İçişleri Bakanı Soylu galiba şifreli konuşuyor.. Öyleyse şifreleri nasıl çözeceğiz?

31
Reklam

İşadamı dostlarımdan biliyorum; bir dönem kendilerini nasıl bir geleceğin beklediği merakıyla ekonomiden sorumlu bakanın yaptığı konuşmaları satır satır inceler, söylemediklerini de ‘yapı sökümü’ yöntemiyle hesaba katar, kendi işleriyle ilgili ileriye dönük kararları öyle alırlardı.

Bakan değişti, yeni bakanın söylem ve eylemlerini aynı merakla değerlendiriyorlar mıdır?

Herhalde. Ancak yeni bakan fazla malzeme vermiyor.

Şimdilerde açıklamaları mercek altına alınması gereken bakan farklılaştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sözlerinin derin bir merakla incelenmesi gerekiyor. Hatta söylemediklerinin anlamını belirlemede onun için de ‘yapı sökümü’ yöntemine başvurmak gerekebilir..

[Bir dereceye kadar çıkışları aynı merakla izlenmesi gereken başka bir siyasimiz daha var: MHP lideri Devlet Bahçeli. O daha doğrudan konuştuğu ve çok ileri hedefler gösterdiği için “Acaba dilinin arkasında ne var?” sorusunu sormak pek gerekmiyor.]

İçişleri bakanı dün bir toplantıda şu sözleri sarf etti:

“O bildiriyi yayınlayanların aklından Doğu Akdeniz hiçbir zaman geçmemiştir, cesaret dahi edemezler, akıllarından geçer ise efendileri döner ve onlara ‘Siz neyi düşünüyorsunuz’ diye sorgular ve yargılarsa diye pısırık pısırık yaşamışlardır. İdlib’e gidip elini uzatıp, ‘Siz bizim kardeşimizsiniz’ deyip hiçbir hesabın, kitabın içerisinde olmadan birbirini sarmalamak, kardeşliğin bütün gereğini yerine getirmek bunların akıllarından bile geçmez, hiç geçmemiştir. Çünkü onların efendilerinin hiçbir zaman böyle bir tavrı olmamıştır. (..) Değil darbe yapmaya kalmak, bunu zihninden geçirenlere bile tarihin en büyük cezasını vermezsek bu millet bize ‘Sizden bir şey olmaz’ desin.” 

Alıntı biraz uzun oldu, kusura bakmayın. 

Reklam

Konuşma “O bildiriyi yayınlayanlar” ifadesiyle başlamasa ardından gelen cümlelerin muhatabının kim olduğunu, bakanın kimleri kast ettiğini anlamakta zorlanabilirdim. yakın zamanlara kadar sırtlarında üniformayla TSK’nın bir ferdiydi; ‘Efendileri’ ile murat edilen ne? Muhataplar ‘emekli asker’ oldukları için, üniforma taşıdıkları dönemde Doğu Akdeniz konusuyla mutlaka ilgilenmişlerdir. İçlerinden ağzı laf yapanların emekli olduktan sonra ekranlardan ‘Mavi Akdeniz’ konusunda hükümet politikalarına destek verdikleri de biliniyor.

Açıklama yayınlayanlar emekli amiraller olduğu için İdlib onların görev alanı içerisine girmez; bu sebeple bakanın onlara had bildirirken neden İdlib konusunu gündeme getirdiği üzerinde mutlaka düşünmek gerekir.

Galiba konuşmanın o bölümü başka birilerine mesaj. Umarım, açıklamanın o bölümünün mesajı da muhataplarına ulaşmıştır.

İçişleri Bakanı Soylu bir gün önce de, katıldığı bir televizyon programında, emekli amiraller tarafından imzalanmış açıklamadan hayli ileri bir vakitte haberdar oldukları gece yaptıkları mesaiyle ilgili önemli bilgiler verdi.

Benim varlığını bu olay vesilesiyle öğrendiğim internet sitesi ilgililer tarafından yakın takip altında tutuluyor olmalı.

Bakın ne demiş bakan:

“O gece biz sabaha kadar uyumadık, çalıştık ve tüm irtibatlarını ortaya çıkardık. Son 30 günde kimlerle irtibat kurdukları, hangi siyasi parti yoğunluklu irtibat kurdukları çok açık ve net.”

Ortaya çıkardıkları irtibat da şu:

Reklam

“CH P’ye üye olan 4, aileleriyle üye olan da yaklaşık 18 kişi var. Kimi kardeşi, kimi ablası, kimi oğlu, kimi kızı, aileleriyle beraber.”

İrtibat bilgilerine kısa sürede nasıl varılmış olabilir?

Hangi meslek grubunu aynı gözle değerlendirirsek değerlendirelim, onlarda da orantısal olarak benzer bir CHP irtibatı bulunabilir gibime geliyor.

104 kişiden 4+18= 22 kişi CHP’li çıkmış… Son seçimdeki oy oranlarına göre, ülkemizdeki her 104 kişiden 22 kadarı CHP’ye oy veriyor zaten. Emekli amirallerde de oran o kadar demek ki… 

Aslında imzacılardan biri -galiba metni hazırlayan kişi de o- İYİ Parti kurucusu çıktı, ama bakan ondan söz etme ihtiyacı duymamış. [Yapı sökümü yöntemi bu ihmali çözmek için gerekli.

Bakanın bu ilk açıklamasında bir başka ilginç bölüm de şu:

“FETÖ de bu da aynıdır. Bunlar birbirlerini FETÖ’den falan ayırmasınlar. Araya da FETÖ cümleleri, değerlendirmeleri falan koymasınlar. Eğer bu tip değerlendirmeler yapıyorlarsa bize çok net ifadelerle ‘Bu ülkenin düşmanlığını yaptığımızı, bu ülkeye hainlik yaptığımızı, ihanet ettiğimizi, sattığımızı’ söylesinler. Hepsinin kökü aynıdır.”

Sanıyorum, bu bölümü dinleyen veya sonradan okuyanların çoğu benim gibi şaşkınları yaşamışlardır. Azımsanmayacak sayıda imzacı emekli amiral sonradan ‘FETÖ tezgahı’ ilan edilmiş Ergenekon süreci sırasında cezaevine düşmüşlerdi. İçlerinden hiçbiri 15 Temmuz (2016) hain darbe girişimi ile irtibatlanmamış kişiler bunlar. ‘FETÖ’ denilen yapıyla bu emekli askerler arasında ilişki kurmak mümkün görünmüyor.

İçişleri Bakanı ise, sabaha kadar çalıştıktan ve 104 emekli askerin uzak-yakın akrabalarının siyasi bağlantılarını keşfettikten sonra böyle bir ilişki kurabildiğine göre kendisinin bildiği bizim ise bilmediğimiz bir durum var demektir.

‘FETÖ tezgahı’ denilen şey ‘FETÖ tezgahı’ mı değildi? ‘FETÖ’ diye anılan örgütlenme devlet tarafından bilinenden çok farklı mı değerlendiriliyor yoksa?

Bakan “Bize çok net ifadelerle ‘Bu ülkenin düşmanlığını yaptığımızı, bu ülkeye hainlik yaptığımızı, ihanet ettiğimizi, sattığımızı’ söylesinler” derken neyi anlatmaya çalışıyor olabilir?

Emekli amirallerin açıklamasında ve imza veren 104 kişiden ekranlara sıkça çıkarılanların oralarda ve kamuya açık başka zeminlerde yaptıkları konuşmalarda, iktidara karşı bakanın dile getirdiği türden eleştirilere rastlanmıyor.

Peki, o halde?

Ülkemizin tartışma gündeminde ekonomi önem bakımından ikinci -hatta korona konusunu önde tutarsak üçüncü- sıraya düştüğü için o alanda söylenenlerin peşine takılmak gerekmiyor. Sanayiciler ve ticaret erbabı bile, geleceğe dönük hesaplar yaparken, günümüzde İçişleri Bakanı Soylu’nun değerlendirmelerini daha fazla önemsiyor.

Şimdiye kadar önemsemeyenlerin bile önümüzdeki dönemde dikkatlerini onun üzerine çevireceklerini görebiliyorum.

Bakan ise, gördüğünüz üzere, şifreli konuşuyor.  

Orhon Murat Arıburnu’nun ‘Şifre’ şiirine yansıyan türden bir durum söz konusu.

Benim yazım da ‘şifreli’ gibi mi oldu?

Oluversin.

ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. “15 temmuza 104 g0n kala 104 amiral…” kalitesinde bir tespit olmuş tebrik ederim zatı aliniz gibi hamiyetli ve uyanık evlatları oldukça bu millet her türlü beka tehdidinin hakkından gelecektir

  2. Şifre çözmek basit: Ne diyorsa/söylüyorsa tam tersini yapacaklardır.
    Ancak, asıl problem, foyalarının ortaya çıkıp, boyalarının döküldüğünü farkederek, yanıltmak amacıyla, arada söylem ve eylemi tutarlı hale getirebilirler.
    Yani eylem- söylem uyumu varsa bir cinlik olabilir.

  3. İfade özgürlüğü” diyen şavalaklar var.

    “Emekli asker nasıl muhtıra versin, nasıl darbe yapsın” diye soran susaklar var.

    “Bildirinin içeriği çok naif ama..,”, “bunlar zaten televizyonlarda konuşuyordu”, “büyükelçilerin de bildirisi vardı”, hatta “bildiri pazartesi gönderilecekti, ama WhatsApp’ta yazışırken yanlışlıkla erken gönderildi” diyen bildiğin düz ahmaklar var!.. (“Aslında amiralin kuzeni göndermiş” diyen çıkarsa şaşırmam…)

    Bir de “bunlar iktidarın ürettiği suni gündemdir” diyen kaşalotlar… (Tabii canım.., İktidar emeklileri topladı, bize muhtıra verin dedi?!.. Buna da kontrollü muhtıra deyin isterseniz.)

    Güya hiç çaktırmıyorlar. Umutla sevinçle sallanan kuyrukları görünmüyor sanıyorlar.

    Aklımızla dalga geçiyorlar. Salağa yatıyorlar. Milleti, kendileri gibi salak zannediyorlar…

    Madem salağa yatmayı seviyorsunuz, o zaman salağa anlatır gibi anlatalım bir daha…

    Bu ülke darbenin kanlısını da gördü, kansızını da…

    Klasik darbe de gördü, post modernini de…

    Klasik muhtırayı da gördü, ‘e’ halini de…

    Rahatsız genç subayları da gördü, rahatsız emekli generalleri de…

    Yapılmış darbeyi de gördü, milletin destan yazarak durdurduğu darbe girişimini de…

    Şimdi, 104 emekli amiral/general bir araya gelmişler.

    Gece yarısı bildiri yayınlamışlar.

    “Yüce Türk milletine” diye başlamışlar. “Aksi halde” deyip milli iradeyi tehdit ederek bitirmişler.

    Milli iradeye parmak sallamışlar.

    Üstelik bu bildiriyi 15 Temmuz’da olduğu gibi Erdoğan Marmaris’teyken yayınlamışlar.

    Bütün bunları nasıl okuyalım şimdi?

    Bu düpedüz muhtıra verme teşebbüsü değildir de nedir?

    “Ama içinde muhtıra yazmıyor ki, nerden çıkartıyorsunuz” diyen dingiller!..

    Hiçbir darbeci “darbe yapıyorum” demez. “Ülkeyi kurtarıyorum” der. Sonra kan gövdeyi götürür.

    Ne diyordu 15 Temmuz’da yayınladıkları o bildiride darbeci alçaklar; “Yüce Atatürk’ün önderliğinde, ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesinden hareketle..,”

    Ne güzel içerik, değil mi?!

    Hasılıkelam, “Üç beş emeklinin rahatsızlığı” denip geçiştirilmez. Asla hafife alınamaz.

    Zira bu muhtıra teşebbüsü, sönmüş ateşin küllerine üfleyip, varsa altta kalan kor parçası oradan bir kıvılcım çıkartma çabasıdır. Yani cuntacı zihniyeti canlı tutma, klikleri tetikleme teşebbüsüdür…

    Kim ki, “Ne muhtırası, ne darbesi ya!..” diyorsa bilin ki, sönmeyen darbe ateşi onun içindedir.

    Elbette yargılanacaklar. Hukuk karşısında bedelini ödeyecekler.

    Bu millet bildiriyi aldı, kıvırdı kıvırdı muhtıracılık oynayanlara iade etti.

    Siyaseti yargıyı beklemeden üstelik.

    Ona göre ha!.. Bir daha olmasın…

      • Yorum değil alıntı
        Benim darağaç sadece hatırlatmadır
        Papaz nerde papaz
        Papaz ABD tarafından beslenip atlet koklayan ajanlarını algı için saldığı sürece tehlike orda duruyor ve gerisi teferruat

        • Bende kendin yazdın diye sevinmiştim. Halbuki küfürbaz bir AKit yazarına yakışacak bu hikmetli yazı “sol eğilimli liberal muhafazakar demokrat” büyük argo sözlük sevicisine aitmiş. Argo dağarcığım genişledi çünkü ben kaşalotu bir çeşit balina sanıyordum. Meğerse başka manası da varmış.

          • Vatan kavramını yitiren ABD destekli ve ABD kucağında ajan olup “Haçlılar namusunuza dokunmaz” diyecek kadar mezhebin genişlerden değilsen az birşey argo öğrenmenin zararı yok.

  4. Fehmi bey sizi şifreleri çözdüğünüz için okumak istiyoruz ama bu yaştan sonra huy değişecek değil ya :/

    yorum vermek yerine karanlığa zayıf bir fener tutmak da ne bileyim???
    neyse ki taha kıvanç var ))

  5. Bir bakmış’ız savcısı oldukları terörist ler bir gecede dostları olivermış..
    ödüller verdikleri milli yerli, kardeşleri, ve kahraman damatlar’dan oluşan dostları’de terörist olivermış…!!!!!

    Bu Amerikalılar varya! Amerkalılar! Tayyip Cumhurriyet’i nden korktukları için, bu olacakları FALA bakarak, aylar önceden gazetelerinde yaziyorlar.
    Daha 3 gece önce eski dostlar yeni düşmanlar tarafından devleti yıkmak için internette patlatılmış bombayi dahı 2 ay önce Sıradan yalancı dünyada deği ABD de dahı bilinmeyen gezeteci kılığına girmiş yalancılardan oluşan kendini bilmez New York times mahalle gaztesi, Ummet liderinin her sıkıştık’ça can simidi olarak sığındığı 15 Temmuza benzeri çakma bir darbe yapacağını yazmıştı!!!!
    Allah’tan ABD’yi ve gazetelerini dünya pek bilmiyor ve tanımiyor…

    Birde Durdu durdular 2007’deki e- muhturayi’de zamanın genel kurmay başkanı ile birlikte şimdi terörist ve vatan hainleri olarak köşelerine çekilmiş AKP kurucularını temizleme ve o darbeyi önleme rolünü üstlenecek dünya liderini kahraman ilan etme gibi pilan olduğunu ve başaramadiği vb vb vurgulari dahi yapiyorlar.
    Hadi o pilani diplamasi nedeni ile yapmış olabilir çünkü o zaman kendini aday gösterseydi askerler onun diplomasını kurcalardılar. Onun için, normal.

    Diktatörler’in başarıları yalan iftira, ve halki işkenceler ile sindirip korkutma.
    Örnekmi, istiuorsunuz?
    Gergerlioğl, Korona, açlık Hapishane inşaatları v.b v.b bu gibi olaylari ülke ve dünya gündeminden düşürmek.
    Işte buda Erdoğanın 26 senedir yaptığı tek ve tek ve 1 numarali icraati.

  6. Taha Kıvanç 17 ocak 2009 yazısı,
    Geçen yılın başlarında bazı komutanların birbiri ardına itirafları medyaya yansıdığında bu işin arkasında başka bir iş olacağından duyduğum kuşkuyla yazdığım Kulis’in başlığı ‘İtiraf mevsimi’ idi. Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun görev süresi biterken yerine Org. Hilmi Özkök gelmesin diye katlandığı zahmeti yazmıştı bir meslektaş…

    Kıvrıkoğlu’nun “Bu açıklamaları yapmaya bir-iki eski bakan da beni teşvik etti” dediğini işitince şunları yazmıştım: “Encümen-i Daniş’ten arkadaşları olmalı o eski bakanlar… Belki de, bu tarzda bir çıkışı Encümen-i Daniş olarak planlamışlardır… / Yoksa hiç duymadınız mı Kıvrıkoğlu’nun da içinde yer aldığı, bazı eski politikacılar ve akademisyenlerden oluşan Encümen-i Daniş’i… / Ben onu anlatmaya başlayana kadar ‘Neden?’ sorusu üzerinde düşünün derim.”

    Şimdi fark ediyorum ki, o günlerde verdiğim anlatma sözünü tutmamışım.

    Oysa Encümen-i Daniş bir zamanların kudretlularının ileri yaşlarda da güç politikası oynamalarını sağlayan kuruluşun adı.

    ‘Kuruluş’ dediysem “Üyeleri kimlerdir?” merakından kurtulmak için Dernekler Masası’na müracaat ederek cevap alabileceğinizi sanmayın. Herhangi bir merkezi de yok bu kuruluşun… Ancak kendileri fena halde varlar. 15 günde bir toplanıyor ve ülkenin durumunu görüşüyorlar. Genel Sekreterin kaleme aldığı raporu Başkanın imzasıyla seçtikleri devlet yöneticilerine gönderiyorlar.

    Süleyman Demirel ile Ahmet Necdet Sezer Çankaya Köşkü’nde otururlarken onlara gönderirlermiş, başbakanlara da… Sezer “Aksatmadan gönderin” demiş, gönderileni okur ve gereğini yerine getirirmiş…

    Öğrendiğime göre, Encümen-i Daniş’in ‘mektup arkadaşı’ listesinde Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan yok… Herhalde Meclis Başkanı Köksal Toptan ile Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’a gidiyordur raporları…

    Eski başbakanlar, bakanlar, genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları, sefirler, tanınmış bürokratlar, bazı üniversite hocaları… 40 kişiyle sabit tuttukları, ancak ölümle boşalan üyeliklerine mevcutların tamamının onayıyla yeni isim seçen kuruluşun üyeleri hep devlette üst düzey görev yapmış insanlar…

    Moda Deniz Kulübü’nde iki haftada bir yapılan toplantılarına katılım genellikle yüksek oluyor…

    Çok çok uzun yıllar önce toplantı mekânlarına tesadüfen uğrayıp bu kadar önemli simayı birarada gördüğümde merakım tutuşmuştu. Aradım, o zaman yazdığım Encümen-i Daniş yazımı bulamadım. Ortalıkta dönmekte olan garipliklerin kaynağını keşfettiğimi düşünmüştüm o gün; şimdiden geçmişe bakınca fazla hatalı düşünmediğim anlaşılıyor…

    Sağolsun, dönemin başbakanı Tansu Çiller 40 kişi adına önemli bir şahsın imzasıyla kendisine gönderilen mektubu 1995’te basına sızdırmıştı da Encümen-i Daniş adıyla bir kuruluşun varlığını geniş kitleler o vesileyle öğrenmişti.

    “Uzun zamandan beri açıkça ve pervasızca, anayasaya dayalı demokratik ve laik düzenimizi kökten tahrip etmeyi ve yerine şeriata dayalı devlet düzenini zorla uygulamayı amaçlayan beyan, eylem ve davranışlara girildiği görülmektedir” diye başlıyordu mektup ve “Türkiye’yi temelinden yıkmak, ülkeyi ve milleti bölmek isteyen sorumsuz kurum ve kişilere karşı şu yasal, idari ve yargıya yönelik ciddi tedbirlerin alınmasını öneririz” diye devam etmekteydi.

    İstedikleri, öncelikle Kur’an Kurslarının yaygınlaştırılmaması, İmam Hatiplerin sayısının da azaltılmasıydı.

    1995’te talep ettiklerinin hayata geçirilmesi için 28 Şubat post-modern darbesinin yaşanması gerekti. Ülkeye 28 Şubat sürecini yaşatan komutanların hepsi, istisnasız hepsi, Encümen-i Daniş’te üye olarak hizmet veriyorlar bugün…

    DP iktidarının daha en başlarında garip bir-iki icraatı vardır; meselâ Milliyetçiler Derneği’nin kapatılması… O icraatların Encümen-i Daniş üyelerinin Bayar ve Menderes ikilisine gönderdikleri mektupların sonucu olduğu anlaşılıyor.

    Yakın zamanların en önemli -fakat akim kalmış- eylemlerinden biri de, Turgut Özal’ı cumhurbaşkanı seçtirmeme girişimiydi. Encümen üyeleri aralarından Fethi Çelikbaş’ı aday göstererek seçimi kilitlemeyi düşündüler; bunu yaptılar da… Özal onlara rağmen seçildi.

    2007 yılında yaşanan 367 saçmalığı ile cumhurbaşkanlığı seçiminin kilitlenmesinde oynadıkları rolü bilmiyoruz; ama tahmin edebiliyoruz.

    Tarihini 1800’lü yıllara kadar dayandırıyor, yakın tarihini bile Atatürk’ün silâh arkadaşlarıyla başlatıyorlar, ama Encümen-i Daniş’in bir ‘erk’ (yoksa ‘ERKE’ mi demeliydim?) haline gelişi Fahri Korutürk dönemiyle başlıyor. 1980 sonrasının bir ürünü Encümen-i Daniş, 1980 sonrası olanların bir bölümü de onların ürünü…

    Demek savcılar ‘Encümen-i Daniş’ konusunu da soruşturuyorlar ha!

    • “2007 yılında yaşanan 367 saçmalığı ile cumhurbaşkanlığı seçiminin kilitlenmesinde oynadıkları rolü bilmiyoruz; ama tahmin edebiliyoruz.”

      demekle sayın Koru da o tarihte şifreleri mi çözmüş

      O tarihte çözdüğü şifreleri şimdi unutmuş galiba

      Oy oranından oradaki CHP lilerin normal olduğunu söylüyorda o oy oranına göre AKP liler nerde.

      Neyse neyse şifre çözmek kim biz kim.

  7. İçişleri bakanı şifreli konuşuyormuşmuş. Belki de bakan acele etmiyor. Bildiriyi hazırlayanların, şu an içerdeki görevde bulunan uzantılarına el atıldı veya yurt dışı bağlantıları araştırılmaya başlandı.
    Bildiriyi, kimin yazdığı, kimlerin imzaya açtığı, gece yarısı kimlerin paylaştığı, varsa yurtiçi ve yurtdışı bağlantıları ortaya çıktığında; sadece bir ifade hürriyeti ile mi yoksa bir süredir kutuplaşma üzerinden medyada da yalanlarla körüklenen bir kaos ortamının tetiklenmeye mi çalışıldığı daha iyi anlaşılacaktır.

    Bu bildiri,  bazı gerizekalıların dediği gibi “emekli askerler darbe yapacakmış  buna kim inanır” diye okunmaz. Eski vesayet sistemi yeniden hortlatma çabası, ortam hazırlama gayreti diye okunur. Ülke yönetilemiyor, kimse memnun değil algı çalışmalarını kuvvetlendirecek adımlar diye görülür. Bunu geçirdikleri öfke nöbetleri sırasında kendileri de hezeyanlar içinde söylüyor zaten.Hafızayı tazelemek için son bir iki sene içinde söylenen kelimeleri hatırlatmak gerekirse,
    Metin Akpınar
    “Belki lideri ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki de başka liderlerin yaşadığı kötü sonları yaşayabilirler” 
    Mine Kırıkkanat
    “Bir  günü gelecek. Şimdi mağdur biziz. Biz de sizi mağdur edeceğiz elbette. Elbette bugün gelecek” 
    Muharrem İnce
    “AB liderleri bana Cumhurbaşkanı olmam hâlinde Erdoğan’ı yargılayıp yargılayamayacağımı soruyor”
    Canan Kaftancıoğlu
    “Bu iktidarın sonu geliyor. Öyle ya da böyle gidecekler” 
    Tuncay Özkan
    “Bu siyasal İslamcı AKP’nin sonu geldi. Amerika ülkeyi işgal edecek ve onlar ile birlikte Türkiye’yi artık biz yöneteceğiz” 
    Özgür Özel
     “Saray rejiminin sonu geliyor. Ey bürokratlar, Erdoğan’ın talimatlarını uygulamayın. Aksi takdirde biz iktidara geldiğimizde sizden hesap soracağız”
    Dursun Çiçek
    “Siz bunları iktidardan düşürün, gerisini bize bırakın. Hepsini hapishanelere dolduracağız” 
    Türker Ertürk
    “Eğer bu iktidarı düşüremezsek, Türk halkını da cezalandırabilecek uluslararası girişimler olacak” 
    Aykut Erdoğdu
    “Ben o mahkemede bunların yargılandığını göreceğim. Bütün bu yargılamaları da TRT ekranlarından canlı yayında vereceğiz”
    Kemal Kılıçtaroğlu
    “Gelin bizimle birlikte Türkiye’ye müdahale edin de bu iktidarı devirelim” 

    Onurlu bir ülkenin; bu aciz, bu sefil tipleri böylesi konumlara yükseltmesi ve onlara “Bir gün sizi iktidar yapabiliriz” diye umut vermesi ne acı. Şifreyi çözmeniz gerekirdi Fehmi bey. Eski Fehmi bey öyle yapıyordu zamanında. Ben eski Fehmi bey yazılarını okumaya devam edeyim. Belki Fehmi bey e şifre çözmesinde yardımcı olur.

  8. Sayın yazara iyi günler!

    Fetö savcılarının yürüttüğü ergenekon davalarında yargılanmış nice asker-sivil elemanlar aym tarafından hapisten salıverildikten sonra hepsi de azılı birer fetö avukatı veya savunucusu kesilmedi mi?
    Örnek; h.avcı, i.başbuğ, s.uzun…
    Nurdan ablanın da söylediği gibi, bir tek perinçek sözünün eri çıktı.
    Siz de daha hala onun bunun irtibatını mı arıyorsunuz???

  9. “soylu!” Zamanımızın Joseph Fouche’sidir. Napolyon un içişleri bakanı. 🙂

  10. Lozan-Montrö- Erke Dönengeci
    Sayın yazar defalarca çokta ayrıntılı olarak Erke Dönengeci diye bir alet bulduğunu iddia eden generallerin aslında neyi amaçlamakta oldukları konusunda yazılar yazmıştı. Yeniler hatırlamaz. Bir zamanlar bir grup general yakıtsız çalışan bir motor yaptıkları iddiası ile toplantı yapmışlar. Toplantı çıkışında da gizemli sözler söylemişlerdi. Sayın yazar o zamanlar bu konularda çok farklı düşündüğü için bu işin aslında ne anlama geldiği hususunda oylumlu yazılar döşenmişti.
    Daha önce de elçilerin bildirisi üzerine söyledim, kanal istanbul ile montröden geri adım atıldığı fikri alakasız. Tam tersine boğazlarda yetkimiz tam değilken kanalda tam yetkiliyiz. Savaş çıksa bir araya getiremeyeceğimiz 104 general bir gece konu ile hiç alakası olmamasına rağmen bildiri yayınlayabiliyor. İşte erke dönengecine benzeyen konu bu. Keşke yazar biri fiili, onlarca muhtıraya maruz kalan iktidarın şifrelerini arayacağına amirallerin şifrelerini arasa idi.
    Olay planlı ve yürüyor, prof ünvanlı ahmet kasım han isimli bir yorumcu akşam tv de “montro denizcilerin gözbebeği onu anlamak lazım” şeklinde bir görüş saçmaladı. Siz hiç düşünnebiliyormusunuz emekli amerikalı generaller bering boğazı anlaşması bizim gözbebeğimizdir, başkan bu konuda anlaşma yapmaya değiştirmeye kalkamaz şeklinde toplanıp muhtıra versinler. Komik ötesi.
    Benim korkum bu kafa yapısının 2023 te abd başkanı biden’in desteği ile iktidar olması. Bu sığ, uluslararası olay ve anlaşmaları okuyamayan, ekonomiden habersiz kendi sosyal hayatını ve ahlaki-dini tercihlerini devletin bekası için herkesin uyması gerekli kurallar sanan gruptan ülkemizi Allah korusun diyorum.

    • Sayın HD!
      “Erke dönergeci” diye birşey yok.
      Çünkü bu sistem, için;
      1-Elektromanyetik güçten etkilenmeyen;
      2-Elektromanyetik gücü geçirmeyen, yani bu iki özelliğe aynı anda sahip olan bir “levha” gerekiyor.
      Böyle bir levha yok.
      Bana böyle bir levha bul, Dünyanın tüm sistemini değiştireyim.
      Desteksiz sallmanın dayanılmaz hafifliği.

  11. İki sefer okudum, deşifre edebilmek için, yarı yarıya şifreleri hala çözemedim, son kararım iyi bir decoder lazım sizin şifreler için 🙂

  12. Öncelikle bu kişilere hiçbirşey olmayacak, yapılanlar göstermelik, afra tafra yapanlar durumdan memnun, danışıklı döğüş olduğu çok sırıtıyor. Yazıyı okurken şifreli yazdığınızı düşünüyordum ki bunu yazının sonunda belirtmişsiniz. Yinede sağolunuz yakın geçmişimiz ile ilgili önemli bilgiler vermişsiniz. Açık açık yazamamak zor olsa gerek, biz de açık açık yorum yapamıyoruz ondan bilirim. İnşallah siz açıkça yazar biz de yorumlarız. Yazınızda bazı paragraflar yakın tarihimizle ilgili bize dayatılanın öyle olmadığını düşünmeye sevkediyor. Duamız gerçeklerin acilen ortaya çıkması ve hakkın yerini bulması…

    • Cemil bey “Açık açık yazamamak zor olsa gerek, biz de açık açık yorum yapamıyoruz ondan bilirim.” buyurmuş da; madem öyle, o zaman ikiyüzlülüğü bırakın ve hayatınız da bir kez olsun erkekçe konuşun! Duaya bak:
      “Duamız gerçeklerin acilen ortaya çıkması ve hakkın yerini bulması…”
      Ama sen beyinciğini hiç kullanma, sürekli tanrıya iş buyur; o da olmadı “açık açık yazamıyorsun” diye yazara kulp tak!
      Maklubeciler, hazıra konmaya bayılırlar…

      • Yandaşlar bile açıkça konuşamıyor, hemeb tehdit ve sonuç belli. Burada sana uzun uzun giydirirdin ama, Mevlana der ki;
        suskunluğum asaletimdendir. her lafa verecek cevabım vardır. ama bir lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adamı mı diye”
        Nen de öyle diyorum…

  13. idlib kardeşliğinin çok daha azını uygur kardeşliği olarak bekliyoruz hatırlamasını bekliyoruz unutmuş olabilir

    • Altaylı birader, “çok daha azını” demişsiniz de; yani idlibte yeterince uygur militan yok mu?
      Biraz açar mısınız?

  14. ben bildirinin bir darbe hazırlığı olduğunu düşünmüyorum.
    bu sanmıyorum anlamına geliyor, çünkü gerçekleri bilmiyorum.
    bildiri yargıda.
    yargı önümüze kamu vicdanını tatmin edecek şekilde delilleri ortaya koyarsa cezalandırılmalarından doğal ne olabilir, bu konuda elbette kendine karşı böyle bir cürüm işlenmiş bir hükümeti destekleriz. en ağır şekilde cezalandırılsınlar.
    ama deliller zanna, niyete dayanırsa bu doğru olmaz, hele ki chp yi kriminize ederek hiç olmaz. kendi küçük tabanı dışında bir destek görmez.
    öte yandan bakan,
    “FETÖ de bu da aynıdır. Bunlar birbirlerini FETÖ’den falan ayırmasınlar. Araya da FETÖ cümleleri, değerlendirmeleri falan koymasınlar. Eğer bu tip değerlendirmeler yapıyorlarsa bize çok net ifadelerle ‘Bu ülkenin düşmanlığını yaptığımızı, bu ülkeye hainlik yaptığımızı, ihanet ettiğimizi, sattığımızı’ söylesinler. Hepsinin kökü aynıdır.”
    demiş.
    kavramlar yerlerde.
    ben naçizane fetöcü, hain, vatan haini, ajan, düşman, proje gibi kavramların böyle ortalarda herkesin herkese karşı kullanılmasını yanlış buluyorum, çünkü burada en çok fetöcüler, hainler, düşmanlar rahat ediyor. herkes birbirini suçlarsa gerçeği iftirasından nasıl ayıracağız, bana göre sen hainsin, sana göre ben hainim.
    bunun adı fitnedir.
    birini bu şekilde nitelemek, işaret etmek fitnedir.
    Kurana göre fitne adam öldürmekten daha kötüdür. teammüden adam öldürmenin cezasına bakın fitneninkini tahmin edin çünkü toplumu fitne çökertir. bizim coğrafyamızın haline ortada. burada asıl sorumluluk iktidara düşer, çünkü onlar toplumun gidişatından sorumludurlar.
    ekonomi göstergeleri benzini bitmiş çölün ortasında kalmış bir araba gibi. işsiz ordusu 10 milyonu geçti, vaka sayıları 50 bini geçiyor. esnafı, çiftçisi, çalışanı sıkıntılı. hayat pahalılığı önlenemez bir şekilde artıyor. üstüne kutuplaştırmayı şiddetlendirmenin kimseye faydası yok, bu ortadoğu kafasından çıkılması gerekir. dış güçlerin istediği de zaten birbirini yiyen insanlar değil mi? ekmeklerine yağ sürmüş böylece onlara hizmet etmiş olmuyor muyuz? efendiye hizmet değil mi bu?
    bildiri mevcut iktidara bir tehdit oluşturuyor ise ivedilikle durumu açıklığa kavuştursun, gerekeni yapsın ama bu ülkenin aynı şekilde gerekenin yapılmasını bekleyen pek çok acil sorunları var.
    bir sonraki seçimde 10 milyon ilk kez oy kullanacak bir seçmen var, son derece sıkıntılı bir tablonun yanında. ekonominin daha da kötüleşeceğini öngörmek için prof olmaya gerek yok.
    bir ülkede seçim kaybettiren tek bildiri tencere bildirisidir.
    karşı karşıya olduğumuz ağır pandemi tablosunda hükümete ciddi eleştiriler getirmek mümkünse de asıl sıkıntının halkın kendisinde olduğu ve kendini korumayı ciddiye almadığı gerçeğini değiştiremeyiz, devlet herkesin yanına bir polis ve bir sağlık çalışanı veremez değil mi? vaka artışında dünyada2, avrupada 1, yiz, bu ülkemizi bir tür karantinaya da almaları demek, bunun da çok ciddi ekonomik sonuçları olur, olacaktır, bazı şeylerin ciddiyetini ne zaman anlayacağız bilmiyorum ki, bu ortadoğu kafasını değiştirmemiz gerekiyor, acilen.

    önümüz ramazan.
    başta fehmi bey ve ailesinin sonra tüm yorumcu arkadaşlarımın ramazanı mübarek olsun. ramazanda siyasi duygu ve düşüncelerden de oruç tutmak iyidir diye düşünüyorum, sonrası da yaz.
    herkese huzurlu bir yaz tatili dilerim.
    eylüle görüşürüz.
    inşeAllah.

    • Didem hanım sizinkisi de merdikıpti şecaat arzederken sirkatin söylermiş olmuş biraz,
      kısaca bizlere; asıl sorunları bırakalım da birbirimizle uğraşalım diyosunuz! Bu nerenin kafası oluyor ki?
      Size de mutlu ramazanlar, ama “düşüncesiz” oruç eksik olur…
      Neyse dönüşte bakarız artık, bu yıl umre falan da yoktur, çöle değil göle gidersiniz, gönlünüzce bir tatil dilerim:)

  15. İyiparti kurucusu olan amiral Özdağ grubundan.
    Sizin chp hesabına göre imzacıların %40 kadarı akpartili %10 kadarı mhp li olmalı.sizce öyle mi?

  16. Bakan, kendisinden vazgeçilemezlerden birisi. İstifa ediyorum dediği anda iktidar hemen yapışıyor, dur biz ettik sen etme diye ve bırakmıyor. Çok sırlara vakıf olmalı ki öyle oluyor. Damada omuz attığı sahne ise orada internette duruyor, damat bir gitti pir gitti, izini arayan bulamıyor. Bakan ise sapasağlam orada, sabah akşam mesaj veriyor bütün cephelere. Son mesajlarında açıkça gestapo olduğunu da itiraf etti. GBT yapıyormuş herkes hakkında. Elindeki bilgiler muazzam olmalı, kimler hakkında neler neler. Başka türlü böyle sağa sola parmak sallaması mümkün değildi. Bir zamanlar yeri göğü inletirlerdi medya ve herkes, dinleniyoruz diye. Şimdi bir akp bakanı açıkça istediği herkesin bütün bağlantılarını bildiğini itiraf ediyor, kimse de hop burası dingonun ahırı mı, hangi kanundan anayasadan nereden aldın o yetkiyi diye sormuyor. Türkiye artık böyle bir yer oldu. İktidara hesap sormak bitti, fişlenmek sıradan bir iş oldu, kimsenin de gıkını çıkarmaya mecali kalmadı. Vah Türkiyem vah. Akp’nin birinci sınıf demokrasisine hoşgeldiniz. Artık itiraz etmek yok. Oturun oturduğunuz yerde ve sesinizi çıkarmayın. Aşağı bakın. Arka ayaklarınızı da üst üste atmayın. Böyle demişti akpli kamu görevlisi ayak ayak üstüne atan vatandaşa.

Yoruma kapalı.