Hani çarpıtma olur da, bu kadarı çok fazla…

12
Reklam

‘Özveri’ sözcüğünü sevmesine severim de, ülkemiz siyasi tarihinin en kumpasçı döneminde yaşananlar için, o günlerde belirleyici rol oynamış isimlerden birinin, yine o dönemin isimli kahramanlarından bir başkası için, “Çok özverili çalışmıştı” dediğini okuyunca o güzelim sözcük bana battı.

Hani Bakanlar Kurulu toplantısında anayasa kitapçığı fırlatılması yüzünden ekonomi altüst olmamış olsa.. üçlü koalisyonun iki ortağı üçüncü ortaktan kurtulmak ve onun yerine bir başka partiyi getirmek için seferber olmasa.. Başbakan konumundaki kişi için gazete manşetlerine kadar tırmanan tezviratlar yapılmamış, sağlığının bozuk olduğu her halinden anlaşılan başbakan çareyi doktor değiştirmekte aramamış olsa.. “O gitsin, başbakanlığa hemen yanı başındaki bakan gelsin” telkini askerlere yaptırılmamış olsa..

Eh, ben de bunları bilmemiş olsam.. “Hepsi özverili politikacılardı” diye ben de yazabilirdim…

Oysa bunu yazan, hem bizzat hem de önemli bir figürü olduğu medya grubu ile birlikte bütün o kumpasları en yakından görebilecek biri…

Hürriyet’in o dönemdeki (2001-2002 yılı) yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök

Özkök bugün köşesinde Mesut Yılmaz’ın kendisine söylediklerini taze taze aktarıyor.

Kitaba yanlış tekzip

Ankara gazetecilerinden Mehmet Çetingüleç uzun yıllar Bülent ve Rahşan Ecevit çiftine yakın oldu. ‘Rahşan’ adlı bir kitabı da vardır Çetingüleç’in; siyasi hayattan çekildikten sonra da görüşmeye devam ettiği Ecevit çiftiyle gerçekleştirdiği kameraya da alınmış görüşmelerini şu günlerde ‘Ecevit’in Anıları: 12 Yıl Saklı Tutulan Veda Sohbetleri‘ adıyla kitaplaştırdı.

Hürriyet de pazar günü kitabıyla ilgili Mehmet Çetingüleç’le görüştü.

Reklam

Ertuğrul Özkök, “Haberde iki iddia vardı” diyor ve ilkini “Mesut Yılmaz o günlerde ABD başkanı Bush’la Ecevit’in başbakanlığındaki hükümeti devirme konusunu görüşmüş müydü?” olarak özetliyor.

Yanlış bir özet bu.

Haberde konuya ilişkin satırlar şu:

Hürriyet’in o dönemki Washington Temsilcisi Serdar Turgut’un yazdığına göre Ecevit hastayken Mesut Yılmaz, ABD’ye gidip Başkan Bush’la görüşmeye çalıştı. Sayın Yılmaz’ın bu konuya açıklık getirmesi gerekir.

Görüştüğünden değil, görüşmeye çalıştığından söz ediliyor ve bunu o sıralar Hürriyet’i Washington’da temsil eden Serdar Turgut’un yazdığı da özellikle belirtiliyor.

Turgut “Çok emin kaynaklardan” aldığını vurguladığı yazısında, hükümette başbakan yardımcısı koltuğunda oturan Yılmaz’ın ABD başkanı Bush’la görüşme imkanı aradığını, bir aracı vasıtasıyla kardeşi Jeff Bush’a bu talebin iletildiğini yazmıştı.

Görüşme olmadığı biliniyor, peki ya görüşme talebi ve bunun başkanın kardeşine aracı vasıtasıyla iletildiği konusu? Yılmaz‘a sorulması gereken bu değil miydi?

İkinci konu da DSP-ANAP-MHP koalisyonuyla ilgili. Koalisyon gayet uyumlu çalışıyormuş; MHP’nin yerine DYP’nin koalisyona alınması akıllarından bile geçmemiş…

Reklam

Bunu da Mesut Yılmaz’dan duyup hiç sorgulamadan okurlarına yansıtıyor Hürriyet yazarı.

Oysa, kapalı kapılar ardında bu yolda yapılan görüşmeler, ikisi de partilerinde genel başkan yardımcısı konumunda bulunan biri ANAP’lı (Kenan Sönmez) diğeri DYP’li (Ufuk Söylemez) iki kişinin buluşup konuyu konuşması, orada bulunan herkesin dikkatini çekecek şekilde, Ankara’nın politik restoranlarından birine taşınmıştı.

O akşam iki masa birleştirilmiş, geç saatlerde yanlarına Genelkurmay’da Harekat Dairesi başkanı olacak bir korgeneral de katılmıştı.

Gecenin ileri saatlerine kadar DYP’li koalisyon formülü üzerinde konuşulmuştu sivil-asker karışımı o masada…

Orgeneraller Ecevit’in ayrılmasını istiyordu

Asker ne iş?

Şu iş: Genelkurmay’da görevli üst rütbeli subaylar Bülent Ecevit’ten mutlu değillerdi. Görevi bırakmasını ve yerini başbakan yardımcısı Hüsamettin Özkan’a terk etmesini arzu ediyorlardı. Bu arzularını Özkan’a Ankara’da açmışlar, Bodrum’da bir daha tekrarlamışlardı. Etkileyebildikleri bir işadamları grubu da (başlarında Sakıp Sabancı bulunuyordu) aynı sonucu almak üzere devredeydi.

Bununla da yetinmemiş, bir resepsiyonda, yazması için “Ecevit gitsin, Özkan gelsin” taleplerini gazeteci Murat Yetkin’e de tekrarlamışlardı.

Murat Yetkin konuyu Hüsamettin Özkan ve Bülent Ecevit’le görüştükten sonra Radikal’e manşet yapmıştı.

Hürriyet’in de içinde yer aldığı medya grubunun gazetesiydi Radikal malumunuz.

Gerçek bu iken ve böyle olduğu defalarca gazetelerde yazılmış, Murat Yetkin ve Fikret Bila sonradan kaleme aldıkları kitaplarında da tekrarlamışken, Mesut Yılmaz şunu söyleyebilmiş Özkök’e:

“Bir ara Bülent Bey’in sağlık durumu kötüleşmişti. Kendi arzusu ile çekilseydi o günlerde Kemal Derviş’in başbakanlığında aynı koalisyon bile düşünülebilirdi…”

Kemal Derviş’in başbakanlığı mı? Bu da nereden çıktı?

Ecevit siyasetten emekli edilip erkenden evine gönderilebilse Kemal Derviş değil Hüsamettin Özkan başbakan olacaktı.

Bu kadarı biraz fazla gerçekten.

Hani eski bir fıkra vardır, Ertuğrul Özkök’ün bugünkü yazısı bana onu hatırlattı:

“Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a dua etmiş ve ’Yarabbim bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ demiş… Dua tutmuş; Davut, kızının adını Ayşe koymuş… Gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş. Hz. Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş ve ’Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’ demiş… / Dinleyenlerden biri dayanamamış: ‘Yahu bunun neresini düzelteyim… Hz. Davut değil Hz. İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, kurban edilen de keçi değil koç olacaktı!”

O hesap.

[NOT: Yukarıdaki fıkrayı da Hürriyet’te çıkan eski bir yazıdan aynen aktardım.]

ΩΩΩΩ

Reklam

12 YORUMLAR

  1. Ne de usta dilindeki cımbızla…
    Desteksiz atıyor, büyuk bir hazla
    Çarpıtma olur, olur da birader…
    Bu da olmaz, bu kadarı çok fazla..

    Çarpıtma da bir yalan çeşidi
    Şıracıymış bozacının şahidi,
    İnsan bir alem, yalan dünyada
    İblis derler yalancınin mürşidi…

    Yanlış bir savunma aracıdır yalan
    Müracaat eder hep zorda kalan
    İnsan bir alem, yalan dunyada
    Çocuklarınki en masum olan…

    Ne adamlar var, «kır eşek» yaşında
    Zannedersin ki aklı başında…
    Bunların yalanını anlamak zor
    Çocuk değiller çünkü karşında…
    …..

    Eski askerler neymiş yahu, şahika!
    O şahikadan gürlerdi hep politika
    Ne kadar yerliydi bunların ruhu?!
    Paşa gibi yaşa, oh ne ala harika!

    Ecevit mi kaldı ki şu fani dünyada
    Yok olacak milyarlarca gökada…
    Eşref-i-mahlukat askeriyiz hayatın
    Emek ister, söylemesi kolay da…

    “Askerlik” ki vatan için ölmektir
    İş milletin kalbine gömülmektir
    O iman dolu kalpler, Allahın dostu
    Aslolan, bu ruhla birgün dirilmektir
    *******

    http://u0i.626.myftpupload.com/turkiyeyi-zora-dusurebilecek-gelisme-yasaniyor-ama-orali-bile-degiliz/

  2. Ne hikmetse “BİZ” millet olarak doğrulardan bir kesim rahatsız olurken diğer kesim mutlu oluyor.
    Oysaki doğruların bize zararı dokunsa dahı doğrudan yana tavır alsak kazanan gene biz oluruz.
    Burada ABD ve Canada da sunuculuğunu Alex Trebek’in yaptığı Jeopard isminde bir bilgi yarışması var ben onu çok severim ve her gün izlerim.
    Bu program hafta içi yayınlanır, fakat bir önceki yılında yapılan bölümler ertesi yıl Cumartesi günleri tekrar yayınlanır.
    Geçen Cumartesi yarışmayi izlerken önceden izledığmı hatırladım.
    Neden mi hatırladım? Konular 5 soruluk bölümler başlığında veriliyor.
    O günkü bir bölumde Osmanli İmparatorluğu’na ait sorular olduğu için hatırladım.
    Nedenini hatırlamiyorum sorulardan ikisini kaçırmışım, o surular şunlar.
    Osmanlı (bizde fetih onlarda işgal olarak) fetihden sonra hangi din mensuplarına Müsluman olmaları için baskı yaptı? Bu soruyu şu şekildede tercüme de edebiliriz. Hangi dinden olanları Müslüman olmaları için zorladlar?
    Cevap Hırıstiyanları?
    Diğeri de bunun gibi uydurma bir soru idi zaten birisini de zaman bittiği için sormadílar.
    Daha sonra o soruların nasıl hazırlandığını araştırdım ve şunu õğrendim. adamlar soruları hazırlamak için geniş araştırma yapiyorlar ve öyle hazırliyorlar.
    Bizim geçmişte ve şimdide devam eden yanlışlarımızdan dolayı bize atılan iftiraları dahı kanıtlayamiyoruz.
    Osmanlı Arşivlerının yasaklanması ve ondan korkulması gibi yanlışlar şu andaki “teknolojiye” rağmen MILLET den gizlemek için medyayı susturma gazetecileri hapsetme, milleti korkurtma, da bunlara benze bir çok yanlışlar maalesef Ülkemizde bütün hızı ile deva etmektedir.
    Ben o kanalı arayabilirdim fakat elimde hiç bir delil yok, sadece internete dolaşan Osmanlı tokati resim ve karikatürleri küfürler eşliğinde teşhir edilmişler ile birlikde mi? Ne ile? Onların yanlış olduklarını kanıtlayacaktım?
    Çok uzağa gitmeden Koru’nun burada kendi mesleğinin gereklerini yerine getirmek için yazdığı yazılara tahammul edemeyen hatta o yazíları beğenen ve taktir eden yorumculara dahi saldıracak kadar gözü dönmüş insanlar olduğu müddetçe Özkök gibi yazarlar baş taci yapilmaya devam edilir.
    Acaba Torunlarımız bizden gurur mu duyar yoksa utanç mı?

    • Nurdan hanım ilgimi çeken bir iki noktaya değinmiş. Digerlerine de sıra gelir bir ara. Şimdilik birine değineceğim….

      O tür yarışma programlarinda ortaya çıkan bir şey daha var. O da hristiyan orta/lise ögrencilerinin İncil’i içerik olarak ne kadar ayrıntilariyla biliyor olmalarına bizzat şahit olmuş olmamdır. O tür yarışmaları seyrettikçe kendimin ve arkadaşlarımın ne kadar da Kuran-fakiri oldugunu sorgulamışımdır. Bizde ezbere Kuran okuma yarışmalari popülerdir. Hafız çıkar hafizligini gösterir, Cumhurbaşkanı dahil izleyenlere manevi bir ziyafet ceker. Yani işin sanatı/gösterişi ile yetinmek bizi mesteder (vaktiyle TV kanallarının karıştırırken Samanyolu TV de rastlamışımdır. Gülen’in vaazlarını izleyenler de mest olduklarından ağlaşırlardı herhalde). Neymiş kültür olmuş, üstelik te sevapmış! Vay kolaycılığa kaçan benciller vayyy! Toplumda bir sürü yamukluklar almış yürümüşken sen önce Kuran’ın içeriğini öğren. Ona göre amel et ve toplumda örnek ol, öyle sevap kazan da göreyim seni. Ezber işlerine ezbere öncelik vermekten, hayatta Kurana dayali analiz/ bakış/düşünce sisteminin gelisememis olmasiyla, bir taraftan inanan, diger taraftan ameli bozuk çelişkili karakterler yetiştirilmiştir. Örneğin, siyasi olsun olmasın adam Cuma namazına gider ama diger zamanlarda sırası geldiğinde zina yapar, içki de içer, belli bir koltuga oturduğunda ise rüşvetini de alır, yolsuzluğa da karışır (yapmayan istisnalar var tabi). Halk arasında ve ozellikle okullar/liseler-arasi yarismalarda Kuran’ın içerigi hakkinda sorularin sorulması yeni nesillerin Kuran icerigini ogrenmelerini ve ona göre hareket etmelerini teşvik edecek bir husustur….

  3. bu konuda sermayenin ne düşünüp ne yaptığını öğrenemedim. sayın karagülle bugün hasta mı acaba? Fehmi bey sermayenin bulaşmadığı bir konuda yazmayı becermiş de olabilir.

  4. EVET, “ESKİ tÜRKİYENİN ESKİ GÜNLERİ BÖYLEYDI”
    “ANAP’ta kimse kalmamaış gibi MESUTu ” çıkardılar.
    Eski günler böyleydi, dedi ya. Anap’ta kimse çoktu. Fakat, onun sahip olduğu ÖZELLİĞE sahip, batasıca BATI ile tıpa-tıp adam çok azdı. Ufuk Söylemez de olabilirdi, galiba geç kalmıştı.
    ANAP’ın İLK Hükumetinin o zamandaki BAKANlarından biri, taa o zaman – ortada fol yok, yumurta yok – Mesut YILMAZ’in ileride BAŞBAKAN olacağını (olabileceğini) kulağıma fisıidadı. ben de üstüne gidince, bekle görürsün, durduramazsın, dedi. Sonra öğrendim ki, hem bir KULÜP üyeliği var. Hem de o çevrelerde geçerli KUMAR alışkanlığı var. Yıllar yılları kovaladı…. Bir vasfı daha olduğunu öğrendik : Bilhassa, KULÜP ÜYESİ Paşalarla, Paşa Paşa geçinebiliyordu, bu sayede. Eski Türkiyede, BAŞBAKAN ve CUMHURBAŞKANI olabilmek için bu vasıflara İLAVETEN bir önemli vasfın daha olması da gerekirdi : Sözüm ona DEMOKRASİ ve LİBERAL-VAHŞİ Kapitalist ekonomik Sistemin “YAĞI” nı Kurutmamak.
    Onun için bu PARTİLERden hiçbiri, ÇİN’de bile MEVCUT olan “RÜŞVET ve YOLSUZLUKLA MÜCADELE BAKANLIĞI kurulması teklifi GETİREMEZ”. Bu gerçeği HALKIMIZ da biliyor, aslında. Fakat, çaresiz, güçsüz, sahibsiz.
    Bu gerçekler ortada dururken – mahallenin papağanları avazları çıkana kadar ötsün, ürüsün – beni
    kimse demokrasinin aldatmaca olmadığına ve Mahkemelerin dürüst karar verdiğine inandıramaz. İşte, size yakın “ÖRNEK” ler :
    Bir zamanların LOKİD uçak HIRSIZLIĞINDAN, ANAP dönemi Meclis Başkanı Mahkumiyetten nasıl sıyırdı ;
    12 Eylul öncesi G.Antep Belediye Başkanı ve onun yakın arkadaşı ve partilisi, Sıki Yönetim Mahkemesinden nasıl salıverildi : Muhsin Yazıcıoğlu gibi bir dürüst adam bile kurtulamazken……
    !2 Eylul’ün Güçlü Genel Sekreteri HASAN SAĞLAM PAŞA ilk çırpıda, nasıl oldu da EMEKLİ edildi, Bu soruyu, müsaade ederseniz, ben cevaplıyayım : ÇOOK ÇOK ÇOK DÜRÜST ve adil adam olduğu, Atatürkçülüğü de biraz NOKSAN olduğu için olacak. Dürüst ve vicdanı olan varsa, karşıma belge ve şahitlerle çıksın.
    Anlatılan onca hikaye’ye bakılırsa, Eski Türkiyede, bu nevi siyasiler, askerlere de ne kadar teşne olmuşlar. RTE. bu yönden, aferini ve tebriki ziyadesiyle Hak ediyor.
    Hüsamettin Özkan (hı.. başbakan olacakmış, hem de askerler istiyormuş, o biçim) ve Mesut YILMAZ ile o bankaları TALAN eden (belki de bugünün MİLYONER ZENGİNLERİ) işbirlikçileri hesaba çekilmedikçe, demokrasi, özgürlük, laiklik, kemalistlik HİKAYE. Ne demişler : it iti ISIRMAZ.

  5. fehmi bey ” komplo deniliyordu oysa bakın gerçekmiş ” başlıklı yazısında konuyu gayet net ortaya koymuştu aslında. bugün ise konu özelinde bazı hassasiyetler işlenmiş. bazen anlatmak istediklerimiz değil bir yazı kitap mevzusu bile olabilir.

    ben yorumların kısa tutulmasıyla ilgili önerilere değinmek isterim bugün.
    bu önerilere katılmıyorum.
    öncelikle yorumların bulunduğu yer yorumların duruşunu da belirler. mesela facebook ta istediğiniz kadar resim- yazı paylaşabilirsiniz, youtube da istediğiniz çeşitlilikte ve uzunlukta film paylaşabilirsiniz ama
    tweeter söz konusu olunca size sınırlama getirir değil mi??? şimdi biri çıkıp facebook ta az resim ya da anı paylaş dese nolur ya da youtube da filmler 3 dakikayı geçmesin herkes izlesin arkadaşlar dese veyahut tweeter da iki cümle ile dert mi anlatılır dese??? ne olur???
    fehmi bey burada kendi yorumunun altında okuyucuları için uzunluğuna okuyucunun karar vermesini tercih ettiği bir alan açmış. tanınan bu özgürlük alanına neden müdahale edelim??? herkeskendini farklı ifade edebilir kimi uzun uzun derdini anlatmayı düşüncesini paylaşmayı tercih ederken kimi bir kaç cümleyle hatta bir emoji ile bunu yapabilir. isteyen kısa yorumları okumayı tercih edebilir, isteyen aynı fikirde olmadığı yorumcuları okumamayı da tercih edebilir. herkesi ve her şeyi okumak zorunluluğumuz yok ki…
    yorumlara yorum getirme ayrıcalığı da tanınmış olduğu için belki yorumcu bazında bir eleştiri getirilebilir, yorumcuya lafı fazla uzattığı yönünde eleştiri-yorum yapılabilir
    yorumcu da eleştiriyi kabul edebilir, kendini savunabilir ya da anlamamakla suçlayabilir ya da her ne ise keyfi bilir…
    müsaade ederseniz bırakalım
    isteyen istediği gibi yorumunu yazsın, kısa ya da uzun, lehte ya da aleyhte. dileyen hepsini okusun dileyen seçici olsun. hem özgürlük istemek hem yeterince özgürlük olmadığından yakınmak hemde verilen şu kadar özgürlüğe bile müdahale etmek neden???

    • Yorumcular icin ayrilan alan gayet genis olmakla birlikte “icerikle” ilgili oldukca kisitli ve sansurlenmekte olan bi alana sahibiz gibi… Yani her turlu laf kalabaligina musait ama esasa ve oze dokunan kisacik bir tenkide bile yer yok burada!

  6. Iste eski turkiyenin eski gunleri boyleydi: Barda pavyonda hukumetler kurulur yikilirdi! Milli irade dedigimiz sey ayakaltiydi. Siyaset tarlasinda nitelikli insan pek yetismiyordu(hos bugun de o sorun yerinde duruyor) Son yillarda ise ulkemizin geldigi seviye o gunlere gore superdir! Yakin gecmisi okumadan bugunleri kavramak olmaz… Allah bi daha oyle gunler gostermesin bize!

  7. Malum medyada büyük değişim oldu, değişmeyen şey; eskiden de şimdi de gerçekleri yazamıyorlar.

  8. Senelerdir Tanıyorsunuz……özkök………..YAZILARI ……MİLLETE……..YERSEN le Bilinir, ve şimdi de ATILAYIM.. TAZMİNAT PEŞİNDE( Milyon Dolar)

  9. Günümüzün çok önemli konuları dururken suya sabuna dokunmadan günü kurtaran bir yazı…

  10. Mesut Yılmaz beş dakikada bir kelime konuştuğu için ikinci kelimeyi unutmuş ola bilir.
    O zaman ANP ta kimse kalmamış gib Mesut Yılmaz’ı genel başkan seçtiler, o konuştuğu zaman iinsanı fıtık ediyordu.
    Fehmi bey.
    Üzüm üzüme baka baka kararırmış ya.
    Demek ki Özkök de artık okuduğunu anlamiyor veya anliyorda gerçeğı yazmak işine gelmiyor belkide yeni modaya uyuyor, salla başını al maaşını.
    Fehmi bey demeki sizin haricinizde herkes yeni modayı takip ediyor onun için sizin bazi okurlarınız yazdığınız yazılar günün modasına uymadığı için o yazılarınızdan rahatsız oliyorlar.

Yoruma kapalı.