You are currently viewing A, yabancı vakıflardan bağış kabul ediyorlarmış.. Ne kadar ayıp… İyi de bu kimin ayıbı?

A, yabancı vakıflardan bağış kabul ediyorlarmış.. Ne kadar ayıp… İyi de bu kimin ayıbı?

Gazetelerde yazdırılmayan, ekranlarda görüşlerine yer verilmeyen yazar ve yorumcular ile medya kuruluşlarından dışlanan haberciler, eski dönemlerde, gözlerden de ırak olurlardı. Şimdi durum farklı. İnternetin sağladığı geniş imkanlar sayesinde alternatif bir medya var.

Örnek, şu okuduğunuz yazı ve yazarı.

2016 yılının ilk ayına kadar bir gazetede köşem, bir TV kanalında sürekli konuğu olduğum haftalık tartışma programım vardı. Köşem kapatılırken ekran görüntüm de karartıldı. Ardından bana -ve benim durumumda olan başkalarına da- ‘medeni ölü’ sıfatı yapıştırıldı.   

‘‘Hayır, daha ölmedim’’ tepkisidir her gün yazılarımı yayımladığım bu site.

Bazı özel yazılarda okur sayısının 30 binlerin üzerine çıktığı çok oldu.

Geçmişle bugün arasında benim açımdan temelde bir fark var: Gazetede yazar, TV’de konuşurken emeğimin karşılığını maaş olarak alıyordum. Şimdi patronum yok, Google’un okuyanların ilgisine bakarak koyduğu reklamlara okurlar tıklarlarsa mütevazı bir gelirim oluyor.

Ortalama ayda 2 bin TL kadar…

Aslına bakarsanız yazar-okur ilişkisini daha sistematik hale dönüştürmenin çağdaş yolları var. ‘Patreon’ sistemi bunlardan biri. Okurlara maddi katkıda bulunma daveti yapılıyor ve ‘Patreon’ sitesi üzerinden bağış toplanabiliyor.

Pek çok yerli-yabancı meslektaş bu yolla düzgün bir gelire kavuşabildi.

‘Substack’ sitesi de bir başka çözüm sağlıyor: Bu sitede toplanan yazarlara erişim belirli aralıklarla ödenen -yılda 50 dolar, 100 dolar gibi- katkılarla olabiliyor.

Bu iki siteyi veya ikiliden birini kullanarak gazete maaşını katlayabilenler olduğunu biliyorum.

YouTube üzerinden milyonlarca izleyiciyle buluşabilen haberci ve yorumcuların gelirleri de hayli yüksek. Dostum da olan YouTube yorumcusu bir meslektaş beni de özendirmek için aradığında bu durumu özellikle vurgulamıştı.

Dünyanın çeşitli köşelerinde basın özgürlüğü hassasiyetine sahip kurumlar Türkiye’deki alternatif medya organlarını -internet üzerinden yayın yapan haber siteleri ile televizyon kanallarını- maddi açıdan desteklemekteler. 

Google reklamları dışında gelir kaynağım yok benim. Başka örnekler gibi çok sayıda çalışanı bulunan, adeta bir gazete veya TV kanalı mesabesinde bir girişim değil zaten benim burada yaptığım. 

Zaman zaman yakınlarım bana da ‘Patreon’ veya ‘Substack’ yolunu göstermedi değil, gösterdiler; hiç rahatsızlık duymadan o yollardan birine gidebilirdim de. Ancak ben bu dar yolu bilerek isteyerek tercih ettim.

Laf gelmesin diye.

Nitekim dün bir yabancı vakfın ülkemizdeki bazı siteleri bağışlarla destekledikleri haber olunca, tuzu kuru birileri, -siz bunu ‘medyada köşeleri ve ekranları tutanlar’ olarak anlayın- hemen ver yansına başladılar.

Daha önce AK Parti’ye yakın bir kuruluş da yabancı gazetelerin Türkçe yayın yapan sitelerine dönük bir rapor hazırlamış, bunu sanki büyük bir günahmış gibi sunmuştu.

Şimdi de bağış haberine böyle yaklaşılıyor.

Külliye de konuyu yakından takip ediyormuş; oradan yapılan açıklamada şu sözler öne çıktı:

“Bazı yabancı liderlerin Türk siyasetini dizayn etme niyet ve gayretlerini açıkça ifade ettiği bir ortamda, hiçbir yabancı devlet ve kuruluşun medya sektörüne çeşitli fonlar sağlamasını söz konusu çıkar ve hedeflerden bağımsız yorumlayamayız. Kimsenin şüphesi olmasın ki, ne basın özgürlüğü ne de bir başka bahaneyle demokrasimizi kimsenin masasına meze yaptırmayız. Yeni kisveler altında beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz.”  

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, Kıbrıs dönüşü, uçakta, sosyal medya ile ilgili bir düzenleme üzerinde çalışıldığını, konunun Ekim ayında Meclis gündemine gireceğini açıkladı.

‘Sosyal medya’ deniliyor, ancak hazırlığın çok daha geniş kapsamlı olduğu bir süredir kulaklara geliyordu.

Yabancı vakıflardan bağış kabul etmek kötü bir şey mi?

Sanmıyorum. Karşılığında kabul edilmesi sorunlu bir talep ileri sürülmüyorsa neden sakıncalı olsun  ki? 

Borsamızda yabancılar var ve bazı medya kuruluşlarımızın hisse senetleri borsada işlem görüyor.

Tamamen yabancı sermayeli bir -galiba birden de fazla- TV kanalı da var.

Rahatsızlık duyulmaması için bağış kabul eden girişimlerden istenebilecek tek şey, kimden ya da nerelerden bağış aldıklarını sitelerinin münasip bir yerinde açıklamaları olabilir.

Bildiğim kadarıyla, bağış alanlar bu isteği talep edilmeden zaten yerine getiriyorlar.

Şu anda gürültü koparılan dışarıdan bağış kabul etme olayından daha vahim bir durum var ülkemizin medya düzeninde: ‘Medeni ölü’ diye adlandırılan bir tür üretildi. Kalemlere ve yorumculara engeller çıkartılarak medyanın tek sesli olması sağlandı. 

Farklı görüşlerin ifadesi engelleniyor. 

Tek sesli medya hem onun içinde yer alanlar hem de tavırlarıyla buna yol açanlar için hayra alamet değildir. 

Satılmayan gazeteler, izlenmeyen kanallar ve bunlar için harcanan milyonlarca liralık fonlar söz konusu.

Ülke açısından gerçek tehlike budur.

Medyamızda çok seslilik olsun diye yabancılar maddi katkıda bulunuyorlarsa bundan utanması gerekenleri başka yerde aramak gerekiyor.

ΩΩΩΩ