Dün bir hain el, Konya’da, şifa dağıtma mesleği mensubu bir doktoru katletti.
Sizin hiç yakınınız bir doktor silahlı saldırıya uğradı mı?
Eminim, Konya’da hastahanedeki odasında silahlı saldırıya uğrayan Dr. Ekrem Karakaya olayını işittiğinizde bir yakınınızı kaybetmiş gibi üzülmüşsünüzdür.
Benim ise kendime çok yakın hissettiğim bir doktor dostum, kanser tedavisi gören bir hastası öldü diye, silahlı saldırıya uğratılmıştı; üzerinden yıllar geçtiği halde o saldırının izlerini bugün bile taşıyor.
Google’da ‘Dr. Necati Yenice’ adını araştırın, İstanbul’da 2007 yılında uğradığı saldırı sonrası memleketi Şanlıurfa’daki Harran Üniversitesi’ne giden ve orada halen ‘Prof.’ olarak şifa dağıtmaya devam eden doktor dostumla ilgili haberlerle karşılaşacaksınız.
AA’nın ‘‘Refakatçinin felç bıraktığı doktor şifa dağıtmaya devam ediyor’’ başlığıyla verdiği haber bunlardan biri.
İnsanın yaşı ilerledikçe sağlık sorunlarıyla karşılaşma ihtimali artıyor ve yolu hastahanelere eskisinden daha fazla düşüyor. Sağlık personelinin ne denli özverili çalıştığını yakından gözleme fırsatı doğuyor.
Yalnızca parayla bakılan özel hastahanelerden söz etmiyorum.
Birkaç yıl önce yürümemi zorlaştıran şikayetlerim üzerine geçirdiğim ameliyatı, sonradan devasa bir şehir hastahanesi içerisinde varlığı sona erdirilen Ankara Atatürk Hastahanesi’nde oldum. Devlet hastahanesinde. Ameliyat öncesi ve sonrasında orada geçirdiğim günlerden ve sağlığıma kavuşmamı sağlayan tıbbi müdahaleden edindiğim izlenim olağanüstü olumludur.
Geçen yıl farklı bir şikayetim üzerine gittiğim bir vakıf üniversitesi –Bezmialem– hastahanesinde anjiyoda tek damarda önemli oranda daralma görülünce kalbime stent takıldı; oradan da doktorlara ve sağlık personeline hayranlık ve minnet duygularıyla ayrıldım.
İlk ameliyatımdan kısa süre sonra, ülkemizin zengin bir iş insanıyla yemek sofrasında buluştuğumda, benzer şikayetle gittiği doktorundan ‘‘Tek çare ameliyat’’ teşhisi çıkınca soluğu daha iyi bakılacağını düşündüğü yabancı bir ülkede aldığına dair hikayesini ondan şaşkınlıkla dinlemiştim.
Ameliyatı ilkinde başarısız olunca ikinci kez tekrarlanmış, ardından hastahane virüsü kaptığı ortaya çıkmış.
Tedavi gördüğü halde iyileşemeyen, ameliyat masasında veya hemen sonrasında hayatını kaybeden yakınlarım olmadı mı? Oldu elbette. Ancak hiçbirinde ne benim ne de ailemin diğer bireylerinin aklından sonuç yüzünden doktorları suçlamak geçmedi.
Dr. Necati Yenice’yi hastahane koridorunda vuran, Dr. Ekrem Karakaya’yı revirde öldüren hasta refakatçileri kime neyi ispatlamış oldular?
Konya’da hastahanede cinayet işleyen cani ardından kendisini de öldürmeye kalkıştığında, onu hayata döndürme çabası göstermek yine doktorlara düşmüş…
Böyle bir meslek doktorluk.
İnsanları -kim olursa olsunlar- yaşatma mesleği…
Dün akşam bir dost meclisinde, bir doktor çiftle, Konya’da bir meslektaşlarının hayatını kaybettiği feci olayla ilgili sohbet ederken, doktorlardan erkek olanı yanımızdan erken ayrılmak için izin istediğinde yeni garip merakını öğrendik: Boks dersleri almaktaymış…
Kayıt yaptırmak için gittiğinde, kendisine yönelik ilk sorunun ‘‘Doktor musunuz?’’ olmasını hiç şaşırtıcı bulmamış. Görev yaptığı hastahaneden birkaç doktor daha aynı boks kursuna devam etmekteymiş çünkü.
Akıl alır gibi değil.
İyi eğitim almış genç insanların yabancı ülkelere gittikleri bir sır değil. 2020 yılında 947, geçen yıl da tam 1405 doktor yurtdışına gitmek için Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) ‘iyi hal’ kağıdı almıştı. Bu yıl sayının daha da arttığı düşünülüyor.
En tercih edilen ülke, Almanya. Genç doktorların harıl harıl Almanca öğrenme çabası içinde olduğunu duyuyorum. TTB’den alınan ‘iyi hal’ kağıdı yanında, Almanların doktorlarımızdan tek talebi, dillerini konuşabilmeleri…
ABD ve İngiltere yabancı ülkelerden gelen doktorlara daha önce uyguladıkları sert tedbirleri, Türkiye söz konusu olduğunda, yumuşatmış görünüyor; onlar da Türkiye’de yetişmiş doktorların değerinin bilincindeler…
Neden gidiyor bu iyi yetişmiş insanlar?
‘‘Giden gitsin, biz yeni mezunlarla da idare ederiz’’ anlayışının dışa vurduğu saygı eksikliği ilk sebep.
İkinci sebep de, hasta yakınlarından doktorlara yönelik saldırı haberlerinin iyice sıklaşması…
RTÜK dünkü doktor cinayetine yayın yasağı koydu, muhtemelen başka saldırı haberlerinin duyulmaması için de çabalar gösterilmiştir; ancak doktorlar meslektaşlarının başına her gelen olayı kendilerine özel kanallardan anında öğreniyorlar.
Öğreniyor ve öfkeleniyorlar.
Aslına bakılırsa ben de öfkeleniyorum.
Yalnızca yakını öldü diye doktorun hayatıyla oynamaya kalkan, şifa dağıtma mesleği sahibine el kaldırabilen insanlara değil, neredeyse her gün tekrarlanan bu feci olayların önlenmesi için kılını kıpırdatmayanlara da…
Meclis’e getirilen sağlık personeline saldırıları önleme amaçlı yasa tekliflerinin görüşülmesinin bile engellenmesine…
Bir zamanlar -hiç değilse benim neslime kadar- en itibarlı meslek olarak bilinen, öğrencilerin tercih ettikleri meslekler listesinin her zaman ilk sırasında yer almasına alıştığımız, herkesin önlerinde saygının azamisini gösterme çabasına girdiği tıp alanına ve alanın insanları olan doktorlara toplumda ve yönetim kademelerinde hor görüldüklerini hissettirecek bir havanın geçerli hale gelmesine…
Unutmayalım: Sağlık personeline, doktorlara kalkan el hepimizin hayatına kast etmiş demektir.
[Haberlere göz atarken, Prof. Necati Yenice’nin birkaç gün önce üniversitesi hastahanesinde asansör içerisinde kalp krizi geçirdiğini öğrendim. Kendisine Allah’tan acil şifalar diliyorum.]
ΩΩΩΩ