Her derde deva anahtar sözcüğü açıklıyorum

16
Reklam

Son günlerde siyasilerin ağzından düşmeyen bir sözcük var. Kullanım tarihi hayli eski bir sözcük bu; ancak her derde deva olduğu için her dönemde sıklıkla yeniden devreye alınıyor.

Her derde deva sözcük ‘dava’

Genellikle zora düşüldüğünde, başka savunma gerekçesi bulunamadığında hemen ona başvuruluyor.

Son günlerde yeniden tedavüle girmesinin sebebi, yeni kurulan partilerden birinin genel başkan yardımcısı ile üç gazeteciye saldırı. Güpegündüz, evlerinden çıkarken saldırıya uğradı insanlar. Kamuoyu ayağa kalkınca, birileri, içinde ‘dava’ sözcüğü geçen gerekçeyi hatırlattılar…

Yapanlar bunu ‘dava uğruna’ yapmaktaymışlar.

Gerekçe ‘dava’ olunca akan suların durması bekleniyor olmalı ki, saldırganları soruşturan savcı da tehditlere muhatap oldu.

Sonuç da ortada: Saldırı yapıldı, saldırıyı yapanlar tespit edildi, yakalandılar ve serbest bırakıldılar…

‘Dava’ böyle sihirli bir sözcük işte.

Reklam

ABD ve dava

Her siyasi kadro iktidara gelmek ve mümkün olduğunca iktidarını sürdürmek ister. Yine de her iktidarın bir sonu olduğunu geçmiş örneklerden biliyoruz. Ya artık beğenilmediği veya millet her gün aynı yüzleri görmekten bıktığı için, seçmen farklı bir tercihte bulunuyor ve iktidarların sonu geliyor.

İktidarların ilelebet devam ettiği ülkelerin sistemine ‘demokrasi’ denmiyor zaten.

Bu gerçeği en son ABD’de Donald Trump yaşayarak öğrendi.

ABD’de bizdeki ‘dava’ sözcüğünün kullanıldığında insanlar üzerinde aynı etkiyi uyandıracak bir karşılığı bulunmadığı için, Trump, dört yıl boyunca ‘mission’ sözcüğünü kullanmak yerine, doğrudan karşı cepheyi itham altında bırakan bir söylem yağmurunu yeğlemişti.

Karşı cephe en kırıcı ifadelere Twitter mesajlarında muhatap edildi Trump tarafından.

Trump taraftarları, adı öyle konulmuş olmasa da ‘dava adına’, akla hayale sığmayacak fakat kitlelerin arkasına takılmakta zorlanmayacağı teorilerle radikalleştiler. Bir önceki seçim sırasında, Trump’ın karşısında aday olan Hillary Clinton ile onu destekleyen politikacıların, küçük çocukları cinsel köle olarak kullandıkları, çocukların bir pizzacının bodrum katında tutulduğu, başkanlığı elde ettikleri takdirde ülkeyi istenmeyen güçlere teslim edecekleri yalanını yaydılar.

[Komplo teorilerinden etkilenen biri, teorisyenlerin adresini verdiği pizzacıyı silahıyla basıp karşısına çıkanlara kurşun yağdırdı, fakat orada kurtarmayı umduğu köle sabiler bulamadığı gibi, pizzacı dükkanının bodrum katı da yoktu.

Reklam

Aday olana kadar kilisenin kapısından girdiği görülmemiş Trump bu inanışları körüklemek için elinden İncil’i düşürmemeye başladığı gibi, seçilince ilk yaptığı icraat da müslümanların yaşadığı yedi ülkeye ABD’ye seyahat yasağı getirmek oldu.

İşin nereye kadar vardığını 6 Ocak günü bütün dünyayla birlikte Amerikalılar da gördüler.

Yine de söylemin ve kullanılan malzemenin etkili olduğunu söyleyebilirim. Korona salgını çıkmasa ve kendisini takipçilerinin söylemine hapsettiği için ona önemsizmiş gibi yanaşmasa, Trump’ın seçimi yeniden kazanması işten bile değildi.

Joe Biden 81 milyon oy alarak kazandı, ancak Trump da genel oyda rakibinden fazla aşağıda kalmadı. Tam 74 milyon Amerikalı Trump’a oy verdi. O istedi diye onbinler Kongre ortak toplantı halindeyken Washington’a koştu, mitingte konuşan Trump’ın ve ailesi bireylerinin “Siz ne yapacağınızı biliyorsunuz” mesajlarını “Gidin, günlerini gösterin” olarak algıladığı için Capitol binasını da bastı.

‘Dava uğruna’ oldu bütün bunlar…

[Bizde de, geçmişte, dava uğruna sokağa dökülen ve mensup oldukları sağ veya sol örgütler adına birbirleri üzerine kurşun yağdıranlar olmadı mı? Darbeler ve darbe girişimleri de ya dava uğruna veya başkalarının davasını başarısız kılmak adına girilen maceralar değil midir?]

Dava adamı çok, ama

Ne yazık ki, duyulduğunda insanların yüreklerini kıpırdatan ‘dava’ sözcüğünü iyi ve hayırlı maksatlar için kullanan pek çıkmıyor. Fukaralığı ortadan kaldırmak veya hiç değilse yeri geldiğinde insanların en temel ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olunan bir ‘dava’ göremiyoruz.

Dava adamı çok ortalıkta, ama ortalıkta dava adamıymış gibi dolaşanlara “Kendinize olumlu bir dava edinin” aklını veren bilge dava adamlarını ara ki bulasın.

Ortalıkta ne kadar olumsuzluk varsa, işler iyiye gitmiyorsa, formüller tutmuyor ve beklenenler gerçekleşmiyorsa, hepsine ‘dava’ adına katlanılması isteniyor.

Katlananlar ve katlanmak istemeyenleri, itiraza kalkışanları yola getirmek üzere harekete geçenler katlanmayanlardan fazla.

Ses çıkaranlara reva görülen muamele zor kullanılarak sindirmeye çalışmak oluyor.

Bunları ABD’de yaşananları yorumlamak amacıyla yazdığımı herhalde anlamışsınızdır. 

ABD’de davası olan Trump gitti, dava adına ülkeyi karıştıranların davasını beğenmediği Biden başkanlığı üstlendi.

Demokrasilerde iktidarların ebedi olmadığını bir kez daha anlamış olduk.

ΩΩΩΩ

Reklam

16 YORUMLAR

  1. İşte, o ülkede Tanrı-kaynaklı bildikleri güvendikleri ve hâlâ el üstünde tuttukları kitabın orijinali bizde. Ama, çok bilmiş bizimkiler önyargılarının kurbanı olmuş, Kurtuluş savaşında canlarını daha iyi bir gelecek için feda eden büyük dedelerimizin tahayyülleri dışında hareket ederek, bu potansiyelden faydalanamamıştır. O gün başlatılan kutuplaşma tabandan kopuk, burnu havada bir tavan yaratmıştır (elit tabaka). Kuruluş aşamasındaki kutuplaşmanın tetiklemesiyle dalga dalga günümüze gelmiştir, nereden nereye… Yani, CeHaPe’den AkePe’ye. İlk dönem ve şimdiki son dönem! Her iki dönemde de olan ne yazık ki DiNe oluyor, kitabının orjinalinin ve son baskısının bizde olan dine. “Alçaktan sürünme” modundan kurtulamama halimiz muhtemelen kıymetini bilememiş olmaktan kaynaklanan mahkumiyetimiz ile de ilişkili.

  2. İncil’i eline almamış olabilir, koltuğu zoraki ve isteksiz bir şekilde devreden Trump bir tür dindarların temsicisi idi. En azından o dindar kesimin oylarını alasaya kadar. “DAVA”sını sloganlaştırmıştı: “make America great again!”. Ülkeyi eski ihtişamına kavuşturma işi (Rahmetli O. Sinanoğlu’nun terimiyle Amerikayı tekrardan Azmanya’laştırmak idi, ayrı bir konu). Bu yönde epey de yol kat etti. Ekonomik ilişkilerde sıkı-fıkı olduğu ülkelerle masaya oturdu menfaatte aslan payını alarak kalktı. Biz de nasibimizi aldık. Türkiye’ye haklı olduğu konularda anlayış göstermek şöyle dursun tam tersini yaptı. Neticede fazla da bir şey yapmadan, kırılgan ekonomimiz büyük hasar gördü (“alçaklarda sürünme modu”na döndü).

    Koltuğu devir alan, görmüş geçirmiş biri olan Biden, bir başka tür dindarların temsilcisi ve daha da samimi dindar biri (deniyor). Her ikisi de birbirinden nefret etse de, diğer bütün Başkanlar gibi ortak yanları, İncil’e el basarak, and içerek göreve başlamış olmaları. Biden’in göreve başlama törenini izleyenler onlarda dine devlet düzeyinde verilen önemin işaretlerini çok net olarak görebiliyor. Kuruluşlarından beri bu kültür/gelenek hakim. Onların herşeylerine özeniyoruz ancak bu konuda nanay! Dine olan saygılarını, inançlarını, güvenlerini paralarına geçirmişler. Madalyonun bir yüzünde, dinin para kadar önemli olduğunu sembolize eden bir olay bu.

    • Ya bizimkiler!

      Yüzbinlerce dindarımızın şehadetiyle hep birlikte kazanılan Kurtuluş Savaşından sonra, Devletin (Osmanlı) koltuğuna kuruldular. Tarihte bir çok defa olduğu gibi, devlet kurmaktan bıkmamıştık (deneme sınama savaşlarında ne yapıp yapıp bunu başarmıştık!). Bu defaki kuruluşun henüz ilk aşamasında “Aman şu devleti, ne yapıp yapıp baş belası dinin-dindarların etkisinden kurtaralım” telaşıyla DÜŞÜNCESİZ ve HAŞİN (ve oldukça gaddar bir şekilde) yeni geleneği başlatmış oldular. En önemli “DAVA”ları sanki buydu. Buna inanmışlardı, devletin başına kondular.

      Muhtemelen, toplumda hoşlanmadıkları bir takım dindarlar üzerinden DiN’den ve Kuran’dan uzak durmuşlardı. Kuran’a el basmak şöyle dursun sonraki dönemlerde bahanesini bulup müslüman halkın evlerinden Kuran’ı yasak bir kitapmış muamelesiyle toplatmışlar(dı) (bu bir Şehir efsanesi değil! Görgü tanıkları var). Mukayese etmek gerekirse, bizde Allah’ın son Kitabı Kuran’a verilen değer(sizliğ)e karşı, bir önceki baskısı olan İncil’e verilen önemle inanç/iman meşalesi Kuzey Amerika’da yükselmiş oluyor. Böyle bir yükselme tabi ki otomatikman gelişme getirecektir. Gerisi geliyor tabi, çalışmakla! Eşyanın ve insanın tabiatına uygun bir şekilde ve sinerjiyle çalışmakla!… Bu meşale sonradan yazılmış olduğunu, baskı hataları olduğunu kendilerinin de kabul ettiği kitaptan alıyor bütün enerjisini ve motivasyonunu, ana damar ve ana özellik bu.

  3. Aklıma “Nasyonal Sosyalizmin Dili” geldi. Baskıcı yönetimler de halk desteğine ihtiyaç duyar. Ve kitlesel bir destek arar. Bunun için de bir terminoloji geliştirilir. Kitleleri harekete geçirecek tek dil “hamaset” tir. Söylem, eylem uyuma zerre kadar ihtiyaç yoktur. Kısacası ver coşkuyu, ver mehteri.

  4. Sokakta yürüyen Bektaşi Babasının önünü bir kabadayı kesmiş , ellerini böğrüne dayayıp,
    – Ben ciğeri beş para etmeyenlere yol vermem , demiş !
    Bektaşi , adamın bela arandığını düşünerek sesini çıkarmamış ; sağdan geçip gitmek istemiş, önü kesilmiş ,soldan geçip gitmek istemiş , yine önü kesilmiş ! Canına tak eden Bektaşi nihayet adamı ,kolundan tutup öne doğru çeker , kendisi de yanından geçerken,
    – Ama ben merhametliyim , yol veririm , demiş ve geçip gitmiş !
    Herkese selamlar ,iyi günler

  5. Bugünkü konuya ilişkin birkaç not:

    1-
    Eski İstanbul’u simgeleyen en aşina fotoğraflar Sultan Ahmet Camii’nin,
    Ayasofya’nın,Süleymaniye Camii’nin ardındaki gurub manzaralarına ilişkindi.Yenileşen İstanbul’la birlikte -yazının girişindeki fotoğraf gibi- yeni gurub manzaraları da kazanmaya başladık.İstanbul’un şairi Yahya Kemal bu manzaradan nasıl bir şiir çıkarırdı acaba?

    2-
    Dolancının davası davadan kaçmak için davaya tutunmak
    Yamacının davası da uyumak için tutunana tutulmak

    3-
    Davadan davaya dağ var
    Davadan davaya bahane var

    4-
    Kur’an’da bir ölçüsüz yönetici prototipi olarak anlatılan Firavun’un dahi yaptıklarını haklı göstermek üzere ileri sürdüğü bir davası vardır :
    ” ben, onun dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum.”Mümin suresi 26.
    Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: ‘Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır’da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terketmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?’
    Araf 127

    O kendi hakimiyetinin bekasını bir dava olarak ortaya koymuş ve bunu da yaptıklarının bahanesi olarak sunmuştur.

    5-Yöneticiler için ideal dava yeryüzündeki -bütün canlıları düşünerek ekolojik denge dahil-bozulmuş düzeni ıslah etmek,adaleti,huzuru,refahı sağlamaktır.Bu ölçüleri yerine getirmekteki başarısı yöneticinin başarılı olduğunu,başarısızlığı da başarısız bir yönetici olduğunu ortaya koyar.

  6. Bu dava kelimesi, reiz kelimesi hatta başkan kelimesi bir gece ansızın bir TV kanalında proğramda konuşulur umarım (ben izlemesemde tartışmaları iyidir).
    Geçen bir konuk başkan bile denmemeli diye uyardı. Cumhurbaşkanı demek gerekir miş. Bilen biri olmalıdır ki TVde söylüyor.
    Ben parmağın gösterdiği yere bakmam. Söylediği kelimeye de odaklanmam.
    Olaylara bakarım. Trampı trampete koyup davul gibi nasıl tontom tom ses çıkararak kafasına boynuz geçirilmiş şovmenlerle yolladılar? (İzmir marşı ile yollamak gibi diyeceğim marşımızın klası düşecek)
    Heleki birilerine siz aslında isterseniz başgan bile olabilirsiniz gazı verip, tarumar ettirmek..
    Senatör vb yöneticileri dövdürmek ne ola ki?
    Eskiden koyun postunu sırtına geçirip sürüye yaklaşan kurt masalları dinlerdik.
    Hey gidi koca dedem hey. Bunları niye anlatır, boşuna nefes tüketirler diye dalga geçerdik.
    Allah’ım bizi affet, bize merhamet et, cahil cesaretiyle bizi sınama, su uyur düşman uyumaz benzeri uyarılarıda, hikâyeleride masallarıda bizlere akıl vermesi yol göstermesi için eksik etme yarabbim.

  7. ABD deki kıytırık bir gösteri için (bizim gezi ,Hendek olayları yanında ) onlarca yazı yazdınız
    Türkiye deki darbe için de iki satır yazsanız

  8. Dava dava dedikleri sadece onların iktidarını sürdüğü lüks. Şatafatin hesabı dahi sorulmadigi sadece onların is bulabildiği diğer goruslularin yardıma muhtaç hale getirildigi muhalif görüşlerin gerekli görüldüğü taktirde sopalanmalarinin mubah görüldüğü en yakın arkadaşlarının dahi muhalif olduğu anda zillet illet diye anıldığı günde 138 medyada sürekli canlı yayınla kendilerinin zorla izlettirildigi bir ülkede artık hiç umudum kalmadı vesselam yaş 52

  9. İnsanlar nefislerinin istediği kadın/kız ve mevkilerin peşinde koşmalarını hep dava için yaptıklarına inandılar. İnsanın kendini kandırması ne kadar kötü, bunu düzeltmesi ne kadar zor. Her yaptığımıza ulvi bir anlam vermeye çalışmaktan vaz geçebilsek, insan olarak zaaflarımızı anlayabilsek.

  10. ***Yapanlar bunu ‘dava uğruna’ yapmaktaymışlar. Sihirli kelime “dava”*** Fehmi bey bunları söylerken “hizmet davası”yürütenleri görmezden gelmiyordur herhalde. Davaları uğruna, ülkeyi soktukları kaos ortamı,fitne ortamı uzun süre devam edecek görünüyor.

    “Beklenen Salih Zat” veya başka ifadeyle “Mehdi” olduğunu etrafına inandırmış bir kişi. Onun etrafındakilerden çok duydum.FETÖ elebaşı bu sapkın inançla, yenilgiyi asla kabul etmemektedir. Kendini hatalı saymamakta, geri adım atmamaktadır.Bunun sonucu olarak da kendisine taparca kul/köle olanlara, “teslim olmayın, kaçın” talimatları vermiştir. FETÖ elebaşı, bağlılarını, pes etmeyeceğine dair değişik yollarla ikna etmeye devam ediyor.
    Bir kaos ortamı hazırlığı için FETÖ ayaktadır.

    Bir haber,
    19 Ekim 2020 tarihinde HSK Genel Kurulu kararı ile ihraç edilen 11 hâkim ve savcının 6’sı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra mesleğe girenlerden.
    Başka bir haber,
    Birkaç gün önce İzmir merkezli 62 ilde operasyon gerçekleştirildi.
    Hakkında yakalama kararı çıkarılan 238 şüpheli halen görev yapıyor. Bunların 6’sı albay, 3’ü yarbay, 9’u binbaşı, 18’i üsteğmen, 11’i teğmen, 167’si astsubay ve 13’ü uzman personel…
    Operasyonun en dikkat çekici ayrıntısı ise gözaltına alınan 11 FETÖ’cü teğmenin hepsinin 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından TSK’ya girmiş olması.

    Bu arada Dün Kılıçtaroğlu yine bir gaf yaptı diyeceğim ama, bu gafları üstüste koyunca Fetö elebaşının ona neden Çilingiroglu dediği aklıma takılıyor.
    Önceki gün Kırşehir’de partililerle konuşurken; “Namussuz siyasete evet diyeceksiniz” demiş…
    Daha önce mecliste “Türkiye’de namussuz siyaset eksik, bunu yapacağız…” dedi…
    Yine seçim konuşmasında ısrarla; “Namussuz siyaseti getirelim” dedi…
    Sonra başka bir boyuta geçti, “Göreviniz namuslu insanlara ve namussuz siyasete sahip çıkmaktır. Ben bunu istiyorum sizden” dedi…
    Meraklılar için söylediği bu cümlelerin hepsi youtube da mevcut.Çaktırmadan yeni bir dava hareketi mi başlatıyor ne.

  11. normal şartlar altında kırmızı bir elma görüyorsam herkesin -renk körü değilse ve aklı baliğ ise- kırmızı bir elma gördüğünü bilirim lakin başkalarının kırmızı elmayı nasıl algıladıklarını bilemem. duyumsamak biraz özneldir çünkü. kırmızıyı daha açık tonda görür, daha koyu olabilir, elmayı güzel bulabilir, bulmayabilir, farklılıklar kabul edilebilir ama birileri çıkıp bu kırmızı değil mavi, yok yeşil, yok morcivert derse bu ahlaksızlık olur üstüne bir de bu elma değil armut yok ayva yok hurma derse bu da aymazlık olur.
    ahlaksızlık ve aymazlığa şimdi dava diyorlar.

    çocuk denizin kenarında kumdan kaleler yapıyormuş, arada sırada gelen dalgalar kaleyi yıkınca kızıp tekrar yapmaya başlıyormuş. babası durumu görünce,
    -oğulcum demiş, kaleni daha geriye çek, dalga gelip zarar vermesin.
    -hayır demiş çocuk, kalemi burada yapacağım, sen tanrına söyle, denizi geri çeksin.
    insanoğlu böyledir.
    işlerini hakka, hukuka, adalete göre yap, yanlış işlerini geri çek dersin de
    ahlaksızca, aymazca inat eder.
    lakin zemin kaygan, kale ise kumdandır.
    dalga ise yakındır.
    eninde sonunda yıkılacaktır…

  12. Herkezin bir davası vardır ve bu uğurda herşeyi göze alır insanlar.Ancak etik kurallar , ahlaki ve insani kurallar devreye girince dava mava kalmaz herşey biter. Günümüzün sıkıntısı bu . Deaşlının da bir davası var ama kör olan gözleri insanı öldürmeye kadar götürüyor. Fetocunun da bir davası vardı oda göya altın nesiller yetiştirecekti ama gittller
    kendi vatanlarını bomlalayıp yüzlerce insanı katlettiler.
    Dava insanı körleştirmemeli aklını kiraya vermemeli.

  13. Psikiyatrinin ilgi alanında yerleşik dava hezeyanları grandiyoz, narsist yapıda olan etrafta çokça rastlanan insan tipinin gerçekten kopmasına tekabül eder. Sanrı kendinde var olmayan özellikleri özüne ithaf etmesi yanında kendine karşı duranlar için çeşitli vasıf veya özellikler ihdası ile gayri meşru mafyalara dava arkadaşlığı veya karşısında duranlara hain damgasını vurmaya, çok sayıda adlı davalar ile anlaşılamamış bir birey olarak yerli yersiz mahkemeleri meşgule kadar gidebilir. Bu tipler siyaset alanında sayısı çok olduğu ve hepsi de hasta olmadığına göre bir kısmı temaruz amaçlı simülasyon halinde olup bu hali bir çeşit yansıtma, savunma mekanizması olarak kasten kullanmaktadır. Hal böyle iken bu çeşit sui kasıtlara seve, isteye, gönüllü holigan yazılanlar elbette bu art niyetin bilincinde olan oportünist tayfa iken hüsnü zan mağduru asıl efsunlu kitleyi oluşturan kara halk, cehaletin ve fakirliğin pençesindeyken sürekli sabır ve tevekkül beklenen acı ilacın reçete edildiği mağdur yığınları oluşturur. Bu tip ülkelerde eğitimde fırsat eşitliği ve her kapıya ulaşan kaliteli bir eğitim hamlesi asla istenen bir şey değildir. Üretim ve katma değerli blr imalat yerine amele istihdamı ile işsizlik verilerine katkı sağlayan 3-5 yandaş müteAKit, medya patronu beslemek ile futbol stadyumlarında, milyonları beşikte sallamak ve sosyal yardımlara mahkum bir taraftar tabanı ile memleket davası gütmek daha kolaydır. Bir YOK üyesi profesörün ifade ettiği gibi ” Cahil halkın ferasetine güvenmek” bu tip sanrılar ile efsunlanmış toplumların ilacıdır. Cehaleti yüceltmek Alim ve Hakim olana aleni isyandır. Bir zamanlar ocakta çok duyduğumuz, “milliyetçi hareket, cebimize bereket” tekerlemesi davanın neyin davası olduğunu hatırlamamı sağladı.

Yoruma kapalı.