Bir film ve bir dizi… Politikanın içyüzü bu kadar mı iyi anlatılır…

13
Amerika: Para, para, para...
Reklam

Şimdiye kadar hiç işitmediğim bir özlü sözü bir film kahramanının ağzından duydum. Şöyle dedi:

“Eğer seçimler bir şeyleri değiştiriyor olsaydı… Onu mutlaka yasaklarlardı…”

Nasıl buldunuz?

ABD’de devam etmekte olan Trump-Clinton yarışına bakarak, günümüzü de müthiş açıklayıcı buldum kayıtlara ‘anarşist’ olarak geçmiş Emma Goldman’a ait olduğunu öğrendiğim bu sözü.

Galiba Mark Twain de buna benzer bir cümle sarf etmiş…

 
Hikmetli sözler filmi
Hikmetli sözlerle dolu bir film
Bulun ve izleyin diyebileceğim bir film

Bazı filmlerin kaderi sonradan açılmaktır. Başrolde Sandra Bullock gibi ‘gişe garantili’ biri olduğu ve kadın belki de hayatının en iyi rollerinden birini sergilediği halde, geçen yıl gösterime giren ‘Our Brand is Crisis’ (‘Markamız Krizdir’) filminin kaderi de öyle olacağa benziyor.

İlk elde beklenen geliri getirmemiş, şimdilerde ise erkenden ‘kült film’ kategorisine girecek kadar konuşulur olmuş bir film bu.

‘Markamız Kriz’ bir seçim kampanyasını işliyor; filmin senaryosu gerçek bir olaydan alınma. 2002 yılında yaşanmış ve belgeseli bulunan bir olayın… Latin Amerika ülkelerinden Bolivya’da seçim yarışına katılan, ancak diğer adaylar karşısında pek şanslı görünmeyen bir aday, eski bir cumhurbaşkanı, yeniden seçilmeyi kafaya koyunca, parasını ödeyip kampanyasını yönetmek üzere Amerikalı bir ekibi yardımına çağırır…

Reklam

Sandra Bullock’un canlandırdığı tip ekibin sorunlu olsa da en akıllı ve bilgili kişisidir; lider muamelesi gören etkili biri…

Hikmetli sözler onun ağzından çıkar.

En aşağılardan aldıkları kibirli ve soğuk adayı eğip bükerek, ama özellikle de seçilmesi daha muhtemel öteki adaylar aleyhinde –kimi gerçeğe dayanan, kimi asılsız– dedikodular yayarak, cumhurbaşkanı seçtirmeyi sonunda başarırlar…

İnsanların zihinlerinin nasıl çelindiğini, henüz daha ‘algı yönetimi’ deyiminin günlük kullanıma girmediği bir dönemde, 2002 Bolivyası’nda yaşananlara bakarak anlayabiliriz.

Bullock’un ağzından “Eğer seçimler bir şeyleri değiştiriyor olsaydı, onu mutlaka yasaklarlardı” sözü işte o ortamda çıkar.

Tesadüfi başkan, ama hep makulü arıyor
Tesadüfi başkan, ama hep makulü arıyor
Bir de dizi, rastlarsanız izleyin diye…

Amerikan film ve dizi sektörü bunu hep yapıyor. Gazetelerde köşeleri tutanların, TV’lerde yorum yapanların söylemeye cesaret edemediklerini “Bu bir film, anlattığı da bir hikâye sonuçta” bahanesi ardına sığınarak kamuoyuyla paylaşmayı biliyorlar.

Donald Trump gibi bir aday, bırakın ABD gibi anayasal demokrasi konusunda dünyada örnek gösterilen bir ülkeyi, herhangi bir demokratik ülkede en yüksek makama göz koyabilir, GOP (Cumhuriyetçi Parti) gibi yüzlerce yıllık gelenekleri bulunan bir partiden adaylığa seçilmeyi başarabilir miydi.

Hiç sanmıyorum.

Reklam

Adam aday seçilmeyi başardı işte.

Dün geceki münazarada suçlayacak birilerini izleyiciler arasına oturtma girişiminde bulunmuş Trump, iyi mi?

Yakında bizim televizyon kanallarına da taşınması beklenebilecek yeni bir dizi gösterime girdi ABD’de: ‘Designated Survivor’… Henüz ilk üç bölüm yayınlandı, ben de bir öğleden sonra oturup üç bölümü birden izledim.

Kısa özeti şu: ABD başkanlarının her yıl yaptıkları ‘Ulusa Sesleniş’ hitabı sırasında, bütün bakanlar, senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleri, Anayasa Mahkemesi yargıçları Kongre’de hazır bulunur. Bir bakan, bir senatör ve bir Temsilciler Meclisi üyesi eksiğiyle…

Beklenmedik bir şey olur diye, üç kurum birer üyesini uzakta tutar…

O kişiye deniliyor ‘Designated Survivor’… Yani, ‘önceden belirlenmiş sağ kalan kişi’

Dizide o hitap sırasında 11 Eylül’den daha can alıcı bir terör eylemi gerçekleşiyor. Kongre’de hazır bulunan herkesin öldüğü bir eylem…

Hayatta kalan ve ‘başkan’ olması mukadder kişi, aynı günün sabahı başkanın kendisiyle artık çalışmak istemediğini, önemsiz bir yere büyükelçi atayarak kendisinden kurtulmayı planladığını öğrenen önemsiz genç bir bakandır.

Yemin eder ve göreve başlar…

Senaryoyu yazanlar, yeni başkanın ayağı sürstün de askeri darbe yapabilsin diye bekleyen bir generali, yerine geçmeyi uman bir politikacıyı, onu zora düşürmek için her şeyi yapmaya hazır bürokratları karşımıza çıkartıyorlar…

Bir eyalet valisi işi isyan noktasına kadar getiriyor. Eylemi kafasına göre Müslümanlara mal eden valinin eyaletindeki her Müslümanı derdest etmesini sonunda durdurmayı başarıyor yeni başkan…

Her sahnesi ilginç ve düşündürücü bir dizi…

Emin olun, dizideki tesadüfi başkan (Kiefer Sutherland oynuyor), geçmişte ağzından çıkan kadınları küçük düşürücü (aslında kendisini küçük düşüren) sözler önüne çıkartılmasaydı 8 Kasım günü seçilebilme umudu yüksek olan Donald Trump’tan daha hakiki göründü gözüme.

Ne oldu da kasedi çıktı Trump’ın?

Trump’u NBC televizyonu bitirdi görünüyor, ama öyle değil…

Olanı size ben anlatayım:

Kafaya ABD başkanlığını koymuş olan Trump bundan 10 yıl önce şöhretinin zirvesindeydi. ABD’nin en zenginlerindendi; dünyanın dört bir tarafında yatırımları vardı (biri de Aydın Doğan’la ortak İstanbul’daki Trump Tower’dır); TV’de sürekli bir programı vardı.

Göz kamaştıran bir başarı…

Sadece başkalarının gözleri kamaşmamış demek ki, başarıdan onun da başı dönmüş…

Kendisine “Bu akşam bizim programa çık” diyen bir magazinciye “Evet” demiş…

TV ekibiyle birlikteyken akıl almaz aşağılık lâflar etmiş ve görüntüleri yayınlanmasa da kayda geçirilmiş…

Aday olunca “Bu adam aşağılık biridir, işte kanıtı” diye 2005 yılındaki görüntüleri ekrana taşımış mı NBC? Hayır, tersine Trump’ın reklâmı yerine geçecek haberler yapıp durmuş…

“Trump’ın başarılı görünmesinde en büyük pay o kanalın” diyor gözlemciler…

Nasıl olmuş da sonunda görüntüleri yayımlamış peki?

Benim senaryom şu: Kanaldan biri, ellerinde böyle bir bomba tuttukları halde yayımlamadıklarını kendine yedirememiş ve Washington Post gazetesini devreye sokmuş olmalı… Saat 11.00’da gazeteye telefon edilip görüntüler yollanmış… Gazete de görüntüyü saat 16.00’da internet sitesine koymuş…

İşte ondan sonra, o gece, NBC görüntüleri ekrana taşımış; ne yapacaktı yani, kendisini rezil mi edecekti?

Yarış başladığından beri savunduğum bir tezim var benim; o da şu: “ABD’de iktidarı ellerinde tutanlar Hillary Clinton’un seçilmesini istedikleri için Trump’ı onun karşısına çıkardılar. Başka herhangi bir aday, falsosu çok fazla Clinton’u yenerdi; ama Trump gibi falsoları Clinton’dan çok fazla birini alt etmeleri kolaydı.”

Şimdi olan da bu.

Filmde Çinli savaş felsefesi dehası Sun Tzu’dan nakledilen 3 bin yıllık bir özlü deyiş de var; kulaklara küpe olması gereken… Şöyle demiş Sun Tzu: “Canavarlarla kavga edenler, kendileri de canavara dönüşmek istemiyorlarsa, olağanüstü dikkatli olmalılar…”

Çok beğendim bu sözü, çok…

ΩΩΩΩ

Reklam

13 YORUMLAR

  1. Sayin Koru, çok isabetli dogru analiz edilmis bir yazi kaleminize ve ellerinize saglik. Ben dün aksam o tartismanin tamamini izledigimde Trupi nasil aday yapdiklarina çok sasirdim, untill sizin bugünkü yazinizi okuyuncuya ve buradaki (U.S.A.)daki TV yorumlarini ve Republican parti senetor ve millet vekillerinin endiselerini dinleyinciye kadar. Trumpa destek verenlerin çogunlugu 65 yas yukaris beyaz irkci zenginler. yoksa partisinden seçilmisler kabul etmiyorlar “ama”kendilerinin seçimi kayip etme korkusundan dolayi çogu çekimse kaliyor. Trumpin ilk icraatu (eyer) seçilirse Hilleriyi hapise attacak, ve Rusya ve Esada destek verip ordaki bütün isyancilari bitireck.Fakat hapis meselesinde çok büyük tepki çekti ve her kesimden sesler yükseliyor “sen hakim ve savici degilsin nasil kanunlari çiyniyeceksin?” Buda kendi partisini çok güç duruma düsürdü. Fehmi bey siz daha iyi bilirsiniz buralarda öyle hakimlik savicilik isine kimseye birakmazlar bu Amerikan baskani da olsa. Sanirim Trump bu lafi agzina aldigina bin pisma olmustur. Hosca kalin

  2. Fehmi bey yazılarınızda bazen bir film ismi bazen bir kitap tavsiyesi ve bazen de bir teknolojik uygulama gibi tavsiyeleriniz oluyor. Bunlar o kadar lezzet katıyor ki yazılarınıza bu yoğun ve karmaşık gündem arasında sanki mutlu olunacak nefes alınacak bir mola gibi geliyor insana, inş. daha sık görmek isteriz teşekkürler.

  3. Platon da Aristo da demokrasiyi yararlı bir rejim olarak görmüyor. Bence de bu haliyle yararlı değil. Ayette bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağı bildirilmiştir. O halde bilenlerin bilgelerin, filozofların yönetimi için seçmenlik sınavı getirilmelidir. Tarih, hukuk, coğrafya, din, geometri ve dil konularında yapılacak bu sınavı kazanamayan ne seçilmeli ne de seçebilmelidir. Her yıl yapılır ve çan eğrisi olursa şaibeler de önlenmiş olup cumhuriyete zarar gelmez.

  4. 2002’den bu yana Ak Parti’nin seçimleri kazanmasında kendi payının 1/3 , muhalefetin güven vermemesinin payının 2/3 olduğu kanaatindeyim. Zira on milyonlarca seçmenin geniş bir bilgiye sahip olması ve derin analizler yapması beklenemez, ancak her insan doğuştan gelen yetenekleri ile ‘kıyaslama’ yapabilir.

    Buna göre ‘son derece yetersiz’ olan bu muhalefet partileri oldukça, Türkiye’de ekonomik kriz veya başka büyük sorunlar olmadıkça (İnşallah olmaz), Ak Parti = Erdoğan seçimleri kazanmaya devam edecektir. Bu durumda filmin sonu ; Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkamaması, kutuplaşmanın daha da artması, dış politikadaki açmazlar, sözde derin devletin güçlenmesi ve nihayetinde Allah korusun ciddi bir iç çatışma ile sonlanabilir.

    Fehmi Koru’nun muhalefet partilerini eleştiren güzel yazılar da kaleme alması, Türkiye’deki siyasi yaşamın daha iyi anlaşılmasına ve gelişmesine katkı sağlar diye düşünüyorum.

  5. Kamu kurumu agi uzerinden erismeye calistigim bugunku yaziniz sakincali icerigi nedeniyle engelli. Sadece bugunku yaziniz. Bu durum yazinizdan daha ilginc geldi. Akliniza, kalbinize, kaleminize saglik.

  6. Dünya siyasetine ve Türkiye siyasetine sadece ve sadece Kürt düşmanlığı üzerinde bakarsanız işiniz çok zor
    [yorumcuya]. Kardeşim Fehmi bey ALLAH yar ve yardımcınız olsun. bende sizin gibi İmam Hatip mezunuyum. 50 senelik yazarlık hayatında hep sizin yazılarınızı takip ettim. bir tanesi hariç hepsini tasdik ettim. Bütün hücumlara rağmen gerçekleri yazmaya devam. Duamız sizinle. ALLAH ımıza emanet olun.

    • Izzet bey, ben size katilitorum, bir süre önce burada Amerikada bir haber duydum ona inanmamistim bu okuyucuyu okuyuncaya kadar demekki gerçekmis, çocuklari dahi Iss olarak kabul edip katledecegini açikca beyan eden birisini desteklemek (bu insan bir numrali Müslüman düsmani olmasina ragmen) bu ne kadar vacipdir? Yorumsuz. Not: ben kürt deyilim Dagistan kökenliyim ve irkciliga karsiyim fakat herkesin kendi ana dilini yasatmasinida bir toplumun zenginligi olarak kabul ve takdir ederim.

  7. Fehmi Koru üstadı okuyacak olanlar ısınma kabilinden daha önce zihin jimnastiği yapmalı ve mutlaka bütün dikkatleriyle yazıya odaklanmalıdır. Yazdıkları bir solukta okuyup, bitirilecek gibi basit şeyler olmadığından ders çalışmak gibi geriye dönüşlü olmalı, durup, düşünmeli, gerekirse googlee”ye girilerek, bilgi takviyesi yapılmalıdır. Bilgi ve edinimlerimiz harcanan zamanla doğru olarak artıyor.

    Alıntıladığı özlü sözler de ayni ölçü de değerli..

    Öğrenmede, “yakından-uzağa”ilkesinin önemi malum. Bu yazıda ben, kuralı tersine çevirerek, UZAKTAN YAKINA geldim ve dikkat çekici benzerliklerle gerçekler pekişti.

  8. Sandra Bullock’un canlandırdığı tip ekibin sorunlu olsa da en akıllı ve bilgili kişidir; lider muamelesi gören etkili biri…
    ” kişisidir” şeklinde değiştirilirse anlatım bozukluğu ortadan kalkar. ? Ya da ” ekipteki” şeklinde değiştirilirse…

  9. Ben de Trump’ın kasedi konusunu dün yazarsınız diye bekliyordum, bugüne kısmetmiş.

    Trump’ın kasedini yayanlarla 17-25 Aralık kasetlerini yayanlar aynı oluşuma ait bence. Bir insanın dost meclisinde söylediği sözleri hele bir de üzerinden 11 yıl geçmiş ise eğer seçim kampanyasında aleyhine kullanılıyorsa bu bel altına vurmaktır. Bel altına vuracak kadar alçalan Clinton tarafının Beyaz Saray’ı ele geçirirse istediklerini elde etmek için neler yapabileceğini bence hayal edin. Kaset siyaseti tetikçiliktir ve bu yola başvuranların niyetleri bence hiçbir zaman hayırlı değildir.

    İnsanlar değişir, üzerinden 11 yıl geçmiş bir konu hakkında siz ve ben de dahil herkes fikrini ve bakış açısını değiştirmiş olabilir. Değiştirmemiş olsa bile, dost meclisinde söylediği sözler olası başkanlık döneminde politikalarına yansıyacak diye bir kaide mi var? Eğer öyle olsaydı 14 yıllık AKP döneminde çoktan şeriat gelmiş olurdu. İnsanların şahsi fikirleriyle siyasi fikirleri aynı olmak zorunda değil. Bülent Arınç kadınların ulu orta kahkaha atması ile ilgili şahsi fikrini açıkladı ama bu konuyla ilgili bir politika geliştirdi mi? Kadınların ulu orta kahkaha atmasını yasaklayacak bir düzenlemeyi aklından geçirdiğini bile sanmıyorum, şahsın kendi fikridir. Politikasını da belirleyecek diye bir şey yok.

    Dünkü münazarada Bayan Clinton eğer seçilirse Suriye ve Irak’taki Kürt örgütlerini silahlandıracaklarını ve bölgedeki en iyi ortaklarının Kürt örgütler olduğunu söyledi. “Stratejik ortaklığımıza” rağmen böyle bir laf edebilen Bayan Clinton’ın başkanlığını destekleyeceğime IŞİD’in doğrudan bombalanması gerektiğini savunan Trump’ı kalben desteklemek benim vicdanıma daha uygun.

    Not 1: Trump, 2003’ten beri ABD’nin Ortadoğu’da çok şey kaybettiğini ve felakete yol açtığını söyleyip başkan olursa Ortadoğu’dan ellerini çekeceğini söylemişti daha önce.

    Not 2: ABD’nin siyasi ortamıyla ilgili sizin tavsiyelerinize kıyasla biraz daha popüler olan “House of Cards” dizisini tavsiye ederim ben de.

  10. “Yarış başladığından beri savunduğum bir tezim var benim; o da şu: “ABD’de iktidarı ellerinde tutanlar Hillary Clinton’un seçilmesini istedikleri için Trump’ı onun karşısına çıkardılar”

    Obama 2008’de ilk seçildiğinde Cumhuriyetçilerin adayı John McCain’di ve eski bir istihbaratçımız da seçim öncesi sizin teziniz gibi bir tez ileri sürmüştü. John McCain’in karşısına kazanamayacak birini koydular ki John McCain seçilebilsin.

    Seçim sonunda tezinizi şu şekilde güncellemeniz gerekebilir ; ABD iktidarı seçilecek adayı seçim sonrası güçlü gösterebilmek için seçilmesi kesin gibi birini adayın karşısına çıkarıp sonra o seçilmesi kesin gibi olana seçimi kaybettirirler.

Yoruma kapalı.