Goller yalnız futbolda yağmaz, siyasal ve sosyal hayatta haberlerle de goller atılabilir, atılıyor da…

33
Sedat Peker.. Fotoğraf Washington Post gazetesinden..
Reklam

İngiltere liginde –Premier League– dün bir takım –Liverpool– rakibini –Bournemouth– tam dokuz golle yendi. 

Yenilen takımın teknik direktörü her golden sonra mutlaka tırnaklarını yemiştir.

Peki ya yenen takımın antrenörünün ruh hali nasıldır?

Jurgen Klopp maçtan sonra, “Saygısızlık olur diye duramazdık” diyerek o soruya kendileri açısından cevap vermiş oldu.

Manuel Pellegrini’nin, yıllar önce, Manchester City direktörüyken, yine böyle bol gollü bir maçta, ardı ardına dört gol atan takımın golcüsü Sergio Agüero’yu, maçın bitmesine bayağı bir süre varken, kenara çektiğini hatırlıyorum. 

Rakibi fazla hırpalamamak gerektiği düşüncesiyle…

Bol gollü maçı, dün, adı ne zaman geçse hep ’suç örgütü lideri’ olduğu hatırlatılan Sedat Peker’in son mesaj yağmurunu aklımda tutarak izledim.

Anladığım kadarıyla, dur durak bilmiyor Sedat Peker; zaten kendisi de kızgınlığının sınırsız olduğunu saklamıyor. Yalnız kendisinin değil, ailesinin küçüklü-büyüklü bütün fertlerinin hayatlarını bu savaşta feda edebileceğini yazmış.

Reklam

Evinin müsadere edilmesine kızgın, kızgınlığı açıklamalarını perdelemek için şarkıcı Gülşen’in dört ay önce bir konserde sarf ettiği sözlerin gündeme taşınmasıyla daha da artmış…

O kızgınlıkla, siyasi hayatın içerisinden, bürokrasiden, iş dünyasından isimlerin karıştığı çoğu yasalara göre ‘suç’ teşkil eden işleri faş etmekle meşgul.

Sosyal medyayı bu amaçla kullanıyor ve mesajlarına kendince kanıtlar eklemeyi de ihmal etmiyor.

Her mesajını, ertesi gün yapacağı yeni açıklamalar için merakları zirveye çıkartacak tarzda cümlelerle bitiriyor.

[‘Cliffhanger’ deniliyor buna dizi-senaryo alanında. Dizinin bir sonraki bölümünü de izletmek için o bölümün meraklı bir biçimde bitirilmesi yöntemi. Eskiden, Murat Sertoğlu Tercüman gazetesinde dizi halinde pehlivan hikayeleri yazar ve dizinin her bölümünü andığım yöntemle bitirirdi. Meraklarını yenemeyip dizinin yeni bölümünü herkesten önce okuyabilmek için, ertesi gün bayilerde satışa sunulacak gazeteyi erkenden alma çabasına giren okurlar, geceleri Tercüman matbaası önünde kuyruklar oluştururdu.]      

Aslında gazetecilik mesleği tam da bu amaç için var. Doğruları söylemek yanında, yanlışları sergilemek de gazetecilerin görevi.

O görev hep yerine getirilmiştir.

Yanlış işler yapanlar haklarında yayınlar başladığında feleklerini şaşırırlardı.

Reklam

Bazıları yazara ulaşmak için aracı arayışına çıkar, olayı kendi açısından anlatma çabasına girerdi.

Çok değil, beş-on yıl öncesine kadar yaşanırdı bu tür olaylar.

Siyasiler haklarında çıkan haberleri ciddiye alır, yanlış yaptıklarında özür diler, yanlışlarının vahameti fazlaysa siyasi bedelini ödemeleri gerekeceğini bilirlerdi.

Haklarında çıkan haberler veya yazılar sonucu istifa etmek zorunda kalmış ve siyasi hayatı bu yüzden kararmış bizde de başka ülkelerde de pek çok siyasetçi vardır. 

Bir zamanlar ‘araştırmacı gazetecilik’ diye bir mesleki ilgi alanı vardı ve bu alanın isimleri özel ilgi görürdü.

Vaktiyle gazetelerin yanlışlıkları bulup ortaya çıkartmaları için istihdam ettiği gazetecilerden oluşan haber birimleri vardı; o birimlerde çalışan gazeteciler gündem belirleyecek haberi gerçek boyutlarıyla ilk kendilerinin ortaya çıkarabilmesi için birbirleriyle rekabet içerisinde bulunurlardı. 

Yerli-yabancı istihbarat örgütlerinin sağladıkları bilgi ve belgeleri haberleştiren veya sütunlarında kullanan kişiler bilinir ve onlara fazla itibar edilmezdi.

İstihbarat örgütlerinin gazete ve gazetecileri yanıltabilecekleri düşünülürdü de ondan…

[Nitekim, vaktiyle Hürriyet’in magazin gazetesi ‘Hafta Sonu’nu yönetmiş ve orada bazı yanlış alışkanlıklar kazanmış bir meslektaş, ana gazetenin başına getirildiğinde, istihbarat örgütü tarafından sağlanmış bir fotoğrafı dokuz sütuna manşet vermiş, yeni gibi sunulan fotoğrafın hayli eski, fotoğraftakilerin bir bölümünün de ölmüş olduğu sonradan ortaya çıktığında mahçup olmuştu. Gazete yönetmeni, bunun üzerine, istihbarat örgütlerinin ‘büyük kardeşe büyük, küçük kardeşe küçük pay’ usulüyle çalıştığını açık eden bir yazıyla özür dilemek zorunda kalmıştı.]  

Mağdur edilen veya mağdur edildiğine inanan her meslekten kişiler, kendilerine güveniyorlarsa, haklarını savunacak gazetecilerin peşine düşerlerdi.

Farkındasınız, cümlelerim ‘dili geçmiş zaman’ kipinde.

Günümüzde o işi mesleği gazetecilik olmayan biri/leri üstlenmiş görünüyor.

Son bir yıldır, gündemi meşgul eden konuların büyük bölümü, gazeteci kimliği bulunmayan/ların eseri. ‘Muhalif medya’ diye anılan gazeteler ve TV kanallarında çalışanlar, meslek dışı kişi/lerin ele aldığı veya tanıklık ettiğini söylediği olayları sosyal medyadan öğrenip haber olarak veya yazıya dökerek gazetelerinde kullanıyor, ekranlarda işliyorlar. Olaylar hep arkadan takip ediliyor.

‘Merkez medya’ diye anılan gazeteler ve TV kanalları o kadarını da yapmıyor. Onlarda gazetecilik adına bir hayat eseri görebiliyor musunuz?

Bazı gazeteler ve TV kanalları ortaya atılan ve toplumun merakını çeken gündem konularından uzak durma gayreti içerisindeler.

İddiaları sizin-benim gibi yakından takip ediyor, kendi aralarında mutlaka konuşuyorlar, ancak sıra herkesin merak ettiği güncel konularda kalem oynatmaya veya laf üretmeye gelince, kalemleri yazmıyor, dilleri tutuluyor.

Arka arkaya goller böyle yeniyor.

Bir gol, bir gol daha… Yedikleri her golden sonra, açıklama yağmurunun dinmesini beklemekten başka bir şey yapmıyorlar.

Pellegrini takımının golcüsünü oyundan alarak gollerin önünü kesmeyi yeğlemişti; Klopp ise gol yağmurunu durdurmanın rakip takıma karşı saygısızlık olacağını düşünerek oyuncularını serbest bıraktı.

Bir ara bizde de mesajlar kesilmişti, sonra yeniden başladı.

Sedat Peker, son mesajında, “Gülşen’i tutuklatarak açıklamalarımı perdelemek istediler, Pazartesi günü onu serbest bıraktırarak dikkatleri daha sonraki açıklamalarımdan uzaklaştırmaya çalışacaklar” iddiasını ortaya attı.

Pazartesi, yani yarın.

O bunu söyledi diye Gülşen serbest bırakılmayabilir mi?

Nasıl bir ülke olduk yahu?

ΩΩΩΩ

Reklam

33 YORUMLAR

  1. Eşinden şiddet gören Ban Ban rektör de Peker’e başvurmuş. Ne yapsın karşısında eski eşi Akp milletvekili var, koskoca bir çete var. Her köşebaşına el koymuşlar. Saraya kadar uzanıyorlar. Mahkemeye gitsen ne çıkar burada. Zaten milletvekili de önceden atlamış 80 milyon TL’lik boşanma davası açmış. Vay vay.

    Galiba şöyle oluyor. Ülkede hakkını hukukunu alamayan rotayı Dubai’ye, doğrudan Sedat Peker’e çeviriyor. Bütün deliller dosyalar oraya aktarılıyor. Hepsi de Peker’in dostu ahbabı maşallah. Peker hem medya hem avukat her savcı hem olay yeri inceleme polisi gibi ilmek ilmek olayı Twitter’da çarşaf çarşaf masaya yatırıyor. Ülkenin medyası, adaleti, meclisi, ve daim bütün kurumları adına yüz karası bir durum. Hepsi istifa etsin. Peker de olmasa milletin bir tane vekili yokmuş. Bunu öğrendik.

    • Politika riskli meslektir. Geliyor gelmekte olan deyip de bu sefer de gelemeyince fena halde madara olma tehlikesi var. Üstüne bir bardak soğuk su içersin.

  2. TÜSİAD, üzerine vazife olmayan konularda mangalda kül bırakmıyor Hükümete ayar vermeler, darbecilere destek çıkmalar, Laiklik, başkanlık sistemi, İstanbul Sözleşmesi, bakanlık kabinesindeki kadın-erkek sayısı, internet düzenlemesi, İmam Hatip okulları, Twitter’a erişim kısıtlaması, askeri operasyonlar, Gezi Parkı kalkışması, İstanbul yerel seçiminin tekrarlanması gibi ilgisiz birçok konuda ahkâm kesen, hükümeti tehdit eden siz değil misiniz?

    Abd, TÜSİAD a mektup göndermiş, Aşk mektubu değil yani. Mektubu saklamışlar ilk başta. Olay; ABD yandaşları tarafından medyaya servis edilince, “evet doğru böyle bir mektup geldi” dediler ve hemen mektubun fotokopisini dışışlerine göndermişler.

    TÜSİAD dut yemiş bülbül kıvamında şu aralar.
    Dillerini yutmuşlar.TÜSİAD şirketleri ABD hukukuna mı bağlı?Her konuda hükümete ayar çeken TÜSİAD üyeleri diktatör dedikleri Erdoğan dan yardım istiyor.

    Abd ye diyememişlermi;

    “Serbest piyasa koşulları ve düzeneği içinde nasıl olur da bizleri tehdit edersiniz? Türkiye’nin Ukrayna savaşında barış için gösterdiği çabayı nasıl yok sayar ve köreltmeye çalışırsınız?

    Kusura bakmayın bizi korkutamazsınız. Biz; enerjiden, ekonomiye tam bağımsız Türkiye hedefinin neferleriyiz, öyle olmaya da devam edeceğiz.
    Siz; FETÖ, PKK gibi terör örgütlerini açık açık besleyip, koruyup kollayarak sahaya sürüp Türkiye’yi hedefe koyarken nasıl olur da böyle bir mektubu bize yollayabilirsiniz? Bizi ne sanıyorsunuz? Yoksa ABD çıkarlarının uzantısı mı sanıyorsunuz?

    Zannedersem, diyememişler!

  3. Dün sona eren bir kongre varmış.
    İllaki Fehmi bey in haberi vardır.
    Kongre Venedik de olmuş.
    24. Bizans Kongresi.
    Türkiyeden de 61 akademisyen katılmış.
    Görünüşte
    kongrenin amacı Bizans’ın mirasının ihya edilmesi.
    Aslında,
    Kilise merkezli ilerleyen kongrede akademik haçlı seferi ve haritalamada dijital işgal planı “Tabula” sunumu yapılmış
    Kongrede çabalarından dolayı Chp ye teşekkür etmişler.
    Türkiye’den katılan bir profesör “800 yıl önceki dördüncü haçlı seferinden bu yana ilk defa bu kadar büyük bir kalabalık Bizans için bir araya geldi” demiş.

    DePaul Üniversitesinden Elena Boeck “Gelişmekte olan sorunlu bir sınır olarak 1453” başlıklı sunumunda, Rus ve Bulgar kaynaklarından alıntı yaparak “Ortodoks dünyası İstanbul için ağlıyor. Çargrad’ımıza ne oldu? Gün gelecek tekrar azizler yetiştireceğiz. Çünkü biz gücümüzü Bilgelik Kilisesi Ayasofya’dan ve Ortodoksluktan alıyoruz” dedi. Boeck’e göre İstanbul’un fethinde “Türklerin gücü” değil, “Bizans’ın zaafı” müessirdi.

     “Zulüm 1453’te başladı” kıvamında, İstanbul’un fethine kara çalan pek çok cümle sarf edilmiş.

    Salonda bulunan gazeteci Tolga Saçıkaralı, Türk akademisyenlerin cevap vermemesini şaşkınlıkla izlemiş.

    Dış güçler yokmuş aslında adamlar tarlaları sulamışlar iç güçlere havale etmişler.
    Dış güçmüş. Peh.

  4. Güçler birliği sisteminde savcıların eli kolu bağlı. Dünyanın yolsuzluğu, organize suçu, saraya kadar çıkan bağlantılar ortaya çıktı bir yıldır. Ancak ne savcılar adım atabiliyor, ne meclisin bir gücü var bunları araştırmak için, ne de bu suçların peşinde koşacak medya kaldı. Millet sahipsiz. Millet yukarıda oluşturulan organize güç birliği altında sürünüyor. Ama bunun farkında da değil. Zannediyor ki bütün bunları Amerika ve Biden yapıyor. Atak altındayız dış güçler tarafından. Öyle değil mi Muzaffer? Halbuki tam zafere az kaldıydı, aya dört şerit yol yapacaktı halifemiz.

    • Türkiye koalisyonlardan kurtulmayı beklerken, koalisyonların alâsı kuruluyor.
      Yani, başta 6’lı masa olmak üzere, diğer muhtemel oluşumları kastediyorum.
      Her şeyi sulandırdığımız gibi, sistemi de sulandırdık.
      Ya da siyasi zekâ baskın çıktı.
      Öyle ki, iktidarı ancak dürbünün tersiyle görebilecek olan küçücük partilere bile, birilerinin kuyruğuna takılarak iktidara yamanma şansı doğdu.
      Çok özledikleri parlamenter sistemde bile bu iş bu kadar kolay değildi.
      Biliyorsunuz.
      İttifak, seçimden önce kurulandır.
      Koalisyon ise seçimden sonra kurulan.
      Fakat bunlar, koalisyonu seçimden önce kurarak, aralarındaki bağları kuvvetlendirmek istediler… Bu şekilde iktidar için bir genel prova da yapmış oluyorlar…
      Belki de iktidarın şimdiden şehvetine kapılıyorlar.
      Geriye ne kalıyor?
      – Sandıktan çıkmak.
      O olmazsa hiçbir şey olmaz.
      Neye benzer, hani 3 nal tamam olur da, bütün iş 1 nal’a ve
      1 at’a kalır… Öyle bir şey.
      Ama bakarsınız ki atı alan Üsküdar’ı geçmiş meğer.
      Kalakalırsınız.
      Bu bakımdan erken öten horozlara bir kez daha sesleniyorum. Dereyi görmeden paçaları sıvamayın… Sonra çok üzülürsünüz.

  5. Geçen haftanın en önemli konusu Fehmi bey nedense pas geçti.

    Dış güçler yok ya ondan mı?

    ABD Hazine Bakanlığı, TÜSİAD’a mektup göndermiş.
    TÜSİAD üzerinden Türkiye açıkça tehdit ediliyor. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmanın, yeni bir küresel saldırıda bulunmanın yeni bir halkası.

    ABD, son 3 yıl içinde PKK terör örgütüne bütçesinden 2 milyar $ para akıttı. Yıllardır PKK terör örgütüne binlerce tır silah teslim etti. Aklını, silahını, parasını, stratejisini, üniformasını verdi ve Türkiye’yi hedefe koydu.
    FETÖ ihanet şebekesini büyüttü, besledi, Türkiye’nin üstüne saldı. Darbeler tezgahladı. İç karmaşa, kaos planladı. Üstelik tüm bunları sözde müttefik olarak yaptı. 

    Mektubu TÜSİAD’a neden yolluyor ve neden yardım istiyor. Belki ki TÜSİAD’ı harekete geçirip, hükümeti sıkıştırmasını istiyor. Türkiye’nin iç bütünleşme dinamiğine yönelik hamle yapıyor. Türkiye’nin çıkarlarında tüm iş çevrelerinin bütünleşme iradesini zedelemeye çalışıyor. Gözüne TÜSİAD’ı kestirerek, bu kanaldan bunu başarabileceğini düşünüyor.

    Bakalım Tüsiad bu dış güçlere karşı kendini nasıl konumlandıracak. Muhalif partilerin yaptığı gibi mi yapacak?
    Biliyoruz da hadi soralım.

    • İşin esası öyle değil. Türkiye Rusya’ya karşı batı bloğu tarafından konan yaptırımları delip işgalci Putin’i destekleme yolunda gideceğini belli ediyor açıkça. Amerika da firmaları uyarmış önceden. Eğer yaptırımları delerseniz sonuçlarına katlanırsınız. Aynı şekilde Avrupa’da yaptırıma uğrayan Rus oligarklar (yani Putin’in yolsuz çetesi) Türkiye’de güvenli liman buluyor. Bir tanesi bakmış yatını kurtaramayacak sigortadan para almak için milyonlarca dolarlık yatını batırmış denize. Şimdi Türkiye böyle iki yüzlü politikalar sürdürmeye devam edemez. Ederse sonuçları da olur ve oluyor. NATO içindesiniz gidip düşmanla silah işbirliği yapıyorsunuz, yada Şanghay beşlisine katılmak istiyoruz gibi millete sormadan angajmanlara giriyorsunuz. Bunlar elbette not ediliyor ve güvenilmez ortak olarak fatura ödeyeceğiz. Tek adam gidecek ama yapılan yanlış işler ülke olarak hepimize zarar olarak dönüyor.

      • Ender efendi kabul etmelisin ki ABD’nin bu konudaki hataları daha eskilere dayanıyor. Türkiye’nin Rusya’ya olan yakınlaşmasında bu hatalarının hiç payı yok mu? Yaptırım delmekmiş şuymuş buymuş neden sonra. İşin esası deyip iç siyasetine yontacağına biraz da objektif olmaya bak işin evveliyatını hesaba kat.

  6. Fehmi bey sever Amerikan dizilerini. Belki seyretmiştir. CBS de Seal Team adlı aksiyon dizisini.
    Son bölümünde, Suriyede ABD askerleriyle birlikte savaşan PKK lıları, bayrakları, Apo posterlerini seyircinin gözüne sokarcasına efsane güçler diye tanıtmış.
    Abd…..PKK sever
    Abd…..Fetö sever
    Abd……Peker sever
    Abd……Yunanı pek sever
    Abd……Gülşen i de sever
    Abd. ….Muhalefeti de sever, üstelik desteğini açıkça belli eder.
    Ah şu dış güçler yok mu.

    • Dediklerin doğruysa o zaman sence bunun çaresi ne. Diyelimki ABD iktidarı devirmek istiyor, iktidar buna nasıl direniyor, ne gibi önlemler alıyor. Mesela meclisten ülkede yabancı asker bulundurma yetkisi çıkaran iktidar ülkeye Rus askerlerini çağırarak mı kendini koruyacak? Türkiye bir NATO ülkesi ve NATO böyle bir şeyi kendisine bir saldırı olarak görüp ABD askerlerini NATO gücü olarak yığmaz mı?

      Fatih sen akıllı birine benziyorsun benim gibi cahil değilsin bu söylediklerin ülkeye ABD askerlerini davet etme anlamına gelebileceğini hesap edemiyormusun?

  7. ŞİŞEDE DURDUĞU GİBİ DURMAZ
    Alkol için kullanılan bir tabirdir.
    Daha doğrusu alkol kullananlar için.
    Normalde son derce saygılı uyumlu kişiler alkol alınca adeta tanınmaz hale geliyorlar.
    Haram da öyledir.
    Vücutta, dışarıda durduğu gibi durmaz
    Millet iki(2) şeyi öğrenince şok yaşayacak:
    1– Haram para miktarı:
    Üniversite mezunu birçok vatandaşımız bile
    “milyar doların” ne olduğunu bilmiyor.
    Muhalefet bile milyar dolar deyip geçiyor. Bu tür rakam verdiğinde hemen yaklaşık miktarda somut olarak ne yapılabildiğini-alınabildiğni söylemiyor.
    Örneğin 5 aylık KKM zararının yaklaşık 7-8 milyar dolar olduğunu söylerken Atatürk Barajının 2,5 milyar dolar olduğunu söylemiyor.
    TL miktarlarda da bunun yapılması gerekiyor.
    Örneğin geçen yıl Cumhurbaşkanı yardımcısına tanesi 20 milyon TLden 4 adet Mercedes Maybach alınmıştı. O zaman sadece rakam verilip geçildi.
    Kırsal kesimde yaşayan vatandaş bu rakamlardan anlamaz.
    O zaman iyi bir traktör 100 TL idi.
    Tanesi 100 bin TL’den 200 traktör parası ile bir otomobil alındığı, toplam 4 otomobil için 800 traktör parası ödendiğini açıklayacaksın.
    Gerekirse İMAMOĞLU’ nun İBB makam araçlarını Yenikapı’ya topladığı gibi bir alana 800 traktör toplayıp göstereceksin.
    İran ambargo ihlalinde bir kişinin 8,5 milyar dolarlık rüşvet iddiasını dile getirip geçersen üniversite mezunu bile birşey anlamaz. Bunun 140 ton altın parası olduğunu , bunu da 5-6 tırın taşıyabileceğini söyleyip, 5-6 tırı bir araya getirip tırların yanından yayın yapıp, basın toplantısı düzenleyeceksin.
    Tabii ki, yandaş, yancı, kontrollü, irtibatlı ve iltisaklı muhalefet değilsen.
    2–Haram paranın harcandığı yerler:
    Bir kural vardır:
    “– Haram para helal yere harcanmaz”
    Bu yazıyı okuyanlara çalındığı bilinen 100 er bin lira versem derhal dağıtırlar, sapıtırlar.Ben de dağıtırım, dağıtırım.
    Haram mikarıyla doğru orantılı dağıtılır ve sapıtılır.
    Bazılarının haram parası neredeyse sınırsız olduğuna göre, neler yapabileceklerini akıl ve hayalinize havale ediyorum.
    Zaten Sedat PEKER de bunu ima ediyor.
    Evet “haram, yenilen vücutta, dışarıda durduğu gibi durmaz”
    Zaten artık bir yudum helâl yeseler, doğrudan acil servislik olurlar.

    • Ffotö paralel ray döşerken yolları, tabelalara şunları yazdırmışlardı:
      “Sana birisi şu haram bu haram öbürü hırsız derlerse! Gözünle görmediysen inanma! diyeceksin!” 😠😠
      Minarenin kılıfı hazır yani!
      Devletin milletin parası vergisi haram helal diye ayrılmaz sayın YK. Haksız yendiğini, çalındığını hırsızların dadandığını tespit edip, derhal belgesiyle doğru adalete!!!
      Tespit, kanıt, belgemi bulamıyorsun?
      Seçimin gelmesini bekleyeceksin!
      Yine hırsızlığı hesapsızlığı durduramadınmı?
      Nasreddin hoca taktiği,
      Trampa putine gidip bir fil daha verirn bize hediyenizi çok beğendik!🐘🐘🐘🐘
      deyip, takıp getireceksin ülkene.

  8. “Allah, bir kulunu helak etmek isteyince haya/utanma duygusunu alır” derler.
    sanırım, nasıl bir ülkede yaşıyoruz sorusunun karşılığı utanma duygusunun anlamını yitirdiği bir ülkede olabilir.
    çok ciddi boyutlarda bir ahlaki çöküş yaşadığımız gerçeğini yadsıyamaz noktaya geldik. zaten bu domino taşı gibidir, bir taşı harekete geçirmeniz yeter, bir domino taşının yüzlerce hatta milyonlarca taşı devirmesi gibi, bir yanlış iş büyük bir felaketin nedeni olabilir, kişinin de içinde bulunduğu andaki yanlışı gelecekteki yanlışlarının tetikleyicisidir. bugün yarının mimarıdır.

    bazı işler pimi çekilmiş el bombası gibidir, zamanında kurtulmazsan elinde patlar.
    gülşen pazartesi çıkar mı?
    zaten yarardan çok zarar getirdi bana sorarsanız,
    tarikatlar, din kursları, öğrenci yurtları medyada tacizlerle, istismarlarla birlikte dile getirildi, davalar, takipler, takipsizlikler birlikte tartışıldı, ben kendi adıma bunun çok ciddi zararları olduğu kanısındayım, biri bir zafer umduysa, gülşenin hapse girmesi sevindirik ettiyse bile, buna pirus zaferi diyebiliriz, uzun vadede sonuçları daha net anlaşılacaktır. bu işten karlı çıkan gülşendir.
    islamın değerlerine bir saldırı varsa bugün siyasal islamın geldiği yere, birlikte anıldığı işlere baksın dersek yeterli olur herhalde.
    sedat peker ifşalarına uzun zaman ara vermişti ve bizler engellendiğini düşünmüştük, ama şimdi yine ve yeniden başlatılan hareketlenmeye bakınca zamanlama düzenlemesi yapılmış gibi görünüyor. ifşalara dozun artacağı tehdidi ekleniyor. medyadan takip edebildiğim kadarıyla planlı-programlı bir metod izlendiği yazılıp çiziliyor. ben bu ifşalara inanmamayı seçiyorum, çünkü inanmanın karşılığı yaşayacağımız duygu, dehşet olurdu. çünkü bu sadece muhataplarını etkileyen değil, çok daha derin, çok daha korkunç boyutlara varacak bir sonuca evrilecek bir dehşet olacağı için. ama bu ülkede işi inanmak ya da inanmamak olmayan, işi araştırmak, ortaya çıkarmak olan insanlar yok mu? bırakalım araştırmacı gazeteciliği adaletin temsilcileri yok mu? burası meksika oldu haberimiz mi olmadı yoksa muz cumhuriyeti miyiz? değilsek, bir boşanma haberine yayın engeli, haber yasağı neden gelir?
    yoksa sebebi kılınçdaroğlu mu?

  9. 6+1 masanın adayı Peker olsun.
    Bütün muhalefetin en güvendiği isim o.

    ABD dış işleri Gülşen olayına sinirlenmiş.
    Peker de Gülşen olayına sinirlenmiş.
    Tamam , çıkarın Gülşeni.

  10. iktidar yozlastirir, mutlak iktidar mutlak yozlastirir. diyene gore iktidar seven yolsuzluk ve rusvet ekipleri iktidarlarin etrafinda coreklenir. bu herzaman olmustur. ve olacaktir. ANAP li bir bakanin dedigine gore biz yedik ama bizden sonrakiler coook fazla yiyecekler. maalesef yiye bitmeyen bir ulkemiz var. kurulan feodal sistemle bu sistematik hale geldi. emekcinin ve calisanin sirtindan gecinen zengin bir guruh var. “burdan hakkiyla calisip ureten ticaretini yapanlari kast etmiyorum. onlara Allah daha fazla versin.” sonradan gorme olduklari icin maalesef doymak bilmiyorlar. ama bilsinler yedikleri bir yetimin bir cocugun bir annenin hakkidir. bu masumlarin sahibide ALLAH TIR. BILIN ALLAH HAKKINA SAHIP CIKACAKTIR. bunu yapanlar acikli sona HAZIR OLSUNLAR…

    • Sayın Koru ,
      Dün akşam bir Fransız yapımı olan Anket isimli filmi izlerken bu yazdıklarınızla birebir örtüşen sahneler olduğunu farkettim. Acar bir gazeteci ve ona karşı olan güç sahiplerinin koalisyonu . Film 2015 yapımı Sarkozy’nin da adı geçiyordu. Açılan davalar, hukuk mücadeleleri gazeteciyi canından bezdirdi ve nihayet bir sonuca ulaştı, tam istenen olmasada . Sarkozy sonra Cumhurbaşkanı da oldu. Fakat 2021 de hüküm giydi.
      İzlemediyseniz tavsiye ederim..

  11. Sedat Peker’in twitlerini yorumlayan gazeteci Cevheri Güven: “Sedat Peker Açıklamalarına karşı Levent Göktaş videoları yayınlanması kuvvetle muhtemel, Erdoğan’ın bu hamleyi düşünmemiş olması bana göre mümkün değil, bakalım Levent Göktaş videoları gelecek mi?” dedi.

    Bence de gelse iyi olur karşılıklı videolar daha çok bilginin ortaya çakmasını sağlar. Ama bir de şu var Levent Göktaş video yayınlasa da iktidarın lehine olabilir mi, bence ne anlatsa iktidarın aleyhine olur. Yani Sedat Peker için kale boş penaltı atışlarında da bir sayı belirlenmiş değil. Rakip pes edene kadar gollerini atacak galiba.

  12. SP’i kimse dinlemiyor. Futbolu SP için kullanmışsınız. Yazınızı SP kısmına kadar okudum. Sonunu okumadım. Dört golden sonra golcü oyuncusunu geri çeken teknik direktörü tebrik ederim. Hikmetli davranmış

    • Futbolda rakip takımla tek maç yapılmıyor sonraki maçlarda karşılaşacağı insanlara insaflı davranabilirler.

      Ama siyasetin futboldan farkı siyasetçiler rakipleriyle bir daha karşılaşmak istemeyebilirler, tamamen siyasetin dışına itmek isteyebilirler. Futbolda hayat memat meselesi yoktur ama siyasette olabiliyor. Siyaset üçüncü dünya ülkelerinde ölümle sonuçlanabiliyor. Sedat Peker siyasetçi değil ama önceleri siyasetçilere çalışırken şu sıralar hayatını riske atarak reel siyaset yapıyor. Muhalif veya bağımsız haber yapan tüm medya organları Sedat Peker haberleri yapıyor ve anlattıklarına en çok da sokaktaki insanlar kulak kabartıyor. Dinleyenlerin çoğu da iktidarı destekleyen kesim, daha düne kadar erdoğanı destekleyen Erdoğan’dan abi diye bahseden devletçi Peker şimdi nasıl oluyor da devleti karşısına alıyor, buna bir anlam veremiyorlar. Erkek adam hiç kaçar mı diye soruyorlar. Sedat Peker’in kaçtığını sanıyorlar. halbuki Süleyman soylu’nun Sedat Peker’i özel uçakla yurt dışına geri döneceksin merak etme vadiyle gönderdiğini gözden kaçırıyorlar. Hava alanından Sedat Peker’in uçağının havalanması Soylunun izni olmadan mümkün mü?

      Rakip takımı daha fazla yıpratmamak için golcüsünü geri çeken teknik adamın yaptığında pek de hikmetlik bir şey yok ama asıl Peker olayındaki çok hikmetleri kaçırıyorsunuz.

      1. Hikmet: İnsanlar arasında korunaklı hiç bir mevki yok. Birilerini kullanıyorsanız birileri de sizi kullanıyordur. Ve herkesin bir kullanım süresi vardır.

      2.her türlü yanlış işlere fütursuzca müracaat eden küresel siyasetten korunabileceğin güvenli yer o siyasetin koltuk altı veya siyaset tarzını benimsemek hiç değildir.

      3. Etme bulma dünyasında herkes ettiğini bulur.

      4. Bir telefon bir tripot belki de bir tek sinek insanın sona sebep olabilir.

      5. Hayatta en güvenli yol bir yanlışa bulaştığında hiç vakit geçirmeden kimseden de bir uyarı beklemeden derhal yanlışını itiraf edip pişmanlık ilan etmek. Bundan daha güvenlisi de yanlış işlere bulaşmaktan azami korkmak.

      6. Siyasette, beşeri ilişkilerde mutlak güven olmaz. Siyaset kalabalıklar halinde kalabalıklar için yapılır ama nihayetinde siyasetçi tek bir kişidir.

      Bu olaylardan çıkarılacak dersler saymakla bitmez.

    • Siz dinlenmiyor olabilirsiniz ama Peker’in videolarını milyonlar bir kaç saat içinde izliyordu. Dinlenmesin diye iktidar darbe sponsoru BAE ile barışmak zorunda kaldı ve videolarını yasaklattı. Ama sesini kesemediler, şimdi tweetlerle iktidarı indirecek görünüyor. Bütün bir ülke de izleyecek. Malum bizde medya yok, savcı yok, Meclis yok, yok oğlu yok bir ülkeyiz. Sadece seyirciyiz. Futbol seyircisi gibi.

    • ben oyuncusunu cekmeyeni tebrik ediyorum. cunku karsi takima ezdik hissi vermek istememis. ama her ikiside dusuncelerinden dolayi tebriki hakediyor…

  13. Gül yada Diken.
    İster iğne ister çuvaldız.
    Artık eskisi gibi olmayacak belliki hiçbir şey🙃
    Peki ne yapmak gerek?
    Ne istiyor bu insanlar, insancıklar?😯🙁
    İstediklerinin olacağını? Gerçekleşeceğini?
    *Bıraksan, domates salatalık 1 ₺, benim aylığım olsun 10000₺ kafası nereye kadar!!!
    Başka?..
    *Benim oy verdiğim parti benim çocuğumu! işe girdirsinde🙁…
    Başkasının , komşunun çocuğu ne yapsın?
    Bu kafa adam oldurmaz desem🐷.
    Örnekmi,
    -depremde koşuyor anaokuluna kaptığı gibi çocuğunu çıkarıyor hızla okuldan (okuldaki diğer çocuklar robottan çıkmış!)
    Vee.. olee.. kendi ve b.ku altın tozundan kendinin minyatürünü..
    -Bir spiker 50. Katta yayın yapıyor!
    O anda deprem oluyor, canlı yayında,
    “Heeyy insancıklar, siz aşağıdasınız ben yukarda” … 🙁😯🙂😐🐎🐷👹

  14. Nasıl bir ülke olduk ?
    Bunun cevabı belli !
    Birileri bir zamanlar ‘ Biz 18_20 ayda bir seçim yapacak kabile devleti miyiz ‘ demişti.
    Oysa biz 7 Haziran genel seçimini, sonucu beğenmediğimiz için altı ay sonra ve IBBB .lığı seçimini de aynı gerekçeyle üç ay sonra yapan bir ülkeyiz.
    Bundan daha güzel bir cevap olabilir mi !
    Yani kabileden de beter bir durum ortaya çıkıyor !!!

  15. Bırakalım da memleketi keçi çobanları mı yönetsin? ddm ve Ender’e ithaf edilmiştir.

    • bizim/bizlerin ortaya koyduğu belgeli, rakamlı, ülkenin politik, sosyolojik, ekonomik gerçeklerine dayalı yorumlarımıza karşılık
      hiç bir rakam karşılığı olmayan,
      bilgi ve belge dayanağı bulunmayan,
      hayal ve hezeyan dünyanızı,
      garip ve anlamsız sorularınızı sizin gibi arabesk severlere mi ithaf etseniz?
      çünkü onlar ülkenin içinde bulunduğu hayal ve hezeyandan uzak rakam karşılığı ve bilgi değeri olan gerçekliğe bakarak
      “keçi çobanları bile memleketi daha iyi yönetir”
      diye cevap vermezler.

    • Ülkeyi yönetemeyen yolsuzların rezillikleri her gün ortaya çıkarken hala daha çobanlara laf etmeniz de artık yüzsüzlüğün dibi olmalı. Savunacak bir şeyiniz kalmadı çünkü. Çoban bile sürüsünü korumayı kollamayı gütmeyi bilir. Bunlar 1000 odalı saraylarındaki danışman sürüsünün yediği haltları çektiği pudra tozlarını bilmiyor olabilirler mi?

  16. Sadece mezkûr şarkıcı mı bizim derdimiz?

    Birçokları şimdilerde ısrarla CB Erdoğan’a ‘Sen Rizeli bir kaptanın İmam Hatipli oğlusun, nasıl olur da memleketi sen ve senin gibiler yönetir’ minvalindeki açıklamalar ile saldırmaya devam ediyorlar.
    Bakın Edremit’teki festivalde konuşulanlara.

    Hatta yetkililer yetinmesinler de bir araştırsınlar, kimler Edremit’teki bu lağımı patlamış organizasyona destek olmuş, kimler kudurmuşçasına millet iradesine saldıranlar ile yan yana gelip konuşmalar yapmış?

    Yine de karamsar olmayalım, bu içi boş öz güvenin sahiplerine verilecek en güzel cevap 18 Haziran 2023 ‘de yapılacak seçim olacak.
    Kalın sağlıcakla.

    • Hep aynı numaraları yapmayı bırakın. Bu ülkeyi Çoban Sülü yıllarca yönetti. Kimse de bundan gocunmadı. Biz yolsuzlar bu ülkeyi yönetmesin artık diyoruz. Nereden geldiğine değil nereye gittiğine bak. Dindar kindar davacı siyasetçilerin bütün davalarının ne olduğunu artık hep birlikte öğrendik. Dört dörtlük yolsuz bunlar. O kadar.

  17. NR 27 Ağustos 2022 19:34 yoruma cevap:

    Altı aylık süreç bize gösterdi ki, bu 6’lı Masa etrafında toplanan “Türk Tipi Muhalefet”in amacı, siyasi ve hukuki meşruiyeti güçlü, toplumun isteklerine öncelik veren bir cumhurbaşkanı seçmek değil.
    Bunların amacı; kendilerini siyasette var edecek, belli yerlere taşıyacak, kontrollerinde olacak, sorumluluğun onda ama yetkilerin bunlarda olduğu birini cumhurbaşkanı seçmek.
    Seçilen millete değil, bunlara hesap verecek.

    Üç soruda ddm ve Ender’e olsun;
    Sahi, ortak belirlenen aday seçim kampanyası başlayınca millete neler vadedecek?
    “Ben aday gösterildim ama ben bilmem ‘ağalarım’ bilir. Onlara sorun” mu diyecek?
    “Benimle ve kendi aralarında bir protokol imzaladılar. Detaylarını açıklayamam. Seçildikten sonra nasıl ve neye göre hareket etmem gerektiği konusu seçim sonuçlanana kadar gizli kalacak” mı diyecek?
    Uzun süredir yuvarlak bir masa etrafında toplanmalarına rağmen birbirlerine ve destekledikleri adaya güvenmeyip, siyasi ve hukuki meşruiyete uymayacak bir protokol peşinde koşmak ancak “Türk Tipi” bir muhalefetin çabası olur.
    Güvenmedikleri biriyle protokol imzalayıp, onun halktan en az 50+1 destek almasını beklemek nasıl bir aklın ürünü olabilir ki…

    • hezeyan ve sanrılara değil,
      bilgiye dayanan, belgesi olan, ölçülebilir, tartışılabilir,
      rakamlar üzerinde hemfikir kalınabilir
      3 soru
      bulabilirseniz sorun,
      anlamsız, amaçsız olmasın
      laf olsun torba dolsun tadında da…

    • Asıl benim merak ettiğim haftaya savcıların önüne organize suç duyuruları yağacak. İktidar bunlara müdahele edecek mi? Yada savcıların hareket etme şansları var mı sizce?

Yoruma kapalı.