Hukuk alanında 1987 öncesine dönüş.. İyi de o dönemde mağdur ve mazlum olan muhafazakar kesim değil miydi?

62
Reklam

Mahkeme Gezi Parkı olayları ile irtibatlı olduğu iddiasıyla 785 gündür tutuklu bulunan Osman Kavala hakkında savcının mütalaası istikametinde “Tutukluluk halinin devamına” kararı verdi.

Oysa Türkiye’nin yargı hukukunun bir parçası olarak kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kısa süre önce Osman Kavala’nın yargı sürecinde ‘hak ihlali yapıldığı’ görüşünü benimsemiş ve kendisinin tutukluluk haline derhal son verilmesini istemişti.

AİHM kararının gereğinin yerine getirilmemesi ile hukuk alanında yeni ve sonucu belirsiz bir yol açılmış oluyor.

[HDP’nin eski eş-başkanı ve cumhurbaşkanlığı seçiminde adayı Selahattin Demirtaş hakkında da benzer bir karar vermişti AİHM; onunla ilgili olarak serbest bırakır gibi yapılıp başka bir davadan yeniden tutukluluğunun devamı sağlanmıştı. Bu defa doğrudan AİHM kararı tanınmamış oldu.]

Şunu hemen söylemekte yarar var: Silivri mahkemesinin kararıyla ortaya çıkan yeni durum konuyu Osman Kavala’nın şahsından çok daha ileri bir noktaya taşımış bulunuyor. 

Darbeleri geçersiz kılmak için Özal…

Türkiye’nin 1980 askeri darbesinin etkilerini hala üzerinde hissettiği bir dönemde, Turgut Özal’ın, sivil siyasetin önünü açmak, hukuk alanını keyfi uygulamalardan uzaklaştırmak ve bu arada Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri tazelemek amacıyla başlattığı bir dizi icraattan biriydi AİHM’ne bireysel başvuru yolunun açılması.

Dün gibi hatırlıyorum: Özal’ın “Bundan böyle Türk mahkemelerinde adil yargılanmadığını düşünenler AİHM’ne başvurabilecekler” çıkışı (1987) ve ardından Avrupa Topluluğu’ndan sorumlu devlet bakanı Ali Bozer’i mahkemeye göndererek ülkemiz adına başvuruyu yaptırması devrim niteliğinde bir gelişme olarak karşılanmıştı.

Reklam

Pek çok insan o günden sonra bu haktan yararlandı.

Özal’ın o dönemde birbiri ardına gerçekleştirdiği Avrupa ile Türkiye’yi uyumlu hale getiren adımlardan yalnızca biriydi AİHM’ne bireysel başvuru hakkı tanınması. İnsan hakları ihlallerini incelemek üzere Meclis’te bir komisyon oluşturulması, işkenceyi yasaklayan Birleşmiş Milletler sözleşmesinin onaylanması, Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. maddelerinin kaldırılması, idam cezalarının uygulanmaması hep aynı dönemde gerçekleştirilmişti.

AİHM’nin aldığı bir kararın yerel bir mahkeme tarafından kabul edilmemesiyle yeniden 1987 öncesine dönülmüş bulunuluyor.

Mahkemeler daha önce de, AİHM önünde meydana gelen yığılmaları ortadan kaldırmak için Anayasa Mahkemesi’ne verilmiş olan bireysel başvuru hakkını tanımayan kararlar alabilmişti.

“Son kararın Osman Kavala’yı aşan bir anlamı var” derken bu yeni durumu kast ediyorum.

Türkiye kendisini haklar ve özgürlükler alanında Avrupa hukuku ile uyumlu bir ülke olmaktan uzaklaştırıp giderek farklı bir kulvara yerleştiriyor.

1987 öncesinde zaten var olan ve çerçevesi darbeci kadrolar tarafından belirlenmiş ’bize özel’ bir hukuk anlayışı kulvarına…

O anlayışa uygun hukuk uygulamalarının toplum için ne anlam taşıdığını yaşı müsait olanlar ile siyasi tarihimizin o dönemlerini okuyarak öğrenmiş olanlar iyi bilir. Övünülecek dönemler değildi o uygulamaların mevcut olduğu dönemler. En büyük çileyi çeken ve mazlumiyeti yaşayanlar ise, AK Parti’nin içerisinden çıktığı muhafazakar kesimdi.

Reklam

Bundan bir adım ilerisi, AİHM’nin 1989 yılında anayasaya hüküm olarak girmiş yargı yetkisinin iptal edilmesi olabilir.

Galiba bu gidişle o da gecikmeden gündeme gelecek.

Bu gidiş kötü

İyiye doğru bir gidiş mi bu?

Hiç sanmıyorum. 

Endişem, bugünlerde anayasadaki açık hükümlere rağmen açılan AİHM ile Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru haklarının yerel mahkemeler tarafından tanınmama yolunun, yarınlarda, bugün bu yolu açanlar aleyhine kullanılabilecek olmasıdır.

Yerel mahkemelerde hakkını alamadığına inanan insanlarımız anayasanın tanıdığı haktan istifadeyle önce AYM’ye bireysel başvuruda bulunuyor, oradan da tatmin edici bir karar çıkmaması durumunda AİHM yolunu tutabiliyordu.

Böyle ikili bir hakkın varlığı bile yerel mahkemeleri daha dikkatli olmaya zorlayıcı bir unsurdu. Bu çifte hakkın varlığı sayesinde yerel mahkemelerin aldığı kararların daha hukuka uygun hale geldiği fark ediliyordu.

Daha önce askeri darbelerin daralttığı hukuk alanını açmak için başvurulmuş bu yolun bu defa 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası dönemde yeniden daralmaya uğratılmasını talihsizlik olarak görüyorum.

Osman Kavala’nın tutukluluk halinin AİHM kararına rağmen devam ettirilmesinin genellikle siyasi etkilerle yapıldığı eleştirileriyle karşılandığı görülüyor. 

Siyasetin yargıya karışması düşünülemez bile. Düşünülmemesi gerekir. Eleştiriler ise, üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.

İyi yolda değiliz ve bu yeni yol dengelerin en ufak bir değişiminde onu açanları zor duruma düşürebilir.

Bu yoldan dönülmeli.

ΩΩΩΩ

Reklam

62 YORUMLAR

  1. Ne iktidarın argümanlarıyla, ne de Gülen-Büyük Abiler Çetesi’nin argümanlarıyla konuşuyorum: Kürdünden Türküne, sol-demokratından dindar muhafazakarına ve Cemaat tabanındaki onbinlerce insanın üzerinde hemfikir olduğu gerçekten yola çıkarak diyorum ki, Gülen ve Cemaat’in yönetici kliği, devlet bürokrasisinde iktidar sahibi olabilmek için her yola başvurmuş çetelerden birisidir. Çeteler savaşında kaybeden olmuş, savcısından bölge imamına, ekran yüzü gazetecisine vs. kadar tüm yönetici kadrolarıyla Türkiye’yi boşaltarak yurtdışına geçmiş, masum Cemaat tabanını kirli savaştan galibiyetle çıkan seküler milliyetçi-ulusalcı-perinçekçi çetelerin önüne atmıştır kendi suçlarının görülmez kılınmasını sağlamak için. “Bakın devletinize bağlı iyi ve masum insanlar olduğunuz halde sizlere ne zulüm yapıyorlar, ne iftiralar atıyorlar. Bize yaptıkları da bu.” Amaç bunu söyleyebilir durumda kalmak.

    Geç sen şu mahkemeyi bu mahkemeyi: Bütün Türkiye halklarının aklında ve vicdanında yargılandınız. Hüküm açık ve oybirliği ile verildi: Gülen ve Büyük Abiler kliği karanlık bir çetedir.

    Zulme uğrayan Cemaat tabanının acılarının arkasına saklanıyorsunuz. Benim gibi iktidar muhaliflerinin arkasına saklanıyorsunuz. Ahmet Altan’ın arkasına saklanıyor, Erdoğan iktidardan gittikten sonra meydanın yine size kalacağı düşüyle karanlık ininizde bekleşiyorsunuz.

    Beklentiniz gerçekleşmeyecek. Türkiye, hükmünü verdi. Gülen Cemaati’nin yazgısı kültleşmek, Erdoğan’ın çakma AK Partisi’nin yazgısı tasfiye.

    Türkiye, ayaklarına yapışmış bu ikisinden de kurtularak kendi kitle partilerini inşa etmeye ve yola devam etmeye karar verdi.

    Sizlere geçmiş olsun.

  2. Gezi olaylarından sanırım bir hafta kadar önce tatil için Türkiye’ye gelmiştik. Havalimanından Metroyla Otogara oradan da otobüsle Anadolu’ya geçmeğe çalışıyorken bütün yol yorgunluğumuza rağmen pencereden İstanbuldaki yıldan yıla olagelen değişimleri pencereden seyrediyorduk. İstanbul değişiyordu, bazı yönleriyle haddinden fazla gelişiyordu; ilk göze çarpan şey yol kenarlarında beton binalardan nefes alan/fırsat bulan kısımlarda yeşillik ve çiçekler/özellikle lalelerin şehre suni bir makyaj/dudak boyasından öte rengarenk tabii bir güzellik arzetmesiydi. Pek değişmeyen şey nereye baksan sel gibi bir trafik ve insan kalabalığı idi… Yol boyunca daha uzaklara baktıkça klasik beton yığınlarından oluşan monoton manzaralar ve ara ara mantar gibi bitmiş binalar göğü delmek istercesine yükseliyordu. Gelişmeler, düzenli bir düzensizlikle sarmaş dolaş olmuş vaziyette manzara türü.. Hızlı gelişme telaşıyla geçen zaman içersinde Istanbul’un entropisi fazlaca artmış şeklinde düşünürken yorgunluktan ara sıra uykuya dalıp çıkmaktaydım.

    Uyandığımda yolculuğun ilerlemiş olduğu manzaraların çabucak değişmeye başlamasından belliydi. Yolculukta Avrupa İstanbul’u bitmiş, kurak ve bakımsız yörelere girmiştik.. Nem zafiyetiyle olsa gerek ülkenin cilt bozuklukları ve bruşukluklarından mustarip sararmış bir bitki örtüsüyle karşı karşıya idik. Beslenememiş, gürbüzleşememiş, adeta bakımsızlığa terkedilmiş Anadoluda ilerliyorduk! Ancak, yol boyunca her ne zaman dere yatakları ve sulak kısımlara denk gelinse yeşilliğin/güzelliğin de fışkırmış olduğu gözden kaçmıyordu…. Kah penceremizden ülkeyi seyrederek, kah uykuya dalıp çıkarak varacağımız yere varınca bir oH çektik.

    Yorgunluğumuzu giderdik aradan geçen 3-5 gün sonra “Gezi Olayları” patlak vermiş. Dünyada sesini duyurmuştu… Gelen epostalar var. Yabancı arkadaşlar soruyor İstanbulda neler oluyor? Sanki Avatar’daki gibi bir çevre katli var. Neden ağaçlar kesiliyormuş buna direnen halk neden orantısız güç kullanılarak cezalandırılıyormuş… Dışardan görülen manzara böyle. Dedim ki burası Türkiye, olay, çevrecilerin arasındaki radikaller ve devlet bünyesindeki radikallerin birbirine meydan okumasının bir başka örneği ….

    *******
    …..
    Dedim ki provokasyon bu, dozu aştı,
    Şiddete karşı şiddetle olay şaştı!
    Çevre hassasiyeti var, bu tamam da
    Devletin müzmin sicili buna bulaştı!…
    …..
    *******

    Meraklanıp eposta yollama zahmetinde bulunan bu yabancılar Türkiyeye pozitif ilgi duyan ilk fırsatta görmek istediklerini beyan eden ve ülkelerindeki orta tabakanın oldukça üstünde insanlar. Henüz bu ziyaretleri gerçekleşemedi (eh belki ileride olabilir diyelim). Neticede, wikipediye baktım, ülkenin “topyekün gezi-zekalılık bilançosu” sayıları 20 civarında ölü, 3-4 bin kişi tutuklu… Üstünden yıllar geçti. Ortam ibret almak için sakinleştirileceğine, hala karşılıklı suçlama, ayıkla pirincin taşını…

    *******
    …..
    Bütün sorumluluk radikallerde,
    Yuvalanmışlar çünkü hemen her yerde…
    Şiddete karşı şiddet, biber gazı mı
    Çaya çorbaya limon gibi, her derde?
    …..
    *******

  3. 15 Temmuz 2016 dan bir müdet sonra Fehmi bey, Bizim meydan okuyan siyasetcileri uyaran bir yazi yazmıştı.
    Hatırladığm kadari ile cemaatin dişarda boş durmadığına dair yetkileri uyaran bir yazı idi
    O yazıda uyardığı konular, şu an harfi harfine gerçekleşmiş durumda.

    Şimdi o zaman gerçek cemaat mensupları, eğer kendilerini emirle yargılayanlara karşi savunsaidiler, ve meydanlara dökülüp bağırip çağırsa idiler Allahın lutfu 15 Temmuzun TÜrkiye Cumhurriyetinin Tayip Cumhurriyetine dõnüşmesini önünü açtığını dünyaya anlatamazdılar ve o çamur onlara yapışırdı bir dahada kendilerini kurtaramazdılar. Onların susması tuzağı kuranlari deşifre etti. Eğer bunlar kafalarıni değilde dillerini çalıştırsa idiler. kendilerine kurulan tuzağa
    O tuzaği kuranlari düşürmeyi başaramazdılar.

    Daha sora ne oldu?
    15 Temmuza hiç bir devleti inandıramadıkları gibi bazi inanmiş vatandaşlarda sonradan sorguladılar.

    Şimdi Fehmi beyin bu yazısıni okuyanlar ve yetkililer düşünseler Türkiye düştüğü Uçrumun dibinide deldiler ve çamurda boğlmaya doğru hızlı ilerlediklerinin farkına varirlar.
    BIZDE doğrulara inanmak gibi bir seviyeye henü ulaşmamışız.
    Her zaman birbirimize düşerek soyguncuların biraz daha cep doldurmalarına yardımcı oluyoruz.

    Şizofreni iliklerimize kadar işlemiş biz daha o hastalığa kara sevda çekiyoruz.

  4. Adalet mi arıyorsunuz,dünyada herkes adalet arıyor ama bulana saygı duymak lazım.Bizim ülkemizde bizde adalet arıyoruz, üstadımızda adaletten yakınmış,bizim ülkemizde her 10 yılda 1 darbe arkasına ekonomik kriz…Doğruyu yanlıştan ayırana 10 yıl geçiyor yine darbe.Darbe ortamlarında adalet bulmak biraz zor.Alıştık böyle yaşamaya ,bulana aşk olsun.Kaderimiz diyip yaşıyoruz işte.Herkese iyi akşamlar.

  5. Bernar. Bey! Sizin ve Hakan beyın bu konuda ilk yazılarınız hariç, diğerlerinin uzun olmalari nedeni ile okumadım. Genelde uzun yorumlari, vaktim olmadığından dolayı okumiyorum.

    İlk olarak şunu belirteyim! Hayatımda F Gûlenin ne vaizlerini dinledim nede videolarını izledim, nede kitaplarını okudu…..
    Yalnız dünku videoda geçen konuşmayi yazdığınız o yaziyi okudum inanin hiç birşey anlamadım…. sanki kes yapıştır derleme bir konuşmyi aktarmışsınız ve anlayamadığım bir yazı ortaya çıkmış.
    Ha ben siz veya kim olursa olsun, değil kendi bildiklerime ve gördüklerime inanırım.
    Evet gene tekrar ediyorum, Gûlenın derdi devleti ele geçirmek olsaidi! Tıpkı, Arınç Ağar, Cübeli Erdoğan ve diğerlerinin yaptıklarını yapardı ve Sülalesini devletin tepe noktalarına yerleştırırdi….

    Oysaki! Gûlenin sülales devlet kurumlarında görev almak şõyle dursun adamların kendilerine ait evleri dahi yok….

    Birde CIA ajani olduğunu idda ediyorlar.
    Ama! ABD ona oturma izini dahi vermemişti. O zaman Canada onu kabul edeceğini açıklamıştı.
    Ben eleştiriden fazla sorgulamayi severim…. ve bu konuda sizin ilk yazdıklarınızada katılmıştım. Diğer size katıldığım noktada, Cemati kullananlar ve onların kurbanlari.

    Diğerleri benim tecrűbelerim ile çelişiyor…

    Ben Cemaat tartışmasi konusunda,sadece Hamza ve Baran beylerin yazılarını okudum, ve burdaki gelişmeleri,dönen dolapları, ve olayları yakından takip ettiğim için, Kendi bildiğim doğruları yazdım.

    Tekrar ediyorum bu konuda olsun diğer konularda olsun, sizin yazılarınız uzun olduğu ìçin okumuyorum ve ne yazdığınızı bilmiyorum.
    Esenlikle kalın.

    • Nurdan hn.Turkiye de yasamadiginiz icin , O abilerin derslerine gitmediginiz icin , olaylari tarafsiz takip etmediginiz icin FG hakkinda son derece yanilgi icindesiniz.Bir cemaat abisi neden askeri liseye gonderdigi bir ogrenci icin ” sakin namaz kildigin icin dizinde iz cikmis paltolonla okula gitme ” der .”Desifre olmayasin diye icki icip kizlarla flort et ”’ der.Bu iki olayi sorgulasaniz bile onlarin niyetini anlamis olurdunuz.Aynasi istir kisinin lafa bakilmaz!!!

  6. Tam bir batılı çağdaş entellektüel bir yazı. Görevinizi fevkalade iyi yapıyorsunuz. Aferini alırsınız….

  7. Dün de işaret ettiğim üzere, Eski Türkiye, evrensel hukuk ilkelerinin ayaklar altına alınışıyla, 28 Şubat’ın aktörlerinin havuz medyasında giderek artan görünürlüğüyle, seçim kampanyalarında kürsüye davet edilen Tansu Çilleri, yeni iki partinin kuruluşu günlerinde şimdi tehditkar bir tavırla sahne alan Mehmet Ağarı, vakti zamanında kamu bankalarının içini boşaltarak soyup soğana çevirmiş ve Fransa’ya kaçmış Cem Uzan’ıyla, Hürriyet’de yazmaya başlayan operasyonel kalemşör Nedim Şener’i ile, ucundan köşesinden, yanından ortasından, yeniden ve giderek açıkça gözlenir biçimde zuhur ediyorlar.

    Erdoğan iktidarını savunmak için ortaya atılanların hiçbirisinin dindar-muhafazakarlarla bir ilgisi yok -olan ilintileri de hep onların karşısına dikilmiş seküler elitlerin memuru tipler olmaları.

    Hedefte, siyasi hayatımıza katılmak üzere olan iki siyasi parti ile onların kurucu kadroları var. Dolandırıcılık suçundan hükümlü ve onyıllardır Fransa’da yaşayan Cem Uzan oralardan seslendiriyor milli duruşu: “A. Davutoğlu ve Babacan’ın yabancı ülkelerin gizli servisleriyle imzaladıkları belgeler var elimde!” Mehmet Ağar el artırıyor: Ne pahasına olursa olsun bu iki parti engellenmeli. . .

    Ne diyeceğiz?

    Her muhalif sese “Eski Türkiye’yi mi arzuluyorsunuz bre münafıklar!” diye heyheylenip Eski Türkiye aktörleri karşısında el pençe divan duran H. Gayret biladerimin umduğu ve düşlediği gibi, “Ne yapalım? Eski Türkiye’nin bu düşkün figürleri itildikleri yerden çıkıp sahnede boy gösteriyorlarsa bize de Hoşgeldiniz demek düşer” mi diyeceğiz?

    Hayır, böyle yapmayacağız elbette. “Geldiniz, ama boş geldiniz” diyecek, önünü kesmek istedikleri partilere sahip çıkarak elleri boş göndereceğiz.

    “İyi de siz kimsiniz?” diye dayılanacak, H. Gayret biladerim.

    Erken seçim akşamı ilk sonuçlar ekranlarda akmaya başladığında tanışacağız.

    Aslında yeni bir tanışıklık olmayacak bu.

    Daha önce, 2000’lerin başlarında tanışmıştınız bizlerle.

    Yeniden merhabalaşacağız.

    “Ama ya bizim heybede turbun büyüğü varsa ve Mehmet Ağar boşa sallamıyorsa? Emin misin seçim meçim yapılacağından?” derseniz:

    Boş geldiği gibi boş konuşuyor Ağar. Çünkü, Türkiye konuşmaya karar verdi.

    KARAR ve yandaş medyanın pabucunu dama atan sosyal medya, konuşma kararlılığının habercisiydi. İki yeni parti de, konuşmaya kararlı Türkiye’nin kitlesel siyasal gücünün habercisi.

    Halk, “Yabancı ülke gizli servisleriyle anlaşma imazalayan” Babacan partisine vereceği şaşırtıcı destekle, pek bir ‘gayrı-milli’ duruş sergileyecek.

    Eski Türkiye’nin çoktan taça atılmış ‘milli’leri ile saldırın saldırabildiğiniz kadar.

    Saldırın ve daha da büyütün. . .

  8. Türk yargısından “yarın devran dönerse…” endişesiyle verilmiş kararlar bekleyenlere not: türk yargısı altın çağını yaşıyor! Devran ne yana dönerse dönsün şunu hatırdan çıkarmayın derim; beterin beteri vardır..!

    • Medeni ülkelerde Cumhurbaşkanı veya Başbakan bulundukları salona girdiğinde Yüksek Yargı Başkanları ayağa kalkmaz. Bizde ise ne hale geldi, C.Başkanlığı Sarayına gidip, ayağa kalkıp hazırolda bekliyorlar. Kaçınılmaz olarak haddini aşanlar yargılanacaktır. Birbirini yargılatarak yargıyı bir düzene sokacağız sonunda.

      • Düzene soktuktan sonra da hakim savcıları eskiden olduğu gibi personel servislerine doldurup doldurup gen.kur.bşk. brifinglerine taşırsınız artık mim, hadi hayırlısı..! Cumhurbaşkanının karşısında ayağa kalkmiicak yargıç onun ödediği maaşı da almayıversin görelim bakalım..?

        • Bazen iyice ipin ucunu kaçırıyorsun. Yargıcın maaşını Cumhurbaşkanı ödemiyor, her ikisinin de maaşını millet vergileri ile ödüyor.

  9. Hukuk konusunu adli hukuk ve siyasi hukuk olarak ikiye ayırabiliriz. Siyasi hukuk dünyanın her yerinde sorunlu bir alan. Türkiye’nin dünyadaki yerini/sıralamasını dikkate aldığımızda siyasi hukukta, gerideki ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında bir yerde olması beklenir. Genel olarak bu beklentinin çok uzağında olduğu da söylenemez. Fakat siyasi hukukta başarısız olduğumuz 3 konu var ki bunlar için bir çözüm üretmemiz gerekiyor.

    1-İrtica ile mücadele, 2-Bölücülük ile mücadele, 3-Derin devlet ile mücadele.

    Son dönemde özellikle derin devlet sorunu ön plana çıktı. Gülen Cemaati güçlü olduğu dönemde derin devletçileri Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) kurmakla yargıladı. 15 Temmuz’dan sonra ise roller değişti bu sefer Gülen Cemaati Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olmakla yargılandı. Yargılayan kişiler değişse de sonuçta aynı ‘TC Yargısı’ bunları yaptı.

    İrtica ile mücadelede eskiden başörtüsü laikliğe aykırı görülürken şimdi rivayet ve eklenti hadislerden fetva çıkaran, 15 Temmuz gecesi organize bir şekilde selalar okutan ve yolsuzluklara mazeret üreten Diyanet İşleri Başkanlığı devletin önemli bir kurumu haline geldi.

    Bölücülük ile mücadelede eskiden KCK yasal olarak kabul edilirken, Öcalan’ın mesajları mitinglerde okutulurken, Peşmerge TC topraklarından Kobani’ye (Ayn el-Arap) yardıma gidebilirken şimdi ağzını açanın kendini hapiste bulduğu bir döneme geldik.

    Tamam, siyasi yargı sorunlu bir alan. Fakat bu kadar çelişki fazladır ve sadece siyasi yargının sorunlu bir alan olması ile açıklanamaz.

    Not : Gezi olaylarını Gezi-1 ve Gezi-2 diye ikiye ayırmak gerekir. Gezi-1 (ilk eyleme başlayanlar) büyük bir çevre duyarlığı gösteren kahraman gençlerdir ve amaçlarına ulaşıp Topçu Kışlası AVM’sini engellemişlerdir. Gezi-2 ise daha sonra durumu fırsat bilip Taksim’e üşüşen anarşist ve terörist gruplardır. AKM binasına Öcalan posteri asılması ise tamamen bir derin devlet operasyonuydu.

    • Gezi protestolarını tanımlayıcı “Gezi-1” ve “Gezi-2” kategorizasyonuna hiç itirazım yok, sayın F.K.T. Gezi-1’in çevreci, espritüel, yaşadığı kente sahip çıkan gençlerinin elinden o eylemi gasp ederek çalan, darbeci-otoriter Türk sosyalist solunun şiddet tapınıcısı örgütleriydi. Protestoları AK Parti hükümetine karşı bir kalkışmaya çevirmeyi denediler.

      Tek itirazım, burada anarşistlerin Gezi-2 içinde gösterilmesi. Dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de, siyah giysiler giyip yüzlerini siyah mendille örten, orasından burasından zincirler sarkıtan, polisle çatışmayı maharet sayan şaşkın ve budalalar bizde de var. Bunların bazıları “anarşist” sözcüğünü de sahipleniyorlar. Bu açıdan, bu serserilerin Leninist-Stalinist sosyalist militanlarla Gezi-2 içine alınmasına itirazım olmaz. Ama, yorumunuzda “kahraman gençler” olarak söz ettiğiniz Gezi-1’deki gençlerin ezici çoğunluğu, o sıralar benim de temasta olduğum aklı başında, şiddete tapınan budalalar karşısında espritüelliği ve yaratıcılığı öne çıkaran çevreci, pasifist (yani barışçıl) anarşistlerdi. Olayların patlak vermesine yol açan, belediye zabıtalarının sabah 5’de çadırlarını yaktığı, ağaçlara astıkları döviz ve resimlerini yırttıkları gençlerin hepsi ve istisnasız çevreci-anarşist kollektiften idi. O sabash orada Türk sosyalist militanlarından ve şiddet budalası çakma anarşist şaşkınlardan bir tanesi bile yoktu.

      • Gezi direnişine büyük anlamlar yükleyip eleştiren Erdoğancılar Gezi-1 gerçeğini bilerek görmezden geliyorlar. Gezi olaylarını sadece Gezi-2’den ibaretmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Halbuki sol eylemlerin içinde daima derin devlet ajanları vardır ve olaylar yönlendirilir. Öcalan posterinin bir-iki gün AKM cephesinde asılı kalması da maksatlıydı. Samimi olsalar hemen indirmeleri gerekirdi.
        Çevreci Gezi-1 direnişçileri samimi eylemlerine siyaset karışmaması için CHP bayraklarını bile yasaklamışlardı. Fakat Erdoğan Topçu Kışlası AVM’si aşkına bu gençlerin zorla ve hemen dağıtılması için talimat vermişti. (Telsiz konuşması kayıtlarında var). Sonra da gidip Gezi-2’ci anarşist grupla görüşmüş ve işte bunların istekleri bunlar diye seçmenine propaganda yapmıştı.

  10. Çok değerli gedikli yorumcumuz sayın H. Gayret Bey. Bugün yorum sayfalarında elde sopa dolaşan bir beyefendi peydahlandı. Alaycı yorumlara pek içerliyor kendisi. “Ulen burası dingonun ahırı mı, yoksa babanın tapulu arazisi mi?” diyerekten ayar verme girişimlerinde bulunmakla kalmayıp iri iri harflerle site editörünü göreve çağırıyor (göze girip Doğu Perinçek Beyefendi’nin memuru Erdoğan Bey’in avukat ordusuna mümkünse ücretli, değilse gönüllü yazılma derdinde gibi, yani durumdan vazife çıkarma halleri).

    • Sn.bernar, bak gene “gel gel” yapıp sonra hamza beyle birlikte mevzuyu sağa sola çekiştirecekseniz ben yokum ona göre… valla ortam dingonun ahırı gibi filan değil; ama gayet hayvansever bir yorumcu/okur kitlesine sahip olduğumuzu da söyleyebilirim şahsen(didem hanımın kulakları çınlasın; kedisi vardı:) gönüllü gönülsüz, herkes kendi görüşünü paylaşır/savunur; cahil cühelaya laf anlatmaktan usanmam diyen alsın şu sarığı başımdan, hayırını görsün..:) editör arkadaşın tek kusuru burdaki yorumların içeriği olsa neyse; anasayfadaki güncel haber başlıklarını kim atıyorsa evlere şenlik benden söylemesi…

      • Sn. H. Gayret. Bende de birinin adı Lena, diğerinin adı Memo olan iki kedi var. Hazır benimle başlamışken bunlara da şöyle okkalı bir isim yakıştırsanız pek makbule geçecek. “Birincisinin adı olduğu gibi kalsın, ne mal ve de ne kadar gayr-ı milli olduğu seninki gibi adından belli zaten. Bir kanıbozuk yuvarlanmış bir diğerini bulmuş.” diyerek düş kırıklığına uğratmayın. Hiç değilse kulakta pek bir milli tını bırakan Memo’ya çakın -burada hep birlikte gülüp sevineceğiz vallahi! 🙂

  11. Chp de Sinan-Mansur kapışması devam ediyor….İlgiyle takip ediyoruz….
    Acaba taraflar rüşvetin miktarında mı anlaşamadı?” Kimse kusura bakmasın ama meclis üyeleri 25 milyon değil de 6-7 milyon deselerdi, biz bu hikayeyi hiç duymayacaktık sanki.

    Genel başkan dahil herkesin konudan haberdar olduğunu ancak herhangi bir adım atılmadığını, cerahat patladığında öğrendi millet. Kılıçdaroğlu, hadise masasına geldiğinde ne yapmış bilmek isteriz….

    Tartışmaya bakın: CHP üyesi eski milletvekili Sinan Aygün, 2014 yılındaki mahalli seçimler öncesi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun talimatı ile Mansur Yavaş’a CHP’nin Ankara büyükşehir belediye başkanı adaylığını teklif ettiğini açıkladı. Aygün, bu teklife Yavaş’ın “Sen bana bunu nasıl teklif edersin? Benim hayatım yıllarca bunlarla mücadele ile geçti, ben Ülkü Ocakları’ndan geliyorum. Bunu kendime hakaret addediyorum” diye tepki gösterdiğini söyledi. Ancak Aygün’ün açıklamasına göre Yavaş’ı FETÖ’nün firari imamlarından Ayhan Atalay, Hüseyin Saruhan ve Rahmi Bıyık ikna etti. Böylece Yavaş 2014’te CHP adayı oldu.
    Karşı atak bu kez Mansur Yavaş’tan geldi. Ankara Cumhuriyet Savcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu’na verdiği altı sayfalık dilekçede, Aygün’ün şimdi firari olan FETÖ’cü işadamlarından Ömer Akgül ve aile üyeleriyle ortaklığını hatırlatarak, Sinan Aygün’ü FETÖ’ye finans sağlamakla suçladı….
    ilgiyle izliyoruz….

    • Mansur Yavaş’ın “Sen bana bunu nasıl teklif edersin … ben Ülkü Ocakları’ndan geliyorum” dediği iddianız çok komik olmuş. Velev ki doğru olsun, iyi de siz bunları yazarken Devlet Bahçeli’nin daha önce Erdoğan hakkında söylediği nice ağır hakaretler hiç mi aklınıza gelmedi?

      • Benim yorumum değil mimcim.. Aygün cnn de tarafsız bölgede kendisi söylemiş.. aç izle…İlgiyle izliyoruz…

        • Bula bula Sinan Aygün’ü mü buldun şahit olarak. Bu adam büyük menfaat karşılığı bir komploda görev almış fakat Mansur Yavaş komployu boşa çıkardığı gibi onları zor durumda bıraktı. Akılları sıra Mansur Yavaşı bu komplo ile görevden alacaktı na Soylu.

  12. Politik olayları/haberleri günü gününe takip etmediğim için Osman Kavala her kimse bilmem. Denk geldiğim bazı yazılardan (ki FK’nun bu yazısı dahil) içerde biri olduğu belli. İçeri tıkanlar ve tıkılanlar- Allah selamet versin hepsine….

    Mehmet Ağar olsun Devlet Bahçeli, bilmem ki neyi nasıl demeli… Bunlar güçlü bir Türkiye isteyen ve Devlet yönetimine herkesten yakın insanlar olmuş olabilirler. Bazı konularda vatandaşın bilmediği bilgilere de sahip olmuş olabilirler. Bölünmeye sebep olacak yeni partilerin kurulmasını onlar gibi pek çok vatandaş ta istemeyebilir. Ancak, bu durumların ortaya çıkmasının ana sebepleri arasında mevcut liderlik anlayışının yetersizliği yok mu? Suçun devamlı karşı tarafta aranması ne kadar inanılır bir konu? Takkeler öne alınıp ne kadar düşünüldü?

    Güçlü, her soruna hakkıyla yetebilen bir ülke her vatandaşın istediği bir sonuç. Ancak, çok daha önemlisi, bu sonuça nasıl ve hangi yolla gidileceği ki bütün anlaşmazlık ve kavga gürültünün sebebi bu.

    Daha önce de ifade ettim, “Kanal İstanbul” projesi olsa olsa “yapılsa-fena olmaz” türünde bir proje. Çok daha önemli ihtiyaçların olduğu ülkemizde öncelikle ele alınması gereken bir proje değil.

    Kanal yapımı, Osmanlı döneminde İstanbul’a yakıt temin etmenin daha kolay ve ekonomik bir yolu olabileceği için daha önce üstünde durulmuş ve vazgeçilmiş. Bazen düşünüyor insan, acaba bugünkü itici güç Osmanlı’nın hayalinde olan yapamadıkları şeyleri yapıp tamamlama arzusu ve iddiasına mı ilişkin bir şey… Her geçen gün işsizlik ve ekonomik üretim zafiyeti trendleri artıyorken birçok büyük Caminin yapılmış olması ihtiyaç mıdır, yoksa Osmanlı geleneğine körü körüne bir sadakati mi temsil etmektedir? Öyle ise, bunun M. Kemal Atatürk’ün ve biricik partisi TC-CHP’nin otomatikman Batı’ya özentisi ve sadakatinden bir farkı var mı? Tezim/hipotezim hep aynı. Hatalar TC kurulalı beri aynen devam ediyor. Bu fasit daireden nasıl ve ne zaman kurtulacağız? İşte bunun için “Akıl*İman Sentezi” gerekiyor….

    *******
    …..
    Ezberine inat; “ben yaptım oldu” inadı,
    Hep millet yiyor ama, ekonomik tokadı

    Kanal projesi, büyük bir hayal, bu tamam da,
    Lakin, çok mu öncelikli bir iş, bu zamanda!?
    ….
    *******

  13. Komünizmin en temel iki ayağı vardır
    1-Ekonominin kamunun kontrolünde olması.
    Şu anda resmen komünist ülkeler de bile bizden daha fazla serbest piyasa kuralları geçerli.Getirilen vergi yükü özel mülkiyeti dolaylı şekilde ortadan kaldırılmış durumda.Kimsenin mal yani mülkiyet güvencesi yok.
    2-Din karşıtı resmi ideoloji.
    Şeklen dini özgürlük tanındığına bakmayın.Şu anda tanınan özgürlük iktidara hizmet etmesi nedeniyle tanınıyor.Merkezden gönderilen hutbeyi okumayacak din görevlisi var mı? Başörtüsü yasağını çok sayıda kişi iktidarın kaldırdığını sanır.İktidar başörtüsü ve kıyafeti serbest bırakmak zorunda kalmıştır.Mahkeme kararından sonra.Bu hamur çok su kaldırır .Bu konuda mikrofonu Perinçek’e verip geçelim!

  14. Âl-i imrân, 3/21. Ayet
    Bismillahirrahmanirrahim

    Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adalet isteyen insanları öldürenler var ya, onlara can yakan bir azabı müjdele.

    Âyette anılan üç özelliğin birbiriyle bağlantısını şöyle açıklamak mümkündür: Hak ve adalet duygusunu yitiren kişi gerçeği ve doğruyu aramak yerine kendi düşünce, saplantı, hırs ve menfaatlerine uymayan her şeyi ortadan kaldırmaya yönelir, güneşi balçıkla sıvamaya kalkışır. Bu yol öyle bir bataklıktır ki, hareket edeni daha çok dibe çeker. Nitekim hakikatlere karşı durmakta ve menfaatlerini her şeyin üstünde tutmakta direnen yahudiler bu taşkınlıkta o kadar ileri gitmişlerdi ki, kendilerini aydınlatmak, yanlışlarını düzeltmek ve mutluluk yolunu göstermek üzere gönderilmiş peygamberleri bile öldürmekte tereddüt göstermemişler, kendilerini iman ehli, hatta dindar gibi göstermeye çalışsalar da Allah’ın âyetlerini, elçilerini, mûcizelerini inkâr ettikleri ve hakikatleri örtbas etmeye çalıştıkları için küfre girmişler ve elîm azabı hak etmişlerdi.

    Kuranda adalet ve adil olmakla ilgili çok sayıda ayet vardır! Bütün bunlara bakarak müslümanların hangi islamı yaşadığına mahşerde Allah hüküm verecek.

    • Mübarek, diyanet konuları yazan köşeler de var sitemizde, bu yorumu oraya yönledirseniz daha faydalı olurmuş sanki..?

  15. Son bir kaç gündür bu sitede Gülen cemaatini tartışiyorlar.

    Bence iki tarafta ya duygusal yada sadece Türkiye kaynakli bilgilere dayanarak fikir yürütüyorlar.
    Tarafsız biri olarak ve bir çok olayada şahit olduğum içın, bende gördüklerim ve bildiklerimin bir ikisini paylaşmak istiyorum tabii bu yazımda “ÖNCEKILER GİBİ SANSURE TAKILMASSA.”

    Yorumcu arkadaşlar özelikle şunu idia ediyorlar “cemaat mesuplarına yapılmış bunca zülüme rağmen onların
    seslerini çıkarmalarına, yazmalarına,veya konuşmalarına “Gülen” izin vermiyor.” Burada ABDde
    Ben abartısız her gün hem gazetelerde hemde TV lerde Erdoğanın Zülmünü anlatanları okuyor ve dinliyorum. Özeliklede
    Her hafta Güleni ziyaret eden Enes Kanterin insan haklari ile ilgili uluslar arası toplantılardan tutunda senetõrler gazeticiler ve diğer kuruluşlar.CNN, FOX ve internet siteleri gibi her pılatforumda anlatiyor… hemde en ince ayrıntılarına kadar.
    Geçen BM toplantısı yapıldığı zaman 100 lerce araca hapishanlerde işkence görmuş ve hayatlarını kayıp etmişler, hastalar, kadınlar ve çocukların resimlerini asarak New York sokaklarida dolaşanlar, ve aynısını Avrupa şehirlerindede yaptılar ve halende devam ediyorlar.
    Peki Gülen Enesi neden engellemiyor?
    MITe gelince ben şahsen Erdoğanın bunların içerisine MIT ajanı sokacağını ihtimal vermiyorum….
    İhtimal vermememın sebebi! Benim bildiğim Cemaatın ABD, CANADA ve Ingilterde Gülenin etrafını kuşatanlar Erdoğanın Karadenizli hemşerileri ve onlar kendi hemşerilerine kol kanat gererler

    Türkiyede Banka Asyanın yanından geçenleri Retocu diye hapise atarlarken buradaki cemaat mensuplarının aileleri hatta kendileri her yıl Türkiyeye tatıle gidiyorlar….
    Daha 3 ay õnce Ebru TVde çalışan ailesi ile birlikte Türkiyeden İngiltereye iltica etmiş.

    Zaten 15 Temmuz Cemaati kullanları için bir lütüf cemaate hızmetçılık yapanlar içinde felaket oldu.

    Cemaat yurt dışına açılınca ne kadar cambaz varsa cemaatçı ouvermiş.
    Türkiyede bõl parçala milletin canına oku: işte o zaman baş taci olursun.Cemaat, tarikat diyerek miliyonlarca insanı emirlerine emanrt etmişler

    En’âm 159: Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya,senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.Sonra Allah onlara yaptıklarıni bildirecektir..

    Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır.Yoksa Allah kullarına zulmetmez.

    Bakara 165: insanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Alkah’i sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarinkinden) çok daha fazladıe. Keşke zalimler azabi gördükleri zam’an (anlayacakları gibi) büttün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şidetli olduğunu õnceden anlayabilselerdi.

    • Not: yukarıdaki Ayetin hangi sürede geçtiğini yazmamışım!

      Ali İmran 182

      Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır.Yoksa Allah kullarına zulmetmez.

      • Nurdan abla merhaba! Sizin benim ulaşmıyacağım kadar çok detay bilginiz var. Bu da size daha net sorgulama imkanı veriyor. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir husus şu ki; hadiseleri sorgularken uzun tarihi süreçle olan bağını koparmamak gerekiyor zannedersem. Genel olarak yazdıklarınızdan çok yararlanıyorum, bir kaç noktada sizden farklı düşünüyorum o kadar. Üzerinde de durmak istemiyorum. Selamlar efendim.

    • Ne duygusallığı, ne “sadece Türkiye kaynakli bilgilere dayanarak fikir yürütmesi”, Nurdan Hanım? Benim fikir yürüttüğüm falan yok. “Çıkın aşağıdaki Gülen videosunu açıklayın” şeklinde basit bir çağrıda bulunuyorum. Karşılık, ya oradan buradan sure hadis kopyalamak ya da beni tartışmak. Dilerseniz siz deneyin. Aha video bu, aha Gülen bu, hemen bir tık ötenizde duruyor:

      https://www.youtube.com/watch?v=7Y_cLmsmOuY

      Ben bu videoda anlatılanlara bakıp, “Gülen ve Büyük Abiler Çetesi konusunda malumun ilanı” sonucuna varıyorum. Siz “tarafsız”(!) bir yorumcu olarak ne sonuca varıyorsunuz?

      Allah aşkına lafı oraya buraya çekiştirip beni tartışacağınıza iki cümle de bu videoda anlatılanlardan ne anladığınız üzerine yazın. Sonra, dilerseniz benim ne oduğuma ilişkin 72 paragraf döşenin -vallahi de billahi de kabulüm.

      Mümkün müdür?

      • Benim hizmet hareketiyle hiçbir alakam yok. Nurdan ablanin goruslerine katilmiyorum ama saygi duyuyorum.
        Bernar hocam! Fethullah Gülen’in tıpıkı sizin dhkpc den yargılandığınız gibi linkini verdiğiniz videodaki konuşmalarından ötürü yargılandığını ve takipsizlik kararı verildiğini biliyormusunuz? Ama siz hüküm giyip ceza aldınız. Hanginiz suçlusunuz? Yargı devlete mahsus bir kurum. Hakim misiniz savcı mısınız? Devletin yargilayip karara bagladigi bir konuyu hangi hakla tekrar yargılıyorsunuz?Okurlar karar versin.

        Bu konuda son cevabım olsun. Deliler tavernasına mızıkacı arayabilirsiniz o işe kim talip olur bilemem ama benim bu konuda herhangi bir talebim yok.

        • Devletin mahkemesinde aklanmak kolay. “Yan cebimizde dursun, gerektiğinde ve zamanı geldiğinde kullanırız” diye açılmaz kapıları da açar adama devlet. Mesele, karıştırdığı haltlardan sonra, kendi tabanında ve Türkiye toplumu nezdinde aklanmak.

          Doğrudur, THKP-C Dev Sol militanı olarak yargılandım, gittim paşa paşa yattım cezamı. Sermaye düzeninin şehir gerillası öncülüğünde işçilerle yoksul köylülerin ayaklanması sayesinde yıkılacağına inandım. İktidar manyağı meczup çeteci gibi, “Yahu nereden çıkarıyorsunuz sevenlerimin öyle bürokrasiye sızmaya kalkıştığını falan. Bizim siyasetle ne ilgimiz olur? Türkçe olimpiyatı yapıyor, internet üzerinden satranç oynayıp en iyi maklube tarifleri paylaşmak için Bylock, Morbeyin kapalı devre kanallar oluşturuyoruz gürültü çıkarıp necip halkımızın istirahatlerini bozmayalım diye” kıvamında ebelek gübelek şarlatanlıklara soyunmadım. Kendince etkili bir belaltı vuruşu yapacağını sanmışsın. Tutmaz. Benim dönemimin devrlmciler, akıncıları ve ülkücüleri mert, başı k. . . oynamayan insanlardı. Yanlış, ama romantik ve sağlam bir davaya inanmışlık ortak paydamızdı.

          Yok öyle “Bu son olsun” diye sıvışmak. Çeteci Hocaefendi’nin videosu üzerine iki çift laf etmeden bırakmam. 🙂

        • Madem devbletin yargısına toz kondurmaya niyetin yok, “Zulüm var, Cemaat’e zulmediliyor” diye sızlanmayı da kes o zaman. Devlet de iktidar manyağı Çeteci Mehdi için “251 şehidin kanına giren terör örgütünün başı” diyor.

          Yargı devlete mahsus bir kurum. Hakim misin savcı mısın, neye itiraz ediyorsun?

          • Öncelikle Fethullah Gülen 28 şubat’ın yargısında yani onu bitirmek isteyenlerin yargısında yargılandı.

            Hukuksuzluğa itiraz ediyorum. İtirazlarımı da tam hukuk normlarına oturtmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de siyasi süreci didik didik edip sürece etki eden ne kadar detay unsur varsa ulaşabildiklerimi masaya yatırıp ileride yazılacak tarih kitabına girecek en doğru anlatımı bulmaya çalışıyorum.

            Peki siz iktidarın ortaya attığı siyasi argümanlara sarılarak neye itiraz ediyorsunuz ve neye muhalefet ediyorsunuz sayın Bernar hocam?
            İktidarın argumanlariyla hiç iktidara muhalefet olur mu ya? ?

        • Baran bey, merhaba! Gülen! Neden berat ettiğini yazmamışsınız. O videonun Gülenın bütün videolarından sõzlerleri toplayip çakma bir video olduğu ispatlandığı için berat etti.
          Sağlıcakla kalın

      • Bernar bey, net olarak ne dediğini 1-2 cümle ile özetlese(ydi)niz faydalı olur(du). Videoya kaliteli bir şekilde ulaşamayan veya hiç erişimi olmayanlar açısından bu önemli…

    • nurdan hanım merhaba!
      tükiyede 100 bin khklıdan bahsediliyor. aileleri ile birlikte herhalde bu en az 250 bin mağdur demektir. Bunun yaklaşık olarak yarısının gülencilerle, en azından gönül bağı vardır diye tahmin ediyorum. Diğer yarısının hiçbir bağlantısı olmadığını kabul edersek.
      – yurtdışında ne kadar gülenci var bilemem. ama enes kanterden ibaret olmadığını biliyorum.
      – bu tür örgütlenmelerin örgüt içi disiplini gözönüne alındığında, bu kadar insanın yorum yazmamasından örgütün bu konuda ya engelleyici tavrının olduğu ya da “yorum yazın” kararının olmadığı sonucuna ulaşmamız gayet normal.

      • ayrıca, akpnin, gülenin iadesi başvurusunda ciddi deliller yerine gazete küpürleri gibi kaynakları delil olarak sunması, akpnin de gülenin iadesini istemediği sonucuna varmama neden oldu.
        – oysaki, devletin elinde, gülenin örgütlenmesinin çok daha sağlam delilleri olduğundan hiç şüphem yok. nitekim, bernar beyin verdiği youtube linkinde, gülen, açıkca, gücü ele geçirmek için zamanı beklemek gerektiğinden bahsediyor. Bu tür daha pekçok videosunun veya telefon konuşmasının devletin elinde olduğundan şüphe duymamız için bir neden yok.
        – durum böyle iken, devletin, gülenin iadesi için bulabildiği en büyük delilin gazete küpürleri olması, klasik deyimle, oldukça manidar.
        – ben böyle bir başvuruyu, “aman güleni bize iade etmeyin” başvurusu olarak değerlendiririm.

        • enes kanter için de bir ilave!
          – birazcık politikadan anlayan, birazcık neyin ne olduğunu bilen bir insanın enes kanter gibi birisine (enesin kişiliği nedeniyle değil konumu nedeniyle), “konuşma” denmiyeceğini bilmemesi mümkün değil.
          – Onun için, enes kanterin durumu gülencilerin tavrı konusunda belirleyici olamaz.

          • yine bir ilave!
            15 temmuz darbe girişimi hakkında erdoğanın, önceden haberinin olmaması ne kadar mümkün değilse, gülenin haberinin olmaması da aynı derecede mümkün değil.
            – Durum böyle iken, erdoğan da, gülen de bu olayların yaşanmaması için hiçbirşey yapmadılar.
            – Erdoğan için “Allahın bir lütfü” iken, bu lütufta gülenin payı olmadığını iddia etmek birazcık naif bir değerlendirme olur kanısındayım.
            – milletvekilinin kadına gideceğini bilen bir gülenin, ülkede darbe girişimi olacağını bilmemesi mümkün değildir.

      • Merhaba Hamza bey! Ben Enes Kanter i örnek vermemin sebebi, Gülen cemaata emir vermiş onlar kendilerini onun için savunmiyorlar.
        Idialari için. Eğer emir verse baştan her hafta yanına gidene verir.

        Zaten 15 Temmuz Darbesinden herkesin haberi vardi,
        Özeliklede Cemaatın içine yerleştırılmış, hemşerilerın haberleri vardi…..!!!!!!

        Hamza bey, sizin yazılarınızı hiç kaçırmam ve yukardaki yazıyide sizin yazınıza cevap olarak yazdım.
        Ben 2002 den sonra bu Cemaat denen toplulukla mucadele etmekten usandım.
        Küçük oğlumu bunlar Londurda köle gibi kullanmişlar benim hiç haberim yok.2005 te gittiğimde birde ne göreyim resmen oğlani soyuyorlar. Etrafındakiler hepsi karadenizli cemaatçılar.
        Oğluma derhal bunlardan uzak dur dedim biraz kendini çekti.onlar için iki araba esgitti, sanki babalarının uşaģğı.
        Aynisini ABD deki oğlum ve eşine yaptıklarınıde ilk olarak 2004 de Seattle la geldiğmde gõrdüm ve anında onlardan kopardım.
        Peki ya ben?
        Bunlar 2004 Vancouvera okul açmaya geldiler. Bene gancayi taktılar(bahsettiklerimin hepsi karadeniźli) bir gün burada gõrevli imam bana,”abla Peygaber SAS bir hadisinde bizim cemaatimizi ovmüş” ben hemen “hadis numarasi kaç” diye sorunca cevap veremedi.
        Her zaman bilmem Türkiyeden õğrenciler geliyor onlara senin bankanda hesap aştir falan filan.
        Açıkcasi insanlari maddi yònden soyarlarken maneviyeti kullaniyorlar.
        Benim oğlum burda genel hükümette müfetiş ve Allah bereket versin kazancide fena değıl. Kendisi 20 yildir burada Türkiyeye ailesi ile sadece 2006 da ben gezmeye gõtürdüm, kazandığı ile ancak geçiniyor.
        Ya bunlar guya gõrevli olarak geliyorlar evlerinin kirasi ve her türlü ihtiyaçları cemaat tarafından karşılaniyor ve yılda bir seferde ailece Türkiyeye tatile gidiyorlar. Bunlar ne iş yapiyor derseniz cevabım milleti kullanamaktan başka bir iş yapmiyorlar
        Birde taniştırdıklari kişiler cemaatten olmadığımı öğrenince kendi gerçek yüzlerini gösteriyorlar ve utanmada nasıl insanlari kullandıklarınıde anlatiyorlar.
        Buralarai AKP nin burslu olarak gõnderdiği doktora ve mastır õğrencilerininde gene bunlari nasıl kullandıklarınada şahit oliyordum.
        Bir gûn bunlara kizdım ve Gülen hocaya mektüp yazacam dedim. İnanın o kadar panikledilerki anlatamam. Ondan sonra beni bir dahada rahatsız etmediler.

        Aslında Gülen devleti ele geçiriyor VB,VB biz bunlari değıl bütün tarikat ve cemaatların insanları nasıl kandırarak evladi babasında kadını kocasından ayirdiklarını, yani bunlarìn Din ve imanla alakalarının olmadığını tartışmaya açılmasında fayda var.
        Ben bunların içinde bir tek Gülenin makam mevki ve para diye bir derdinin olmadığına inaniyorum.
        Sırf onu siyasetin içine çekmek içìn AKP nin yapmadığı entirkalar kalmadı.
        Kusuruma bakmayın Gülen cemaati mensuplari değil kendisine atılan iftiralar ve söylenilen yalanlara ben inanmiyorum.
        İnanmiyorum çünkü onlar sülalece gõz õnündeler.
        Cematt sorulari çaldi lafınada inanmiyorum zaten onlar nerde zekali õğrenci varsa onu içlerine aliyorlar. Tembelleri deģil. Zeki birisi sorulari niye çalsınki?
        Bence o sorulari çalanlar onlara o iftirayi atanlardan başkalari değil.
        Perinçekte ne hikmet varsa insanlar kendi işine gelenler conusunda onu her dediğine inaniyor.
        Şimdi AKP liler benim şu soruma cevap versin.
        Sorular çalığında Başbakan ve Milli Eğitm bakani Fetullah Gülenmiydi?
        Reisinizi her õnüne gelen kandiriyorsa!!!!! O zaman kandırılmayacak birisine biat edin? niya reise biat ediyorsunuz.?

        Hamza bey, Ailenizle birlikte 2020 yılli sizelere sağlık ve mutluluk getirmesi dileklerimle,
        Sağlıcakla kalın.
        Unutmayalım gecenin en karanlik zamani şafak sökmeden õnceki zamandır. şu an o zaman yaklaşiyiruz

  16. SAYIN ADMİN: BAZI YORUMCULARIN DİĞER YORUMCULAR İLE ALAY ETTİĞİ VEYA DALGA GEÇTİĞİ YAZILARI NEDEN YAYINLADIĞINIZI MERAK EDİYORUM. BURADAKİ YORUMLAR SİZİN ONAY SÜRECİNDEN GEÇTİĞİNE GÖRE BUNA ENGEL OLABİLİRSİNİZ.

  17. Eski dönemlerin güya mazlumları ,şimdi zalim oldu.Eski zamanların güya mücahitlerı şimdi mütahit oldu.Mazlumluklaimücahitlikler hep iktidar olup kin,intikan,vahşet,deşhet ve soygun düzenleri içinmiş.takke düşü, kel göründü.Şimdi bu saltanat,şatafat ve soygun düzenlerini korumak için gerekirse memleketi baştan başa yakarlar.gerekirse dünyaya ile savaş açar;”Bakın işte dünya bize düşman,Biz yedi düvelle savaşıyoruz.Bunu milletin çıkarları için yapıyoruz.”Derler.Seçim zamanı seçimlere de gitmezler.Çünkü kaybeceklerine akılları kesti.Üstelik yargıya gönderileceklerini de iyi biliyorlar.Yargılanmaktan da kaçmak isityorlar.Soygun düzenlerinin devamı ve yargıdan kaçmak için yapmayacakları dalavere ve şeytanlık yok bu AKP iktidarının.

  18. Dikkat ettim; tam on gündür Sn.Koru, ABD ve dış politika konulu yazı yazmadı. Oysa, Trump’ın azil süreciyle ilgili ABD kongresinde önemli bir karar alındı, top artık Senatoda; ardından Trump Türkiye’ye de önemli yaptırımları içeren bütçeyi onayladı; Ermeni tasarısı da meclisten geçti ve Türkiye Libya ile çok önemli stratejik sonuçlar doğurabilecek antlaşmalara imza atıyor; gerekirse Libya’ya muharip güç göndermenin kararı arefesinde…

    Bütün bunlar yaşanırken Koru iç politikaya yönelmiş durumda; acaba, ondan gündemi kaçıran bir olgu mu var ya da değindiği konular daha mı öncelikli? Doğrusu anlayamadım.

    Aslında Koru’nun konu edindiği yazılar tek başına bile gerçekten önemli; diğer takip ettiğim önemli gazeteci-yazarlar ise aynı yazıda birkaç konuyu birden dişlemeye başladı son zamanlarda…

    Bu, yoğun gündem gereği midir veya onların müstakil bir yazı yazacak kadar konu bulma güçlüğünden midir bilemem, lakin, Koru’nun da son günlerin yoğun gündemlerini işleyecek, takipçilerini aydınlatacak, bir yazıda bir-iki konu veya ikinci bir günlük yazısına hayır demem doğrusu, okurum.

    Ülkemiz hukuk sistemini ve yaz boza dönüşen düzenlemelerini konu edindiği bugünkü yazısında ise içerlendiğim tek şey şu oldu: Birçok devlet-imparatorluklar kurmuş, çağ açıp çağ kapatmış, yakın dönem dünyanın süper gücü olmuş ve dünyanın yönetimini etkilemiş, sonrasında küllerinden doğmuş koca bir milletin bir hukuk sistemi, bir hukuk müktesebatı, bir yaşayan kültürel hukuk deneyimi hiç kalmadı da mı, hukuk gereksinimini dışarıdan giderme ihtiyacı hissediyor…

    Hayır, hissetmiyor, talep ediyor!

    Kendi halkına, kendi vatandaşına reva gördüğü hukuksuzluk ülkesinin kıymetini artırmıyor maalesef.
    Aynı zamanda o ülkenin maddi-manevi terakkisinin de önüne set koyuyor.

  19. “Adalet” rumuzuyla yazıp sayın Koru’dan Roland Freisler hakkında bir yazı beklediğini söyleyen yorumcu, (yazarın bugünkü konusunun tek tutuklu sanığı Osman Kavala davası olduğu akılda tutulursa), herhalde Nazi döneminin bu soysuz yargıcı ile Kavala’nın yargılandığı Gezi Davası arasında bir benzerlik buluyor. Yazarımız beklentisine karşılık verir mi, bilemem, ama ben kurduğu benzerliğin gayet yerinde olduğu kanısındayım.

    Şu bilgiyi de eklemiş olayım ki, Gezi Davası adlı bu çadır tiyatrosundan herkes hakkı olan nasibini alsın:

    Gezi Davası iddianamesine ‘delil’ (!) teşkil eden sapıklıkları hazırlayan, o dönem anayasal suçlara bakan Gülen Cemaati’nin savcısı Muammer Akkaş’tır. Bu uğursuz adam, Emniyet’ten “gizli dinleme” talebinde de bulunmuştur. Uğursuz Akkaş, daha sonraları, AK Parti hükümetine karşı bir Cemaat operasyonu olan 17/25 Aralık operasyonunun da kahramanıdır. Yurt dışına kaçmıştır, hala kaçak durumundadır.

    Kavala’nın “Gezi’nin finansörü” olduğu gibi bugünkü davaya sözüm ona ‘dayanak’ teşkil eden bütün ‘iddialar’ ve ‘kanıtlar’, başta -daha sonra Gülencilikten tutuklanacaqk olan dönemin Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Müdürü Nazmi Ardıç gelmek üzere, bütünüyle Gülenci emniyet müdürlerinin ve amirlerinin düzmece kanıtları ve iddialarıdır.

    Bugün karşımıza “Gezi Davası” olarak çıkan duruşmalar, Cemaatçi faşist savcı ve emniyet müdürlerinin vakti zamanında hazırlamış oldukları iddianamenin ‘güncellenmesi’nden ibarettir.

    Velhasılı, yorumcunun bu dava dosyasından hareketle Nazi yargıcı Freisler’i hatırlayıp hatırlatması gayet yerindedir. Bu bilgi notunu düşmemize vesile olduğu için kendisine teşekkür etmeyi bir borç biliriz.

    • Konu ilgi ve bilgi alanımda değil, medyadan okuduklarımla birşeyler söyleyebiliyorum. Ancak Gezi olayları gibi ülkeyi rayından çıkaran olaylar olurken o zamanki emniyet ve savcılık çalışanlarının araştırma yapması niye faşizm olmuş anlamak zor. Olaylar 2013 Haziranında olduğuna ve savcı/emniyet bu istihbari dinlemeleri yapıp suç unsuru saymadığna (mesele gözaltına alıp tutuklamaya kalkmadığına) göre 25 Aralık Savcısına bu saydırma niye? Yada Emniyet Müdürüne? Ne yapmalıydılar? İstanbul’da bu olaylar olurken istihbari dinleme yapmamalı mıydılar? Ve bu istihbari dinlemeleri çarpıtarak Kıyamet’e kadar kullanacak olan kötü niyetli egemenlerin yaptığı cürümler bu insanlara mı yazılmalı? Bu dinlemeler zaten istihbari ve önleyici olarak yapılıyordu. Cemaat’i şeytanlaştırmanın ilk döneminde bunlar bol bol kullanıldı, istihbari dinlemenin ne olduğunu dahi öğrenmek istemeyenler bunun üzerinden kurgulanan şeytanlaştırma operasyonunda istenilen kıvama getirildiler. Şimdi başka bir sahfadayız anlaşılan.
      Sahi o zaman sadece bu savcının imzası mı var o dinlemelerde yoksa onlarca başka savcının da var mı? Daha önceki bazı dinleme soruşturmalarında tek imzası olan (o da devam için) açığa alınırken 50 imzası olan yandaş yükseltildi, ödüllendirildi. İçlerinde Gülenci olanları özenle seçip kamuoyuna açık yada el altından servis ettiklerinde (bunu o zamanki Hürriyet, Sözcü, Karar, Cumhuriyet, T24 gibi sözde muhalif olan medya üzerinden de yaptılar/yapıyorlar) bu bilgi/sızdırma/yönlendirme irdelenmeyi hak etmiyor mu? Bence Ergenekon Davalarını anlamadan bu yaşadığımız ve yaşayacağımız olayları anlayamayız. Bilmesek hakkında dava bile açılmayan Türkan Saylan’ın tutuklandığını, hatta o yüzden öldüğünü filan sanacağız. En demokrat/Erdoğan karşıtları bile Erdoğan ve Ergenekon ekibinin özenle hazırlayıp solcu görünümlü aracılarıyla piyasaya sürdüğü malzeme ile Cemaat’e saydırmaya devam ediyor. Bu durumda Osman Kavala’yı tutuklatıp haksız yere hapis yatıranlar da Cemaat. Daha yorum yapmama lüzum yok.

  20. sayın koru;
    aihm nin işine geldiği gibi yanlı karar verdiğini bilmiyormusunuz.tsk dan yaş kararları ile tsk dan atılan, bahsettiğiniz dönemlerdeki sb ve astsb ların davalarında olumsuz karar vermedimi.siz o dönem de yazıyordunuz.bununla ilgili bir yazı kaleme almışmıydınız?

  21. hergun yeni bir vergi kalemi gormekteyiz. Dün Tedaş bürosuna gittim içerisi tıklım tıklım hepsi de gelen faturaya isyan ediyordu. Sanirim elektrik sirketleri kendi kafalarina göre zam yapiyorlar. Bir önceki ayın faturasi ile yeni fatura arasinda dağlar kadar fark var.
    Ak parti iyice cikmaza girmis yeni projelerle halkın ekonomik sorunlarini gormezden geliyor.

  22. Yapilan herseyin dogru oldugunu düsünmüyorum ama yine de oyumu Ak Parti ve Erdogan´a verecegim.
    Kesinlikle oy vermeyecegim bir Chp vardi buna bir de Davutoglu´nun Partisi eklendi.
    Merkez sag bir aileden geliyorum,ben ailemden farkli 1990´dan sonra Refah Parti,Fazilet sonra da Ak Partiyi destekledim.

    • Ne iyi ettiniz de bir sonraki seçimde oyunuzu nasıl kullanacağınız konusunda bizleri bilgilendirip Türkiye’nin merakını giderdiniz, Metin Bey. Bu tür fikir ürünü yorum metinlerini özlemiştik, özlemimizi bir nebze gidermiş oldunuz.

      • Sayın Bernar. Bu platform sizin babanızın malı gibi millete ahkam kesiyorsunuz. İnsanlar istediği gibi fikrini açıklar. Bu sizin istemediğiniz bir fikir olduğunda bunu alaycı ifadelerle cevaplamanıza gerek yok. Siz kendi duygu ve düşüncelerinizi yazın başkasının duygu ve düşüncesine karışmayın.

        • Size bir hatırlatmam, iki de sorum var, sayın MY. Hatırlatmam şu: Site editörü, “bu platformu babamın malı gibi (kullanıp) ahkam kestiğim” izlenimi edindiğinde, metinlerimin içeriğine ve sıklığına müdahale eder -bence kimsenin rolünü çalmaya yeltenmeyin.

          Sorularıma gelince, kısa ve basit iki soru:

          (1) Erdoğan muhaliflerine ilişkin “çakma FETÖcü”den “Batı emperyalizminin maşası”, “kanıbozuk” türü ifadelerin geçtiği metinleri okuduğunuzda da aynı hazımsızlığı yaşıyor ve site editörüne ulaşarak “Neden bu ifadelerin geçtiği metinleri yayınlıyorsunuz?” sitemini dile getiriyor musunuz?

          (2) Yaşadığınız memnuniyetsizliğin aşağıdaki Gülen ya da aşağıdaki Bahçeli videosunu paylaşmış olmamla bir ilgisi var mı?

          https://www.youtube.com/watch?v=7Y_cLmsmOuY
          https://www.youtube.com/watch?v=vvwsaygXT-E

        • Sayın my, nasıl metin çakırın yorumunda yadsınacak bi durum yoksa bence sn.bernarın tepkisinde de alınacak kırılacak bi durum yok..! Keşke bu türden paylaşımlar daha fazla ve daha yüksek perdeden yapılsa..! Ömrü billah cumhur ittifakı diyen her kardeşimizi değerli yorumlarıyla bu mecrada daha da sık görmek isterim şahsen, saygılarımla.

    • Büyük bir ihtimalle tuzu kuru camiadan birisi olmalısınız.
      Sizin gibileri iyi bilirim.iktidara en fazla veryansın edenler sizin gibilerdır.
      İktidar elden gidince gelenlerede giden ağam giden paşam diyende sizin gibilerdir.kokmayan bulaşmayan ama iktidarın nimetlerini afiyetle mideye indiren sizin gibiler.

      • Beni iyi bilemediniz ben İktidar elden gidince siyasi cizgisi degismeyecek biriyim onu belli etmek icin son 30 yildaki siyasi czgimi yazdim.
        iktidarın nimetlerini sizi tanimadan da söyleybilirim ki sizden co daha az yedigime eminim,Ucaga binmek ve yaptigi yollari kullanmak disinda bu iktidarin yaptigi birseyden faydalanmadim.

    • Henüz Ali Babacan’ın partisi resmen kurulmadı. Bir ihtimal ona da oy verebilirsiniz. Yok ben illa da AKP=Erdoğan’a oy vereceğim diyorsanız o zaman bu yazdığınız bir yorum olmuyor.

  23. Eşlerden her hangi birisi “ŞİZOFRENI”hastası olduğu zaman mahkeme onları ayırıyor ve çocukları sağlığı yerinde olana veriyor.
    Bu ülke bir an önce bunlardan kurtarmasi gerek yoksa top yekün ülke elden gider.

Yoruma kapalı.