin gücünü de.
    Erzurumun, malatyanın bir köyünün muhtarının adını ezbere bilen lider de gördüm,
    halkıyla, inançlarıyla, örf ve ananeleriyle dalga geçen müsveddeleri de gördüm, şahit oldum.
    binaları eserleri yıkıp yol yapan lideri de duydum,
    yaptığı yollar sayesinde (duble!) trfik terrorünü azaltan da.
    50-100 tane fabrika yapanı da, yapılanı satnı da sever aslında insanımız, sorgulamaz
    ‘seçtiğim ADAM adam gibi bir adamsa benim menfaatim için yapmıştır’ der!
    seçer.. sever.. överr..
    ya omzunda taşır, (ölünce dahi tabutunu omuznda taşır), gerçek gözyaşı döker,
    ya da bir kenara ilişir ve;
    sadece seyreder.
    lider yetiştirmek kolay mıdır sizce?
    yapılan yollar köpruler, hastaneler sosyal güvenlik düzenlemeleri basit işler midir?
    sorgulanması gereken neyi nasıl yaptın açıkla değilmidir?
    ATATÜRK ne büyük insanmışsın? senden sonra menderesler, özallar, erdoğanlar yetiştirdin bu topraklarda (gerçi senin bağişladığın o değerli topraklara galoşla basıyoruz, birazını da tırtıklıyoruz amma olsun!)
    yıllardır başka ülkelerin bizim liderlerimizi örnek aldığını herkes biliyor
    bazı afrika, yunan hatta amrkanya lidernin bile bizi taklit ettiğini (etmeye çalıştığını) gözlemliyorum.
    bizim ise kurbanlıkları besleyip sonrada kesme adetinin bilinçaltına yansıması mıdır nedir?
    yetiştirdiğimiz, hatta kefen giyme şovu yaptığımız liderleri ya astıracak, ya yüce divanda yargılatacak, ya da birgün kim bilir hangi ülkeye kaçırtacak kadar çok seviyoruz!
    bu kadar çok sevmeyin arkadaş!
    herkes Ali gibi Hasan gibi Hüseyin gibi liderinin olmasını ister..
    ama fakat lakin…
    bu dünyada yezidler, muaviyeler de vardı, hep te olacak olmaya da devam edecektir.
    yeter ki oduna cekete bakmayalım, elimizi mıkrıs tutalım, rey’ imizle doğru kişiyi seçelim!
    başka ülkelerin piyonu olup, boş rüyalarla ondan silah alarak kendi kardeşimize doğrultmayalım.
    okuyalım, görelim, dinleyelim, tiyatro izleyelim, tiyatro çevirttirmeyelim!
    ıslah, uzlaşma, ortak hareket etme, birliktelik, ortaklık, hatta sonmoda beraber yaşama! da var bu dünyada.
    başganlık kelimsini bir özümseyebilsek bu kelimeler peynir ekmek gibi kolay gelecek aslında dilimize.
    her yeni bir parti kuranın önünün kesilmemesi,
    kanunu dolanarak entrika çevirmeyi önlemenin yollarıda bulunabilir.
    kanun sadece yargılamaz, caydırıcı gücü de vardır.
    partileri ya açtırmamak yada kapatmak yerine kanunla düzenleme yapıp suçlu olanı bulmak ne kadar zor olabilir ki?
    bu dünyada bizden başka kabiliyetli, becerikli, dürüst, doğru, vatanperver, bilgili, mert, cesur, sevilen, halkını seven, dış güçlerin değil bu halkın yöneticisi olacağını kalben inanarak haykıran insanlar yok mudur?
    çıkması dileğiyle…

  9. Yıllarca bu ülkedeki sistemle barışık olmıyan gruplar,partiler cumhuriyetin kurucusunu eleştiremediklerinden( kanun suç saydığı için) gölge adamlarını eleştirmişlerdir.Akp’ liler de liderlerini eleştiremediklerin’den duvara karşı konuşmaya devam etmektedirler. Bizim gibi Ortadoğu coğrafyasında yaşayan toplumlarda kültürel ve dinsel algidan dolayı NEDENSELLİK SORGULANAMAMAKTADİR. Soru sormaya başladığınız anda, her turlü hakarete uğrayacagınızı baştakabul etmeniz gerekmektedir. Hatta yaşam hakkınız ,özgürlükleriniz elinizden alınır. Aslinda İslam coğrafyası bu yeni yüzyılda REFORM hareketini başlattığının farkında bile değildir. Değişen yada değişecek olan İslam dini değil.Onun yorumu ve uygulama yöntemi olacaktır. Müslümanlar ve kurdukları devletler eleştirel bakış açısına sahip oldukça iyi yonetileceklerdir. Artık kişi endeksli siyaset bitmiştir. Bir toplum kişileri konuşmayıp fikirleri konuştuğunda hedefine varacaktır.

  10. Geçen sene emekliye verilen bayram ikramiyesi 1000 Tl bankamatiklerden çektiğimizde gıcır gıcır para vermişti; Ben dedimki devlet para basmış. Daha sonra gazetelere haberi düşmüş merkez bankası eski parayla 45 katirilyon basmış.

    Yine bu senede bankamatikler gıcır gıcır para veriyor; haberi sonra çıkar.

    Merkez bankasının ihtiyat akçesi yani sadet partisinin liderinin dediği gibi kefen parası harcandı.

    Bir senelik öngürülen devlet açığı 6 ayda ulaşıldı.

    işsizlik %15 lere ulaşıldı.

    Rahmetli Muhsin yazıcıoğlunun Rant ve Yolsuzluk konuşması:

    https://www.youtube.com/watch?v=jwoXtwNsDLM

  11. Devletler tıpkı insanlar gibi doğar,büyür ve ölür diye bir genel geçer söz var.Tarihte kurulup ta sonsuza kadar devam eden bir devlet yok. Mısır medeniyeti, Roma imparatorluğu ve nihayet Osmanlı imparatorluğu gibi..
    Siyasi partilerden de bugüne kadar tarihten günümüze kalan yok, dolasıyla var olanlarda bir gün kaybolup gidecekler,bu çok normal,tıpkı mevsimi gelince karın yağması ve kalkması gibi, normal olmayansa mevsim kalkan karına itiraz etmek kabul etmemek,edememek.
    Her şeyin bir zamanı var,ak partinin mevsimi geçti geçmesine de kimi kamyonla dağdan kar taşıyor,kimi suni kar yağdırmaya çalışıyor oysa mevsim bitti,taşıma suyla değirmen dönmez demiş atalarımız.
    Aynı olay Refah partisinde olmadı mı. Aslında sevinilmesi gereken bir durum demokrasimiz ve siyasi dinamiklerimiz açısından.

  12. AKP yı DEVLET yutmuştur.
    Geleneksel kurucu egemen ideoloji gücünü çok daha tahkim etmiştir.
    Görünen icraatın başındaki kişileri eğip bükmüştür;kendi çizgisine getirmede zorlanmamıştır.
    Bundan sonra çizilmiş rotanın dışına çıkmak istense de istenmese de sonuç kaçınılmazdır.
    İstenen hayati sorunların çözümü legal veya illegal hallettirilmiştir.
    Verdiğiniz görevi eksiksiz yaptım ve henüz işim bitmedi, dense de bunun kararını görevi veren egemenler verecektir.
    Hangi hükumet seçilirse seçilsin; seçimlerde halka verdiği sözleri devletin hakim damarı müsaade ettiği ölçüde gerçekleştirebilecektir.
    Yeni bir iktidar alternatifi doğmak isterse egemenler zamanı geldiğine karar verdiğinde doğmasına izin verilecektir.
    Yeni hedeflerle iktidara gelen partiler de devletin ideolojisinde de mutlak bir değişime sebep olurlar ,ancak bu değişim son derece yavaş ve zaman alıcı olur.
    Doğrusu da bu galiba.
    Devlet halkın belki bir özetidir.
    Halk bazı şeyleri beğenmese de içten bir kabul eğilimindedir.
    Sivil olan bir kimse devletli olduğunda davranışlarının sivil deki gibi olamadığını herkes görmüştür.
    Herkes pozisyonuna uygun bir savunma geliştirir.
    Her ne oluyorsa olması gerektiği için oluyordur.
    Hiçbir şey tesadüfen olmaz.
    Her şey de denge hemen oluşur.
    Hiçbir şey boşluk kaldırmaz.
    Toplum ne kadar hızla değişirse devlette o hızla değişecektir.
    Bireyler olarak kendimizi iyi yönde değiştirebildiğimiz kadar halkta değişecek arkasından da devlet değişmek zorunda kalacaktır.
    Kendimizi iyi yönde değiştirmeden ne halk nede onu yöneten devletin değişmesini beklemekten aptalca bir düşünce başka ne olabilir ki.
    Seçtiklerimiz den kimler iktidar olursa olsun önceden yaşadığımız senaryoların tekrarı pek farklı olmayacaktır.
    Seçilen iktidarlar devlette en fazla artı eksi yüzde beş iyi veya kötü yönde etki edebilirler.
    Kabaca bu etki az değildir, yüzde on civarında bir değişim demektir.
    Bundan fazlasını beklemek hayal olur.

  13. Gerçeğe ihanete izin vermem
    16 Ağustos 2019, Cuma 08:01 AA
    PAYLAŞ
    15 Temmuz’dan sonra kapatılan Kuleli Askeri Lisesi’nin satıldığı haberi önceki gün sosyal medyada gündem oldu. Saat 16.45’te CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in TBMM ofisinden gazetemizin e-posta sistemine konuyla ilgili bir bülten geldi.

    TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi verildiği yazılan bülten “Gündeminize alarak değerlendirmenizi rica ederiz” cümlesiyle bitiyordu. Buraya kadar her şey normal, zaten tüm bültenler böyle gelir. Yarattığı tartışma bakımından araştırmaya değer bir konuydu.

    Bir telefon, haberin yalan olduğunu gösteriyordu ama resmi açıklamayı beklemek gerekti. Saat 17.20’de Kültür Bakanı Ersoy’un twitter hesabından haberin yalan olduğu açıklandı.

    Saat 18.08’de ben twitter hesabımdan, “satılmamış, satılmıyomuş, haber yalanmış” diye hem Tekin’in hem bakanlığın açıklamasını paylaştım. Bu iddiayı ortaya atanların amacı belliydi; geçmişi şanlı bir tarihe sahip Kuleli Askeri Lisesi üzerinden yarattıkları algı operasyonu ile toplumsal gerilimi arttırmak.

    Gerçek öğrenildiğine göre mesele kapanacak sanırken, CHP Milletvekili Tekin’in bana cevaben yazdığı üç twiti gördüm. İlk ikisi soru önergesi ve cevabına ilişkindi. O soru sormuş, bakanlık yanıt vermiş ben de ofisinden gelen e-postaya atıf yaparak toplumu bilgilendirmiştim.

    Ancak üçüncü twitte şunları hatırlatıyordu; “Hükümetin her açıklaması doğru olacak diye bir kural yok.” “Bazı kitaplar bombadan tehlikelidir” diyorlardı, kitaplar bomba değildi. “Gazetecilikten tutuklanmadılar bunlar terörist” diyorlardı kimse terörist değildi. “Aldanıp, kandırılma olabiliyor.” “Takip edeceğiz.”

    Geçmişin izleri

    Tekin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın biz tutuklandığımızda söylediği sözleri hatırlatıyordu. Hepsi gerçek ama eksik. Erdoğan bunları söylediği sıralarda Gürsel Tekin’in adı FETÖ elebaşına geçmiş olsun ilanında yer alıyordu.

    Hükümet FETÖ ile kavgaya başladığında, kitaba bomba mualemesi yapıp toplatmaya kalkan FETÖ’cü savcı Zekeriya Öz’e kefil olan kendi genel başkanı Kılıçdaroğlu idi. Zaman gazetesinde Erdoğan’ın kapladığı sayfalarda 17/25 Aralık’tan sonra yer alanlar; ABD’ye, Balkanlara FETÖ davetiyle giden, fezlekeler gibi ellerine tutuşturulan ödüllerle boy boy fotoğrafları yayınlanan genel başkanı ve milletvekilleriydi.

    FETÖ’nün paçavraları Zaman’ın, Bank Asya’nın önüne yatanlar, Anayasa Mahkemesi’ne gidenler kendi partisindendi. Bizim için “Gazetecilikten tutuklanmadılar” manşetini atan Taraf yönetmeni Ahmet Altan, “Neden tutuklu” diye soran da, “ByLock’çu 4 Bakan 80 milletvekili var” deyip susan, “Erdoğan’ın, Deniz Baykal’ın kasedini izlerken çekilmiş görüntülerini izledim” deyip “Kim izletti?” sorusuna cevap vermeyen de, “Adil Öksüz MİT elemanı onun için serbest tutuklanmadı” deyip, artık ağızlarına alamadıkları “kontrollü darbe” zırvalığının altını doldurmaya çalışan da kendileriydi.

    Son söz size Sayın Tekin, ister iktidar ister muhalefet olsun, derdi gerçek değil siyasi çıkar olanların “aldanması” ve “aldatması” kaçınılmazdır. Ben aldanmadım, aldatmadım, aldanmam, aldatmam, gerçeğe ihanete de izin vermem.
    NEDİM ŞENER- ALINTI

    • “okulu da kopya ile mi bitirdin?” diye soracağım fakat kopya çektiğin kişi normal değil.
      – Bir senin ismini okudum, bir de en son satırı. parafrafı değil ama sadece satırı.
      – İnsanlar ne kadar çok okuduğunu göstermek için sağdan soldan alıntı alır. Ben ise, kendi düşüncem olmayan şeyleri yazmaya utanırım. Çok nadir, verdiğim bilgilerin kaynağını göstermek için alıntı yaparım.
      – Senin maşallahın var.

    • Hurşıt bey, sız alıntıları buraya aktarmayı bırakında, Maden Teknik Aramada MTA Daıre başkanlığı ve bir çok önemli görevlerde bulıunduz ve halen daha devam edıyorsunuz.
      Onun için bıze biraz gümüş, altın veya başka maden yatakları bulup bulmadığınıza daır hızmetlerden bahsedın şımdıye kadar kaç petrol yatağı buldunuza, çünkü, siz halen daha Türkiye ın memurusunuz.
      Sahı Kaz dağlarının ağaçlarını Kanada şirketi mı kestı?
      Bakınız Kanadanın her tarafı orman buna rağmen orada bır ağaç kesemessınız, kanunları hıçe sayar kesersenız, cezasınıde çekersınız.
      Peki sız MTA da yetkı sahıi bırısı olarak Kaz Dağlarının ağaçiarını ortağı Türk olan Kanada şırketının kesmesıne neden göz yumdunuz? Yoksa ortağı AKP li oldhğu içinm vöz yumdunuz?

      Birde, yetkili olduğunuz kurumun ismi maden arama fakat madenlerımizi başka devletler çıkarıyor… Neden bizm MTA bu işi yapmıyor?
      Yoksa siz maaşınızı devletten alıp MTA’yı AKP şübesı olarakmı kullaniyorsunuzda bızım haberımız yok?
      İstersenız Kırıkkaleye bit tane MTA şübrsı açtırın ordakı AKP lıler içinde iyi olur.
      Belkı erken seçımde Mıiiet vekılı olursunuz.
      Yalnız ondada beledıye başkan adaylığınızdaki yaptığınz yalnışa düşüpde görevden istifa
      etmemek gıbi bir hataya tekrar düşmeyesınız.
      Benden söylemesı, Yoksa hayatta bırdah şans elınıze geçmez…. Çümkü, AKP yakında tarıhın partılrer mezarlığına gömülecek.

    • Uzun yıllar devletimizin MTA (Maden Tetkik Arama) Kurumunda üst düzey görevlerde bulunmuşsunuz. Yorum yerine yaptığınız alıntılardan şunu anlıyorum. Size göre Türkiye’deki en değerli maden Erdoğan’dır.

      Hurşit Bey acaba hangi üniversiteden mezun ? : Uluslararası kataloglarda yer almayan ve YÖK tarafından tanınmayıp denklik verilmeyen (uzaktan açık öğretim yapıyor) Newport International University mi, yoksa tanınan Newport University (Christopher Newport University) mi ?

  14. Fehmi Bey’in Habertürk Gazetesinden kesip sakladığım 23 Temmuz 2015 tarihli bir yazısını burada paylaşmak isterim.

    ” PHNOM PENH (Kamboçya)

    Türkiye gerçekten dünyada eşi benzeri az bulunur ilginçlikte bir ülke; birkaç günlüğüne bile ayrılmaya gelmiyor, kısa sürede büyük değişiklikler yaşanıyor. Çok farklı bir programın parçası olarak Uzakdoğu’ya doğru yol alırken, gizemli bir coğrafyada meydana gelmekte olan okuması hoş ve yararlı gelişmeleri okurlarla paylaşma hesabını yapıyordum; daha gezinin ilk durağı olan Tayland’a varmışken Suruç’ta meydana gelen patlama bütün planlarımı altüst etti.

    Kim şu günlerde IŞİD terörünü irdeleyen siyasi bir değerlendirme yerine dünyanın öbür ucundaki Uzakdoğu’da olan-bitenleri okumak ister?

    Ben de kaç gündür, gözüm gezdiğim coğrafyada, kulağım Türkiye’de, Suruç üzerine yazıp duruyorum.

    Yazılmamış bir yönü kaldı mı olayın? Kaldı. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 32 gencin canını alan patlama olayı üzerine, sıcağı sıcağına, ‘’Böyle olaylar yaşanabileceğini söyleyip durdum” sözünün ardında yatan gerçek kaldı.

    Okumaya başlayalım…

    Tarih: 22 Mayıs 2003. Yer: Tahran’da yapılan İslam Konferansı Zirvesi. O zaman başbakan olan Abdullah Gül, İslam Dünyası liderlerine karşı konuşmasını yapıyor: “Cehaleti, yolsuzluğu, insanı, doğal ve maddi kaynakları heba etmeyi sona erdirmekle işe başlamalıyız. Şiddetin temelinde yatan nedenlere eğilmeliyiz. Herkes için daha yüksek yaşam standardını sağlamaya çalışmalı, gelir dağılımı adaletsizliğini ve kentsel-kırsal bölgeler arasındaki uçurumları azaltmalıyız.”

    Aradan 10 yıl geçmiş. Tarih: 16 Ağustos 2012. Yer: Mekke. Bu defa Mekke’de toplanan İslam Zirvesi… Abdullah Gül o günlerde Cumhurbaşkanı. Orada yine Müslüman liderlere karşı yaptığı konuşmanın haberini AA bülteninden okuyalım: ‘’Mekke’deki İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinde konuşan Cumhurbaşkanı Gül, son günlerde artan Şii-Sünni çatışması tartışmaları konusunda önemli uyarılarda bulundu. Mezhep kavgası planlarının bir tuzak olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı, ‘Bu tuzak İslam dünyasını Ortaçağ karanlığına taşır’ dedi.’’

    Cumhurbaşkanlığı süresinin bitmesine az kala, Musul’un IŞİD’in eline düşmesi üzerine, bir nişan tevcih töreni sırasında, Abdullah Gül’ün söylediklerine de kulak verebiliriz artık: “Hatırlarsanız geçen seneler çok dikkat çekmiştim. ‘Afganistan Akdeniz’in kıyısına gelebilir’ demiştim. Onun için bütün müttefikleri hep uyarmıştım, herkesi. Meclis’te yaptığım konuşmada da bunun altını çizmiştim.’’ (12 Haziran 2014).

    Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılması sonrasında katıldığı ilk yurtdışı toplantıda, Kanada’da yapılan Halifax Uluslararası Güvenlik Forumu’nda, karşısındaki Batılı konuklara da şunları söyledi Abdullah Gül: ‘’Geçmişte Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de yapılan hatalar tekrarlanmamalıdır. Çözümler, ülkelerin siyasi ve sosyo-ekonomik dengesizliklerini de dikkate almalı, moral üstünlüğe sahip olmalıdır. Zira, IŞİD, bölgenin politik, ideolojik, ekonomik ve sosyal bütün hastalıklarının kristalize olduğu bir fenomendir.’’ (22 Kasım 2014).

    Ve geldik bu yılın başına, 9 Ocak 2015’e… Okuyalım: “Daha önceki yıllarda da gerek Meclis’te, gerek uluslararası platformlarda söyledim. Maalesef Afganistan Akdeniz’in kıyısına geldi, Suriye’deki kaostan dolayı. Dolayısıyla bu kaosun yarattığı iklimden hiç ummadık çok sürpriz çıkabilir; terör olaylarının gelişmesi de maalesef kaçınılmaz. Onun için herkesin çok dikkatli olması gerekiyor.’’

    Eskiler ‘’Varak-ı mihrü vefayı kim okur kim dinler’’ diye boşuna dememişler… “

  15. İktidarın görevi daha bitmez. Daha satılacak köy tarlaları var. Adamlar tasfiye memuru gibi iş yapıyorlar. Bari, tasfiye memuru gibi tasfiye sürecinden doğan borçlardan sorumlu olsalar. Ne gezeeer.

Yoruma kapalı.