Gazetelerde yazanlara göre ekonomi çok parlak; iyi de insanlar neden “İşsizim” veya “Ay sonunu getiremiyorum” diyor…

60
Reklam

İnsanların hayatın akışı içerisinde üzerinde en fazla kafa yordukları konunun ekonomi olmasından daha doğal bir şey yok. Önce kendi ceplerine bakar insanlar, sonra da ülkenin ekonomik dengelerinin ceplerini nasıl etkileyeceğine…

Zaten böyle bir doğallık olmasa devlet adına her ay ülkenin büyüme oranı ve enflasyon rakamı açıklanır mıydı?

Ekonomi hatırı sayılır bir büyüme eğilimindeyse işsizlerin iş bulabilecekleri bir ortama doğru yol aldığımızı, enflasyon rakamı düşükse ay sonunu daha rahat getirebileceğimizi öngörebiliyoruz.

Birileri “Önce karın doymalı, sonra ahlak” derlerdi, artık biliyoruz ki karnın aç olması toplumda ahlakı da bozuyor.

Özal “Ben zengini severim” dedi mi?

Hz. Peygamber’e atfedilen -doğruluğundan kuşku duyulduğu için ‘hadis’ diyemediğim- sözlerden biri de “Fakirlik küfre yakın oldu” sözüdür. Yıllar önce, benim de bulunduğum bir Tunus gezisinde, Turgut Özal, o sözü bir çok yönüyle değerlendiren bir konuşma yapmış, o hiç de kısa olmayan değerlendirme gazetelerde “Ben zenginleri severim” biçiminde özetlenmişti.  

Olayı daha sonra bir yazımda geniş biçimde anlatmıştım. Aktarayım:

“1989’da henüz başbakan olan Turgut Özal’la gelmiştik Tunus’a. O gezi “Özal’dan inciler” diye sıralanan bir dizi çarpıtılmış sözden birinin telâffuz edilmesine tanık olmuştu. (…) Türkiye Cumhuriyeti’nin o zamanki büyükelçilik binası geniş bir bahçe içindeydi. Akşam verilen dâvetten sonra otomobillere binmek üzere hareketlenildi. Ancak, Başbakan Özal, uzaktan Prof. Abdülcelil Temimi’yi [Türk kültürünün Kuzey Afrika’da tanınması için çaba gösteren Tunuslu tarihçi. FK.] görünce durdu. Tunus’un Türkoloji alanında çalışan bu önemli bilimadamıyla bizim de kulak verdiğimiz bir sohbete daldı. Sohbetin konusu kalkınma ile din arasındaki doğrudan ilişkiydi. ‘Dindarların ülkelerin kalkınma hamlelerindeki yeri’ gibi bir konu…

Reklam

“Bir ara, ‘Zaten İslâm dini fakirliği değil, zenginliği öne çıkartır, Allah zengini sever’ dedi Turgut Özal… Tam o sırada gözüne ben ilişmiş olmalıyım ki, adımı da anarak, ‘Öyle değil mi?’ diye bana soruverdi. Ben de, sorusunu havada bırakmayayım diye, ‘Doğru efendim’ dedim ve ekledim: ‘Hatta, siz de bilirsiniz, ‘Fakirlik neredeyse küfür olacaktı’ diye bir de hadis vardır…’

“Evet, hatırladınız: Turgut Özal’a mâl edilen ‘Ben zengini severim’ sözü Türk siyasî edebiyatına Tunus’tan armağandır… ‘Allah zengini sever’ cümlesi, zaman içerisinde, ‘Ben insanın zenginini severim’ haline nasıl dönüştü, benim havsalamın alamayacağı bir çarpıtma olayıdır o.”

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verileri

Türk ekonomisi şu sıralarda herkesin ilgi alanı. Son zamanlarda bulunduğum eş-dost ortamlarında muhabbet mutlaka ekonomik sıkıntılara geliyor. Kimi kendi kişisel sorunlarını, kimi ise gelecekle ilgili hesaplarının tutmama ihtimalini gündeme getiriyor. Pek çok tanıdığımın da, iş güç sahibi olması beklenen yakın tanıdığı genç var ve onların derdi hepimizi rahatsız ediyor.

Bir yakınım kendisiyle aynı dönemde üniversiteden -bazısı ODTÜ gibi bir üniversiteden-  mezun olmuş arkadaşlarının on yılı aşkın bir süreden beri doğru dürüst bir iş bulamadıklarını her vesileyle anlatır.

Galiba o durumda olanlar bundan sonra daha da zor iş bulacaklar. TÜİK verilerine göre bile, genç işsiz oranı yüzde 27’ye varmış görünüyor.

“TÜİK verilerine göre bile” deyişimin sebebi pek çok kişinin devletin resmî istatistik kurumunun hayati verilerine güveninin sarsılmış olması. Enflasyon rakamını her ay TÜİK belirleyip yayınlıyor. Birkaç aydır, o oranların dayandığı birim fiyatlar ile markette karşılaşılan etiketler arasında farklılıklara bakıp, “TÜİK market kursun biz de oradan alışveriş yapalım” diyen takılmalarla karşılaşılıyor.

Oysa TÜİK’in verilerine inanmayacağız da ne yapacağız?

Reklam

Sonuçta bir-iki ay şaşma olsa bile, itibarını koruması gereken devlet kurumu, doğru olmayan rakamlarla yoluna devam edemez.

Türkiye’ye yatırım için elindeki paraları göndermeye hazırlanan yabancılar bir kez rakamlardan kuşkuya düşerlerse yatırım niyetlerinden vazgeçebilirler çünkü.

Yoksa TÜİK “İşsiz oranı yüzde 14, genç işsiz oranı yüzde 27 oldu” diyorsa bu rakamlara da mı inanmayacağız?

Ekonominin büyüme oranı bugün, enflasyon rakamı da yarın açıklanacak. T24’te yazan Barış Soydan, her iki verinin de ekonomi açısından pek parlak olmayacağı görüşünde

Okuyalım:

“Genel beklenti, ekonominin üçüncü çeyrekte yüzde 1 civarında büyüdüğü yönünde. İşsizliği yüzde 14’e vurmuş, her üç gencinden biri işsiz bir ülkenin dişinin kovuğuna bile gitmeyecek bir oran bu. Ekonominin en az yüzde 5 büyümesi gerekiyor ki işsizlik bir nebze olsun azalabilsin. (..) Asıl sürpriz yarın: Enflasyonun aylardır düşmesine yol açan ‘baz etkisi’ bu ay bitiyor. Yarın sabah 10:00’da Kasım ayı enflasyonu açıklandığında, eğer Türkiye İstatistik Kurumu şapkadan tavşan çıkarmaya kalkmazsa, yıllık fiyat artışının yeniden tırmanışa geçtiğini göreceğiz. Bu daha başlangıç. Enflasyondaki yükseliş gelecek ay da sürecek.”

Kötü. Bugün ve yarın gün boyu ve akşam bir araya gelinecek dost ortamlarında herhalde açıklanan yeni rakamlar kara tablolar çizilmesine yol açacaktır.

Müjdeli yazılar da var ama

Halbuki gazetelerde ekonomi yazıları yazanların pek çoğu hepimize ne güzel müjdeler vermekteler.

İsminin önünde ‘Prof.’ unvanı da bulunan Sabah yazarı Kerem Alkin daha geçen hafta (27 Kasım 2019) yazısına şöyle bir giriş yapıyordu:

“Türkiye Ekonomisi’nin 2019 yılını yüzde 0,3 ile 0,8 arasında pozitif bir büyümeyle kapatacağına dair beklentiler güçlenmekte. İstisnasız, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD), uluslararası finans kurumlarından uluslararası derecelendirme kuruluşlarına, tüm kurumlar 2019 beklentilerini Türkiye’nin 2019 yılını pozitif bir büyüme ile kapatacağına yönelik olarak revize ettiler. Eylül ayından bu yana takip ettiğimiz imalat sanayii kapasite kullanım oranı verileri ve reel kesim güven endeksi ile tüketici güven endeksi verileri, pozitif büyümeye yönelik güçlü sinyallere işaret ediyorlar.”

Dostlarla bir araya geldiğinizde tartışmanız için işte size malzeme.

ΩΩΩΩ

Reklam

60 YORUMLAR

  1. Allah zengini sevseydi fakirler daha önce cennete gitmezdi. Mevla isyan eden fakir olmaktan da şükretmeyip azan zengin olmaktan da korusun bizi. Eskilerin bir duası var Az verip gezdirmesin çok verip azdırmasın diye. Çok güzel bir dua bence

  2. Özal’a atfedilen “Ben zengini severim” lafının düzeltmesi için yazılmış onlarca satır. Ya ALLAH’a atılan bu iftira!!! Hadis adı altında uydurulan bir din var ve nesil deizmin ,ateizmin kucağına atılmakta.”Allah bile zengini seviyor “derse bir din ,yerin dibine batsın o zaman ….

    • Akılcı ve dürüst müslümanların kutsal kitabı Kuran, saf müslümanlar ile dinbazların kutsal kitabı ise rivayet Hadisler’dir. Zira Kuran açık ve nettir, rivayet hadis külliyatında ise her zaman işine gelen bir hadis bulabilirsin, kıvırtmaya açıktır.

  3. Fehmi Koru bugünkü yazısında ‘ekonomik kriz var’ deyince, bazı rejim yanlısı şahıslar itiraz etmişler. Bu itirazlarını hemen kötü niyetlerine bağlamayalım, belki de eski Türkçe (Osmanlıca) yazılsaydı daha iyi anlarlardı.

    2 Kanun-u Evvel 1435 , Peyam-ı Sabah Gazetesi : Buhran var idiyse burhan nerede?

    “Memleketimizin mühim muharrirlerinden Fehmi Efendi bugün neşrettiği makalesinde iktisadi buhran var fikrini serdetmişler. Maliye Nazırı Damat Berat Paşa ise Müslüman ahali Halife-i Ruy-i Zemin Efendimize sadıktır buyurmuşlar. Nazır Efendi hassaten şunu da serdetmişler: Endişeye mahal yoktur, inşallah mutasavver Kanal Konstantinapol içün Devlet-i Aliyye’nin hazinesinden beş para harcedilmeye, hamdolsun Venedik tacirlerinden 900 bin altın akçe düyun-u edile vesselam.”

  4. İçişleri Bakanı S.Soylu bir ay kadar önce, FETÖ’nün en üst düzey bir yöneticisine karşı operasyon yapılabileceğini söylemişti. Ben kimi kast ettiğini tahmin etmiştim, nitekim dün de Adil Öksüz’ün yerini bildiklerini açıkladı.
    Adil Öksüz’e benzeyen şahıslar şimdiden tedbirini alsın derim, ne olur ne olmaz. Ayrıca ne demişler : “İtimat tedbire mani değildir”.

  5. özal zekasının tam da şu dönemde ülkeye hakim olmasını çok isterdim.
    bir insanın bir yol açıpta sonucunu yaşıyarak görebilmesi kadar güzel bir şey olmasa gerek!
    yol kötü yol ise de, acısını bizzat allahın kendine yaşatmadan bırakmayacağını tahmin ediyorum. şimdi hapislerde yada kaçak durumdaki yaşayanlar örneğidir.
    …………
    1-) 0…………50…………..100 =ortadirek(ortadaki paralel çizgi özalıngöbeği!)
    …………

    ………
    2-) 0…………………99-100 =dimdirek(100’e doğru değil sıfıra doğru gidiş!)
    ………
    …………………..
    3-) 0………………………..100 =endrek (umulan!)
    …………………..
    sokaktaki insan bu kadar tarif eder,
    okumuş insan sayılarla yol gösterir,
    siyasetçi ise şanıyla, şerefiyle, becerisiyle, kalitesiyle uygular.
    Umarım insanlarımızı şekildeki gibi b.r nokta olarak değil de, allahın yarattığı değerli birer canlı gibi gören yöneticilerimiz muvakkak olur hep!
    Allah kimseyi açlıkla sınamasın.

    • 1. de ortadirek bilgisayar sollaması nedeniyle yanlış çıkmış (çarpılar insanlar) doğrusu:
      ………………xxxxxxxxx………………
      0xxxxxxxxxxxxxx50xxxxxxxxxxxxxxx100
      ……………….xxxxxxxxx………………

  6. İstanbul’un zengin semtleri,yani kaymak tabakası CHP’li.İmamoğlu ailesi de ultra
    zengin,gayri menkullerinin haddi hesabı yok.

    Öte yandan asgari ücretliler,kenar mahallelerde yaşayan fakir fukara Ak Partili.

    Buradan şu sonuç çıkar:CHP zenginlerin, Ak Parti garibanların partisi.

    • İmamoğlu ailesinin zenginliği, Erdoğan ailesinin zenginliği yanında konuşmaya değmez.
      İstanbul’un zengin semtleri değil daha çok okumuş semtleri CHP’ye oy veriyor.
      AKP=Erdoğan partisi garibanların değil, zengin veya gariban olsun müşrik dincilerin partisi. Samimi dindar olan asla bu partiye oy vermez, eli gitmez.

      • Mesela Beşiktaş,Şişli, Kadıköy…CHP’nin.
        Buralarda oturanlar okuyarak mı o imkanlara sahip oldu?Güldürmeyin adamı.

        Onca okumuş insan var,niçin oralarda
        oturamıyor?Biz de okuduk,niçin oturamıyoruz,o lüks semtlerde?

        Diğerler yerlerdekinden geçtik Adamınızın sülalesinin Kaz Dağları
        eteklerinde bile bir çok gayri menkulü
        var.

  7. H.Gayret, okunmasından derin tedirginliğe kapıldığı ve suskun kalarak geçiştirdiği yorumların bir an önce arkalara düşmesini ve dikkatlerden kaçmasını sağlamak üzere, tavşan şeyimsi kısa metinlerini ardı sıra serpiştirmeye başladı yine. Hayırdır, biladerim? Keyfinize çomak sokan yorumlarda bulunan “kanıbozuklar” mı var etrafta? 🙂

  8. TUİKin işsizlik ve enflasyon verilerine AKP ye oy verenlerde bile “inanmayan” oranı % 79-80
    İşin uzmanları, ekonominin kötü olmasından daha kötüsü, vatandaşın ve Dünyanın sizin “resmi” rakam ve verilerinize inanmaması diyor.

  9. “Başka ülkelerin zulmünü konuşmak marifet değil. Tarihteki zalimleri konuşmak da marifet değil. Korkaklar tarihteki zulümleri, cesurlar yaşadığı zamandaki zulümleri eleştirirler. (. . .) Zulme sessiz kalmak, ya korkudan ya da vicdanın pas tutmasındandır. Zulme karşı susanlar, zulme ortak olmuş olurlar. (. . .) Ben büyük bir nefret görüyorum. Nefretin olduğu yerde adalet olmaz.”

    Bu sözler, pek çoklarının olanı görüp korkudan ya da kişisel bekası uğruna sustuğu, bazılarının kendi cemaatini gölgede bıraktığı için Gülen Cemaati’ne karşı derin bir garez içinde olduğu, pek çoklarının olanı görmemekte ısrar ettiği günlerde, “Kral çıplak” deme cesaretini göstererek başımızdaki iktidarın üstü Erdoğan ile örtülmüş gerçek niteliğini gözler önüne seren, terör örgütü kurma ithamıyla cezaevinde tutulan Furkan Vakfı lideri Alparaslan Kuytul’un 15 Kasım tarihli cezaevinden ilettiği sözleri. . .

    Korkaklar ve vicdanı körelmişler, uzak tarihteki adaletsizlikler üzerinde tepinerek bugüne kör kalmayı tercih eden “tatlı su adaletçileri”nin sırıttıklarını söylemeliyim. . . Bunların, üzerinde tepindikleri uzak tarihte kalmış dönemlerin zalimleri kadar zalim olduklarını, iki yüzlü olduklarını düşünüyorum.

    • Bernar bey üzmeyin kendinizi.. Herkesin herkese ve her şeye yetişmesi mümkün mü?

      Madalyonun yüzleri çok. Arayüzdekilerin bazıları bu yüzleri aynı anda daha iyi görebiliyor. İki yüzlü olmak dile getirdiğiniz anlamda iki yüzlü olmak değil. Kendine göre yontan yontar, farklı farklı tartabilir kantar!

      Vaktiyle eşsiz fırsatlar varken sağlam temellere ve geniş bir tabana oturtulmadığı için geriye ancak böyle bir gelecek kalıyordu. Bugün yaşadığımız sorunların büyük kısmı TC CHP yıllarında yapılan hatalar nedeniyledir. Bunların maliyetini görenler var görmemezlikten gelenler var. Diğer tepinmelerin arasında bu mu batmağa başladı size?…

  10. Allahu Teala israfı yasaklamıştır israf şirk ayarındadır şimdi bizdeki israfa bakalım isterseniz buna ekmek ile başlayalım Biz de yılda ne kadar ekmek çöpe gidiyor? Onu bir araştırın tembellik hat safhada köylü köyden şehre gidiyor yıllarca kapıcılık yapıyor köydeki saltanatını orada yaşayamıyor fakat çoluk çocuğum okusunda bir Devlet işine girsin rahat etsin.
    Peki bu devlet işinde ne kazanıyor asgari ücret veya biraz daha fazla Fakat diğer taraftan Tarım Hayvancılık dışa bağımlı oluyor ve ihraç etmek yerine itah,ediliyor bu bir devlet politikası olmalı köylüye Köyde her şeyi aynı şehirlinin gibi doktor hastane tabii her köyde olmaz en azından hastahanelere ve bu gibi,ihtiyaç kurumlarına ulaşım kolaylığı sağlanır. bu gibi olanaklar sağlanırsa köylü çocuğunu gönder Üniversitede okutur ziraat mühendisi olur Veteriner olur Ne bileyim eğitimci olur.
    O zaman kendi köyünde hizmet etmesi hem onun için hemde yöre halkı için daha faydalı olur.Ticaretin nasıl yapılcağını bilmemiz gerekir.
    onu dahi bilmedikten sonra tabii ki fakir olunur.Tembelikten ve israftan
    kaynaklanan fakirliği ve fakiride kimse sevmez.
    Fakir nasıl olur eli ayağı tutmaz gözü görmez Ne bileyim çalışamaz o fakir olur.Ona da zaten zekatla millet yardım etmek zorundadır yani fakirin rızkını Allah varlıklı kulları tarafından garantiye almıştır ona da zekat deriz Tıpkı devlete verdiğimiz vergiler gibi ha bu vergileri devlet fakire fukaraya değil de karada havada Saraylar yaptırıp şatafatlı ve ölçüsüs harcamalar müslüflük gibi her şeyi kendisi içi mubah sayarak şunu bunu ederse o zaman bunun Ceremesini ona oy vererek destekleyen bizlere Yani bütün vebalı bizlerin boynuna olur.Siz seçeceğiniz insanları iyi seçeceksin- izki o insanlar yönetici olsun tarımı hayvancılığı köylüyü her şey yok ediyor Ondan sonra kalkıyoruz fakir olmuşuz aklı olan fakir olmaz Allah bize akıl vermiş onu kullanırsak fakir olmayız.
    Hangimiz ayağımızı yorganımıza göre uzatiyiyoruz? Bunu yapan çok az kişi var onlar hiçbir zaman fakir olmuyorlar.
    Tek kelime ile istisnalar hariç. Çalışana Allah verır. israf edipde şükür etmeyene Allah veririm? Tabiiki vermez.
    Şükreden ve Çalışana zaten Allah verir tembl ve israf edeni şükretmeyeni Allah sevmez ve bu tip fakirliğide. Tabii ki sallallahu aleyhi ve sellem de sevmez.
    Birde buna Gurur,kibir, ve insana değil mevkiye saygıyı eklersek. Bu tip milletler’ki genelde kültür seviyesi düşük bizim gibi 2.ve 3. dünya ülkeleri insanlari. her zaman 1 adım ileri 10 adım geri gider. Isteyen fazla geriye gitmesin İkinci Dünya Savaşı’ndan önce 1 Türk lirası 3 +
    Alman markı ediyormuş. Almanya İkinci Dünya Savaşı’nda yıkıldı yakıldı yok oldu fakat şimdi dünyanın en iyi ekonomisi olan 1 ülke… isterseniz bunu böyle bir düşünelim bakalım insanlar layık olduğu gibi yönetilir ve Allah da onların gönlüne göre verır. Istisnalar hariç aklı olan fakir olmaz aklı olan diktatörler tarafından yönetilemez.Aklı olan Allah’ı bırakıp Kula tapmaz Biz de bunlardan hangisi noksan?

  11. Dünkü okur yorumlarında sayın H.K. bir video linki vermiş.
    Normalde, bu tür linkleri izlemiyorum. ancak sayın mim yorum yazınca linkteki videoyu izledim.
    – Öncelikle, filmin yönetmeni hakkında sayın mimin yazdığı yorumdaki olumsuz düşünce, benim o kişi hakkındaki olumsuz düşüncemin yanında, övgü gibi kalır.
    – İkincisi ise, ben öylesine bir adamın bile, linkteki gibi kötü bir film çekebileceğini tahmin edemezdim.
    – Konunun kötü olması bir tarafa, videonun tam bir amatörce olması, karakter ile kalite arasındaki ilişki hakkında yeniden düşünmeme neden oldu.
    – Sayın H.K.nin, böylesine ahmakça bir videoyu nasıl beğendiğini ve nedemeye linkini verdiğini, doğrusu anlayamadım.
    – Böyle bir adamın, bu ülkede bir yer edinmiş olması, zaten ülkenin ne berbat bir duruma düştüğünü yeterince izah ediyor zannediyorum.

    • Anlayamazsın Hamza bey, anlaman da şart değil. O döneme ait sorun sembolik, belki biraz abartılı ancak traji-komik olarak ortaya konmuş mu konmamış mı? Bence konmuş (Sn. mim de eğlenceli olduğuna değindi!).

      Orijinal değeri olarak bu veya benzeri bir klip Türkiye yapımı o dönemki çarpıklıkları konu edinen bir filme entegre edilse dünya seyircisinin de orjinalite olarak büyük puan vereceğini tahmin edebiliyorum. O film garanti yeni bir Emmy ödülü alır.

  12. Fehmi beyin dünkü yazısında bir konu dikkatimi çekti.
    – Mit’in verdiği para ile televizyon kuran chpli kim. Bu adamın mitle ne gibi bir ilişkisi var.
    – Ayrıca, kılıçdaroğluna kurulan kumpasta bu chpli mi yer aldı.
    – Mitle bir şekilde bağlantısı olduğuna göre, olağan şüpheli bu kişi diye düşünüyorum.
    – Eğer öyle ise, chpnin bu şahıstan kurtulması lazım. Karanlık işlere bulaşmış kişilerin chpde tutulmaması lazım.

  13. islamın zuhurunda,sahabeler aç aşadı örneği güzel.güzel de ;bunu, memleketi yönetenlerin tatbik etmesi gerekir.kendileri saltanat sürerken,işsiz ve açlık ile boğuşan halka ,bu örnek verilmesi acaip.yani biz veya saraydakiler yutalım, siz şükredin ;demek gibi bir söylem olur.sizce bu adil mi?sagılar.

    • Ondan sonra da memleketi yönetenlerin bile açlıktan ağzı kokuyor diye başlarsınız tantanaya ama! Haksız mıyım sayın pırtav?

  14. saray adamları işsiz değil.ballı maaşlar,ballı ihaleler ile köşe üstüne köşe oluyorlar.sarayın adamlarının ekonomisi süper.gerisini kim düşünür?erdoğan, bizde kıriz mıriz yok demedi mi?saygılar.

  15. Eğer bizim ekonomimiz uçuyorsa, kesinlikle solucan gibi uçuyordur.
    sözcü gazetesinde bugünkü bir haber, akp-mhp kliğinin ülkenin başına nasıl bir bela olduğunu anlatan bir başka örnek.
    Haberde, akpnin 5 yılda, 3 adet yalova büyüklüğünde alanı elden çıkardığı belirtiliyor.
    – Bunlar, eğer iktidarlarını sürdürebilirlerse, kendi şatafatlarını sürdürdükleri yerler hariç, her tarafı satarlar.
    – Mirasyedinin evdeki gümüş şamdanları da satıp, cebi dolu dolaşmasından hiçbir farkı yok türkiye ekonomisinin. gören zengin zanneder. Türkiye, hergeçen gün geriye gidiyor. bunlar iktidarda olduğu sürece de, gelişmesi mümkün değil.
    – Büyüme rakamları açıklandı. 0,9, tuikin bilinçli hata payını bile karşılamıyor.
    – Eğer bu büyüme hesabını tutar üzerinden hesapladılarsa, o zaman bu hata payına bir de enflasyon bilinçli hata payını da eklemek lazım. Çünkü, gerçek enflasyon tüikin açıkladığından çok çok yüksek.
    – Yani, eğer tüik, tutar bazında türkiye %09 büyüdü diyorsa, önce tüikin açıkladığı enflasyon ile gerçek enflasyon arasındaki farkı düşeceğiz. sonra da tüikin açıklamalardaki çarpıtmasını tahmini olarak hesaplayacağız. mesela “tüik %5 yanlış sonuç veriyor” deyip, o farkı da düşeceğiz. böylece türkiyenin küçülme rakamını bulacağız.
    – Yok, eğer tüik, büyüme rakamını miktar üzerinden hesaplayıp açıklamışsa, bu durumda, öncelikle tüikin yanlış sonuç verme oranını açıkladığı tutardan düşüp, sonra da ülkedeki resmi ve gayri resmi nüfus artışının (kaçak göçmenler de dahil) etkisini hesap edip, ülkenin ekonomik durumunun gerçeğe daha yakın durumunu tahmin edebiliriz.
    – Türkiye ekonomi konusundaki durum bu kadar karmaşık olsaydı ‘öpün başınıza koyun’ derdim. Bu, henüz, gerçek resmi görmekten çok çok uzak.
    – Buna, yaratılan sanal parayla, basılan parayı, üzerine devlet garantilerini, üzerine borçları ve faizlerini, üzerine türkiyedeki yabancıların varlıklarını, üzerine akp-mhpnin bundan sonraki süreçte ne kadar saçma iş yapacağını da ekleyin. türkiyenin gerçek durumuna bir miktar daha yaklaşırsınız. ama yine de henüz gerçekten çok uzak olursunuz.
    – Çünkü daha toprağa akıtılan siyanürlerin ülke ekonomisine gelecekte vereceği zararı, tarım arazilerinin geldiği noktanın ülkeye gelecekte vereceği zararı, kaz dağlarında kesilen ağaçların ülkeye vereceği zararı, kuruyan sulak alanların türkiye ekonomisine olumsuz etkisini, “baca takılırsa ülkenin elektriksiz kalacağı” iddiası nedeniyle baca takılmayan santrallerin ve verilen garantileri yerine getirmek için hastalandırılan insanların ülkeye getireceği zararları da hesaplayabilmeniz lazım.
    – Bunları da hesaplasanız, yine türkiye ekonomisine ilişkin doğruya çok yaklaştığınızı söyleyemem.
    – Ülkeden kaçan yetişmiş eleman ve kaçan sermayenin olumsuz etkisi ile herkesle düşman olmanın olumsuz etkisinin ne kadar olacağını da tahmin etmeniz gerekiyor.
    – Yine de türkiye ekonomisinin gerçek durumunu bilmekten uzak olacağınızdan emin olabilirsiniz ama ne kadar uzak olduğunuzu bilme şansınız yok.
    – Türkiye ekonosininin gerçek durumunu öğrenmek için, en sağlam yöntem, Cuma ya da bayram namazında, özel olarak, “akp-mhp kabusunun türkiyeye verdiği zararın öğrenilmesi namazı” gibi bir namaz varsa, o namazla ve o namazda okuyacağınız dua ile türkiye ekonomisinin nasıl haşat edildiğini belki belki, öğrenme şansınız olur.
    – Eğer türkiye ekonomisinin gerçek durumunu bu şekilde de öğrenemiyorsanız ki, (muhtemelen öğrenemezsiniz, çünkü böyle mantıksız insanlardan oluşan bir topluluğa Allah, bilgi değil, sadece bela verir diye tahmin ediyorum) o zaman bir kahve falına bakın.
    – resmi kurumların açıklamalarına göre, türkiye ekonomisinin gerçek durumuna daha yakın bir sonuç elde edeceğinizi garanti edebilirim.

  16. Ülkemiz her yönüyle adeta sorunlar yumağı haline gelmişken ; karman çorman olmuş ve yerlerde sürünen ,ne zaman nasıl düzeleceği belirsiz ekonomimiz hakkında doğrusu bu kadar ciddi ve ayrıntılı yazı yazabilmenizi gerçekten hem takdir ediyor hem de şaşırıyorum !

    • Allahtan ırak ya da iranda filan yaşamıyorsunuz ali bey, yoksa suriyede mi demeliydim? Yakında ırak ve iran dolayından milyonlarca kişi açlık ve susuzluk nedeniyle türkiye sınırına dayanınca bu yazdıklarınızı da size tekrar hatırlatırız! Bunamışlık numarası sökmez ama, ona göre…

  17. ”İşsizim ” veya ”Ay sonunu getiremiyorum” diyenler dış güçlerin ajanlarıdır mutlka. Bu sabah bir kanalda bir gazeteci AKP İstanbul milletvekiliyle röportaj yapıyordu. Milletvekili ”Şayet vekillik haricinde bir işim olmasa ben de geçinemem” diyordu.Bir emekli olarak çok üzüldüm kendine.Enflasyon meslesine gelince ;enflasyon önce Sayın bakan tarafından açıklanıyor,sonra TÜİK resmi olarak açıklıyor.

  18. Geçenlerde yurtdışına üniversite öğrencisi gönderen bir aracı kuruluşla işten güçten konuşurken şöyle bir ifade kullandılar: “devlet türkiyede o kadar çok üniversite açtı ki artık herkes bir bölüm kazanabiliyor; o yüzden eskisi kadar da iş yapamıyoruz…” önce evinsek mi üzülsek mi bilemedim..? O zaman siz de yurtdışından yeni partner kuruluşlar bulup türkiye üniversitelerindeki atıl kapasiteyi yabancı öğrencilerle doldursanız olmaz mı diicektim; aman neme lazım deyip geçtik mevzuyu…

  19. Sayın Fehmi Koru;
    “Fakirlik küfre yakın oldu” sözü, haddizatında Peygamberimizin (sav) bu bağlamda yaptığı bir duasına yönelik tespit mahiyetinde bir teyit ifadesidir. Kaynaklar, hadiseyi şu şekilde nakleder. Bir seferinde Hz. Peygamber, “ALLAH’IM, FAKİRLİKTEN VE KÜFÜRDEN SANA SIĞINIRIM.” diye dua edince, yanında bulunan bir sahabi; “YA RESULULLAH! İKİSİNİ BİRBİRİNE DENK Mİ KABUL EDİYORSUN?” mealinde bir soru yöneltti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “EVET” cevabını verdi. (Ebû Dâvûd; Edeb; B: 101):
    Bir sosyal politika uzmanı olarak bu konuyu şu şekilde yorumlama ihtiyacı duyuyorum. Maddî yoksulluğun, kişiyi küfre yani manevî karanlığa bağlı olarak sosyal sapkınlıklara götürebilme riski vardır. Daha geniş bir anlamda eğer gerekli tedbirler alınmazsa kronik yoksulluk, kişisel olarak yoksulluk kültürüne ve süreç içinde toplumsal olarak da fitnelere (toplumsal çalkantılara) sebebiyet verebilmektedir. Ne var ki sadece yoksullar değil maddî varlığa kavuşan zenginler de sosyal/manevî sorumluluklarını yerine getirmediklerinde ahlâkî bir yozlaşmaya sürüklenebilir.
    Onun için toplumda manevî ve sosyal bozulmalara karşı kişilerin temel maddî ihtiyaçlarının karşılanması ve dolayısıyla hem maddî yoksulluk, hem de yoksulluk kültürü ile mücadele edilmesi, koruyucu sosyal politikalar açısından elzemdir. Bunun için zenginlerden yoksulluğun giderilmesi için, zekât (sosyal maksatlı vergi) alınması şarttır. Bu hususta zengin sahabiler bize örnek olabilir (Bkz. Ali Seyyar; Zengin Sahabiler; Nesil Yayınları).
    Prof. Dr. Ali Seyyar

    • Fakirlik olabildiğince geniş dairede münhasıran ele alınması gereken her anlamda hayati öneme sahip bir konu.
      Fakir bir insanı dini terakkiyat bakımından da yoksulluk yüzünden eğitim imkanlarından tamamen mahrum kalmış kimseyle denk görürüm ben. Bu düşünceme siz ne dersiniz bilemem.

      • Barancım, fakirlik konusu ele alınmak için en fazla fakirler kadar önemli bir konudur, münhasıran ya da değil…

    • Allahü Tealanın , ” Ben bazen sizi yokluklarla ,bazen de mal mülkle denerim ,sınarım ” mealindeki ayetin de sanırım bu konuyla yakından ilgisi olabilir ; tabii uzmanlar daha iyi açıklayabilirler , onlara kulak vermek lazım !

      • Ali bey sanki biraz alıngan davranıyorsunuz; yani o türden ilahi yargılar bitek size özel gönderilmiş değildir sonuçta, içiniz rahat olsun bence… yani bunun da mı uzmanı konuşsun arkadaş..!

    • Paylaşmış olduğunuz hadis-i şerif’i kim rivayet etmiş? Arapça metinde bulamadım.

      (2084)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ailesi üst üste pek çok geceleri aç geçirirler ve akşam yemeği bulamazlardı. Ekmekleri çoğunlukla arpa ekmeği idi.” [Tirmizî, Zühd 38, (2361).]

      (1147)- El-Misver İbnu Mahreme (radıyallahu anhümâ)’ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)’yi Bahreyn’e, oranın cizyesini getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensâr geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tebessüm buyurdular ve:

      “Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde’nin birşeyler getirdiğini işittiniz” dedi. Hep birlikte:

      “Evet!” dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:

      “Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah’a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum.” [Buharî, Rikâk 7, Cizye 1, Megâzî 11; Müslim, Zühd 6, (2961); Tirmizî, Kıyâmet 29, (2464).]

      Sahih hadis kitaplarında Aliyyü’l-Kârî bahsedilen hadisin açıklamasını şöyle yapıyor:

      “Fakirlik küfür ola yazdı” hadisi çok zayıftır. Sahîh olması halinde, mânayı kalbî fakr’a hamletmek gerekir. Yani, kişiyi sızlanma ve korkuya atan, Allah’ın hükmüne rızasızlığa, sema ve arzın Rabbince yapılan taksime itiraza sevkeden fakirliğe hamledilmesi gerekir.”

      Zaten bir başka hadiste Müslümanların asıl imtihanının dünya sevgisi ve ölüm korkusu nedeniyle olacağı buyuruluyor.

      https://sunnah.com/abudawud/39/7

      İslam Âlimleri de Efendimiz (s.a.v)’in arkadaşlarının günlük yaşamlarında meşgul oldukları dört önemli konudan bir tanesinin fakirlere yardım etmek olduğunu ifade ediyorlar.

      Zaten Beled Suresi 10-17. ayetler de buna delildir. Cenab-ı Allah (c.c) sadece normal zamanlarda değil, kıtlık gününde bile fakirlere yedirenlerin o sarp yokuşa göğüs verenler olduğunu ifade buyuruyor.

    • Bir profesörün rivayet olduğu bilinen ve kesinlik arzetmesi mümkün olmayan hadisleri referans göstererek yorum yapması kabul edilemez. Liyakatin esas alındığı gelişmiş ülkelerde siz profesör unvanını alamazdınız.

      • Alırdı mim arkadaşım alırdı, sen de biraz abartıyorsun yani; biz nelerini gördük, daha bu ne ki..?

      • Bence eksik bilgi sahibi olunan konularda daha hassas yorumlar yapılmalı. Sahih hadisler dinin Kurandan sonraki ikinci kaynağıdır.Bu dini tebliğ eden Hazreti Peygamberin söz ve fiilleri ise 1400 senedir yüzbinlerce ilim ehlinin araştırma konusu, milyonlarca müslümanın uygulama kaynağıdır.Şimdiye dek bu kadar insan yanlış iş mi yapmıştır diyeceğiz?Allah’ın örnek elçisinin söz ve fiillerinin, uygulamalarının gözardı edilmesi mümkün olamaz.

        Hadis demek zaten rivayet demektir.RİVAYET OLMAYAN HADİS Mİ VARDIR?Mesela en az 100.000 kişinin katıldığı Veda haccında Hazreti Peygamberin söyledikleri de bir rivayettir. Bir halin rivayet olması da onun mutlak güvenilmez olduğu anlamına gelmez ki!

        Yine Düşünmek lazım Yalanın büyük günah kabul edildiği bir dinde birçoğu doğruluklarıyla temayüz etmiş sahabelerin gördüklerinden farklı şeyler anlatma gibi bir ihtiyaçları,bir zaruretleri mi vardır?Aynı şekilde Onlardan rivayette bulunan kişilerin de duyduklarından farklı şeyler anlatma sebepleri mi vardır?Güven lişkisinin esas olduğu bir zeminde bu kadar sahabe yalan mı söylemiştir diyeceğiz?Ona kalırsa tarihteki birçok olaylar örneğin savaşlar, mesela Malazgirt savaşı da bir rivayettir,bir iki vakanüvist te kendi bakış açılarından kendi gördükleri kadarını rivayet etmişlerdir.Teknolojinin olmadığı zamanlarda sözler,olaylar başka Nasıl kayıt altına alınacaktı?tarih bir labaratuar değildir ki elimize labları,tüpleri alalım da insanların yaşanmışlıklarını,söz ve eylemlerini mikroskoplar ölçeğinde kayda geçelim.
        Şimdi bile birçok olayda birkaç tane güvenilir olay tanığı birçok hükmü kurmamıza yetmiyor mu?Ayrıca Hadisler konusuna ömrünü vakfetmiş,bu konuda ihtisas yapmış profesörler olamaz mı?Niçin liyakatsizlik damgasını bu kadar kolay vuruyoruz?

        Aslında bu tarz konulara hiç girmek istemiyorum fakat ısrarla aynı bahsin işlenmesi ister istemez beni müdahil kılmaya zorluyor.İyiniyetli olduğunuzdan zerrece kuşkum yok.Fakat bu konuda biraz daha fazla düşünmeniz gerektiği kanaatindeyim;bunlar da benim düşüncelerim.Yanlış anlaşılmayacağım ümidiyle selamlar sunarım.

        • “Sahih hadisler dinin Kuran’dan sonraki ikinci kaynağıdır” önermeniz fena halde yanlıştır. İslam dininin tek kaynağı vardır o da Kuran’dır.
          Hz. Muhammed’in söz ve davranışlarına her Müslüman değer verir ve itibar eder. Fakat her insan gibi o da ölmüştür ve ona ait sözlerin yeterince doğru aktarılması mümkün değildir. Sahih denilen hadisler içinde öyle örnekler vardır ki bunları okuyan samimi ve akılcı bir insan kolayca deist hatta ateist olur.

          • Hayır!benim ki önerme değil,1400 yıllık başta sahabeler Mevlana Celaleddin- Rumi,İmam – ı Gazali,Yunus Emre,Andulkadir Geylani,İmam- ı Rabbani gibi yüzbinlerce dehanın da kabul edip uyguladığı uygulamadır.Yanlış önerme olansa bu asra mahsus sizin gibi istisnaların bireysel tasavvurlarıdır. Benim o kadar açıklamama sizin getirebildiğiniz fikirse sadece “bana ne!bana ne! ben bildiğimi okurum” dan başka birşey değildir,herhangi bir delil barındırmayıp,soyut bir karşı çıkıştır.Elbette istediğiniz gibi düşünme ve inanma hakkına da sahipsiniz.Netice de inanç kul ile Yaratıcısı arasındadır ve inanç-ibadetlerimizin kabulü de O’na aittir.İnanç ve ibadetlerimizi Yaratıcıya kabul ettirdikten sonra kimse için bir sorun da bulunmamaktadır.Tekrar selamlar.

          • Uğur Bey. Hz.Muhammed sözlerinin (hadis) yazılmasını yasaklamış ve seçimle gelen ilk dört halife de bu yasağı sürdürmüştür. Peygamberimizin yasaklama nedeni, daha önce Yahudilerin yaptığı gibi kutsal kitaba paralel ikinci bir kitap oluşmasını engellemekti. Diğer yandan eski nesillerin rivayet hadislere itibar etmesinde bir keramet olsaydı İslam dünyası bugünkü perişan durumunda olmazdı.

          • Merhaba Mim bey

            Hz.Peygamberin kendisinin söz ve fiillerinin yazılmasını yasaklaması da bir rivayet değil midir?O halde sorayım bunun kaynağı kimdir ? ve bu rivayeti esas almakla kendinizle çelişmiş olmuyor musunuz?

            Aslında en fazla hadis rivayet eden sahabelerden Ebu Hureyre,Abdullah bin Abbas, Enes bin Malik,Abdullah bin Amr ibnul As,Hz.Ali,Hz.Cabir gibi sahabelerden şahitliklerini yazarak kayıt altına alanların da var olduğunu okumuştum
            ( şu cevabı yazarken internetten baktım önceki bilgilerimle uyumlu yazılar da gördüm ) ,yani böyle yazılı kayıtlar da var.

            Elbette sonradan hadis diye kötüniyet sahiplerince türetilenler de var. Hz.Peygamber’in kendisinden sadır olmamış bir şeyi olmuş gibi anlatana lanet ettiğini de geçmişte bir hadis olarak okumuştum.Biz de zaten her hadis denileni kastetmiyoruz. Özenle,dikkatle oluşturulmuş büyük Hadis kitaplarında rivayetlerin kuvvetli, çok kuvvetli veya zayıf oldukları da belirtiliyor,bilinen hadis kitaplarında itibar görmeyen fakat hadis diye istismar edilen rivayetler de var ki, bence sizin esas itirazlarınız da bunlardan kaynaklı kanaatindeyim.

            Dini tebliğ eden Hz.Peygamberin bize örnek olduğunu Kuran anlatıyor.Buna ilişkin Kuran’dan -hemen aklıma gelen örneklerden- bir kaç tane vereyim ( bu arada meallere Google dan ulaşıyorum):

            Ahzab Suresi 21. ayette “Gerçek şu ki, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için, Allah’ın peygamberinde, GÜZEL ÖRNEKLER vardır.”

            Ali İmran 31. ayette “De ki, ey peygamber! “Eğer Allah’ı seviyorsanız BANA TABİ OLUN ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin, zira Allah çok affeden ve çok acıyandır.”

            Enbiya 107. ayette “Ve biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”

            Yani eğer SAĞLAM hadislerle intikal eden sünnetini gözardı edersek Hz.Peygamberin örnek din uygulayıcılığını sadece YAŞADIĞI KISA ZAMAN DİLİMİYLE sınırlamış oluruz. Oysa Onun ÖRNEK OLUŞU kıyamete kadar yaşayacak tüm müslümanlar içindir ve bizlere örnek oluşunu da ancak SAĞLAM hadislerden öğreniyoruz.Elbette hadis diye rivayet edilen ancak Kuran’a,akla,mantığa uymayan sağlamlığı şüpheli olanları biz de örnek almıyoruz.

          • İlave: Örnek olarak isimlerini verdiğim Gazali ,Mevlana gibi veya İbn- i Sina gibi kişilerin dünyaya kattıkları değerleri anlatmam sanırım gereksiz olacak.Toplumların dünya hayatındaki yükselip alçalmazlardı yıl içinde günlerin uzayıp kısalması gibidir;21 Aralık en uzun gece, 21 Haziran en uzun gündüzdür…Tekrar selamlar

      • Ona bakarsanız, örnek verecek olursak bir haber ağından size bir bilgi geliyor. Mesela diyor ki falanca Asya ülkesinde bir deprem oldu. Bir kaç tane haber kaynağı size aynı haberi getirdiği zaman ‘doğrudur, olabilir’ diye düşünüyorsunuz. Halbuki o haber ağını oluşturan parçaların hepsinin doğru bilgi aktardığını, güvenilir olup olmadığını bilmiyorsunuz.

        Hadislerde ise o bilgiyi aktaran kişilerin doğruluğu, güvenilir olduğu ince eleyip sık dokunarak tespit edilmiştir. Eğer ki hadisin aktarılmasında senette herhangi bir kesinti varsa ya da râvînin adalet ve zabt vasfıyla ilgili bir tenkid varsa bu hadis zayıf hadis olarak nitelendirilmektedir.

        Kur’an-ı Kerim’de namazın ikâme edilmesi gerektiğinden bahsedilir. Ama namaz kaç rekat olacak, eller nasıl bağlanacak, uygulamada namazın ikâmesi nasıl olacak tüm bunlar hadis kitaplarında izah edilmiş ve Allah Resulü (s.a.v) Efendimizin talimiyle insanlar nasıl ibadet edeceklerini öğrenmişlerdir.

        Talim yoluyla öğrenmenin örneği ekmek yapımıdır. İnsanlar belki de binlerce yıldır ekmek yapıyorlar, fırıncılık zanaatiyle uğraşıyorlar. Bu bilgiler günümüze kadar nasıl gelmiş? Talim yoluyla, bizzat el becerisinin, ustalığının nesiller boyunca aktarılmasıyla gelmiş.

        Bu gün kullandığınız bilgisayarların geçici belleklerini düşünelim. Bunlarda aslında sığaç (“kondansatör”) denilen devre elemanları kullanılır. Ama sığalık tutan bu devre elemanı aslında bir veriyi uzun süre tutamaz. Örnek verecek olursak 5 voltla başladı giderek üzerindeki gerilim azalır. O zaman çözüm olarak mühendisler demişler ki biz bu değeri okuyalım tekrar üzerine yazalım. Yani devre elemanının üzerindeki gerilim 5 voltun altına inmeye başlarken tekrar üzerine 5 volt yazılıyor. Buna geri besleme düzeneği deniliyor.

        Sadece bilgisayarlarda değil, arabanızın “ABS” fren sistemlerinde, 4 kanatlı pırpırların hava üzerinde asılı kalmalarında bu sistem sıklıkla kullanıyor.

        Bunu neden anlattım. Basit bir devre elemanı bile bellek olarak kullanılırken, insan gibi Cenab-ı Allan’ın yarattığı harikulade bir canlının belleği neden kullanılmasın?

        ABD’de Jeffrey Lang isimli bir matematik profesörü Kur’an-ı Kerim’i okuyup Müslüman olmuş. Bakara Suresi 30. ayetin olduğu sayfayı bu profesörden dinlemenizi tavsiye ederim.

        Sadece bununla sınırlı da değil.

        Bilimde yaşanan gelişmeler, yeni keşifler Kur’anın Allah (c.c) tarafından indirilen mübarek bir kitap olduğunu gözler önüne seriyor. Adeta ‘Zaman ihtiyarladıkça Kur’an gençleşiyor’ sözünü hatırımıza getiriyor.

        Ses teknolojisindeki gelişmeler, bilim adamlarının karıncaların düzenli olarak yuvalarında birbirleriyle konuştuklarını keşfetmelerini sağlamıştır.

        Çoğu karıncanın alt kısmında sesle iletişim kurabilmek için doğal bir pena ve tik tak (bir tür müzik aleti – ‘washboard’) bulunur.

        Araştırmacılar, yuvalara dikkat çekmeyecek şekilde yerleştirilebilen çok ufak mikrofon ve hoparlörler kullanarak, kraliçelerin işçilerine talimatlar verebildiklerini tespit ettiler.

        Kraliçe karıncaların ‘konuşmasını’ ilk kez kayda almayı başaran ve oldukça şaşkın olan araştırmacılar, diğer böceklerin bu sesi taklit etmek suretiyle karıncaları esir alabileceğini keşfettiler.

        (Yaklaşık) On yıl kadar önce yapılan araştırmalarda karıncaların ses kullanarak alarm çağrıları verebildikleri gösterilmişti, ancak şimdi kelime dağarcıklarının daha büyük olabileceği ve birbirleriyle “konuşabilecekleri” gösterildi.

        The Times gazetesinde yayınlanan makalenin tamamını buradan okuyabilirsiniz :

        https://bit.ly/2MDchLZ

        Eğer araştırmayı incelemek isterseniz buraya bakabilirsiniz :

        https://bit.ly/2C15bw0

        Neml Suresi 18. ayette Allah(c.c) şöyle buyuruyor :

        أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

        Nihayet karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin;Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!” dedi.

        • Rivayetler ile ilgili olarak şunu bilmek yeterlidir : “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür”.

  20. ali babacan ve davutoğu nun kuracağı partileri,erdoğan ın yandaşları hariç akp seçmen tabanı umutla bakıyor.erdoğann ve bahçeli de bunun farkında.bu umutları,acaba nasıl engel olabiliriz diye gizli hesaplar yapıyorlar.ama ne yapsalar,selin önüne geçmek mümkün değil artık.erdoğan bunun da farkında.iktidarı kaybetse bile en az zararla kurtulmanın,mesela soruşturmalardan ve oluşacak mahkemelereden kurtulmanın ve daha sonra yeniden iktidara gelebilmek için hesaplar yapıyor.saygılar.

  21. Özal ile yaşamış olduğunuz bu anektodla yazının içerigi ile ilgili bir bağlantı kuramadım. TÜİK dogru yanlış demiş olmasının hicbir anlamı yok o yazarında McKensey ve daha adını bile duymadığımız finansal danışmanlık sirketleri gün be gün gizli açık raporlar hazırlıyorlar (yatırımcılarına özel) bu noktada FED in bile ne söylediği aslında önemli değil çünkü Fed Trump a göre değil veri ve raporlara göre hareket eder.

  22. Turkiyemizde 17 yildir, az sayida istisnalar haric, “Karma Deger ve Istihdam” yaratan “Sabit Sermaye Yatirimi” yapılmıyor, buna kisaca “Fabrika” diyebiliriz. Mevcut olanlar da ya satiliyor, ya da yaniyor. Bu nedenle issizligin bir “Milli Felaket” haline gelmesi normaldir. Gunumuzde evlenme cagina gelmis gençlerin(diplomali, diplomasiz) cok buyuk cogunlugu issizdir, babalar perişan… Sirtimizdaki Suriyeli kamburunu da hesaba katarsak, durum daha da icinden ciklimaz hale geliyor.

  23. sayın macron,nato öldü derken;nato nun eski işlev ve gücünü yitirdi demek istiyor.bunda anlaşılmayacak yok.nato ya yeniden yapılanmalı veya lağvedilip yeni bir birleşik askeri güç kurulmalıdır.buan talip faransa dır.macron avrupa da yeni bir askeri güç kurulmasını istiyor.buan karşı çıkan ve nato nun sürmesini isteyen iki kişi var:biri merkel,diğeri erdoğan.merkel,askeri harcma yapmadan birilerinin desteği ile işi götürmek niyetinde.erdoğan niye nato da ısrar ediyor?daha dün ey nato sen kimsin naraları atıyordu.nato nun işlev ve gücünü sorguluyordu.erdoğan ın derdi,nato fes esdilirse,sakalnacak bir güç bulamayacağı derdi ve korkusudur.avrupa askeri gücüne yamanamayacağı derdi ve korkusu taşıyor erdoğan.gelelim avrupa nın askeri gücü meselesine.ab. nin daha da güç kazanaması için birlik içinde reformlara ihiyaç var.bir kere genişlemesi durudurulmalı.ab. nin esas amacı avrupa da hristiyan birliği ile avrupa da birleşik bir oluşturmaktı.işte bu amaç sıkı sıkıya korunmalı.ayrıca ,güçlü ve caydırıcılığı olan ,işlevsel bir askeri güce ihtiyaçları var.bir birleşik avrupa ordusu mutlaka kurulmalı.bunun iin askeri bakımdasm avrupa nın güçlü ülkelrine ihtiyaç var.fransa,italya öncülüğünde bu gerçekleşebilir.işta sayın macron un ifade etmek isteği bunlar.ben de şahsen bu projeye destek veriyorum.saygılar.

  24. Petrol ve gaz oluşumu için en ideal anoksik ortamların Karadeniz’de bulunduğuna dikkat çeken uzmanlar, bölgede tahminen 13 trilyon metreküp doğalgaz olduğuna dikkat çekiyor.Kaynak:Talha Menteş 17 Kasım 2018, Yeni Şafak Gazetesi.
    ……………….
    ÇANAKKALE Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Mimarlık Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Perinçek, Karadeniz’in tabanında donmuş metan gazı olarak bilinen gazhidrat bulunduğunu ve bunun varlığının tek başına petrol ve gaz olduğunun göstergesi olduğun söyledi.Kaynak:07.05.2014,HürriyetGazetesi,Ekonomi Sayfası. …………
    İngiliz enerji şirketi Hurricane, Kuzey Denizi’nde, Shetland adalarının 97 kilometre batısında yaklaşık 1 milyar varillik rezerv buldu.28.03.2017,Türkiye Gazetesi.
    Kuzey Buz Denizi, zengin petrol ve doğalgaz yataklarıyla küresel güçlerin iştahını kabartırken, buzulların erimesiyle birlikte oluşan yeni ticaret yolu da jeopolitik dengeleri sarsacak gibi görünüyor. ………………
    Kuzey Buz Denizi, geleceğin Ortadoğu’su olmaya aday.Kaynak:Posted on June 30, 2019 by Nacikaptan .
    Uzmanlar, dünya petrol ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 20 kadarının Kuzey Buz Denizi’nin altında olduğu belirtiyorlar. Birleşmiş Milletler deniz hukukuna göre, ülkeler kıta sahanlıkları boyunca uzanan 370 kilometrelik deniz tabanının kontrolünü otomatikman ellerinde bulunduruyor. Ancak bu sınırlamanın üzerindeki hak iddiaları, sadece BM tarafından ve iddiayı ispatlayan ülke bilimsel veri sunulabilirse onaylanıyor. Bu nedenle hiç bir ülkenin kontrolü altında olmayan Kuzey Kutup Dairesi içinde, Ruslar, Danimarkalılar, Kanadalılar ve şimdi de Birleşik Amerikalılar yoğun bir şekilde haritalama faaliyeti yürütüyorlar.19.08.2007,Türkiye Gazetesi. ………………..
    20 trilyon dolarlık kavga!
    Kuzey kutbundaki buzların hızla erimesi bölgedeki petrol ve doğalgaz rezervlerine yönelik hak iddialarını da artırdı. Bölgeye sahili bulunan 8 ülke, kıta sahanlığı tartışmasıyla 20 trilyon dolarlık enerji pastasından en kalın dilimi kesmeye çalışıyor .31-08-2015;Manşet Haber.
    …………………
    Kuzey Buz Denizi yaz aylarını artık buzulsuz geçirmeye başlarken gözler bölgedeki yeraltı kaynaklarına çevrildi.
    Dünyadaki petrol ve doğalgaz rezervlerinin dörtte birinin bölgede olduğu sanılıyor.
    Yeşil Barış Kuzey Kutbu’nda insan faaliyetlerinden uzak küresel bir koruma alanı oluşturulması için bir kampanya yürütüyor.
    Hedef Güney Kutbu’nda 20 yıl önce oluşturulan koruma sahası gibi bir Birleşmiş Milletler kararı çıkartabilmek.Kaynak:28.08.2012,TRT Haber . ………………..

    Karadeniz de zengin petrol ve doğalgaz rezervleri var.Kuzey Buz Denizinde dünya gaz rezervinin yüzde yirmisi kadar gaz,dünya rezervinin yüzde onüçü kadar petrol var.Kuzey Buz Denizi geleceğin ortadoğusu.Sekiz ülke burada arama ve yatırım yapmaya çalışıyor.İngiltere ve İskoçya buradan besleniyor.Sadece Karadeniz deki gaz ve petrol rezervi türkiye ye yeter.
    erdoğan,gitsin Karedenizde petrol ve gaz arasın.Nasıl olsa abd yi ve rusya yı tınlamıyor.Ey abd,ey rusya dedi mi işi bitirir.Olmadı öso(erdoğan nın ,adını değiştirdiği ve mücahit payasi verdiği terör örgütü)yu gönderir,mavi vatan projesini orada yürütür(erdoğan,Suriye işgalinden sonra,şimdi de denizleri işgal ediyor.Adını mavi vatan projesi koydular).
    Hele kuzey buz denizi nin belli sahibi de yok.Orası üstelik petrol ve gazın yeni ortadoğu su.Git sondaj yap,çıkar sat ve kullan.Orası uzak diyorsanız,erdoğan ıailesinin n gemicikleri ne güne duruyor?Hem iş bulmuş ve gemiciklere gemicik eklemiş olurlar, hem de mavi vatanın kuruluşuna hizmet etmiş olurlar.Bir taşla iki kuş!Karadeniz ve Kuzey Buz Denizinde ,yandaş işadamlarını ortak ederse deyeöm keyiflerine!Zaten doymak bilmeyen işgembeleri yeni arpalıklar araıyor.Diyelim ki putin koftiden;”heyyyt ülen ,çekil buradan!” dedi.Onun da kolayı var.bir rus uçağı daha düşürün emri verir.eredoğan suriye de rus uçağını düşürün emri verdiğinde gerekirse yine yaparım demişti.Al sana fırsat erdoğan!Ha!”sonrası ne olacak?” derseniz;onun da kolayı var.fetöcü subaylar yaptı der işin içinden çıkar erdoğan.sanki daha öncde yapmadı mı?Bakın bir rus uçağı düşürttü,Putin erdoğan ın kankası oldu.Bir uçak daha düşürün emri verirse erdfoğan,putin bu sefer rusya yı erdoğan ın ayakları altına serer.erdoğan ın nasıl olsa kimseden korkusu yok.erdoğan şimdiyekadar hep dünya liderlerine kabadayılık yaptı durdu.ama ingiltere kraliçesine hiç diklenemedi.diğer liderlerde olduğu gibi,şöyle harbiden öfkelenerek;ey ingiltere kraliçesi elizabeth!demedi.niye acaba?erdoğan cesarete gelsin,ingiltere karsuları dışında, isveç ingiltere arasında,uluslararası bölgede petrol yatağı var.erdoğan gitsin orada petrol arasın,orayı mavi vatan ilan etsin.kreliçe höykürürse,sen kim oluyorsun kraliçe,burası artık bizim mavi vatanımız desin.yandaş medyacıları da;”vatan sözkonusu ise,gerisi teferruaatır!”filan diye süslesinler.kraliçeyi kuzu kuzu yola getirsinler.al sana erdoğan,yeni bir mavi vatan fırsatı!söz ingiltere kraliçesinden açılmışken ciddi ciddi bir uyarı vereyim erdoğan a.akp yi kurduğundan beri emir aldığı yer kraliçedir.suriye yi işgal et emrini,dünya liderlerine kabadayılık et emrini,türkiye yi talan et emrini,türkiye nin ekonomisini batır emrini,türkiye de adalet ,yargı, güvenliği ayaklar altına at emrini ve diğer bilumum emirşlerini,şimdi de akdenizde fesat çıkar da bölge ülklerinin tepesine bin emrini hep ingiltere kraliçesinden aldı erdoğan.kraliçe nin derdi türkiye yi sahaya sürüp;suriye,mısır,yunanistan,kıbrıs cumhuriyeti(erdoğan onlara güney kıbrıs rum bölgesi diyor),lübnan,israil i sıkıştırıp dış siyesetinde onları avcunun niçine almaktır.bunun için de erdoğan a emir üstüne emir veriyor erdoğan a kraliçe elizabeth,türkiye yi erdoğan aracılığı ile maşa olarak kullanıyor.o da kuzu kuzu kraliçeyi itaat ediyor yıllardır.zaten erdoğan ı ,kirli işleri için iktidar olamasına ve iktidardfa kalmasına destek verdiler elbirliği ile.acı gerçekler konusu olduğunda,oğlu bilal in anlayabileceği kadarını anlamaz erdoğan.ilkokul çocukları kadar da anlamaz.hele anaokulu çocukları kadar da anlamaz.erdoğan a anlayabileceği seviye iki yaşındaki bebe seviyesidir.iki yaşındaki bebe seviyesi ile anlatıyorum sana erdoğan!ingiltere kraliçesi öcü,kaka.kraliçe sani ve memleketi cıs erder, ham eder!erdoğan acaba şimdi anladı mı?iki yaşındaki bebe kadar da alayışı yoksa,gerisini ona ve partisine oy verenler düşünsün.onlar anlatsın erdoğan a benim yapabileceğim yok.saygılar.

  25. Fehmi Bey’in yazısının son ara başlığı şöyle:”Müjdeli yazılar da var ama”.

    Aslında müjde,kimi muhalif yazarlara göre
    ekonominin göstergelerinin olumsuz çıkmasıdır.Çünkü hatırı sayılır bir muhalif kesim ekonominin kötü gitmesinin iktidara oy kaybettireceğini düşünür.Onları en çok ekonomik krizler,ülkemizde yaşanan olumsuzluklar sevindirir.Derecelendirme kuruluşlarının notumuzu düşürmesini de pek severler.”Öyle şey olur mu,hepimiz aynı gemideyiz” gibi sözleri de palavra bunların.Birinci öncelikleri iktidarın gitmesi.Hele iktidar bir gitsin, ekonomiyi sonra yavaş yavaş düzeltiriz anlayışındalar.Bunların içinde
    dışarıya seslenip,açık açık,Türkiye’ye yatırım yapmayın diyen,turistlerin gelmesini istemeyenler bile var.

    Fehmi Koru’nun bu yazısı dolaylı olarak Babacan’ı parlatma yazısı gibi geldi bana.
    Çünkü Babacan’dan en büyük beklenti
    ekonomiyi daha iyi yöneteceği beklentisi.
    Ayrıca her şey ekonomiden ibaret değil
    şeklindeki eleştirilere de bir nevi cevap oluyor bu yazı.

    Konu Babacan’dan açılmışken Ahmet
    Hakan’ın dünkü yazısından bir bölümü
    buraya alıntılayalım:

    “ALİ BABACAN: Gelecek Ali Babacan’ın olacaksa nasıl olacak? İttifaksız mı olacak, ittifaklı mı? İttifaksız olacak deniyorsa… Ne yani? “Küt” diye yüzde 50 artı 1 mi alacak? İttifaklı olacaksa… Kimlerle ittifak yapacak? Abdullah Gül ne olacak? Geleceği Ali Babacan’a teslim edecek mi Abdullah Gül?

    *

    SELAHATTİN DEMİRTAŞ: Diyelim ki hapisten çıktı… Diyelim ki HDP’nin başına geçti… PKK rahat duracak mı? PKK’nın 7 Haziran’dan sonra yaptığı gibi “Bu işi biz Selahattin Demirtaş’a bırakmayız, yok öyle yağma” falan diyerek kanlı terör eylemlerine girişmemesinin garantisi mi var? Demirtaş, PKK’ya kafa mı tutacak?

    *

    EKREM İMAMOĞLU: Demirtaş’ın denkleme girmesi halinde yeniden CHP’nin oy potansiyeline dönmüş olmayacak mı? Bu bir sorun değil mi? CHP içinde en küçük bir kıvılcımla kaynayan cadı kazanını nasıl soğutacak? Muharrem İnce ne olacak? Kılıçdaroğlu ekibi ne olacak? Belediye işleri nasıl gidecek?”

    Ahmet Hakan’ın bu değerlendirmesine benzer şeyleri burada yorumlarımda bir çok kez ben de yazdım.

  26. Yazıdaki başlığı okuduktan sonra aşağıdaki içeriğini uzun uzun okumaya luzum da yok, zaman da yok.

    Özetle şunu demek mümkün:
    Yukarda yönetenler (madalyonun bir yüzü), aşağıda ise yönetilenler (ikinci yüz).

    Keşke arada bir iki-yüzlülük olmasa!

  27. Parmak İngilizcesi. 250 kelimelik İngilizce ile eğitim yapmaya kalkarsan olacağı budur.

    Üniversiteye has bel kader giren ne yabancı dil öğrenir, ne meslek öğrenir, ne konuları anlar. Ondan sonra mezun olur. Sonra bir yıllığına Amerika’ya gönderilir. Almanya’ya gönderilmez mesela. Teknik eğitim Almanya’da daha iyidir ama oralara gönderilmez.

    Eğitim ve bilim dili Türkçe olmalıdır.

    Tabii bir yandan da, gereken yabancı diller, bülbül olacak kadar değil ama mesleğini takip edebilecek kadar, ayrıca, dil derslerinde, iyi öğretilip uluslararası bilim çevre ve ortamları ile de etkileşim kolayca sağlanmalıdır.

    Özal’la başlayan sanayisiz kalkınma modelini, İngilizler çekildikten sonra Gambiyalılar üzerinde denemişler. Gambiya küçük bir ülke. Büyük oteller yapıyorlar. Kısa sürede oteller batıyor. Batınca kelepirden yabancılar alıyorlar, âdeta bedavaya.

    Dışarıdan iki kavram icat ettiler. Özelleştirme, küreselleştirme. Sanayiyi yok ettiler, arkadan tarımı, hayvancılığı yok ettiler.

    Türkiye’nin hâlihazırdaki durumu, dümeni kırık, fırtınalarda oraya buraya sürüklenen bir gemiye benzemektedir. Böyle giderse sonunda da sömürgecilere yem olur.

  28. Merkez Bankası’nın ‘Türkiye’de Ücret Dinamikleri’ araştırmasına göre, Türkiye’de 2 milyon 136 bin işçi asgari ücretin altında, 7 milyon 87 bin işçi de asgari ücret seviyesinde ve biraz üstünde maaşla geçinmeye çalışıyor.
    Merkez Bankası (MB) uzmanlarının yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de 2 milyon 136 bin işçi, aylık asgari ücretin altında gelirle geçinmeye çalışıyor. Aylık geliri asgari ücret seviyesinde olanlarla biraz altında ve biraz üstünde olan işçi sayısı ise 7 milyon 87 bini buluyor. Bu iki grup dikkate alındığında, araştırma ülke genelinde sefalet ücretiyle çalışanların sayısının 9 milyon 223 bine ulaştığını ortaya koyuyor. Sayın Fehmi Koru, sabah gazetesi yazara söyleyin de gelsin kiralık evde yaşayan bir asgari ücretli çalışanla 2 ay yer değiştirsin. Yandaş gazetesi yazarı tuzu kurudur.

  29. Ekonomi zaten vatandaşın ana sohbet konularından biri de,İçişleri Bakanı’nın son açıklaması ve iktidara yakın yorumcuların yorumlarından yola çıkarsak bence önümüzdeki günlerin gündemi forse edecek en önemli konusu Adil Öksüz olacak;kurulacak yeni partilerden daha çok konuşulup konuşulmayacağını ise nasipse ancak o vakitler anlayabileceğiz.

    • İlave:Geçmişte usta bir satranç oyuncusu olduğunu okuduğumu hatırladığım Cem Küçük’ün Adil Öksüz konulu yazısını üstte yazdığım yorumdan sonra,biraz önce okudum.Usta oyuncu karşıdan gelecek hamlenin ne olacağını da tahmin etmiş,şöyle diyor:”Gerçi Adil Öksüz yakalandığında “devlet kendi sakladı, kendi buldu” derler. “Seçime malzeme yapacak” derler. İzleyip neler olacağını görelim…”.Bence de izleyip görelim.Herşeyi görüp ve iyice anlayıp değerlendirmeden bu konu üzerinde başka bir yorum yapmayacağım.

      • Icisleri bakaninin aciklamasinin Mehmet Eymür’ün Adil Öksüz devletin elinde diye anlaşılabileceği yorumlarından sonra gelmesi ayrıca onemli

    • Diyelim Adil Öksüz yakalandı, Uğur Bey -ya da, yakalanmış gibi gösterilerek piyasaya sürüldü. Ve, diyelim, tane tane, 15 Temmuz kalkışmasının Cemaat tarafından gerçekleştirildiğini söyledi kamuoyu önünde. Böyle bir durumda, sorulması gereken iki soru var: Buna bakıp, kalkışmanın Cemaat tarafından planlanıp gerçekleştirilmiş olduğu, gerçekleştirildiği ana kadar da bundan kimsenin haberdar olmadığı sonucuna mı varacağız?

      İkinci ve çok daha önemli soru şu: Adil Öksüz’ün, A. Öcalan örneğini hatırlatır bir biçimde, “MİT tarafından başarılı bir operasyonla yurda getirilmesi”nin oya tahvili açısından “kullanım süresi” ne kadardır? Bana öyle geliyor ki, bunun hatırı sayılır bir getirisi olabilmesi için, “başarılı MİT operasyonunun -erken- seçimlerden en çok birkaç ay öncesinde gerçekleştirilmesi gerekiyor. “Başaralı operasyon” ancak “taze taze” kullanılması durumunda bugünkü halde seçimleri kazanma şansı olmayan Cumhur İttifakı için dikkate değer bir oy sıçraması yaratabilir.

      Halk kitleleri durumundan az çok memnun olsaydı, kullanım süresi aylarca geçerli kalabilir, iktidara yeniden seçim kazandıracak güçlü bir koz olabilirdi. Böyle bir konjonktürde ise, “başarı”nın oya etkin tahvili açısınıdan kullanım ömrü uzun değil. “Başarılı operasyon ile erken seçimin sıcağı sıcağına yapılması gerekiyor: Erken seçime öngelen aylarda mı yaşıyoruz?

      Çoktan kitle partisi olmaktan çıkarak karizmatik bir lider partisi haline dönüşmüş, içi boşaltılarak artık seküler oportünistlerle çeşitli çıkar çevrelerinin desteklediği, bürokraside dişe dokunur bir kontrole sahip olmayan AK Parti ve lideri Erdoğan, sadece iktidardaki gerçek güç odaklarını gizleme işlevi görmesi bağlamında bir siyasal aktör olmayı sürdürebiliyor.

      Gerçek iktidar, seküler milliyetçilerle bilimum ulusalcı kliklerin içe-kapanmacı, Avrasyacı koalisyonunun elinde. Bunlar, seçimler yoluyla böyle bir gücü ellerine geçiremeyecekleri için, hala oy devşirme kapasitesini (giderek hızlanan bir biçimde törpülenen bir kapasite bu) sürdüren Erdoğan’a muhtaçlar. Kitle desteğinden yoksun ama bürokraside güçlü bu içe kapanmacı seküler-otoriter gurupların ittifakının krizi de burada yatıyor: Halk çok açık biçimde yoksullaşıyor, hukuksuzluk giderek daha çok toplum bileşeninin ortak talebi olarak yükseliyor. Değişen şey şu ki, halk yığınları milliyetçi hamesete ve havuz medyasının operasyonel yalanlarına görece daha uzak, gündelik yaşantısının getirip kapısına bıraktığı yakıcı gerçeklere daha duyarlı. Erdoğan’ın ve partisinin yaşadığı oy erezyonunun (ve o erezyonun durdurulamamasının) nedeni de bu.

      Diğer yandan, seküler-otoriter ve içe kapanmacı güç odaklarına karşı toplumsal muhalefet yükseliyor (burada CHP’yi kast etmiyorum -yerel seçimlerden Cumhur İttifakı’hın yara alarak çıkması, artan toplumsal muhalefet sayesinde oldu). Kurulmak üzere olan iki yeni parti, oynanmakta olan oyunu görmekte olan dindar-muhafazakar kitlelerin yeniden inisiyatif alarak siyasete müdahalesini ima ediyor.

      Erdoğan’ın gölgelediği bu oligarşik ittifak, snır ötesi operasyonlarla, Adil Öksüz operasyonu ile Erdoğan’ın oy kaybı trendinin önüne geçemez.

      Onlara bir kez daha seçim kazandıracak olan yegane denge değiştirici aktör PKK terörüdür.

      HDP üzerinde dozu giderek artan baskının ve Yüksek Seçim Kurulu’nun olur vermesiyle seçimlere girip açık oy farklarıyla başkan seçilen HDP’li belediye başkanlarının seçimlerin hemen ardından cezaevine yollanıp yerlerine valilerin kayyum atanmasının nedeni de budur. PKK, geleneksel rolünü oynamaya, içe kapanmacı vesayetçi güçlerin kurtarıcısı olmaya davet ediliyor.

      PKK şefleri ve Öcalan bu davete icab ederler mi?

      İmkansız değil ama zor. Üç nedenle zor: Tekrarlanan İstanbul seçimi PKK şeflerini ürküttü. Seçime ramak kala iktidar güçlerinin oynadıkları “. Öcalan’ın Kürtlere “seçimlerde tatafsızlık” çağrısında bulunduğu mektubu ile kırmızı bültenle aranan kardeşi O. Öcalan’ın devlet televizyonuna çıkartılması iş görmedi. Kürtler, metropollerde ve İstanbul’da iktidar karşıtı, Kürt illerinde HDP yanlısı tutumlarını istikrarlı biçimde sürdürdüler.

      PKK, su katılmamış bir terör örgütüdür, doğru. Ama, Kürtlerin hissiyatına sırt çevirecek kadar özgür değil by örgüt. Yanlış adım atması, üzerinde kurduğu vesayetin zayıflamasından ürktüğü HDP’ye güç kazandırır. HDP ile PKK arasındaki makasın, HDP içindeki demokratik siyasetten yana olan gurup ve cezaevinde olmasına rağmen karizmatik gücünü koruyan S. Demirtaş leyhine açılmasına neden olur. Kürtler, yorgunlar ve sorunların demokratik yollardan çözülmesini istiyorlar. S. Demirtaş’a geçen aylarda “Hendek savaşı yanlıştı” deme cesaretini kazandıran da bu oldu zaten. Öcalan, mahçup ve örtük bir destekle içeriden yolladığı mektupla iktidara destek olmayı seçerken, Demirtaş bu hamleye karşı durdu ve partinin metropollerde ve tekrarlanan İstanbul seçimlerinde muhalefete destek vermesi çağrısında bulundu ve Kürtler Öcalan’a değil Demirtaş’a kulak verdiler.

      PKK şefleri, Kürtlerin hayli siyasallaşmış, siyaseti yakından takip eden insanlar olduklarını biliyorlar. Türkiye’yi yine terör ve ateş çemberine sürüklemeleri halinde, bunu iktidarı kurtarmak için yaptıklarını görecekler. Bunu ikinci kez ve Kürt karşıtlığı alenen ortada olan iktidar hızla zayıflarken yapmayı göze alabilirler mi?

      Nihayet, Suriye’de oynadıkları rol sayesinde uluslararası bie meşruiyet yakalamışlarken, tekrar terör örgütü kimliklerinin öne çıkacağı bir konumda görülmek istemezler.

      Özellikle Perinçekçi kanadın bürokrasi içindeki operasyonel güçleri, PKK terörünü devreye sokabilmek için ellerinden geleni yapacaklar. Ben, bu kez tutacağını sanmıyorum.

      Adil Öksüz, tek başına iktidarı kurtarmaya yetmez. Erdoğan’ın oy erezyonunu bir süre için durdurur, oylarını artırır bir süre için. Tıpkı, son operasyonda olduğu gibi. Hepsi bu.

      Türkiye’nin gündemi A. Öksüz mü -ya da bu mu olmalı?

      • Merhaba Bernar bey

        Analizinize katılmamak benim açımdan mümkün değil.Şimdiye kadar çok tecrübeyle gördük ki iktidar her sıkıştığında gündemi değiştirmeye matuf hamlelere başvuruyor. Ancak geldiğimiz aşama itibariyle elde zaruret halinde başvurulacak bir gündem değiştirme konusu da pek kalmadı,tabiri caizse deniz tükenmeye meyletmiş ,kozlar bitmeye başlamış görünüyor.

        Oysa her görmek isteyenin gördüğü üzere her alanda ciddi bir sıkışmışlık var.Bu şartlar içerisinde sıkışmışlığı aşma vaadinde olan ve bu potansiyeli de taşıyan , iktidarın rağmına ve zararına kurulacak partiler var.Yine özellikle ABD’den kaynaklı iktidarın başını ciddi biçimde ağrıtacak konular da var.Yani iktidara yeni hikaye lazım,ama bu hikaye için konu sıkıntısı da var.Bu ahvalde Adil Öksüz konusu seçimlere kadar beklemeyebilir ( Bu arada 2020 güzünde bir erken seçim olur diye de tahmin ediyorum).Ancak ben de sizin gibi , bu aşamadan sonra artık hangi hikaye olursa olsun iktidar için çok bir getirisi olmayacağı kanaatindeyim.

        Bu özet siyasete ilişkindi.Adil Öksüz meselesinin hukuki boyutunu ise yukarıda bahsettiğim gibi resmi tüm ayrıntılarıyla gördükten sonra yorumlamak niyetindeyim. Selamlar sunarım.

Yoruma kapalı.