Daha önceki bir başkanı için “Sözümüzü dinlemiyordu, görevden aldık” dediğine göre, başka konularda olduğu gibi, Merkez Bankası da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın birinci derecede ilgilendiği bir kurum.
Buradan çıkan sonuç şu: Önceki gün açıklanan, politika faizine -ve onunla birlikte mevduat ile kredi kartları faizlerine de- gelen ve yerli-yabancı herkesi şaşırtan kallavi zam için Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan mutlaka onay alınmıştır.
Kararın açıklanmasıyla birlikte pek çok insan konunun bu yönünü merak ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz konusunda olağanüstü hassas. “Faiz sebep, enflasyon netice” diye formüle ettiği ve patentinin kendisine ait olduğunu söylediği bir tezi var. Bunu ‘nass’ ile de ilgilendirerek “Ben bu görevde kaldığım sürece faiz sürekli inecek” sözünü birkaç kez tekrarlayan yine o. Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Acaba Merkez Bankası’ndan çıkan son faizi yükseltme kararına onay verirken hareket noktası neydi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın?
Tezinin yanlış olduğunu anladı ve o sebeple mi “Artırabilirsiniz” dedi? Yoksa ‘nass’ ile ilintilendirerek -yani Allah’ın emri olduğu kanaatiyle- oluşmuş hassasiyetini sorgulayıp ‘nass’ olarak bildiği ve sıfır olması gerektiğini düşündüğü faizin, şimdi ülkemizde uygulanan ve son kararla yüzde 25’e çıkan ‘şey’ olmadığını mı anladı?
Faize, yerli veya yabancı olsun, ekonomistler arasında olumlu bakan tek bir Allah’ın kulu yok. Paradan para kazanmak bütün kültürlerde hoş karşılanmayan bir uğraş alanı. Zaten, enflasyonun can yakıcı oranlara varmadığı ekonomilerde, bankalar, mevduatlara, genellikle ya faiz uygulamazlar ya da önemsenmeyecek bir oranda uygularlar.
Nitekim, Covid sonrası dönemin etkisiyle hayatı pahalılandıran enflasyonun daha önce hiç görülmemiş oranlara ulaşmasıyla birlikte, ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin merkez bankaları faizi yükseltiyorlar ama yeni ortamda da enflasyon ile faiz arasındaki fark faizin aleyhine.
Hayatı pahalılandıran faiz değil enflasyon çünkü; faizi yükselterek enflasyon azaltılmaya çalışılıyor.
Çeşitli vesilelerle burada yazdım: Esas mücadele edilip sıfıra yaklaştırılması gereken ve hayatı pahalı hale getirdiği için hem bireyleri hem de ulusları fakirleştiren enflasyondur.
‘Nass’ı doğru yorumlamak ve ekonomik hayattan sürülmesi gereken kötü şeyi ‘enflasyon’ olarak anlamak lazım.
Sonunda enflasyonla mücadeleye karar verilmesi ve paranın değer kaybetmesine yol açan yanlış uygulamalardan vazgeçilmesi doğru bir karardır.
Yüzde 25 faiz şimdilerde yüzde 50’ye yakın olan ve yıl sonunda yüzde 58’e çıkacağı Merkez Bankası tarafından öngörülmüş enflasyonun çok altında bir oran.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gönlünü ferah tutabilir.
Mısır ve el-Sisi ve rabia işareti
Faiz konusu ne zaman gündeme gelse, TV kanalları, hemen kendisinin bir-iki yıl önceki konuya ilişkin sözlerini hatırlatan görüntülerini ekranlara taşıyorlar ya, oradan gözüme Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinin baş parmağını avucu içine alıp verdiği selam hareketi takılıyor.
Rabia işareti.
Keşke bir yöntem bulunsa da eski görüntüler beş parmağın beşinin de görülebildiği yenileriyle değiştirilebilse.
Yerine gelmesi imkansız temennimin altında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sıralarda vazgeçtiği bir başka önemli ısrarı yatıyor.
Mısır’da darbeyle işbaşına gelmiş olan Abdülfettah el-Sisi görevde kaldıkça iki ülke arasındaki ilişkileri düzeltmeye karşı çıkma ısrarı…
Artık öyle bir ısrar yok, tam tersine el-Sisi Ankara’ya geleceğini açıklasa en üst düzey bir karşılanmayla onurlandırılacaktır.
Isrardan vazgeçilmesi de yanlış bir karar değil. Daha doğrusu, ‘darbe’ aleyhtarlığını kınamayla sınırlı tutmamak ve Arap dünyasının bu en büyük ülkesiyle diplomatik ilişkileri kopartmak yanlıştı. İki ülke arasındaki güzelim ilişkilerin ortadan kalkması ekonomiyi olumsuz etkilemekle kalmadı, Türkiye’nin daha geniş bir coğrafyaya dönük politikalarının dengelerini de bozdu. Arap ülkeleri, biraz da bozulan bu denge yüzünden, kendilerine bölgede hami arayışına girdiler ve Filistinlileri tablo dışı bırakan ‘İbrahim mutabakatı’ biraz da bu yeni zeminde ortaya çıktı.
Sonunda her şey -yavaş yavaş da olsa- eski haline dönüyor, ama Türkiye’nin altındaki zemin kaymış durumda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çoktandır ‘rabia’ işaretini terk etti zaten.
Bu konuda da merak ettiğim nokta şu: Acaba bu gelişme çok yönlü bir tahlil süreciyle edinilen bir kararlılığın mı sonucudur ve aradaki küslüğün yanlışlığı anlaşıldığı için mi bu yol tutulmuştur?
Merakımı çeken bir başka ülke daha var
Mısır’la yakınlaşma iplerin kopuk olduğu bir başka ülkeyle barışmadan sonra meydana geldi.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile…
Ülkemizin başına gelmiş en büyük felaketlerden biri olduğu kuşku götürmez 15 Temmuz (2016) uğursuz darbe girişiminin dış destekçisi olmakla suçlanmıştı BAE… Darbe planlayıcıları mali desteği BAE’nden temin etmişler. İddia buydu.
Ne olduysa oldu, önce ‘darbe girişimi’ sonrasında sıkça kullanılan bu iddia bir süre önce tekrarlanmaz oldu, sonra da BAE ile eskisinden daha sıcak ilişkilerin temelini sağlayacak görüşmeler ve karşılıklı ziyaretler yaşandı.
Galiba BAE yönetimi, el-Sisi’nin uzak durulacak bir lider olmadığını Ankara’nın kabulünde göze çarpmayan bir role sahip.
Yine de BAE’nin hangi verilere dayanarak geçmişte darbe destekçiliğiyle suçlandığını, ilişkileri samimiyet düzeyine çıkartma kararında neyin etkili olduğunu bilmek isterdim.
Her istediğim olacak değil ya, bu üç farklı hayati konuda karşıma çıkan belirsizliği ortadan kaldıracak bilgilere sahip olmayı herhalde çok bekleyeceğim.
ΩΩΩΩ