Cumhurbaşkanı ile iktidar ortağı partinin liderinin gittiği ilde aynı gün deprem oldu.. Bunun anlamı gözden kaçmamalı…

14
Reklam

Dün akşam saatlerinde -20.04’te- Hatay ilimiz bir kez daha depremle sallandı. Önceki 7.7 ve 7.6 şiddetindeki Kahramanmaraş merkezli iki depremle kıyaslandığında 6.4 şiddetli yeni deprem önemsiz gibi görünebilir; ancak az sayıda olsa da bu yenisinde de hayatını kaybedenler, yaralananlar var. Anlaşılan, iki depremden sonra kentte ayakta kalmaya devam eden bazı binalar da zarara uğramış görünüyor.

Uzman hocalar, iki depremden sonra da, Hatay ve çevresinin yeni sarsıntılara maruz kalabileceği konusunda açıklamalar yapıyorlardı.

Kahramanmaraş merkezli ilk iki depremi, meydana geldikleri saatlerde ayakta olduğumdan hissetmiştim; Hatay’daki son deprem Ankara’da hissedilmedi.

Son dört ayı eşite yakın aralıklarla İstanbul ile Ankara arasında geçiriyorum. Son bir aydır da Ankara’da kalmam gerekti. Aklım ise, uzman hocaların “Her an olabilir” beklentileri sebebiyle, günün her saatinde İstanbul’da.

İstanbul’da beklenen büyük deprem olduğunda -inşallah olmaz- meydana gelecek felaketin çapı şimdi maruz kalınanların çok daha ötesinde olabilecek.

Hazır mıyız?

Olmadığımız şimdilerde yaşananlardan belli.

Dün, yani akşam saatlerinde Hatay’ın yeniden depremle sarsıldığı gün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhur İttifakı ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli ile birlikte o ilimizdeydi.

Reklam

Tekrar ediyorum: İki liderin orada olduğu gün deprem Hatay’ı bir kez daha vurdu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gezisini planlayanlar uzman hocaların Hatay’la ilgili öngörülerinden haberdar değiller miydi acaba?

Yoksa kentin deprem tehlikesine açık olduğu bilindiği halde mi gezi planlandı?

İki ihtimal de ülkem adına beni rahatsız ediyor.

Yeni sarsıntı akşam saatinde değil de iki liderin Hatay’da enkazları yerinde izledikleri sırada yaşanabilirdi pekala.

Ne büyük bir gaflet.

Umursamazlık dışında bu gafleti açıklayabileceğim bir sebep göremiyorum.

Son aylarda çok daha sık ve şiddetini artıran biçimde -ama yıllardan beri- kendilerine uzatılan her mikrofondan herkesin duyabileceği şekilde, bazen de yazılar kaleme alarak, 15 gün önce meydana gelen depremler konusunda uyarılarda bulunmuşlardı uzman hocalar…

Reklam

Bilimsel açıklamalarına kulak asılmadığı deprem sonrası manzaralarından belli.

İçişleri bakanı Süleyman Soylu da, “Bizim hazırlığımız İstanbul depremineydi” açıklamasıyla Maraş merkezli büyük depremlere hazırlıksız yakalanıldığını itiraf etmiş oldu zaten.

[Maraş’ta değil de aynı büyüklükte deprem İstanbul’da yaşansaydı ortaya çıkacak manzara daha farklı mı olurdu? Sanmıyorum. Aylar önce yıkılmaya meyyal oldukları raporla belirlenmiş kamu binalarıyla ilgili hiçbir girişimde bulunulmamış, çocukların her gün devam ettiği ilk öğretim okulları bile öğrenime açık tutulmuş. Raporda isimleri yer alan kamu kurumları, neden sonra, -Maraş merkezli iki depremin ardından- tahliye edilmeye başlandı.]

Kusura bakılmasın ama, Erdoğan-Bahçeli gezisinin olduğu gün Hatay’da 6.4 şiddetinde bir deprem yaşanması, 15 gün önce meydana gelen deprem sonrasında tanık olunan ve etkilerini halen sürdüren hazırlıksızlık manzaraları üzerine tüy dikmek anlamına geliyor.

Devletin her düzeydeki temsilcilerinin gözümdeki değerlerini biraz daha azaltacak bir durum bu.

Esas değerlendirmeyi, kendisini temsil eden çeşitli düzeydeki devlet görevlilerini o görevlere atayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapması gerekir.

Bazılarını ne zaman kameralar önünde konuşurken ekranda görsem, bulundukları konumun asgari şartlarını bile üzerlerinde taşımadıkları hissine kapılmadan edemiyorum. O hisse kapıldığım için de, o kişilerin verdikleri teminatlara güvenmekte zorlanıyorum.

Kendimi depremzedelerin yerine koyduğumda ise, verilen sözlerin ne kadar havada kaldığını iyice fark ediyorum.

Öyleleri daha az mı konuşmalılar, yerlerini güven verecek yeni yüzlere mi terk etmeliler bilemiyorum. Bildiğim tek şey, şu sıralarda geleneksel olarak mevcut iktidara en geniş müsamahayla yaklaşan kesimlere bile ciddi bir güven bunalımı yaşatıldığıdır.

Muhalefetin herhangi bir çıkış yapmasına gerek kalmadan yaşanıyor o güven bunalımı.

Olağanüstü durumlarda, iktidara hakim olan anlayış, o sırada meydana gelenlerin kısa sürede unutulacağı beklentisiyle, yanlış mı yapılıyor, olsun, yapılan yanlışların üzerinde fazla durulmamasının tercih edilmesidir.  

Galiba şimdi de iktidara aynı anlayış hakim.

Yanlışlar yapılıyor ve yapılan yanlışlıkların zaman içerisinde buharlaşması bekleniyor.

Acaba?

Kuşkumun temelinde, bu defa durumun öylesine kolay atlatılamayacağı değerlendirmem yatıyor. İlk merhalede depreme maruz kalmış bölgenin 13 milyon insanını, ikinci merhalede ise her an sarsılması beklenen İstanbul ve çevresindeki 20 milyondan fazla vatandaşı içine alan bir deprem beklentisi yüzünden, ülkenin neredeyse yarısı, şu sırada yaşananları dehşetten açılmış gözlerle izliyor.

Yakınlarını kaybetmiş, evleri yıkıldığı için asgari şartlarda yaşamak zorunda kalmış milyonlarca insan, günün her saatinde maruz bırakıldığı gerçekliği nasıl unutsun?

Milyonlarca İstanbullu, 10 ilimizde yaşayanların karşı karşıya kaldığını bildiği durumun kendisinin de başına gelebileceğinin fazlasıyla farkında iken mi yetersizliği görmezden gelebilecek?

Gördüklerini unutabilecek?

Konuya istifa beklentisiyle yaklaşanlar var, ben onlardan değilim. Ancak, depremlerle sarsılan ülkede ihtiyacı duyulan güvenilecek isimlerin ön plana çıkması da bir gereklilik.

İktidar bunu fazla gecikmeden beceremezse toplum çareyi mutlaka bulur.

ΩΩΩΩ

Reklam

14 YORUMLAR

  1. TERCİHLERLE YÜZLEŞMEK
    Hayat tercihlerle yüzleşmektir.
    Dürüst kişileri tercih edersen rahat edersin.
    Ahlaksız, yozlaştırır.
    Yalancı, inkisar-ı hayale uğratır.
    Hırsız, soyup-soğana çevirir.
    Katil, öldürür.
    Sorumsuz, kendi sorumluluğunun faturasını başkasına ödetir.
    Seç-beğen al.

  2. Yaşanan büyük bir felaket. Siyasetçilerimiz zaten yaramaz yaratıklar oldukları için işi siyasallaştırıp çirkinleştiriyorlar. Bari biz düz vatandaşlar olaya insanca yaklaşalım, çözüm üretelim.
    1- Genel veya yerel iktidarda her kim olsaydı görülen aksaklıklar ve beceriksizlikler aynı olurdu.
    2- Doğa acı bir ders verdi ama yöneticilerimiz ve yönetme sevdasındakiler olayın boyutunun ve vehametinin farkında değiller.
    3- Enkaz altında binler yatarken hemen başlanacak bir yılda bitirilecek inşaatlardan ve ödenecek yardımlardan söz etmek en hafif deyimle ayıptır.
    4- Genel ya da yerel hiç bir yöneticiden, imar ve yapı konusunu bilimsel ve yasal yönden bilebilecek konumda olanlardan aşağıda sıraladığım şekilde bir açıklama duymuyoruz. Ne deprem bilimciyim, ne şehir planlamacı, ne inşaat mühendisi ne müteahhit…
    a) 7 ve üzeri deprem geçirmiş, artçıları bile buna yakın büyüklükte süren yerlerde çok hasarlı, orta hasarlı, hafif hasarlı diye yapıları sınıflandırmak anlamsızdır. Tümünün kullanılmaması, yıkılması gerekir.
    b) Bedelini büyük acılar ödeyerek öğrendiklerimizi hayata geçirmeli, hemen inşaatlara değil doğru zemin araştırmalarına, doğru planlama yapmaya, doğru ve dolayısı ile aynı acıları yaşatmayacak yapılar üretmeye odaklanmalıyız, odaklanacağız.
    c) Ada değil parsel bazında yapılan kentsel dönüşüm yanlışından ve yaşanan büyük acıdan ders alarak yarı ya da tam yıkılan kentler için yepyeni imar planı yapmak gerekir.
    – Büyük ve geniş yollar
    – Depremlerde yeterli toplanma alanları
    – Sonradan bir daha bir daha kazmaları ve kaynak israfını önlemek için planlanan her yolun altına kocaman ve sağlam tünellerle alt yapı hizmet alanı yaratmalıdır. (Elektrik, su, doğalgaz, telefon, internet…için)
    – Mevcut tapu kayıtları dikkate alınarak bölge bölge, mahalle mahalle değil tüm şehir dikkate alınarak kamuya bırakılacak alanlar (yol, okul, hastane vs) belirlenip herkesin hakkaniyetli katkısı sağlanmalıdır.
    – Yapılacak binalar için hiç bir ayrıcalık tanımadan aynı kıstasların uyulması sağlanmalıdır.
    Böyle bir yapılaşma bir anlamda fırsattır. Depremle yerle bir olmuş mahallerde bu planlı yapılaşma çok daha kolay ve sancısız olacaktır.
    Bunları konuşmak, değerlendirmek yerine seçimi konuşalım, siyasileri geçip müteahhitleri suçlamaya devam edelim.

    • Uzun bir süre konteyner, su geçirmez çadırlar ve tek katlı bitişik nizam 1+1 evlerle (Nurdağına yapıyorlar sanırım tuğlalı!) başlamalı işe.
      sadece yiyecek içecek sahra hastane vb tedbirlerle özellikle seçime kadar ve 6 aylık bir dönem konuşmak tartışmak ölçmek tartmak! en önemlisi BİLENLERE DANIŞMAK ile geçmeli!!!
      -para basmadan!
      -yardımlarla destek sağlayarak!
      -dask vb nakdi ödemeleri nemalandırıp, bir ev almaya yapmaya yettirerek!!!
      -öncelikle deprem bölgesinde yeni iş istihdam imkanları yaratılarak, buralara paranın “emek – alınteri” helal kazanç ile girmesi sağlanmalı.
      “bu millet kendi yarasını kendisarabilir! yeterki engel olunmasın destek iyi olur”
      (devlet ev yapacak içini dayayıp döşeyecek ben bir gidip sandığa oy atacağım!!!..
      gibi bir rüya yada hayal varsa yada birileri pompalar aldatırsa bu insanları!!!
      Onmaz yaralar açılır, tedavisi mümkün olmayabilir lütfen dikkat!).
      Not:köprü yol telekom enerji akaryakıt gibi birsürü yatırımlardan devlet ve ödeyen millet zarar yazdı malum!
      dolayısıyla alacaklılarda karlarından güncelleme yapmaları gerektiğini anlarlar herhalde????!!!!

  3. Bakana sormalı ne güzel İstanbul depremi için hazırlanmışsınız.
    bu 10 il bir İstanbul etmiyor. İstanbul için hazırladığınız neyse bu 10 ilde neden uygulamadınız?

  4. yıllarca besleyip büyüttükleri siyasal İslamı temizliyorlar.

    Erdoğan’ın başkan yapılmasına
    15 Temmuz’a
    sonrasındaki maceracı dış politikaya
    saçma ekonomi politikasına bu gözle bakmak gerekir.

    Bir daha din üzerinden politikanın ana akım olması ihtimali kalmadı.
    Hem de yumuşak yumuşak ince ince yaptılar.

    Yeni konjonktür Türkiye’ye ye büyük firsatlar veriyor.

    Bu sefer daha iyi olacak.

  5. Deprem uzun vadede ancak ortak akılla çözülebilecek bir sorun…

    Amaç binaların depreme uygun olması.

    Ülkede depreme uygun bina yapılmasına hayır diyecek bir insan olabileceğini düṣünmek bile mümkün değil…

    Ortak akıl aslında oluṣmuṣ durumda.

    Sadece bütün siyasi partilerin bu ortak akılda fiilen buluṣması gerekiyor.

    Her yeni iktidarın deprem konusunda eskisinin bıraktığı yerden devam etmesi lazım.

    Depreme uygun bina konusunda ilim ilerlese de cumhuriyetin ilk yüz yılı boṣa harcandı.

    Şunu alnaldık. Siyasetçiler tek baṣlarına bu sorunu çözemiyorlar.

    Artık seçmenin deprem konusunda ortak akılda buluṣabilecek siyasetçileri seçmesi lazım.

  6. “Öfkenin gerçek sebebi, görünen davranışı değildir. Mutlaka önceki bir olayla yakın ilişkilidir.”(psikoloji ders notlarından).Bu cümlem sayın Devlet Bahçeli’nin sert üslubuna yönelik dikkat çekmek istedim.Daha kucaklayıcı ve sabırla açıklayıcı cevaplar vermesini beklerdim.
    Sayın cumhurbaşkanının çevresinde liyakatlı kişilerin kalmadığı kanatinize katılıyorum.
    Yaklaşan seçimler dolayısıyla muhalefetin iktidara karşı – sağduyudan ayrılmış ve olumsuz da olsa- tenkitlerinin yoğunlaştırılması da etkin olmasıdır.Vatandaş hepsini dinliyor.Selamlarımla

  7. Bediüzzaman 1.dünya savaşı sonrasında İngiliz siyasetine karşı söylediği şu söz günümüz ile ne kadar örtüşüyor…

    Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla âlem-i İslâmı ifsad için: İnsanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menba’ları ve tabiatlarındaki muzır ma’denleri fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.
    Kimin hırs-ı intikamını, kimin hırs-ı câhını, kimin tama’ını, kimin humkunu, kimin dinsizliğini, hattâ en garibi, kimin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.
    Ne kadar günümüze benziyor..6+1masa ya…kiminin dinsizligini,kiminin hırsı intikamını,kiminin cah hırsını,kiminin ahmaklığını,en acibide kiminin tassubunu diyor…hepsini birlestirip siyasetine alet ediyor.
    Erdogana dindar nesil yetiştiriyor her yere imam hatip açıyor deyip muhalefet insan ile deizim çogaliyor islam zayıflıyor deyip erdogana muhalif olan ehli tassubu bir araya getirebiliyor.Hatta ülkücü ile pkk sempatizanlarıni…
    (Ruhu gaddar , şeytan vekili dedigi ingiliz siyaseti)

  8. butun bu yasanilan aciĺarin nedense sorumlusu yok. herkes temiz tertemiz. dunyada kabul gormus onlarca sismologumuz varken. hicbirini dinleyen olmadi. o bilim insanlari sadece goz yaslariyla kaldilar. hemde depremden once aciyi bilerek hissederek. bilim insanlarini bu ulkenin yetkilileri ne zaman dinleyecek.
    ev yap sat ile olmaz bu iş. dere yataklarina ovalara imar izni veren belediyeler hukumetlerde sorumludur. oncelikle bu yetkililer kendini hesaba cekmelidir. galiba bi seyleri yanlis yapiyoruz demelidir.

  9. GELİYOR GELMEKTE OLAN HEMDE OLANCA HIZIYLA
    HEPİMİZ KURBANLIK KOYUN GİBİ BEKLİYORUZ
    TEPEMİZDE DÖNÜP DURAN KILIÇLARIN ACIMASIZCA KELLEMİZİ ALMASINI
    YAPILACAK ÇOK ŞEY VAR AMA ŞU SAATTEN SONRA SÖYLENECEK SÖZ YOK
    OLSA DA ANLAYACAK İNSAN YOK DENECEK KADAR AZ
    GELECEK HİÇ BU KADAR TEDİRGİN ETMEMİŞTİ BİZİ….

  10. İstanbul’da 100’e yakın okul boşaltıldı. Her birinde 500 çocuk olsa, 50000 çocuk demektir. Bir deprem halinde bu kayıp korkunç olurdu. Kamu binaları bu halde. Bir de imar affı getirdikleri bina sayısı yüzbinler. Ülke çapında 8 milyon kişiyle “imar barışı” yapmışlar yani ölüm fermanını para karşılığı satmışlar. Okulların çok katlı olması, kamuda yapılan işlerin hep yolsuzluklara konu olması durumun vahametini kat kat artırıyor. Okullar neden hala çok katlı yapılıyor anlaşılır değil. Çocuklar bu kadar mı kıymetsiz. Son derece çarpık bir şehirleşme ve yapılaşma ile ülkeyi felaketlere açık, yaşanmaz ve öngörülemez bir hale getirdi bu hükümet. Hiç bir konuda denetim ve hesap verebilirlik yok doğru dürüst. Demokrasi yokluğunu acı acı çekiyor millet. Ölerek, sakat kalarak, varlıklarını bir anda kaybederek.

  11. Hatay’da hemen hemen bütün ilçeler iktidar partisinden. büyük şehir CHP partisinin, başganıda başka partideyken!…
    Tam da Hatay’ın insan çeşidi yapısına uygun! çeşitli çiçekli adeta insandan potpori.
    Fakat, herkes halinden memnun idi!
    Her ilçenin kendi içinde ayrı bir ahengi, rengi, farklı, hiçbiryerde olmayan hoş bir mutluluk sezinlerdim nedense.
    -Fransızların yaptığı yol! ve kenarındaki asırlık çınar ağaçları o dar yollarda kaç araç çarparak kendine sarılan şöförleri bırakmadı böğründen. Ay’a gitmiyordu o yolun sonu ama, diğerleri de koşarak adeta Amik ovasının çamurlarının içine bata çıka!..
    Hatta bazıları kamikaze dalışı mı yapmak istemişlerdi ki; gölün ortasına!..
    Bu ne sevgi aahh!..
    -Suriye Hatay’ı hiç ayırmadı kendi gönlünden. Lakin, gerçekler öyle değildi, Hatay Türkiye’nin vazgeçilmezi idi. Tıpkı ilk göz ağrısı İstanbul Ankara’sı gibi, son kestisi de Hatay idi.
    “..İktidar bunu fazla gecikmeden beceremezse toplum çareyi mutlaka bulur.”
    Tespiti Hatay insanlarının ne kadar farklı! olduklarını açıklamaya yeter sanırım!
    (Becermesi gereken: liyakatli, konuya ve bölgesine hakim, sırtında kamburu olmayan ne Güneş’ ler çıkar bulutlar aralananilirse).

    • Tam da fay hattının üzerindeki bir küçük ilçede geçti çocukluğum. Tarım geçim kaynağı buraların, birde Suriyeli komşuları var artık, yan komşu!
      Şam’a giden yolun üzerindeki şehir Antakya.
      Tarım yanında ticaret, birde turizm. üçübir arada. her ile nasip olmaz.
      Ama, fakat.. yaparsan bir hata; liyakatsiz, duyarsız, sorumsuz, bilgisiz, işin ehli olmayan insanları kaldırmaz böyle yerler!
      Onyıllar önce boş bırakılmıştı bir bölüm, oraya hiçbirşey yapılmaz dı! taa ki zihniyet değişinceye kadar!
      Bir çizgi gibi boş araziye çivi bile çakılmazdı hatta ev yapanlara acıyarak bakmıştı hatırlarım bir eski adam! söylemedi, söyleyemedi buraya ev yapılmaz neden? çünkü yoktu böylesi yıkım, deprem.
      Demem o ki;
      Hafızamız, tarihimiz, …..
      aslında toprağın altında kalan😡.

Yoruma kapalı.