Ankara’da ülkelerini temsil eden 10 büyükelçinin ortak açıklamasıyla başlayan diplomatik kriz en sonunda bulunan formülle çözüldü. Büyükelçiler adına yapılan yeni bir açıklamada 1961 tarihli Viyana Sözleşmesi’ne atıfta bulunuldu, Türkiye de bu açıklamayı makul buldu.
Formülle krizin içinden çıkılmaz bir boyuta ulaşması önlendi.
Krizin ulaşabileceği boyutun ne olduğunu biliyoruz: 10 büyükelçi ‘istenmeyen adam’ (persona non grata) ilan edilecek ve ülkelerine gönderilecekti; diplomaside mütekabiliyet kuralı olduğu için, böyle bir gelişmeyi 10 Batılı ülkenin başkentlerindeki Türkiye büyükelçilerini ‘istenmeyen adam’ ilan etmesi izleyebilecekti.
Ardından daha başka olumsuzlukların sekün etmesi de muhtemeldi.
Krizin çözülmesi, nasıl çözülürse çözülsün, tırmanacak olmasından hayırlıdır.
Viyana Sözleşmesi, esasen asırlardır uygulanmakta olan diplomatik ilişkilerle ilgili esasları o günün -1960’ların- şartlarında bir kurallar bütününe kavuşturmuştur. Sözleşmede ülkesini başka ülkelerin başkentlerinde temsil eden büyükelçilik mensuplarının ‘dokunulmazlığı’ vurgulanmakta, buna karşılık diplomatların bulundukları ülkede nasıl davranacakları da yine sözleşmede belirlenmekte.
192 devletin tarafı olduğu Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesi şöyle:
“1. Kabul eden Devletin kanunlarına ve nizamlarına riayet etmek, ayrıcalıklarına ve bağımsızlıklarına halel gelmeksizin, bu gibi ayrıcalıklardan ve bağışıklıklardan yararlanan her şahsın görevidir. Anılan Devletin iç işlerine karışmamak da bu şahısların keza görevidir.
“2. Gönderen Devlet tarafından kabul eden Devlet nezdinde yapılması misyonun uhdesine tevdi olunan bütün resmî işler, kabul eden Devletin Dışişleri Bakanlığı veya mutabık kalınacak başka Bakanlık ile veya aracılığıyla yürütülür.
“3. Misyonun binaları, misyonun bu Sözleşmede belirtilen görevleri veya diğer genel uluslararası hukuk kuralları veya gönderen ve kabul eden Devlet arasında yürürlükte olan özel anlaşmalar ile bağdaşmayacak bir tarzda kullanılmaz.”
10 Batılı büyükelçi ilk açıklamalarında ne demişti?
“Osman Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden dört yıl geçti. Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir.
“Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz.”
Ankara büyükelçilerin bu girişimini yargıya müdahale niyeti olarak değerlendirdi.
Yargıtay başkanı Mehmet Akarca, Anayasa’nın 138. maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir, talimat veremeyeceğini, genelge gönderemeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını” vurguladıktan sonra konuya ‘yargı açısından’ şöyle yaklaştı:
“Bahsi geçen sayın büyükelçilerin sıradan bir şekilde değil de adeta örgütlü şekilde bir araya gelerek, toplu şekilde bildiri yayımlamış olmaları Türkiye’de bağımsız yargıyı, bağımsız yargı mensuplarını, tüm hakim ve Cumhuriyet savcılarını, yüksek yargı mensuplarını derinden yaralamış ve üzmüştür. İnfiale neden olmuştur. Sayın büyükelçilerin bulundukları ülkenin hukukuna da bağımsız yargının verdiği kararlara da saygılı olmasını beklemek en doğal hakkımızdır.
“Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, 1920 yılında yaptığı konuşmada, ‘Milletlerin yargı hakkı, bağımsızlığının birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez.’ demektedir. Burada bağımsız yargıya hiçbir makam, merci, güç içeride veya dışarıda tavsiye ve telkinde bulunamaz, emir ve talimat veremez. Burada bulunan sayın büyükelçilerin de diplomatik teamüllere uygun olmayan bu davranışlarından büyük ve derin üzüntü duyduğumuzu belirtmek isterim.”
Hükümet üyeleri büyükelçilerin açıklamasına sert tepki verirken tepkilerin en serti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 büyükelçinin ‘istenmeyen adam’ ilan edilerek ülkelerine geri gönderileceğini, bunun yapılması için ilgililere talimat verdiğini söyledi.
Kriz böyle tırmandı.
Ortamı yumuşatmayı amaçlayan bir açıklama 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den geldi. Sözcü gazetesinden Deniz Zeyrek’e konuşan Gül, konunun daha fazla büyümemesi gerektiğini hatırlattı.
“Yapılan kabul edilemez. Ancak, Dışişleri zaten çağırıp gerekli mesajları vermiş. Adı üzerinde elçiye zeval olmaz. Artık bu konuyu çok daha büyük krizlere dönüştürmek ülkenin çıkarına değil. Başka krizlerin önünü açar. Bu işi Dışişleri Bakanlığına bırakmak, yeni problemleri ortaya çıkarmamak, çıkışı olmayan noktalara götürmemek lazım.”
Diplomasi bu noktada devreye girdi.
Önce, açıklamaya imza vermiş ülkelerden ABD’nin büyükelçiliği bir Twit mesajı attı. Mesajda, Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesi hatırlatılmaktaydı.
Mesaj şu:
“ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41. Maddesine riayet etmeyi teyit eder.”
Açıklamada büyükelçilerinin imzası bulunan diğer 9 ülke de ABD’nin mesajını benimsediklerini birer Twit mesajıyla duyurdular.
Türkiye diğer ülkelerin de benimsediği ABD’nin son açıklamasını ‘büyükelçilerden geri adım’ olarak yorumladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bugün aynı büyükelçilikler tarafından yapılan bir açıklamayla ülkemize yönelik bühtandan geri dönülmüştür. Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine vurgu yapan bu büyükelçilerin beyanlarında daha dikkatli olacaklarına inanıyoruz” dedi ve kriz de daha derinleşmeden sona ermiş oldu.
Geri adım mıydı son açıklama?
Bu sorunun cevabı ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Ned Price’ın krizin sona erdiğinin anlaşılması üzerine yaptığı açıklamanın şu bölümünde var:
“18 Ekim’de ortaya koyduğumuz açıklamanın Viyana Sözleşmesinin 41. maddesiyle tutarlı olduğunu dile getiriyoruz. Küresel ölçekte insan haklarına saygı için hukukun üstünlüğünü yaygınlaştırmaya olan bağlılığımızı teyit ediyoruz ve Türkiye ile Viyana Sözleşmesinin 41. maddesine uygun şekilde diyaloğumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.”
Önemli olan krizin sona ermesi.
Bakalım diplomasi dört yıldır tutuklu olarak yargılanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin hakkında serbest bırakılma kararı bulunan Osman Kavala için de bir formül bulabilecek mi…
[Günümüzde artık diplomatik gelişmeler yazışma yoluyla gerçekleşmiyor; ülkeler Twitter mesajlarıyla görüş açıklıyor, diplomatik krizler Twitter üzerinden çıkıyor ve yine Twitter üzerinden yapılan açıklamalarla sona eriyor.]
ΩΩΩΩ
Tutuklu hükümlü, hukuk yargı adalet,
..bilmezdim kelimelerin bu kadar kifayetsiz olduğunu.. bu kelimelerden hep korktuk mu acaba? Onun için mi “tebligat yada itiraz süresi” gibi okur yazarlık eğitimi almamız gereken konularıda belletemedik insanımıza?
Adam tutuklu! (Adam kazandı gibi oldu☺️), yani hukuk! Yani YARGI (yasama yürütme yargı) işleri.
Ama bizim ülke içini geçtim, dünya karışıyor bilimum kefere? seferber olmuş! Ne için?
-çabbuk bırakın onii mi diyor?
-yargıla oni bir an önce mi?
-yoksa adalete güveniyoruz, suçu ne ola ki?
*Herkese nasıl davranılıyorsa bizim adamı da öyle yargılayın diyorlar belkide?
Sonuç:buda biryerlerde birşeyler eksik dedirtiyor yine bize.?
Birileri bu köşelerde dolarla korkuttu.
Birileri Cumhurbaşkanı’nın kiminle kaşık atmaya kalkıştığını kendisine tehditle karışık aktarmak için, “Elçilerin arkasında Biden var” müjdesi(!) verdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da,
“Ülkeyi hızla uçuruma sürükleyen şahıs, bu sefer de ‘10 büyükelçinin ‘istenmeyen adam’ ilan edilmesi emrini’ vermiş. Açıkça söylüyorum; bu hareketlerinin sebebi milli çıkarları korumak değil, mahvettiği ekonomiye suni gerekçeler yaratma çabasıdır.”
Dedi mi bu sözleri Kemal Bey. Dedi
Türkiye’nin haklarını koruman gerekirken..
Belki de, siyasi iktidarın çok daha keskin açıklama yapması için, elini güçlendirmek adına, Cumhurbaşkanı’ndan önce “Kovun bunları” demen ve Erdoğan’ı sıkıştırman gerekirken..
Türk yargısına sopa sallayanları savundu mu? Savundu.
Büyükleçilerin saygısız açıklamalarına çok daha üst perdeden rest çekmesi gereken muhalefet partilerinin temsilcileri, adeta büyükelçilerin avukatları gibi açıklama üstüne açıklama yaparak ABD’ye, Almanya’ya, Fransa’ya destek çıktılar.
Bir fırsatı daha teptiler.
Millet bunların duruşunu not ediyor.
Kimsenin şüphesi olmasın
Anayassıada mahkemesinin durumu gözden geçirilmelidir.
Demirtaş, Kavala, Baydemir davalarında hak ihlali diyen varsa külahıma anlatsınlar. Haydi buyursunlar, FETÖ’cüler ile bölücüler ile ilgili süren mahkemeler kısa süre içinde sonuçlandırılmalıdır. Teröre yardım ve yataklık yapan vekillerin dokunulmazlıklarının süratle görüşülmesi gerekmektedir. Neyi bekliyoyor Anayasa mahkemesi.
Osman Kavala, 18 Ekim 2017’de yakalanmıştır. 22 Mayıs 2019 tarihinde Anayasa Mahkemesi hukuka aykırı demiştir.
Anayasa mahkemesinin tutumları sayesinde batılı devletler insan hakları makları adalet madalet diyebiliyor. Ortamı Anayasa mahkemesi hazırlıyor gibi görünüyor. Sonra bütün sorumluluğu iktidar çekiyor.
Evet belgesel seven aslan parçalarına soruyorum:
Aynı ülkeler toplaşıp neden ispanyol kralına tekme tokat dalmıyorlar, katalan siyasetçilerini mapusdamlarında çürütüyorsunuz diye???
Efendim?
O başka mı?
Nasıl başka?
Ee, bizimki de başka!?
Geçen hafta yaşananlar bakılırsa Mesele Kavala mavala değildi.
Bu sefer darbeyle iktidarı uzaklaştırmayacaklarını beyan ettiler zaten. Muhalefete oynayacaklardı.
Bir deneme yaptılar. Sonucunu izlediler.
Dün Beyaz sarayda dışışleri sözcüsü. Türkiye için not aldık tabirini kullandı.
3 Şubat 1932 günü ezan yasağının başlatıldığı Ayasofya Camii’nin üst katında toplanan Avrupalı büyükelçiler de yine İslamiyet’e karşı kazandıkları zaferi izliyorlardı.
Vesayetçi Türkiye’yi arayan Biden öncülüğündeki küresel sömürgecilerle ucuz yolla iktidar arayan Kılıçdaroğlu öncülüğündeki kifayetsiz siyasetçilerin oluşturduğu ittifak, ortak düşmanları olan Erdoğan’dan kurtulmak için daha nice içli-dışlı entrikalara başvuracaktır.
2012- 2013 tarihlerinde, cemaatin hükümetle savaşının mahrem yapıdan sivil yapıya kaydırdığı zamanlarda cemaat mensupları Erdoğan a uzun adamdan sonra Ebu Süfyan demeye başlamışlardı. Ne ki bu Ebu Süfyan meselesi diye sormuştum arkadaş dediğim zata. Münafık tarzında bir şeylerden bahsetmişti. Şaşırmıştım. Bu zaat daha 2-3 sene önce Akpartiye ve referandum için benden oy istemişti halbuki.
F.gülenin yıllarca yanında yetiştirdiği Adil Öksüz için, Adil mi o kim ben tanımıyorum demesinden sonra yanındaki diğer mollalar baya bir şaşkınlık geçirmiş olduğunu Ahmet Dönmez in yazılarından anlıyoruz. Ahmet Dönmez ve
Fehmi koru daha önce okumadığı için pişman olduğu Fuat Uğur bugünkü yazısı yine okumayanlar için pişmanlık içeren bir yazı yazmış.
“Günümüzün Süfyani Deccal’i Fetullah Gülen” diye.
Malum hikayenin sonundaki gibi “biz niye yedik bu b..ku?” diye sorasım geliyor.
Ama olan vatandaşa oluyor. Filler tepişiyor, ezilen çimenlerle karıncalar.
Non gratalıklar son anda bir tweet pardon hükümete can simidi attılar. Atmasalar mıydı? Adamların bizden 400 bilmem kaç milyar dolar alacağı var. Simit atmasalar bu alacaktan vazgeçmeleri gerektiğini en iyi onlar bilir. Bizim boğulmamızı değil sürünmemizi isterler. Biz derken halk tabi ki. Bahçelinin kebabçılarının işi kebap!Gerisi laf-ı güzaf.
Geçen yıl bu zamanlar 950 TL,
Şu an 3.050 TL.
Bu ithal kömürün tonu.
Benzine dün gece 44 kuruş zam yapıldı. Yarın gece 28 kuruşluk bir zam daha geliyor.
Bir çok vatandaşımız aynı tarifeden iki(2) kez benzin alamayacak.
Belki bazıları müteakip benzinini, bir değil 2-3 sonraki tarifeden alabilecek.
Yani depoyu dolurabilmiş, yada en azından yarım depo benzin alabilmiş ise, bir daha benzin almaya gittiğinde 2-3 belki de 4 kez zamlanmış tarifeden alabilecek.
Dün AKP li bir işadamı bana enflasyon oranını sorunca, “en az %30” dediğimde “senin piyasadan haberin yok” diyerek kendi girdi ve ürün fiyatlarını sayarak, “enflasyon en az %50” dedi.
ABD sözcüsü ne diyor?
Biz açıklalarımızın arkasındayız diyor.
Biz ne diyelim?
Verin mehteri.
ÖCALAN İÇİN Mİ GETİRİLDİ ?
“AİHM kararları Öcalana uygulanıyor, Kavala’ya uygulanmıyor” Cemil ÇİÇEK
O zaman şu soruyu sormamız gerekir.
AİHM ile ilgili düzenlemeler Öcalan için mi yapıldı.
Malum normal bir vatandaş için yönetmelik bile değiştirilmeyen ülkemizde, Öcalan için anayasa değişmişti.
İdam önce sınırlandırılmış, sonra kaldırılmıştı.
Sınırlandırılmada AKP yeni grup kurmuş komisyonda karşı oy kullanmıştı. Aynı komisyonda, şu anda herkese idam için ip fırlatan milliyetçi partimiz “evet” oyu vermeseydi, Anayasa değişikliği TBMM genel kuruluna gelemeyecekti.Haliyle değişiklik olmayacaktı.
İdam daha sonra bizzat AKP oylarıyla kaldırılacaktı.
“Me” kuşağı,
Cehaletin uşağı.
Sayın yk, bu bahsettiğin olaylar yaşanırken akparti diye bir parti yoktu, sonra da yoktu, akparti 2002 sonunda iktidara gelmişti, ondan sonra da bu anlattığın konular yoktu!?
Bu cümleyi;
“İdam daha sonra bizzat AKP oylarıyla kaldırılacaktı.” yı
neye dayandırarak yazdığını biraz açar mısın???
DÜN SABAH YOU TUBE DE ABDULLAH ÇİTÇİ BEY İ İZLEDİM .. SAYIN ÇİTÇİ NİN SÖYLEDİKLERİ AYNEN ÇIKTI … BÖYLE YORUMCULARA .. MİLLİYETÇİ ÜLKEMİZİN ÇIKARLARINI KOLLAYAN İLERİ GÖRÜŞLÜ AYDINLARA TEŞEKKÜR EDİYORUM ..
Beni en çok düşündüren Yargıtay başkanı Mehmet Akarca‘ nın sözleri oldu. Ayrı bir dünyada yaşıyor gibi. Insan haklarının devletlerin iç işleri olmadığı konusu ona hala yabancı galiba. Korkulacak bir durum.
Eski zamanlarda Karadeniz’in özellikle dağ köylerinin yolları yoktu, yollar yapıldıktan sonra da araba yokluğundan dolayı ulaşım yapmak pek mümkün değildi .
İşte böyle bir zamanda Temel hastalanmış , bir türlü doktora götürememişler !
Hoş doktor mu vardı ki götürseler de kim bakacaktı .
Uzun zaman evinde hastalıkla boğuşan Temel , nihayet Hakkın rahmetine kavuşur !
Mezar taşına da şöyle yazılır :
” Hastayum , hastayum tedum , inanmadunuz !
Aha şimdu oldim , ne oldi ! ”
İyi günler
Ayçiçek gümrük vergisi sıfırlanmış. Ayçiçek üretmekten aciz ülkemiz, bunlar ihracat şampiyonu olacaklar. Ya bi geçin, sizden birşey olmaz. Yandaşlar konuşun bir açıklama getirin. Yine kimi zengin edeceksiniz.
ülkemiz ayçiçek üretmekten aciz değil..çiftçi ürettiğini değeri ile satsın diye ithal ürünlere vergi konmuştu. Sanayici, hepsini yağ yaptı onu da ihraç etti. ülkeye döviz kazandırdı. Sanayicinin fabrikasında işleyecek ayçiçeği kalmadığı için ithalattaki vergiden vazgeçildi. Seneye Çiftçi daha çok ekecek. Çiftçiye zaten destek veriliyor. Hani son 10 yıldır ithal edilen cep telefonları için ödenen 35 milyar dolar var ya. Hah o para borç gelmişti. Hükümet onu yerine koymak için ihracatçıya , turizmciye destek olsun diye kuru yüksek tutuyor. Yoksa o pahalı mallar raflarda olmayacak , döviz olmadığı için. Bir malın pahalı olmasını mı istersin yoksa ucuz olup da olmamasını mı ?
Ender, hep eleştiriyorsun , bu memlekette hiç mi güzel bir şey yok yoksa kasıtlı olarak mı karalıyorsun?
35 milyar dolar parayla 35 ayrı telefon fabrikası kurulur, dünyaya satılır, hem istihdam artırılır hem de döviz ihtiyacı karşılanır. Bir de AR-GE için fazladan para kalır. Ama üretimle kim uğraşacak efenim hazır alıp kullanmak varken.
35 milyar doları borç alıp onu da dışarıya verdiler, ay çiçeği yağı satıp o borcu ödeyecekler hemi. Yağ satmak için de yeterli ayçiçeği üretimi olmadığı için mecbur ithalatı kolaylaştırmak için gümrük vergilerini sıfırladıkar. Peki kim ithal edecek ay çiçeğini. Reisin bir yakını dururken kim gümrüksüz ithalat yapabilir?
Akpartililerin kendi izah edemediklerini ve izah edemedikleri için de kendi aralarında kavgalar verdikleri meseleleri siz mi izah edeceksiniz millete Ahmet bey?
Bizim oralarda ‘ Ba’de Harab-ül Basra ‘ anlamında kullanılan bir deyiş vardır :’Öküz uçurumdan uçtuktan sonra ..’
Viyana sözleşmesinin 41. maddesine bağlılığı ‘teyit etmek’ , yayımlanan bildirinin nesini düzeltiyor acaba !
Bir özür mü var, bir düzeltme mi var, bir yanlış anlaşılma beyanı mı var ; hiç biri yok !
Aksine ; demokrasi , hukukun üstünlüğü,insan hakları vs. var .
O halde biz neyi ‘olumlu’ bulduk acaba !
Bu , yel değirmenlerine saldırmaktan başka bir şey değil!
Bütün bunlara rağmen sonuç kötü mü oldu , hayır ; hayırlı olmuştur !Bir büyük beladan dönmüş olduk !
Selamlar ,iyi günler
Kendileri Twitter’la yatıp Twitter’la kalkıyorlar. Ama milletin sosyal medya kullanımına yasak getirmeye çalışıyorlar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Ama bunlar böyle sabah söylediklerinden akşama kadar on kere çark ederler. Olan da gariban yandaş takıma olur. Onlar nasıl kıvıracaklarını bir türlü öğrenemediler. İşte dün atıp tutuyorlardı, kelleleri alınsın bilmem ne, şimdi hepsi ortadan toz, ara ki bulasın.
guclu devletler imparatorlarin hepsinin temeli adalet olmustur. ADALET in olmadigi bir devlet ve adaleti icselestirmemis bir millet hic bir zaman guclu olmayi beklemesin. OSMAN KAVALA eger gizli isler pesindiyse bunu onleyecek ve takip edecek olan mit tir guvenlik gucleridir. onlarda becerilerini sergileyip osman kavala yi gizliden takip edip arka bahce islerini etkisiz hale getirip delileri mahkeme onune koyup hapis cezasi verme isini mahkemelere birakmalidirlar. mahkemeler berat vermisse yapacak bisey yoktur.
sayin mehmet akarca ust yargi mensubu olmus bir hukukcu olarak AIHM min kararlarinin bu ulkede gecerli oldugunu bildigine gore AIHM de mahkeme olarak saygi ve kararlarina saygi gosterilmesini gerektigini bilyordur. o zaman neden korumaci davranip sadece TÜRK yargisini kayirmaktadir. hakimler objektif ve tarafsiz olmak zorunda degil mi?
bi karar alinirken kimin ne tepki verecegini hesaplamamissaniz bu hanenizdeki eksi demektir. karsi tarafi suclamaya gerek yoktur.
ADALETSIZLIK BU ULKEYE ZARAR VERMEKTEDIR…
Dur yolcu!!!
“guclu devletler imparatorlarin hepsinin temeli adalet olmustur.”
Çinde de öyle mi olmuştur, yoksa gelişi güzel sallıyor musun?
Mübarek hepsi de avukat kesildi başımıza…
Kalanı da “tiyatro” eleştirmeni oldu zaten:)
bir saçmalık daha bitti, elhamdülillah.
lakin olanları değerlendirecek bir aklı selime ihtiyaç var.
AB ve ABD deki türkiye gündemi,
gri liste,
uyuşturucu trafiği ile ilgili ülkemize yapılan ithamlar,
elçilerin açıklamaları,
viyana sözleşmesine yapılan atıflar..
hazırlıklı olalım, olmalıyız
bunların arkası ekonomik yaptırımlar gibi duruyor.
bu işin şakası yok,
coğrafyamıza bakarsak işin ciddiyetinin boyutları daha iyi anlaşılır herhalde.
aklı selime ihtiyacımız her zamankinden çok.
Diplomasiyi unuttuk mu?
Türkiye’yi idare edenlerin en iddialı oldukları konuların biri de dış politikaydı.
Yıllarca ‘komşularla sıfır sorun’ diye beyanlarda bulundular ve bu sözlerin karşılığını da ‘iktidar’ olarak aldılar. Ancak bu politika sağlam temellere oturtulmadığı için iş gele gele; ‘bütün komşularla baştan sona sorun’ halini aldı.
Komşularla ve hatta mümkünse bütün dünya ile ‘sıfır sorun’ olması elbette arzu edilen bir durumdur. Ancak bu, iyi planlanmış ve diplomasinin öne çıktığı bir dış politika ile mümkün olabilir. Her gün değişen dış politika anlayışıyla ‘sıfır sorun’ halini devam ettirmek mümkün olmuyor.
Hatırlanacağı üzere gündemde “10 ülkenin büyükelçisini ‘istenmeyen adam’ ilân etme” çalışması var. Eğer verilecekse bile böyle önemli bir kararı bir kişi mi verir? “ 10 ülkenin büyükelçisini göndermek için çalışma yapılmasını emrettim” manasına gelen bir beyan, ‘meclis’ ve ‘birlikte karar verme’ ile yan yana gelebilir mi?
Dünyanın geldiği nokta bakımından bazı konular artık ‘iç işleri’ olmaktan çıkmış durumdadır.
‘İnsan hakları’ da bunlar arasındadır. Bir ülkede insan haklarına aykırı işler yapılıyorsa ‘yabancı ülke’ler de o konuda görüş beyan eder hale gelmiştir. Aynı şekilde ülkemiz de icap ettiğinde başka ülkelerdeki ‘insan hakları ihlâlleri’ hakkında görüş beyan ediyor ve hatta insan haklarını ihlâl eden ‘yabancı ülke’leri kınıyor.
Haklıdır, çünkü artık ‘insan hakları’ meselesi bütün insanlığın ve dünyanın meselesidir.
Bazıları diyor ki, “Büyükelçiler bu işlere niye karışır.” Belki bu tepkiler kulağa hoş gelebilir, ama işin aslı ve esası ‘insan hakları’ olunca sınırlar ikinci plana itiliyor. Hem, kişilerden bağımsız olarak büyükelçiler Türkiye’nin de uymayı çok önceden kabul ettiği ve ‘anayasadan da üstün’ gördüğü AİHM kararlarını hatırlatmış oldu. Bunları ifade etmek, büyükelçileri savunmak değildir. Acaba bu ‘kriz’ sonrası atılması icap eden ilk adım bu muydu? Yoksa öncelikle diplomasi yolları kullanılarak elçiler ya da temsil ettikleri ülkeler nezdinde çalışma yapılması mı icap ederdi?
Musa bey madem insan hakları, yargı içişleri olmaktan çıkmış; bu on ülke bir olup ispanyanın katalanlara yaptıklarını da bi kınasınlar, parmak sallasınlar da görelim!?
Efendim?
Ama ispanya ab üyesi mi?!
Eee???
Özellikle son 5-6 senedir uluslararası hukuk profesörleri; “Türkiye demokrasi ile yönetilen batı ülkeleriyle çok güçlü hukuki bağlarla bağlı bir ülke” diyorlar. Bunu vurgularken de ‘Türkiye uluslararası kurumlarla göbekten bağlı’ tabirini kullanıyorlar ve devamla: “Türkiye ise anlaşmalarla kabul ettiği ve üyesi olduğu, bazılarıyla da kurucu ortağı olduğu uluslarası hukuku ihlal etmeye devam ediyor. Bu ihlaller ilelebet devam edemez elbette, günün birinde yeter artık deyiverirler. Korkarım ki; Türkiye uluslararası hukuk ihlalleri yüzünden ileride bir gün uluslarası bir dış müdahaleyle karşı karşıya kalabilir” şeklindeki uyarılarını yıllardır tekrarlayıp durdular.
Devleti yöneten zevatın bu uyarılardan haberlerinin olmaması mümkün değil. Elbette onlar da böyle bir müdahaleyle karşılaştıklarında karşı hamle olarak bir takım planlarının olması gerekir. Yani benim beklentim böyleydi en azından.
Bu gün o müdahalenin olduğu bir gün ve iktidarın hiç bir planının olmadığı da ap açık ortada. Tevekkeli gene o beğenmediğimiz Batılılar idarecilerimiz için “bir çıkış köprüsü” kurdular da o köprüden geçerek kriz şimdilik aşılmış görünüyor. Peki her zaman biz size köprü olamayız derlerse ne olacak?
Yani sence Erdoğan’a Batılılar ne zamana kadar köprü olmaya devam edecekler? Seçimlere kadar mı? Yoksa devamı da gelecek mi?
Baran bey katalanlara kan kusturan ispanyol devleti uluslararası mevzuata göbekten bağlı değil mi yani???
ispanyolların “dış güçler bize saldırıyorlar, avrupalılar müslüman olduğumuz için bizi istemiyorlar, NATO’un hedef misyonu müslüman dünyası” gibi iddiaları var mı?
yıllardır bu cümlelerle siyaset yapıp da dış güçler müdahale edince de frene basıp hız düşürüyor, geri adım atıyorlar mı?
İYİ parti ve Deva partilerinin de cumhur ittifakına katılarak evet oylarıyla meclisten geçen tezkere metninde yer alan “… yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiyede bulunmusı…” ifadesi ne anlama geliyor? hangi yabancı askeri kuvveti çağıracak Erdoğan?
NİÇİN ATEŞLENİP ALEVLENDİRİLDİ?
Görünen o ki bütün anketlerde AKP’nin hızla erimesine, “millet ittifakı”nın yükselmesine, “tek kişilik ucûbe sistem”e karşı “parlamenter demokratik sistem”de işbirliğindeki muhalefetin yüzde 60’lara varmasına karşı yine gündem saptırılmak isteniyor.
Her seçim ve referandum öncesinde olduğu gibi yine “Ey Amerika!” – “Ey Almanya!” restlerine benzer restlerle yine iç kamuoyuna “mesaj” vermek peşine düşülmüş. Ekonomiden eğitime, sağlıktan tarıma ve duvara toslayan dış politikaya içteki yıkımın üstü örtülmeye uğraşılıyor.
Ayyuka çıkan yolsuzlukların, hırsızlıkların, rüşvetin, gasbın, zimmetin, talanın, üst düzeye ulaşan uyuşturucu ticareti ve kaçakçılığının, dolar garantili “yandaş şirketler”e on milyarları peşkeşin, yüz milyarları yurtdışındaki “vergi cennetleri”ne kaçırmanın, kara para aklamanın konuşulmaması için.
Sayın Koru ,
Asıl sorgulanması gereken soru , bayram değil , seyran değil eniştem niye beni öptü ki ifadesinde mevzu bahs olunan irdeleme mantığıdır.
Bu on ülke büyükelçileri bu mesaja onay vermişler ve yayınlanmış . Bu büyükelçiler Osman Kavala yı şahsen tanırlar mı ? Neden tek bir şahıs ile ilgili açıklama yapma ihtiyacı hissettiler ? Demokrasi ve insan hakları konusunda bu kadar hassas iseler başka konu mu bulamadılar ? Sayın Erdoğan ın bu konuyu siyasi platforma çekebileceğinden bu kadar habersiz olabilirler mi ? Bir bardak suda fırtına koptu sonuç oldu ?
Bu arada kablo tv de syriatv yayına dahil edildi. İran sınırında kaçak Afganlar anadan üryan soyulup her şeyleri alınıp gerisin geri gönderildi .
Neler oluyor ? bilen beri gelsin de anlatsın .Sen de değil Ender . Sen dar pencereden yanlı bakıyorsun !!
Hasan Günay dün kaliteli paylaşımlar yapan Ahmet Melik gibi sürekli yazan eskileri isterük deyu tutturuyordun,şu bizim anlayamadığımız kaliteli yorumu bir izah et de hayrına bir iş yapmış ol be birader.
Hayri bey isterseniz sevabına ben yardımcı olayım size, çünkü;
“şu sizin anlayamadığınız kaliteli yorumu” hasan bey hiç anlayamaz ki açıklasın!
Şöyle ki;
Melik bey bu “On küçük büyükelçi!” olayı da nerden çıktı, hani şu bi ara ansızın çıkıveren “104 dalmaçyalı amiral” gibisinden bir dümen mi var ki yine diyor?
Organize işler filan olmasın, onlar dışardan siz/truvalar içerden, birlikte iyi salladık falan gibisinden yani, anlarsın ya?
Umarım yardımcı olmuşumdur size…
Aktivist ressam Gökçe Erhan’ın evini yakmışlar. Tek başına İstanbuldan Sürmene’ye memleketine gelip, balıkçılık adına yapılan çevre katliamına karşı eylem yapmasına engel olamayan korkaklar yapmışlardır elbette. Gerçekten memlekette bir tek kadınlardan umudumuz var. Onlar bu ülkeyi kurtaracaklar. Hepsinin ellerinden öpülmeli. Daha fazla etkin görevlere gelmeliler. Bu erkek egemen otokrasiyi yıkana kadar yılmak yok.
Yandaşlar hadi çark edin de görelim. Atıp tutuyordunuz, atılsın bunlar diye. Büyükelçiler af diledi affettik falan deyin canım. Öyle olmasa da. Tv’de bir salak iyice kendini kaybetti, Osmanlı zamanında olsaydı o elçinin kellesi alınırdı dedi resmen. Moderatör hanım afalladı, aman efendim olur mu bu zamanda falan diye kem küm etti. Tam bir rezalet memleketin hali.
Keskin sirke küpüne zarar! Ender arkadaş, istersen iran ve afganistanda olduğu gibi abd elçiliklerini yakalım ne dersin?! Ondan sonra da müttefiklerimizin evini yaktılar diye veryansın edersin değil mi?
Büyükelçilere alkış tutanlar Yunanistan’ın batı Trakya için uygulamadığı kararlar icin neden açıklama yapmadığını sorgulamiyorlar.
Zor bir cografyada yaşıyoruz.Bati üzerimize geliyor yunanistani koç başı olarak tıpkı 1900 lerdeki gibi kullanıyor.
Çok dikkatli olmalıyız.
İktidarı muhalefeti birlik olmalıyız.Gidisat hiç hoş değil.
Belgesel izlemiyor olmalısınız; yaralı ve güçsüzlere, aslan bile olsa diğerleri yiyecek gözü ile bakıyorlar. Son yirmi yılda yönetici ve yandaşlarının söylediklerinin aksine her konuda güçsüzleştik. İnsan hakları, adalet, özgürlükler, ekonomi… Üstüne üstlük gereksiz bir şekilde, olduğumuzdan güçlü görünmeye çalışarak herkese dayılandık. Başta komşularımız olmak üzere herkesten düşmanlık derecesinde uzaklaştık. Yönetim, kendinden insan olarak, konum olarak, yasalar karşısındaki durumu olarak hiç bir farkı olmayan diğer parti ve partilileri her gün hain ilan edip aşağılarken nasıl birlik olunacak. Birliğimize en çok zararı verecek ne idüğü belirsiz kontrolsüz mültecilere kucak açıp kendi insanını dışlayarak nereye varılabilir?
Hataların hesabını seçimde sorar hesabı keseriz şimdi adam seni mustemleke yerine koyuyor sen adamı haklı buluyorsun.Disariya karşı yek vücut olunur.
Hangi ülke yeterince insan haklarını uyguluyor.En temel hak yaşam hakkıdır milyonlarca dinin ölümüne sebep olacaksın sonra bize ders vermeye kalacaksın.İrakta Afganistan’da ölenlerin hakkı yokmu ona neden ses çıkarmıyorlar.
Çünkü Türkiye’de seçim konuşuluyor ve dış güçler Türkiye’de otoriter rejimin devam etmesini istiyorlar. Bunu da Türk halkının rejimi savunmalarını sağlayacak şekilde açıklamalarla yapıyorlar bence.
Neden Türkiye’de otoriter bir rejim istiyorlar?
Çünkü batı ülkeleri sınırları Türkiye’den başlıyor ve Türkiye’nin sıkı diktatöyal politikalarla batı ülkelerinin sınır muhafızlığını yaptırmaya çalışıyor olmalılar. Bu durumda Türk halkı nasıl davranmalı? otoriter politikalara karşı birleşip oyuna gelmemeli bence. Yoksa gene mi yanlıyorum.
Önce büyükelçileri gönderin ondan sonra bakalım. Sizinle yola çıkan yolda kalır. Sizi de bıraktıkları gibi. Nasıl çark edeceksiniz onu da görelim önce 🙂
“Büyükelçilere alkış tutanlar Yunanistan’ın batı Trakya için uygulamadığı kararlar icin neden açıklama yapmadığını sorgulamiyorlar.”
sorguluyoruz öyle bir sorun var ve hükümet Dünya Kamoyuna getirmiyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti suçludur.
Düğünlerde çok içip etrafa ses ve davranışları ile zarar verenlere “Sen aslansın, sen kralsın” diye sakinleştirirler. Kahvede, mahallede (bir toplulukta) kabadayılık eden zavallıları da…
Yandaş gazetelerde zafer, gurur, geri adım attırdık başlıklı yazıları görünce insan bir hoş oluyor. Bunları yazanlar hangi ilkokulu bitirdi diye. Adamlar ” Altında imzanız olan anlaşmalara uyunuz lütfen” demişlerdi. Birileri mızıkçılık edince “Biz anlaşmalara uyuyoruz” dediler. Her iki bildiride ne tehdit ne santaj ne de geri adım vardır. Yarası olan gocunuyor. Sonra da “acımadı ki acımadı ki” diye seviniyorlar. Yazık.
Ülkemiz bu akıl dışı yönetim modelini acil olarak terketmek zorunda. Türkiye 80 milyonluk büyük bir ülke. Karşı karşıya olduğu problemleri bir kişinin keyfine göre karar vermesi ile çözemez. Her gün bir başka krizle yatıp kalkıyoruz, bunun sebebi bu saçma yönetim sistemi. Tüm göstergelerin başaşağı gitmesinin, ekonominin, faizin, enflasyonun ve her türlü problemin sebebi kurumların yok edilmesi, kararların bir kişiye ve onun kim olduğu, liyakatının ne olduğu belirsiz az sayıdaki yetersiz danışmanına bırakılmasıdır. Bu danışman etiketli, bazılarını iyi tanıdığımız, yeteneksiz danışman grubu ülkeyi oyuncağa çevirmiş durumda. Kararlar bu kişilerin yetersiz analizleri, ideolojik ve muhtemelen kendi ceplerini kollayan tavsiyeleri ile alınıyor. Olan hepimize oluyor. Birkaç hafta içinde yüzde 15 fakirleşmemizin sebebi bu.
Bu küçük çıkar grubunun ipliğini pazara çıkarmak ve bu ucube sistemi bir an önce defetmek zorundayız.
Bu danışmanlardan birisinin profilini Peker ortaya koymuştu. Diğerini de ortaya dökmek medyanın sorumluluğu. Ama nerede öyle medya, ara ki bulasın. Hepsi hazırcı.
Blöf olduğunu söylemiştim. Nitekim öyle oldu. Büyükelçilik görüldüğü gibi bildirisinin arkasında duruyor. Hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakkı diyor. Ortada bir hukuksuzluk var ve bu giderilene kadar susmak yok. Her platformda bu hukuksuzluklar kınanacak; insan olmanın, hakkın ve hukukun gereği bu. Hatırlatalım, Türkiye tek adamdan büyüktür.
Yoruma kapalı.