Siyasi literatürde sıkça karşımıza çıkan bir yaklaşım var. “Büyük fotoğrafa bakalım” yaklaşımı. Ne zaman birileri genel kabule aykırı bir tez veya teklifle ortaya atılsa, bir yerlerden birileri, “Öyle ama büyük fotoğrafa bakarsak…” diye başlayan bir cümleyle onların karşısına dikiliyor.
‘Büyük fotoğraf’ genellikle var olanın, göz önünde bulunanın kabulü anlamına geliyor.
O zaman da ele alınan konu biraz daha anlaşılmaz oluyor.
Aslında siyaseti değerlendirmede önem taşıyan ‘fotoğraf’, biraz yakından bakılınca görüleceği üzere, küçük karelerden oluşuyor. Gerçek o küçük karelerde gizli ve onları görmek için de bazı özellikler bulunması gerekiyor.
Sherlock Holmes’un detaylara dikkati ya da Hercule Poirot’un yaratıcısı Agatha Christie’nin tercih ettiği deyimle gri beyin hücrelerini çalıştırmak şart.
Örnek mi istiyorsunuz; o halde son gelişmelere bu gözle yaklaşalım.
Büyük fotoğrafta görünen
AK Parti’nin genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da son günlerde temel konulara farklı yaklaşım arayışı hissediliyor.
Uzun süredir ısrarla uygulanan ve o yüzden Hazine’ye ait 120 milyar doların erimesine yol açan ‘faiz’ politikası değişti. Bunu sağlamak için, aileden biri olan bakan ve o bakanla birlikte ‘faiz’ politikasının yürütücüsü kadro yerlerinden edildi. Sonrasında olanı biliyoruz: Aylar ve aylar boyunca sergilenen direnç ortadan kalktı ve ‘faiz’ piyasa beklentilerini yansıtır hale getirildi.
Müthiş bir politik dönüşüm bu.
Benzer bir dönüşüm dış politika alanında da -hiç değilse söylem boyutuyla- yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden Avrupa Birliği (AB) merkezli değerlendirmeler yapmaya başladı. En son Kanada’da her yıl tekrarlanan Halifax güvenlik toplantısına görüntülü olarak katıldı ve bir haftadır AK Parti il kongrelerinde tekrarladığı AB üyeliği talep eden söylemini yabancılara da aktardı.
AB üyeliğini hedefleyen bir ülke olmak, en azından ‘Kopenhag kriterleri’ de denilen Avrupa’yı Avrupa yapan temel ilkeleri sahiplenmek anlamına geliyor. AB perspektifinde kalabilmek için, anayasamızda da tarifini bulan, insan haklarına saygılı, temel hak ve özgürlüklerden yana, demokratik hukuk devleti ülküsüne bağlı olmak gerekiyor.
Türkiye’nin 2005’te kotardığı AB’ye tam üye olabilme hakkını sonuna kadar götürmek üzere girdiği reformcu tavrı yeniden benimsemek olur bu…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bazı bakanların son günlerde ‘reform’ sözcüğünü ağızlarından eksik etmediklerini görüyoruz.
‘Büyük fotoğraf’a bakıldığında görünen bu.
Nitekim bu fotoğrafa bakarak sevinenler çok.
Hatta işi, AK Parti’nin AB perspektifinden bütünüyle sapmasında en ciddi rolün sahibi olan iktidar ortağı MHP ile yolunu ayırmasını beklemeye kadar vardıranlar da çıkıyor.
Oysa aynı fotoğraftaki küçük kareler farklı görüntü veriyor.
Küçük karelere yansıyan
İlk küçük karede, bu söylem değişikliğinin dışa vurduğu günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yanına MHP liderini de alarak, Kıbrıs’a gitmesi var. O ziyaret sonrasında AB çevrelerinden hükümetin dış politikasına yönelik rahatsızlığın daha güçlü biçimde dışarıya vurulduğu fark ediliyor. Yunanistan’ın şiddetle itiraz ettiği Doğu Akdeniz’de yürütülen politikaya Kıbrıs da böylece eklenmiş oldu.
Yunanistan ve Kıbrıs AB üyesi. Bu iki ülkenin bastırmasıyla, AB’nin 10 Aralık’ta yapacağı liderler zirvesinin ele alacağı ilk konunun, Türkiye’ye karşı alınan, fakat Almanya’nın -daha doğrusu Angela Merkel’in- ihtiyatıyla askıda tutulan yaptırımların daha da ağırlaştırılarak uygulanması bekleniyor.
Her şey olabilir, ama AB’nin yaptırım uyguladığı bir ülkenin AB üyesi olma hedefini gerçekleştirmesi herhalde mümkün olmaz.
‘Reform’ sözcüğünün kullanıma sokulması bile imkansızı mümkün kılmaya yetmez.
AK Parti ‘reform’ kavramı içerisine girecek değişimleri MHP ile yan yana dururken nasıl hayata geçirebilecek?
Demokrasinin en hayati unsurlarından sayılan muhalefetin başını çeken CHP’nin liderine akıl almaz hakaretler ve tehditler yöneltmiş eski bir mahkuma ve çıkışına “O bizim dava arkadaşımız” tavrıyla sahip çıkmadı mı MHP?
Karede bu çaprazlık da bulunuyor.
Zaten bu yüzden de, ‘büyük fotoğrafı’ önemseyen yorumcular, “AK Parti ile MHP’nin yolları ayrılacak” kehanetinde bulunuyorlar.
Soruları sıralayalım
Nasıl olacak bu?
AK Parti kendi başına kaldığında iktidar olma ve tercihini cumhurbaşkanı seçtirme iddiasından vazgeçmek zorunda kalır. ‘Yüzde 50+1’ ölçüsünü dayatmış ‘başkanlık sistemi’ yüzünden…
Yoksa ‘başkanlık sistemi’nden vazgeçeceği mi düşünülüyor AK Parti’nin?
Olmayacak duaya “Amin” demekten farksız bir beklenti bu.
MHP’den ayrılacak AK Parti, onun bıraktığı boşluğu, vaktiyle MHP’nin içindeki AB’ye ters bakmayan kanattan oluşmuş İYİ Parti ile mi dolduracak?
Kağıt üzerinde olur, ama gerçek hayatta mümkün mü bu?
Yoksa HDP’yi mi yanına almayı düşünür AK Parti ileri gidenleri?
HDP’nin eski eş-başkanı, çok sayıda milletvekili ve seçilmiş belediye başkanı cezaevlerindeyken?
AK Parti’nin muteber saydığı kalemler ve Külliye istişare heyetinde yeri bulunan isimler tarafından telaffuz edilen “Selahattin Demirtaş serbest bırakılsın” talebi bu niyetle ilgili olabilir, ama öngörülen yaklaşmaya bu jest yeterli olur mu?
‘Büyük fotoğraf’ yorumcularına göre olabiliyor.
Şahsen küçük karelerden büyük fotoğrafa gitme yöntemini benimsemiş biriyim ve büyük fotoğraf bana fazla inandırıcı gelmiyor.
AB liderler zirvesinden sonra AB ile ilişkilerin kopma noktasına gelmesi, değişen söylemin siyaseti daha da içinden çıkılmaz hale getirmesi daha ciddi ihtimal.
Tabii bir başka küçük karede de Türkiye’yi başka ülkelerden daha fazla ilgilendiren ABD’deki başkan değişimi var.
‘Büyük fotoğraf’ gerçekçi hale getirilebilir elbette; ancak bunu sağlamak için son yılların ağır bagajlarından kurtulmak ve görüntüyü bütünüyle değiştirmeye yarayacak çok köklü bir kadro değişikliğine gitmek şart.
Heyhat, bunu sağlayacak isimler artık AK Parti’de değil.
Size sunabileceğim bir küçük kare de bu işte…
ΩΩΩΩ
Mükemmel bir yazı ve mukemmel bir yorum.. Teşekkürler sayın Koru
…..
Nostaljik çal, ey damdaki kemancı!
Aynı can derdindeler yolcuyla hancı…
Hep siyasi laga luga, topu taca at,
Öyleydi ya, hep başkasında kabahat,
Yangına koşmaktan duman oldu halimiz,
Yaraları sarmaktan, yara oldu elimiz!
Özgeçmiş belli ama, özeleştiri yok,
Yine her şeye rağmen potansiyel çok!
“Eşrefi Mahlukat” la şahlanır ancak,
Bu idealle yerde sürünmez sancak!
Tabi önce seçim, eğitim; uzunca vade,
Laga lugaya devammm! bana müsade…
…..
Beka diye nitelenen milli güvenlik sorunu ve iç siyasete yansıması
ABD İsrail’in güvenliğini kalıcı olarak sağlamak için Irak ve Suriye’yi üçe bölmek istemekte ve bunun bir parçasının Kürdistan olmasını hedeflemektedir. Irak Kürdistan özerk devleti zaten vardır ve aramız iyidir. Fakat Suriye Kürdistanı’nın PKK kontrolündeki YPG/PYD eliyle kurulmak istenmesi, Türk Devleti tarafından tehlike sınıfları içinde en yüksek kategoride ‘Beka’ olarak değerlendirilmiştir.
Aslında Suriye Kürdistanı (PKK devleti) Türkiye için bir tehdit olamaz. Hatta ileride Irak Kürdistanı ile birleşip tümünün kontrolünü ele geçirse dahi ciddi bir tehdit olamazlar. Fakat Türkiye’de çok sayıda Kürt kökenli vatandaşımız olması muhtemel gelişmeleri de dikkate almayı gerektiriyor. Zira Kürt milliyetçilerinin PKK sempatizanı olanları da PKK karşıtı olanları da Kürtçe eğitim ve özerklik taleplerinde bulunuyorlar. Öcalan’ın uzun hapis yıllarından sonra hidayete erip! özerklik talebinden vazgeçmesi de sadece taktiksel bir şeydir.
Kürtçe eğitim veya özerklik taleplerinin kabul edilmesi Kürt kökenli vatandaşlarımızı Türk Devletine kopmaz şekilde bağlar mı yoksa ilerleyen süreçte dışımızdaki Kürdistan ile birleşme arzusunu mu artırır sorusu ortada duruyor. Devlet itimat tedbire mani değildir deyip doğal olarak kötü ihtimale göre tavır alıyor.
Devletin ve (şimdilik) desteklediği seçilmiş Hükümetin bazı dış politika konularında yanlış veya eksik uygulamalarda bulundukları açık bir gerçektir. Fakat yapılan kimi yanlışlar Beka sorununun varlığını ortadan kaldırmıyor. Devlet politikaları güncel olandan ötede orta ve uzun vadeli hedefleri dikkate alır. Siyasi partiler ise kısa vadede önündeki seçimi kazanmayı önceler.
Erken veya zamanında yapılacak bir seçim ile AKP=Erdoğan iktidarı kaybetse de Beka ile ifade edilen milli güvenlik sorunu ve Devletin bu konudaki tavrı devam edecektir. Buna göre yeni iktidar adayları CHP, IYI ve DEVA partilerinin bu sorun karşısında alacakları tavır belirleyici olacaktır. Bu milli güvenlik sorunu karşısında IYI Partinin tavrı net ve oyları artıyor. CHP ve özellikle DEVA partisinin tavrı net olmadığı için oyları artmıyor. Erdoğan’ın akıl almaz ekonomi ve dış politika hataları üzerine Bahçeli’nin yüzseksen derece dönüşünü ekleyince, muhalefet hala daha HDP’nin oylarına muhtaç ise bu işte açık bir yanlışlık var demektir. Muhalefet CB seçimine HDP’nin desteği olmasa da kazanacak şekilde hazırlanmalıdır.
Dünde yazmıştım; bu saatten sonra bu AKP den bir cacık olmaz. Ama bizim üstat hala meyve vermedik ağacı taşlıyor. Başka başka konular yazsa da onları okusak. Bırakın AKP’yi de onu gazeteci hayranları ve trolleri düşünsün. HERKESİN GÖRÜŞÜNE SAYGILAR.
…..
O yoksul iyi eğitildi mi beyler?
Durum dengesiz devam ederse eğer
Sokaklar dolar taşar, göğsü bağrı açık
Ellerde cigara! berduşla yarı kaçık
İnsanlar para için birbirine düşer,
Nefsiyle buna çok müsaittir beşer!
….
…..
Ne acı! gocunası derin bir yara,
İnsanları yöneten değerdir para!
….
Çıkarlar da kemanlarıyla dama,
«Paran gadar gonuş» derler adama!
Çal kemancı çal, içleri sızlatarak,
Acizliği yönetenlere anımsatarak…
….
*******
İnsanlar düşmeye görsün dara,
İlk akla gelen şeylerdendir para!
Parayı veren düdüğü çalar derler,
Yoksulu pek görmez, hakkını yerler..
Kurulalı beri ülke, vakit kaybetti
Hata üstüne hata, boşa efor sarfetti
……
İşte buyrun beyler, hep aynı terane,
Emme basma tulumba, işte hazine!
Düdük çaldıran bir ekonomi de sen,
Para kaçıran ekonomi de istersen!
Ekonomi sağlam değil, dışa bağımlı
Üreten el-oğlu birbirinden bakımlı!
….
Siyasi partilerimiz muhalefette savundukları en temel ideolojilerini iktidara geldiğinde lüzumu
halinde bir güç (Devlet üst aklı diyebilirsiniz)kendilerine afiyetle yedirir.
Bu sebeple yarın nasıl bir yol haritası önlerine konulur bilemeyiz.
Bildiğimiz yapılan büyük dönüşümler hep muhalefette şiddetle karşı olduğu ilkelerini hükümet veya ortakları eliyle yaptırma gücü.
Belki de büyük değişimi tabanına en iyi bu partiler kabul ettirebilir anlayışı.
Geçmişte İdamı en çok savunan partinin idami kaldırması.
IMF antlaşmalarına en çok karşı olanın,müstemleke ülkesi gibi yabancı komiser getirmesi.
Yarın IMF ile anlaşacağı kesin görüleninde bir zamanlar IMF ye karşı olması gibi.
Belki de AB ve Kürt açılımının da aşırı milliyetçi bir parti eliyle yaptıracaklar ki kimsenin itirazı olmasın.
HEPİMİZİN TERS KÖŞE OLACAĞI GÜNLER YAKINDIR.
Şartlar zorladığında U dönüşleri yapmak hayat kurtarıyor.
Siyaset böyle bir şey.
Bu yolda olanlar gerekli zamanlar da gerekli dönüşleri yapanların hayatta kaldığı meslek tipi.
Siyasetçi çıkmaz sokak ta tıkananların; yolun sonuna geldiğinde buranın yolun başı olduğunu taraftarlarına kabul ettirebilme sanatıdır.
Biz şimdiye kadar çok ters köşe ye yattık.
Yarında yatmamız imkan dahilindedir.
TERS KÖŞEYE YATIRMALAR BÜYÜK TIKANMA DÖNEMLERİNE GELMESİ TESADÜF OLAMAZ.
Şu an bana göre tıkanma dönemlerinin yakın olduğunu gösteriyor.
Beklenmedik hamleler bu zamanda beklenmedik kişilere yaptırtılır.
Yaşarsak yakın zamanda süprizlere hazır olmalıyız.
Avam arkadaş
“Siyasi partilerimiz muhalefette savundukları en temel ideolojilerini iktidara geldiğinde lüzumu
halinde bir güç (Devlet üst aklı diyebilirsiniz)kendilerine afiyetle yedirir.”
diyorsunuz ama kimi partilerimiz daha muhalefetteyken “savundukları en temel ideolojilerini” yiyip bitiriveriyorlar!
Örnek; dersimli kemal chp genel müdürü olmadan önce mebus adayları önseçimle belirlensin, kurultaylarda blok liste değil çarşaf liste olacak diyordu ama koltuğa oturduktan sonra bir daha bu konuları ağzına bile almadı, aksine önceki söyleminin tam tersi uygulamaları chp tıpış tıpış içselleştirmiş oldu.
“Demokrasi” vs. dedikçe basacaksın tokatı bu karanlık bukalemunlara.
İşte bu olmadi yarın başkası da tetiğe basar 12 Eylül öncesine döneriz
Size yakismadi
H. Şükür’ü tokatlayan çetenin beslemesi trol-tosuncuklardan mısın Cin Ali?
yorum sayfasının kalitesine yaptığınız katkılardan! ötürü teşekkür ederiz.
Sayın yazar şu iddiasını;
“Hatta işi, AK Parti’nin AB perspektifinden bütünüyle sapmasında en ciddi rolün sahibi olan iktidar ortağı MHP ile yolunu ayırmasını beklemeye kadar vardıranlar da çıkıyor.”
neye dayandırıyor bilmiyorum ama vaktiyle idam cezasının kaldırılması dahil ab uyum yasalarının hepsinin altında sayın bahçelinin de imzası vardır; yiğidi öldürün ama hakkını yemeyin!
Türkiye, türkiye olalı beri avrupalıdır; türk halkı da avrupa milletler ailesinin saygın bir üyesidir, itirazı olan?
„Türkiye, türkiye olalı beri avrupalıdır; türk halkı da avrupa milletler ailesinin saygın bir üyesidir, itirazı olan?“
Itiraz yok ama, sizde düne kadar onlara „Gavur“ diyordunuz.
İnsan olana gavur denmez, kitapsıza denir alaman arkadaş; protestan, ateyiz, budist, satanist yani…
H.Gayret 19 Kasım 2020 At 12:00
“Gavur altının izini sürmüş gibi, severler, evet tüm altınımızı salgından önce newyorktan, londradan toplayıp getirdik, tc merkezde ne kadar altın stokumuz olduğunu bilenler el kaldırsın bakalııım? İkinci sorum; o zaman gavur neyin peşinde?”
Kürtlerin ne yaşadığını Demirtaş yerine benden dinlemek ister misiniz?
Sayın Arınç…
Geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında çıktığınız programda Selahattin Demirtaş’ın size imzalayarak gönderdiği kitabını okuduğunuzu ve herkesin okumasını tavsiye ettiğinizi söyledikten sonra şu şok edici ifadeleri kullandınız:
“Devran kitabını okudum, Belki Demirtaş hakkında fikriniz değişmeyecek ama Kürtlerin neler yaşadığını anlayacaksınız, Kürtler konusunda fikriniz değişebilir”
KÜRTLER KONUSUNDA FİKRİMİZİ NEREDEN BİLİYORSUNUZ?
Sayın Arınç…
Diyorsunuz ki; Kürtler konusunda fikriniz değişebilir. Bizim KÜRTLER konusunda fikrimiz değişmezSayın Arınç…
Kız alıp kız verdiğimiz, birlikte ağlayıp birlikte güldüğümüz, komşuluk yaptığımız, yolculuk yaptığımız, Al Bayrağın altında birlikte yaşadığımız, acı günde tatlı günde birlikte olduğumuz, şehit olan evlatlarımıza birlikte ağladığımız Kürtler hakkındaki fikrimiz asla değişmeyecektir.
Kürtler derken kimleri kastediyorsunuz Sayın Arınç…
Bizim Kürtlerle bir sorunumuz olduğunu size kim söyledi, siz buna nasıl ikna oldunuz?
KÜRTLERİN NELER YAŞADIĞINI SELAHATTİN DEMİRTAŞ’IN KİTABINDAN MI ÖĞRENECEĞİZ?
Sayın Arınç…
Bunca yıl devletin her kademesinde en üst seviyede görevler aldınız. Kürtlerin neler yaşadığını öğrenmek için elinizde her türlü imkân vardı. Onlardan öğrenemediniz de Selahattin Demirtaş’ın kitabından mı öğrendiniz?
Kürtlerin neler yaşadığını öğrenmek için Kürtlerle konuştunuz mu Sayın Arınç? Onların evlerine misafir oldunuz mu? Neler oluyor diye sordunuz mu?
Bakın koskoca 5 senesini, hem de 1991’den itibaren, doğunun Cehennem olduğu yıllarda Cizre’de görev yapan bir öğretmen olarak anlatayım size. Bana söyler misiniz lütfen Demirtaş’ın kitabında bunlar yazıyor mu?
DEMİRTAŞ’IN KİTABINDA BUNLAR YAZIYOR MU?
Bir; Kürtlerin 12-13 yaşındaki erkek ya da kız çocukları zorla dağa kaçırılıyor. Kız çocuklarına tecavüz ediliyor. Ellerine silahlar veriliyor, zorla terörist yapılıyor. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
İki; Askerlik çağı gelmiş delikanlılar, askerlik adı altında zorla PKK’ya alınıyor. Bunu çoğunluğunu HDP’lilerin oluşturduğu PKK’nın şehir yapılanması yapıyor. Gitmek istemeyen gençler zorla götürülüyor, gitmezse öldürülüyor. Karşı çıkan aile katlediliyor. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
Üç; Bir çocuğu Türk Ordusuna katılan ailenin diğer çocuğu HDP’nin de katkılarıyla zorla PKK’ya alınıyor. Bu yüzden doğuda binlerce ailenin bir çocuğu asker bir çocuğu terörist oluyor. Bunların hepsinde de PKK’nın şehir yapılanması olan HDP’nin katkısı var. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
Dört; PKK tarafından, sık sık kepenk kapatma eylemleri yapıldı. Bu eylemlerin iki-üç gün sürdüğü oldu. Kepenk kapatma eylemine katılmayanların, ölüm tehditlerine rağmen devletinin yanında olanların dükkanları yakıldı, eyleme katılmayanlar öldürüldü. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
Beş; Esnaftan silah zoruyla haraç alındı. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
Altı; Halk mahkemeleri kuruldu. HDP’li yöneticilerin de içinde bulunduğu halk mahkemelerinde devlete destek veren KÜRTLER hakkında idam kararları verildi. Devlete destek veren KÜRTLER elektrik direklerine, ağızlarına para tıkılarak asıldı. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
Yedi; Köy minibüsleri tarandı. Minibüslerdeki kadın erkek, çoluk çocuk, yaşlı genç, hamile kadınlar, ana kucağındaki bebekler, hiçbir ayırım gözetilmeden araçtaki tüm KÜRTLER katledildiler. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
Sekiz; Kürt köyleri basıldı. Kürtler köy meydanına toplandı. KÜRTLER, HDP’nin desteklediği PKK tarafından topluca katledildiler. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
Dokuz; PKK tarafından köylerde evlere zorla girildi. Evin kadınlarına kızlarına tecavüz edildi. Gariban KÜRT köylüsünün rızkına el konuldu. Demirtaş’ın kitabında bu yazıyor mu?
KÜRTLERİN NE YAŞADIĞINI NEDEN DEMİRTAŞ’IN KİTABINDAN ÖĞRENİYORSUNUZ?
Bunların hiçbiri yazmıyorsa HDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın kitabında ne yazıyor Sayın Arınç? Kürtlerin neler yaşadığını neden Demirtaş’ın kitabından öğreniyorsunuz?
Kürtlerin ne yaşadığını neden Kahraman Mehmetçik’ten öğrenmiyorsunuz?
Kürtlerin ne yaşadığını neden Kahraman Türk polisinden öğrenmiyorsunuz?
Kürtlerin ne yaşadığını neden TÜRK İstihbaratından öğrenmiyorsunuz?
Kürtlerin ne yaşadığını neden çocukları PKK tarafından dağa kaçırılan, 12 yaşındaki çocuklarına tecavüz edilen KÜRT analardan öğrenmiyorsunuz?
Kürtlerin ne yaşadığını neden eşine, kızına gözlerinin önünde tecavüz edilen KÜRT babadan öğrenmiyorsunuz?
…
Sayın Arınç,
Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilip edilmemesi benim sorunum değil. Yüce Türk mahkemeleri kararını verir.
Benim sorunum; sizin Kürtlerin neler yaşadığını öğrenmemiz için Demirtaş’ın kitabını referans olarak göstermenizle.
Demirtaş’a çok mu güveniyorsunuz Sayın Arınç?
Kitabında yazdığı her şeyin doğru olduğu kanaatine nasıl ulaştınız?
Demirtaş sizin açınızdan muteber bir isim midir?
Demirtaş’a Türk askerinden, Türk polisinden, Türk istihbaratından daha mı çok itibar ediyorsunuz?
Sözlerinizin her kelimesiyle doğuda vahşice katledilen Aybüke öğretmenin, Necmettin Öğretmenin, Mustafa öğretmenin, Nurettin öğretmenin ve on binlerce şehidimizin bir defa daha vurulduğunun farkında mısınız?
Son Söz Olarak! Demirtaş’ın Kitabını Okumuyorum Çünkü;
Doğuda kaldığı yıllarda PKK’nın ve şehir uzantısı HDP’nin tehditleri karşısında eli kolu bağlı kalan Kürtlerin gözlerindeki çaresizliği okudum ben.
Öğrencelerimin; sokaktan geçen Özel Harekât polislerine, Türk askerlerine sevgiyle, umutla, PKK’nın her saldırısından sonra ise korkuyla bakan gözlerini okudum ben.
Şehit askerlerin, polislerin, öğretmenlerin ve onların geride bıraktıkları anaların, eşlerin, çocukların hayat hikayelerini okudum.
Cizre meydanlarında İstiklal Marşını okudum ben.
Yanımda şehit olan Mustafa Boz öğretmenin eşinin gözlerini okudum ben Sayın Arınç…
Hendek Harekatı sırasında Silopi’de kalleşçe katledilen polis kardeşim Hilmi Bardakçı’nın eşinin ve yavrularının gözlerindeki acıyı, özlemi halen okuyorum ben.
Şehit çocuklarının, şehit analarının babalarının, şehit eşlerinin gözlerini okudum.
Şimdi Kürtlerin neler yaşadığını öğrenmek için bu kadar yaşadığım, okuduğum şeyleri bir yana bırakıp Demirtaş’ın kitabını okuyacağım öyle mi?
Daha çok beklersiniz.
Alıntıdır.. Selocanın kitabını okuyanlar bunu da okusunlar.
Dörtlü çete otelde basılmış
Şimdi cingöz Recai ler Anayasa yapmanın neresi suç gibi cingözlük yapacaklar
Bunu dörtlü çeteye söyleyin zaten HDP sağa önce artık gizli olmaz demişti
Tabii asıl sıkıntı MHP yi yeterince milliyetçi bulmayıp HDP ile aynı torbaya giren operasyon partisi IYI parti de
Sahi MHP de 10 kişilik YK nın 9 kişisinin kasesi çıkmıştı sizce bunu kim yaptı niye yaptı
Bahçeli yi indirince kim gelecekti
Bahçeli gitmeyince plan nasıl değişti
Çok mu faş oldu bu operasyon
Bu durumda IYI partinin de tabii ki kasetleri çıkacak ve yeni operasyon yüklenecek
Kasetlerle gelenler kasetlerle gönderilecek
Çünkü işleri bitti
Bülent Arıç ve Cemil Çiçek’in çıkışları Erdoğan’ın bilgisi dahilindedir. Amaçları içeride ve dışarıda biriken gazı biraz alıp basıncı düşürmektir. Bu reform görüntülü siyasetin MHP’nin arkasındaki derin devlet güçlerinin de onayı ile yapıldığını sanıyorum. Ekonominin içinden çıkılmaz bir hale gelmesi ve ABD’de seçimi Biden’ın kazanması başlıca nedenlerdir.
Fakat Erdoğan’ın aşırı fırsatçılık huyu bilindiği için Bahçeli yakın takiptedir.
(2) birinci yorumum henüz yayınlanmadı. birici yorumumu beklemeyi düşünüyordum ama o zaman da diğeri çok gecikecekti.
– sayın koru, “büyük resim”den bahsederek, büyük resme bakıp yapılan yorumların hatalı olacağını yazmış.
– büyük resimden kasıt, hsk’nın bazı dosyaları istemesi, bazı aklilerin ve tabi erdoğanın açıklamaları olduğunu düşünüyorum.
– bu noktada, “büyük resmin” değerlendirmem de (tabi büyük resimden kasıt, yukarda yazdıklarım ise) etkisi olsa da, değerlendirmemi büyük resmin üzerine bina etmediğimi vurgulamak istiyorum. zaten bu nedenle de, erdoğanın arınca yönelik olduğu söylenilen ve “büyük resim”e gölge düşüren açıklanasına rağmen, düşüncemi aynen koruyorum.
– benim düşüncemin temeli aslında basit:
– bugünkü sistemde, mhp-akp iktidarının sürmesi için %50’den fazla oy almaları gerekiyor.
– başta, faiz takıntısı (sadece erdoğanın takıntısından bahsetmiyorum, ak parti destekçilerinin takıntısından da bahsediyorum) olmak üzere, bugüne kadarki düşündükleri, yaptıkları ile (ülkenin batması bunlar için önemli değil ama koltukları tehlikeye girdi) iktidarlarını sürdüremeyecekleri, muhalifleri bölme çabasının da, ayasofyanın da, doğalgaz müjdelerinin de, “ey avrupa!” çıkışlarının da durumu kurtarmadığını, tam tersine, sonuçları ile iktidarın ömrünü daha da kısalttığı, faizle inadının koltuklarının ömrünü kısalttığını görmeleri kadar “çabuk!” anlaşıldı.
– amerikada trumpın da kaybetmiş olması, “ey!” lerin koltuğun ömrünü daha da kısaltacağını ortaya koydu.
– yani, koltuğa oturmaya devam edebilmek için, ekonomiyi düzeltmekten başka seçeneği kalmadı. üstelik %50 de şimdi büyük bir sıkıntı.
– şimdi “dış güçler” ve “faiz lobisi”ne muhtaç. koltuğun kaderi bu ikisinin elinde.
– bir de şu olmaz olasıca %50+ kuralı. keşke bu kural olmadan srdoğan başkan olarak kalabilse… ama işte olmuyor.
– bu nedenle “faiz lobisi” ve “dış güçleri” kandırması gerekiyor ve %50’ye ulaşamazsa mecburen başkanlık sisteminden de vazgeçecek.
– erdoğanın politika değişikliğinin nedenleri bunlar.
– bu nedenler var olduğu sürece, koltuğu korumak için arayışlar da sürecek. bu arayışların koltuğu korumaya faydası olmayacağını düşünürde, erdoğanın yeni politikasını tartışabiliriz fakat şu an alternatif görünmüyor.
– yani, erdoğan parlementer sisteme de razı olmak zorunda kalabilir ki, (bunu kabul etmesi faiz artırmasından daha zor ama başka seçeneği de görünmüyor) bu durum, muhalefetin ne yapması gerektiğini de ortaya koyuyor.
– erdoğanın çakıcının ayarına ses çıkarmadığı gibi, diğer bazı ayrıntılar(arıncı azarlaması gibi) önemsiz.
– erdoğanın, bütün politik yaşamında, en iyi yaptığı şey, hamle adamlarını herzaman yanında tutmaya çalışır.
– davutoğlu da, abdullah gül de, bugün arınç ve cemil çiçek ya da adalet bakanı gibi, erdoğanın sözünden çıkmasalardı, ak parti treninden atılmazlar, günü geldiğinde kullanılmak için “merkez valisi” olarak ak parti içinde kalırlardı.
– çakıcıya ve bahçeliye suskun kalmasının nedeni de, birgün lazım olursa kullanmak için elinin altında bulundurmak düşüncesinden başka birşey değil. yani, erdoğanın arayışının olmadığı anlamında değerlendirilemez.
bernar beye biraz yardım edeyim:
– erdoğanın ne yapacağı veya ne yaptığını en son anlıyacağın test edeceğin kesim erdoğanın açıklamasıdır.
– erdoğanın sözüne göre, merkez bankasının faiz artırdığını söylemek ya fitnedir ya da dış güçlerin “yok hükmünde” olan açıklaması.
– çünkü hem mb kararından önce hem de sonra faize karşı olduğunu söyledi.
– erdoğanın sözüne inansak faizi bizim değil patagonya mb artırdı.
– ayrıca pkk ile görüşenin şerefsiz olduğunu da söylemişti.
– “ben bilmem sayın koru bilir” dersen anlarım da, “bak erdoğan arınca kızdı” dersen “analiz nerde” derim.
– bir de gültekin öğüdü:
– gültekinin pekçok düşüncesine ben de katılmıyorum. ama bu durum, gültekinin nadir düşünce (alışılmışın dışında düşünce demek daha doğru galiba) üreten insanlardan biri olduğu gerçeğini değiştirmez.
yani!
– erdoğanın ekmeğe (koltuğa) ihtiyacı var (tabi kontrgerillanın da). ekmek de kontrgerillada da yok, evde de yok. mutlaka nerden alabileceğini araştıracak.
– şu an için görünen de , “dış güçler” ve “faiz lobisi” harici ekmek (koltuk) bulabileceği yer yok.
– ve kontgerilla, koltuğa ulaşmasına engel. fakat fırıncılarla ve fırıncıyı tanıyanlarla pazarlık için, ve %40 civarına düşse de, elinde olan evdeki bulgur “faiz haramdır” ve “avrupa bizi kıskanıyor” diyenler ile cia artıkları olan kontrgerilla.
– bu nedenle onları da elde tutmaya çalışması gayet normal.
– fakat, ekmek (koltuk) için eldekiler yetersiz.
Erdoğan’ın bu akşamki açıklamasında B. Arınç’ı fitne çıkarmakla suçlamasıyla birlikte durum gerçekten tam bir muamma halini aldı ve ben belki de beşinci kez yine sayın Koru’nun dünkü yazısına döndüm. İki düzine köşe yazarı bir araya getirilse, bunların tümünün sn. Koru’nun bir paragrafı değerinde olmayacağını bilyorum. Sürecin olası gidişatını doğru biçimde okumanın şifre tadında anahtarları yazarın dünkü ve bugünkü yazılarında. Ama, şifreyi çözmek hiç kolay değil.
Bugünkü yazısında çok açık biçimde, “Erdoğan’ın başkanlık sisteminden dönebileceğine yönelik her türden olasılığı unutun” demişti sn. Koru ve bu söylediği daha gün sona ermeden doğrulandı. Bana da, önce Alper Görmüş’ün serbestiyet.com’da dün yazdığı, Bülent Arınç’ın çıkışının Erdoğan ile danışıklı dönüşüklü bir çıkış olmayıp B. Arınç’ın siyaset tarzını ve özgül bir siyasetçi olarak farklılığını yanısttığını ileri sürdüğü yazısını hatırlamak ve bir kez daha Fehmi Bey’in dünkü yazısına yollanmak düştü.
Bana, “Yoksa. . .!” diye küçük bir çığlık attıran bir ifade yakaladım yazarımızın dünkü yazısında:
“Şu yakınlarda İYİ Parti’nin karıştıran bir gelişme yaşandı, ama AK Parti – MHP ittifakını zorlayan karşı hamle de geldi.” ifadelerinden iki kısa paragraf sonra şunu söylüyor Fehmi Bey:
“Ortada bir değil, birden fazla rekabet halinde plan var ve her şey o planlara uygun olarak meydana geliyor.”
Benim, küçük bir çığlık eşliğindeki “Yoksa. . .!” ünlemli fikrim şu:
Yoksa, B. Arınç, C. Çiçek ve kısmen Ak Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin ile eski Diyarbakır milletvekili M. İhsan Arslan’ın beş gün önceki çıkışları AK Parti içindeki bir “erdemliler hareketi”nin ilk işaretleri mi?
Sayın Koru, hem ortada “birden çok plan”ın olduğundan, hem de bunların birbirleriyle “rekabet halinde” olduğundan söz ediyor. . .
Erdoğan “fitne çıkarmak” gibi ağır bir ithamla çıkıştı Bülent Arınç’a. Bu, bu ikisi arasında bir danışılmışlık hali olmadığının işareti ve Alper Görmüş’ün yazısının ana fikrini doğruluyor.
Bülent Arınç, bunun altında kalmaz. Kendisine uygun bir üslupla karşılık verir.
Zaten, o çıkışı yapmadan önce, Erdoğan’ın nasıl bir tepkiyle karşılık vereceğini aç çok kestirip öyle yapmıştır çıkışını.
Eğer sn. Koru’nun bana üstü örtük işaretler gibi görünen bilgi parçacıklarının izini doğru sürüyorsam, çarşının fena halde karışacağını, Pazartesi’den itibaren dramatik olaylar dizisinin devam edeceğini söyleyebiliriz.
Yine Levent Gültekin in iki gün önceki Twitter hesabından ” Arka plandaki kavgayı bilseydiniz..” uyarısı var.
Anlaşılan arka planda işler karışık. Yada karmakarışık.
L. Gültekin, sürekli olarak, ‘Orası benim eski mahallem, iktidarın tepesine çok yakın haber kaynaklarım var, içeriden haber alabilen bir gazeteciyim’ pozlarında, ama ya açığa düşmemek için akla gelebilecek her olasılığı sıralıyor, ya da öngrüleri hep yanlış çıkıyor. İşi gücü felaket tellallığı ve muhalefetin çapsızlığı sakızını çiğneyip durmak. Bir şey bilirmiş gibi yapan, çok şey söyleyip aslında hiçbir şey söylemeyen birisi. İstanbul Seçimleri’nde berbat biçimde yan geldi. Ciddiye almamanızı öneririm. İşlerin karmakarışık olduğunu sıradan okurlar olarak biz de kestirebilyoruz. İşler neden karmaşık ve muhtemelen süreç nereye evrilecek? Bu soruya yanıt veriyor mu L. Gültekin? Sayın Koru’nun yeni yazılarını beklemek zorundayız. Diğerlerinin alayı laf ebeliği yapıyor.
1- Erken seçim olmayacak. İstiyorsunuz diye olacağını varsaymak eskilerin yanılgısı.
2- Erken seçim olmayacak, Şu an ülkede erken seçim ortamı muhaliflerin aklı dışında yok.
3- Erken seçim olmayacak, sokaktaki ekonomik sıkıntı çekenler bile çoğunlukla sıkıntıyı Tayyibe yüklemiyorlar. Koronayı mücbir sebep olarak görüyorlar.
Yani dolayısıyla erken seçim olsa bile ak parti %35 lerde oy alır Tayyip yine de başkan olur. Meclis eskiden de pek bi işe yaramıyordu. Şimdilerde güven oyu derdi olmadığı için hiç problem olmaz. Sadece Milletvekili sayısı düşer. Onu da tam bilmiyoruz. Bu güne dek daha seçimle öngörülerinin çıktığını görmedik. En azından bir yıldan fazladır görmedik. Sizin hissettiğinizi söylediğiniz sıkıntı sokakta yok. Sokağa çıkın konuşun bakın. İnsanlar Tayyib’i seviyor yahu çıkın sokağa bakın vallahi seviyorlar yahu. Tayyip de saf değil şu Karadeniz’de az bişe de olsa doğalgaz çıkarmaya başlamadan seçime gitmez. Kim ne derse desin sizin dediğiniz gibi yahut istediğiniz gibi bir ortam yok dışarılarda. Bakın Gerçekçi olalım lütfen gerçekçi olalım. Bakın ocakmedya.com un günlük ziyaretçi sayısı yaklaşık 3bin tekil sayılarda. Bunun yaklaşık 120 i kanada 30 si ABD menşeili. Onların da kimler olduğunu biliyoruz zaten Tayyibe oy verme ihtimalleri yok. Gel gelelim Türkiyeden olan ziyaretçi profiline. Onların da bir çoğu Sözcü, Karar, gazeteoku, t24. ve yeniçağ okurların oluşturuyor ki onların takip edenlerin de siyasi profilleri belli. Gel gelelim ağırlıklı nüfusun okuduklarına hürriyet, sabah, sözcü, milliyet, haber7, haberturk. Elbette net veriler olamaz lakin diğer sitelerin ziyaretçileri günlük tekil olarak milyonla ifade ediliyor. Onlardaki manzara da kesinlikle bir erken seçim havası yok. En azından okur yorumlarında. Elbette kesin belirti diyemeyiz ama toplumun genel nabzı ile ilgili bir veri olması açısından gözden uzak tutulmamalı. Toplamda istatiksel olarak bakarsak olaya bu platformdaki (üstelik odaklanmış veriyle dolu) Türkiyenin toplamını göstermez. Ama niyet olarak biliyoruz ki burayı hazırlayanlar da buradaki yorumcuların büyük büyük çoğunluğu da Tayyip iktidardan insin istiyor. Hatta büyük büyük çoğunluğun bir kısmı nasıl olursa olsun insin istiyor.
Dün mü evvelsi gün mü Bülent ARINÇ birileri için tutukluluk hali bitsin deyivermiş…. Birileri de alkış tufanında. Neymiş, Selahattin DEMİRTAŞ salıverilsin miş. İyi bu gün Selocan salınsın peşinden Osman KAVALA. Neden ? onlar suçsuzmuş çünkü.
Osman KAVALA nın adı VAN/Çaldıranda ki güya sosyal hizmet merkezinde niye yazıyor biri bunu açıklamadıkça kimse anlatmasın suçsuz diye. Önce suçsuz diyenler bunun nedenini öğrensin ondan sonra konuşalım. Ha belki de suçsuzdur o zaman o lafı diyen şu şu sebepten suçsuzdur desin. Ama karnından konuşarak demesin. 90 lı yıllarda Sayın yazarın çalıştığı AKSİYON dergisinde çıkan bir röportajı vardı Osman KAVALA’nın. O yazıyı (yazının başlığı “kızıl milyarder mi…” idi, Osmanlı bankası detayını da unutmayın o yazıda.) bu günkü olaylardan sonra okuyun ondan sonra suçsuz deyin de görelim. Yine benzer bir şekilde aksiyon dergisinde yine o yıllarda Turgut ÖZAL ile ilgili yazılmış yazıları da okumanızı öneririm. Adam kaç yıldır işliyor alttan alta. Fetö amaç birliği yapmayacağı insanı hiç parlatmaya uğraşır mı. O yazıyı bulabilirseniz okuyun. Ama sayın Yazarın hatırlayacağına eminim. En azından arşivinde bir yerlerde mutlaka vardır. Dünyanın en geniş arşivine sahip gazetecilerinden biridir çünkü.
Ötekine özgürlüğe gelince yahu Tayyibi birileri açılım sürecine ikna etti. Sonra ne oldu, sabote edenler de kendileri değil mi. Demirtaş’a özgürlük isteyenler ülkeyi yarın yeni bir hendek savaşına hazırlamak isteyenlerdir. Çünkü onun başka bir hüneri yoktur. Tayyip nefreti uğruna bu kadar görmez mi oldunuz adam ve avaneleri direkt şuradan güç alıyoruz burdan bilmem ne yapıyoruz demediler mi bunlar olmadı mı. Kendi sözleriyle kendi cümleleriyle kendi parti mitinglerinde söyledikleri montaj değil ya. Şimdi de zaten inkar ettikleri yok. İç savaş isteyenler bu tip kişileri büyütmek isteyenlerdir. Bu adamlar tam olarak nerden yönetildikleri bilinmeyen ama mutalaka bir şekilde bunun için çalışan insanlardır. Elbette yıllar sonra bunu göreceğiz. Varsa diğeri de çıkacaktır ortaya. Evet şunu diyebilirsiniz Tayyip kalırsa yıllar sonra Türkiye kalır mı. Ama tersi de denebilir.
S.Demirtaş serbest bırakılsın zira suçsuzdur diyenler pek azdır herhalde. Fakat bir kişi hakkında iddianame hazırlanmadan keyfe göre 4 yıl hapiste tutulamaz. HDP’li Belediye başkanlarını görevden alıp kayyum atamak da öyle. Yanlış yapmışsa görevden alırsın sonra belediye meclisi yeni bir başkan seçer, o da yanlış yaparsa o zaman kayyum atarsın.
Osman Kavala bence de masum değil, fakat hakkında yeterli hukuki delil bulamazsan hapiste tutamazsın. Geçmişte ABD mafya babası Al Capone’yi hakkında kimse şahitlik yapamadığı için hapse atamamış. Fakat sabredip sonunda gayri resmi bir muhasebe defteri bulup vergi kaçakçılığından içeri atmışlar. Diyeceğim o ki hukuk devletinden taviz vermemek gerekir. Yargılamalarda devletin rolü olmamalıdır, devlet hukuki delil bulmalıdır.
Tabiri caiz ise, sayın Koru’nun yazısının mürekkebi kurumadan öngörüsünün doğruluğu ve isabeti, Türk Standartları Enstitüsü’nden rol çalan Cumhurbaşkanımız tarafından onaylandı ve tescil edildi: Bülent Arınç’ı yeni ‘fitneci’ ilan etti Erdoğan! Çadır tiyatrosu tadında siyaset! 🙂
Levent Gültekin daha dün Twitter hesabından ;
“Erdoğan Cumhur ittifakını bozacak mı?” sorusu
değil “buna gücü yetecek mi” sorusunun sorulması gerektiğini söyleyip cevaben “imkansız değil, ama çok zor” demişti.
Levent Gültekin bu haberi izleyince;
-Haklı çıktığı için yüzünde tebessüm belirmiştir
-Ülkemizin durumunu düşününce yüzü asılmıştır.
(1) – çok fazla köşe yazısı okumuyorum. sayın korunun bugünkü yazısından, ak partinin yeni bir yola girdiğine ilişkin benimle aynı doğrultuda başka görüşler de olduğunu öğrendim. bu da, kafamdaki “acaba doğru mu değerlendiriyorum” şüphemin biraz daha dağılmasına neden oldu.
– bu noktada, öncelikle “yeni bir yola girdi” ifademi düzeltmem gerekiyor ki zaten ilk yaptığım yorumda, gelişmelere göre, hemen yarın, bu politikadan vazgeçebileceği kaydını da düşmüştüm.
– olayı şu kaba örnekle açıklamaya çalışıp, daha sonra da düşüncemi ayrıntılandırmaya çalışacağım. bu arada, yazımı da böleceğim ki teknik sıkıntıyla karşılaşmayım.
– fırına ekmek almaya gittiğinizi farzedin. fırına ekmek almaya gitmenin, otomatik olarak fırından ekmek almanız anlamına gelmediğini, normal yaşamımızdan zaten biliyoruz.
– fırında istediğimiz ekmeğin kalmamasından, kalanları beğenmeyip vazgeçme ve hatta cüzdanımızı evde unuttuğumuz için ekmek alamama gibi pekçok farklı nedenle ekmek almadan geri dönebiliyoruz.
– yaşam bu.
– bununla birlikte, ak partinin durumunu (ya da kararlılığını), fırına ekmek almaya giden birisi ile denk tutmadığımı da belirtmem gerekiyor ki, bu doğrultuda gelebilecek eleştirilerin önünü keseyim.
– sadece düşünülen, istenilenin, düşünülen, istenilen şekilde olmayabileceğini hatırlatmak, ve adamın ekmek almamış olmasının, ekmek almak niyetiyle ilişkili gerçeği değiştirmeyeceğini hatırlatmak için bu örneği verdim.
– devam edecek!
Temel arabasıyla seyir halindeyken hiç beklemediği bir yerde güleryüzlü bir trafik polisi tarafından durdurulmuş,
– Beyefendi, sizi tebrik ederim ! Şimdiye kadar yaptığımız kontrollerde , emniyet kemeri takan sürücü olarak ilk defa size rastladık .Aldığımız karar gereğince size bin lira mükafat vereceğiz ! Başka bir tehlike bekleyen Temel oldukça sevinmiş ve yanında oturan Fadimeye ,
– Uyyy Fadime , yaşaduk daa ,artuk ehliyet alabiluruk !
Polis bu sözleri duyunca biraz duraksamış , şaka yapıp yapmadığını düşünürken Fadime durumu düzeltmek telaşına düşmüş ,
– Memur bey siz onin saçmaladuğine pakmayun , o içunca hep beyle sapitiy !
Allah Allah ,polis adeta şaşkına dönmüş , ne yapacağını bilemez bir halde ve oldukça kızarak,
– Yahu arkadaş , siz benimle dalga mı geçiyorsunuz ! Nerde arabanın ruhsatı , ver bakayım !
İşlerin iyice sarpa sardığını gören ve arka koltukta oturan Dursun duruma müdahale etmek mecburiyetini hissederek lafa karışır,
– Ha bu araba bize emanettur daa ! Biz sahibuni pilmeyuruk , ruhsat da ondadur !
Trafik polisi tam bir şaşkınlık içindedir , ne olup bittiğini anlamaya ve aslında arabanın da çalıntı olduğunu düşünmeye çalışırken , bagajda saklanan İdris nihayet patlar,
– Uyyy uşaklar nefes alamayurum , hudide celduk mi daaa !
Sizinki kadar orjinal değil ama, bir fıkra da benden.
Parası bol muzip adamın biri arkadaşına öndeki adamı göstererek “şu adamın ensesine bir şaplak atarsan sana 1000 lira” demiş. Uyanık arkadaşı bu söz üzerine hemen fırlayıp işaret edilen adamın ensesine şaplağı patlatmış:”Vay Hüsamettin ne yapıyorsun bilader?” Adam şaşkın vaziyette dönmüş:”Ne Hüsamettini beyefendi?ben Hüsamettin değilim ve sizi tanımıyorum!” Beriki “Kusuruma bakma kardeşim,yıllardır görmediğim asker arkadaşıma benzettim de,hakkını helal et!”deyip,dönüp 1000 lirasını almış.
Parası bol muzip adam bu kez “adama bir şaplak daha indirirsen sana 2000 lira” deyince uyanık yine ikiletmeden koşturup öndekine bir şaplak daha patlatmış:”Hüsocuğum,bunca yıllık asker arkadaşını tanımazlıktan geliyorsun demek,alacağın olsun!” Şaplağı yiyen bu sefer kızgın bir şekilde dönmüş “Ne asker arkadaşı be,bu gidişle dayağı yiyeceksin,tanımıyorum seni!” Beriki “Yaw kardeş kusuruma bakma,o kadar benziyorsun ki,inanamadım.Hakkını helal et”dedikten sonra dönüp 2000 lirasını alıp cebine atmış.
Parası bol muzip adam bu kez “Bu işi bir daha yapabilirsen sana 5000 lira” der demez,uyanık yine bekletmeden koşturup gariban adama bir şaplak daha indirmiş;”Yaw kardeş kusura bakma,şu arkadaş sana vurursam 5000 lira vereceğini söyledi de,al şu 2500 lirayı, gel helalleşelim!…”
AKP ve Erdoğan;
% 50+1 değil, %60,%70 hatta %100 oy alsa ne yapabilir?
Türk tipi başkanlık dışında, yarı başkanlık, parlamenter sistem, güçlendirilmiş parlamenter sistem olsa ne yapabilir?
soruları acilen sorulmalı.
Sorunların kaynağını çözen asıl soru bu olmalı.
Cevabı koskoca bir HİÇ.
Problemlere neden olan, problemleri çözemeyeceği gibi, sadece problemin neden olduğu faturaları her geçen gün katlar ve işin içinden daha da çıkılmaz hale getirir
Merkez bankası net rezervi: -40 milyar(eksi 40 milyar) dolarmış. Uluslararası değerlendirme kuruluşu Fitch açıklamış. Bizim yüksek iktisatçı asrın liderimizin getirdiği yer. Övünelim mi? üzülelim mi yoksa aslanlar gibi kükreyelim mi?
Ama boşverin dert eymeyin bunlar dış güçler, raporları ve verdikleri bilgi yok hükmünde. Biz mafya bozuntuları ile dava arkadaşı olanlarla ittifak içinde olan hükümetimize kulak verelim. Onlar herşeyi bilir ve çaresini bulur. Getirenler yola işaret bırakmışlardır. Geri dönüşte de şaşırmazlar.
Bir deli bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış mealinde bir deyiş vardır. Tarihimizde var deli padişahlar. Balıklara yem olarak altın atanları mı istesiniz? Koskoca Osmanlı İmparatorluğu nasıl bitti, bitirildi? Dış güçler mi? Hadi ordan. Yükselme devrinde dış güçler yokmuydu? Dış güçler her zaman vardı, bazıları yeni farketti. Ders alınsaydı, tekerrür mü ederdi tarih. Cahil cüheleyle iş tutarsanız sonucuna razı olacaksınız? Tabii bindiğiniz her taksinin şoförünün ehliyeti var mı? Tecrübesi var mı tespit etme şansınız yok. Konuşmasına bakıyorsunuz düzgün. Hele sesi davudi, badem bıyıklı sanki alnı secdeye değmiş gibi. Müslüman ve insan evladı sanıyor ve seçiyorsunuz.
Hayır, tek derdimiz seçim değil. Elbette ki tek derdimiz seçim değil, Ahmet Bey. Bundan yüzlerce kat daha önemli meselelerimiz var. Belik üzerine kalem oynatmak istersiniz diye bir kaç tanesini yazayım:
(1) Ülkemizde ezici çoğunluğu Kanadalı olan, yerli görünenlerin de aslında o Kanadalı şirketlerin fiili ortağı olup o şirketlerden kiraladıkları teknolojik gereçlerle faaliyet yürüten 80’in üzerinde irili ufaklı altın ve değerli maden arama şirketne verilmiş arama ruhsatıi var. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu maden şirketlerinden kasasına giren para, bir dizi sözleşmeye göre yüzde 4, diğerlerinde ise yüzde 5. Daha bugünkü haberi size ben vermiş olayım: “Bilecik’in Bozüyük ilçesindeki Muratdere ormanlarında yapılması planlanan bakır madeni ocağı için ilk etapta 36 bin ağacın kesilmesi ön görülüyor. Üç yıl önce rafa kalkan proje, İl Genel Meclisi’nde AK Parti ve MHP’li üyelerin oylarıyla kabul edildi.” Pek çoğu faaliyetleri sırasında siyanür gibi kimyasal maddeler kullanan, ırmakları ve meraları zehirleyen, onbinlerce ağacı katleden bu yabancı altın ve değerli maden arama şirketlerinin yol açtıkları çevre yıkımı, o yıkıma direnen köylüllerin jandarma şiddetine maruz kaldıkları video görüntüleri en duyarsız, en lay lom insanları bile ciddi biçimde huzursuz edecek boyutlarda iken, bizlere millyetçilik, vatansevrlik satan ahlaksızlar, bu konulara girmek istemiyorlar hiç. Bu bir sorun, ve isterseniz müzakere edebiliriz.
(2) Dilerseniz, tek tek kaydetip bir araya getirdiğim 37 sokak ropörtajı videosunun Youtbe adreslerini bir kerede alt alta yazıp buraya postalayayım: Hepsi AK Parti’nin hararetli taraftarı olan vatandaşlar, bu 37 videoda, sözcüğü sözcüğüne, “Hepinizin cebinde akıllı telefon var. Bırakın bu geçinemiyoruz ayaklarını!” diyerek muhalif şeyler söyleyen diğerlerine yükleniyorlar. “Göster bana pantolonunda bir yama. Gel, yoldan geçen insanları çevirip bakacağız hepsinin elbisesine. Bir tanesinde yamalı bir şey görürsek vallahi de billahi de sen haklısın diyecem.” diyorlar. Kendi insanlarına akıllı telefon sahibi olmayı çok gören, yamasız elbiseler giymeyi bir ekonomik başarı göstergesi sayan aklını yitirmiş Türk millyetçisi partizan dostlarınız bunlar. İşine geldiğinde mangalda kül bırakmayıp bizim vatanseverliğimizi sorgulama kibir ve şımarıklığındaki bu insanlar, insanlarına akıllı telefon sahibi olmayı çok görüyorlar. Bu düşkün millyetçilik anlayışı bir sorun ve üzerinde tartışmaya değer. Milliyetçiliğiniz, “Ne olmuş emekli maaşına, ne olmuş asgari ücrete? Size 5.000 lira verse devlet yine açım dersiniz. Hepiniz nankörsünüz!” diye sokakta bağır bağır bağırttırıyor partili arkadaşlarınızı. Bence üzerine düşünüp tartışmaya değer -sizce değer mi?
(3) Desteklediğiniz lider olan Cumhurbaşkanı’nın sözcüsü İbrahim Kalın’ın bugünkü sözlerini aktarıyorum kopyala yapıştır olarak. Bülent Arınç’ın “Kavala’nın tutuklu kalmasına hayret ediyorum, Demirtaş’ın da tahliyesi olabilir” sözlerini de değerlendirmiş Kalın, aynen şunu söylüyor: “Yani, diyelim ki Demirtaş meselesini Sayın Arınç bu şekilde konuştuğunda belki kendisi tamamen hukuki açıdan bir mülahazada bulunuyor ama bunu yaşanan siyasi olaylardan bağımsız ele almak mümkün değil.” Sizin ve hepinizin utanması lazım. Lafa bakın: Arınç, ‘tamamen hukuki açıdan bir mülahazada’ bulunmuş, ve ama meseleyi ‘yaşanan siyasi olaylardan bağımsız ele almak mümkün değil’ imiş. Siz kimsiniz, Ahmet Bey? İbrahim Kalın, saklamıyor, bir siyasal İslamcı. Siz de siyasal İslamcı mısınız? Bu mu siyasal İslamcılığın adalet ve hukuk anlayışı? Siz, bir siyasal İslamcı değil, bir Müslüman mısınız? Bu mu Müslümanların adalet ve hukuk anlayışı? Bir yargı sürecinde ‘tamamen hukuki açıdan bir mülahazada’ bulunmayıp o yargı sürecini ‘yaşanan siyasi olaylardan bağımsız ele almak mümkün değil’ demek midir İslami adalet anlayışı?
(4) 19 yıla mahkum olmuş, cezası onanmış, 12 yıl içeride yatmış mafya lideri, iktidardaki ikinci partinin lideri tarafından içeriden çıkarılıyor. Meşru siyasi aktörlerden birini alenen tehdit ediyor. Partiniz 3 tam gün boyunca susuyor. Lideriniz hala daha susuyor. Utanmıyor musunuz?
“Yok, teşekkür ederim. Ben bu konulara girmeyeyim. Gelin sizinle Azerbaycan’ı, Doğu Akdeniz’I ve dün 7 gün daha uzattığmız navteksi konuşalım. Bir eğitimci olarak bu konularda ne düşünüyorsunuz? Demeği tercih ediyorsunuz her seferinde.
Tarımı konuşmayacağız. Bu ülkenin tarımsal üretiminin üç beş soysuz ithalatçı holding ve onların Batılı ortaklarına peşkeş çekilmek üzere bitirilmesini konuşmayacağız.
İşsiz üniversite mezunları konusunu, “Devlet her üniversite mezununa iş bulmak zorunda değil” lafıyla geçiştireceğiz.
Halkın ezici çoğunluğunun yoksulluğa mahkum edilmişliğini, “Ama hepsinin elinde akıllı telefon var!” ile reddedeceğiz.
Eğitimi konuşmayacağız.
2.1 milyar dolarlık S400’leri nereye soktuğunuzu, bunların sayın H. Gayret’in arka bahçesinde daha ne kadar süreyle yığılı kalacaklarını, s. H. Gayret’in bir gün “Bu saatten sonra kimse bunları hatırlayıp aklına getirmez. İyisi mi ben elde tornavida kargaburunu bunların bakımı için ter dökeceğime, çğaırayım yarım düzine hurdacıyı, elden çıkarayım, getirisini de kabak çekirdeği çuvallarına gömeyim” demeyeceğinin garantisi olup olmadığını konuşmayacağız.
Ne konuşacağız?
“Canım ben hiç hata yapılmadı demiyorum ki. Ama. . .”
Daha dün söyledim Ahmet Bey: Söyleyin liderinize, kaz ithalatında gümrük vergisini sıfırlasın, millet bahçelerini de sosyal mesafe uyumlu kaz çevirme alanlarına dönüştürsün.
(*) Fransa’da Macron’un İslam karşıtı ahlaksız söylemi üzerine yazdığım uzun metnin altına övgü dolu sözler döşenmiş olan siz, şimdi, dönüp bana “Ülkemize her dem saldıran Fransız a karikatürden dolayı neden tek kelime etmezsiniz.” diye soruyorsunuz.
Utanma duygusuna sahip olduğunuzu bilsem, o uzun metnimi ve sizin altına yazdığınız ve metnim için beni tebrik ettiğiniz metninizi buraya kopyalayacağım. Yapmıyorum, çünkü sizin ahlak ve samimyet konusunda nerede durduğunuza ilişkin bir hükmüm var. . .
Sn bernar Bey
1 ”en duyarsız, en lay lom insanları bile ciddi biçimde huzursuz edecek boyutlarda iken, bizlere millyetçilik, vatansevrlik satan ahlaksızlar, bu konulara girmek istemiyorlar hiç. Bu bir sorun, ve isterseniz müzakere edebiliriz.” Konu anlattığınız biçimde değil tekniğini bilahare izah ederim size
2 Üç tane video ile tüm halkı ve AKP ye oy verenleri yargılayamazsınız. Fakat şu gerçek ki her ülkede yoksul ve perişan durumda insan var oranlamaya gitseniz belki ABD de türkiyeden daha fazla muhtaç vardır fakat bizim farkımız genlerimizden ve hasletimizden kaynaklanan özellikle açlıktan ölen veya perişan insan diğer batılı ülkelere göre çok daha oransal olarak azdır.Türkiye de açım dediğiniz zaman her insandan yardım aırsınız fakat batıda tekme alırsınız unutmayın.Son pandomi döneminde devletlerin birbirlerinin malzemelerine nasıl el koyduklarını bizlerin ise az veya çok onlara yardım ettiğimizi görmüşsünüzdür.
3 Ülkemizde hukuksal sorun olduğunu ben değil herkes söylüyor.Tek suçlumuz da bugünkü yönetim değil.
4 çete lideri ve benzerlerinin serbest kalıp gazetecilerin Feto tarafından kandırılmış garip grubanın içerde kalması Bugünkü yönetimin en büyük ayıbıdır.
Tabiki tarım ı konuşacağız Ziraat odalarının neden ses çıkarmadığını neden proje üretmediğini konuşalım diyorum . Benim de derdim bu .S400 leri neden aldığımızı konuşalım neden ABD nin 50 bin tır sınırımıza silah yığdığını konuşalım neden hollandanın patrıot sistemini çektiğini konuşalım neden ABD ve avrupanın hava savunma sistemlerini vermediğini konuşalım diyorum
Fransa ile ilgili yorumum da sizi kastetmediğimi anlamış olduğunuzu düşünmekteyim.
Allaha şükür utanacak hiçbir şeyim ve eylemim olmamıştır. Siyasi görüşüm de futbol takımı tutar gibi değildir. muhafazakar duruşum her yanlışa itirazı gerektirir.
Sayın Koru, çok negatifsiniz. Abdullah Gül’ün siyasi terminolojiye kazandırdığı “pozitif olalım” yaklaşımından biraz hissedar olsanız.
Recep bey şu sıralar kimseye “pozitif”sin falan demeyin, valla olay çıkarırsınız!
fehmi beyin yazısını okurken genelde kendi yorumumda şekilleniyor doğal olarak, dolayısıyla bugünkü yorumunu okurken ne yazayım hakkında bir fikrim vardı ama gelen yorumları okuyunca özellikle hasan beyin yorumunu okuyunca ve özellikle
– Hem, bir erken seçim de bekliyorsunuz ve anketler Cumhur İttifakın oy miktarının eridiğini gösteriyor. Yeniden, aşırı milliyetçi yaklaşımlar ile 7 Haziran-1 Kasım benzeri bir dönem yaşatılmaz herhalde ülkemize.
bölümü nedeniyle yazmaktan vazgeçtim, ünlü! bir hocanın tv ekranlarında fatih altaylı ile yaptığı söyleşide selefiler silahlanıyor, ben burdan uyarıyorum dediği geldi aklıma, çakıcının arzı endamı nasıl bir puzzle parçası acaba diye derin düşünmek daha önemli hale geliyor olabilir…
Didem hanım yine işler beyaztoros, susurluk çetesi falan derken aczmendi arkadaşlara kadar düştü mü yani?
Dengesiz beslenmek düşünce kalitesini böyle böyle aşındırıyor demek…
hııı, o zaman cumhurbaşkanından muhalefet liderine kadar önüne geleni ölümle tehdit eden mafya liderlerini, küçük kızları taciz eden oy deposu sözde tarikat şeyhlerini savunacak yüzü bulmak pardon düşünce kalitesine ulaşmak için sen nerden, nasıl besleniyorsun, bu işlerin bir diyeti olsa gerek, paylaş bizlerle madem.
Bu Gidişle döviz daha değerlenecek gibi
İşviçre frangı, ingiliz sterlini, euro, dolar Ekonomisi güçlü ülkelerin parası değerlenecek.
Hatta Muz Cumhuriyetlerin parası bile değerleniyor.
Döviz sitelerine girin bir Ülke belirleyin takvim seçeğinden 3-4 yıl evvele gidin o ülkenin parası ne kadarmış, TL ne kadarmış bakın ve şimdiki değerlerine bakın.
Gerçekleri görmede korkmayın!
FİTCH MERKEZ BANKASININ REZERVİNİ AÇIKLADI
Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’ten Merkez Bankası’na uyarı geldi. Merkez Bankası’nın swap haricindeki net rezervinin -46 milyar dolar olduğunu belirten Fitch, para politikası güvenilirliğini ve döviz rezervini yeniden inşa etmenin zaman alacağını vurguladı.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fitch-merkez-bankasinin-gercek-doviz-rezervini-acikladi-317057h.htm
46 x 7,5= 345 milyar YTL yani net rezervimiz 345 milyar YTL ekside.
Para basan, tüm otoban ve köprülerin yıllık geliri sadece iki(2) milyar YTL.
Yani otoban ve köprüler 172 yıl 3 ay sonra bizim kasayı sıfıra sıfır yapabiliyor.
Kasa tamtakır diyebilmemiz için bile bu gerekiyor.
Kamunun toplam borcu Ekim itibariyle 1 trilyon 900 milyar YTL. İç ve dış borç. Bir yıl önce bu borç 1,3 trilyon. Yani bir yılda 600 milyar YTL artmış.
Otoban ve köprüler bir yılda artan kısmı 300 yılda, toplam kamu borcunu ise 950 yılda yani 2970 yılında ödeyebiliyor.
Kamuya, şirketi hane halkını da yani özeli de eklersek 6,5 trilyon YTL ediyor.Ne zaman ödenebileceğine hesap makinem yetmiyor.
İstifa, AB hukuku, ABD ittifakı vs söylemlerinin arkasındaki realite bu.
yap işlet devret köprü otoyol sualtı geçidi şehir hastaneleri ve havaalanları garanti ödemelerinin bugün yaşayan insanların gelecekteki çoluk çocuk torun torba yedi sülalesine soktuğu mafyacının deyimiyle bamya sırığını yazınızda unutmuşa benziyorsunuz.
Yazıdan anladığımız şey, ne yapsalar bir çıkış yolu görünmüyor. Şu ana kadar izledikleri yol, yaptıkları icraatlar onları tam bir çıkmaza getirdi. Bundan sonra ne yapsa kurtalamayacaklar ve ilk seçimde gidecekler. Olacağı buydu, o kadar çok mağdur oluşturursan ve ah alırsan düzlüğe çıkabilir misin? Herkesin bir hesabı olabilir ama Allah’ın hesabı hepsinin üzerindedir…
Sayın Koru yine haklı çıktı, bakınız…
https://www.ocakmedya.com/erdogandan-bulent-arinc-aciklamasi/
Aradan saatler geçti. Sayın Koru’nun yazısını yeniden ve sindire sindire okudum. Sayın Hasan Günay’ın metnini de ikinci kez okudum.
Ve sayın Koru’nun o yanyana duran iki kritik cümlesi: “Yoksa ‘başkanlık sistemi’nden vazgeçeceği mi düşünülüyor AK Parti’nin? Olmayacak duaya “Amin” demekten farksız bir beklenti bu.”
Sayın Koru’nun Erdoğan’ın başkanlık sisteminden vaz geçerek yeni bir alternatif arayışına girmesinin ihtimal dışı olduğunu bu keskinlikte ifade etmiş olmasının bir nedeni olmalı. O nedeni bilmesem de, ifadenin netliğine ve keskinliğine bakarak, daha önce ihtimal dahilinde saydığım diğer senaryoları tümden zihnimden kovuyorum.
Bunu yaptıktan sonra, elde kalan önermeler şunlar:
(1) Erken seçime gidilecek.
(2) Erken seçime halihazıraki seçim sistemi (50+1) ile gidilecek.
(3) İki parti arasında yaşanmakta olan gerilim ve krizlere rağmen, seçimde terazinin bir kefesinde yine Erdoğan ve Bahçeli’nin Cumhur İttifakı olacak.
(4) Cumhur İttifakı’nın bu iki partisi, seçime kadar olan süreçte, muhalefet cephesinin dağınıklığını muhafaza etmeye çalışacaklar. Mümkün olduğu ölçüde, İyi Parti’nin etkisini kırmayı, yine mümkün olduğu ölçüde, HDP’nin oy gücünü törpülemeyi deneyecekler.
Bu veriler ışığında, yaşanmakta olan gerilimin bir tür danışıklı dönüşüklü oyun olduğunu da ihtimallerden biri olarak düşünmek gerekir.
Belki de, yaklaşım ve perspektif şu:
“İkimizin birden milliyetçiliğe ve hamasete yüklenmesinin gereği yok. Milliyetçilik ve hamaset borusunu MHP öttürsün ve bundan pek bir mutlu ve mesut olan Cumhur İttifakı seçmenlerinin nabzına uygun şerbet verilsin. AK Parti’ye de, “Hem ekonomi hem de diğer alanlarda yeni ve sorun çözücü bir dönem başlatıyoruz. İşte ekonomideki dönüşümü başlattık ve olumlu sonuçlarını şimdiden görmeye başladınız. Gerisi de gelecek. Yargı ve demokratikleşme alanında da yeni atılım dönemi derinleşerek sürdürülecek.” söylemini dillendirmek, AK Parti seçmeninin umudunu canlı tutup partiden uzaklaşmasının önüne geçmek düşsün. Böyle bir stratejiyle yürüyelim ve dağınık muhalfet cephesini punduna getirdiğimize en çok inanabildiğimiz noktada erken seçime gidip yine Cumhur İttifakı olarak seçimden kazanan taraf olarak çıkalım. AK Parti’ye demokratik, reformcu, Kürt meselesini çözmeye niyetli bir görüntü kazandırmak, ittifakımızı ABD ve AB’den gelecek basınca da hazırlıklı kılar.”
Erdoğan ve Bahçeli, perde arkasında, böyle bir iş bölümüne gitmekte uzlaştı mı yoksa?
Eğer sayın Koru’nun yukarıda değindiğim kesinlikte ifade ettiği tespit doğru ise, yani, AK Parti’nin başkanlık sisteminden vaz geçebileceğini düşünmek tamamen yanlış ise, mantıksal ve zorunlu çıkarım, yine yukarıdaki uzun paragrafta dile getirdiğim stratejik perspektif oluyor.
Milliyetçi oylar ittifak içinde kalacak, yorgun AK Parti seçmen kitlesi “Partimiz reformcu bir yaklaşımla yeni bir dönemi başlatıyor!” denilerek umutlu ve sevindirik kılınacak.
HDP’ye uzak, partisine kırgın muhafazakar Kürt seçmenlerde bir umut yaratılacak.
Reform adımları diye kamuoyuna sunulacak adımlarda CHP yine Erdoğan’ın peşine takılmak zorunda bırakılarak bu partinin varlık nedeninin ne olduğuna sorusu partinin kendi seçmenleri bile cevap getiremez hale getirilecek.
Eğer hesap buysa, ki mantıksal ve zorunlu bir çıkarsama olarak hesabın bu olduğunu söylemek durumundayız, tutar mı bu hesap?
Eğer CHP ve İyi Parti vesayetin hizmetinde iseler, tutma ihtimali var. Bir kez daha seçim kazanamayacağı kesin adaylarla kendi başlarına girerler ilk tura, ikinci turda da, yine seçilemeyeceği kesin aday üzerinde uzlaşıp Erdoğan’a bir seçim zaferi daha hediye ederler eğer Erdoğan ilk turda işi bitiremez ve seçim ikinci tura kalırsa.
Bunu yaptıktan sonra, her iki partinin yapacağı son bir şey daha olur: Genel merkezlerine gidip parti tabelalarını indirip kapıya askılı kilit asıp kilitlemek. M. Akşener ve beraberindekiler, hiçbir pazarlık gücüne sahip olmadan, kanadı kırık tüyü yoluk kuş misali, MHP’ye dönmenin yollarını ararlar, CHP tarihin çöp tenekesine yollanır.
Ama, burada, iki esaslı soru var:
(1) Eğer bu iki parti iktidarı devirme konusunda bu kadar gönülsüz veya bu kadar aymaz iseler, yerel seçimlerdeki işbirliğini ve tarihi sayılabilecek yerel seçim başarılarını niye ve nasıl kazandılar?
(2) Cumhur İttifakı’nın seçimi tekrar kazanması,bunların 5 yıl daha ülkeyi yönetecekleri anlamına mı gelecek. Hayır. Bu ittifakın yine seçim kazansa bile ülkeyi 1 yıl daha yönetmesi bile mümkün değil. Tıkanmışlık halleri sürecek, tüm birikmiş sorunlar da sürecek. Peki, öyle bir tıkanma halinde, CHP ve İyi Parti, Erdoğan’a bir kez daha seçim zaferi kazandırmış iki parti olarak, hangi yüzle seçmenlerin karşısına çıkma cesareti gösterecekler?
Muhalefet dağınık görünebilir.
Ama, bu, muhalefet partilerinin de bir oyun kurmadıkları, dağınık ve iş birliği yapma beceresi gösteremeyip Erdoğan’a yeni bir seçim zaferi sunacakları anlamına gelmiyor.
Herkes, yerel seçimleri, tekrarlanan İstanbul seçimini akılda tutsun.
Tarihin ve mevcut ulusal ve uluslararası konjonktürün akışı, erken seçimle ve Cumhur İttifakı’nın seçim yenilgisiyle sonuçlanacaktır.
Kağıt üzerinde toplum mühendisliğine girişmekle olmuyor bu işler.
Türkiye’nin yazgısı, M. Akşener ve diğer muhalefet aktörlerinin iki dudağı arasında değil, bunların bencil bir aymazlık ve şımarıklık gösterme lüksü ve alanı yok.
Siyaset alanında var kalabilmek için hem muhalif blokta kalmaya, hem de erken seçimde işbriliği yaparak Cumhur İttifakı’nı devirmeye yazgılılar.
Yazgılı oldukları şeyi yapacaklar.
Tek derdimiz seçim mi sizce.
Gecmisteki Amerikan mandasini ister gibi ABD ye el açıp yardım dileyenlere neden tek kelime etmezsiniz.
Ülkemize her dem saldıran Fransız a karikatürden dolayı neden tek kelime etmezsiniz.
Her ciddi kuruluş türk sihalarinin Libya ırak Karabağ da oynadığı role ilişkin methuyelerini düzerken neden tek kelime etmezsiniz.
Seçim seçim seçim
Başka bir yorumunuz yok mu.
hazır yerel seçimlerden bahsetmişken küçük ama çok önemli bir fotoğraf da ben bırakayım buraya;
önemli büyük şehirleri kaybetmenin üzüntüsüyle başlarını kaldıramayan partilileri neyle teselli etmişti Erdoğan? “üzülmeyin yauv, belediye meclis üyelerinin çoğunluğu bizde”
hadi bir fotoğraf daha bırakayım: siyasetin görünmeyen aktörlerine MI6 başkanı R. Moor’u da ekleyin. kendisi saraydan cumhurbaşkanı sözcüsü İ. Kalın ile görüştü.
siyasetin görünen aktörleri üzerinden iyi bir okuma diyelim, peki bu hikâyede siyasetin görünmeyen aktörleri nerede?
Bu lakırdılarla 2-3 sene daha yollarını bulurlar sonra tersi bir söylemle yine eski gündeme dönerler yine yollarını bulurlar. Birileri bunlara hep inanır olan garibana masum ve mazlumlara ötekileştirilenlere her gün yeniden vatan haini ilan edilenlere olur! Çıkarlarına uygun düştüğü sürece kimse bu git gellerden şikayet etmez düzen değişmez. Gerçek adalet her zaman mahşere kalır!
Palavracı ister misin; mahşerin mahkemeleri de zaten kucağını açmış sizleri bekliyor, tümüyle beraat ve üstün hizmet madalyası vermek için!
Resimlerin küçüğü de büyüğü de aynı kişi tarafında çizildi, çiziliyor, çizilecek
1- BOP oldu top
2- Yalnızca Avrupa’nın plastik ve kanserojen atık çöplüğü değil, Dünya’nın mikroplarından (Suriye, Afgan, Irak, İran, Afrika’nın müslüman ülkelerinden gelenler) insan çöplüğü olduk. Korona döneminde bile ne gelen ne giden kontrol ediliyor.
3- S-400 ler bu milletin bir yerine birileri tarafından sokulmuştur. Asla kullanılmayacaktır. (aktif hale, kullanılabilir konuma getirilemiyecektır. Getirtmeyeceklerdir)
4- ABD höt deyince rahip, Almanya hop deyince Deniz Yücel bırakılmıştır. Şimdi AB de hoyt demeye hazırlanıyor; Berat’ın dediği gibi Allah sonumuzu hayır etsin.
5- Faiz sebep enflasyon sonuçtur saçmalığı yutulmuştur. Sanki 18 yıldır ekonomiyi başkaları yönetti, MB başkanlarını ben seçtim. Faiz artırdı diye şut, faiz artırmadı diye şut. Ben başta olayım da babamı bile tanımam anlayışı ile kıyma makineliğine devam. Soylu kemikleriye makineye atılmıştı, makine bozulmasın diye kıyma yapılmamıştı. Şimdi az yağlı kıyma olacak
6- Geçilmeyen yollardan geçilmiş gibi, uçulmayan havalimanlarından uçulmuş gibi, hem de dolar olarak ödemelere devam.
7- Ülkenin tüm doğal güzellikleri (orman, kıyılar) tarihi eserleri (restorasyon adı altında ucubeye döndürme işlemleri) satılmış, talan edilmiştir. Atatürk Orman Çiftliği bile.
8- Ayaklarına hakimler gönderdiklerinin terörist olduklarını sonradan anladılar
9- “Ne istedilerde vermedik?” dedikleri hala işbaşında. Çalıntı sorularla memur amir asker doktor vali… olanlar hala yerlerinde. Arınç bile
10- Bulduklarını iddia ettikleri rezervlerden 2025 te bile yararlanıp doğalgazımız ucuzlamayacak. Her seçim öncesi ısıtıp ısıtıp sundukları kendi uçağım palavrasına 2023 de kendi Suv Otomuz palavrası eklendi, 2023 te üretemeyecekler
11- Eğitimi yap boza çeviren, corona döneminde bile yatılı kuran kurslarını kapatmayan
12- Özellikle büyük şehirlerde çok yakında sokakta düşüp geberenler (temizlik, maske ve mesafeye uymayan geri zekalılar) olacaktır. Kötü yönettikleri salgını göstermelik önlem ve gizlenen rakamlarla ellerine yüzlerine bulaştırdıklarının farkında değiller.
13- Hukuku guguk eden AB, ABD, dış güçler olduğu için reform yapacağız. AYM kararlarına bile uyulmayacaksa, AİHM nin tazminatları adeta kara delik oluşturmayı sürdürecekse ne yararı olacak reformların.
14- Özeti başlarına taş düştü, akıllandık sanıyorlar. Tahtadan maşa, aptaldan paşa olmaz. Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı. Katranı pişirsen olur mu şeker…
Yönetenler bu da yönetmeye niyetliymiş gibi yapanlar (muhalefet) farklı mı? Daha da beter. TC’nin başlıca sorunu çapsız, beceriksiz, yetersiz, çoğu hırsız ve sahtekar, yalancı siyasetçilerdir. (eskisi ile yenisi ile). Herkesin yakındığı anayasa için onlardan beklenilmeyecek bir şekilde değişik kesimlerden insanlara bir çalışma yapmışlar. İyidir, kötüdür, beğenirsiniz, beğenmezsiniz fark etmez. İktidarın yaptığı gibi gözümüzün içine bakarak yalan söylüyorlar; bizim böyle bir çalışmamız yok diye. Yazık
Velhasıl TC hem küçük hem büyük fotoda çok kötü çıkıyor.
Yahya bey yerli marka arabamız 2022de üretim bandından iniyor ve satışa çıkıyor ona göre, sözünüz var unutmayın!
2022nin 31 aralığında %50+1 yerlilik oranıyla:)))
Erdoğan, Avrupalılari kendi seçmenleri gibi Amerkalí’larıde Trump gibi zannediyor.
Aklınca Avrupalıları kafaya aliyor.
Yoksa onları Karadeniz keskin zekası ile kandırabileceğine’mi inaniyor?
Türkiyede’ki Erdoğan seçmenleri’nin ona kayıtsız şartsız inamalarının sebebi 7 günün 24 saatti havuz’un yalanlarí ile yatip kalktíkları’dan dolayı.
Bir ülke yõnetimine talip olan siyasetçiler, siyasete atílmadan önce diş ülkelerde en az bir kaç yíl yaşaması lazım hatta şart.
18 senedir milletin ve ülkenin canına okudu paramızı pu etti, halen daha başta kalabilmek için durmadan kulvar değiştiriyor.
Erdoğan’ın bu konuşmalarına, eminim 11. Cumhur başkani ve Ali Babacan, gibileri gülüyorlardır.
Yahu! Erdoğan 15 Temmuz Allahín lütfu’ne ABD olsun Avrupa olsun hatta dünyayi inandırama’diki, şimd’imi inandıracak.
İnandıramiyacağıni bal gibide biliyor.
Fakat, kaçan seçmenlerini geri kazanmak için her zamanki gibi milletti uyutmaya ve canlarına okumaya devam ediyor.
“Bir ülke yõnetimine talip olan siyasetçiler, siyasete atílmadan önce diş ülkelerde en az bir kaç yíl yaşaması lazım hatta şart”
Nedenmiş o nurdem abla?
Bana kalsa yurtdışından bir kez olsun oturum izni almış adam başkan adayı olamaz derim!
Rusyada artık öyle; kayyum değil başkan seçiyoruz.
Benim açımdan, sayın Koru’nun bugünkü yazısının en kritik ifadesi, aşağıya aktardığım, birbiri ardına gelen şu iki cümle:
“Yoksa ‘başkanlık sistemi’nden vazgeçeceği mi düşünülüyor AK Parti’nin? Olmayacak duaya “Amin” demekten farksız bir beklenti bu.”
Zihnimi en çok kurcalayan, kendisine yanıt bulmakta zorlandığım sorunun cevabını almış oluyorum. Zihnimdeki o soru şuydu: “Erdoğan, MHP ve diğer vesayatçi güç odaklarının kuşatmasını yarmak, kendisini bekleyen nihai yazgıdan (iktidarını yitirmesi ve partisinin dağılması) kurtulmak umuduyla gemileri yakar, Cumhur İttifakı’na son noktayı kendisi koyarak, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden vaz geçip muhalefet bloğu ile yeni bir arayış içine girer mi?”
Sayın Koru, dünkü yazısınıdan farklı olarak, beni şaşırtan bir kesinlikle, Erdoğan ve partisinin ‘Başkanlık Sistemi’nden vaz geçebileceğini düşünmenin olmayacak duaya Amin demekten farksız olduğunu söylüyor -bana da rahatlayıp sevinmek düşüyor.
Bu durumda, şunu söylemek gerekir: Erdoğan ve Cumhur İttifakı, son iki haftaya sığan dramatik gelişmelerin yaşanmasına kapı aralayarak kendi ayağına sıktı. Öyle ki, burada ‘sıkmak’ fiili bile hafif kalıyor. “Kendi ayaklarını taradılar” demek daha doğru.
Niye?
Çünkü, Erdoğan, aylardır hiç sektirmeden izlediğim 3 sokak ropörtajı kanalı sayesinde ne dediklerine kulak verme şansına sahip olduğum 1.200’ün üzerindeki AK Parti seçmeni vatandaşın zihnini çok karıştırmış oldu son iki haftada.
Erdoğan, seçmenlerini şaşırtıyor, onları üzüyor.
Liderlerinin her şeyi bildiğine ve her şeyi kontrol ettiğine çok inananıyor AK Parti seçmenlerinin büyük çoğunluğu. Duygu dünyalarında buna inanmaya çok ihtiyaçları olduğu için buna inanıyorlar, ve o inanç zihin dünyalarını da biçimlendiriyor.
“Pandemi bir bizim ülkemizde yaşanmıyor. Her yerde sorun var. Kimse merak etmesin. Cumhurbaşkanımız’la kısa zamanda aşarız biz bu sorunları” türü ifadeler, o inancı yansıtıyor.
Erdoğan, tıpkı bu sayfalardaki yorumcu arkadaşımız Ahmet Bey gibi, sıkı AK Parti taraftarı bu insanlara duygu ve zihin dünyalarındaki o ‘her şeyi bilen ve her şeyi kontrol altında tutan Erdoğan’ imgesini muhafaza etmelerinde kendilerine yardımcı olmuyor. Hatta, adeta, ‘Zihninizde yarattığınız şey doğru değil’ demeğe getirmiş oluyor son haftalardaki keskin yeni U dönüşleri ile.
B. Albyarak’ın aniden gidişi ve gidiş biçimi -hiç, ama hiç uymuyor duygu ve zihin dünyalarındaki Reis imgesine.
Erdoğan’ın söylemediği laf bırakmadığı Avrupa. . . Duyguları köpürtüp insanların kendilerini çok iyi hissedeceklerini bildiği için, Avrupalıların özellikle kültürlerini aşağılayıp durdu Erdoğan. “İstediğiniz kadar cızırdayın, size mi soracak Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ne yapacağını?” “Zaten dağılacak bu Avrupa yakında” ve daha bi ton güç ve üstünlük gösterisi. Haliyle, Avrupa’ya ilişkin bir tasavvuru var bu insanların. Onların tasavvurunda, Avrupa, güçlendikçe güçlenen büyük Türkiye’nin eşsiz liderinin alay edebildiği düşkün, kültürel olarak pisliğe batmış, ‘tek dişi kalmış bir canavar’. Şimdi, bu insanlar, üflesen yıkılacak kıvamındaki Avrupa konusunda şunları işitiyor liderlerinden: “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyoruz. Geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.” Alel acele Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İ. Kalın’ı gönderiyor Avrupa’ya. Gitsin Avruaplı liderlere kendileriyle olan sorunları çözmeye ne kadar istekli olduğumuzu, ilişkilerin kapsamlı bir işbirliği çerçevesinde yeni bir istikamete kavuşturulmasını çok istediğimizi anlatsın diye.
Bırakın ekonomiden pandemiye Türkiye’deki işler üzerinde kontrole sahip olmayı, liderlerinin partisindeki dağınık görüntüyü bile toparlayamıyor olduğunun çok şaşırtıcı işaretlerini alıyor bu sıkı AK Parti seçmenleri.
Hemen hepsi, siyaset programlarının değişmez yüzü olduğu için, M. Metiner’i yakından tanıyor ve sıkı AK Parti savunucusu olduğu için pek bir seviyor. M. Metiner’in, ve yine televizyon ekranlarından tanıyıp sevdiği başkalarının son çıkışları yüzünden Bülent Arınç’a yönelik hakaret dolu twitlerini okuyor şimdi AK Partililer.
Ama, tuhaftır, tıpkı B. Albyrak’ın tuhaf istifa olayında olduğu gibi, Reis’ten çıt yok. Nerede duruyor Reis? M. Metiner gibi o da Arınç’ın Cumhur İttifakı’nı torpillemek için ortaya çıktığını mı düşünüyor? Yoksa, Arınç’a gazı veren Reis’in bizatihi kendisi mi? Hiçbir fikirleri yok seçmenlerin. Zaten böyle olduğu için, yorum sayfalarımızın gündelik gediklisi üç arkadaşımız sus pus, ortalarda görünmüyor, bu konularda tek sözcük yazamıyorlar.
“Acaba. . .?”
Bu tek sözcüklük soru, her popülist liderin, yoğun bir duygu, çok güçlü bir inançla kendi peşine takılmış seçmeni mutlaka kendisinden uzak tutulması gereken bir soru. Lider, ne yapıp yapıp, seçmeni ile “Acaba. .?”yı birbirinden fersah fersah uzak tutmanın yollarını bulmalı. Erdoğan bunu yapamıyor.
Erdoğan’ın çok vahim, çok beceriksiz hatalarından birisi, belki bir umut olur beklentisiyle, A. Öcalan’ın terörist listesinde olup TC’nin hakkında kırmızı bülten çıkarmış olduğu kardeşi Osman Öcalan’ı TRT ekranlarına çıkarması, yanısıra, A. Öcalan’ın mektubuna dört elle sarılması olmuştu tekrarlanan İstanbul seçimi sırasında.
Bülent Arınç, Osman Kavala ve S. Demirtaş’ı (ilki için 3, diğer için 4 yıl) içeride tutan iddianameleri bir çocuğun bile yazmayacağı kadar saçma sapan iddianameler olduklarını, bu insanların nasıl olup da cezaevinde tutulduklarını aklının almadığını söylüyor.
Reis, “Doğrudur, kardeşim gerçekleri söylüyor” demiyor. “Ne diyor bu? Bu beyefendiye haddini bildiriniz!” de demiyor. Ne diyor? Kimse bilmiyor, çünkü bir şey söylemeyip susuyor.
Sadece ittifakı ve partisi değil, Erdoğan’ın bizatihi kendisi darmadağın durumda.
Öyle de olsa böyle de olsa, 2021 erken seçim yılı, bundan kaçışı yok Erdoğan’ın. Bahçeli istese de böyle, istemese de böyle. Erdoğan istese de böyle, istemese de böyle.
İyi Parti’yi unutsun Erdoğan. Milyonda bir ihtimal bile değil.
S. Demirtaş’ı bıraksın, reform ayağına Kürtlere kimi güzellikler çeksin. Bu, belki 1200 Kürt seçmenden bir tanesinin gönlünü çelip Erdoğan hanesine 1 oy yazdırır, ama, 1200 AK Parti ve MHP seçmeninden en az 300 oyu da yakar.
“Yoksa ‘başkanlık sistemi’nden vazgeçeceği mi düşünülüyor AK Parti’nin? Olmayacak duaya “Amin” demekten farksız bir beklenti bu.” diye yazmış sayın Koru.
Rahatladım ve sevindim.
Çünkü, ben 2021 yılı erken seçimine bu Cumhur İttifakı ile gidilmesini, bir asırlık vesayetçi karanlığın o seçimde ağır bir yenilgiye uğratılmasını istiyorum.
Sayın Koru’nun dünkü yazısı için seçtiği ve yazısının tepesine iliştirdiği o fotoğraftakileri Doğu Perinçek ile el ele tutuşturup toptan göndereceğiz.
Erdoğan’ın Cemil Çiçek dahil Bülent Arınç ve diğerlerine çıkın konuşun talimatı vermediği ne malum. ki ben böyle olduğunu zannediyorum.
Saatlerce ‘uzman’ diye izlediğin yarım düzine sosyal medya şaklabanı bir Alper Görmüş yazısı etmiyor, Baran.
https://serbestiyet.com/featured/arincin-en-buyuk-hasleti-mahalle-lincini-goze-alabilmek-45586/
ne yazsam diye çok düşünmüş belli ama alper görmüş iyi gazetecidir. siyasi bir dergide g.y.yönetmenliği yapmak zordur. yaptığın haberlerle o dergiyi satmak zorundasındır. zekâ ister yani ama bu yazısında bir zeka emaresi yok.
Peki, böyleyse önümüzdeki ilk seçimde ülkemizin siyasi fotosu nasıl şekillenecek sn. Koru? Hem, bir erken seçim de bekliyorsunuz ve anketler Cumhur İttifakın oy miktarının eridiğini gösteriyor. Yeniden, aşırı milliyetçi yaklaşımlar ile 7 Haziran-1 Kasım benzeri bir dönem yaşatılmaz herhalde ülkemize.
Tezinizin, HDP’yi Millet ittifakının dışında tutarak yüzde 10’nun altına düşürüp ve beraberinde İYİ Partinin de içini karıştırıp parçalamak suretiyle Cumhur ittifakının yeniden iktidar olabilir olduğunu biliyoruz..peki bu nasıl gerçekleşecek? Bir takım girişimler oldu, henüz istenen neticeyi vermedi de…
Erken yapılması kaçınılmaz olan seçime, ekonomi ve hukuk refermu ile AB’den yana bir görüntü vererek hazırlık yapmaya hükümetin zamanı yetmeyecek. Altı ayda, bilemedin bir yılda onca tahribatı değil düzeltmek, izini bile silemezsiniz.
Böyleyse yapılacak olan nedir?
Millet ittifakı da bir ittifak görüntüsü vermiyor, herkes kendi sazını çalıyor…Demek ki, önümüzdeki ilk seçim ittifaklar arası olmayacak; Bahçeli bunu istese bile.
Kıbrıs pikniği Çakıcı’nın tehdidi altında ezildi. Piknik, beraberliği pekiştiren saik ise, Çakıcı’nın çıkışı ve Bahçeli’nin onu sahiplenmesi hangi saikin neticesidir? Erdoğan çoklu mu oynuyor?.. Yani herkesi, elindeki çoklu toplar gibi çeviriyor mu? Bu kadar rahat mı Erdoğan?
Değil!
Bence Erdoğan çok sıkıştı ve çıkış noktası arıyor. Sıkıştığı yerden çıkması ancak başkalarının canının yanmasıyla olacak. Bunlar, siyasiler mi olacak, halk mı, bilemiyorum.
En kolay çıkış yolu -hem ülkenin hem de siyasetin- yeniden Parlamenter Sisteme dönüş ile olabilir.
Buna karar verildiyse eğer; Cumhur ittifakının süresini (2023) tamamlamasını göreceğiz ve bu sürede parlamenter sisteme dönüşün hazırlıkları yapılacak, yumuşak bir geçişin olması sağlanacak…
AB yollu mesajlar, reform hazırlıkları ve Çakıcı eliyle Bahçeli’nin tepkisi bana bunları söyletiyor.
Markel’in “10 Aralıkta Türkiye’yi görüşebiliriz artık” demesi, AB’nin yeni yaptırımları ele alması demek ve Merkel’in Erdoğan’a olan (ticari nedenlerle kendi kaygısından kaynaklı ve göze alarak) desteğini geri çekmesi, belki Erdoğan’ı parlamenter sisteme dönüşü sağlayacak bir tazyik görevi de görebilir.
Aslolan, Parlamenter Sisteme geri dönmenin Kürt siyaseti/sorunu açısından ne gibi sonuçlar doğuracağı Türkiye’deki müesses nizamın bu konudaki kanaatinin pekişmesine bağlı ve biz bunu bilemiyoruz.
Ama zayıflayan ve yok olma aşamasına (!) gelen PKK, bize bu konuda bir fikir verebilir.
Soylu’nun yeniden istifası konuşulur olmaya başladı da…
Sayın Koru’nun yazısı sonrasında yemek sonrası tatlı gibi okudum yorumunuzu.
İslam öncesi Mekke de hamurdan yaptıkları heykeli acıkınca yiyen, sonrada yok olan insanları düşündüm. Hamur sadece midede şekil değiştirmişti. Yiyen ise mağlup.
Hamura birşey olmaması, ama yaptığını yiyenin kendisinin yok olması,
Heleki birde kervan gidiyor, yolda haramiler yolu kesiyor. Aboov birde kervanbaşının kuzeni çıkmasın mı harami.
AB’ye birşey olmaması, karşılayanın araya yastık koymaya çalışması,
Birde ittifaklarla seçime gidilmeye bilir tuzu,
Bana ne etnik siyaseti yapanların sorunu. Zaman ve basiretli yönetenler çözecektir onu bunu.
Çıkamıyorsan işin içinden, korursun yeni biri çıkana kadar mevcudu.
Bir sürü fikir jimnastiği yaptırdı hafızama. Kusur ettiysem affola.
Cv arkadaşa afiyet olsun; ne iyi etmişsiniz:
“Sayın Koru’nun yazısı sonrasında yemek sonrası tatlı gibi okudum yorumunuzu.
İslam öncesi Mekke de hamurdan yaptıkları heykeli acıkınca yiyen, sonrada yok olan insanları düşündüm.”
Lat, menat kalmadı; uzzo var, alır mıydınız?
Yoruma kapalı.