Basın bayramı günü düşüncelerim

40
Reklam

Bugün 24 Temmuz. Basında sansürün kaldırıldığı 1908 yılından beri ülkemizde ‘basın bayramı’ olarak kutlanıyor 24 Temmuz.

Acaba bugün de bayram olarak kutlanacak mı?

Sansürün çeşitleri var. 24 Temmuz 1908 tarihinde bunun en bilinen biçimine son verildi. O tarihe kadar gazetelerde yayınlanacak haber ve yazılar tamamen bu amaçla oluşturulmuş bir heyetin tasvibine sunulur, oradan onay alanlar ertesi günkü gazetede yer alırdı. Sansür heyeti bazen son dakikada olumsuz karar belirtir, gazete yönetimi ne yapsın, o yazıya ayırdığı yeri boş bırakmak zorunda kalırdı.

Bazı sütunları boş bırakılmış gazetelerle sıkça karşılaşılırdı o dönemlerde.

Yüz yılı aşkın süredir bu anlamda bir sansür sürekli uygulanmıyor.

Dikkatli olunmazsa sansürün çağdaş biçimleriyle karşı karşıya kalabiliriz.

Aslına bakılırsa, günümüzde haber ve yazılara doğrudan bir resmi müdahale olmuyor, ancak yazı sahipleri ile haberciler üzerinden benzer bir sonuç alınmaya çalışıldığı da belli. İstenmeyen yazarlar ile haberciler var ve bunların çoğu gazeteler ve televizyonlardan uzaklaştırıldı.

Uzaklaştırmayı tasvip edenler uzaklaştırılanlar için ‘medeni ölü’ sıfatını kullanıyorlar.

Reklam

Yıllarını basın mesleği içerisinde geçirmiş olanlara verilen ‘sürekli basın kartı’ iptal edilen çok sayıda gazeteci var.

Bu uygulamalar da sansürün bir başka çeşidi sayılabilir.

Günlerdir bir yayın grubu ile devletin resmi bir kurumu arasında mesaj trafiği sürüyor. Kurum, yayın grubunun bir yazarının yazısından hoşlanmamış; bunu bütün yayın grubunu suçlayıcı bir üslupla kamuoyuyla paylaşmakta. Gruptan gelen cevaplara yeni mesajlarla mukabele edilirken üslupta sertliğin dozu da artıyor.

Karşı çıkılan basit bir dokundurma oysa. 

Düzeltilmesi gerekiyor idiyse bunu sağlamanın yöntemi var.

Mesajlarla yayın grubunun itibarı sarsılmak isteniyor; bu çok belli.

Sansürün günümüze uyarlanmış biçimi burada da devrede; yazar sansür edilirse -yazamaz hale getirilirse- hiç şaşırmayalım.

Günümüzün tartışma gündemi arasında bir de yabancı vakıflardan maddi destek alan alternatif medya bulunuyor. Devletin resmi kurumu yabancı vakıfların maddi desteğine karşı olduğunu açıkladı. Etkileyebildiği gazeteler ve TV kanalları da yabancı vakıflardan maddi destek alan medyayı ‘beşinci kol’ diye tanımlıyor ve suçluyor.

Reklam

Yeni bir düzenlemeyle ‘yerli ve milli’ olanlar dışında medya kalmaması sağlanmaya çalışılacakmış…

Gecikmeli bir tavır bu.

Rusya bu konuda bizden bayağı erken davrandı.

Vladimir Putin ‘yabancı ajan yasası’ diye bilinen yasal düzenlemeyi 2012 yılında çıkardı. Rusya dışındaki vakıflarla irtibatı bulunan sivil toplum örgütleri orada ‘yabancı ajan’ (Иностранный агент) muamelesi görüyor. 

[Rusçada bu deyim daha önceleri iki dünya savaşı sırasında düşman ülkelerle işbirliği yapan unsurlar için kullanılmış. Bizde ‘beşinci kol’ ile ifade edilen kavramın Rusçası bu.]

2017 ve 2019 yıllarında getirilen birer ek düzenlemeyle yurtdışındaki vakıflardan maddi destek alan medya da bu yasanın içine dahil edildi Rusya’da. Artık o gruplar ve onlarda çalışanlar birer ‘yabancı ajan’ statüsünde.

‘Yabancı ajan’ statüsünde olanlar devlet tarafından sıkı denetime tabiler. Bütün faaliyetlerinde bu statülerini deklare etmeleri gerekiyor. 2012 sonrasında ‘yabancı ajan’ ilan edilen kurumların dış destekleri adeta sıfırlandı, itibarları zedelendi, çalışanları saldırıya uğradı, cezalandırıldı. 2019 sonrasında ise muhalif alternatif medyanın boğazı sıkılmış oldu.

Herhalde bizde de benzer bir yasal düzenlemeye gidilecekse, bu alanda ön almış sayılan Rusya’daki metinden yararlanılacaktır.

[Çin de yabancı vakıfların çalışmalarını kısıtlayan bir yasayı 2018 yılında çıkardı. Orada henüz medyaya yabancı maddi destek konusunda bir düzenleme yapılmadığı anlaşılıyor. Ancak yakındır.]

‘‘Parayı veren düdüğü çalar’’ diye düşünülüyor olmalı. Medyaya ‘yerli ve milli’ sıfatı takılınca oraya giden paranın menşei önemsenmiyor. Yabancı vakıflardan gelen para medyanın genelinde yer verilmeyen görüş ve yorumların da alternatif site ve kanallarda kamuoyunun dikkatine sunulmasına yol açıyor ya, paranın menşeinden daha önemli sakınca sanıyorum bu.

Sosyal medyayı zaptürapt altına almak, YouTube üzerinden yapılan yayınları yasaklamak, yabancı vakıflardan alınan desteklerle sürdürülen yayın faaliyetlerine kısıtlama getirilmek istendiği söyleniyor; ancak Türkiye’yi bir başka alanda daha Rusya ile birlikte anılır hale getireceği için şu aşamada bunlardan kaçınılır herhalde.

Benim beklentim, çıkarılan büyük gürültüye rağmen işin yasal düzenlemelere gitmeden önünün kesileceği ve itibarların zedelenmesiyle yetinileceği… 

O zarar da verildi zaten.

Bugün basın bayramı, unutulmasın.

ΩΩΩΩ

Reklam

40 YORUMLAR

  1. “Baran
    23 Temmuz 2021 At 12:06
    Bernar hocam! bakın 21 yaşındaki Ahmet ne diyor:)))))))(”

    “Ahmet21
    24 Temmuz 2021 At 09:14
    Bitcoin, korona, internet gibi gelişmelerin Romadan beri insanları tek tip yapmaya çalışan düzenlere son vermesi umuluyor. Bazı “büyük birader”lerin keyif sürmek için isanlara yaptıkları zülümler, daha nereye kadar sürecek? Asya’da, Afrika’da, Amerika’da ve Avrupa’da kısaca Dünyanın her tarafında düşünce ve özgürlüğü savunanların “vatan haini ve mürted” yaftalamalarıyla susturulmasına insanlık daha ne kadar göz yumacak? Bu düzenlerin bizi müslüman, hristiyan, ingiliz, alman, arap olarak bölmesine son vermeliyiz.”

  2. “Ahmed
    24 Temmuz 2021 At 14:44”
    Ahmed bey bu başkanlık sisteminin ayrıntılarını fatih beye de bir sormak lazım?
    Bana göre her seçim iki turlu olmalıdır, eğer ilk turda %50yi geçen yoksa, en çok oyu alan iki aday ikinci turda tekrar yarışır ve bir oy fazla alan başkan olur!
    Bizim başkanlık sisteminin en güzel yanı bu çift turlu sisteme dayanmasıdır.
    En zayıf yanı da milletvekili ve belediye başkanlıklarının tek turla seçiliyor olmasıdır.
    Çünkü başkan seçilen bir liderin partisi pekala mecliste azınlığa düşebilir, bu da başkanın yargıya sevkedilmesine(4te3 çoğunlukla) veya görev süresini tamamlamadan erken seçime götürülmesine yol açabilir.
    Elbette böyle bir durumda mevcut başkan da aday olabilecektir(hatta partisinin aday göstermesine gerek duyulmadan, imza filan toplamadan doğal aday olabilmelidir!)
    Sorun şu:
    İlk kez seçilen başkanın partisi mecliste çoğunluğu sağlayamadı ve meclis birkaç ay sonra erken seçim kararı aldı, mevcut başkan da doğal olarak ikinci kez aday oldu ve yine kazandı, ama meclis çoğunluğu da yine muhalefette kaldı, ve yine erken seçim kararı aldılar, bu durumda mevcut başkanın üçüncü kez aday olması gerekti, yine aynı sonuçlar ve 4.adaylığa kadar geldik:)
    Burda bir kısır döngüye mi giriyoruz?
    Bence seçilen başkanlar meclis tarafından erken seçime zorlanırsa/sürüklenirse doğal olarak tekrar aday olabilmelidir ama bu durum(kısırdöngü) iki dönemle sınırlanmalıdır.
    Yani süresini dolduramamış başkan 2+2 şeklinde toplamda 4 kez aday olabilmelidir.
    Yoksa bu kısırdöngüyü aşabilmek için önce yerel seçimlerin ve ardından genel seçimlerin yapılması gerekir ki her biri de çift turlu olarak düzenlenirse bu tip sorunlar da ortadan kalkmış olur…

  3. ABD tarafından fonlanırken yakalanan bile
    Kendini tarafsız basın diyor ABD niye para veriyor diyorsun RTE mamamızı kesti diyor
    ABD niye para veriyor peki
    Basın özgürlüğü derken dikkat edelim
    Abd fondaş basını olmayalım

  4. Bu gün birazda başka yazarlarıda okuyayım dedim. Biz para alıp yazı yazanlar emeğinin karşılığını almalı falan derken..
    Adam (yazar!) Bir başka yazara soruyor: Amerika kendi lehine yazı yazsınlar diye…
    Demesin mi! Yav biz mi çok safız dedim, turist gelsin fonumu bu ki yazacak! Ne yazacak?
    Demeye kalmadı, ormanlar, yeraltı zenginlikleri, ihaleler mihaleler…
    Dedim işin içinde iş var! bunlar bizi aşar??

  5. Ayasofyanın yeniden camii olmasının 1.yılı kutlu olsun.

    Fehmi beyin 3 haziran 2014 de Star gazetesindeki yazısından bir kesit.

      AYASOFYA NEYİN SİMGESİ
    Nereden duymuşlarsa duymuşlar, hükümetin böyle bir niyeti varmış gibi, ‘’Ayasofya açılmasın’’ kampanyaları yürütüyor, köşeleri olanlar da aynı minvalde yazılar yayımlıyorlar… 

    Etrafta ‘’Ayasofya yeniden cami olsun’’ diye yazıp çizenler var elbette, ancak ne zaman yoktu ki? Kendimi bildim bileli, muhafazakâr kesimin gazeteleri, dergileri ve televizyon kanallarında, her yıl bu zamanlarda (fethin yıldönümü olan 29 Mayıs’a doğru) Ayasofya üzerine yayınlar yapılır, Fatih’in vakfiyesi hatırlatılarak yeniden ibadete açılması yolunda temennilerde bulunulur.

    Bayağı bir yekûn tutan Ayasofya külliyatına benim de hayli katkım vardır.

    Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını arzulayan kitlelerin varlığını, önündeki meydanda kılınan toplu sabah namazı vesilesiyle herkes öğrendi.

    Bugünkü düşüncemi yazmadan önce bir tespitimi daha paylaşayım: Ayasofya müze olmaktan çıkarılır ve tam anlamıyla cami olarak hizmete sokulursa, kampanya yürütenlerin ciddi ciddi ileri sürdükleri mülâhazaların söz konusu olacağını düşünmüyorum. Bizans’tan kalma bir kiliseden müzeye çevrilmiş bir mekânın yeniden cami olmasından kimsenin gocunacağını, bunu dert edineceğini sanmam. 

    Ayasofya’nın bizdeki ‘simge’ değerinin Batılılar tarafından paylaşıldığı yanlış bir kabul… Batı’da pek çok kilise, müdavimi kalmadığı için, kapılarını kapatıyor; bazısı elden çıkartılıyor, bir miktarı çevredeki müslümanlar tarafından satın alınıp camiye çevriliyor da bağnaz bir çevre dışında kimseden ses çıktığı görülmüyor… 

    ‘Simge’ değeri Ayasofya’nın, yalnızca bizde, bizim ülkemizde var…

    Eski Türkiye’nin ihmal ettiği, kıyıya ittiği dindar kitle ile onları toplumsal ve siyasal alanın itilmiş kakılmışları olmaya mahkum edenlerin zihniyet dünyasında ‘simge’ Ayasofya…

    İlk kesim için bir ‘kurtuluş’ ve ‘haklarına kavuşma’ simgesi; Museviler’in ikibin yıl boyunca ‘’Gelecek yıl Kudüs’te’’ diye ağlaşıp dua etmeleri gibi…

    Öteki kesim için de ‘simge’ Ayasofya, ama onlar için taşıdığı anlamı tahmini sizlere bırakıyorum…

    Yıllar ve yıllar boyu ‘Mahzun Ayasofya’ konusunda kalem oynatan, görüş açıklayan, şiirler yazanlar, kendilerine kulak verenlere, Ayasofya’nın ‘mahzunluğu’ üzerinden bir mesaj sundular aslında: ‘Öz yurdunda garip ve parya oldukları’ mesajını…

  6. Can Ataklı dünkü yorumunda aklımdaki Erdoğan dış politikadaki sıkışmışlığını nasıl aşacak acaba? soruma cevap bulmuş:

    Watch “İktidarı artık Erdoğan yönetmiyor” on YouTube
    https://youtu.be/wgLefSYTIzY

    ezcümle şöyle diyor; Erdoğan’ın birbiriyle çelişen açıklamaları ve kullandığı ağır ilaçların etkisiyle konuşmakta zorluk çeken 13 dakikalık konuşmada uyuyakalan bitkin görüntüsü ile derin devletin dış dünyaya “Erdoğan’ın ne dediğine bakmayın, hasta ve yaşlı biri o, gizli kapılar ardında size ne söylediğinin de hiç bir önemi yok. çünkü Türkiye’yi biz yönetiyoruz Erdoğan değil” mesajı verdiklerini söylüyor.

    o zaman da Erdoğan’ın kişisel yanlışlarını Türkiye üstlenmiş olmuyor mu? yani Amerikan mahkemelerinde Erdoğan ve şürekası yargılanmıyor da Türkiye mi yargılanıyor yani?

    bu durumu Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek birlikte açıklamaları lazım bence.

  7. Gazetecilik kutsal bir meslek. Gazetecinin siyahi’de, beyazi’de, Dindari’de, Ateist’de ne olursa olsun değerlidir ve kıymetlıdır. Çeşitlılik’te her zaman faydalı ve zenginliktir.
    Bilgili ve uyumlu bir yaşam tarzı yaşamak isteyen herkes, için’de her zaman basın ve yayınlar yol göterırcı olur.
    Sıradan halkı uyaran bir kurum’u!
    Beceriksiz, hırsiz, ve diktatör olan idareciler sevmezler onlar göre, oyuncak basın, milli ve yerli kahraman olur.
    Onlar’a Acı söyleyen ve yol gösteren, gerçek basın’da Vatan Haini ve casus olur.

    En iyi dost, dostunu’un başarılarını övmeyen yalnışları’nı eleştirenler’dır.

    Genel’de ister aile reisi ister ,siyasetçiler ve ister kendi şirketler’ının idarecisi olsun, yöneticiler yaptığı hatayı görmez görsede kabullenmek gururuna dokunduğu için kendi yalnışlar’ını başkalarına mal ederler.

    İnsan’ın en iyi dostu’da en kötü düşmani’de kendisidir.

    Iyi bir birey ve iyi bir toplum olmak isteyen herkes ve her devlet. Onları övenlerden uzak durur eleştirenler ile yakın durursa, sırtı yere gelmez.

    Bu kurallar aile içerisind’de geçerli olursa o ailede her zaman başarılı olur.

    Çok seslilik her zaman gelişir ve herkes tarafından duyulur.
    Cılız seslerde ruzgarın uğultusunda kaip olur gider.

    Peki şimdi, biz hangı gezetecinin özgürlük bayramını kutliyacağız?

    Bir kısmı Zindanlara tıkılmış ,sürgün edilmiş, geri kalanladında, adeta ünvanları ve kalemlerine hipotek konulmuş Sayın Koru gibilerinimi sansursuz bayramini kutluyacağız.
    Ben sayın Koruyu gazeteci olarak bildiğimde ve köşe yazılarını okurken 11.C Başkanı Abdullah Gül’ün ismini dahi duymamıştım.
    Peki şimdı gazeteci’lik oynayanlar gazeteci yazar Fehmi Koru ünvanı’nı kullanmaya dahi korkuyorlar, Abdullah Gülün Adami veya arkadaşı veya yakınlığı ile bilinen, Fehmi Koru olarak tanıtıyorlar.
    Gerçek gazeteciliğın yok olduğu bir ülkede basın bayramı olmaz olsa olsa basın ölüm günü’nü anma töreni olur.

    Bu durumda, Bugü’ü bayram olarak kutlayanlar Zaten onlara hergün bayram.
    Yatarak gelen emirlere ve iftıraların altlarına imza atiyorlar, ve senenin 365 günü bayram arak kutluyorla.

  8. Sayın Koru ,
    Tabi sadece gazetecilerin yazma ve konuşma özgürlüğü olarak değil de tüm.insanların ifade özgürlüğü anlamında ele almalıyız. 1822 doğumlu Sir Francis Galton 1906 yılında Ingiltere de bir panayırda enteresan bir gözlemde bulunur. Bir büyükbaş hayvan kesilir ve bilet alan kişiden ağırlığını tahmin etmesi istenir. Absürd denecek tahminler vardır. Köylü hayvan yetiştiricileri ve kasaplar da vardır grubun içinde. Sonra aklına bir fikir gelir ve tüm tahminleri toplayıp kişi sayısına bölerek ortalamayı hesap eder ve görür ki bu değer gerçek değere çok yakındır. Buna wisdom of crowd yani kalabalığın bilgeliği adını verir. Ne kadar saçma görünürse görünsün her fikir tartışmaya değerdir zira gerçeğe ulaşılmasını sağlar. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar demişler. Bu devirde özgürlükleri bastırmaya tevessül etmek dönüp kendini vuracak iki ucu keskin bir bumerang fırlatmaya benzer. Bu devrin İnsanları benim adıma neyin doğru neyin yanlış olduğuna siz karar vermeyin o benim hakkım , hakkıma müdahale etmeyin diyorlar.

    • Melik bey “Bu devrin İnsanları benim adıma neyin doğru neyin yanlış olduğuna siz karar vermeyin o benim hakkım , hakkıma müdahale etmeyin diyorlar.” diyor;
      ama baran arkadaş “aklını kiraya vermiş olmaktan memnun olduğunu ve başka türlüsünün de zaten mümkün olmadığını, dini mükellefiyetlerinden de bu şekilde sıyrılabileceğini” buralarda defaatle ifade etmiştir.
      Şimdi sizin bu söyledikleriniz biraz havada kalmıyor mu?

  9. Akp medyayı yandaş köle yaparak, eğitimi imam-hatipleştirerek, aydınları insan hakları savunucularını hapis tehditleri ile susturarak, şimdi de sosyal medyayı daha fazla kontrol altına alma girişimleri ile milleti koyunlaştırmaya çalışıyor. Bunları da Fetö’nün tedrisatından geçerek, ve dünyanın en geri baskıcı despot rejimlerini taklit ederek öğrendiler ve yaparız zannediyorlar.

    Ama kazın ayağı öyle değil. Ankara’yı İstanbul’u kaybettikleri gibi ilk seçimlerde tepetaklak gidecekler. Biz değil kendileri müjdesini verdiler. Biz de bu eğlenceli tepetaklak gidişi patlamış mısır kola eşliğinde izleyeceğiz. Ve tabi yaptıkları hukuksuzluk ve yolsuzlukların teker teker hesabının soruluşunu da. O zaman satış nasıl oluyor yandaş medyada seyreyleyin.

    • Ender bey! Sizde Erdoğan’ın icat ettiği ve sadece havuzun iftıraları ile çiyniyerek yumuşattığı yer sakızını erdoğan ve çevresi ile birlikte çiyniyorsunuz.
      Geçende Zülfü Livaneli havuzculara bana o kelimeyi söyletemezsiniz dedi ve onlardan hesap sordu.

      Size tavsiyem sayın Koru’nun 5 yılı aşkındır sitede duran 17,Temmuz 2016 tarihli yazısını bir daha okuyun.

      O kelime muhalefetin ve sıradan vatandaşlarının’da, ağzına yapıştığı için gerçek suçlular’i korudu ve bir çok mahsun insanın hayatları karartırdı. Geçen gün yüzü yanan çobanlık yaparak başarılı bir eğitimden sonra imtahana giriyor ve Jandam K üstteğmen oluyor.2018 onu işten atiyorlar göz altına aliyorlar. Daha sonra gece 12’de hamile eşine emniyetin önüne getiriyorlar. Ikisine birde itirafci olun seni bırakalımdiyiyorlar.
      Fakat ikiside biz bu insanlar tanımiyoruz deyip imzalamiyorlar ve çocuğu ağır cezada yargılamaya başliyorlar.

      Biliyormusunuz! Bunlar kadar mahsun bebeklere dahi o kelime ile
      hitap eden muhalefette ve siradan vatandaşlar’da en az erdoğan ve yandaşları kadar iftiracı oluyorlar.

      Muhaleft ve ihtidar birleşti ,Türkiye’yi nana muhtaç ettiler.
      İftira ve yalan’ın rağbette olduğu beldeler yıkılmayi fazlası ile hak ettiğini bizle özelikle 2011 seçimlerinden sonr yaşayarak gördük.

  10. Şair Eşref ; II. Meşrutiyetin 1908 deki ilanından sonra , bu sefer İttihat ve Terakki tarafından devam ettirilen baskı ve özellikle basın sansürünü şöyle hicveder :
    ‘ Vakt-i istibdatta söz söylemek memnu ( yasak) idi,
    Ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı;
    Devr-i hürriyetteyiz şimdi , değişti kaide ,
    Söyletirler evvela sonra ağlatırlar ananı ‘
    Nerdeeeeen nereye !
    Selamlar ,iyi günler

      • Almancı arkadaş matrakçının paylaşımında alkışlanacak ne buldunuz biraz açar mısınız? Pek gülünecek, alkışlanacak bir durumdan bahasetmiyor sanki ama size hava hoş tabii…

        • H. Gayret, hem Matrakçı’yı hem de Şair Eşref‘i alkışladım. Hep gülünecek şeyler alkıslanmaz. Doğruları söyleyen ve yazanlar da alkışlanır.

  11. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından yapılan araştırmaya göre 2021 yıllı basın özgürlüğü endeksinde Türkiye 180 ülke arasında 153. olmuş.
    Kural şu: Dünyada;
    -İyi ve olumlu bir sıralama olursa 100’den sonra,
    -Kötü ve olumsuz sıralama olursa ilk 10’un içinde.
    Ha bir de şu var. Bu sıralamaları “gavurlar” yapıyor.
    Gavurların! her şeyini kullanırlar. Sadece araç gereç değil. Hastanelerdeki tüm ölçü ve ilaç dahil.
    Sadece işine yaramayan endeksleri kullanmazlar.
    Artık tek bayram var: Kokain Bayramı

    • Sayın yk, gavur dediklerin de çatır çatır bizim türklerin bulduğu biontech aşısını vurdurup hayatta kalıyorlar farkında mısın? Solunum cihazı dediğini de türkler 15 günde üretti şekerim:) itirazı olan?

      • Uğur Şahin ve Özlem Türeci Türkiye’de olsalardı KHK mağduru olarak kayıtlara geçerdi.
        Pudranın dozajına dikkat.

        • Bak bunda haklısın sayın yk; çalıntı soru cevaplarla kariyer yapan diğer şarlatanların başına geldiği gibi khk mağduru olarak kayıtlara geçerdi!!! Fetöcü değilsen buralarda kariyer yapmak kimin haddine desene:)))

      • Ventilatör ile akvaryum hava motorunu ayırt edemeyecek bir zihniyete kim itiraz edebilir ki? Drager 1880’lerde kurulmuş eğer entübe olacaksa bir insan esbab tahtında drager marka birşeye bağlanmayı yaşama tutunma ümidi olması için hak ediyor. Şirketin Kenya dahil dünyanın her yerinde temsilciliği var ve piyasa değer 1,5 milyar USD civarı haliyle Medtronic veya Drager arge ve knowhow olmadan akvaryum pompası evet ancak ventilatör hayır üretemezsiniz.

  12. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün (RSF) ; 2021 yılı raporuna göre Türkiye , Dünya Basın Özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 153 ncü sırada yer almaktadır .
    Çeşitli yıllardaki sıramız da şöyledir :
    2002 de 99,
    2016 da 151,
    2017 de 155,
    2018/2019 da 157,
    2020 de 154
    Bizim hemen arkamızda Ruanda ise 155 nci olarak yer alıyor !
    Eveeeet ! Bütün gazetecilerin Basın Bayramını tebrik ederiz ! Hayırlı ve de uğurlu olsuuuun!
    Selamlar ,iyi günler

    • Matrakçı arkadaş mısır kaçıncı sıradaymış acaba? Türkiyenin önünde mi ardında mı bi baksaydın keşke?

  13. Basın özgürlüğü kısıtlandığında insanlar konvansiyonel basın yerine kontrolü daha zor olan, çoğu sansasyonel ve doğrulanmamış bilgiler içeren alternatif sosyal medya kaynaklarını takip etmeye başlıyor. Merak hissi muhakkak kendine yeni bir yol buluyor. O yüzden batı toplumlarında öngörülebilir iktidar değişimleri olurken baskıcı doğu toplumlarında öngörülemeyen devrimler, ihtilaller ve darbeler oluyor. İktidarı elinde tutanlar sertleştikçe etrafları onurlu yöneticiler yerine dalkavuklar tarafından kuşatılıyor. Dalkavuklarda liderlerin gözlerini kör, kulaklarını sağır ediyor. Bir liderin en büyük bahtsızlığı “aman efendim, canım efendim, tamam efendiciler” tarafından çevrelenmektir. Liderler halktaki değişimleri göremez olduklarında işte o zaman asıl 5.kol faaliyetlerinde usta dış güçler devreye girip yapacaklarını yapıyorlar. Lider de halkta iş işten geçtikten sonra mevzuya uyanıyor amma “bağde harabül Basra”

    • Ozan bey “…O yüzden batı toplumlarında öngörülebilir iktidar değişimleri olurken baskıcı doğu toplumlarında öngörülemeyen devrimler, ihtilaller ve darbeler oluyor.” buyurmuşsunuz da;
      “öngörülebilir”likten kastınız abd seçimlerine facebook üzerinden rusya lehine müdahale edilmiş olması ve nihayet beyazsaray(senato?) darbesi gibi ihtilal denemeleri filan değildir umarım?
      Benzeri bir girişimi bahsettiğiniz “baskıcı doğu toplumlarında” asla tavsiye etmem yani:)
      Seçimle yenemediğini darbeyle devirmek isteyenler 15temmuza baksınlar bi zahmet!!!

      • Özgür basın iyidir. Özgür ve güdümlenmemiş, güdülmeyen basın daha da iyidir. Özgür basın olmazsa denge kurulamaz. Şöyle ki; Büyük liderler ve güçlü iktidarlar alfa karakteri taşırlar. Alfa karakter doğal olarak eleştiri sevmez. Ülke için en iyi ve vazgeçilmez olduklarını düşünürler. Alfa karakterler akıldan çok inanca ve duyguya hitap ederler. Bir süreliğine başarılı da olurlar. Sonrası ise yıkım. Kurtuluş savaşında İstanbul’da mütareke basını tam bir sansür altındayken Ankara’da yerli ve yabancı basın gelişmeleri özgürce aktarabiliyordu. Mecliste de muhalefet milli mücadeleye tam destek vermekle birlikte mücadelenin liderlerini sorguluyor ve eleştiriyordu. Ters bir örnek olarak Es Sahaf vardı. Hatırlarmısınız. Irak enformasyon bakanı. ABD ordusu Bağdat’ın içine girmişken “şu anda ABD ordusunu yendik, kaçıyorlar” diye açıklama yapıyordu. Mücadelelere ilk ateşi duygu verir ama mücadele akıl ve imkanla kazanılır. Not: Sahi Es Sahaf’a ne oldu. Yargılanmadı ve ceza almadı. Bir yalana inandırdığı Irak halkı ve liderinin çektiği acılara karşıt olarak ipini tutan emperyal sahiplerinin sunduğu imkanlarla viskisi elinde emekliliğin tadını çıkarıyordur diye tahmin ediyorum. Bilgi sahibi olan varsa Es Sahaf’ın nerede olduğunu çok merak ediyorum

        • Wikipedia da ölümü ile ilgili hiçbir bilgi yok. Bazı haber siteleri savaş devam ederken kendini astı. Komşuları tarafından defnedildi şeklinde haber yapmışlar. Bana inandırıcı gelmedi

      • 15 temmuza bakıyorum aaa bir de ne göreyim!

        hakan fidan hulusi akar ikilisi siyasi karar vericiden aldıkları talimatla askeri bir operasyon tertip etmişler. bu operasyonda kaos temasını kanaviçe gibi işlemişler.

        bu güne bakıyorum ne görsem beğenirsin! aynı ikili, benzer bir talimatla 15 temmuzda çalıştıkları kaosu bir ileri seviyeye taşımışlar iyi mi?

        • söylemeyi unuttum, bilim teknik dergisinde 2000 ‘li yıllarda “kaostaki düzen” başlıklı bir yazı vardı hatırladın mı hayrettiiiin! şimdi bu amcalar kaostaki o düzeni gözetliyorlarmış. tamam, şimdi bu kaos da kaostaki düzen de fiziksel bir vaka. hakan fidanla uluthi paşa nekadar fizik biliyorlar acaba? al çık şimdi bu işin içinden, bak bilimsel bir konudan bahsediyorum. hani sen bilimsel bir çalışmaya katkı sunmuştun ya… bu ikilinin kaosuna da katkı sunuyorsun ya.. hadi şimdi benim bu merakımı da gider.

  14. Basınla ilgili “kocca Amerikan başkanına kafa tutabilen ..taymmss gastesiii” gibi haberler özenmeler imrenip onun gibi olmaya çalışmak istemek yerine,
    Gazeteci birinden para alıp ona yazı yazar mı?
    O birinin maaşlı ajan gastecisi mi?
    Yandaş mı hıımm ..
    Muhalif mi vah vaahh..
    X grubun gastesi o..
    Ha o yazar yaz Maz mı? O filanın adamı..
    Uçağa binen gasteci mi?
    Ha o gasteci mi zaten çok zengin. cukkalarla uğraşmasına ihtiyacı yok!
    Yeminle kusacağız tüm ülke cumburcemaat.
    (Herkesi cematci diye hapse atacaklar?).
    İtibar zedelenmesi!.. ilginç bir durum!
    Bu yy’da sosyal medyayı kapatamazsın belki ama, buyur gel at oynat ta diyemezsin! zannımca.
    -hiç kimse “ben bu kadar CEO Luk yaptım birazda komşum yapsın” demez
    -hiçbir yazar bedava yurtdışında bir kuruluşa duygu durum raporu yazıp vermez.
    **Kanunlarını nizamını düzenini meclisinde belirleyeceksin!
    **Yazar çizer medya kendi kurallarını, etik ilkelerini kendi belirler yerine oturtur.
    **Kanun hukuk denetim hesap verme (aldığın paranın vergisini maliyeye, etik bilgisini bağlı olacağın oda cemiyet neresiyse gerektiğinde oraya vermek) kelimelerinin önemini anlayabilme!
    ***İnsanların, devlet ve kurumların itibarını düşünüp anında müdahale edebilme.
    Karşında hesap verecek bir adres bir sorumlu olması.
    Ve huzur içinde vazifemi yapma mesleğini icra edebilme!..???☺️

    • Huzur abi şu ifadenizde geçen durum ya da iddianız tam olarak nerde ve ne zaman yaşandı:
      “(Herkesi cematci diye hapse atacaklar?).”
      Benim tanıdığım bütün bylockçu fetöcüler, soru hırsızları, katiller hepsi hapiste, elini kana bulamamış ya da itirafçı olmuşların hepsi serbest, birçokları yargı kararıyla kamudaki görevlerine döndüler, 15temmuzdan sonra tüm fetö dersanelerindeki eğitimciler meb kadrolarına sorgusuz sualsiz dolduruldu, yine fetö üniversitelerinde öğrenim gören tosuncuklar en iyi devlet üniversitelerine yerleştirildi; evet millete kurşun sıkanlar, bombalar yağdıranlar hapiste…
      “Herkesi…” dediklerin kim ola ki?

      • Ahmet Altan 4 yıl hapis yattı, Mehmet Altan üç yıl. Kavala hala yatıyor darbecilikten. Neden yatıracaklarını bilemediler onu da. Nereye bomba atmıştı bunlar?

  15. Mütareke basını bayramı:)
    Rusya, ipi yabancıların elinde olan basın kuruluşlarını kontrol altında tutuyorsa bunun kime ne zararı vardır, ya da sakıncası?

  16. Kalem,kılıçtan keskindir,silgiden ise bezgindir.

    Bu sene de -aynı zamanda- “Basının Kaldırıldığı Gün Bayramı” olarak kutlanmayan doğum gününüzü kutlar,sizin ve tüm basın camiasının nice mutlu Basın Bayram’larıyla birlikte bahtiyar olmanızı dilerim.

    Aynı zamanda yazarın yazı bahçesinin fuzuli şagilleri olduklarını görmediğim bu sitenin yorumcularının da kıyısından köşesinden bir şekilde basının mütemmim cüzleri kapsamında olduklarını değerlendirdiğimden,başta -kendim gibi- hem bezdirip sonra da kendi bezen Bernar Bey,arada bir bezip sinen Didem Hanım gibi tüm yorumcuların da “Basının Kaldırıldığı Gün Bayramı” olmayan bugününü kutlayarak,burada hep birlikte, bezdirmekten ve bezmişlikten uzaklaşmış yorum günleri geçirmelerini dilerim.

    • Uğur bey, sn.bernarın durumunu zaten biliyorsunuz; yakında yine elinde bilmem hangi araştırma kuruluşunun anket sonuçlarıyla veya ayaktakımından bir dalaverecinin paylaştığı videolarla arzı endam ediverir…
      Didem hanım bu yıl bodrum tatilini biraz uzatmış olacak ki hakkıdır, biyandan bayram biyandan izmir belediyesinin okuma yazma kursları derken çok bölünüyordurdu zaten… Bu yakınlarda döviz kurlarında hafiften bir oynama olsun, yine şıp diye damlar!

    • Basın ile ilgili bir günde basını medyayı yazar çizerleri masaya yatıralım ki,
      -ekmeğinden olan veya yarın olma ihtimali ile tanışabilecek emektar çalışanlara bir katkımız olsun (para veremiyoruz kusura bakmayın).
      -hep siyaseti ve siyasetçileri konuşup onları yontabileceğini sanan yorumcular oldu.
      -iki satır yorumla herkes.. giderken, ..tersine giden! .. bir iki partiyi iktidara getirebileceğini sananlar oldu.
      -devletin ne olduğunu dahi bilmeyen, ama devleti ele geçirmeye çalışırken! Kendini Şerif taytısın misafirhanesi de bulan şaşkınlar görüldü.
      -eşkiya ile iş tutan meşhur dış güçlerin birgün gelip onlarada pasaport vereceğini hayal edenler oldu.
      -şu hiç sevmediğim dış güçler yinede boş durmuyor! Her yerde trollerini mesaide tutmaya devam ediyorlar!
      “”Gerçek vatanseverler, ülkesini milletini koruyanlar, inancını, doğruyu dürüstlüğü, hakkı, hukuku savunanlar ”
      BEZİP UZAKLAŞIYORLAR!!!!
      DİKKAT.!.

  17. Bitcoin, korona, internet gibi gelişmelerin Romadan beri insanları tek tip yapmaya çalışan düzenlere son vermesi umuluyor. Bazı “büyük birader”lerin keyif sürmek için isanlara yaptıkları zülümler, daha nereye kadar sürecek? Asya’da, Afrika’da, Amerika’da ve Avrupa’da kısaca Dünyanın her tarafında düşünce ve özgürlüğü savunanların “vatan haini ve mürted” yaftalamalarıyla susturulmasına insanlık daha ne kadar göz yumacak? Bu düzenlerin bizi müslüman, hristiyan, ingiliz, alman, arap olarak bölmesine son vermeliyiz.

    • “HAYRETİ MUCİB
      23 Temmuz 2021 At 11:35
      Allah Allah , yahu bu Ahmet21 de ne ola ki !!?? Her neyse …
      Yahu Ahmet kardaşım , en eyisi biz bu Reyiz hazretlerini ‘ebedi başkan ‘ yapalım ! Ne dersin , yakışır yani ! Atatürk’ten , İnönü’den ne eksiği var ki ! Bence hiç öteberiyle uğraşmaya gerek yok ! Haydi hayırlısı bakalım !”

    • “İnsaf imandandır
      24 Temmuz 2021 At 01:10
      Helal olsun mücahit kardeşim sağol varol nurol bu kutlu dava zatı aliniz gibi inanmış adanmış yüreklerle zafere ulaşacak inşaallah”

Yoruma kapalı.